Perşembe, 05 Recep 1447 | 2025/12/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Açık Bir Mektup Hindistan Time Gazetesi'nin, 27 Eylül 2012'de "Tahkikatlar Neticesinde: Hindistan'daki Mücahitlerin, Yasaklı İslamî Cemaatlerle İlişkileri Bulunmaktadır" Başlıklı Yayınlamış Olduğu Makaleye Reddiye

Sayın editör;

Bu reddiyeyi sizlere, "Hindistan Time" Gazetenizde yayınlanan bir makale üzerine yazmaktayız. Zira makalede, Hindistan'daki mücahitler ile Hizb-ut Tahrir arasında bağlantıların olduğu iddiası zikredilmektedir. Nitekim makalede, üzerinde yorum yapmak istediğimiz bir çok mugalatalar ve saptırıcı açıklamalar da geçmektedir.

Hizb-ut Tahrir, şiddet içermeyen bir metot ile fikrî ve siyasî çalışmalar yoluyla İslam dünyasında İslamî Hilafet'i yeniden kurmak için çalışan küresel İslamî ve siyasî bir parti olup Hizb-ut Tahrir'in, 1953 yılında Filistin'de kurulmuş olan İslamî ve siyasî bir parti olduğu ve şuanda da şebâbına karşı yargısız bir şekilde işlenen işkence ve gelişigüzel tutuklamalara rağmen Orta Doğu, Afrika, Asya ve Batı'nın olduğu 40 küsur ülkede çalıştığı da bilinmektedir. Dolayısıyla hizbin, tek bir kez dahi fikrî ve siyasî yolundan saptığı ve şiddete başvurduğu görülmemiştir.

Yasaklı partiyle ilgili makalede Hizb-ut Tahrir'in de adres olarak gösterilmesi, okuyucu için büyük bir saptırmadır. Zira Hizb-ut Tahrir, İngiltere, Danimarka, Hollanda, Fransa, Amerika, Kanada, Avustralya, Filistin, Lübnan, Doğu Afrika, ayaklanma sonrasında ise Yemen, Mısır, Tunus, Libya ve benzerleri gibi birçok ülkelerde yasaklı değildir. Nitekim Hizb-ut Tahrir her nerede yasaklandı ise bu yasak, adil yargı kapsamı dışındaki sınıfsal politik dürtüler yoluyla olmuştur. Bundan hedeflenen de ya Almanya'da olduğu gibi özel çıkarları olan cemaati yatıştırmak yada demir yumrukla yöneten diktatör rejimleri korumak içindir. Dolayısıyla her durumda da bağımsız ve tarafsız bir mahkeme aracılığıyla bu yasağı haklı çıkaracak her hangi bir delil getirilememiştir. Bundan dolayı bizler, hizib nitelendirilirken siyaset yüklü isimlendirmelerin kullanılması noktasında uyarıda bulunuruz.

Hizb-ut Tahrir ile Hindistan'daki mücahitler arasında bir bağlantının olduğu iddiasına gelince;  bizler, ister Hindistan içerisinde isterse de başka bir ülkede olsun hizib ile mücahitler arasında  herhangi örgütsel bir bağlantının varlığını kesinlikle reddediyoruz. Zira Hizb-ut Tahrir'in hedefleri, literatürleri ve siyasî görüşleri tamamen şeffaf olup bu, internet ve dünyanın dört bir tarafındaki kütüphanelerde çok yaygındır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir gibi sorumlu herhangi bir örgütün, herhangi bir tarafın yayınlanan bu "literatürlere" erişmesini engellemesi imkansızdır. Bundan dolayı bu tür yayınların sırf mücahitlerin ellerinde bulunmasından dolayı Hizb-ut Tahrir ile Hindistan'daki mücahitler arasında bir bağlantının olduğuyla ilgili iddialar, hayal kırıklığına uğratmıştır.

Hindistan Time Gazetesi'nin editör ekibine, tarafsızlığı ve bağımsızlığı koruma hususundaki sorumluluğunu hatırlatmak isteriz. Zira bizler, gazetenin, yayınlamış olduğu rapora büyük bir önem atfettiğinden eminiz ve bizim, diğer medya prosedürlerine yada gelecekte yasal prosedürlere başvurma gereksinimimizi engellemek için bu reddiyenin gazetenin sayfalarında yayınlanmasını bekliyoruz.

Saygılarımızla.


Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yemen'de Gerçek Değişimi Meydana Getirecek ve Kadını Refah İçerisinde Yaşatacak Olan Sadece Hilafet'tir

İngiltere İnsanî Yardım Örgütü Oxfom, "Hala Bir Değişim Bekliyoruz" başlığı adı altında yayınladığı raporunda, Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'i deviren protesto hareketinin başlamasından önceki dönemle karşılaştırıldığında Yemen'deki kadının durumunun bozulması hakkında uyarıda bulunmuştur. Bu ise Yemen'in bölgelerinin genelinin acısını çektiği artan insanî krizin gölgesinde olmuştur.

Örgüt raporunda, Yemen'deki her beş kadından dördünün, geçtiğimiz 12 ay boyunca hayat şartlarının kötü olduğunu dile getirdiklerine dikkat çekmiştir. Nitekim açıklamaya göre 15-49 yaşları arasındaki Yemenli kadınların dörtte birisi, "şiddetli kötü beslenmenin" acısını çekmektedirler.

Ali Salih'in devrilmesinin ardından Yemen'deki kadınların durumlarının bozulması, ayaklanmanın  hedeflerini gerçekleştiremediğini göstermektedir. Dolayısıyla acı hakikat ise Yemen halkının fedakarlıklarının ve çabalarının sarmalanmasının gerçekleşmiş olmasıdır. Zira Yemen'in mevcut Devlet Başkanı, daha önceki hiçbir şeye muhalefet etmemektedir. Çünkü bir tagut, başka bir tagutla yer değiştirmiştir! Nitekim ayaklanma, özellikle de kadınlar olmak üzere Yemen halkının arzulamış olduğu fakirlik, açlık ve güvensizlikten uzak kerim bir hayatı ve keyifli bir yaşamı getirememiştir. Dolayısıyla mutlu olarak adlandırılan Yemen, yöneticilerin yapmış oldukları cinayet, istismar, yağmalama ve zulmün yanı sıra sömürgeci kafir Batı'ya tabi olmalarından dolayı sefil bir Yemen haline gelmiştir.

Yemen sakinlerinin yarısını açlıkla tehdit eden bu insanî krizin ardından Yardım Kuruluşları, - Yemen'in Dostları Konferansı Gurubunun New York'ta toplanmasıyla birlikte- bağışçı ülkeleri Sana'a'ya yönelik acil yardımların artırılması çağrısında bulunmuşlardır. Ayrıca İnsanî Yardım Kuruluşları, Birleşmiş Milletleri'nin bu yılki Yemen'in acil ihtiyaçlarını karşılamaya dönük toplam 585 milyar dolarlık çağrısının talep edilen miktarın yarısına bile ulaşmadığını ve Yemen'in Dostları Riyad Konferansı'nın taahhüt etmiş olduğu fonların yaklaşık %4'ne eşdeğer olduğunu da eklemişlerdir.

İslam ile hükmedilmeyen diğer ülkeler gibi Yemen'de de kadınların, müreffeh, güvenli ve huzur içerisinde yaşamaları noktasındaki en temel hakları ihlal edilmekte olup özelikle kadınlar olmak üzere Yemen halkı, İslam kamil ve kapsamlı bir şekilde tatbik edilmedikçe kerim bir hayatın keyfini çıkaramayacaklardır. Zira İslam, kadının ve evlatlarının nafakasını garantilemesinin yanı sıra meskenin, giyeceğin ve yiyeceğin karşılanmasını kadın için gerekli bir hak olarak belirlediği gibi devlet de bunları meşru bir şekilde karşılamakla yükümlüdür. Ayrıca kadının, güvenliğinin, eğitiminin ve sağlığının karşılanması da buna dahildir. Dolayısıyla Allahuteala'nın vaadi ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesi olan  Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti kurulmadıkça köklü bir çözüm ve gerçek bir değişim olmayacaktır. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آَمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُون "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkar ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [Nur 55]

Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Her Bir Meselede İslam İle Hükmedildiğine Dair Bir Metin Olmaksızın Anayasadaki Şatafatlı İbareler Mısır'ın Bir Sonraki Laik Anayasasının Hakikatini Değiştirmeyecektir!

Anayasa Komisyonu, (Devlet, İslam şeriatının hükümlerine bir helal getirmeksizin siyasî, kültürel ve ekonomik alanlarda kadın-erkek eşitliği ilkesini pekiştirmek için tüm yasama ve yürütme önlemlerini almak, anne, çocuk, sağlık ve miras hakkı hizmetlerini sağlamak ve aile ile toplum içinde çalışması gibi görevleri arasındaki uzlaşıyı garantilemekle yükümlüdür) şeklindeki metnin geçtiği yeni Mısır anayasasının (36.) maddesine (Kurucu Meclis, ülkenin yeni anayasa taslağını belirlemiştir) ibaresini koyması üzerine, evet bunun üzerine yüz parti ve Mısır İnsan Hakları Örgütleri, uluslar arası sözleşmelerde belirlenen kadın haklarını ihlal ettiği şeklinde itibar ettikleri bu madde hakkında ciddî endişelerini ifade ettikleri bir açıklama yayınlamışlardır. Bu ise kadın-erkek arasındaki eşitlik fikrine dönük maddenin, İslam şeriatının hükümleriyle sınırlandırılması sayesinde olmuştur.

Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Kadınlar Kısmı, Anayasa Komisyonu ile Kenane-Mısır'daki laik örgütlere bir yanıt olarak şöyle bir yorumda bulunmuştur:

Birincisi: Kurucu Meclis daha önceleri, bir önceki Mısır anayasası ile örneğin İsviçre, Almanya ve Güney Afrika gibi diğer devletlerin anayasalarından alınmış bir anayasa koyacağını açıklamıştır. Bundan dolayı bu anayasa, İslam esası üzerine kurulmamıştır. Buda onun, bir İslamî anayasa olmadığı, bilakis laik bir anayasa olduğu anlamına gelmektedir. Nitekim Allahutela, şöyle buyurmaktadır:

أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَم مَّنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىَ شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını yıkılacak bir uçurumun kenarına kurup onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Şüphesiz ki Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.." [et-Tevbe 109]

İkincisi: (36.) maddenin, İslam ile bir ilgisi yoktur. Bilakis ona, zoraki (İslam şeriatının hükümlerine bir helal getirmeksizin) ibaresi sıkıştırılmıştır. Zira madde, kafir Batı'nın fikirlerinden olan kadın-erkek arasındaki eşitlikten bahsetmektedir. Halbuki kadın-erkek arasındaki eşitlik, Müslüman toplumların ele aldığı bir mesele değildir. Çünkü kadının erkekle eşit olması yada erkeğin kadınla eşit olması, içtimaî hayata etkisi olan bir mesele olmamasının yanı sıra İslamî yaşamda vuku bulması muhtemel bir mesele de olmadığı gibi insan olması itibarıyla kadının doğal haklarını sindiren, kadının bu haklarını talep eden ve eşitlik fikri hususundaki bu talebi de hakları elde etmenin bir yolu olarak benimseyen Batı'yı taklit edenlerin dışındaki Müslümanlardan herhangi biri de bunu dile getirmez. İslam'a gelince; onun, bu habis (eşitlik) fikirle hiçbir ilgisi yoktur.

Üçüncüsü: Batılı hayat tarzı laiklikten başka bir anayasa tasavvur etmeyen komisyon tarafından, Mısır'ın bir sonraki anayasasına şatafatlı genel ibarelerin konulmasının, ardından da İslam'a kin besleyen laik sivil toplum kuruluşları ile tüm bunların arkasında duran -Mısır arenasındaki temel oyuncu- Amerika'nın, sırf bu tür ibarelerin konulmasından dolayı yeni İslamî anayasa mevzusunu kışkırtmasının hakikati, işten tüm bunların hakikati, yeni anayasada İslamî ibareler bulunmaktadır şeklinde insanları saptırmaya yönelik bir manevradan ibarettir. Şöyle ki; şayet (İslam şeriatının hükümlerine bir helal getirmeksizin) gibi şatafatlar, daha önceki tagut anayasada geçenlerden daha çok olursa avam insanlar, anayasanın İslamî olduğunu düşünecekler, İslam ile hükmedilmesini arzulayan Kenane halkı İslam ile yönetimi talep etmekten yüz çevirecek, bu ibarelerin etkisiyle uyuyacaklar, laik sivil cumhuriyet yönetimi devam edecek ve böylece de onlar gafillerden olacaklarıdır!

İslamî anayasa, başkasından değil sadece İslam hükümlerden alındığı gibi onu insanların üzerine tatbik edecek olan da Allah'ın izniyle yakında geri dönecek olan İslamî Hilafet Devleti olacaktır. Dolayısıyla toplumsal uyumu ve onun ilerlemesini garantilemek için Hakîm ve Habîr'in katından olan içtimaî nizamın gölgesinde kadının hakkını ve onurunu koruyacak olan İslamî Hilafet Devleti'dir.

Hizb-ut Tahrir'in elinde, ümmetin önüne koyduğu bir anayasa bulunmakta olup onun içerisindeki maddelerden her birinin şeri delillerini de açıklamıştır. Dolayısıyla o, sırf İslamî bir anayasadır. Yani devlette ve toplumda İslam'ın amelî olarak tatbik edilmesini açıklayan şeri hükümlerdir.

Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Hamas'ın Şebbihalarına Rağmen Gazze'de Davetini Taşımaya Devam Etmektedir

Hamas'ın şebbihalarının, geçen Çarşamba günü işlemiş oldukları cürümlerinin kasıtlı olduğu gözlemlenmektedir. Zira gizlice anlaşarak iki otobüs içerisinde Gazze şehrindeki Ebî Zer Mescidi'ne gelmişler, namaz kılanlarla birlikte akşam namazını kılmışlar, ardından da Dr. Ebu Meysara'nın yıllardan beridir mescitte düzenli olarak verdiği dersini yaptığı sırada Hizb-ut Tahrir şebâbına saldırmak üzere bölgedeki liderliklerine yaklaşmışlardır. Nitekim yolu aydınlatan, Rabbi razı eden ve Batı'yı öfkelendiren bir sesi önlemek için onun dersini engellemişler, onu mescidin dışına çıkarmışlar ve etrafındaki hizbin şebâbını da dağıtmışlardır! İşte onlar, böyle yapmışlardır.

Otobüslerin, uygunsuz olarak mescit bölgesinin dışından katılmaları ve silahlar ile cihazları taşıyanların, saldırganlarla olan bağlantısının ve video kameralarının ortaya çıkması şeklindeki bu tür vakıalar meselenin, ferdî değil Ebi Zer Mescidi ve çevresindeki Hamas yetkilileri ile çetelerinin, bu kasıtlı cürümle ilgili olduklarını göstermektedir.

Ders veren Dr. Ebi Meysera ile diğer hizbin şebâbını korumak için müdahalede bulunan ve dargınlıkları ile itirazlarını ifade eden mescitteki namaz kılanların tutumu, şebbihaların hak karşısında kör olduklarını, insanların dersi ve müderrisi etkili bulduklarını ve şebbihaların ümmetin engin eğilimine karşı olduklarını göstermektedir.

Şimdi sorarız: Mescitte ders verenin ve Hizb-ut Tahrir'in davet çalışmasının bölgedeki Hamas liderliğine ne zararı var?! Yahudilerin sabah akşama saldırdığı sahte Filistin otoritesi için tartıştıklarını görmüyorlar mı?! Yoksa onlar, İslamcıların liderlik ettiği ancak İslam'ı tatbik etmedikleri rejimlerin altında hakkı açıklayan hizbi engellemek mi istiyorlar?! Dahası onlar, Allah'ın düşmanlarını dost edinmek ve onlarla yaptıkları siyasî, ekonomik, güvenlik ve askerî anlaşmaları korumak mı istiyorlar?! Yada İslam daveti, Hamas'ın bir tekeli haline mi gelmiştir?! Dikkat edin! Onlar, batıllarının kendileri için daha hayırlı olduğunu gözlemlemektedirler.

Bizler daha önce de Hamas'ın evlatlarının, Hizb-ut Tahrir'in şebâbının genel bir şekilde mescitlerdeki derslerini engelleme girişimleri hakkındaki konuşmaları ele almış ve akil adamlara, tüm bu beyhude girişimlerden bahsetmiştik. Ancak zulüm, bu dereceye kadar ulaşmıştır. Dolayısıyla bizler, Allah'ın mescitlerinin Hamas'a ait olmadığını yüksek sesle ilan ederiz. Zira mescitler, Hamas yada onun dışındakilerin karargahları ve medya büroları olmadığı gibi bu şekilde olması da gerekmez. Bunun yanı sıra zaten fikrini ve delilini kaybetmiş birinden başkası da kuvvete ve baltacılağa başvurmaz. Dolayısıyla fikrin karşılığı fikir ve delilin karşılığı da delildir.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, meydana gelenlerin sorumluluğunu ve bunun sonuçlarını Hamas'a yükler ve akil adamları, Allah'ın evine ve kullarına karşı işlenen bu cürüm ve benzerlerinden dolayı yetkililerin elinden tutmaya ve davet taşınması hususunda Allah'tan itti etmeye davet ederiz. Ayrıca bizler, davet taşıma vacibini gerçekleştirmek için bizlere yüklenen icraatları tüm zaman ve mekanda uygulayacağımızı, yeryüzüne yayılan davetini on yıllar boyuca sürdüren Hizb-ut Tahrir'i, diktatör rejimlerin tüm ceberrutluklarının engelleyemediğini ve Allah'ın izniyle hiçbir engelleyicinin de engelleyemeyeceğini ilan ederiz.

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا "Allah'ın mescitlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır!" [el-Bakara 114]

Devamını oku...

-Basın Konferansı Sonuç Bildirgesi- Bağışçılar Konferansı, Ajanların Korunması ve Ülkenin İpotek Edilmesi İçindir!

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, 04-05.09.2012'de Salı ve Çarşamba günlerinde düzenlenen Yemen'in Dostları Riyad Konferansı'ndan bir gün sonra, yani 06.09.2012 tarihinde Perşembe günü düzenlenen "Bağışçılar Konferansı, Ajanların Korunması ve Ülkenin İpotek Edilmesi İçindir" başlıklı basın konferansının kapanışında aşağıdaki hususları vurgulamıştır.

Birincisi: Basendwah hükümetinin, 04-05.09.2012 tarihlerinde düzenlenen Yemen'in Dostları Riyad Konferansı'ndan 11 milyar dolar talep etmesi, Yemen ekonomisinin geçmiş dönemdeki yöneticiler ve zebanileri tarafından yağmalanıldığını ve hala da yağmalanmaya devam edildiğini onaylaması anlamına gelmektedir.

İkincisi: Yemen'in Dostları Riyad Konferansı ile daha önce yapılan benzeri Yemen'in Dostları Konferansları, Yemen'e hiçbir hayır getirmedikleri gibi kafir sömürgeci ülkelerin siyasî ve ekonomik olarak Yemen'in üzerindeki egemenliklerini ve hegemonyalarını artırmaktan başka bir şey de getirmeyecektir. Zaten Yemen'in dostlarının, 2008 yılından bu yana hala ekonomik krizin acılarını çekmeye devam eden Amerikalılar ve Avrupalılar olduğu da bilinmektedir. O halde bunlar, Yemen'e nasıl bir destek ve yardımda bulunacaklar ki? Dolayısıyla bu, şek ve şüphe uyandıran bir durumdur!! Ayrıca onlar, açıklamalarında yardım koordinasyonlarının kendilerine hizmet eden bir durumla ilgili olduğunu onaylamaktadırlar. Dolayısıyla bu, hayırseverler tarafından yapılan bir bağış değildir...

Üçüncüsü: Riyad konferanslarının kapanış açıklamasında, İngiltere'nin gözettiği ve Amerika'nın ise fırtınasında yalpaladığı Körfez girişiminin desteklendiği vurgulanmıştır. Zira o, yağmurdan kaçarken doluya tutulanın misali sadece ülkenin kaybını artırmaktadır.

Dördüncüsü: Yemen halkı, bütün ekonomik sorunları çözmeye muktedir olan İslam'ın ekonomik çözümlerine yeniden güven duymalıdır.

Beşincisi: Hizb-ut Tahrir, tatbik edilen kapitalist ekonomik sisteminin ortadan kaldırılıp onun yerine Allah'ın izniyle Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesindeki İslam'ın Ekonomik Sistemi'nin getirilmesinin vacip olduğunu vurgular.

En son olarak deriz ki; Hizb-ut Tahrir, Yemen halkı ile tüm İslam ümmetinin hayattaki sorunlarının, ekonomik sorun olmadığını bilakis Hilafet'in olduğu siyasî sistemi temsil eden İslam yönetiminin yokluğunun doğal bir sonucu olduğunu vurgular.


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Konferansı Konuşması- Bağışçılar Konferansı, Ajanların Korunması ve Ülkenin İpotek Edilmesi İçindir!

Hamd, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلاَ يَقْرَبُواْ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَـذَا ۚ وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ إِن شَاءَ ۚ إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ "Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, Alîm ve Hakîm'dir." [Tevbe 28] şeklinde buyuran Allah'a ve salat ve selam, والله ما الفقر أخشى عليكم... "Vallahi, sizin için en çok korktuğum şey fakirlik değildir" şeklinde buyuran efendimiz Muhammed [en-Nebiyyul Ümmî es-Sâdıkul Emîn] ile Tahir Âlinin ve Allah'ın vaadine ve O'nun katından gelenlere rıza gösterip hoşnut olan hayırda aceleci sahabesinin üzerine olsun. Nitekim Allah onları, zenginleştirip korumuş ve onlar için dünyayı genişletmiştir. Zira hicret etmelerinin ve uzun zorluk ve engellerin ardından kendilerinde bir isteksizlik oluşmuştu.


Kerim kardeşlerim!

Dünyadaki birçok insanlar tarafından bilindiği gibi sizler tarafından da bilinmektedir ki sömürgeciliğin yüzü, insanlara giydirilmesi kolaylaşsın ve eski-yeni efendisine rıza göstersinler diye yeni sömürgecilik tarafından süslenip güzelleştirilmektedir. Nitekim geçen asrın ortalarındaki iki kutuplu dönemden son üçte birine kadar Amerikalılar, doğu bloğunun, o zamanki gelişmekte olan ülkeleri liberal ayaklanmalar yoluyla eski sömürgeciliğe karşı kışkırtmasının sonuçlarını, sömürgeciliğin yanı sıra halkların ve en önemlisi de İslam ümmeti olan ümmetlerin servetlerini yağmalamayı sürdürmenin önemini idrak eden ve İslam ümmetini aşağılamada ileri giden sömürgecilerin kimler olduğunu fark etmelerinin ardından, borçlar, krediler, malî yardımlar ve gerçekte bizden birinin cebinden yağmalanıp parçalara ayrılarak krediler şeklinde bir başkasına verilen sözde insanî yardımlar yoluyla ümmetin omuzlarına ağır yükler yüklemeye başvurmuşlardır. Şimdi burada dikkatlerinizi, sömürgeciliğin üslubunu değiştirme keyfiyetine çekmek isteriz. Zira İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna yaklaşıldığında sömürgeciliğin ortadan kalmasının kaçınılmaz olduğu ve Rusya'ya saldırmanın onu zayıflattığı şeklindeki uluslar arası tutumu fark edenler ortaya çıkmıştır. Nitekim İkinci Dünya Savaşı'nda müttefiklerin bir zafer elde etmesi, kapitalist rejim ile Batılı sömürgeciliğe yeniden saldırmaya başlayan, sömürge halklarını ayaklanmaları ve Batılı devletler için sıkıntılar oluşturmaları için kışkırtan Rusya'nın programlarından dolayı olmuştur. Bundan dolayı Amerika, sömürgeciliği korumak için üslubunu değiştirmekten başka bir yolun kalmadığını ve diğer sömürge ülkelerini de sadece bu yeni üslupla  kendi sömürgelerine alabileceğini düşünmüştür. Ardından Amerika, sömürgeciliği geliştirmek, onu uygulamaya koymak ve bununla birlikte krediler ve yardımlar yoluyla bağımsızlık verdiği ülkeleri de buna bağlamak için bu yeni üslubu benimsemiştir. Dolayısıyla her ne kadar bu, ilk etapta ülkeyi ekonomik olarak kalkındırmak için giydirilen yardımlar elbisesinin, sömürgeciliğin özgürlük elbisesinin giydirilmesi olduğu hususu insanlara gizli kalmış olsa da -ki bunu sadece uluslar arası siyaseti takip edenler biliyordu- ancak bugün iki gözü olan herkes tarafından açık bir hale gelmiştir! Dolayısıyla da Amerika'nın yeni üslubu, zayıf halkları istismar etmeye dönük egemenliğini ordular ve askerî güçler yoluyla dayatmaktan ülkelere şekli bağımsızlıklar vermek, krediler ve yardımlar vasıtasıyla onlara egemenliğini dayatmak şeklindeki başka bir üslupla dayatmaya dönüştürdüğü ifşa olmuş olan sömürgeciliği geliştirmek için olmuştur.

Bu borçlar ve bağışlar yoluyla omzuna ağır yüklerin yüklendiği bu zayıf ülkelerden biri de Yemen'dir. Nitekim son üç yıl içerisinde konferanslara, sözde bağışçı ülkelerin konferanslarına şahit olduğumuz gibi daha önceki yıllarda da bu konferanslara sık sık şahit olmuştuk ki bunlardan sonuncusu daha dün Riyad'ta gerçekleşmiş olup Müsteşar Abdullah Gânim bunu, yatırım için değil hizmet projeleri için bir bağış olduğu şeklinde nitelendirmiştir. Dolayısıyla bu, birçok soruları önünüze koymamızı gerektirir ki bunlardan bazıları şunlardır:

Birincisi: Gerçekten Yemen, muhtaç ve fakir bir devlet midir??

İkincisi: Yemen'in elinde bulunan kaynaklar, Yemenlilerin ihtiyaçları için yeterli değil midir?

Üçüncüsü: Bağışçıların [donörlerin] kalplerindeki bu imtiyaz yada aziz konum, bizim için mi yoksa başka bir sebepten dolayı mıdır?

Dördüncüsü: Gerçekten Yemen, iddia edilen bu bağıştan istifade edebilecek midir?

Sevgili kardeşlerim:

Bizler, kaynakları ve bu çerçevedeki rakamları listelemenin derdinde değiliz. Ancak bizler, paraların diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi Yemen'de de amacı dışında dağıtıldığını bildiğimiz gibi gerek geçmişte gerekse şuanda bütçenin kaderinin belli olmadığını da bilmekteyiz. Zaten ayaklanma sırasında devletin hazinesinden yaklaşık yedi milyar doların, yani bağışçı ülkeler tarafından verilen bağışın toplamından daha fazlasının boşaltıldığı ve gerek önce gerekse sonraki hükümet ve muhalefetten hiç birinin bununla ilgilenmediği de bilinmektedir. Ayrıca bizler, ister Salih isterse Hâdî liderliğinde olsun önceki ve sonraki hükümetlerin politikalarında en ufak bir fark görmemekteyiz. Zira aynı yalvarış ve neredeyse yok olmak üzere olan ülkenin mukadderatının kalkınmasına dönük bakış tekrarlanmaktadır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, bu bağış ile sözde bağışçı ülkelerin Yemen hükümetine bağış vermedeki bu ısrarının, kendi ülkelerine hizmet eden ve bu yolda yüzsularını döken ülkedeki uşaklarının popülaritesini ve nüfuzunu korumaktan öte bir şey olmadığını görmekteyiz! Hakikatte onlar, sadece bizim yüzsuyumuzu dökmek için gidip gelmişlerdir. Dolayısıyla halk olarak bizler, bu bağıştan ve bu bağışçı ülkelerin örgütlerinden, fakirlik, işsizlik, açlık ve hastalık göstergelerinin artmasından başka bir şey hissetmediğimiz gibi onların semalarından üzerimize, yalancıktan ağlayıp duran o fakirlerin kederi, yıkımı ve öldürmesi "bereketinden" ve fakirliklerine neden olan fasit politikalarından başka bir şey de inmemiştir...

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, tüm İslam ümmetinin ekonomik krizinin, servetin yokluğunda değil onun kötü dağıtımında gizli olduğunu görmekteyiz. Zira İslam ümmeti, dünya servetlerinin yaklaşık tamamına yada üçte ikisinden daha fazlasına sahiptir. Dolayısıyla fakirlik, ülkenin fakirliği değil bireylerin fakirliğidir. Buda insan için çözüldüğünde onun sorunlarını da çözecek olan üç temel ihtiyacın karşılanmasıyla ilgilidir ki bunlar da şunlardır; yiyecek, giyecek ve mesken. Nitekim kapitalistler, yaşamın temel gereksinimlerine sahip olmayan herkesin, bunun bir sorun olması itibarıyla yaşam hakkına sahip olmadıklarına inandıkları gibi onlar, servet sorununun bir dağıtım sorunu olmayıp onun biriktirilmesi sorunu olduğunu tasavvur etmektedirler. Bundan dolayı da dünyanın geneli bir felaketin içine düşmekte ve tüm insanlık onun ateşiyle kavrulmaktadır.

Dolayısıyla geçmişte ve sonrasında yapılan bu konferanslar, sömürgeciler ile bir taraftan İngiltere liderliğindeki Avrupa'nın diğer taraftan da Amerika'nın olduğu İslam dünyasına düşman olanlardan İslam dünyasına nüfuz edenler arasındaki bir çatışma arenasından ibarettir. Dolayısıyla da bunlardan ne köy ne kasaba olur. Ancak bu krediler ile bağışlara terettüp eden aşağılanmışlık ve kölelik şartlarının tamamına katlanacak olanlar yine bizler olacağız.

Allah'tan, İslam ile liderlik edecek, İslam ile kılavuzluk edecek ve Allah'tan bakla hiç kimseden yardım ve erzak istemeyecek olan Rabbanî bir komutan yoluyla İslam ümmetine acil bir çıkış vermesini niyaz ediyoruz.

Ve's Selamu Aleykum ve Rahmetullahi Veberakatuh


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Mühendis Hişam el-Baba'nın Suriye Ayaklanması Boyunca Yürüttüğü Meydan Turu Hakkında

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Hişam el-Baba, Şam'daki en son turunda, birçok bölgelerde ayaklanma faaliyetleriyle karşılaştığı gibi Hizb-ut Tahrir şebabının yanı sıra Allah'ın izniyle Şam tagutunun çok yakında devrilmesinin ardından Hilafet'in kurulmasını ve İslam Devleti'nin geri dönmesini destekleyenlerle de karşılaşmıştır. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sevgili Ensarı'nın mescidinde bir konuşma yapmış, buradaki katılımcıları selamlamış, karşılaştıklarıyla selamlaşmış ve cesaret ve yiğitlik arzı olan Tahir Şam topraklarında kendisini güzel karşılamalarından ve Suriye'deki mücrim tagutun devrilmesi ve Tahir toprakların dört bir tarafına İslamî özelliklerin geri dönmesi için ayaklanan Şam halkının kahramanlıklarından dolayı onlara şükranlarını bildirmiştir.  Ayrıca katılımcılara, Hizb-ut Tahrir'in emiri celil alim Atâ Ebu er-Raşta'nın (Allah onu korusun) selamlarını aktarmış, ardından Hizb-ut Tahrir'in içeride ve dışarıda Suriye ayaklanmasına destek vermiş olduğu faaliyetlerinden bahsetmiş, büyük fedakarlıklar ile şehitlerin Şam arazinin topraklarını sulayan Tahir temiz kanlarını Allah'ın izniyle Nübüvvet Minhacı Üzere kurulacak olan İkinci Raşidi Hilafet ile taçlandırması için Allah'a dua etmiş ve Suriye'de cereyan edenlerin, Doğu ile Batı'nın Hilafet Devleti'ne doğru yürüyen İslamî eğilimden korktukları için Şam ayaklanmasına komplo kurdukları bir sırada hak ile batıl arasındaki ateşli bir çatışma olduğunu vurgulamasının yanı sıra medyanın, bu eğilim nedeniyle Suriye ayaklanmasına dönük komplosunu da açıklamıştır. Şam halkının, Suriye'yi tagut yönetim ve küfür hükümlerinden kurtarmakla yetinmeyeceklerine, bilakis Allahuteala'nın izniyle bir sonraki yönlerinin Filistin olacağına, Filistin'in kurtulup daha önce olduğu gibi İslamî vilayete geri dönmedikçe asla hoşnut olmayacaklarına, Şam ülkesinin tek bir devlet olarak geri dönüp Allahuteala'nın izniyle yeniden kurulacak olan Hilafet Devleti'nin bir parçası olacağına ve Hilafet'in bir on yıl içerisinde dünyanın birinci devleti olacağına dikkat çekmiştir. Ayrıca Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti'nin H. 28. Ramazan 1433'de Hilafet Devleti'ne ulaşmak amacıyla Suriye'de bir değişim meydana getirmek için yayınladığı yol haritasına da dikkat çekmiştir. Bu ise "Hizb-ut Tahrir'in, Şam Ayaklanmasına Dönük Siyasî Kartı: İslamî İkinci Raşidi Hilafet'in Doğumuna Doğru" başlıklı bir beyanda geçmiştir.

Ayrıca Medya Bürosu Başkanı olan kardeş, Halep kırsalı Savran'da; "Şam Ayaklanması: Fedakarlıklar, Zorluklar, Efsanevî Sabır ve Uluslar arası Komplonun En Sonuncusu el-Ahdar el-İbrahîmî'dir" başlığı altında daha önceden beri birbirini takip eden konferanstan dolayı geniş bir propagandayla karşılaşmıştır. Zira konferansın pozitif büyük yankıları olmuş, katılımcılardan güzel tepkiler alınmış, konferansın arasında İslam yönetimine susamış gençlerin anlamlı soruları serpiştirilmiş ve bunu da bu konferansa övgüler yağdıran ve konferansın tekrarını ve bu ziyaretlerin yoğunlaştırılmasını talep eden katılımcılara, Hilafet Devleti'nin Anayasası ile el-Ahdar el-İbrahîmî'nin komplosu hakkındaki beyanın dağıtımı takip etmiştir. Nitekim Mühendis Hişam el-Baba konferansta, Suriye halkının göstermiş olduğu ve hala da göstermeye devam ettiği büyük fedakarlıklardan ve bu fedakarlıkların, şehitlerin kanlarının, kırık ekonominin, çocukların çilelerinin, yaslıların ağlayıp sızlamalarının, on binlerce tutuklunun, yüz binlerce işkence görenlerin ve yeryüzünün doğusu ve batısındaki yerlerinden olanların, işte tüm bunların ve elli bin küsur şehidin ardından insanların, yüzlerdeki şekli değişime rıza göstermelerinin haram olmasının yanı sıra yine tüm bunların ardından Allah'a savaş açan ve muhlis kullarına işkence eden her bir facirden intikam alacak olan İslam Devleti'nden daha azına rıza göstermelerinin haram olduğundan bahsetmiştir. Bunun yanı sıra aynı şekilde ayaklanan gururlu halkımızın karşı karşıya kaldığı dahilî ve haricî büyük zorluklardan, uluslar arası ve bölgesel komplolardan, ayaklanmayı sarmalamaya dönük ateşli girişimlerden, geçiş sürecinin ardından insanların boyunlarına tahakküm etmek için rejimin cinsinden olan ajanların pazarlanmasından ve buna teşvik edenlerin siyasî çözümünden bahsetmiştir.

En son olarak Şam topraklarında ayaklanan halkımıza, şu şekilde bir konuşma yöneltmiştir: "Sabredin, sebat gösterin. Zira nusrete sadece bir saatlik bir sabır kalmıştır. Nitekim bu dine nusret verme yolunda sizler, tüm ümmet adına benzersiz bir mücadele vermektesiniz. Bundan dolayı sizlerin ellerini sıkıyor ve sizleri, laik sivil devletin düşürdüğü şeylere düşmeyesiniz diye sizden önceki ayaklanmalardan ibret almaya... ve Batı ile onun yerel araçlarının tuzaklarından sakınmaya davet ettiğimiz gibi Şam tagutunu devirmek ve Allah'ın nusretiyle nimetlenmemiz için ellerimizi birleştirmeye davet ediyoruz. Zira Allahutela'nın izniyle bizlere Allah'ın kitabı ve resulünün sünnetiyle hükmedecek bir imama biat etmek için Şam'da bulunan Emevî Mescidi'ndeki randevumuz çok yakındır. Bu, Aziz olan Allah'a hiçte zor değildir."

Birçok kişinin Şam topraklarında nusretin müjdelerini gördüğü bu tur ve bu görüşmelerden dolayı büyük bir sevinç oluşmuş, Büro Başkanı kardeş onlara bunları tekrar etme sözü vermiş ve şöyle demiştir: "Medya büromuz, sadece Şam'da bulunmamakta bilakis mübarek Suriye ayaklanmasının olduğu toprakların dört bir tarafında da bulunmaktadır. Nitekim siz ey kahramanlar, tüm ümmetin alfabetik devrimlerini ve tagutların karşısında durduklarını bilmektesiniz. Dolayısıyla bizler de sizlerden ayrılacak ve Şam'a döneceğiz. O halde Hilafet'in ilan edileceği ve "Elini uzat, Allah'ın kitabı ve resulünün sünneti üzere sana biat edeceğiz" nidasıyla birlikte Allahuekber çığlıklarını işiteceğiniz saate, sadece sıfır saat kalmış olmasından dolayı sevinin. Böylece Şam özgürleri,  zorba krallık dönemini ayakları altına alacak ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet döneminin başladığını ilan edeceklerdir." Böylece de insanlar arasında Allahuekber çığlıkları yükselecektir.

Ey Allah'ım! Şam halkını nimetlendir. Ey alemlerin Rabbi! Onlara nusret ve iktidar verecek olan sadece Sensin.

Âhir-u Da'vânâ En-il Hamd-u Li'llahi Rabb-il ‘Âlemîn


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

Viyana'nın Kalbinde Rasulullah'a Nusret Protestosu

  • Kategori Video
  •   |  

Avusturya'nın Başkenti Viyana'nın Ortasında "Resulullah'a Nusret" Yürüyüşü (22.09.2012)

Hizb-ut Tahrir şebabı ve destekçileri 06 Zilkade 1433 el-muvafık 22 Eylül 2012 Cumartesi günü Avusturya'nın başkenti Viyana'da Resulullah (s.a.v)'i destekleyen binlerce kişinin katılımıyla bir yürüyüş yaptılar.

İslam karşıtı iğrenç filmi protesto etmek için biraraya gelen Müslüman katılımcılar Amerikan Büyükelçiliği önüne yürüdüler. Ardından Müslümanlar, dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanların tek bir vücut ve doğusundan batısına kadar fark olmaksızın tek bir ümmet olduğunu haykırdılar. Eğer biri Rasulullah'a saldırırsa doğudaki ve batıdaki bütün Müslümanlara saldırmış olacağını bildiren Müslümanlar daha sonra dağıldılar.

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER