Cumartesi, 12 Zilkâde 1446 | 2025/05/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Afganistan Cumhuriyeti Yöneticilerine Açık Bir Mektup

  • Kategori Afganistan
  •   |  

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ ءَامَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لاَ يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, sizlerden îmân edip sâlih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halîfe kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halîfe kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hâkim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaâd etti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Artık her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fâsıkların tâ kendileridir. [en-Nûr 55]

Afganistan Cumhuriyeti Yöneticilerine Açık Bir Mektup

es-Selâmu Âlâ Men İttaba'l Hudâ

Hizb-ut Tahrir, İslâmî âlemin dört bir tarafında İslâmi Hilâfeti ihya etmek için özveriyle çalışan İslâmi siyasi bir Hizb'tir. Hizb, çalışmasında toplumun değişimi ve İslâmî Hilâfet Devleti'nin ikâmesinde Allah'ın Rasûlu [SallallAhu Aleyhi Ve Sellem]'in sünnetini metot edinmiş ve davetinin tüm adımlarında da Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yolunu benimsemiştir.

Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetine ittiba eden Hizb-ut Tahrir, davetini üç merhaleye ayırmış ve M.1953 el-muvâfık H. 1372 yılında kurulduğu günden beri bu davetsel metottan hiç sapmamıştır. Bu merhaleler şunlardır:

1. Kültürlenme: Bu merhalede fertler ile Ümmeti İslâmî kültür ile kültürlendirir, Hizb-ut Tahrir'in fikrini tanımlar ve Hizbî kitleleşmeyi şekillendirir.

2. Kaynaşma: Bu merhalede Hizbî kitle, askerî olmaksızın siyasî mücadeleye girerek Müslümanları İslâm'a sımsıkı sarılmaya, onu hayatlarının temel davası yapmaya ve hayat işlerinde onu tatbik etmeye davet eder. İşte bu merhalede Hizb, İslâm'a aykırı egemen fikirler ile amelleri, siyasî mücadelesinin ekseni haline getirmesinin yanı sıra İslâmî âlemdeki sömürgecilerin maksatları ile niyetlerinin üzerindeki perdeyi de kaldırır.

3. Yönetimi Teslim Almak: Bu merhalede nusret talep etmek ve Müslümanların Halîfeye bey'at etmesi yoluyla İslâmî Hilâfet'in ikamesini tamamlar. Böylece İslâm'ı, inkılabî bir şekilde tatbik etmiş olur ve onu haricî siyaset yoluyla [davet ve cihat] tüm âleme taşır.

Son günlerde Hizb-ut Tahrir, Afganistan'da fikrî amel ve siyasî mücadeleye başlamış ve mücahit Müslüman Afgan halkı arasında büyük bir şöhret kazanmayı başarmıştır.

Afganistan Devleti, İslâm olduğunu iddia edip kendisini Afganistan İslâm Cumhuriyeti olarak isimlendirmesine rağmen(!) İslâmî Hilâfet farizasını eda eden Hizb-ut Tahrir'in aktivitesi ve Afgan vatandaşları arasında kazandığı popülaritesi, devleti, yetkilileri, özellikle de Vatanî Güvenlik İdaresini, Hizb'in şebâbına karşı İslâmî usullerle, hatta insanlıkla bağdaşmayan şiddet ve zorba eylemler uygulamaya sevk etmiştir.

Afganistan Cumhuriyeti Vatanî Güvenlik İdaresi, M.12.03.2009 el-muvâfık H.17.03.1430 tarihinde, Kabeysa ilinde Hizb'in en aktif üyelerinden biri olan kardeş Esedullah İbn-u Cemah Hân'ı tutukladı, ardından da hiçbir şer'î delil olmaksızın iki kişi daha tutukladı. Her ne kadar Afganistan Devleti, düşünce özgürlüğüne bağlı kaldığını ve vatandaşlara işkence etmediğini göstermeye çalışsa da Afganistan Vatanî Güvenlik İdaresi, Hizb-ut Tahrir üyelerini tutuklamış ve insanî merhamet ile İslâmî usulden uzak bir işkenceye maruz etmiştir.

Allah Celle ve Âlâ onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ "Mü'min erkeklere ve mü'mine kadınlara işkence eden sonra tevbe de etmeyenlere, Cehennem Azâbı ve (orada) yanma cezâsı vardır." [el-Burûc 10]

Hizb-ut Tahrir / Afganistan, Hilâfet için çalışanları tutuklayıp onlara işkence yaparak Allah'ın dinine karşı cüret eden Güvenlik İdaresi'ni dizginlemesi, tutuklu şahısları derhal serbest bırakması, bunun sorumlularını muhasebe etmesi ve Hizb-ut Tahrir'den resmî olarak özür dilemesi hususunda Afganistan Devleti'ni uyarır.

Hizb-ut Tahrir üyeleri, Afganistan Devleti yetkilileri tarafından maruz kaldıkları ceza ve işkenceye rağmen İslâmî Hilâfeti ikame edinceye kadar İslâmî âlemin dört bir tarafındaki faaliyetlerinin sebatında, devamında ve yoğun uğraşısında asla tereddüt etmeyeceği gibi bu uğurda fedakârlık yapmaktan da asla kaçınmayacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Bölge, Amerikan Lavlarıyla Tutuşurken Pakistan Diktatörleri Müzikle Eğleniyorlar

Hizb-ut Tahrir / Pakistan, geçenlerde Amerikan muharip güçlerinin "Banu" kabile bölgesine gerçekleştirdiği saldırıyı kınamakla birlikte Amerikan yönetiminin, Belucistan bölgesine yönelik saldırılarını yoğunlaştıracağına ilişkin ilerde uygulayacağı bir planı gerçekleştirmeye karar verdiğine dair sıkça çıkan haberleri de kınamaktadır. Bu sırada hükümet ve muhalefet de bölge ve ehlini savunmak üzere orduları harekete geçirmek yerine insanların dikkatlerini dağıtmak için trajikomik tiyatroyla meşgul olmaktaydılar.

Amerika, sadece Kuzey Batı Bölgesi'ni vurmakla yetinmemiştir bilakis görüldüğü üzere yöneticilerin gözü kulağı önünde Belucistan'a saldırılar başlatacağına karar verdiğini ilan etmektedir. Nitekim Dışişleri Bakanı Salah Muhammed Kurşî, Amerikan operasyonlarının 2009'un Mayıs ayında sona ereceğini açıkladı. Yine Başbakan Yâsir Rıza Gilanî, Amerikan askerî operasyonları yeni Amerikan yönetiminin idarî birimleri devralmasıyla sona erecektir diyerek insanlarla alay etmiştir. Ancak insanların bu "beyaz", dahası siyah yalanlara karnı toktur! Pakistan'a saldıran Amerikan savaş uçaklarını ikmal maddeleri ile takviye eden yöneticilerimizin hıyanetinden daha küstahça ne olabilir? Artık Pakistan, "Tedarik Stratejisi" adı altında muharip güçlere roketler ve mühimmatlar tedarik eden, Amerikan muharip güçlerinin kalkacakları ve inecekleri hava üstlerini temin eden bir Pakistan haline gelmiştir. Tüm bunlardan sonra yöneticilerimiz hala küstahça bu saldırıları durdurmaya muktedir olamadıklarını iddia ediyorlar. Dünyada bizim ajan yöneticilerimizin cüreti gibi bu iddiaların benzerlerine cüret eden bir yönetici var mı acaba?

Bu yöneticiler, sırf kendilerini seçip Müslümanların boyunlarına musallat ettikleri için kafir sömürgeciyi savunan değeri beş para etmez yöneticilerdir ki Âsıf Ali Zerdari bunun en çarpıcı örneğidir. Dolayısıyla onlar, bu Ümmete ait olmayan yöneticilerdir ve Ümmet de onları kendilerinden bir parça gibi hissetmemektedir bilakis bu yöneticiler, Ümmete  yabancıdır ve Ümmetin fıtratına aykırıdır.

Güç ve kuvvet ehlinden; bu ajan yöneticileri alaşağı etmelerini, bu fasit nizam yerine Hizb-ut Tahrir'i desteklemelerini ve ona Hilâfet Devleti'nin ikamesi için nusret vermelerini talep ediyoruz zira ancak o vakit Ümmet bu dünyada izzet ve keremi ile yaşayabilir.

 

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hükümet, Hizb-ut Tahrir'i Maddî Eylemlerle İlişkilendirme Çabasında Asla Başarıya Ulaşamayacaktır

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmi Sözcüsü ve Genel Koordinatörü, bugün yaptığı basın açıklamasında İçişleri Bakanı'nın açıklamalarına yer verilen ve gazetelerde yayınlanan raporda geçen haberlerden duyduğu derin kaygılarını dile getirdi. Açıklamalarında şu ifade geçmiştir: "Hükümet Hizb-ut Tahrir'e terör örgütü olarak itibar etmektedir." Muhyiddîn Ahmed şöyle dedi: "Tüm insanlar bilmektedirler ki Hizb-ut Tahrir, maddî eylemlerde bulunmayan ve akidesi İslâm olan küresel siyasi bir Hizb'tir. Ayrıca insanlar, Hizb'in 28 Şubatta yayınlayıp sözde Sınır Muhafızları Kuvvetleri isyanı denilen olaylara değindiği beyanı hatırlamaktadır. Nitekim Hizb bu olayları, Hindistan ile Bangladeş içindeki ve dışındaki ajanları tarafından Sınır Muhafızlarına karşı tezgâhlanmış bir komplo olarak tanımlamıştır. Hükümet ise bu beyanın dağıtılması üzerine Hizb'in 31 üyesini tutuklamıştır. Diğer taraftan Hükümet, Hindistan ile ajanları üzerindeki töhmeti bertaraf etmeye çalışmaktadır. Nihayetinde Hükümet, maddî eylemler töhmetini Hizb'e yaftalama girişiminde bulunmuştur." Muhyiddîn Ahmed ayrıca "Hükümetin bu çabaları Allah'ın izniyle asla fayda vermeyecektir ve Hizb-ut Tahrir, zalimlere ve tağutlara karşı siyasi bir metotla davetini taşımayı sürdürecektir." dedi.

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, Bangladeş Silahlı Kuvvetlerini Yok Etmeye Yönelik Hint Komplosunu Ele Almak Üzere Bir Diyalog Formu Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, Dakka'daki Basın Kulübü'nde, Bangladeş Silahlı Kuvvetlerine yönelik Hint komplosunu ele almak üzere bir diyalog formu düzenledi. Oturumun açılış konuşmasını Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmi Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed yaptı. Foruma katılanlar arasında, Dakka Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mahbubullah, Dakka Üniversitesi'nden Hizb-ut Tahrir üyesi Sayın Prof. Dr. Syed Gulâm Mevlâ, Daily Inqilab Gazetesi'nde Yardımcı Editör Sayın Mübâdur Rahman, yazar ve ünlü gazeteci Sayın Sıddîk Hân, editör ve eski gazeteci Sayın Emânullah Kebîr, Vatani Demokrat Partisi Başkanı Sayın Şafiul Alem Prodhan, İslâmi Nizam Partisi Genel Sekreteri şeyh Abdullatîf Nizamî ve Bangladeş Hilâfet Hareketi'nin Genel Sekreteri şeyh Zaferullah Hân da vardı.

Muhyiddîn Ahmed'in konuşmasında şöyle geçmiştir: "Sözde Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı isyanı denilen komploya Hindistan'ın karıştığını ispatlayan pek çok kanıtlar vardır. Şunlar gibi:

-Cumhuriyet Muhafızlarının zayıflatılması Hint çıkarınadır ki böylece Hindistan ile Bangladeş arasını ayıran sınırlar, güçlü muhafızlardan arındırılarak Hindistan'ın saldırılarına zemin hazırlanmış olacaktır.

-Sınır Muhafızlarını zayıflatmaya yönelik Hint girişimi yeni olmayıp bilakis kadidir. Nitekim Hindistan, geçmişte birçok münasebetle bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır.

-Hindistan, Bangladeş Silahlı Kuvvetleri'ne düşman gözüyle bakmakta ve onu güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görmektedir, çünkü Bangladeş İslâmi bir beldedir.

Dolayısıyla Bangladeş Silahlı Kuvvetlerini zayıflatmak için Sınır Muhafızlarına yönelik büyük çaplı bir katliam gerçekleşmiştir."

Muhyiddîn Ahmed şöyle ekledi: "Her ne kadar Hükümet, olayları başarıyla idare ettiğini iddia etse de bu iddia asılsızdır zira hem iki gün devam eden isyanı bir iki saat içerisinde engelleme imkânı vardı, hem de üst düzey subaylar yoluyla subayların katledilmesine mani olma imkânı vardı. Bunu yapmasını bırakın katillerin kaçmasına izin vermiştir.

Sınır Muhafızları, reform adı altında muharip devletlerle barış içerisinde kalmamalı ve düşman Hindistan'a yönelik sadakat yerine izzet, üstünlük ve büyüklük kültürünü yaymalıdır.

İnsanlar, Hint Hükümeti içerisindeki üst düzey siyasi bir yetkilinin Hindistan Dışişleri Bakanı Pranab Mukraj'ın, durumların kontrol edilmesinde Hindistan'ın Bangladeş'e yardımcı olacağı gibi Sınır Muhafızları için mali yardım yapacağını da vurgulayan Şeyha Hasina ile temas halinde olduğu şeklindeki açıklamasından ciddî manada endişe duymaktadırlar. Nitekim "Outlook" adındaki bir Hint dergisi, Hindistan Dışişleri Bakanı'nın Kongre Partisi liderleri ile yaptığı kapalı toplantıdaki şu açıklamasına yer vermiştir: "...Mevcut durumda Hindistan, Bangladeş'e her türlü yardımı yapmaya tam olarak hazırdır... Şeyha Hasina hükümetinin istikrarını sarsmaya çalışanlara, buna devam etmeleri halinde Hindistan'ın buna sessiz kalamayacağını ifade ederek güçlü bir uyarı mesajı göndermek istiyorum. Gerek duyulması halinde Hindistan, doğrudan müdahale edecektir." Bu nedenle görünen o ki hem Hintli siyasi liderler olaylar sırasında hazır bulunmuşlardır hem de Hindistan, Şeyha Hasina'dan Hint çıkarlarına hizmet etmesine ve planlarıyla örtüşmesine imkân verecek şekilde Sınır Muhafızlarının ve tüm Bangladeş ordusunun yapısını yeniden düzenlemesini istemiştir."

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

Amerika, Mevcut İktidar Zümresini Kullanarak Pakistan'daki Fesadın ve Uşak Nizamın Ömrünü Uzatmaya Çalışıyor

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Pakistan Başbakanı Yûsuf Rızâ Gîlani, 16 Mart akşamı, azledilen Pakistan Başyargıcı İftihar Muhammed Çodri'nin görevine iade edildiğine ilişkin bir karar yayınladı. Bunun akabinde muhalefet liderliğinde başkente doğru yönelen avukatlar yürüyüşünün iptal edildiği duyuruldu. Pek çok kesim, kendi görüşüne göre bunu bir zafer olarak addetti. Zira bunu; avukatlar ile yargıçlar, avukatlar hareketinin zaferi ve Nawaz Şerif yanlıları, onun zaferi olarak addederken birçok laik hareketler ile sivil toplum örgütleri, Pakistan halkının başarısı olarak addettiler. Hatta bu kararı, beyaz inkılâp diye addedecek derecede ileri gittiler. Yine medyanın etkisiyle kamuoyundan pek çok kişi de bunu, kendilerinin zaferi ve sorunlarının çözümü olarak gördüler. Ancak yaşananları dikkatlice inceleyen kimse, bunun sadece iktidar zümresinin hizmetine ve Amerika'nın çıkarına olduğunu ve yaşananların son seçimlerde olduğu gibi "değişim" kılıfı altında Pakistan halkını aldatmaktan öte bir şey olmadığını fark eder.

Amerika, iktidar zümresi ve ordu komutanlığı ile yoğun temaslar kurarak son gelişmeleri yakından ve büyük dikkatle izlemiştir. Mesela Pakistan ile Afganistan'dan sorumlu Özel Amerikan Temsilcisi Richard Holbrooke, 12 Mart günü, Başbakan, Devlet Başkanı ve Nawaz Şerif ile birebir temas kurmuştur. 15 Mart günü ise Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Devlet Başkanı Zerdari ve Nawaz Şerif ile konuşmuştur. Yine olaylara yönelik Amerikan müdahalesi, Pakistan'ın Washington Büyükelçisi Hüseyin Hakkani'yi zorda bırakacak ve "Amerika, Pakistan'ın iç politikasında hiçbir rol oynamamaktadır!!" şeklinde bir savunmaya mecbur edecek ölçüde çeşitli medya organlarında ve haber raporlarında ön plana çıkmıştır.

Amerika, bu siyasî tiyatro yoluyla pek çok çıkar elde etmeye çalışmıştır. Pakistan halkı nezdinde iktidar nizamının kendi maslahatlarına hizmet etmek yerine Batılı güçlere hizmet ettiği, sorunların çözümünde ağır bir başarısızlığa uğradığı kanaati pekişip bu nizamdan dolayı insanların çaresizlikleri ve umutsuzlukları derinleşince ondan uzaklaştılar ve etrafından dağıldılar. Bunun içindir ki insanların nizama olan nefreti en sonunda doruk noktaya ulaşarak nizamı devirmekle tehdit etmeye başlamasıyla Amerika, insanların nizama yeniden güvenmesini veya onu iyileştirmeyi amaçlamıştır. Dolayısıyla Amerika, Pakistan'daki laik nizam ile insanlar arasındaki uçurumu daraltmayı ümit ederek var gücü ile çalışmaktadır. Mevcut ajan nizamın sorunlarını çözmeye muktedir olduğuna insanları ikna etmeyi ümit etmektedir ki bu nizama olan güvenlerini geri getirsin. Ayrıca tamamen Amerikan çıkarı yanlısı mevcut nizamda etkin olmadıkları şeklindeki düşüncelerini de silmek istemektedir.

Tüm bunların da ötesinde Amerika, nizamın devrilip yerine Hilâfet Devleti'nin kurulmasına davetten insanları uzaklaştırmayı istemektedir. Dolayısıyla fasit politikacıların çeşitli hile ve trajedi komedyalar yoluyla insanları mevcut nizama dâhil edebileceklerini ümit etmektedir. Bunun içindir ki yaşananların "Beyaz İnkılap" olarak ifade edilmesi, insanlar nezdinde değişimin hâsıl olduğu izlenimini oluşturmak amacıyladır. Oysa yaşananlar, helak olmakta olan laik nizamı güçlendirmeye ve ona istikrar kazandırmaya yönelik bir teşebbüsüdür.

Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra Amerika'nın da aralarında olduğu Sömürgeci Batılı devletler, Müslümanlar nezdinde İslâmî duyguların tırmanmasıyla İslâmî Hilâfet fikrini Batının stratejik düşmanının temsilcisi olarak gördüler. Amerika bunun gerçekleşmesini önlemek için İslâmî âlemdeki askerî varlığını yoğunlaştırmasının yanı sıra hem İslâmî âlemdeki toplumsal yapıyı, hem de onun siyasî haritasını değiştirmeye çalışmaktadır. Laik fikirlerin İslâmî beldelerde güçlü bir şekilde propagandasına yönelmiştir. Bunu da İslâmî âlemde siyaseten daha etkinleşmeleri için laik kurumları desteklemek yoluyla yapmaktadır. Şu anda Amerika, İslâm'a karşı savaşında bu laik kurumların siyasî ortama liderlik yapmasını istemektedir ve Pakistan'da yapmaya çalıştığı şey de budur. Bunun içindir ki Amerikan yanlısı kurumların ve laik şahsiyetlerin, ülkedeki siyasî gelişmelere ve etkinliklere liderlik etmelerini istemektedir.

Amerika, Pakistan'daki siyasî ortamı ve sahneyi istediği kıstasa göre dizayn ettikten sonra artık Pakistan'ın çabalarını Afganistan'daki sözde "terörizme" karşı savaşa yoğunlaştırmasını ümit etmektedir. Ayrıca Amerika, daha önce yaptığı gibi birkaç ay sonra yapılacak seçimlerden Hindistan'daki müttefiklerinin başarılı çıkmasında Pakistan'ı yardımcı olarak kullanmak istemektedir.

Düzenledikleri uzun maraton sonucunda özel siyasî çıkarlarını gerçekleştiren politikacıların gayesinin İslâm'ı yüceltmek veya Pakistan'daki Müslümanların sorunlarını çözmek olmadığını söylemeye gerek yoktur, zaten bu açık olan bir şeydir. Zira onlar başyargıcın görevine iade edilmesini kutladıkları sırada Amerika, Pakistan'ın kabileler bölgesini vurmaya odaklanmıştı ki kabileler bölgesine yönelik en son saldırı 22 kişinin ölümü ile sonuçlanmıştır. Buna rağmen yöneticiler, bu yönde kıllarını dahi kıpırdatmamışlar ve tek kelime dahi söylememişlerdir. Oysa bu sırada Pakistan sokakları kaynıyor ve çeşitli medya organları olaylara yer veriyorlardı. Bu da siyasî yöneticilerinin bir vadide, Pakistan halkının başka bir vadide olduğu anlamına gelir. Hatta medya organları yoluyla Pakistan sokaklarının Amerika'nın İslâm'a yönelik savaşına karşı tepkisini yansıtan bir protesto mesajı gönderme cesaretinde bile bulunmadılar!

Başyargıcın görevine iade edildiği, avukatların uzun bir maraton yürüyüşü düzenleyecekleri ilanından sonra duyurulmuştur. Oysa başyargıcın görevine iade edilmesi kararı, yürüyüşün ilanından önce oldu ve Nawaz Şerif ile kardeşi bunun böyle olduğunu biliyorlardı. Bu nedenle Bill Clinton döneminde Pervez Müşerref tarafından hapsedilmesi boyunca korkudan tir tir titreyen ödlek Nawaz Şerif'in sanki özel korumalarımıymışçasına polisin gözü önünde yürüyüşün iptal edildiğini ve geri çekileceğini ilan etmesi şaşırtıcı değildir. Ayrıca bu tür etkinlikleri bastırmak için jandarma birimlerinin harekete geçmesi gerekirken ordu ile polis, güvenliği sağlamak için harekete geçmemişlerdir. Dolayısıyla göreve iade edilme olayından iki gece önce iyimser haberler hakkında Nawaz Şerif'in olumlu konuşması ve hükümetin göreve iade edilmesi kararını açıklamasının üzerine muhalefetin, yürüyüşün bir parçası olan diğer partilerin siyasî liderleri ile istişare etmeksizin yürüyüşün iptal edildiğini duyurması rastlantı değildir!

İşte medya organlarının yansıttıklarının aksine Pakistan'daki siyasî durumunun ve onu türetenlerin hakikati budur. İnsanların maslahatlarının gözetilmesine gelince; ne yazık ki insanlar, mevcut laik nizamdan hiçbir değişim görmeyeceklerdir. Nitekim fakirlik, enflasyon, yolsuzluk, servetin bir azınlık elinde birikmesi, gelir vergisi gibi vergilerin insanlardan kaldırılması, küresel şirketlerin hortumlaması ve yağmalaması, Amerika'nın Pakistan'ı vurmasına bir son verilmesi, IMF politikalarının uygulanmasının durdurulması veya benzeri meselelerinin hepsinde, Başyargıç makamında kimin olduğu mühim olmaksızın, Pakistan Kapitalist Nizamı tahakküm ettiği sürece hiçbir değişimin olmayacaktır.

Kapitalizm Nizamı, bizzat kendi beldesindeki sorunları çözmekte başarısız olmuştur. O halde çökmekte olan bu nizamın Pakistan'ı yeniden inşa etmesi nasıl mümkün olabilir? Şüphesiz insanların ekonomik, sosyal, siyasî, eğitimsel sorunları ile Pakistan'ın iç ve dış sorunlarını çözmeye muktedir yegâne nizam, tüm insanlığın yaratıcısı Allah Subhânehu ve Te'alâ'nın gönderdiği ve Hilâfet Devleti gölgesinde tatbik edilecek nizamdır.

Ey saygıdeğer avukatlar!

Bugün yürürlükteki Pakistan yargı sisteminin İngiliz Sömürgesinin bir mirası olduğunu sizden daha iyi bilir? O kadar ki Hindistan'da yürürlükte olan ceza kanunu, Pakistan'da yürürlükte olanın aynısıdır! Yargı ve ceza sisteminin uygulanmasının amacı, adaleti tahakkuk ettirmekten ziyade insanları demir pençe ile İngiltere ve yönetimlerine boyun büktürmektir. Dolayısıyla bu küfür hukukunun Pakistan'da adaleti tesis etmesi nasıl mümkün olabilir? Pakistan'da adaletin tahakkuk etmesini istiyorsanız mevcut küfür yargı sisteminin değişmesi ve İslâmî yargı sistemi ile İslâmî kanunların tatbiki için ciddiyetle çalışmalısınız. Bu gayenin gerçekleşmesi için de siyasiler tarafından aşağılık çıkarlar uğrunda istismar edilmemeye hırslı, Hilâfet için çalışan bir hareketin olması kaçınılmazdır.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Gerçek lider, tebaasını aldatmayan ve gerçek önder, halkına yalan söylemeyen kimsedir. Müşerref, Nawaz Şerif hükümetini devirince pek çok siyasî ve İslâmî parti buna sevindiler. Ancak bizler, o zaman bu değişimin sizlerin lehine olmayıp Amerika'nın çıkarına olduğu noktasında sizleri uyarmıştık. Nitekim öyle de olmuştur. Yine Hükümet İşçi Komisyonu Federasyonu oluşturulduğunda mevcut laik nizamın İslâm'ı yüceltmek için çalışmayacağı noktasında da sizleri uyarmıştık. Nitekim öyle de olmuştur. Yine Müşerref'in gitmesinden sonra mevcut hükümet oluşturulduğunda yüzlerin değişmesinin sorunlarınızı çözmeyeceği noktasında da sizleri uyarmıştık. Nitekim sorunlarınız da çözülmemiştir. İşte bugün de hangi hareket olursa olsun Hilâfet Devleti yoluyla İslâm tatbik edilerek kapsamlı inklabi bir değişim ile mevcut durumu değiştirmek için çalışmayan bir hareketin, fesadın ve Batının ajanı olan nizamın ömrünü uzatacağı, Müslümanları uğrunda ortaya çıktıkları gayeden tamamen uzaklaştıracağı, Müslümanların enerjilerini ve duygularını tüketeceği ve insanların ümitsizliğini arttıracağı noktasında sizleri uyarıyoruz. O halde Sömürgecilik planlarından sakının ve Hilâfet Devleti'nin ikamesinden başkasına razı olmayın ey Müslümanlar!

Pakistan üzerindeki Amerikan sömürgeciliği hegemonyasını kaldıracak ve Batılı güçlerin Müslümanların iç işlerindeki tahakkümüne son verecek olan ancak Hilâfet'tir. Kâfirlerin saldırılarını sonlandıracak, daha önce yüzyıllarca gerçekleştirdiği gibi Müslümanlar için adaleti tahakkuk ettirecek, ırkları, renkleri ve dinleri her ne olursa olsun insanların temel ihtiyaçlarını temin edecek ve İslâm'ı tüm dünyada bütün dinlere egemen kılacak olan Hilâfet'tir. İşte o gün, Pakistan'daki ve tüm dünyadaki Müslümanların gerçek kutlama yaptıkları bir gün olacaktır. İşte o zaman İslâm güneşi doğacak. İşte o zaman Allah, İslâm'a nusret verecek, küfrü ve ajanlarını da alçaltacaktır.

Ey muhlis güç ve kuvvet ehli!

Artık Pakistan'daki insanların, sorunlarını çözmekte başarısız olan bu nizamdan kurtulmayı ümit ettikleri ayan beyan olmuştur. Artık Hilâfet Devleti'ni ikame ederek sahih yol istikametinde insanlara liderlik etmesi için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeniz sizlerin üzerinde bir mesuliyettir. Halkınızı, Amerika'nın, İngiltere'nin ve sömürgecinin çıkarı uğruna insanları yüzüstü bırakan ajanlarının insafına terk etmeyiniz. Bu ajanların, insanları trajik durumda bırakmayı başarmaları halinde insanların trajedi ve sefaletinin sorumluluğuna ortak olursunuz. Bu yöneticilerin ellerini kırmaya ve bu nizamı kökünden sökmeye muktedir kuvvet ancak sizin ellerinizdedir. Unutmayınız ki Allah'ın dinine nusret verme vecibenizi sizler yerine getirmezseniz Allah Subhânehu ve Te'alâ, Allah için hiç bir kınayıcının kınamasından korkmaksızın dinine nusret verecek insanları getirmeye muktedirdir. Bu, Allah'a hiç de zor değildir. Allah Te'alâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ "Ey iman edenler! Sizden kim dinden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisinin sevdiği mü'minlere karşı alçak gönüllü ve kâfirlere karşı izzetli bir kavim getirecektir. (Onlar) Allah yolunda cihat ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah'ın dilediğine verdiği bir lütfudur ve Allah'ın ilmi çok geniştir." [el-Mâide 54]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Lübnan Örflerinde Haklar, Başkalarına Verilirken Bunlara Müstahak Olanlar Mahrum Edilmektedir

14 Martçılar İttifakı, Piyal kutlamalarında sık sık tekrarlanan sloganların yeniden tekrar edilmesinden başka bir şey olmayıp birçok noktayı içeren bir vesika açıkladı. Burada bunların hepsini değerlendirecek değiliz. Ancak bunların arasında üzerinde durulmaya ve hakkındaki tutumu açıklamaya değer bir paradoks görünümü veren iki bent vardır. Bu değerlendirme, bu ülkede adet olduğu üzere çatışma tarafları arasındaki elektriklenmeye katkıda bulunmak babından da değildir. Bilakis bir şey bir şeyi hatırlatır kaidesi babındandır. Özellikle ki yorumun mahalli olan mevzuu, ne yazık ki bu iki grup arasındaki anlaşmazlık mahalli değildir.

Bu bentlerden ilkine gelince: "Lübnan'daki Filistinli kardeşlerin yerleşiminin engellenmesine kesin bağlılığı ve 14 Martçı milletvekillerin altı aydan fazla bir zamandan beri bu konuya ilişkin sunduğu ve yerleşime ilişkin anayasa maddesinin düzenlenmesi amacıyla meclis kurulunun toplanması şartını koşan anayasal düzenleme kanunu önerisinin onaylanmasını" ifade eden benttir.

İkincisine gelince: "Lübnanlıların dünyaya yayılması meselesine bağlılığı... ikamet yerinde her gurbetçiye gereken oy kullanma hakkı ve Lübnan vatandaşlıklarından dolayı Lübnan kökenli olanların dönmesini kolaylaştırmaya çalışılması başta olmak üzere sakinlerle birlikte hak ve yükümlülüklerde eşitliğin gerçekleşmesini" ifade etmektedir.

İlk bent, Lübnan'da doğmuş ana-babadan Lübnan'da doğmuş olan yüz binlerce insanın, mülkiyet, her türlü işte çalışma, meslek, kamu işleri, ücretsiz sağlık ve eğitim hakları gibi her insanın faydalandığı asgarî haklardan faydalanmalarını kesin bir şekilde yok saymaktadır... Oysa bu kimseler ve Lübnan halkından olan diğer kardeşleri, tek bir toplumun parçasıdır ve hep birlikte ideolojik, kültürel, dilsel, toplumsal ve tarihsel bağları paylaşmaktadırlar.

İkinci bent ise, birçok nesiller öncesi Lübnan'ı terk ederek kültürel, dilsel, toplumsal, hatta maslahatsal olarak halkı ile hiçbir bağı kalmamış babadan -dahası dededen- doğmuş milyonlarca kişiye beldede doğan ve yaşamını burada sürdüren belde halkının faydalandığı haklardan faydalanma hakkı vermektedir!

Neden?! Çok basit: -Kimilerinin daha yumuşak bir dille demografik denge olarak isimlendirdiği- Lübnan'daki fırkacı dengeyi korumak yüzündendir. Bilakis kimileri bunu, Fransa'nın Lübnan varlığını inşa etmesinden sonra on yıllar boyunca demofre olmuş dengenin kısmen restore edilmesi olarak görmektedir.

Bazı kişilere kaybetmedikleri ve gerek de duymadıkları hakların verilmesi ile diğer kişilerin asgarî insanlık haklardan mahrum edilmesi noktasında ifrata kaçan bu çelişki, dünya devletlerindeki tüm örflere ve kanunlara aykırı olmasının yanı sıra Lübnan varlığının fırkacı politik örflerinin en kötü ifrazatlarından biridir. Bu varlık ki onurlu bir yaşam hakkına sahip beşer olmaları vasfıyla istikrarlı şekilde yaşayan insanların işlerini gözetmek yerine liderler tarafından temsil edilen fırkacı kabilelerin işlerini gözetmek için ortaya çıkmıştır. Allah Te'alâ şöyle buyurmuştur:

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ "Andolsun ki Biz, Âdem oğlunu kerîm kıldık." [el-İsrâ 70]

Aynı şekilde bu, tek bir Ümmeti parçalayan ve insanları, dünyanın dört bir tarafına yayılan bir Ümmeti dost edinmekten Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Hilâfet Devleti'ni yok eden sömürgecinin türettiği bölgesel varlıkları dost edinmeye sevk eden içsel vatancılık fikrinin iğrenç ifrazatlarından da biridir.

Eğer yerleşme, gasıp Yahudiler lehine Filistin'den zorla göç ettirilen Filistin halkından vazgeçilmesi manasına geliyorsa, bizler her ne gerekçe ile olursa olsun bu vazgeçmeyi her türlü şekli ile reddettiğimizi teyit ederiz. Çünkü Allahu Te'alâ şöyle buyurmuştur:

وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ "Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın." [el-Bakara 191]

Ancak yerleşmenin içerdiği bu manayı reddetmenin, göç ettirilen Filistin halkının evlatlarına garipler ve ağır misafirler olarak muamele edilmesine bir giriş kapısı aralaması caiz değildir. Zira Lübnan ve Filistin halkından olmalarının yanı sıra sunî siyasî sınırlar dışında aralarını hiçbir gerçek virgülün ayıramayacağı tek bir Ümmetin parçasıdırlar. Çünkü onlar, yaklaşık üç nesildir tek bir toprak parçası üzerinde beraberce ortak bir yaşamı paylaşmaktadırlar. Dolayısıyla insanlar arasında felaketlerin ateşi ile kavrulmuş ve baskı dikenleri üzerinde evirile çevrile ömürlerini geçiren bu gurubun üzerinden zulüm ve adaletsizlik kaldırılmalıdır. Keza Lübnan halkından olup "Lübnan vatandaşlığı" belgesi taşıyan insanlar ile bu belgeleri taşımayan diğerleri arasında hak ayrımcılığı yapan tüm kanunlar da kaldırılmalıdır.

Son olarak Allah'ın âyetlerine iman edenlere Subhânehu'nun şu kavlini hatırlatırız:

وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ "Onlardan evvel (Medîne'yi) yurt edinmiş ve imanı gönüllerine yerleştirmiş kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir." [el-Haşr 9]

Ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini hatırlatırız:

يا أيـُّها الناس، ألا إنّ ربّكم واحد، ألا إنّ أباكم واحد، ألا لا فضل لعربيّ على عجميّ، ولا لعجميّ على عربيّ، ولا لأسود على أحمر، ولا لأحمر على أسود، إلاّ بالتقوى، إنّ أكرمكم عند الله أتقاكم "Ey insanlar! Dikkat ediniz, Rabbimiz birdir, atanız birdir. Dikkat ediniz, Arabın Aceme (Arap olmayana), Acemin Arab'a, siyahın kızıla (beyaza), kızılın siyaha takvadan başka hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında en üstününüz en takvalı olanınızdır.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Zerdarî'nin Alçaklığı ve Yargıçların Görevlerine İade Edilmesi, Gerçek Krizi-İlan Edilmemiş Amerikan Savaşını Engellemeyecektir

İnsanlar, bu sabah uyandıklarında, Başbakan Gilanî'nin aleni alçaklığına şahit oldular. Kendisi ve Devlet Başkanı Zerdarî'nin, Başyargıç İftihar Çodri'nin yanı sıra azledilen tüm yargıçların görevlerine iade edilmesini kararlaştırdıklarını ilan etti. Gilanî'nin bu açıklamasına rağmen onların görevlerine iade edilmesini engellemek için Pakistan Halk Partisi'nin elinden geleni yaptığını herkes bilmektedir.

Doğrusu Nawâz Şerîf'in, bugün kendisini başyargıçların kahramanı ilan etmesi bir istihzadır. Oysa 1993 yılında otoriteye dönmesine karşı çıkan Başyargıç Secâd Alî Şâh'a karşı kendine bir görev addettiği savaşa öncülük eden bizzat kendisidir.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Mustafâ Tacî şöyle dedi: "Ülkenin sürekli bombardımana tutularak masum sivillerin katledildiği Pakistan'a karşı ilan edilmemiş Amerikan savaşına sessiz kalmaları veya destek vermeleri yüzünden hem siyasîlerin hem de Pakistan Hükümeti'nin hıyâneti ayan beyan olmuştur. Hem Zerdarî hem de Gilanî, Pakistan'a karşı ilan edilmemiş Amerikan savaşına cesaret vermeyi sürdürürlerken Pakistan Müslüman Birliği Partisi ile hükümetin parçası olan Şerîf kardeşler, Pakistan Hükümeti'ne karşı sessiz kalmaktadırlar. Oysa Pakistan Hükümeti, insansız uçakların saldırıları için Birleşik Devletler'e Pakistan toprakları üzerinde üstler tedarik etmesinin yanı sıra hem Pakistan'a karşı saldırılar açması amacıyla Amerikan ordusuna yakıt temin etmektedir hem de Karaçi Limanı üzerinden NATO kuvvetlerine silah temin etmektedir."

"İşte bu siyasîler, temsilden ve "demokratik belgeden" bahsetseler de onlar, yabancı tahakkümünden bağımsız değillerdir ve Pakistan kapılarını gözetleyen yabancı kurtlara karşı çalışamazlar! Mevcut vakıa, "demokratik belge", şaibeli siyasî partiler ve başarısız demokratik siyasî nizam yoluyla Pakistan'ın sorunlarına çözüm bulmasının imkansız olduğunu ifade etmektedir."

"Pakistan halkı, yeni bir liderlik ve yeni bir nizam oluşturmak amacıyla Hizb-ut Tahrir ile çalışmak için bu durumu değerlendirmelidir. Dikkat edin o, Hilâfet Nizamı'dır. Zira o, bağımsızlığa ve gerçek değişime giden yegâne yoldur."

"Bu değişimin Pakistan'da oluşturulmasına, Pakistan'a, İslâm'a ve Batıdaki Müslümanlara yönelik yalancı Batılı propagandanın ifşa edilmesine katkıda bulunmak üzere İngiltere'deki Müslümanlar da Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmalıdırlar."

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İngiliz Sömürgesinden Miras Kalan Batıl Yargı Sistemi Yoluyla Adaletin Tahakkuku Mustahildir İnsanlar Ancak İslâm'ın Mutakamilen Tatbik Edildiği Hilâfet Devleti Gölgesinde Adaletin Tadına Varacaklardır

Toplum içerisinde adaleti tahakkuk ettireceğini sanan insanlar, kanunen İngiliz sömürgeciliğinden miras alınan ve İngiliz zulmü ile sömürgesine meşruiyet kazandırmayı amaçlayan bir yargı sistemi tatbik edildiği sürece buna muktedir olamayacaklardır. Zira batıl ve çelişkili kanunlardan karma bir yargı sistemi nerede, insanlar içerisinde adaleti tahakkuk ettirmesi nerede. Dolayısıyla bazı siyasî partilerin, mevcut tâğuti yönetim altında bağımsız bir yargıcın atanmasının örnek bir toplum oluşturacağı iddiasında bulunmaları, batıl bir iddia olup bundan maksat insanları aldatmaktır.

Zulüm kanunu ile hükmeden bağımsız, dürüst bir yargıç olduğunu varsaysak bile adil olmayan bir kanun ile hükmettiği halde nasıl olur da adaleti tahakkuk ettirebilir? Örneğin: Yürürlükte olan Pakistan kanununa göre Afganistan'ı işgal eden Amerikalılar ile savaşan herkes terörist sayılmaktadır. Dolayısıyla bağımsız bir yargıç olsa bile Afganistan'da Allah yolunda cihat eden mücahidi suçlayan kanunu tatbik etmekten başka bir çaresi kalmayacaktır. Yine faizle muamelede bulunanlar veya insanlara vergi koyanlar veya Amerikalılara lojistik yada istihbaratî bilgi temin edenler hakkındaki durumda aynı şekildedir. Zira bu kimselerin hepsi de tatbik edilen kanun nazarında mücrim olarak sayılmamaktadır. O halde bağımsız bir yargıç, topluma karşı bu iğrenç cürümleri işleyenleri koruyan bir kanunu tatbik ettiği halde nasıl olur da toplumu cürümlerden koruya bilir?!

Bunun içindir ki bizzat kanun, batıl ve adaletsiz olarak itibar edilmedikçe adaletin tahakkuk etmesi imkansızdır. Mesela demokratik nizamda kanun koyucu, yasama hakkının sahibi Allah'a karşılık insandır. Zira parlamento sandalyelerine oturan üç yüz milletvekili, kanun çıkarmaktadırlar. Oysa İslâm, neyin yasal, neyin yasal olmadığına itibar etme hakkını insan veren diktatörlük ile demokrasinin yaptığı gibi Halîfe'ye yada Ümmet Meclisi'ne yasama hakkı veya şer'î bir hükmü değiştirme hakkı vermemiştir! Nitekim İslâmın, Hilâfet Devleti altında insanların hayat sahasında uygulanmasıyla toplum içerisinde saadet ve huzur ortaya çıkmıştır. Oysa insanlık için koyulan muhtelif ideolojiler ve nizamlar bunu gerçekleştirmekten aciz kalmışlardır. Rabbimiz, kendisinin inzal ettiklerinin dışında hükmedenleri zalim olarak vasıflandırarak inzal ettiklerinden başkası ile hükmetmekten bizleri sakındırmıştır. Allahu Te'alâ şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse (yönetmezse), işte onlar zâlimlerin ta kendileridir." [el-Mâide 45]

Ümmete şunu hatırlatmak isteriz ki İngiliz kanunundan miras alınan mevcut nizamın gölgesinde hangi yargıç olursa olsun toplum içerisinde adaleti tahakkuk ettirmekten aciz kalacaktır ve İslâm mütekamil bir şekilde Hilâfet Devleti'nde tatbik edilene kadar insanlar bu kanunun sıkıntısını çekeduracaklardır.

 

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER