Salı, 20 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/11
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Ey Bakan! Kalabalık ve Ribat Topraklarına Ne Hoş geldin Ne de Sana Selam Olsun

Dün Ürdün rejimi, bölgedeki -iğrenç komplocu- turu kapsamında Amerika Savunma Bakanı Leon Panetta'yı karşılamıştır.

Reddedilen bu ziyaret kapsamında bizler deriz ki:

Ey bakan! Kalabalık ve ribat toprakları ile diğer İslam ülkelerinin topraklarına ne hoş geldin ne de sana selam olsun. Zira sen, bir zulüm ve cürüm devleti olan sömürgeci ve batıl devletin savaş bakanısın. Ey bakan! Sen, devletin ve seninle birlikte yürüyenler çok iyi bilsinler ki; İslamî ümmet, artık aklını başına almış olup sizin kötülükleriniz ve Şam'daki Müslümanların kanlarına dönük yalan hırsınız onu aldatamayacağı gibi sizin kindarlığınız ve komplolarınız da ona gizli değildir. Ayrıca gizli cezaevleri ile Ebu Garip ve Guantanamo cezaevlerinde Müslümanlara yaptıklarınız hala ümmetin hafızasından silinmediği gibi hala ümmet, Müslümanlar ile Afganistan ve Pakistan ülkelerine karşı işlemiş olduğunuz cürümlerinizi yaşamaktadır. Yine sizlerin Irak'ı işgal edip enva çeşit silahlarla halkını katlettiğiniz de hala ümmetin hafızasından silinmiş değildir.

Kalma nedenlerinden ve mukaddes topraklardaki Müslümanları öldürmek için enva çeşit suikast silahlarından dolayı Yahudi varlığına yardım eden ve hala da yardım etmeye devam eden sizlersiniz. Özellikle Şam tagutu Beşar olmak üzere geri kalan tagutlara destek veren de sizlersiniz. Yine tagutların siyasî, askerî ve manevî olarak düşmelerine destek veren de sizlersiniz. Hatta ayaklanan Müslümanlar egemen bir hale geldiklerinde onları bir adamın nalinlerini kaldırıp attığı gibi kaldırıp attınız ve bu ifşa olmuş habis davranışınızla ümmeti aldatabileceğiniz zannına kapıldınız.

Sen ve seninle birlikte olan küçük ajanlar çok iyi biliniz ki; İslamî ümmet, sizin komplolarınızın ve planlarınızın tamamen farkına vardığı gibi ajanlarınızın ve kuyruklarınızın da kimler olduklarını bilmektedir. Ayrıca o, komplonuzun İslam'a, halkına ve ülkesine yönelik olduğunun ve İslam'ın geri dönmesinden korktuğunuzun da farkındadır. Çünkü İslam, İslam ülkelerinde sizler için bir tutunma noktası bırakmayacağı gibi sizleri, utanç kuyrukları uzayan ve hayal kırıklığına uğrayan aşağılanmışlar ve kovulmuşlar olarak buralardan çıkaracaktır. Zira sizler tuzak kuruyorsunuz ve Allah da tuzak kurmaktadır. Ancak Allah, tuzak kuranların en hayırlısı olup O, kendisinden sakındığınız bu ümmeti sizlere gösterecektir.

Bizler, Allah'ın dinine nusret vereceği vaadi üzereyken sizler ise hezimet, yenilgi ve yok olma vaadi üzeresiniz.

Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ "O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için resulünü hidayet ve hak din ile gönderendir." [Saf 9]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Şam'ın "Cedide Artuz" Kırsalı: Helak Olmuş Beşar'ın İşlemiş Olduğu Korkunç Bir Katliam Silsilesi ve Onun Cürümlerini Örten Amerika'nın Gözetiminde Devam Eden Uluslararası Bir Komplodur

Şam, 13. Ramazan 01.08.2012 Çarşamba günü, Meydan Mahallesi, Kabru Atike ve es-Seyyide Zeyneb ile el-Kadem Mahallesi'ndeki katliamların ardından derinden etkileyen korkunç bir katliama tanık olarak uyanmıştır... Bu katliam, sadece herhangi bir insanî özelliği bulunmayan vahşilerin yapabileceği bir katliamdır. Nitekim Artuz, beş gündür yeniden kuşatma altına alınmış olup kasap Beşar ile iradelerini kırmak ve ayaklanmalarını ortadan kaldırmak ve özellikle de başkanlarının önünde cürümsel değerlerini kanıtlamak isteyen yeni bir kriz hücresi oluşturmak amacıyla insanları katletmek için çeşitli planlar yapan kriz hücresi mürettebatından onunla birlikte olanların karakteristik özellikleri haline gelen gelişigüzel bombalamalar başlamıştır. Sonra da evlerin yanması ve sakinlerinin başlarına yıkılmasıyla sonuçlanan bombalamanın ardından ordu güçleri ve mücrim şebbihaları, emniyette olanları katletmeye çalışmak ve masum kanlarını dökmek için şehre girmişlerdir. Nitekim bu çeteler, şehre ulaşır ulaşmaz el-Cedide bölgesinin birkaç tanınmış ailesinden olan gençlerimizi katletmişler, cesetlerini Rus yapımı askerî arabaların kuyruklarına bağlamışlar, soğukkanlılıkla şehrin dört bir tarafını dolaştırmışlar ve sonra bunun ardından da emniyette olan evleri basmışlar ve katletmede "mükemmelleşmiş" çeşitli araçlarla karşılarına çıkan tüm insanları öldürmeye başlamışlardır. Dolayısıyla insan türüne ait olmadıkları gibi insanlıkla da hiçbir ilgisi olmayanlar, kendi gösterdiklerinin dışında bir yol bırakmamışlardır. Nitekim bu, katiller ile  binaların üstüne yayılan ve keskin nişancı olan başka bir tür suikastçıların geniş bir şekilde yaygınlaşmasıyla çakışmaktadır. Bu suikastçılar, mücrim Beşar'ın çetesinin cehenneminden kaçmaya çalışan yada ailelerine yardım etmeye veya onları kurtarmaya çalışan herkese ateş açarak cürümlerini tamamlamaktadırlar. Böylece bir kısmı yanmış, bir kısmı sakat bırakılmış ve bir kısmı da kelepçelenmiş olan cesetler, yerlere, sokaklara, çiftliklere ve evlere yayılmışlardır. Aynı şekilde ordu, şehrin bariyerlerinden kaçmaya çalışan iki ailenin hepsini idam etmiştir.

Suriye'de işlenen korkunç cürümler, Beşar ve detaylarıyla birlikte kriz hücresi mürettebatının birlikte planladıkları sistematik cürümlerdir. Dolayısıyla Suriye'deki ayaklanmanın ulaştığı noktayı gözlemleyen bir kişi, Beşar ve onunla birlikte olanların sonlarının yaklaştığını hissetmeye başladıklarına, onlar üzerindeki halakanın daralmaya başladığına, onlara yakın olarak sadece Şam'ın kaldığına ve orada bir ayrılık savaşı olacağına ulaşacaktır. Bu nedenle onlar, olası riskleri kendilerinden uzaklaştırmak için gerek burada gerekse kırsallarındaki cürümlerini iki katına çıkarmak istemektedirler. Bunun için onlar, rejimin zulmünden dolayı halkları "el-Cedide" civarına kaçan "Şam-Mademiye'de" katliam işledikleri gibi onları takip etmekteler ve onları öldürmekte aşırıya kaçmaktadırlar. Ayrıca onlar, ayaklanmanın yanında yer almalarından dolayı intikam almak için et-Tedamun Mahallesi ile çevresindekilerin "varlıklarını ortadan kaldırma" vaadinde bulunmaktadırlar. Bu mahallede, aralarında işgal edilmiş Kolon'dan ve gasbedilmiş Filistin'den göç edelerinde bulunduğu Şam halkının karışımından oluşanların yaşadıkları ve sakinlerinin nüfusunun yarım milyonu aştığı bilinen bir durumdur.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, cürümün başı Beşar'dan, kriz hücresinden ve sizleri gittiğiniz yoldan vazgeçirmek için bu sistematik cürümleri işleyen şebbihalarından korkmuyoruz. Zira sizler, imanınız ve sabrınızla, başta Amerika olmak üzere mücrim Suriye rejimine yardım eden uluslar arası komplolara galip geldiniz. Nitekim uluslar arası toplum ile Batı'nın ajanı olan ve dinleri ile halklarına hainlik eden Arap ülkeleri sistemlerinin bir talebi olduğu açıkça ortaya çıkan bu komplo, Beşar'ın istifa etmesini ve kendisi ile ailesinin de onurlu bir şekilde çıkmasını garantilemek içindir. Peki bu, Amerika'nın ajandasını uygulayan mücrim Beşer için bir ödül mü yoksa ona verilmiş bir ceza mıdır?!... Bizler, sizler için ne Beşar'dan nede kriz hücresinden korkuyoruz. Zira onlar, kendilerine emreden ve nehyeden Amerika'nın araçalarıdırlar... Ancak bizler, sizler için bu komplonun başı olan bu Amerika'dan korkuyoruz. Çünkü o, şu iki hususu gerçekleştirmek için uluslararasına ağırlığını koymaktadır: Birincisi: Kendisi için Beşar gibi olan alternatif bir ajan türetmek. İkincisi: İslam'ı, özellikle de Hilafet'i Suriye'de cereyan edenlerden dolayı yönetime varis olmaktan uzaklaştırmak. Bu korku, Amerika'dan "İsrail'e", Avrupa devletlerine, Rusya'ya, Çin'e, Müslümanların hain ajan yöneticilerine ve laik dış muhalefete kadar herkes tarafından paylaşılan bir korkudur... Dolayısıyla Suriye'deki Müslümanlara dönük uluslar arası komplonun arka planı işte budur.

Müslümanların, bu komploya yönelik tutumunun esası, Hâlık, Müdebbir, el-Kavî, el-Aziz, müminlerin yardımcısı, el-Cebbar ve el-Muntakim bir tek Allahuteala'ya olan imandır... Yine nusretin, sadece Allah'tan geleceğine olan imandır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

أَمَّنْ هَـٰذَا ٱلَّذِى هُوَ جُندٌ لَّكُمْ يَنصُرُكُمْ مِّن دُونِ ٱلرَّحْمَـٰنِ إِنِ ٱلْكَافِرُونَ إِلاَّ فِى غُرُور أَمَّنْ هَـٰذَا ٱلَّذِى يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُ بَل لَّجُّواْ فِى عُتُوٍّ وَنُفُور أَفَمَن يَمْشِى مُكِبّاً عَلَىٰ وَجْهِهِ أَهْدَىٰ أَمَّن يَمْشِى سَوِيّاً عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍٍ "Rahman olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? Kafirler ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar. Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar. Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?" [Mulk 20 21 22]

İyi biliniz ki; şayet İslamî Hilafet Devleti mevcut olursa ve şayet yönetici de Müslümanların Halifesi olursa bu şekilde olacaktır.

Zaten Hilafet Devleti'nden başka kim Müslümanların evlatlarından olan mustazaflara yardım etmek için orduları harekete geçirecek ki? İslamî Devlet'ten başka kim Beşar, zümresi ve rejimi gibi Allah'ın düşmanlarına unutamayacakları bir ders verecek ki? Bu nusret ile Mekke fethedilecek, Allah'ın düşmanları Ömeriyye'den söküp atılacak ve Filistin Yahudilerden engellenecektir... Ancak Hilafet Devleti'nin Arap ve Türklerden oluşan Allah'ın düşmanları hainlerin elleriyle 1924 yılında yıkılmasından bu yana İslamî ümmet, bir zulümden diğer bir zulme bir ölümden diğer bir ölüme ve bir katliamdan diğer bir katliama maruz kalmıştır. O halde başının yok edilmesinin ve geriye kalan mücrimlerinin güzelleştirilmesinin ardından katil rejimin devam etmesini kabul ederek daha önceki trajediyi tekrar ettirmeyiniz. Dahası Amerika'nın "devlet erkanları" olarak adlandırdığı rejimin bütün erkanını geri dönmemek üzere kökünden söküp atmak kaçınılmazdır. İslam Devleti'nin nasıl kurduğunu, işleri nasıl gözettiğini, tebayı nasıl idare ettiğini ve Müslümanların izzetini nasıl koruduğunu bildiğimiz Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in devletini devam ettirmek için yeniden Şam'da İslamî Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulması da kaçınılmazdır. Zira es-Sâdık-ul Masdûk, şöyle buyurmuştur:

الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife], bir kalkandır. Onunla korunulur ve onun arkasında savaşılır."

Şam halkının istediği işte budur. Bu nedenle Aleyhi's Salatu ve's Selam Şam ve halkı için bereket ve hayır duasında bulunmuştur. Dolayısıyla bizler, Allah'ın izniyle bu üzüntünün yok olacağından, sabahın çok yakın olduğundan ve mübarek topraklarımıza dökülen bu tertemiz kanların, Allahuteala'nın izniyle gelmekte olan nusretin müjdecisi olduğundan eminiz. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمْ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللَّهِ أَلاَ إِنَّ نَصْرَ اللَّهِ قَرِيبٌ "Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden Cennete girivereceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki nihâyet Rasul ve beraberindeki mü'minler diyordu ki: "Allah'ın nusreti ne zaman?" Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ın nusreti yakındır." [el-Bakara 214] Azim olan Allah, doğru söyledi.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Arakanlı Müslümanlar Erzak Taşıyan Yöneticileri Değil Harun el-Reşid Gibi Halifeleri Bekliyor!

İngiliz sömürgesi olan Myanmar'da ki Müslüman halk, Myanmar Devlet Başkanı Thein Sein'in emri ile hem güvenlik güçleri hem de Budistler tarafından sistematik bir şekilde katledilmektedir. Binlerce Müslüman katledilirken onbinlercesi ise Budist yönetimin katliamlarından dolayı Bangladeş sınırına doğru kaçmaktadır. İnsanlıktan nasibini almamış olan Budist katiller, camileri ve köyleri yakmakta, yakalanan Müslümanların bedenlerini parçalamakta, kadınlara tecavüz etmekte ve katlettiklerini toplu mezarlara gömmektedirler.

Myanmar'da yaşanan bu zulüm ve katliamlar bir kez daha göstermiştir ki Müslümanların kanının akması ve hunharca katledilmeleri, BM gibi devletlerarası kuruluşları hiç ilgilendirmemektedir. Zira her zaman insan haklarından bahseden bu yalancılar güruhu, uzunca bir süredir devam eden bu zulme de sessiz kalmışlardır. Bunun bir tek sebebi vardır ki o da, zulme uğrayanların Müslüman olmalarıdır.

Peki, sömürgeci kâfirler kendilerinden beklenildiği gibi bu zulme sessiz kalırken, Müslümanların başlarındaki yöneticiler ne yapmaktadır? Hemen yanı başında ki Bangladeş hükümeti, burada yaşanan katliamları umursamayarak, kendisine sığınan Müslümanları ülkesine kabul etmeyip zulme ortak olmaktadır. Yıllardır ABD ile terörizmle mücadele adı altında Müslüman kanını akıtan, sahip olduğu güçlü ordusunu ve silahlarını sadece Müslümanlara karşı kullanan Pakistan hükümeti, insanın kanını donduran cinayetlere sessiz kalmaktadır. Endonezya, Malezya ve bütün Arap ülkeleri neyi beklemektedir? Türkiye ise geçtiğimiz sene Somali için başlattığı yardım kampanyaları serisine bu senede Arakan'la devam etmiş, çatışma bölgesine erzak ulaştırmaktan başka bir şey yapmamış ve güya dünyanın ilgisini çekmek için Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Başbakan Erdoğan'ın eşi ve kızını da bölgeye göndermiştir.

Bu işbirlikçi yöneticiler sağır ve dilsizi oynarken, Thein Sein, dünyanın ve özellikle İslam coğrafyasındaki yöneticilerin gözünün içine baka baka "Müslüman Ruhinga etnisitesi fertleri için tek çözümün mülteci kamplarında toplanmaları veya ülkeden sınır dışı edilmeleri" açıklamasını yapmıştır. Irak'ta Amerika güçlü diye ses çıkarmayanlar, Filistin'de aşağılık Yahudi varlığından korkanlar, Keşmir'de Hindistan'dan, Çeçenistan'da ise Ruslardan çekinenler, son olarak Suriye'de Çin, İran ve Rusya üçlüsünü aşamıyoruz diyenler, Myanmar'da ki bir avuç katil Budist için de mi aynı şeyleri söyleyecek ve aynı bahaneleri üretecekler? Bundan hiç mi hayâ duymayacaklar? Bu mübarek ayda da mı kardeşlerinin yanında ve Budistlerin karşısında durmayacaklar?

Yıllardır İngiliz sömürgesinde kalan Myanmar'da Amerika, İngiltere ile siyasi bir çatışma içerisindedir ve Müslümanların orada katledilmesi noktasında Budistleri desteklemektedir. Müslümanların ülkelerindeki hain yöneticiler ise her zaman olduğu gibi, bu konuda da bir şeyler yapabilmek için efendileri olan Batılıların talimatlarını beklemektedirler. Arakanlı Müslümanlar ise kendilerine boş vaatlerde bulunmak ve başlarını okşamak için ziyarete gelen yöneticileri değil, kendilerini her türlü zulümden koruyacak olan Harun el-Reşid gibi Halifeleri beklemektedir. Dünyadaki bütün Müslümanlar gibi!

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, onlara yardım etmek üzerinize borçtur." [el-Enfâl 72]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti Mümtaz Gençlerinden Mehmet Bozkurt'un Vefatını İlan Eder

1958'den bu yana Hizb-ut Tahrir'in sadık ve muhlis bir üyesi olarak çalışan, İslam'ın yeryüzüne hâkim olması için birçok sıkıntı yaşayan, döneminin önde gelen veteriner hekimlerinden ve Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi'nin eski Müdürlerinden olan Dr. Mehmet Bozkurt vefat etmiştir.

إِنَّا لِلَّهِ وإِنَّآ إِلَيْهِ راجِعُونَ

"Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve elbette O'na döneceğiz." [el-Bakara 156]

 

Üstad Mehmet Bozkurt (Rahimehullah) yeryüzünde Allah'ın hükmünü ikame etmek amacıyla Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafeti yeniden tesis etmek için çalışan ihlâslı bir dava adamıydı. Hizb-ut Tahrir'in Türkiye'deki faaliyetlerine çok ciddi hizmetler katan Bozkurt, Hilafet Devleti fikrini ve bunun için çalışan Hizb-ut Tahrir'i, yaşadığı dönemin birçok siyasetçisine götürmüş cesur biriydi. Turgut Özal'dan, Aydın Menderes'e ve Necmettin Erbakan'a kadar herkese bu daveti götürmüş ve Takıyyüddin en-Nebhani tarafından kaleme alınan "Kıbrıs İçin Nihai Çözüm: Türkiye'ye İlhak Edilmesidir" başlıklı bildiriyi TBMM kürsüsünden milletvekili Ali İhsan Ulubaş'a okutturacak kadar da güçlü bir şahsiyetti. Allah kendisini hayırla mükâfatlandırsın ve hesap günü amel sayfalarını nurlandırsın, İnşaAllah.

O'nun İslam davasını taşımada gösterdiği ceht, azim ve fedakârlıklara Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın şahit olduğu gibi, bizlerde şahidiz.

Rabbimizden, değeri Üstadı rahmetiyle kuşatmasını ve ailesine sabr-ı cemil ihsan etmesini niyaz ediyor, yakınlarına, sevenlerine ve dava arkadaşlarına da başsağlığı diliyoruz.

 

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

"Müminlerden, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren nice adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. (Onlar) Ahitlerini hiç değiştirmemişlerdir." [el-Ahzab 23]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya'dan, Amerikan Büyükelçiliği'nin Cakarta'da Yeni Bir Bina İnşa Etme Planı Hakkında Bir Açıklama

http://indonesian.jakarta.usembassy.gov/news/prid_06072012.html internet sitesinde 06.Temmuz 2012'de, "Amerikan Büyükelçisi Scott Marcel'in, gazetecilerin önünde Büyükelçiliğin Cakarta'nın Güney Merkezi'ndeki Tahrir Caddesi'nde şu anki çalıştığı aynı yere yeni bir bina inşa edeceğine, projenin 450 milyon dolara mal olacağına -ki buda yaklaşık 4.2 trilyon rupidir-, bunun beş yıl içerisinde tamamlanmasının planlandığına ve 5000'den fazla işçi istihdam edilebileceğine dönük bir plan açıkladığını" yayınlanmıştır.

Amerikan Büyükelçiliği'nin binası, 36.000 m2 alan üzerindeki birçok binalardan oluşmakta olup ileride Büyükelçilik, Amerikan misyonu ve ASEAN (Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği) tarafından kullanılacaktır. Nitekim plana göre yeni bina, on katlı ana binanın yanı sıra otomobil parklarının binalarından, hizmet binalarından ve konsolosluğa bağlı üç kapısı olan bekleme odalarından oluşacaktır. Bu ise Büyükelçilik binasına bağlı tarihi bir binayı tehdit etmekte olup eski Endonezya başbakanlarından birisi burada çalışmakta ve tarzı ve konumu itibarıyla özel bir sembolü temsin eden bu binanın geleceğinin ne olacağı da bilinmemektedir. Bu şekilde Cakarta'daki Amerikan Büyükelçiliği, Irak ve Pakistan'daki Amerikan Büyükelçiliklerinin ardından üçüncü en büyük Amerikan Büyükelçiliği olacaktır.

Amerikan Büyükelçiliği, Endonezya modellerini, yüksek teknolojiyi ve bildirimde dostluk atmosferini ortaya koymuş olsa da ancak tüm bunlar, bu projenin neden olduğu tehlikeleri gizleyememektedir. Zira proje, Amerika'nın güçlü bir şekilde özelde Endonezya genelde ise ASEAN devletlerine egemen olduğunu göstermektedir. Bu nedenle yeni bina gelişmeleri ile Amerikan Büyükelçiliğinin büyüklüğünün, binanın ve çıkarların büyüklüğünün yanı sıra ev sahibi bir ülkede Büyükelçilik oynadığı rolleriyle orantılı olarak görülmesi gerekmektedir.

Ayrıca Amerika'nın Endonezya'daki çıkarlarına hizmet ile "Sam amcanın" ziyaretini arzulayan Endonezyalılara hizmetin yanı sıra ancak Amerika'yı ilgilendiren bilgilerin toplanması gibi istihbarat eylemlerini idare eden bizzat Büyükelçilik olacaktır. Nitekim ev sahibi ülkeyle ilgili Büyükelçilik ve konsolosluğun yayımladığı mesajları hakkında çok sayıda Wikileaks belgeleri ortaya çıkmıştır ki buda Büyükelçiliğin casusluk rolleri olduğunu teyit etmektedir. Bunun yanı sıra bu büyük bina, bir savaş üssü olacaktır. Zira 12. Mayıs 2012'de Amerika, Darwin-Avustralya'da bir askerî üs açmıştır. Dolayısıyla burada 250 Marines elemanı bulunmakta olup bu eleman sayısı 2016 yılında 2500 olacak şekilde artacaktır. Hatta en son olarak özellikle Papua olmak üzere Endonezya topraklarına giren -tabii ki askerî elbiseler giyinmeksizin- Amerikan birimleri, uzman ve benzerleri gibi çeşitli misyonlar kapsamında girdiklerini açıklamışlarıdır. Ayrıca Amerika, bir süre önce Cakarta'da İkinci Donanma Tıbbi Araştırmalar Ünitesi açmıştır. Üniteyi kapatmıştı ancak şu anda yeniden çalışmaya başlamıştır. Nitekim (Amerika'nın Cakarta Büyükelçiliği-Endonezya inşaat tasarım sözleşmesinin olduğu 2012 Dışişleri Bakanlığı) inşaat sözleşmeleri belgeleri, projenin deniz kuvvetleri güvenlik birimlerini yada deniz kuvvetleri güvenlik koruma ofislerini içerdiğini çok açık bir şekilde ifade etmektedir.

Yukarıda anlatılanlara binaen Hizb-ut Tahrir / Endonezya ve İslamî Örgütler:

1- Amerika'nın, Cakarta'da yeni bir Büyükelçilik binası inşa etme projesini reddettikleri gibi mevcut Büyükelçiliğin kapatılmasını ve görevlilerinin de kovulmalarını talep ederler. Çünkü bu, sömürgeci Amerika'nın ekonomik ve siyasî işlerde ülkemize daha fazla egemen olmasının bir aracı olduğu gibi ülkemizdeki istihbaratçıların bir yuvası ve ajanlar satın alma yeridir. Dolayısıyla bunda Endonezyalılar için büyük bir zarar vardır.

2- Endonezyalıları, yeni inşaat projesini reddetmesi için hükümetlerine baskı yapmaya davet ederler. Zira şayet hükümet projeyi reddetmez ise bu, hükümetin bütün ciddiyetiyle ülkenin selametini korumadığının ve (Amerika'nın olduğu) sadist emperyalist bir devletin istek ve baskılarına boyun eğdiğinin bir kanıtı olacaktır.

3- Bütün Müslümanları, cihad ve zaferler ayı olmasının yanı sıra Ramazan ayının olduğu bu mübarek ayda ortadan kaldırılması gereken bir münker olması itibarıyla Büyükelçiliğin yeni bina inşası projesini reddetmek ve İslam ülkelerinin egemenliklerini savunmak için çalışmaya çağırdıkları gibi bizler de bütün Müslümanları, İslamî Hilafet'i kurmak için mücadele etmeye çağırıyoruz. Çünkü insanların işlerini gözetmeye muktedir olacak, saadeti, güveni ve refahı sağlayacak olan sadece odur. İşte böylece Allahuteala'nın kerim kitabında buyurduğu gibi İslam'ın alemler için rahmet olması gerçekleşmiş olacaktır:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." [el-Enbiya 107]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika'dan Dava Etkinlikleri

  • Kategori Foto
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika şebabı 10 Ağustos 2012'de Tanzanya'nın Zanzibar'daki Uzi ve Çeyu köylerine ziyaretlerde (jaula/ziara) bulundu. Yöre sakinlerine İslam Devletinin yeniden kurulması için çalışılmasının gerekliliği anlatıldı. Daha sonra Suriye ve Burma'da katledilen kardeş ve bacılarımız için dua edildi ve beraber iftar edildi..

Allah bu şebabın çalışmasını kabul etsin

 

 

Devamını oku...

((أَلاَ سَاء مَا يَحْكُمُونَ)) "Ne Kadar da Kötü Hüküm Veriyorlar" [Nahl 59]

  • Kategori Hizb
  •   |  

Pakistan Askerî Mahkemesi, Genel Kurmay Başkanı Keyâni'nin emirlerine göre hüküm vermiştir. Zira Tuğgeneral Ali Hân için beş yıl hüküm verirken diğer dört subay içinse üç yıla kadar hükümlerine karar vermiştir... Mahkemenin, 03.08.2012'deki kararı, yaklaşık on beş aylık tutuklama müddetinin ardından gelmiştir!

Suçlamaya gelince; İslam'a iman ettiklerini ve Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışmasının yanı sıra... Amerika'nın Afganistan işgaline karşı Pakistan'daki Müslümanlarla güçlü bir şekilde çalışan... Amerikan tedariklerinin Pakistan topraklarından Afganistan'daki işgal güçlerine kadar uzanmasını şiddetle kınayan... Amerika'nın insansız uçaklarla sınır bölgelerine dönük saldırılarını karşı kamuoyunu etkili bir şekilde harekete geçiren Hizb-ut Tahrir'in taşıdığı gibi İslamî görüşleri taşıdıklarını görmeleridir...!

Nitekim mahkeme, bu hususları bu subayların (yasaklanmış hizib) dediği bu hizible ilişkisi olduğu şeklinde (inkar edilemez) deliller olarak saymıştır!

Hakeza işte suçlama bu, hizible olan ilişki bu ve hüküm de budur!

Keyâni ile zümresinin ve Zerdâri ile de zebanilerinin unuttukları bir şey vardır ki o da; Hizb-ut Tahrir'in taşıdığı gibi İslamî görüşleri taşıyan İslam müminlerinin Pakistan ordusunun içerisine yayılmış olmalarıdır. Zira Pakistan ordusunun Hilafet'i sevmesi, Amerikan saldırısına ve Afganistan işgaline şiddetle mukavemet göstermesi ve Pakistan üzerinden Afganistan'daki işgalci güçlere malzeme ve silah sağlanmasını reddetmesi, Müslüman Pakistan ordusundaki askerlerin genelinin derinliklerinde yaygın bir durum olup bundan sadece Keyâni, çetesi ve taifesi istisnadırlar... İşte bu beş subayın Hizb-ut Tahrir ile ilişkisi olduğu suçlamasının kanıtı, Askerlerin İslam'a olan bu sevgisi ile Amerika ile işgale karşı olan bu düşmanlığıdır. Demek ki o zaman Pakistan ordusu içerisindekiler sadece bu beş subaydan ibaret olmayıp bilakis bu muhlis askerlerden Pakistan ordusu içerisinde çok ama çok sayıda bulunmakta ve Zerdâri, Keyâni ve taifelerinin, onları uykuya sevkedenlerin, Hizb-ut Tahrir'e karşı saplantısı olanların, muhlis askerlerden korkanların ve İslam'ın düşmanlarının burunlarını yerlere sürtecek olan ve Allah'ın izniyle gelmekte olan Hilafet'in sesinden ürkenlerin uykularını kaçırmaktadır... İşte o zaman sömürgeci kafirler ve onların ajanları yaptıklarının vebalini tadacaklardır; bu ise dünyada iken bir utanç olup ahiretin azabı ise daha büyüktür. Keşke bilmiş veya akletmiş veya anlamış olsalardı!

Basın organlarına, "Hizb-ut Tahrir, toplumundan ayrı bir guruptur" şeklinde bir açıklama yapan Keyâni'nin Pakistan Askerî İstihbaratı'ndaki sözcüsüne gelince; gerçekten o aklını yitirmiş olmalı. Yoksa Hilafet, nasıl Pakistan'a yabancı yada toplumdan ayrı olabilir ki? Dahası onun savunucuları nasıl toplumdan ayrı olabilir ki? Zira Pakistan ilk ortaya çıktığında İslam ile yöneten bir İslam olarak ortaya çıktığı gibi ordusu da İslam topraklarını koruyan İslam ordusu olarak ortaya çıkmamış mıdır?! Keyâni, Zerdâri ve taifelerinin olduğu anormal liderlere gelince; asıl saf Pakistan topraklarının yanı sıra sadık Pakistan halkına ve İslam ümmetine yabancı olan ve Pakistan toplumumdan ayrı olanlar bizzat kendileridir. Ayrıca daha önceki yandaşları yok oldukları gibi onlar da yok olup gideceklerdir. Zira ister bir gurup ister bir köy isterse de bir otorite olsunlar Allah'ın zalimler hakkındaki sünnetullahı işte budur. Bir de Allah onları yakaladı mı çok şiddetli ve elem verici bir şekilde yakalar. وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ "Rabbin, zalimlik eden ülkeleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetli) olur. Şüphesiz onun yakalaması çok şiddetlidir,  çok elem vericidir!" [Hud 102]

Bir de Kavî ve Aziz olan onları yakaladığında Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi bir daha onları bırakmaz. Zira Buhari, Ebi Musa el-Eşarî [Radıyallahu And]'dan şunu rivayet etmiştir: إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Ama onu bir de yakaladı mı bir daha bırakmaz."

Bizler; Keyâni'nin İslam'a ve Müslümanlara muhlis olan askerleri tutuklamak istediğinin farkındayız. Bu şekilde Amerika'yı hoşnut etmiş ve Amerika'nın karşısında duran Allah'ın, Resulünün ve müminlerin bütün dostlarını yok ederek ona dönük olan dostluğunun ve sadakatinin kanıtlarını sunmuş olacaktır... Bunu da Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışanlar ile Hilafet'i ve İslam'ın hükmünü arzulayan muhlis askerlerin arasındaki ilişkiyi koparabileceği zannıyla yapmaktadır... Bu bir zan olup o, zanların yok olup gideceğini, kendisini yiyip bitireceğini ve çok uzak olamayan bir sabah vakti çalışmalarının şerrinin içerisine düşüreceğini unutmaktadır.

أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ

"Sabah yakın değil mi?" "Hud 81"

Hizb-ut Tahrir, İslam'a inanan tüm Müslüman askerlerin kendisiyle birlikte olduğu ideolojisi İslam olan siyasi bir hizib olduğu gibi Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışmakta olup bu askerler, sadece beş kişi değildirler. Bilakis onlar, [bir dizi beşlerden] oluşmakta olup Allah'ın izniyle Keyâni, Zerdâri ve taifelerine hiç hesap etmedikleri bir yerden gelivereceklerdir. Rabbinin askerlerini ise O'dan başkasını bilemez.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

"Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler! [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER