Cumartesi, 12 Zilkâde 1446 | 2025/05/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir'in Türkiye Vilâyeti'ndeki Resmî Sözcüsü Sayın Yılmaz Çelik Serbest Kalmıştır

Hizb-ut Tahrir'in Türkiye Vilâyeti'ndeki Resmî Sözcüsü Sayın Yılmaz Çelik, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında Hizb-ut Tahrir üyeliği ve mevcut laik (dinsiz) cumhuriyet düzeninin yerine Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmaya çalışmak gerekçesiyle verilen 2 yıl 6 aylık hapis cezasının Yargıtay'da onanıp Sincan F-Tipi Cezaevi'ne konulmasının ardından bugün 20 Şubat 2009'da serbest bırakıldı.

O dönemde "yaftalamadan düşünmek için" sloganı ile yayın yapan, insaftan ve Allah korkusundan yoksun yayın organları, Hizb-ut Tahrir'in Türkiye'deki Resmi Sözcüsü Sayın Yılmaz Çelik'i İngiliz türemesi Ergenekon Terör Çetesi ile ilişkilendirme cüretinde bulunarak iğrenç bir iftira kampanyasına imza attılar. Hizb-ut Tahrir'in, ideolojisi İslâm olan bağımsız ve küresel bir siyâsî parti olduğunu bilmelerine rağmen söz konusu yayın organları, bir kaçı müstesna, birbiri ardına gönderdiğimiz tekzip metinlerini yayınlamaktan imtina ettiler. Umuyorlardı ki atılan bu iğrenç iftira, İslami Ümmetin samimi evlatları ile Müslüman Türkiye Halkı arasında bir duvar oluşturur.

Öte yandan bu iftira kampanyasının nedenlerinden biri de Sayın Yılmaz Çelik'in Türkiye'de etki ve yetki sahibi kimseler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, siyasi partiler, milletvekilleri, dernekler, vakıflar, yazarlar, akademisyenler ve medya çevreleriyle, İslâmî Ümmet'in mevcut durumu, İslâmî çözüm yolları, Hilâfet'in farziyeti ve Hizb-ut Tahrir'in dünya çapında yürüttüğü dâvet çalışması hakkında bilgilendirmek kastıyla, karşılıklı ihtiram çerçevesinde gerçekleştirdiği temaslar ile söz konusu çevrelere İslam'ın siyasi fikirlerini taşımasının, mevcut küfür sisteminde ve Amerikancı Muhâfazakâr-Demokrat AKP çetesinde oluşturduğu rahatsızlıktır.

Bugün Sayın Yılmaz Çelik ve Türkiye Vilayeti'nde sözcülüğünü yapmakta olduğu Hizb-ut Tahrir'e atılan iğrenç iftira ve karalamanın bir kez daha boşa çıktığı, yalancıların bir kez daha rezil oldukları gündür. Ayrıca bugün mevcut demokratik-laik küfür devleti için sonun başlangıcı, yeniden kurulacak olan Raşidi Hilafet Devleti'nin yaklaştığının habercisidir. Zira bugün Sayın Yılmaz Çelik hakkında verilen hapis müddetini Allah'ın yardımıyla tamamlayarak serbest kalmıştır.

Bu vesileyle, bu asılsız ve tiksindirici iddialara prim vermeyerek, yanımızda durup bizi kucaklayan, destekleyen, yardımlarını ve dualarını esirgemeyenlere, bu karalama korosuna katılmayan insaflı medya organlarına ve "insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet" olan İslâmî Ümmet'in Türkiye'deki tüm yiğit evlatlarına en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Gümrük Müzayedelerinde Satılan Mallar Gasp Edilmiş Mallardır, Bunların Satın Alınması veya Mülk Edinilmesi Haramdır

Deniz Limanı ve Gümrük İdaresi, sahiplerinin almayarak uzun bir dönem gümrükte bekleyen unutulmuş mallar olmaları itibarıyla muhtelif eşyalar, araçlar ve benzerlerini içeren konteynırları satmak için ara sıra müzayedeler düzenlemeyi alışkanlık haline getirdi. Unutulan bu mallar iki türdür: a) Limana ulaşan ve aslen sahiplerinin almaya gelmediği mallar. Bu ilân edilir, ardından da devletin lehine satılır. b) Sahiplerinin gümrük vergisini ödeyemediği veya gümrük yasası ve yönetmeliklerine aykırı olan mallar. Bunlar da devlet lehine satılır.

Bu satış, gazete ve benzeri medya organlarında reklam verilerek açık müzayedeler yoluyla insanlara yapılmaktadır. Bu bağlamda insanlara açıklamak isteriz ki sahiplerinin gümrük vergisini ödeyemediği veya gümrük yönetmeliklerine aykırı olması itibarıyla alıkonan bu mallar, gasp edilmiş mallar olmaları itibarıyla satın alınmaları şeran caiz değildir. Zira ister satmak, ister satın almak, ister hibe etmek, isterse benzeri yollarla olsun gasp edilmiş bir malın mülk edinilmesi şeran câiz değildir. Katâde'den, o da Hasan'dan, o da Semere'den Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: عَلَى اليَدِ مَا أَخَذَتْ حتى تُؤَدِّيَهُ "Aldığı şeyi ( sahibine) iade etmesi ele vâciptir.

مَن اشترى سرقةً وهو يعلمُ أنَّها سرقةٌ فقد شرك في عارِها وإثمها "Her kim, çalıntı olduğunu bildiği halde çalıntı malı satın alırsa, onun utancına ve günahına ortak olmuştur." Gasp ise, haramlılık bakımından hırsızlıktan daha üst derecededir. Bunun yanı sıra İslâm, şer'i vecih dışında insanlardan malın alınmasını haram kılmıştır. Rasul Aleyhi's Salâtu ve's Selâm şöyle buyurmuştur: لاَ يَحِلُّ مَالُ امرِئٍ مُسْلِمٍ إِلاَّ بِطِيْبِ نَفْسِ مِنْهُ "Gönül hoşnutluğu ile olmadıkça Müslüman bir adamın malı helal olmaz." Müslüman ise, ancak şeriat ile hoşnut edilir.

Gümrüğe gelince; o bir vergidir ve ister Müslümanlar isterse de başkaları olsun devletin bunu tebaasından almasını şeriat haram kılmıştır. Ukbe bin Âmir, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Selem]'in şöyle dediğini işittim dedi: لاَ يَدْخُلُ الْجَنّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ "Meks sahibi, Cennet'e giremez."

Ancak vergi, şayet devleti bizim devletimizin tebaasından vergi alıyorsa harbî tüccardan alınır. Zira Müslümanların Halifesi, Müslümanların maslahatı ve rahatı için, onlardan vergiyi muaf tutmak isterse, buna hakkı vardır. Nitekim bugün Müslümanların beldelerinde -ki bunlardan biri de Sudan'dır- devletin tebaasından gümrük alması, şeran haram olup kâfir Batı'yı taklit etmek ve iktisatta onun metodunu takip etmektir. Oysa Allah'ın izniyle gelmekte olan İslâmi Devlet İkinci Hilâfet Devleti kurulduğunda tüm vergiler ile bugünkü mevcut gümrükleri kaldıracağı gibi malı ve tasarrufunu Hanîf Şeriat esasına göre yapacaktır. Bu devlet kurulana kadar devlet ve gümrük idaresi yetkililerine deriz ki, Allah'ın kulları hakkında Allah'tan ittikâ ediniz ve bu gasp edilmiş malları sahiplerine iade ediniz. Muhakkak ki Allah, gözlerin dışarıya fırladığı o günde bunu size soracak ve sizi muhasebe edecek.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Bir Sorunun Cevabı

Soru: Bilindiği üzere Adalet ve Eşitlik Hareketi, Fransa adına çalışmaktadır. O halde nasıl olur da Sudan Hükümeti ile Katar'da bir araya gelerek İyi Niyet Anlaşması yaptığını ilan edebilir? Ayrıca ilgili devletlerin bu anlaşmaya ilişkin tutumları ve tepkileri nedir? Bu, Amerika ile Avrupa'nın, el-Beşîr'in suçlanması hususunda orta bir çözüme ulaşmak üzere oldukları anlamına mı gelmektedir?

Cevap:

1. Sudan Hükümeti ile Adalet ve Eşitlik Hareketi arasında sekiz gün boyunca görüşmeler yapıldığı, 17.02.2009'da, Doha'da taraflar arasında İyi Niyet ve Karşılıklı Güven Oluşturma Anlaşması denilen bir anlaşmaya varıldığı doğrudur.

Anlaşmada, barış görüşmeleri yürütülmesi ve Darfûr krizinin çözülmesi için anlaşmanın en fazla üç ay içerisinde uygulanması amacıyla tarafların bir araya gelmesi zarureti belirtilmiştir. Anlaşma maddelerinden biri de tarafların iki hafta içerisinde tekrar müzakereye dönmesidir.

2. Devletlerarası tepkiye gelince; Amerika'nın Birleşmiş Milletlerdeki Büyükelçisi şöyle demiştir: "Anlaşmanın, barış yönünde atılmış mütevazi bir adım olması muhtemeldir." Bu da anlaşmayı teyit eden bir dildir. Bu büyükelçiye, el-Beşîr'in akıbeti ile bu anlaşmanın ilişkisi hakkında sorulduğunda gazetecilere şöyle demiştir: "Hiçbir ilişki göremiyorum." [eş-Şark-ul Avsat / 18.02.2009] Yani bu anlaşmanın, el-Beşîr'i kurtarma anlaşması olduğunu inkâr etmeye çalışmıştır. Çünkü herkes bunu anlamıştır. Zîra Devletlerarası Ceza Mahkemesi'nin el-Beşîr hakkındaki kararını bu hafta içerisinde açıklaması muhtemeldir.

Dolayısıyla Devletlerarası Ceza Mahkemesi'nin aylardır el-Beşîr'i tehdit etmesi, Amerikalılarla birlikte kendilerini hoşnut eden bir orta çözüme ulaşmak için Avrupalıların bir baskı girişimidir. Dolayısıyla da Doha görüşmeleri bu çerçevede gelmiştir. Görüldüğü üzere o, Sudan'da Amerikalıların yanı sıra Avrupalıları da hoşnut edecek orta bir çözümün veya bir anlaşmanın şekillenmesini oluşturma yönünde atılmış ilk adımdır.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban-Ki Moon, bunu olumlu karşıladığı gibi şu andaki BM Güvenlik Konseyi'nin Başkanı da -ki o, Japon Büyükelçisi Yukio Takasu'dur- bunu olumlu karşılayarak şöyle demiştir: "Bu, Darfûr'daki çatışmayı sona erdirmek için doğru yönde atılmış bir adımdır." [el-Cezîra / 18.02.2009] Bu iki olumlu karşılama da Amerika'nın hanesine puan olarak geçmektedir.

Bu davada etkin olan Fransa tarafından bu anlaşmaya yönelik herhangi bir tepki gelmemiştir. Sanki o, önümüzdeki birkaç gün içerisindeki Devletlerarası Ceza Mahkemesi'nin kararının çıkmasını veya yayınlanmasını beklemektedir. Ancak Birleşmiş Milletlerdeki Sudan Büyükelçisi AbdulMahmûd AbdulHalîm şöyle diyerek onu eleştirmiştir: "O, yani Fransa, ateşli ve barış sürecini baltalayan açıklamalarda bulunduğu halde hala isyancıların liderlerinden biri olan ‘AbdulVahîd'i' beş yıldızlı bir otelde tutmaktadır." Ve şöyle eklemiştir: "Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, kendisinin de katıldığı bir toplantıda barış sürecine dahil olmadığı takdirde AbdulVâhid'in gönderileceğini el-Beşîre iletti." [eş-Şark-ul Avsat / 18.02.2009] Bu da Fransa'nın, el-Beşîr ile kendisinin desteklediği hareketlerin katılacağı bir orta çözüme ulaşmak istediği anlamına gelmektedir.

Adalet ve Eşitlik Hareketi ise, Fransa adına çalışmaktadır ve onun tarafından desteklenmektedir. Dolayısıyla onun, görüşmelerin yürütülmesini kabul etmesi, Fransa'nın muvafakati olmaksızın yapılması mümkün değildir.

Tarafların "arasını bulan" ve onlara ev sahipliği yapanlar ise Katar'daki İngiliz ajanlarıdır. Bu da İngiltere'nin bu davada bazı kazanımlar elde etmeye istekli olduğunu göstermektedir.

3. Devletlerarası Ceza Mahkemesi'nin kararı, olumsuz şekilde, yani yargılanması için el-Beşîr'in tutuklanması istemi yönünde çıkarsa, Ceza Mahkemesi'nin kararının uygulanmasını, yenilenebilir olmak üzere bir seneye kadar ertelenmesini belirten 16. maddenin işletilmesi yönünde Güvenlik Konseyi'nde çalışma başlatılması beklenmektedir. Özellikle de Rusya ve Çin gibi devletler, alenî bir şekilde bunu desteleyecek olmalarının yanı sıra Amerika da ajanları yoluyla doğrudan veya dolayı şekilde bir takım girişmelerde bulunacaktır.

