Cuma, 27 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/19
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Geçici Başbakanın Hizb-ut Tahrir Hakkındaki Açıklamasına Dair Bir Yorum

  • Kategori Tunus
  •   |  

Geçici Başbakan Beci Kaid Es-Sibsi, AFP ile yaptığı röportajda açık ve net bir şekilde Hizb-ut Tahrir'e izin verilmemesini isteyenin bizzat kendisinin olduğunu söyledi. Görüldüğü üzere bunun yasal bir dayanağı olmayan açık siyasî bir karar olduğu ortadadır. Bu açıklamada, yöneticilerin dün ve bugün kanun ve kurumlara dayandığını iddia ettikleri devletin, insanların kullandıkları "halk istiyor..." deyimi ile açıktan ve gizlice alay eden etkili bir odağın iradesini kamufle etmek için kullandığı itaatkar aracından başka bir şey olmadığına dair açık bir itiraf vardır. Geçici Başbakan, açıklamasını, Hizb-ut Tahrir'in başkalarına düşmanlığa çağırdığı sözüyle sürdürdü!! Şüphesiz bu, alaycı garip bir ironidir. Hangi düşmanlıktan bahsetmektedir! Olsa olsa Siyonizm'i ve utanç verici "anti-semitizmi" sloganını kastetmektedir. Şayet durum böyleyse sayın başbakan kimin sözcülüğünü yapmaktadır?!

Yok, eğer başkalarından kastı ümmetin evlatlarıysa hizb, Allahuteala'nın şu kavlinin: إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ "Muhakkak ki müminler kardeştirler. " [Hucurat 9] Ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlinin kapsamına girer: «لا يؤمن أحدكم حتى يحب لأخيه ما يحب لنفسه » "Sizden biriniz, kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe îman etmiş olmaz." Yani kapkaranlık masonluk sevgisi değil verimli bir iman sevgisi demektir.

Yok, eğer gayrimüslimlerin genelini kastediyorsa Allahuteala şöyle buyurmaktadır: وَلا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلا تَعْدِلُوا اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى "Bir topluma olan kızgınlığınız sizleri adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olunuz ki o, takvaya en yakın olandır." [el-Mâide 8] Ki bizim anladığımız ve benimsediğimiz budur ve İslam beldelerinde tarih boyunca Müslümanlar ile diğer din mensupları arasındaki iyilikten özel fakültelerde dersler ve ibretler çıkarılmıştır. O halde bu geçici başbakan, neden bahsetmektedir?!

Buna mukabil başkalarının ötesinde bu ülkenin mümin ve güvenilir evlatlarına karışı dışlamaya, öldürmeye ve suikasta varacak derecede düşmanlık yapan kimdir? Geçici başbakanın elbisesinin bir parçasıyla kendisini onura ettiği Burgiba değil midir?! Zeytuniyelileri ve Yusufiyelileri kıyımdan geçiren o değil midir?

Ayrıca başkalarından tiksinmeye çağıracak derecede düşmanlık yapan kimdir? Beci Kaid Es-Sibsi'nin daha yakın bir zamana kadar ümmetin partisi olduğunu iddia ettiği önceki iktidar partisi değil midir? Zira herkese düşmanlık yapan, ülkeyi ve insanları, "ya sizleri yönetiriz yada öldürürüz" şeklinde bu korkunç merhaleye taşıyan bu partidir!! Böylece ufuklara korku saldı ve insanların kanları ile ülkenin mallarını sömürdü. Çünkü bu zalim iktidar partinin adamları, başkalarını aşırı şekilde sevmenin savunucularıdır. Zira arkasında gizli bir elin olduğu partiler yasası, Anayasal Demokratik Birlik partisinin ekseninde dönen ve rolleri onunla paylaşan 16 partiye izin verdi... Bu veya bu şekilde olmayan sevgi...halk sevgisi, kanun tarafından korunan bu kişilerin yeni bir randevusu sayesinde halka sevginin manasını yeniden öğretecek. Belki de Bin Ali'nin halk ayaklanması karşısında gösterdiği yumuşaklığında ve zayıflığındaki hatalarını fark ettirecek. Yine "dini halkların afyonu" olarak kabul eden, mütedeyyinleri gerici sayan ve burjuva zenginleri halkın düşmanları olarak gören partilerin tanınması da bu sevgi ve düşmanlık kriterine göre olmuştur...

İşte böyle ey bakan! Topluma tüm çelişki türlerinin tohumlarını ekiyorsunuz ki hep birlikte düşmanlığın en şiddetlisini hasat edelim. Bu garip açıklamalar, yasa saldırgan ve Hizb-ut Tahrir de sömürgeciliğe karşı ümmetle birlikte oldukça "yasal" ve siyasî olarak Hizb-ut Tahrir'in var olmaya ve ayakta kalmaya laik olduğunun açık ve güçlü bir itirafıdır. Ve o, Allah'ın izniyle O'nun şeriatına tabi olarak var olacak ve ayakta kalacaktır.

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir H. 06 Cumâde'l Ulâ 1432

Tunus     M. 10 Nisan 2011

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Suriye Rejimi, İnsanların Kanlarını ve Canlarını Mubah Kılarak Halkına Karşı Savaş Açtı

08.04.2011 cuma günü halkını katleden mücrim Suriye rejimi tarafından kurgulanan kanlı bir oyun sahnelendi. Suriye devlet televizyonu, bu gün silahlı bir çetenin insanlara ateş açtığını söylediği bir görüntü yayınladı. Bunun ardından el-Cezira kanalı, rejimin kuyruklarından biri olan enformasyon bakanının eski danışmanı olan Ahmed el-Hac Ali'yi konuk etti ve ona "hem vatandaşları hem de güvenlik elemanlarını avlayan silahlı guruba" ilişkin görüntüyü sordu. Yayınlanan bu görüntü, amatörce bir görüntü olmayıp profesyonelce çekilmiş bir görüntü olduğu bilinmesine rağmen bu silahlı çetenin görüntüsünü tesadüfen bir binanın üzerinden çektiklerini haber verdiklerini söyledi. Bunun ardından Suriye devlet televizyonu, bu gurupların Deraa'da aralarında sivillerin ve güvenlik elemanlarının olduğu 19 kişiyi öldürdüğünü ve 75 kişiyi yaraladığını bildirdi. Bunun ardından rejim, zulümlerini ve hırsızlıklarını örtmek için Deraa'daki radyo ve televizyon binasının yakıldığını bildirdi...

Kayda değerdir ki yönetiminin bekasını güvenlik birimi üzerine güvenlik birimi inşa etmeye bağlayan hatta zulmünün dozunu meşrulaştırmak için suikastlar düzenleme, gösterilere katılma, sloganlar atma ve tahrip etme gibi görevleri olan ve rejimi destekleyici milyonluk gösteriler organize eden özel görev birimi inşa eden bir güvenlik rejiminde, güya belli dış odaklar tarafından yönlendirilen provokatörler ve yabancılara hizmet eden herhangi bir sabotaj eylemi meydana gelmez. Bu iddia, sözde vatandaşların güvenliğinden sorumlu olan bir rejimin utanç verici suçlamasından başka bir şey değildir.

Suriye rejimi, Deraa'daki olayların başından beri insanları bastırmak ve katletmek için şiddet kullanmaya dönük bir gerekçe üretmeye çalıştı. Her zaman olduğu üzere insanların akıllarını hafife alarak fabrikasyon bir görüntü yayınladı ve bunun, "Mescid-i Ömer'de ele geçirdiği ülkede güvenliği sarsmak için tahrip etmeye ve insanları korkutmaya çalışan silahlı bir çeteye ait silahlar ve paralar" olduğunu söyledi. Hatta bu hikayeye biraz yalan bir inandırıcılık kazandırmak için başka bir yalan üretti. Ama bu defa insanların kanını karıştırdı. Zira kalplerinden korkuyu söküp atarak insanlardan önce Allah'a savaş açan, Yahudilerin emin bekçisi olan, 08.04.2011 cuma günü yaklaşık sadece Deraa halkından 27 kişinin canına kıyan, bu sayıdan daha fazlasını yaralayan günahkar ve kukla bir rejime karşı durmaya azmeden insanların göğüslerine doğrultulan silahların Yahudilere doğrultulmasını isteyen göstericileri bastırmak için şiddet kullanırken insanları aldatmak ve öfkelerini engellemek için bir yerde asker diğer bir yerde de güvenlik elemanını öldürdü.

Nitekim içişleri bakanlığının açıklaması da bunu teyit etmiştir. Zira belli odaklar tarafından yönlendirilen "provokatörler ve yabancıların" reformları ve silah kullanılmamasını umursamadığını, bunların göstericilerin arasına sızdığını, vatandaşlar ile güvenlik elemanlarının arasını açmak için rastgele ateş açtıklarını, resmî hizmet kurumlarını yaktıklarını, bazı kimseleri şu ana kadar ateş açmamaya bağlı kalan resmî dairelerin çatılarına konuşlanmış polise ve güvenlik elemanlarına saldırıya teşvik edenlerin bunlar olduğunu, bunun da "onlardan bazıların şehit olmasına" yol açtığını açıkladı!! Ayrıca Suriye otoritelerinin, "vatanın, vatandaşların, resmî hizmet kurumlarının güvenliğini korumak için bu kişileri ve bunların arkasındakileri yasalara göre engellemeye çalışacağını", "artık kanunların uygulanmasında müsamahakarlığa ve esnekliğe yer olmayacağını", "barışçı gösteriler ile yıkıcı, fitne tohumları eken ve vatanın birliğini sarsan gösterilerin birbirine karıştırılmasına" izin verilmeyeceğini ve "Suriye'nin ümmetin sabitelerini ve halkın maslahatlarını savunma esasına dayanan politikasının dayanaklarına darbe vurulmasına izin verilmeyeceğini" açıkladı!!

Kanlar aktı ve canlara kıyıldı da Suriye rejimi henüz silah kullanmadı ha!! Daha önce Kaddafi tagutu da böyle söylemiş ve Hama kasabı da bunu yapmıştı! Ancak şu anda Suriye rejiminin, halkına karşı işlediği cürümleri meşrulaştıran, Deraa'nın kalbinde yattığını söyleyen ve yıkılacak tahtını korumak için vatandaşların öldürülmesi emrini vermekten bir an bile tereddüt etmeyen yeni bir kasap olduğunu görmekteyiz... Bir yandan timsah göz yaşları dökerken bir yandan kıyım yapmaktadır!

Evet, Suriye devlet başkanının son konuşmasında, "Çarpışmamız gerekirse buyursunlar gelsinler" sözleriyle kast ettiği şey işte buydu.

İşte tüm bunlardan dolayı samimiyetle, güvenlik, polis ve ordu güçlerindeki içerisinde zerre kadar Allah korkusu olan tüm muhlislere, Allah korusun dinlerini ve dünyalarını harap etmek istemiyorlarsa silahlarını halkına karşı doğrultmamaları çağrısında bulunuyoruz. Zira insanlar, onların aileleri ve kardeşleridir. Yoksa rejimin iddia ettiği gibi değildir. Zannımızca onlar, şeytanın ve ordusunun çağrılarına itaat etmektedirler. Bizler ise onları, daha hayırlı olan bir şeye çağırmaktayız. Onları, dünyanın izzetine ve ahiretin saadetine çağırıyoruz. Onları, insanları bu rejimin ve onun arkasındakilerin şerlerinden kurtarmak için Hizb-ut Tahrir'in uyanık muhlisleriyle birlikte çalışmaya ve bu rejimin yerine Hilafet Devleti yoluyla Allah'ın, resulünün ve müminlerin razı olduğu İslamî bir rejim ikame etmeye çağırıyoruz. İşte tek hayır, tek kurtuluş, adalet, rahmet, izzet ve güvenlik bundadır. Bu, aziz olan Allah hiç de zor değildir. Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Ey imân edenler! Allah ve Resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız. [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

Boşa Geçen Sekiz Senenin Ardından... Irak Halkı, İşgalciden ve Avenelerinden Daha Ne Bekliyor?!

  • Kategori Irak
  •   |  

Bu Nisan ayının dokuzunda elim yıldönümünün içinden geçtik... İzzete ve onura özlem duyan herkes acı çekmekte. Hadarat, ilim ve kaynak bakımından dünya ülkelerinin en zengini ve en köklüsü olan Irak'ın küfrün, zulmün ve zalimliğin lideri Amerika tarafından işgal edilmesinin üzerinden sekiz sene geçti. Batılı ve doğulu devletler de bu hususta ona yardım ettiler. Müslümanların yöneticilerinin bunu tebrik etmesi de cabası. Param parça etmek için Irak'a karşı birleştiler, şerefli halkının üzerine üşüştüler, başına belalar ve felaketler sardılar. Bunların onda biri başkalarına isabet etmiş olsaydı kesinlikle helak olup giderdiler!

Ey Irak'taki Müslümanlar!

Melun taguttan kurtulma bahanesiyle sömürgeci kafir düşmanla el ele verenlerden ne bekleyebiliriz? Zira onlar, Allahteala'yı, resulünü ve müminleri bırakarak sömürgeci kafiri dost edindiler. Oysa İslam, bunu haram kılmıştır. Allahuteala, şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Ey iman edenler Yahudileri ve Nasranileri dost edinmeyin. Çünkü onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Şayet sizden her kim onları dost edinirse o onlardandır. Muhakkak ki Allah zalimler toplumunu hidayete erdirmez."[Maide 51] Ve şöyle buyurmuştur:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri dost, sırdaş edinmeyin! Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." [Âl-i İmrân 118]

Bu düşman, ülkemizi örnek edinilecek bir model yapacağını iddia derken bizi, emrine itaat ederek servetlerimizi yağmalamak için tehlikeli habis hedeflerini gerçekleştirmek üzere gece-gündüz çalışan dayattığı yöneticiler veya ajanlar sayesinde zulmün, kaosun ve güvensizliğin içerisine iterek on yıllarca geriye götürdü! Düşman, bu yöneticileri çeşitli bahaneler altında zulmün ve baskının birer itaatkar aracı olarak kullanmaktadır. Nitekim mahkumların ve bunlardan birçok masumun durumu bize hiç de uzak değildir! Bununla da kalmayarak hanif dinimizin yerine kokuşmuş kapitalizmin meşruiyetini ve kamu işlerinde, [لا اله إلا الله محمد رسول الله] akidesi yerine onların söyledikleri şeylerden çok yüce olan Allah'ın hükmüne yer verilmeyeceği anlamına gelen dini hayat, devlet ve toplumdan ayırma akidesini pekiştirmek için gece-gündüz azmetmekteler.

Fikirlerin keşmekeşliği ve akılların zehirlenmesi ise azgın medya organları ve kiralık borazanları yoluyla olağan bir hale gelmiştir. Zira atmosferleri, hastalıklı adi kafir düşmanın bize aktardığı fırkacılık, ırkçılık, kota, şeffaflık, saçma sapan özgürlükler, küfür dahi olsa öteki görüşleri kabullenme, federalizm ve self-determinasyon gibi hadaratımızın temeli olan dinimize yabancı mefhumlarla doldurdular. Böylece Irak, işgalci ve kuyrukları sayesinde her alanda açık bir şekilde başarısız olan devletler sıralamasında yükselmeye başladı!!

Tüm bunlar neden biliyor musunuz? Çünkü kapitalist işgalcinin tek ölçüsü, menfaatçilik ve çıkarcılıktır. Zira herhangi ruhî, ahlakî veya insanî kıymetle onun hiçbir ilgisi yoktur. O, ülkemizi yok etme pahasına olsa bile daima hedeflerini gerçekleştirmek için çalışır... İşgalcinin bazı insanları iktidara taşımaya iten faktör, bu kişilerin onunla aynı kanaatleri paylaşmaları ve onu taklit etmeleridir. Nitekim iktidar zümresinin kazanımlarına baktığınızda ülkemizin başına gelen yıkımın boyutunu görürsünüz. Yoksa Irak'ın daha önce tanık olmadığı 80 milyar doların üzerinde bir bütçe, altyapı, yeniden yapılanma, işgücü istihdamı ve hizmet sunma gereksinimlerini minimum düzeyde karşılamaktan nasıl aciz kalabilir?!

İşte ümmet, tek bir taguttan kurtulmanın bedelini, tagutlar ordusunun baskısı altında kalmakla ödedi. Adeta her şeyi silip süpüren çekirgeler ordusu gibi işgalci kafirin, ümmeti dininden ve akidesinden koparma çabasını yerine getirmekteler ve müminler hakkında zimmet gözetmemekteler. Onların skandalları herkesçe bilinir hale gelmiş olup sömürgeci kafir tarafından korunmaktadırlar.

Ey Müslümanlar!

Bir lider halkına yalan söylemez. Düşmanınız tarafından sizlere dayatılan hükümetlerden hiçbir hayır gelmeyeceği noktasında sizleri uyardık ve sizlere samimice nasihatiz ettik. İşgalin akabinde gelen tüm hükümetlerin vaatleri, " susayan kimsenin su sandığı ıssız çöllerdeki serap gibi" buhar olup gitti. Bundan dolayı dünyanın ve ahiretin saadetine nail olmanın tek yolu, küfrü, kafirleri ve münafıkları Müslümanların beldelerinden atmak, aramızda Rabbimizin kitabı ve nebimizin sünnetiyle hükmedecek, arkasında her mütecavizle savaşmak için kalkan edineceğimiz, yeryüzünde paramparça olmuş Müslümanları Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin olduğu azim bir devletin altında toplayacağımız adil bir Halifeye rıza ve ihtiyar ile biat etmek için İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışan muhlislerle birlikte çalışmaktır. Böylece hiçbir küfür gücü, topraklarımızın bir karşını bile kirletmeye cüret edemeyecektir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Baskıcı Sistemi Geri Getirecek Olan İstihbarat Yasa Tasarısını Reddeder!

Şu an parlamentoda istihbarat yasa tasarısı ele alınmakta ve eski yasadan daha baskıcı olan bu yasa tasarısında baskıcı sistemin yeniden ortaya çıkmasına yol açacak birçok madde bulunmaktadır. Bu maddelerden bazıları şunlardır:

Birincisi: "Devletin tehdit edilmesi", "Devletin güvenliği" ve "iç düşman" gibi ifadeler manaları net ve belirli olmayan birer yuvarlak ifadelerdir... Bu kapalılık ve belirsizlik, hükümetin bu ifadeleri tutuklamak istediği herkese yamalama ve bu kişiler hakkında devleti tehdit etti veya devletin güvenliğine karşı tehdit oluşturdu veya iç düşmanlardan demesine imkan vermektedir!

İkincisi: 31. maddede, istihbarat ajanslarının iletişim araçlarını ve elektronik postaları dinleme, terörist, ayrılıkçı, casusluk veya yıkıcı bir faaliyeti finanse etme yada "devletin güvenliğine tehdit" teşkil eden bir faaliyete ait olması ihtimaline karşın para akışını kontrol etme yetkisinin olduğu söylenmiştir. Maddenin açıklamasında ise dinlemenin mahkeme kararı olmadan yapılabilineceği söylenmiştir. Hatta aynı maddenin 4. fıkrasında Endonezya Merkez Bankası, malî kurumlar ve havale hizmetleri veren kurumların istihbarat ajanslarına bilgi sunumunda bulunmaları gerektiği belirtilmiştir!

Üçüncüsü: İstihbarat ajanslarının, şüphelendiği kişileri tutuklama ve yedi gün boyunca sorgulama yetkisine sahip olması. Bu öneri, istihbarat ajanslarına (devlet tehdit etmesinden) şüphelendiği kimseleri mahkemeden tutulama müzekkeresi olmadan tutuklama yetkisi ve sanığın ailesine dahi sorgulama yerini bildirmeme hakkı vermektedir! Ve sanığın avukat istemesine izin vermemektedir. O halde bununla adam kaçırma arasında ne fark vardır?

Dördüncüsü: İstihbarat yasa tasarısında, kendilerine zulmedilen veya hakları çiğnenen kişilerin istihbarat birimlerinin aleyhinde şikayette bulunmasına yönelik hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Bilakis yasada kendilerine insaf eden hiçbir kimse bulamadan birer kurban olarak kalacaklardır! Böylece baskıcı istihbarat yasası, yeniden ortaya çıkmıştır.

Beşincisi: Bu istihbarat yasa tasarısında bütçeyi kullanması da dahil istihbarat çalışmalarını gözetleme ve denetlemeye yönelik net ve belirli hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Bunun sonucunda da istihbarat ajansları, gözetleme olmadan dilediğini yapabilen "en yüksek kurum" olacaktır.

Devletin istihbarat ihtiyacı olduğu doğrudur. Ancak bu, tebaasını düşman edinerek ona karşı casusluk yapma amaçlı olmamalıdır. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], tebaaya karşı casusluk yapmayı haram kılmıştır. Zira Allah, müminlere şu kavli ile hitap etmiştir: [ولا تجسسوا] "Birbirinize karşı casusluk yapmayın." [Hucurat 12] Yine Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: ِ إِنَّ الأَمِيرَ إِذَا ابْتَغَى الرِّيبَةَ فِى النَّاسِ أَفْسَدَهُمْ "Emîr, insanlar hakkında şüphe duyduğunda onları ifsat eder." [Ahmed, Ebu Davud, el-Hakîm ve el-Beyhaki]

Bu nedenle Hizb-ut Tahrir, Endonezya:

1- İstihbarat yasa tasarısını özellikle de belirtilen noktaları reddeder.

2- İnsanları hayatı için tehlikeli ve davet çalışmaları için zararlı olmasından dolayı bu noktaların ilga edilmesini veya düzeltilmesini talep eder.

3- İnsanlara, tebaasını düşman edinmeyen ve tebaasına karşı casuslukla meşgul olmayan tek devletin Hilafet olduğunu teyit eder. Hatta Hilafet Devleti, herkese merhamet edecek güçlü bir otorite oluşturmak üzere halkıyla kaynaşacaktır. O halde Hilafeti ikame etmek için acele edin!

Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru:

1- Şahsiye Kitabının 3. cüzünün 154. sayfasının 7. satırında şöyle geçmektedir: "Arapların mutlak olarak bir mana için koymadığı ve şeriatın gelerek muayyen bir mana için koyduğu isimler vardır. Yine Arapların, manalarını önceden bilmediği isimler vardır." Soru şudur: Bu tür isimlere dair örnek var mıdır?

2- Şahsiye Kitabının 3. cüzünün 141. sayfasının sondan 1. satırında şöyle geçmektedir: "Hayatın sırrı, Allah ile olan bağı idrak etmek ve Cebrail için kullanılan ruh lafzı gibi." Soru şudur: Hayatın sırrının lügat manada, Allah ile olan bağın idrak edilmesinin ıstılahî, yani özel örfî manada, Cebrail'in şeri manada ve müşterekin de bir çok manası olan tek bir lafız olmasından dolayı müşterek için örnek olmaya uygun mudur?

Cevap:

1- Şeri isimlerle ilgili cevap:

a- " Arapların mutlak olarak bir mana için koymadığı ve şeriatın gelerek muayyen bir mana için koyduğu isimler vardır"...

Surelerin başlarındaki Elif-Lam-Mim ve Elif-Lam-Râ gibi harfler böyledir... Zira bunlar, surler için birer isimdir. Ancak Araplar, daha önce bunları bir mana için koymamışlardır...

b- "Yine Arapların, manalarını önceden bilmediği isimler de vardır"...

Abdest, yani [وضوء] "Vudu'" kelimesi böyledir. Zira şeriat, buna bir mana koyuncaya kadar Araplar onun manasını bilmiyorlardı. Zira vudu kelimesi, salah gibi değildir. Araplar, onu dua için kullanıyorlardı ve şeriat, gelerek onu bilinen salaha nakletti. Dahası şeriat, bir mana koyuncaya kadar Araplar vudu kelimesinin manasını bilmiyorlardı.

2- Müşterek Konusu:

Lügat mana, şeri veya örfî mana ile birlikte müşterek babına girmez. Bu, doğrudur... Ancak bu, şeri ve örfî mananın meşhur olması ve lügat mananın ortadan kalkması veya hemen hemen kalkması halindedir. Şöyle ki lafız işitildiğinde zihin, bir karineye gerek duymadan şeri veya örfî manaya yönelmelidir.

Mesela salah kelimesinin "dua" anlamına gelen bir lügat manası ve "bilinen salah" anlamına gelen bir de şeri manası vardır. Bu manaya nakledilerek bununla meşhur olmuştur. Şöyle ki "salah" lafzı işitildiğinde zihin, bir karineye gerek duymadan bilinen salaha yönelir.

Bu durumda salahın, dua ve bilinen salah için müşterek bir lafız olduğu söylenemez. Çünkü bu iki mana, lafız işitildiğinde maksat belirlenilirken bir karineye ihtiyaç duyulması bakımından birbirinden farklıdır. Bilakis bunlardan biri, diğerine galip gelmiştir. Zira lafız teleffuz edilirken diğeri ortadan kalkmış veya hemen hemen kalkmıştır. "Dâbbe" kelimesi de böyle olup "yeryüzündeki canlılar ve bilinen Dâbbe-tul Arz" için müşterek bir lafız olduğu söylenemez. Çünkü bu iki mana, lafız işitildiğinde maksat belirlenilirken bir karineye ihtiyaç duyulması bakımından birbirinden farklıdır. Bilakis bunlardan biri, diğerine galip gelmiştir. Zira lafız teleffuz edilirken diğeri ortadan kalkmış veya hemen hemen kalkmıştır.

Yukarıda belirtildiği üzere lügat, şeri ve örfî manaları olan bu ve benzeri lafızlar, müşterek babına girmez. Çünkü şeri ve örfî mana, lügat manaya galip gelmiştir. Dolayısıyla bunlar, daha çok tek manası olan müfret lafza benzemektedir. Müşterek lafız ise göz, pınar ve casus anlamlarına gelen "Ayn" lafzı gibi kastedilen mananın belirlenmesinin bir karineye ihtiyaç duyması bakımından farklı iki veya daha fazla hakikate delalet eder... Ayn kelimesinde farklılığın ve kastedilen mananın belirlenmesi için bir karineye ihtiyaç duyulduğu açıktır.

Meşhur olmayan ve lügat mananın ortadan kalkmadığı veya hemen hemen kalkmadığı ısıtlahî veya şeri manaya gelince; lügat mana ile birlikte müşterek babına girmeleri caizdir. Çünkü bunların hepsi, iştildiklerinde bir karineye ihtiyaç duyulması bakımından farklı değildirler veya hemen hemen değildirler. Zira biri diğerine galip gelmemiştir. Bilakis kastedilen mana, bir karineye muhtaçtır. Dolayısıyla bu manaların müşterek babına girmesi mümkündür.

Ruh kelimesi de böyledir. Zira şu manalarda gelmiştir:

* Nefs: Bedeni yaşatan "hayatın sırrı", Mesih: Allah Azze ve Celle'nin ruvhu, er-Ravhu: Allahuteala'nın, [رُوْحُ القُدُسِ] "Ruh-ul Kudüs" kavlindeki Cibril Aleyhi's Selam. Keza Kur'an, ruh kelimesini vahiy, nefh, emru'n nübüvve, Allah'ın hükmü ve emri olarak kullanmıştır.

Gördüğünüz gibi ruh kelimesi, bir karineye ihtiyaç duyulması bakımından farklılıkta aynı olan bir çok manası olup şeri olarak meşhur olmamış ve ortadan kalkma veya hemen hemen kalkma bakımından lügat manaya galip gelmemiştir. Dolayısıyla ruh kelimesini işittiğinizde zihniniz, bir karine olmadan Cibril'e veya İsa Aleyhi's Selam'a veya Kur'an-il Kerim'e veya nefhe veya Allahuteala'nın hükmüne yönelmez.

"Allah ile olan bağın idrak edilmesi" anlamındaki ıstılahî manası için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Zira bu, lügat manasının ortadan kalkması veya hemen hemen kalkması bakımından dâbbe gibi genel örfî bir hakikat değildir. Zira "Allah ile olan bağın idrak edilmesi" olan bu özel örfî mana, "hayatın sırrı" olan lügat manasına galip gelmiştir... Bilakis ruh kelimesi işitilir işitilmez bir karine olmadan bu ıstılahî mana anlaşılmaz. Hatta ve hatta bizim ve bizim gibi bu ıstılahî manayı idrak edenlerin dışında birçok usulcü, neredeyse bunu kayda bile almaz...

Bu manalar, ortadan kalkması veya hemen hemen kalkması bakımından lügat manaya galip gelmezler. Bilakis bunlar, farklılıkta aynıdırlar ve kastedilen mananın belirlenmesi için bir karineye ihtiyaç duyarlar. Dolayısıyla bu manalara lügat manayla birlikte müşterek lafız muamelesi yapılması caizdir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'in Cesur Şebabı, Hükümetin Aldığı Sıkı Önlemlerden Korkmaksızın Meydan Okuyarak Güç ve Kuvvet Sahiplerinin Amerika'yı Çıkarmasına, Hain Yöneticileri Devirmesine ve Hilafeti Kurmasına Dönük Kapsamlı Bir Program Yayınl

Hizb-ut Tahrir'in aslan parçaları, bugün önceden ilan edildiği üzere hain yöneticiler karşısında kararlılıkla durarak Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya ve müminlere verdikleri sözü yerine getirdiler. Hizb-ut Tahrir şebabı, Lahor, Karaçi, Paşaver ve Revalpindi'deki toplanma yerlerinde bir araya geldiler. Hizbin şebabı, hain yöneticilerin kendilerini engellemek için ellerinden geleni yapacağını önceden bilmelerine rağmen zalim yöneticiler karşısında hak söze sımsıkı sarılarak sarsılmaz güçlü bir imanla en hayırlı cihadı yerine getirmek için tazyikli sulara ve coplara karşı durdular ve zerre kadar geri adım atmadılar. Lahor'da 16, Karaçi'de 6, Paşaver'de 5 ve Revalpindi'de 1 şâb tutuklandı. Konuşmacılar, birer konuşma yaparak Pakistan silahlı kuvvetlerinden Amerika'yı kovmalarını, hain yöneticileri devirmelerini ve Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek Hilafet Devleti'ni kurmalarını talep ettiler.

Hizbin Revalpindi'deki şebabı, önceden ilan edilen esas yürüyüş başlamadan önce herhangi bir mekanda küçük bir yürüyüş düzenledi ve bunu bastırması için polis kuvvetlerinin genelini oraya yönlendirerek onları atlattı ardından şâb Cüneyd Hân, medya organlarının, hükümete bağlı baltacıların ve yürüyüşe katılan yüzlerce kişinin karşısında güçlü bir konuşma yaptı.

Paşaver'deki gösteri, ilan edilen mekana intikal eder etmez polis kuvvetleri, birden barışçı gösterilerin arkasından gelerek onlardan 5'ni tutukladı.

Lahor'daki yürüyüş, toplanma yerine doğru harekete geçer geçmez polis, göstericilere coplarla saldırdı ve katılımcılardan 16'sını tutukladı.

Bu münasebetle Hizb-ut Tahrir, içerisinde Hilafet Devleti'ni kuruncaya kadar mücadelesini sürdüreceğini ilan ettiği ayrıntılı bir beyan yayınladı.

Katılımcılar, yürüyüşlerden sonra dağıldılar.

Facebook Yürüyüş Adresi: http://ht-facebook.notlong.com

Devamını oku...

İlk Rapor

  • Kategori Pakistan
  •   |  

17 Nisan 2011 günü, Paşaver, İslamabad, Lahor ve Karaçi gibi Pakistan'ın çeşitli büyük şehirlerinde kalabalık yürüyüşler düzenlendi.

Bu yürüyüşlerin öncesinde insanları haberdar etmek ve yürüyüşlere katılmaya davet etmek amacıyla bir aydan fazla süren bir kampanya yürütüldü. Bu kampanya, birçok yazar gazetelerde üniversite hakkında yazacak derecede toplumda dikkat çekici bir yankı uyandırdı. Hizb-ut Tahrir ve Hilafet hakkındaki tartışmalar, ilk kez Hilafeti Hizb-ut Tahrir'le ilişkilendirme ve hizbin Hilafeti kurmak için çalıştığı boyutuna ulaştı.

Yine bu yürüyüşlerin öncesinde Paşaver, Karaçi ve Lahor'daki basın kulüplerinde medyanın ilgisini çeken fuarlar düzenlendi. İslamabad'da hükümete bağlı baltacılar, basın kulübene saldırdılar ve bu da Allah'a hamdolsun kampanyanın güçlü bir yankı yapmasına neden oldu.

Hükümet, yürüyüşleri dağıtırken şiddet kullandı. Zira coplar ve tazyikli su kullanan güvenlik güçleri, aşırı güç kullanmasına rağmen şebaba, güçlü ve cesur bir şekilde direndiler.

Medyanın yürüyüşlere olan ilgisi, gerçekten çok iyiydi. Zira birçok büyük yerel ve uydu kanalları yürüyüşlere haberlerinde yer verdiler.

Yürüyüşlerde görevli olan 29 kişi hapse atıldı ve ileri gelenler ile kadınlar serbest bırakılmaları amacıyla polis merkezlerine gittiler.

Şu anda Hizb-u Tahrir şebabı, yoğun bir şekilde insanlara yürüyüşlerdeki hitabı dağıtmaktadır.

Hamd Allah'adır.

Devamını oku...

17 Nisan 2011 Hilafet Yürüyüşleri Beyanı Hain Yöneticileri Reddediyoruz

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır: إني لا أخاف على أمتي إلا الأئمة المضلِّين، وإذا وضع السيف في أمتي لم يرفع عنهم إلى يوم القيامة "Ümmetim için sadece saptırıcı liderlerden korkuyorum. Ümmetimin içinde kılıç (bir kere) kalktı mı kıyamet gününe kadar onların üzerinden inmez." [Sahih-i İbn-u Hibban]

Bizler Pakistan halkı olarak, hain yöneticilerin İslam'a ve Müslümanlara yönelik süregelen cürümlerini kınıyoruz. Bu cürümlerden bazıları şunlardır:

1- Fitnenin fitilini tutuşturmak için atmosferler oluşturmak amacıyla katliam cürümleri işleyen, genel mekanlarda, ibadethanelerde, okullarda, güvenlik kurumlarında ve pazarlarda bombalama eylemlerinde bulunan ve orduya saldırılar düzenleyen Amerikan özel askerî kuruluşlara kapıların arkasına kadar aralanması.

2- Kabileler bölgesindeki Müslümanların evlerini başlarına yıkması için insansız uçaklarda olduğu gibi Amerikan hava kuvvetlerine kolaylıklar sağlanması.

3- Genel mahallelerde dolaşmaları için Amerikan ordu subaylarının güvenliğinin sağlanması ve Amerikan deniz piyade kuvvetlerinin Afganistan sınırı yakınındaki Belucistan'a konuşlanmasına izin verilmesi.

4- Yöneticiler klimalı konteynırlarda otururlarken Amerikan istihbarat birimlerinin Müslümanları hedef alan ve onlara yoğun acılar çektiren terör operasyonları düzenlemesine izin verilmesi.

5- Amerika Birleşik Devletleri'nin korunaklı büyükelçiliklerinin ve konsolosluklarının, Amerikalı yetkililerin ülkeyi ve hain yöneticileri yakından kontrol etmeleri için ülkede çalışmasına izin verilmesi.

6- Afganistan ve Pakistan'daki Amerikalı haçlılara içki, gıda, silah ve patlayıcı madde sağlayan ikmal hatlarının temin edilmesi.

7- Askerlerimiz, Amerika'nın Afganistan'daki ve kabileler bölgesindeki savaşına yakıt yapılırken kurtarılmaları ve Pakistan'daki kardeşlerine ilhak edilmeleri için Keşmir'deki Müslümanlara destek vermeleri engellenmektedir.

8- Sömürgeci kapitalist ekonomik nizamı tatbik edilerek on milyonlarca Müslümanın temel ekonomik ihtiyaçlarından mahrum edilmesi, altın, kömür ve bakır da dahil Pakistan'daki muazzam kaynaklara rağmen Müslümanların fakirleştirilmesi.

9- İslam'la savaşılması ve sömürgeci kurumların eğitim reformu altında eğitim müfredatını kirletmesine ve Batılı şirketlerin reklam ve kültür festivalleri kılıfı altında iğrenç kültürlerini yaymasına izin vererek Müslüman gençlerin yok edilmeye çalışılması.

Hilafet Nizamını İstiyoruz

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: إنما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife], bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur." [Muslim]

Hain yöneticiler, demokratik ve diktatör yönetim sistemlerinin altında hıyanetler işleme imkanı buldu. Çünkü her iki sistem de seçkin fasit bir gurubun heva ve arzularına dayanmakta ve sömürgeci efendileri tarafından desteklenmektedir. Onları İslam'a bağlayan hiçbir şey bulunmamaktadır. Bu nedenle onlar, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın emir ve nehiylerini gözetmeksizin diledikleri gibi kanunlar çıkarmaktadırlar.

Ümmeti layık olduğu konuma geri getirecek olan sadece Halifedir ki Halife:

1- Haçlı Amerikalılarla olan her türlü işbirliğine son verecek, İslamî beldelerimizdeki diplomatik ve askerî görevlilerinin hepsini kovacak, büyükelçiliklerini, konsolosluklarını ve istihbarat bürolarını kapatacaktır.

2- Ülke üzerinden geçerek ödlek haçlılara ulaşan tüm ikmal maddelerini keserek cesur Müslümanlara, kabileler bölgesi ve Afganistan üzerinden onları yok etme fırsat verecektir.

3- Tüm İslam beldelerini tek bir devlette birleştirmeye çalışacak, Keşmir, Filistin, Çeçenistan ve işgal edilmiş diğer toprakları kurtaracaktır.

4- Petrol, doğalgaz ve maden gibi kamu mülkiyetleri üzerindeki bireylerin tasallutlarına son verecek, muazzam gelirlerini Hilafet Devleti'nin tüm tebaasına döndürecek, enerji ve yakıtı ucuz fiyatla temin edecektir.

5- Sömürgeci kuruluşlara hizmet eden tüm faiz şekillerine son verecek, fakirlere yardım için toplanan ve sadece gücü yeten zenginlerden alınan gelirlerden İslamî malî sistemi kurarak vergi sistemine son verecektir.

6- Ağır sanayi ve sanayi fabrikaları inşa edecek, milyonlara iş imkanı sağlayacak, teknolojide kafirlere bağımlılığı bitirecektir.

7- İnsanları küresel kapitalizmin karanlığından ve sefaletinden çıkarmak için İslam'ı bir risalet nuru olarak taşıyacak, en yüce olması için Kelimetullah'ı yükseltecek ve tüm insanlığı İslam'la temsil edilen gerçek adalete tatbik etmeye çağıracaktır.

Silahlı Kuvvetleri, Hilafeti Kurması İçin Hizb-ut Tahrir'e Nusret Vermeye Çağırıyoruz

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: إنَّ النَّاسَ إَذا رَأوُا الظَّالِمَ فَلمْ يَأْخُذُوا عَلى يَدَيْهِ أوْشَكَ أن يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بعِقَاب "İnsanlar zalimi görür de onu engellemezlerse Allah'ın onları katından bir azap ile kuşatması yakındır." [Ebu Davud, Tirmizi, İbn-u Mace]

Demokrasiyi veya diktatörlüğü yerleştirmek için icat edilen parlamento seçimleri yoluyla İslam'ın tatbikinin geri gelmesi asla mümkün değildir. Bilakis gelmesi, Müslümanlar için bir Halife nasbetmekle mümkündür. Burada bizler, Pakistan silahlı kuvvetlerine hain yöneticileri söküp atma ve Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek Hilafet Devleti'ni kurma görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz.

Bu adım, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yönetime ulaşmadaki metodunu örnek edinmek, dünyada ve ahirette kurtuluş yoludur. Zira Allah onlardan razı olsun güç ve kuvvet sahibi olan Ensar, akabinde Medine-i Münvvera'da ilk İslam Devleti'nin kurulduğu savaş biati olan İkinci Akabe biatinde Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nustet vermiştir. İşte Allah'ın onlardan ve onların da Allah'tan razı olduğu bu Ensar, tarihin akışını Müslümanların lehine değiştiren kimselerdir.

Sürdürmeye Ahdediyoruz

Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın nusreti gelinceye kadar hain yöneticilere karşı mücadelemizi sürdürmeye ve Hilafeti kuracak Ensarı aramaya ahdediyoruz.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER