Yeryüzünün dört bir tarafındaki Müslümanların, sevgili Nebileri Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e destek verdiklerini ifade ettikleri kamusal öfkeye rağmen İslam dünyasındaki mevcut rejimlerin aşağılayıcı sessizliklerine mukabil Rahmet Nebisi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in maruz kaldığı şiddetli saldırının ve bunu da kindar kafirlerin Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e dönük saldırgan davranışlarının takip etmesinin gölgesinde Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, aşağıdaki başlık altında bir savunma kampanyası düzenlemiştir:
Allah Celle Celâluhu'nun Şeriatını Tatbik Etmek İçin Çalışarak Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e Destek Ver
Kampanyaya, genel birçok etkinlikler ve ameller dahil olacaktır. Dolayısıyla Nebileri [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e destek vermek için yanıp tutuşan bütün Müslümanları; bu davete icabet etmeye ve diğer Müslümanları teşvik etmek ve onlara, kerim Nebimize dönük gerçek desteğin onun şeriatıyla hükmedecek, onun râyesini yükseltecek, onun şerefli onuru ile Müslümanların onurlarını savunacak bir devleti kurmakla olacağı uyarısında bulunmak için Hizb-ut Tahrir şebâbı ile birlikte işbirliği yapmaya davet ederiz. Bu ise ancak Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Devleti ile olacaktır.
Ürdün rejimi; gözetici bir tutum ortaya koyan, el-Ubeydat Aşireti'nin atanan Büyükelçi'nin reddedilmesiyle ilgili bir gösteri yaptığı ve bu atamanın reddedilmemesini kendisine intisap ettiği ve Ürdün halkının gerçek tepkisinin, başta hain Wadi-Araba Anlaşması olmak üzere Yahudi varlığıyla olan ilişkinin bütün şekillerini reddeden İslamî akidelerinden kaynaklandığını ifade eden Ürdün'deki Müslümanların duygularına meydan okuyarak kendisine yöneltilen hızlı bir sinyalle Yahudi varlığına kalıcı bir Büyükelçi atama noktasında tereddüt bile etmemiştir.
Ayrıca daha atamanın mürekkebi bile kurumadan rejim, kınama ibarelerini kullanmaya ve medya da Yahudilerin Mescid-i Aksa'nın avlusuna zorla girişini reddetmeye başlamıştır. Peki rejimin, Yahudileri hoşnut etmek için yalvarıp durduğu ve her iki taraf arasında bir saat bile kesintiye uğramayan mevcut diplomatik ilişkilere rağmen Büyükelçi'nin atanmasını geciktirmeye bile cüret edemediği bir sırada bu kınamayı onaylamak mümkün müdür?!
Yahudi varlığının, Filistin'deki halkımıza ve mukaddesatlarımıza yönelik saldırılarına, kınamakla, reddetmekle, olağanüstü toplantılar ve konferanslar yapmakla ve sonuç bildirileri yayınlamakla cevap verilmez. Bilakis bu saldırılara, savaş ilan etmekle ve sadece Mescid-i Aksa'dan değil tüm Filistin topraklarından Yahudilerin kökünü kazımak için orduları harekete geçirmekle cevap verilir.
Ey Müslümanlar! Halbuki sizlerin, bir devleti ve İslam livası altında ordularınıza liderlik edecek, dininizi, ırzınızı, topraklarınızı ve mukaddesatlarınızı koruyacak bir emiri olmuş olsaydı Filistin toprakları ve diğer işgal edilmiş İslam ülkeleri sömürgeci kafirlerin talan ettikleri yerler olmazdı. O halde hala izzetinizin yolunu görmenizin zamanı gelmedi mi?
Geçen üç günden, hatta perşembeden bu yana Yahudi çetelerinin Mescid-i Aksaya'ya dönük saldırıları kesintisiz devam etmektedir. Bunu ise dün, yani Cuma günü işgalci Yahudi güçlerinin mescide dönük saldırıları ve namaz kılanların üzerine plastik mermi ve göz yaşartıcı gaz sıkmaları takip etmiş ve namaz kılanların aralarından yaralananlar olmuştur. Dolayısıyla bu olaylar, Yahudilerin cürümsel doğalarını ve batıl varlıklarını teyit etmek için gerçekleşmiş olup özellikle gerek helak olmuş gerekse ayaklanmalardan sonra yenilenmiş Arap rejimler olmak üzere İslam dünyasındaki rejimlerin uşaklığını ifşa etmiştir. Zira bu rejimler, kabir sessizliğine bürünmekte olup terörle mücadele sloganı altında ümmetin evlatlarını katletmenin ve ümmetin evlatlarından olan ayaklanmacıların ayakları altına düşen rejimleri korumanın dışında ordularını harekete geçirmemektedirler. Dolayısıyla özellikle Kudüs ve Aksa şarkısı söyleyenler ve onu gözettiklerini iddia edenler olmak üzere yöneticiler ve Müslümanların orduları tarafından bir tepki olmaksızın cürümler tekrarlanmaya devam etmektedir. Halbuki yöneticiler ve Müslümanların orduları, Mescid-i Aksa'yı çıplak elleri ve göğüsleriyle savunan silahsız murabıtları seyretmekle yetinmektedirler.
Bu mücrim Yahudiler ile Mescid-i Aksa'nın içerisinde gezip dolaşan vahşî ordularının görüntüsü, her bir mümini Haramey'nin üçüncüsü ve iki kıblenin ilkine karşı kıskançlıktan çıldırtması gerekir. Dolayısıyla Müslümanların içindeki kuvvet ehlinin savunması gereken kayda değer manzara işte budur. Dolayısıyla da bu mescit ile tüm Filistin'i Yahudilerin pisliklerinden kurtarmaya liderlik edecek olan ordular harekete geçmelidirler. Yoksa ümmetin evlatlarından olan özgür askerlerin, saldırıları sindirebilmeleri imkansız olduğu gibi aşina oldukları manzaranın gerçekleşmesi de imkansızdır.
Bu saldırıların bir tepki olmaksızın devam etmesi, Kudüs'ü koruduklarını iddia edenlerin iddialarını boşa çıkarmaktadır. Dolayısıyla Kudüs onlardan beridir. Zira Mescid-i Aksa'yı destekledikleri ve onun kimliğini korudukları iddiasıyla işgalcinin mızrakları altında Mescid-i Aksa'yı ziyaret etmesi için diplomatlarını ve politikacılarını gönderenler bizzat onlardır. Şimdi de o mescit, günlük olarak saldırılara maruz kalmakta ve çöküşün eşiğine gelsin diye Yahudiler onun temellerini yıkmaktadır. O halde ey Filistin'i ve el-Aksa'yı koruduklarını iddia edenler sizler ne yapıyorsunuz?!
Ayrıca bu tekrar eden saldırılar, saçma sapan eylemlerle ve absürd sözlerle meşgul olmasının yanı sıra Birleşmiş Milletler'de üye olmayan bir devlet statüsünü elde etmek için ateşli bir şekilde çalışarak kendisini eğlendiren Filistin otoritesini ifşa etmektedir. Bu arada otorite, bu siyasî saçmalıkları ve sahte eylemleri kendisine ait "başarılar" olarak nitelendirmektedir. Dolayısıyla kamuoyunu bununla meşgul etmekte ve kamuoyunun el-Aksa, Kudüs ve Filistin'in kurtuluşuyla ilgili dikkatlerini dağıtmaktadır. Dahası mücrim Yahudi varlığını ve yerleşimci sürülerini korumak için siyasî aldatmaca cürümlerinin üzerine bir cürüm daha eklemektedir.
Bu saldırılar ile mücrim işgalcinin daha önceki cürümlerine dair gerçek tepki, Yahudilere Şeytan'ın vesveselerini bile unutturacak bir ders vermek ve varlıklarını kökünden söküp atmak için sadece silah, mermi ve füzelerin vızıltıları aracılığıyla olmalıdır. Dolayısıyla ümmetin onların arkalarından gezip dolaşacağı ve Yahudileri, Müslümanların mukaddesatlarına, kanlarına ve ırzlarına saldırmaya tevessül eden herkes için bir ibret kılacak olan tepki, işte bu tepkidir. Öyle ki o mücrimler ve benzerlerine şöyle denilecektir: Vallahi, bir tek Müslüman kadın bile kesinlikle sizden korkmayacak ve bugünden sonra hiçbir mescidin kutsallığı ihlal edilmeyecektir. Ancak bu, sadece abdestli bir elle olacağı gibi Allah'ın izniyle buda Müslümanların, zamanı gelip geçmiş bile olan Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafeti'nin gölgesindeki müminlerin emirinin komutasında ve Ukab râyesinin altında gerçekleşecektir. Allah'ın izniyle bizler bunun çok yakın olduğuna inanıyoruz.
فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيرًا "Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Süleyman Mabedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık)." [İsra 7]
Bu günlerde tagut Beşar'ın, insanlara, ağaçlara ve taşlara dönük zulüm, katliam ve yıkım gibi cürümleri gittikçe tırmanmaktadır! Dolayısıyla ekinleri ve nesli helak etmekte ve tohumları ve hayvanları da yakmaktadır... Hatta cürümleri içerisinde, silahlarla, tanklarla, uçaklarla, patlayıcı varillerle ve parça tesirli bombalarla saldırmakta vardır... dolayısıyla da bunlar, kadınlara, çocuklara ve yaşlılara isabet etmektedir... Bu silahları Filistin ve Golan gaspçısı Yahudi varlığına karşı kullanmak tagutun aklına bile gelmediği, dahası neredeyse görülmeyecek bir şekilde yuvalarında saklandıkları, hatta Yahudi uçaklarının sarayının üzerinde uçtukları bir sırada (!) şimdi o bu silahları, halkı olduğunu iddia ettiği insanları öldürmek için çıkarmaktadır...!
Aynı zamanda siyasî manevralar, gülünç anlaşmalar, dışarıdaki Ulusal Konseyin konferansları ve sonra da içerideki rejimin yaratıklarının konferansları tırmanmakta... ve elçilerin uluslar arası maratonları, sürekli renk değiştirmektedir! Ayrıca anketler ve sabahtan akşama kadar gerçekleşen turlar, bayram içerisindeki ateşkesin arkasında yatan müzakereye dönük yıkık bir çağrıya neden olmakta ancak katliamlar ve cürümler yeniden devam etmektedir! Ardından bir tarafta rejim diğer tarafta ise ayaklananların olduğu cellat ile kurban arasında dönmesini istedikleri trajikomik bir diyalog gerçekleşmektedir. Buda her iki taraf arasında bir geçiş hükümeti oluşturmak, tagutun cürümünü silmek ve onun sorgusuz sualsiz dolaşmasını garantilemek içindir!
Rejimin vahşeti, büyük ve küçük devletlerin göreceği şekilde apaçık ortada olup herhangi bir ankete de gerek yoktur. Ancak tiyatro oyuncuları bunu, askerî olarak tırmandırmaya ve siyasî olarak ta sürüncemede bırakmaya terk etmektedirler. Tüm bunlar da tagutun devrilmesinden sonraki boşluğu, İslam yönetiminin doldurması ve Şam topraklarında Hilafet'in ikame edilmesi korkusundan dolayıdır. Zira onlar, Müslümanların kendisiyle korunacakları ve arkasında savaşacakları bir Halifelerinin varlığındaki Müslümanların izzetini ve sömürgeci kafirlerin zilletini tecrübe etmişlerdir... Bu nedenle de sadece alternatifini buluncaya yada onu türetinceye kadar ajanının devrilmesini istemeyen Amerika değil, bilakis aynı şekilde Avrupa, Rusya, Çin, müttefikler ve tabiiler, çıkarlarda ve açgözlülükte ihtilaf etmelerine rağmen bir araya gelmişlerdir. Dolayısıyla bu, rejimi bazen açık bazen de gizli olarak desteklemek, ona birbiri ardına mühlet verip silah üzerine silah yardımında bulunmak ve üçüncü olarak da ona karşı herhangi bir kararı engellemek içindir... Ajanlara, tabilere ve efendisinin arkasında yürüyen bütün herkese gelince; Türkiye vicdanlı bir yol, Ürdün ahlaklı bir peçe ilan ederlerken Ulusal Konsey de Talas'ı memnuniyetle karşılamakta ve rejimin rahminden düşen biri olduğu halde onu, rejim için bir darbe saymaktadır... Katar ve Suudi Arabistan, paranın çokluğundan ve sadık müminlere ulaşmaması hesap edilen silah azlığından dolayı ateşin etrafında gezinip durmaktadırlar. İran da rejim ile birlikte savaşırken tabiileri de direnme ve mukavemet gösterme gerekçesiyle aynı şekilde yapmaktadırlar! Halbuki rejim bundan, doğu ile batı arasındaki uzaklık kadar uzak olup o, çok kötü bir arkadaştır!
Onlar Şam halkına karşı, sadece gürleyen tekbirler ve Allah'tan başkasının önünde asla eğilmeyeceklerini ve halkın Hilafet'i ve Allah'ın indirdikleriyle yönetimi istediğini ilan eden apaçık sloganlarla savaşmak için bir araya gelmişlerdir... İşte bu sloganlar, bu ülkelerin kulaklarını çınlatmaktadır. Dolayısıyla Hilafet'e karşı olan korku onları bir araya getirmekte, ardından da kendisiyle övünüp durdukları insanlık suçu, soykırım, vahşi katliam ve insan hakları gibi lafızları sırtlarının arkasına atmaktadırlar... İşte tüm bunlar, kamuslarından çıkarılmış olup bunların tamamı, onlar nezdinde caiz, dahası şayet güç yetirebilirlerse Hilafet'in geri dönüşünü engellemek için vacip olmuştur... Hakeza onlar, İslam'a ve ehline yönelik tuzaklarında ve kinlerinde, bugün de daha önce de böyledirler.
لاَ يَرْقُبُونَ فِي مُؤْمِنٍ إِلاًّ وَلاَ ذِمَّةً وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَ "Onlar hiçbir mümine yakınlık göstermez veya ahdini gözetmezler. Onlar saldırganların ta kendileridir."[Tevbe 10]
قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ "Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür." [Âl-i İmrân 118]
Ey Suriye'deki Ayaklanmacılar:
Bizler aranızdan azınlık bir gurubun, Batı kültürüyle aldatıldığının, onun fikirleri ve mefhumlarıyla sırtlanlaştığının, Batı'nın söylediklerini söylediğinin ve dini devletten ayıran laik demokratik sivil devlete çağrıda bulunduğunun farkındayız... işte bu azınlık, İslam'ın hükmünü istememekte, bilakis kendisine bağlanıp sürüklendiği Batı sistemlerini takip etmek istemektedir. Böylece yüzlerin, kuklaların ve kuyrukların değişmesiyle birlikte beşeri sistem kalmaya devam edecektir! İşte onlar, yıkıp mahvettikleri gibi onların hiçbir ağırlıkları da yoktur. Zira onların ağırlıkları, fasit rejim ile efendileri tarafından ipotek edilmiştir. Dolayısıyla bu rejim ile o efendilerin alevi söndüğü zaman bu gurubun da alevi sönmektedir. Zira hem o hem de onlar, birbirlerine göbekten bağlıdırlar!
Yine bizler aranızda, sayıları bu azınlıktan daha fazla olduğu gibi ağırlıkları da daha fazla olan başka bir azınlık gurubun olduğunun da farkındayız... İşte onlar, gözlerine perde çekilmiş olan Müslümanlardır. Çünkü onlar, İslam'ı sevmekteler, Hilafet'i istemekteler ve Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesine de aşıktırlar ancak hem sömürgeci devletlerin hem de ulusal şarlatanların kışkırtılmasından korktukları için ne sevdikleri ve istedikleri şeyleri açıklamaktalar nede râyeyi yükseltmektedirler! Biz onlara hatırlatıyoruz. Umulur ki onlar, düşünüp aklederler! Yine onlara, kendilerinin ne kafir Batı'nın nede onun tabiileri olan ulusalcı çığırtkanların bağlarından tek bir üzüm bile hasat edemeyeceklerini de hatırlatırız. Dahası onlar, Batı'nın kışkırtılmamasını ve onun öfkesinden uzaklaşmayı gözettikleri sürece Batı'nın yardımını kazanacaklarını zannetmektedirler. Ancak onlar, hayal gördükleri halde kendi ciltlerinden çıkmaktalar, dahası Allahu Subhânehu ile Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in düşmanlarını razı etmek için dinlerini terk etmektedirler.
وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ "Yahudiler de Nasraniler de sen onların dinine tabi olmadıkça asla senden razı olmayacaklardır." [el-Bakara 120]
Aynı şekilde bizler, aranızda sadık olan, tekbir getiren, Hilafet'e çağıran ve Allah'tan başkasının önünde asla eğilmeyeceklerini haykıran birçok ayaklanmacıların olduğunun da farkındayız... İşte mihenk taşları onlardır ve işte bizler de bu beyanda onlara seslenmekteyiz. Zira onlar, Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi imanlarının önündeki fitneleri kıran kimselerdendirler:
أَلاَ وَإِنَّ الإِيمَانَ حِينَ تَقَعُ الْفِتَنُ بِالشَّامِ "Dikkat edin! Fitne koptuğu zaman iman Şam'dadır." [Hahim tahriç etti]
Bizim seslendiğimiz sizlerseniz ey sadık ayaklanmacılar! O halde uyanık olun. Zira ümidinizi kesmeniz ve ister başı isterse de dalları olsun rejim ve kuyruklarıyla oturmayı kabul etmeniz için sizlerin üzerine askerî ve siyasî saldırılar gerçekleşmektedir. Sakın ha onlarla oturmayınız. Zira onlar, aynı hıyanetin ve ajanlığın içerisindedirler. Dolayısıyla bu rejim ve efendileri, zaten hain bir facirden başkasını da üretmezler. O halde aman ha onlardan sakının!
هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları katletsin (kahretsin)! Nasıl da döndürülüyorlar." [el-Munâfikûn 4]
Haram olan Zilhicce ayının ilk onuncu gecelerindeki bu beyanı, sizlere yöneltiyoruz ey sadık ayaklanmacılar! O halde uyanık olun! Zira görüntüsü güzelleştirilip süslense ve güzelliği de dikkat çekici olsa bile bu rejimle yapılacak olan herhangi bir anlaşma, tertemiz kanlarınızı Subhânehu için akıttığınız yaratıcıyı öfkelendirir ve sonunda yine rejimin size zulmetmesine imkan verir. Dolayısıyla hıyanet, bu hain ajanların alışkanlıklarındandır. Zira onlar, gizli ve açık olarak sizleri bekleyip durmaktadırlar. Dolayısıyla da şayet bekleyen biri varsa oda Subhânehu'nun şu kavli gibi olsun:
قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَآ إِلاَّ إِحْدَى ٱلْحُسْنَيَيْنِ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَن يُصِيبَكُمُ ٱللَّهُ بِعَذَابٍ مِّنْ عِندِهِ أَوْ بِأَيْدِينَا فَتَرَبَّصُوۤاْ إِنَّا مَعَكُمْ مُّتَرَبِّصُونَ "De ki: Siz bizim için ancak iki iyilikten birini beklemektesiniz. Biz de, Allah'ın, ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz. Haydi bekleyin; şüphesiz biz de sizinle beraber beklemekteyiz." [Tevbe 52]
Dolayısıyla sizler, hak üzere sebat gösterdiğiniz sürece Allah'ın izniyle nusret bulanlardan olacaksınız: O halde çalışmalarınızdaki niyetinizi Allah'a has kılınız ve çalışmanızda Hilafet'i kurmak için azminizi bileyiniz, pazarlıklara, orta çözümlere ve anlaşmalara karşı uyanık olunuz ve ister başı isterse dalları olsun rejimin tek bir izinin kalmasını dahi kabul etmeyiniz...
Ey ayaklanmalarında sadık olan ayaklanmacılar!
Bir komutan, ehline asla yalan söylemez. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir, sizleri uyarmakta ve sizlere nasihat etmektedir. Zira o ve sizler, aynı hakkı talep etmektesiniz... Ayrıca Hizb-ut Tahrir sizleri, adı her ne olursa olsun bu rejimle yapılacak olan herhangi bir uzlaşmaya karşı da uyarmaktadır. Dolayısıyla onun adı, Arap Birliği veya uluslar arası örgüt veya rejimin başı yada uzuvları ile kuyruklarının gözetimindeki geçici yada kalıcı olsun fark etmez. Zira onlar, birbirlerinin boyunlarına sarılan ve başı sonundan farklı olmayan kötülüğün ve hıyanetin bir halkasıdırlar... O halde sizler, bu rejim ile erkanlarını kabre gömmenizin dışındaki hiçbir duruma imkan vermeyiniz ve onun yerine Raşidi Hilafet'i ikame ediniz... Dolayısıyla Şam topraklarını dolduran tertemiz kanlara sadık kalmak için Allah'ın ve Resulünün gerçek dostları olunuz. Yoksa bu toprakların tek bir karışana dahi akan şehidin bir tek damla kanı ile yaralının iniltisinin etkisi boşa gitmiş olacaktır. Böylece her iki dârda da kurtuluşa erenlerden olacaksınız. Öyleyse müminleri müjdele.
Ey ayaklanmalarında sadık olan ayaklanmacılar!
Rejimin, gittikçe tırmanan saldırıları, ölümle dans etmek olup buda onun ümitsizliğinin bir kanıtıdır. Sizlerin ümitsizliğe düşmemesi ise Allah'ın rahmetindedir. O halde iyi biliniz ki nusret, sabırla birlikte gelecektir. Nitekim sizler, yirmi aydır hak için rejimle mücadele etmektesiniz. Öyleyse biraz daha sebat gösterin. Zira rejim, neredeyse düştü düşecek. Nitekim rejim, yerin dibine girmeden önce ümitsizliğiniz üzerinden bahis oynamaktadır. Dolayısıyla da o, belki kendisi için bir çıkış yolu bulabilirim diye vahşi saldırılarını tırmandırdığı gibi müzakere anlaşmalarını da tırmandırmaktadır. Sakın onun, bunu yapmasına imkan vermeyin ki hareket edemez halde iken hareket eder hale gelmesin ve öldükten sonra da tekrar dirilmesin.
فَلاَ تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنْتُمْ الأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ ْ "Sakın gevşekliğe kapılmayın ve sakın üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Muhakkak ki Allah sizinle beraberdir ve O, amellerinizi asla heder etmeyecektir."[Muhammed 35]
Ve's Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh
Kardeşiniz, Hizb-ut Tahrir Emiri Atâ İbn-u Halil Ebu Raşta
AKP hükümeti ile yönetilen Laik (Dinsiz) Türkiye Cumhuriyeti her yılki gibi Şeri hükümleri yok sayarak Müslümanların bayramının bir olmasını engelledi.
Dışişleri Bakanı Zalmay Resul, Amerika-Afgan ilişkilerinin düzenlenmesine yardımcı olmak amacıyla bir komisyonun oluşması için Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile görüşmüştür. Zira Amerika ve NATO muharip kuvvetleri 2014 yılının sonunda Afganistan'dan çekileceklerdir. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri, Afgan ekibine Amerika'daki Afganistan Büyükelçisi İklil Hâkima'nın başkanlık edeceği müzakerelere kendi adına liderlik etmesi amacıyla James Warlick'i Afganistan ve Pakistan'a elçi yardımcısı olarak atamıştır. Ancak 04.10.2012 Perşembe günü, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai, Washington'un, iki ülke arasında uzun süreli stratejik ortaklık anlaşması imzalanmasına rağmen Pakistan saldırılarına karşı Afganistan'ı savunmak için hazır olmadığını söylemiş ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Afganistan ile Amerika arasındaki stratejik ortaklık anlaşmasına binaen Amerika, herhangi bir yabancı ülkenin saldırılarına maruz kalması durumunda sınırlarının korunması için Afganistan'ın yanında yer alacaktır. Ancak [Amerikan yetkilileri], Afgan medya organları ile güvenlik kurumlarının sunmuş olduğu raporların doğru olmadığını söylemektedirler."
Bir taraftan Zalmay Resul'ün dün Washington'da yapmış olduğu açıklamalar diğer taraftan da Hamid Karzai'nin bugün yapmış olduğu açıklamalar, ajan Afganistan hükümetinin aşağılık ve ikiyüzlü doğasının olduğunun güçlü bir kanıtıdır. Zira onlar, bir taraftan Pakistan'ın Afganistan'ı bombalamasıyla ilgili olarak Amerika'nın sessiz kalmasını kınayıp Amerika'nın Amerikan-Afgan stratejik ortaklık anlaşmasına bağlı kalmadığını beyan ederlerken diğer taraftan da Amerika ile güvenlik anlaşması imzalamak için müzakereler düzenlemektedirler! Oysa şayet Amerika ortaklık anlaşmasına bağlı kalmıyorsa o halde bu anlaşmanın ne değeri vardır ki? O zaman şayet maksat İslam dünyasının bu parçasını bir kez daha sömürgeci kafirlere satmak değilse bu ikinci anlaşmanın imzalanmasının hiçbir gereği yoktur. Sonra Pakistan hükümetinin de aynı şekilde Amerika'nın ajanı olduğunu ve Amerika'nın izni olmadan da siyasî herhangi bir girişimde bulunmasının imkansız olduğunu gözden kaçırmamız da caiz değildir. Halbuki ajan Pakistan hükümeti, bu bombalama yoluyla halkını aldatmakta ve halkın, kendisinin Amerika'ya karşı olduğunu zannetmesini sağlamaktadır.
Hakeza Karzai de kendisinin Amerika'ya karşı olduğunu göstererek Afgan halkını aldatmaya çalışmaktadır. Ancak hakikatte o, Afgan Müslümanlarının maslahatından daha çok Amerika'nın çıkarı için çalışmaktadır. Bunun da ötesinde o, şeri hükümlere muhalefet etmekte ve kalıcı Amerikan askerî üsleri inşa etmek ve güvenlik anlaşmaları imzalamak vasıtasıyla da İslam dünyasının bu parçası üzerinde Amerikan hegemonyasını genişletmeye çalışmaktadır.
Bundan dolayı Afgan Müslümanlarının yapması gereken, Amerikan politikasındaki şerri ve iblisliği fark etmeleridir. Zira Amerika, stratejik savunma anlaşmalarının devam ettiğini gerekçe göstererek İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra işgal etmiş olduğu ülkelerden çekilmemektedir. Dolayısıyla Afganistan'daki Müslümanların ve mücahitlerin yapması gereken, Afgan hükümetinin davranışları gibi örümcek ağına düşmemeleridir. Çünkü Allahu [Subhânehu ve Te'âla], kafirleri dost edinmenin haram olduğunu beyan etmiş ve bunu, çürük bir örümcek ağı olarak saymıştır.
مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ "Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!" [Ankebût 41]
Ürdün rejimi, mevcut parlamentonun dağılacağı ve yeni parlamento seçimlerinin yapılacağına dair bir açıklama yapmıştır. Bu açıklama ise Ürdün'deki insanların, onurlarının kırılmasının, servetlerinin yağmalanmasının, fakirliğin, yoksulluğun, gözetim eksikliğinin, devletin bütün birimlerinde yaygınlaşan yolsuzluğun, kafir Batı'ya olan siyasî ve ekonomik bağımlılığın, Yahudilere olan utanç verici bağımlılığın, borçların artmasının ve buna benzer birçoklarının acısını çekmeleri nedeniyle öfkelerinin artmasının, insanların büyük çoğunluğunun sessizliklerini bozmasının ve değişim ihtiyacının ortaya çıkmasının gölgesinde gerçekleşmiştir. Bunun üzerine rejim, insanların akıllarını hafife alarak onların meselelerini küçümsemeye, acılarını ve taleplerini bodurlaştırmaya çalışmaktadır. Zira rejim, çözümün gerekli yasaları yapacak ve hükümeti seçecek olan yeni parlamento seçimleriyle başlayacağını ve ardından da sorunun çözüleceğini düşünmektedir.!
Halbuki Ürdün halkının acısını çektiği bu kasıtlı bodurlaştırma ve utanç verici küçümseme, Ürdün rejimi ve onunla birlikte olan oyuncuların, insanları saptırmaya devam ettiklerini ve insanların dikkatlerini meşru haklarından ve gerçek değişimden başka yöne çektiklerini teyit etmektedir. Zira sorun, sadece parlamentoda olmayıp bilakis sorun, İslam esasına dayanmadığından ve kafir Batı'ya bağımlı olmasından dolayı rejimin tamamındadır. Dolayısıyla ister tek oy yasası ile seçilmiş olsun isterse de başka bir yasayla seçilmiş olsun hiçbir insana caiz olmayan anayasayı uygulayacak olan yeni parlamento seçimi durumu asla değiştirmeyeceği gibi her ne şekilde olursa olsun anayasa değişikliği de durumu asla değiştirmeyecektir. Çünkü bunların hepsi, İslam esasına dayalı olmayan rejimin bekasını korumaktadırlar.
İnsanların, şerefli ve onurlu bir yaşam noktasındaki meşru hakları ile kafir Batı'ya olan bağımlılıktan kurtulmak, sadece Allah'ın kemale erdirdiği ve onlar için kendisinden razı olduğu İslam Nizamı ile gerçekleşecektir ki buda, gölgesi altında dünyanın efendileri olacağımız ve yokluğunda ise beşeri rejimlerin zulümlerinin acılarını çekmeye devam edeceğimiz Hilafet Nizamı'dır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:
فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلا يَشْقَى وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime ittiba ederse o, sapmaz ve bedbaht olmaz. Kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse onun için sıkıntılı bir hayat olacaktır." [Taha 123 124]