Nitekim başta Mısır olmak üzere Amerika'nın ajanları bu yönde harekete geçmişlerdir. Zîra Ebû el-Geyt, el-Beşîr ile görüşmesinde şöyle demiştir: "Güvenlik Konseyi'nin arabulucu üyeleri olarak Sudan'a ve Devlet Başkanı el-Beşîr'e yönelik her türlü işlemin durdurulması amacıyla Ceza Mahkemesi temel kanunun 16. maddesinin uygulanması için hareket ediyor ve çalışıyoruz." Ayrıca, "Gerek Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in Fransa ve İtalya'ya, gerekse kendisinin Washington'a yapmış olduğu ziyaret çerçevesinde Amerika Dışişleri Bakanı ile görüşmesinin Darfûr krizine yönelik bir çözümün ortaya çıkarılması lehine olduğuna" dikkat çekmiştir. [el-Cezîra / 15.02.2009] Sarkozy de kendisi açısından Mübarekli Mısır'ın değerini bilmektedir ve bu da Gazze konusunda ortaya çıkmıştır. Zîra Yahudiler, Mısır girişimine değer verdikleri halde Sarkozy'nin girişimine bir değer vermemişlerdir. Nitekim Sarkozy, bu girişimi kendisi ile birlikte Hüsnü Mübarek başlatmış gibi gösterip Mısır-Fransız girişimi olarak isimlendirmesine rağmen başkaları, özellikle de Yahudiler bu isimlendirmeyi reddederek bunu Mısır girişimi olarak isimlendirmişlerdir. O nedenle Devletlerarası Ceza Mahkemesi yoluyla bu kararın çıkarılmasından son anda vazgeçmesi için Hüsnü Mübarek, Sarkozy'ye iltifatta bulunmuştur.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İslâmi Ukûbatın Bir Kısmının Tatbik Edilmesi, Şeriat'ın Tatbik Edilmesi Değildir, İslâm'ın Tatbiki için Tek Pratik Metot, Hilâfet'tir

İslâmi Şeriat'ın tatbiki için tek metot, mevcut nizâmın kökünden sökülüp atılarak Hilâfet Devleti'nin ikâme edilmesidir. Orta çözümlerle ve Kâfirlerin onaylamasıyla İslâmi Şeriat'ın tatbik edilmesi mümkün değildir. Çünkü İslâmi ukûbatın bir kısmının tatbik edilmesi, İslâmi Şeriat'ın tatbik edilmesi demek değildir. Zîra İslâm, hayatın tüm yönlerine şâmil olan bir hayat nizâmıdır. Mesela İktisâdi Nizam, Yönetim Nizamı, İçtimâi Nizam, Eğitim-Öğretim Siyaseti ve Harici Siyaset ondandır ve bu nizamların hepsi de beşeriyet için saadeti ve rahmeti gerçekleştirecek olan Hilâfet Devleti'nin dâhilinde tatbik edilir. Nitekim Hükümet de onun arkasındaki Batı da bunun farkındadır. Ancak onlar, Svat Vadisi'ndeki ukûbat nizamlarının güzelliğine temas ederek insanları saptırmaya çalışmaktadırlar. Oysa İslâmi Şeriat, kâmil, kapsamlı mütecanis bir şeriat olup hükümleri de birbirleriyle uyumludur ve Hilâfet Devleti dışında Allah'ın istediği gibi tatbik edilmesi mümkün değildir. Zira Allah, Şeriat'ın bir cüzünün tatbik edilmesini kabul etmeyi ve diğer cüzlerini terk etmeyi haram kılmıştır. Zira el-Hak [Tebârake ve Te'âla] şöyle buyurmuştur:

أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنْكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ "Yoksa siz, Kitab'ın bir kısmına imân ediyor, bir kısmını da inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası, bu dünya hayatında alçaklıktan ve Kıyâmet Günü de azâbın en şiddetlisine çarptırılmaktan başkası değildir." [el-Bakara 85]

Bu anlaşmanın hedeflediği ateşkes meselesine gelince; buna aldanmamalıyız. Zira Hükümet, Amerika'nın emriyle daha önce de bunun gibi birçok anlaşmayı ihlal etmiştir ve Hükümetin, bazen silahlı kuvvetleri, bazen de barış anlaşmalarını kullanması, İslâm'a karşı savaşta hem kendisinin hem de Amerika'nın bir stratejisidir. Nitekim anlaşma, bu stratejiye dair capcanlı bir örnektir. Dolayısıyla Pakistan askeri varlığının, Svat Vadisi bölgesinde kalması, hala başka bir askeri operasyon yapmaya hazır olduğuna dair bir delildir. İslâmâbâd ve Peşaver'deki laik ajanlar tarafından İslâm'ın tatbik edilmesini beklemek saflık ve saçmalık olup aynı delikten sokulmaktır. Dolayısıyla bu anlaşmayı kutlamak amacıyla tatlı dağıtanlar, Afganistan'da Taliban'a yaptığı gibi Hükümet'in Beytullah Mesûd ile yaptığı anlaşmayı bozmasının çok kolay olduğunu hatırlamalıdırlar. Zira geçen doksanlı yıllarda onları desteklemiş, ardından da onları terk edip yüz üstü bırakmıştır. Dolayısıyla onun ne bir emanı ne de bir misâkı vardır. O halde sakının ey Müslümanlar!

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Dışarı Sızan Bir Habere Göre İngiliz Hükümeti, Müslümanları Liberal-Laik Değerleri Benimsemeye Zorlamayı Amaçlıyor

The Guardian gazetesi tarafından yayımlanan bir rapora göre İngiliz Hükümeti, "Tüm İslâmî mezhepler arasında müşterek ve meşhur olan İslâmî öğretileri" "aşırıcılık" olarak tanımlamayı hedefleyen planlar tasarlıyor. Bu öğretiler ise, İslâmî beldelerde Hilâfet ile İslâmî Şerîat'ın ikâme edilmesi farîzasını, Müslümanların topraklarına yönelik işgale direnmek için cihâdı ve istilâcıların saldırılarına karşı bu beldelerin korunmasının yanı sıra livata hakkındaki İslâm'ın hükmünü kapsamaktadır. Hükümet ise, bu fikirlere inananlara uygulayacağı cezaları henüz ortaya çıkarmadı.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Tâci Mustafâ, bu rapora ilişkin değerlendirmesinde şöyle dedi: "Bu planlar uygulandığında, insanların emânını gerçekleştirmek üzere muhasebeye boyun eğen âdil bir nizâmı oluşturmanın güvencesi İslâmî hükümleri yasaklamaya çalışan İslâmî âlemdeki despotik devletlerin kullandığı üslupları hatırlatacaktır. Nitekim bu devletlerin nizâmları, insanların bu İslâmî fikirleri benimsemesini engellemek amacıyla kullandıkları despotik üsluplara rağmen, bu fikirlerin yayıldığına ve bu nizâmlara karşı nefreti ve öfkeyi arttırmaktan başka bir işe yaramadığına şahit oldular. Katılığı bakımından İngiliz Hükümeti'nin planları, dîni fikrilerin yasaklanarak devletin değerlerine düşman olarak tanımlandığı Stalin'in altındaki Sovyetler Birliği'ne ulaşmamış olsa da onlar, kimi politik kanaatlerin o, "Amerikalı değildir" damgasını vurduğu geçen asrın ellili yılındaki Senatör McCarthy'in politikalarına benzer bir yolla yürümektedirler."

"Bugün tanık olduğumuz şey, devletin siyâsî ve sosyal fikrileri devletleştirme girişimidir. Zîra bu hükümetin tanımlayıp Muhafazakâr partinin içerisindeki pek çok kişinin yanı sıra bazı solcu araştırma derneklerinin de desteklediği üzere ‘İngiliz değerleri' aslında muayyen liberal-laik değerlerdir. Ayrıca laik liberaller nezdinde kapsamlı eğilimlerin ortaya çıkmasıyla birlikte derin dinsel kanaate veya muhafazakâr sosyal görüşe sahip olanların tasfiyesi gittikçe artmaktadır. Buna rağmen Müslüman jenerasyonu hedef alan bu öneriler, muteber artı bir adım teşkil edecek, modern İngiltere'nin siyâsî ve toplumsal fikirlerden oluşan tek bir toplam dışında başka bir şeyi kabullenmeyeceğini gösterecektir. Bu da bizzat bu laik-liberal değerleri dünyaya dayatmak amacıyla yüz binlerce insanın kanın akıtan ‘terörizme karşı savaşın' ortaya çıkardığı beceriksiz felsefenin en büyük başarısı olarak addedilecektir. Ama nafile!"

"Böylesi planların iç yüzünü öğrendiğimizde işte o zaman soracağız; bugünün dünyasında gerçek aşırıcılar kimlerdir?"

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Britanya
Medya Bürosu

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - الله آكبر Pakistan Askerî Üstlerinden Müslümanlara Hava Saldırısı! Gerçekten Zerdâri, Gilânî ve Keyâni Üçlüsü, Pakistan'ı ve Güvenliğini Kurban Etmişlerdir

Amerikan Senatosu İstihbarat Komisyonu Başkanı Diane Vincent'in, Pakistan askerî üstlerinden Amerikan muharip güçlerinin yaptığı saldırılara ilişkin ifadesi, Pakistan siyâsî ve askerî liderliklerinin hıyânetini açıkça ortaya koyan bir ifşâdan ibaret olduğu gibi siyâsî ve askerî olmak üzere Pakistan'daki hâkim zümrenin ödlekliğini ve hezîmetini de teyit etmektedir. Zîra bu ifade, Pakistan'ın güvenliğine yönelik çok gizli anlaşmalar içerisinde olduklarını kanıtlamaktadır.

Vincent'in bu ifadesini, diğer istihbarat ajanları da teyit etmesine rağmen ilgili Pakistan kurumları, bu itirafa cevap verirlerken sorumlu olduklarını kabul etmeyerek hepsi de kendi bürosuna kapanmıştır. Nitekim Savunma Bakanı Ahmed Muhtâr'ın, bu ifşâyı yalanlaması, tıpkı Pakistan'a yönelik son hava saldırısı hususunda ortaya çıkan yalanı gibi aşağılık yalanlarla nam yapmış bu adamın yalanlarından öte bir şey değildir. Dolayısıyla Veziristan'ın güneyindeki Nâsır Hayl bölgesinde dün gerçekleşip katliama ve yıkıma yol açan saldırı ile bundan önce katledilen Müslümanların kanları, Amerika'nın savaşına "bizim savaşımız" diyen kiralık yöneticilerin boyunlarına binmektedir. Dolayısıyla da kendilerini "demokratlar" diye isimlendiren bu yöneticiler, hıyânette diktatörleri dahi geçmişlerdir ve Müslümanları katletme cürümünü işlemekte ısrar etmeleri, Rasululullah [SallAllahu Aleyhi Ve Selem]'in şehadeti ile Ka'be-i Müşerrefe'nin yıkılmasından daha büyük bir cürümdür.

Artık bıçak kemiğe dayanmıştır ey Müslümanlar!

O halde Pakistan'daki Müslümanlar ile askerler, bu yöneticileri ve askerî liderliği kaldırıp atmalılar ve Hilâfet Devleti'ni ikame etmeliler. Hizb-ut Tahrir, dünyanın tüm bölgelerinde Hilâfet Devleti'ni ikame etmek için artık hazırlığını yapmıştır.

Ey güç ve kuvvet ehli!

Hizb-ut Tahrir'e, Hilâfet Devleti'nin ikamesi için nusret veriniz ve Zerdârî, Gilânî ve Keyanî zümresi, İslâm Ümmeti açısından bir ikmal teşkil eden bu güçlü beldeyi harap etmeden önce Veziristan ve Afganistan topraklarını Haçlılar için bir mezara çeviriniz. Vallahi sizler buna muktedir ve ehilsiniz.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti Heyeti Güney Kurdufân Bölgesini Ziyaretlerine Devam Etmektedir

Güney Kurdufân bölgesini ziyaret eden Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti Heyeti, insanları İslâm akîdesi, özellikle bölgenin sorunlarına ilişkin ondan çıkan çözümler üzerine toplamak amacıyla bölgedeki liderler ve etkin kişilerle temaslarını sürdürmektedir. Zira heyet, Hizb-ut Tahrir'in insanları üzerine topladığı "Bölgenin Muhtaç Olduğu İşte Budur ve Sizler Gönüllerimizdekileri Açığa Vurdunuz" vesîkası hakkında değerlendirmede bulunan Tandak bölgesi Mutemedi, Tasavvuf Şeyhleri ve Mescid-il Atîk imâmı ile görüştü. Yine heyet Tandak'taki Mescid-il Atik'te, muhtelif kabîleler ve ırklardan oluşmalarına rağmen insanları bir araya getirenin, âlemlerin Rabbinden gelen hak din olması itibarıyla sadece İslâm'ın olduğunu hatırlatan bir konuşma yaptı.

Heyet, Raşâd'daki Mescid-il Atîk'te ve diğer mescitlerde konuşmalar yaptığı gibi 12.02.2009 Perşembe günü de Raşâd bölgesinde siyasi bir sempozyum düzenledi. Bu kitlesel amellere insanlardan büyük bir kalabalık katılarak tüm sorunlarının çözümüne muktedir olanın, inandıkları İslâm akîdesi olduğuna kâni oldular.

Allah'ın izniyle Hizb-ut Tahrir heyeti, bugün, bölgedeki temaslarını sürdürmek için Ebû Cubeyhe bölgesine hareket edecektir.

 

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Pakistan Hükümeti, Amerikan İnsansız Casus Uçaklarının [Predator] Halkına Yönelik Saldırıları İçin Üstler Sağlıyor

ABD Senatosu İstihbarat Komisyonu Başkanı Deane Vingstin, Pakistan Hükümeti'nin insansız casus uçakları yoluyla Pakistan'da süregelen Amerikan saldırılarına yönelik gösterdiği muhalefete ilişkin yaptığı değerlendirmesinde şöyle dedi: "Bunların Pakistan üstlerinden olması kanımca endişe vericidir." Amerikan istihbarat yetkilileri de Vingstin'in söylediklerini doğruluğunu teyit ettiler.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Tâci Mustafâ bu açıklamalara ilişkin değerlendirmesinde şöyle dedi: "Senatör Vingstin, ülkeyi zayıflatmak, yıkmak ve masum vatandaşlarına ölüm getirmek için Amerika'nın Pakistan'a yönelik ilân edilmemiş savaşı ile bir ajan olarak Pakistan Hükümeti'nin işbirliği yaptığına dair uzun bir dönemden beri ifşâ olmuş sırrı teyit etmekten başka bir şey yapmamıştır."

Hedef ayrımı gözetmeksizin Amerika'nın gerçekleştirdiği bu hava saldırıları, yüzlerce kişinin ölmesine ve yedi yüz bini (700.000) aşkın kişinin göç etmesine yol açtığı gibi Birleşmiş Milletlerin ifadesine göre altı yüz bin (600.000) vatandaş da süregelen bu operasyonların gölgesinde barınaksız kalmıştır.

"Hem Devlet Başkanı Zerdârî, hem de Başbakan Gîlâni, bu saldırıları kolaylaştırdıklarını inkâr ederek insanları aldatmaya devam etmektedirler. Açıkça görüldüğü üzere Pakistan Nizâmı, Amerikan savaş araçlarına her türlü lojistik desteği sağlayıp halkına tamamen hıyânet ederek perde arkasından Başkan Obama'nın politikalarına hizmet etmektedir. Yine bu saldırılara Pakistan içerisinde üstler sağlamanın yanı sıra Karaçi noktası üzerinden hem NATO'ya hem de Amerika'ya vatandaşlarımızın öldürülmesinde kullanılan her türlü silah sevkiyatına ve Amerikan savaş araçlarının kullandığı yakıtın %80'nini Pakistan petrol rafinerilerinden temin edilmesine izin vermeyi sürdürmektedir."

"Bugünkü açıklama, Amerika'ya yapılan ajanlığın boyutunu net bir şekilde ifşâ etmektedir. Herhangi başka bir devlette cezalandırılacak olan bunun gibi apaçık bir hıyânet artık bugün İslâmî âlemdeki "demokratik" hükümetlerde bir mikyas haline gelmiştir. Pakistan'ı zayıflatmayı amaçlayan Amerikan planlarının gerçekleşmesini engellemenin dolayısıyla vatandaşlarının güvenliğini ve selametini sağlamanın yegâne garantörü Hilâfet'in ikâmesidir. O halde Pakistan halkı, ülkeyi uçuruma sürüklemeden önce ülkenin bu ajan hükümetten kurtarılması ve Hilâfet'in kurulması için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmalıdır.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Britanya
Medya Bürosu

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER