Cumartesi, 17 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Şam'daki Ayaklanmayı Desteklemek İçin Beka'da Bir Gösteri Yapılmıştır

Hizb-ut Tahrir şebabı bugün, Beka bölgesinde katil taguta karşı Şam'daki ayaklananlara destek vermek amacıyla Cuma salahının akabinde bir gösteri düzenlemiştir.

Bine yakın gösterici, Cuma salahının ardından Saadnayel ve Tala Bay beldeleri arasında yürümüşler ve Esad rejiminin devrilmesine ve Suriye halkına destek vermeye dönük sloganlar atmışlardır.

Devamını oku...

Hain Yöneticiler, Sömürgeci Amerika'yı Korumak İçin Pakistan Silahlı Kuvvetleri İçerisindeki Muhlisleri "Temizlemeye" Çalışmaktadırlar

  • Kategori Pakistan
  •   |  

11 Şubat 2012'de, Pakistan gazeteleri ve televizyon kanalları, Askeri Mahkeme'nin Pakistan ordusu içerisindeki en verimleri subaylardan biri olan Tuğgeneral Ali Hân'ın yanı sıra diğer dört askeri subaylar hakkında işlem başlattığı haberini aktarmışlar ve gazeteler, işgalci Amerika'nın Pakistan'daki sorumluluğunu taşıyan ve Pakistan atmosferine nüfuz eden Amerika'nın 2011 Mayıs ayında Abbotabad'a askeri saldırıda bulunmasını sağlayan askeri liderliğin isteği üzerine Tuğgeneral Ali Hân'ın tutuklandığını bildirmişlerdir!

Haber raporları, bu subayın Pencap bölgesindeki mütevazi bir aileden olduğunu, askeriyeye 32 yıl hizmet verdiğini ve birçok altın madalya aldığını eklemelerinin yanı sıra Tuğgeneral Ali Hân ile görev yapan ordu subaylarının Ali Hân'ın, Kabileler ve Afganistan bölgelerindeki Müslümanlara yönelik haçlı kampanyasında Amerika ile olan ittifakın durdurulması için askeri liderliğe baskı uyguladığına tanıklık ettiklerini bildirmiştir. Nitekim bu baskının doruk noktası, eski Genelkurmay Başkanı General Müşerref'in Prestijli askeri bir kurum olan Quetta Kurmay Kolejinde açıkça meydan okuduğu sırada gerçekleşmiştir. Zira Müşerref burada, Amerika ile olan ittifakı muhasebe etmiş, aynı şekilde Amerika ile olan ittifakın "sınırlarının" açıkça bildirilmesini istemiş ve bu esnada Müşerref, kendisini savunmaya dönük bir kelime dahi etmemiştir. Birkaç hafta sonra Müşerref, şahsen terfiler için olan Askeri Şura'ya başkanlık etmiş ve Tuğgeneral Ali Hân'ın "Tümgeneral" rütbesine terfi etmesini reddetmiştir. Nitekim yargılanma anına kadar Tuğgeneral Ali Hân, Pakistan ordusu içerisindeki en kıdemli Tuğgenerallerdendi!.

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Tuğgeneral Ali Hân'a yönelik Askeri Mahkeme'nin uygulamaları bağlamında aşağıdaki noktaları hatırlatmak ister:

Birincisi: 2011 Mayıs ayında Amerikan kuvvetlerinin uyguladığı Abbotabad operasyonunun ardından [PR108/2011-ISPR] Ordu Basın Bilgilendirme Merkezi'nden yapılan askeri istihbaratların beyanına göre 05. Mayıs 2011'de kolordu komutanları bir toplantı yapmışlar ve "Benzer herhangi bir operasyonun gerçekleşmesi ve herhangi bir şekilde Pakistan'ın egemenliğinin çiğnenmesi halinde askeri/istihbarat düzeyinde Amerika Birleşik Devletleri ile olan işbirliğinin gözden geçirilmeye maruz kalacağı" kararı almışlardır. Buna rağmen 26 Kasım 2011'de Amerikan kuvvetleri ile NATO kuvvetleri benzer bir operasyon gerçekleştirmişler ve Pakistan hava sahasını ihlal etmişler ve 24'den fazla Müslüman askerleri katletmişlerdir. Kolordu komutanlarının kararı açısından olana gelince; 07 Şubat 2012'deki basın raporuna göre şimdiki Genelkurmay Başkanı Eşfak Pervez Keyâni, Afganistan'daki NATO ve Amerikan kuvvetleri için Pakistan üzerindeki tedarik hatlarının durdurulmasını beyan etme tepkisiyle sınırlı kalmıştır. Ancak 09. Şubat 2012'deki haberler, Amerika Büyükelçisi Kamerun Munter'in, Pakistan hava sahasının hala Batılı güçlerin tedariki için kullanıldığını vurguladığını ifade etmişlerdir. Buda Amerikan liderliğindeki Batılı güçlerin, Keyâni'nin açıklamasına rağmen kuvvetlerinin tedariki için hala Pakistan hava sahasını kullandıklarını kanıtlamaktadır! O halde Askeri Mahkeme'ye tabi tutulması gereken, Ali Hân gibi olan Tuğgeneraller midir yoksa Keyâni gibi olan Generaller midir?

İkincisi: NATO'nun, Kasım ayında yaptığı saldırıların ve 24 Müslüman askeri şehit etmesinin ardından Keyâni, öfkelerini dindirmek amacıyla silahlı kuvvetler içerisindeki muhlislerin gözlerine kum serpmeye başlamasının yanı sıra Amerika'nın uyguladığı insansız hava uçak saldırılarından dolayı Pakistan'ın öfkeli olduğunu ve uçakların hava sahasına nüfuz etmesini engelleyeceğini açıklamıştır. Burada soruyoruz: Keyâni, gerçekten Amerika'ya bu şekilde meydan okuyacaktı da o halde neden Abbotabad operasyonundan hemen sonra bu "cüretini" ilan etmedi? Yoksa onun bu konuşması, her zamanki halini yansıtmamakta mıdır? Zira bu konuşmayı, insansız hava uçaklarının hala Pakistan'daki Müslümanları katletmeye devam ettiğini, NATO saldırılarında onlarca kişinin hayatlarını kaybettikleri gibi insansız hava uçaklarının saldırılarında da binlercesinin hayatlarını kaybettiklerini bilmesine rağmen yapmıştır. Hakeza Keyâni, Amerika'nın Pakistan ordusu ile istihbarat yeteneklerini istismar etmeye devam etmesini sağlamakta olup buna yönelik bir kesinti ve inceleme de yapmamaktadır... O halde gerçekten Askeri Mahkeme'ye tabi tutulması gereken Tuğgeneral Ali Hân mıdır yoksa General Keyâni midir?

Üçüncüsü: 27 Ocak 20112de, Amerikan istihbarat subayı Raymond Davis, insansız uçakların saldırıları hakkında bilgi toplarken iki Pakistanlıyı katletmiş ve beraberinde uzun menzilli radyo, Küresel Yer Belirleme Sistemi (GPS), teçhizatlar ve hassas sitelere ait fotoğraf fihristi bulunmuştur. Ama Pakistan İstihbarat Servisi (ISI) Genel Müdürü General Ahmed Şuca Paşa'nın onayıyla, Pakistan'a ve egemenliğine yönelik açık komplolarına kayıtsız kalınarak Raymond David'in serbest bırakılması için anlaşmaya varılmıştır. Hatta bugün itibariyle Amerikan istihbarat yetkilileri ülkede serbestçe dolaşım hakkına sahiptirler. Burada soruyoruz: Gerçekten Askeri Mahkeme'ye tabi tutulması gereken kimdir? Tuğgeneral Ali Hân gibi olanlar mı yoksa insansız hava uçaklarının saldırıları için bilgi sağlamada Amerikan istihbaratı ile işbirliği yapan General Paşa gibi olanlar mıdır?

Dördüncüsü: Askeri Mahkeme'nin, Tuğgeneral Ali Hân'a yönelik uygulamaları, İslam topraklarındaki Amerikan politikaları çerçevesinde yapılmaktadır ki bu politikalar, Askeri liderlikteki hainler tarafından uygulanmakta ve silahlı kuvvetler, ümmetinin güçlü olmasını istemesinin yanı sıra Müslüman silahlı kuvvetler yoluyla Müslümanlar üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan Amerikan nüfuzundan kurtulmak isteyen bütün Müslüman muhlis subaylardan "temizlenmektedir." Zira 24 Kasım 2008'de Arizona Fort Huachuca'da Ordu İstihbarat Merkezi Komutanı General Major John M. Custer, Washington Times Gazetesi'yle yaptığı röportajda şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Eski komutanlar bizleri sevmektedirler. Zira onlar, Amerikan kültürünü anlıyorlar ve bizim düşman olmadığımızı biliyorlar. Ancak onların güçleri yoktur." Yine Mart 2009'da Washington Post Gazetesi'nde Amerikan Merkez Komutanlığı Komutanı Orgeneral David Petraeus'un Danışmanı David Kilcullen'e ait şöyle bir açıklama geçmiştir: "Pakistan'da 173 milyon insan, 100 nükleer başlık ve Amerikan ordusundan daha büyük bir ordu vardır... Altı ay içerisinde Pakistan rejiminin çöküşünü görebileceğimiz bir aşmaya geleceğiz... Radikallerin ülkeyi ele geçirmesi, terörizme karşı savaşta yaptıklarımızın hepsini gölgede bırakacaktır." İşte bu Amerikan politikasından dolayı "ordu", İslam'a meyleden subaylardan "temizlenmektedir." Dolayısıyla bu, Şeyha Hasina'nın liderlik ettiği Bangladeş'te Amerikan ajanları ve Hindistan tarafından takip edilenlerin aynısıdır. Dolayısıyla da bu, İslam'ın yanında yer almalarının yanı sıra Amerika ve Hindistan ile ittifak kuran hain yöneticilerin karşısında duran onlarca muhlis subayların tutuklanması yoluyla yapılmaktadır. Ayrıca bu politika, Suriye'de on yıllar boyunca takip edilen aynı "temizleme" politikasıdır. Şu anda da Amerika, bu politikanın durmasına imkan vermemekte ve ajanı Beşar'ın, on bir ay boyunca ağır toplarla, tanklarla ve hava kuvvetleriyle halkına karşı açtığı savaşı izlemektedir. Burada soruyoruz: Bu yöntem, Amerika tarafından, kendisine bağlı kalmaları amacıyla ordu içerisindeki görev sürelerinin uzatılmasıyla mükafatlandırılan Keyâni ile Paşa'nın uyguladıkları aynı yöntem değil midir? Bu politika, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin subaylarını, Amerikan yanlısı yapmak ve halklarına karşı Amerikan çıkarlarını korumak için değil midir? Halbuki bu subaylar, yabancı saldırılara karşı halklarını korumak için Allah'a yemin etmemişler midir? Yine bu politika, Keyâni ile Paşa'nın, bu fitne savaşanın Karaçi de dahil Pakistan'ın büyük şehir noktalarına genişlemesi için hazırladıkları bizzat Kabileler Bölgesinde uygulanan politika değil midir? Ayrıca Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edilmesi için muhlis bir subayın takip edilmesinin sebebi, Amerikan politikasına karşı olan cesur tutumunun etkili olması ve diğer subayların da benzer bir tutum sergilemeleri korkusu değil midir? O halde Askeri Mahkeme'ya tabi tutulması gereken, Tuğgeneral Ali Hân gibi olan muhlisler mi yoksa Keyâni ve Paşa gibi Müslüman Pakistan'a Amerikan nüfuzunu sokan hainler midir?!

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri İçerisindeki Subaylar!

İyi biliniz ki Amerika, ümmet içerisindeki en güçlü kurum olan Müslüman Silahlı Kuvvetleri sayesinde bu köklü ümmet üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmaktadır. Diğer taraftan o, ümmet içerisinde küresel muhlis siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrir'i yasaklamak ve ona sansür uygulamak yoluyla insanların saptırılmış olarak kalmalarını arzulamaktadır... Nitekim Hizb-ut Tahrir, ümmete karşı planları olan tüm sömürgeci güçler tarafından yasaklandığı gibi Orta Asya'da Rusya'nın, Pakistan, Bangladeş ve Arap ülkelerinde Amerika ile İngiltere'nin ajan kukla yöneticiler yoluyla yaptıkları gibi bu sömürgeci güçlere ajanlık eden yöneticiler yoluyla muhtelif Müslüman ülkelerde de yasaklanmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen hizib, büyümüş ve tek bir liderlik altında kırk küsur ülkede çalışan küresel en büyük siyasi bir hizib haline gelmiştir. Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlislerle yan yana olan Hizb-ut Tahrir, Allah'ın izniyle ümmeti sömürgeciliğe kölelik yapmaktan kurtarmaya muktedirdir.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri İçerisindeki Subaylar!

Elinizde var olan gizli gücü görmüyor musunuz? O halde Amerika Birleşik Devletleri, çıkarlarını korumak için size nasıl dayanabilir? Kindar Amerika'nın, gücünüzdeki tehdidi hissetmesinden dolayı orduyu muhlislerden "temizlemek" için çalıştığını görmüyor musunuz? Keyâni ile Paşa'nın, kalplerinizin ve akıllarınızın lisanı haliyle konuştuklarından dolayı Ali Hân gibi Tuğgeneralleri susturmak istediklerini görmüyor musunuz? Dolayısıyla Amerika'nın, paralı zayıf bir güce dönüştürmek istediği bu kurumdan korkmasının sebebi, sadece kendi çıkarlarını garantilemeyi düşündüğündendir. Dolayısıyla da Pakistan ile güvenliğine bakılmaksızın askeri kurumu, körü körüne Amerika'nın isteklerinin uygulayıcısı yapmak için çalışan Amerikan ajanları var olduğu sürece Tuğgeneral Ali Hân, zulme uğrayanların ilki olmadığı gibi sonuncusu da olmayacaktır.

O halde Amerika sizleri, halkınıza karşı kendisinin gardiyanlarına dönüştürmeye çalışırken sizler susacak mısınız? İçinizdeki muhlisler Askeri Mahkeme'ye tabi tutulup hainlere de terfileri verilirken sizler sessiz mi duracaksınız?

İçinizden bazılarınızın, kendileriyle birlikte olmanın külliyen zarar olduğunu bilmelerine rağmen sırf dünyevi kazançlarını gerçekleştirmek için hain yöneticiler ile kafir Amerikalıların yanında yer aldıklarını ve onları desteklediklerini biliyoruz. Ancak iyi biliniz ki; Allah'ın izniyle çok yakında Hilafet kurulduğunda ümmet tarafından hainlerle birlikte bu gibileri de cezalandırılacaklardır. Yine iyi biliniz ki; Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın azabı, bu dünyadaki her türlü azaptan daha büyüktür. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

فَأَذَاقَهُمْ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ "Allah onlara dünya hayatında zilleti tattırmıştır. Ahiretin azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı." [Zümer 26]

Allahu [Subhânehu ve Te'âla], hak bir nusret için bağışladığı gücü kullanmaksızın susan geri kalanlarınızı da kıyamet günü hesaba çekecektir... Zira Allah'ın, Firavun'a itaat etmelerinde dolayı Firavun ile birlikte Firavun'un ordusunu da nasıl cezalandırdığını görmediniz mi? Yoksa sizler, cennetin ebedi nimetlerine karşı dünya hayatı ile zevklerine razı mı olacaksınız? Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ قَلِيلٌ "Ey iman edenler! Size ne oldu da "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiğinde yere çakılıp kalıyorsunuz? Yoksa ahiretin yerine dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa dünya hayatının menfaati, ahiretin yanında çok azdan başkası değildir." [et-Tevbe 38]

Sonra içinizden birçoğu, düşmanların hezimetine ve Müslümanların nusretine özlem duymaktadır. Bu nedenle ey kardeşlerimiz! Artık Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermenin zamanı gelmiştir. Belki de Allahu [Subhânehu ve Te'âla], yakında Hilafet'in sizlerin eliyle kurulmasını sağlayacak ve böylece Allah, şerri ve batılı ortadan kaldıracaktır. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ " (Bunlar), günahkarlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı ortadan kaldırmak içindi. " [Enfal 8]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Dengesini Kaybeden Fas Rejimi, Hizb-ut Tahrir Şebabına Yönelik Cürümlerini Haklı Çıkarmak İçin Yalanlar Üretmeye Başlamıştır

Rejimin, dengesini kaybettiğinin ve gelecek olan İslam'dan korktuğunun ilk işaretleri, İçişleri Bakanlığı'nın 04. Şubat cumartesi günü yaptığı şu açıklamasında görülmektedir: "Yargı polisine bağlı ulusal polis gücü, uluslararası boyuttaki terör örgütleri listesinde yer alan "İslami Hizb-ut Tahrir" adlı örgüte bağlı üç kişiden oluşan bir hücreyi dağıtmıştır."

Açıktır ki İçişleri Bakanlığı'nın, bildiriminde "hücre dağıtımı" ifadesini kullanması, ülkenin ve insanların güvenliğini tehdit eden silahlı askeri bir hücre gibi bahsedilmesi şeklindeki önerisinden dolayıdır. Bunu da özgürlükler, demokrasi ve reform süreci gibi iddialarının gölgesinde yaptığı iğrençliklerini ve dengesizliğini haklı çıkarmak için yapmaktadır. Zira o, hizbin, ülkenin güvenliğini tehdit eden ve risk altına sokan maddi sabotaj eylemler yapma niyetinde olduğu şeklinde insanları, gözlemcileri ve okuyucuları aldatmaya çalışmaktadır. Ayrıca İçişleri Bakanlığı, bu "maddi sabotaj eylemeleri" hakkında yaptığı açıklama sırasında, "Fas'ın birçok şehirlerinde, demokratik süreçteki etkinliğe şüpheyle bakan ve fitneyi tahrik eden birçok neşriyat dağıtılmıştır" şeklindeki aynı bildirimde kendi kendini yalanlamıştır. Zira İçişleri Bakanlığı'nın, kafir Batı'nın kucağından ithal edilen demokrasisine inanmayanları fitneyi tahrik etmek ve sabotaj eylemlerinde bulunmak için çalışıyor olarak görmesi bir alaydan ibarettir. Halbuki Hizb-ut Tahrir şebabının tek silahı, söz ve üstün fikri ve siyasi bir çalışmadır!!!

Ardından bunu, İçişleri Banklığı'nın insanların, okuyucuların ve gözlemcilerin akıllarıyla alay etmesi takip etmiştir. Zira o, ülkesi ve dini için yanıp tutuşan ülke vatandaşlarından bir Müslüman'a sırf Danimarka vatandaşlığına sahip olduğu için şüpheyle bakmıştır. Sanki Danimarka vatandaşlığına sahip olan herkes, belli bir süre yaşayıp yada yabancı ülkede okuyup sonra da ilmiyle ülkesine faydalı olmak için geri dönmüyormuş gibi ve sanki İçişleri Bakanlığı'nın mantığında şüphecilik ve güvensizlik yer etmiş gibidir!! Sadece bununla da kalmamış dahası İçişleri Bakanlığı'nın insanların akıllarıyla alay etmesi, hizbin Avrupa'nın desteğini aldığını bir kanıt olarak göstermesi boyutuna kadar ulaşmıştır!! Zira bildirimde şöyle geçmiştir: "Dağıtılan hücre elemanları, Fas'ın birçok şehirlerinde, demokratik süreçteki etkinliğe şüpheyle bakan ve fitneyi tahrik eden birçok neşriyat dağıtarak nihilist (felsefi) fikirlerinin propagandasını yapmak yoluyla Avrupa'da ikamet eden ve aynı örgüte bağlı olan aktivistlerden maddi destek almaktadırlar."

Dini için yanıp tutuşan bu Müslüman mühendisin tek suçu, neşriyatlar ve fikri kitaplar dağıtma niyetinde olmasıdır. Zira Elektronik Enval Gazetesi'nin yayınladığı haberde şöyle geçmiştir: "Kenitra güvenlik birimleri, bu Şubat'ın 3'ü Cuma günü akşam saat dokuz sularında "Necim-T" adlı bir vatandaşı İslamî Hizb-ut Tahrir mensubu olduğu suçlamasıyla tutuklamıştır." Enval bölgesine bağlı "Nesim-ul Bahr'da" ikamet eden sakinlerden birinin ifadesine göre tutuklamayı gerçekleştiren güvenlik birimleri, neşriyatların hizbin Dár-ul Baydâ'daki faaliyetiyle bir ilişkisi olabilir diye dağıtılma niyetinde olunan neşriyatların yanı sıra Takıyyuddin en-Nebhâni'nin kitaplarına el koymuştur. Nitekim Suçlanan kişi, Bi'ril Râmi'deki Nesim-ul Bahr'da ikamet etmekte olup 1975 doğumlu ve dört erkek çocuk babası olmasının yanı sıra Fas'a yerleşmeden önce yıllarca Danimarka'da medya mühendisi olarak ikamet etmiştir.

Fas rejiminin iddia ettiği demokrasi ve reform süreci işte budur. Zira o, rejime övgüler yağdırmayan ve onun sütunlarını pekiştirmek için çalışmayan herkesi hapse atmakta, tutuklamakta ve takip etmektedir. Ayrıca rejimden hoşnut olanlar, sadece onun gölgesinde yürüyen ve değişimin, makamın yükselmesi ve rejimin olduğu gibi kalmasıyla olacağını iddia edenlerdir ki buda; Batı ile fikrinin ülkemize egemen olması, Batı tarafından topraklarımıza ve servetlerimize el konulması, ülke halkımızın fakirleşmesi ve aşağılanması demektir.

Fas rejimi ve kuyrukları çok iyi bilsinler ki artık ümmet olduğu yerde saymamaktadır. Dolayısıyla korkutma, sindirme, saptırma ve yalan hususunda rejime yardımcı olmaya çalışanlar, artık hiç kimseyi aptal yerine koyamayacaklardır. Zira Müslümanlar, artık Hilafet Devleti'ndeki İslam'ı ister hale gelmişlerdir ve bu hususta da çok kararlıdırlar. Dolayısıyla hapis, iftira ve korkutma asla onları bundan vazgeçiremeyecektir. Hatta İçişleri Bakanlığı'nın, peygamberimizin doğum günü münasebetiyle 500 tutukluyu serbest bırakacağı söylentileri de bir fayda sağlamayacaktır. Zira ümmet, artık ne sakinleştiricilere nede yamalara razı olmaktadır. Bilakis ümmet, zulmün ve Batı hadaratının ortadan kalkıp onun yerine İslam'ın ve alemlerin Rabbinin şeriatının geleceği gerçek köklü bir değişim istemektedir.

Devamını oku...

"Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra Nusret de bulmazsınız." [Hûd 113]

  • Kategori Tunus
  •   |  

Son zamanlarda, kırık ekonomiye dönük oturma ve protesto eylemleri artmaya başlamıştır. Hükümet de yaptığı birçok konuşmalarında, insanların biraz sabretmelerini, çalışması için hükümete fırsat vermelerini, protesto ve oturma eylemlerini yaymalarının ekonominin tekerleğine taş koyacağını, mühlet ve ateşkes talep etmelerini açıklamıştır. Gerçekten insanların ne için sabretmelerini istiyorsunuz ki?

İnsanlar, sömürgeci çevrelerin diktasıyla Bin Ali rejiminin belirlediği sonra da Bâci Kâid es-Sibsi'nin kabul ettiği bütçeyi benimsemiş olmanıza mı sabredecekler? Oysa bu bütçe, daha öncekiler gibi insanların işlerinin gözetiminde ve fakirlik, işsizlik ile üretim zayıflığı sorunlarının çözümünde başarısızlığı ve ihmali yansıtan korkunç bir bütçedir.

Yoksa insanlar, sömürgeci kafir Batı müdahalede bulununcaya ve insanları belli bir süreliğine susturmanız için size vaat ettiklerini verinceye kadar mı sabredecekler?

Oysa bizler sizlerin, Rablerinin kendileri için razı olduğu ve insanların da sizleri onun için seçtiği İslam'ın kerim tebasından olan insanların işlerini gözetmek için çalıştığınızı göremiyoruz. Bilakis onları, sömürgeci kafirlerin ayakları altında helak ettiğinizi görüyoruz. Aha işte seçilmişliğini ve meşruluğunu iddia ettiğiniz ilk Bakanınız ve hükümet başkanınız, sömürgeci kafirleri rahatlatan Davos Ekonomik Forumu için koşuşturmasının yanı sıra asla İslam ile de hükmetmeyecektir. Zira o, şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Ben, siyasi İslam adına yeni bir sisteme çağrılması gerektiğine kesinlikle inanmıyorum. Dolayısıyla ıstılahların seçiminde dikkatli olmalıyız. Nitekim bizler, demokratik rejimlerin ortaya çıkmasına neden olan özgür ve nezih seçimlere tanıklık ettik." Ardından aşağılık ve rezil bir dilenci gibi şöyle devam etmiştir: "Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki dostlarımızın desteğine güveniyoruz. Zira Tunus, özellikle Avrupalılar olmak üzere komşularına açık olan bir ülkedir."

Ey Başbakan! Askerleri Müslümanların topraklarını kirleten, Müslümanların evlatlarından, kadınlarından ve çocuklarından on binlercesini katleden Amerika Birleşik Devletleri, gerçekten bizim dostumuz mudur? Ülkemize fitne fesat saçan ve Bin Ali'yi yönetimdeki son anına kadar destekleyen Fransa, gerçekten bizim dostumuz mudur? Hilafet Devletimizi yıkan, tek vücut olan ümmetimizin bedenini parçalayan ve mücrim Yahudi varlığını başımıza diken İngiltere, gerçekten bizim dostumuz mudur?

Ey Başbakan! Bizler senin, sömürgeci kafirlerin ayakları altında bizim boyunlarımıza binmek için büyük bir hızla Burgiba ile firari Bin Ali'nin helak olmuş yolunda ilerlediğini görmekteyiz. İşte sen bugün, Batı senden hoşnut olduğu için mutluluk duymaktasın. İşte sen bugün, insanların maişetlerini daraltan ve onların en verimli evlatlarını yabancı yatarım bahanesiyle sadece büyük şirket sahiplerine hizmet eder hale getiren ülkemizdeki ekonomi politikasının mimarı Uluslararası Para Fonu'nun (İMF) Başkanı "Christine Lagarde'nin" gelişinden dolayı mutluluk duymaktasın. Ayrıca Tunus, 14 Nisan 1958 yılından bu yana bu İMF'nin üyesi değil midir? O halde İMF bizlere, hayal kırıklığı ve sıkıntılardan başka ne kazandırdı ki? Sonra, devriye misyonları yoluyla yıllık olarak Tunus ekonomisini gözden geçirmekle birlikte ülkenin genel ekonomi tasarrufunu da gözden geçiren bu İMF değil midir? Ayrıca Bin Ali ülkeyi, ekonomik ve finansal alanda uluslararası kabul görmüş standartlara ve kurallara göre iyi tasarrufta bulunulmasına dönük üye devletlerin tepkisinin boyutunu izlemek ve bu devletlerin finansal sistemine kapsamlı bir incelemede bulunmak amacıyla 1999 ve 2000 yılları arasında İMF ile Dünya Bankası ortaklığında başlatılan "Teknik Özellikler ve Kurallar Girişimi" ile "Finansal Sektörü Değerlendirme Programı'nın" içerisine sürüklememiş midir? Oysa yağmacı Fon'a olan üyeliğimizden, yoksulluk, işsizlik, aşağılama ve aşağılanmadan başka ne elde ettik ki?

O halde ey başbakan! Genelde dünya özelde ise Müslüman ülkeler üzerinde sadece Amerika ile Avrupa'nın hakimiyetini sürdüren bu yağmacı Fon'un vesayetini bizim ve ülkemizin ekonomisinin üzerinden kaldıracak mısın? Yoksa sen, sadece ülkemizin gidişatını geçmişte resmedildiği üzere belirlemek ve tahakküm eden kapitalist rejimin değiştirilmemesini sağlamak için gelen küresel yağmacı şirketlerin simsarlarını tebessümlerle ve kucaklayarak mı karşılayacaksın?

Ey Başbakan! Sana, Allahuteala'nın şu kavlini hatırlatırız:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Ey iman edenler! Allah'a ve rasule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27] Dolayısıyla Allah ve resulüne iman ve itaat etmek, mümin ile Allah ve resulü arasındaki bir ahittir. O halde Rabbinle olan ahdine hainlik etme, yoksa aşağılanmış olarak kalırsın. İyi bil ki emanet, Müslümanların durumlarını düzeltmede azim bir husustur ki böylece onun üzerinde istikrarlı olabilsinler yada bunu oluşturabilsinler. Nitekim Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], bunun ortadan kaldırılması yada ihmal edilmesi hususunda uyarıda bulunmuştur. Dolayısıyla onun ortadan kaldırılması, Müslümanların işinin dağılması demektir. Dolayısıyla da her kim buna azmederse, Müslümanların işlerinin velayetinin gerçek sahibi işte o olur. Zira Müslümanların işlerinin velayeti, onlar için bir emanet ve nasihattir.

Ey Müslümanlar! Kurucu meclisin üzüntünüzü gidereceğini ve hükümetin de işlerinizi gözeteceğini iddia ederek aylar boyunca demokrasiyi beklemenizi sağladılar. Oysa sömürgecileri razı etmek amacıyla yüzlerini onlara çevirini, İslamınızı ve Kur'an'ınızı sırtlarının arkasına atanı, dahası ondan beri olanı iktidara getiren demokrasilerinin sahteliği artık sizin için ortaya çıkmıştır. Ayrıca düşmanınız olan sömürgeci kafirin yardımı dışında işlerinizi gözetmede aciz olanlar ile neredeyse sömürgeci kafiri dışarı atacakken tekrar onu ülkemize yerleştirenler de artık sizin için açığa çıkmıştır.

Ey Müslümanlar! Belanın başı ve zulmün temeli, sendeleyip duran bu korkunç kapitalist rejimdir. Zira şu anda onun, patlamasına ve çökmesine iki mızrak boyu hatta daha az bir zaman kalmıştır. Aha işte kapitalist rejimin halkları, onu inkar etmekteler ve onun ateşiyle yanıp kavrulmalarının ardından "Wall Street" işgaline çağrıda bulunarak yüzlerce şehirde ona karşı ayaklanmaktadırlar. İyi biliniz ki; temel nedenleri kökünden sökülüp atılmaksızın zulmün bazı görüntülerinin ortadan kaldırılmasıyla gerçek değişim asla meydana gelmeyecektir. Dikkat edin! Bencil kısmi taleplerle asla haliniz iyileşmeyecek, dahası sizleri bir araya getirmeyip parçalayacak, sizleri kaoslar içinde boğacak, bununla düşmanlarınız sevinecek ve aranızda tahrip edici fitneyi körükleyecektir. Böylece bir kez daha sizin üzerinize egemen olmak kolaylaşacaktır. Dolayısıyla bu gerçekleşen büyük olayların hala ülkemizde ve diğer Müslüman ülkelerde devam etmesi, gerçek kurtuluşun, azim bir yükselişin ve izzetin anahtarı olması gerektiği gibi zalim yöneticilerin alaşağı edilmesinin ve bazı acil bencil isteklerin gerçekleşmesinin sınırlarında da durmamayı gerektirmektedir.

Ey Müslümanlar! Sizleri, Amerika, Fransa ve İngiltere'nin dikte ettiği zelil ve aşağılık yöneticilerden geri kalan mücrim politikaları kaldırıp atmak, yöneticilerin avenelerinden olan bütün simgeleri alaşağı etmek, siyasî ve fikrî sömürgeciliğin kökünü Müslüman ülkelerden kazımak, düşmanlarımızla ilgili zalim tüm anlaşmaları ve sözleşmeleri bir kenara fırlatmak ve bunların yerine [azim Kur'an'ın anayasası olan] izzetli, yüce ve İman anayasasını getirmek için bizimle birlikte çalışmaya çağırıyoruz...!! Aksi taktirde bizim ve insanlık için kapitalizmin ateşinden ve onun ağırlığından kurtuluş yoktur. Dahası İslamî İktisat Sistemi de olan İslam Nizamı olmadıkça onurlu bir yaşam yada ihtiyaçların yeterliliği yada mutlu bir hayat da olmayacaktır.

Ey Müslümanlar! Hizb-ut Tahrir olarak sizlere sesleniyoruz; sizler, insanlığın efendisi Muhammed Aleyhi's Salatu ve's Selam'ın doğum yıl dönümü olan azim bir yıl dönümünün eşiğindesiniz. Zira bu yıl dönümü, Kisra'nın tahtının yıkılışı ile ateşinin sönüşünün, atalarınızı ümmetler arasındaki çöküntüden ve aşağılanmadan çıkaran ve sizleri insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet olarak sarsılmaz aziz bir ümmet kılan azim İslam risaletinin, insanlara Allah'ın şeriatıyla hükmeden ve onların arasında adaleti yerleştirmesinin yanı sıra dünyanın dört bir tarafında hidayeti ve nuru yayan İslam Nizamı ile devletinin ve asırlarca küfre ve halkına üstün gelmenin yıldönümüdür.

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ وَلَـكِن كَذَّبُواْ فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ "O ülkelerin halkı iman edip ittikâ etselerdi üzerlerine semanın ve arzın bereketlerini yağdırırdık. Ancak yalanladılar ve bizde ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik." [Arâf 96]

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir'in Tunus'ta Düzenleyeceği Uluslararası Kadınlar Konferansına Davet Mesajları

  • Kategori Video
  •   |  

CD: Tunus; 2012 Kadınlar Konferansı

nisa-conf

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(İngilizce)

Women of Hizb ut-Tahrir Launch International Campaign:

"The Khilafah: A Shining Model for Women's Rights and Political Role"

 

Women of Hizb ut-Tahrir from across the world have launched a global campaign entitled, "The Khilafah : A bright Model for Women's Rights and Political Role"" that will culminate in a truly historic International Women's Conference in Tunisia on the 10th of March, the week of International Women's Day. The conference will gather female opinion makers from across the Muslim world and beyond to present a detailed vision of what the Khilafah ruling system based purely upon Islamic laws and principles would mean to the status, rights, and lives of women. Both the campaign and conference aim to explain how the Khilafah holds credible, viable, and practical solutions to the multitude of political, economic, and social problems afflicting women across the Muslim world. It will also challenge the worn-out narrative of women's oppression under Islamic rule.

The campaign will include video messages, delivered by women of Hizb -ut-Tahrir from the Arab world to North Africa, Europe to the Middle East, Pakistan to Indonesia, Russia to Australia, that will be disseminated internationally. They will explain why they believe the Khilafah system is one that will liberate women within their lands and be a true model for securing the rights of women globally.

Dr. Nazreen Nawaz, Central Media Representative, Hizb ut-Tahrir commented, "For decades, women across the whole of the Muslim world have suffered oppression, poverty, and indignity under corrupt repressive regimes, dysfunctional economies, and incompetent autocratic governments that have turned a blind-eye to abuses against women and stripped them of basic rights. Whether monarchies, theocracies, democracies or dictatorships - every single one has failed to secure the respect and rights that every woman deserves , which shows the sever need of a new political vision that can make the real change for all- male and female , Muslims and non-Muslims .

"From Tunisia, a place that was once a bastion of secularism in the Muslim world and hailed as a model for women's rights by many in the West, the women of Hizb ut-Tahrir will aim to show that it is the Islamic system of governance that can bring true liberation to the region's women."

"For too long, many have spoken on behalf of the women of the Muslim world, presenting an outdated, false narrative that Muslim women view Islam as their oppressor, that they reject Islamic governance, and that they seek liberation through the secular liberal democratic system.

"These age-old lies about Islamic governance and women's oppression deserve the same fate as dictators - to be discarded into the dustbin of history:

(كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِنْ يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا)

"It is a grievous thing that issues from their mouths as a saying: What they say is nothing but falsehood" ( Alakahf: 5)

The Khilafah offers a detailed unique strategy for how to secure the dignity of women, strong family units, and the political, economic, and educational rights of all -male and female, Muslim and non-Muslim."

"We call all women who believe in creating real change in improving the lives of women to join us at this truly historic conference that will present a true model by which to establish honour, security, and justice for the mothers and daughters of the Muslim world and that will stand as a beacon for women's liberation globally."


Notes to Editor:
(1) The conference will take place at 9am on March 10th 2012 at Tunisia.
(2) The campaign website that will include video messages from the women of Hizb ut-Tahrir can be accessed here
http://women.hizb-ut-tahrir.info/

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerikalılar, Allah Ellerini Felç Etsin Mushaf-ı Şerifi İmha Etmişlerdir

Tarihin ilk çağlarından bu yana insanlığın öğrendiği en kötü medeniyet olduğunu tüm dünyaya kanıtlamak için hala Amerika alçakca yöntemine devam etmektedir. Zira en çirkin eylemlerden sonuncusu, Müslüman Afgan topraklarındaki bir gurup Amerikan askerinin, aralarında büyük çoğunlukta Mushaf-ı Şerif'inde olduğu dini kitapları aşağılık ve iğrenç bir yöntemle imha etmeleri olmuştur.

Bu davranış, Amerika'nın tüm dünyaya gösterdiği davranışlarına aykırı bir durum değildir. Zira eylemlerinden dolayı milyonlarca insan acı çekmiş ve çirkin cürümlerine tanıklık etmişlerdir. Dolayısıyla onların kökeni bu olup ne onları engelleyecek ahlakları nede onları caydıracak dinleri vardır. Bilakis insanlığa en bozuk hadarat olarak getirdiği kokuşmuş "özgürlükleri" vardır. Zira tüm mukaddesatları ihlal etmeyi ve tüm toprakları çiğnemeyi mubah saymaktadırlar.

Mushaf-ı Şerif'in, Amerikalı "paralı askerler" tarafından çiğnenmesi bizlere, bugünkü insanlığa gösterdiği eylemler silsilesini hatırlatmaktadır. Zira tüm sınırları aşmalarının yanı sıra bütün ahlak ve örf sınırlarını da aşmışlardır. Zira "Ebu Garib", bunun en kötüsü olmadığı gibi daha bunun üzerinden bir ay geçmeden Amerikan askerlerinin ölü Afgan cesetlerinin üzerine bevletmeleri de bize çok uzak değildir. Ayrıca Amerikalı Papaz "Terry Jones'in", geçen Nisan ayında Florida da Mushafı-ı Şerifi yaktığını da hala unutmadık. İşte bu durum, Afganların nefislerindeki iman alevini tutuşturmuş ve protesto etmek ve kınamak için bütün ülkeyi dolaşmışlardır. Nitekim onların bu cesaretleri neticesinde onlarcası, mücrim işgalci güçler tarafından şehit edilirken onlarcası da yaralanmışlardır. Tabii ki Afganistan, Pakistan, Irak ve dünyanın diğer devletlerinde işemiş oldukları cürümleri de unutmuş değiliz.

Artık İslam ümmetinin, mevcut rejimlerin Amerika ile düşmanlarının mukaddesatlarına karşı işledikleri cürümlerine ortak olduklarının farkına varmasının zamanı gelmiştir. Hizb-ut Tahrir olarak bizler, İslam ümmetini, özellikle de ümmet içerisindeki kuvvet ehlini, Müslümanları her iki dârda da izzetli kılacak olan Hilafet Devleti'ni kurarak Allah'ın kelimesini yüceltmek için bizimle el ele vermeye davet ediyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene davet ettiğinde icabet edin." [el-Bakara 183]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması -

Hizb-ut Tahrir Şebabından Bir Heyet, "Arap Birliği'ne" Şam Halkına Destek Vermeye Dönük Bir Beyan Teslim Etmesinin Yanı Sıra Hizib, Yayınladığı Bu Beyanı Arap Birliği'nin Çevresinde ve Tahrir Meydanı'nda da Dağıtmıştır

Üyelerden avukat Muhammed Abdulkavi ve Ahmed Ebu Dayf ile Medya Bürosu Başkanı Şerif Zâyid'in de bulunduğu Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti şebabından bir heyet, ekteki basın açıklamasını genel sekretere teslim etmiştir. Bunun ardından beyanı, Arap Birliği çevresinde, Birliğin binasının önünde bulunan protesto çadırında ve aynı şekilde Tahrir Meydanı'nda dağıtmışlardır.

Hizb-ut Tahrir / Mısır Medya Bürosu da bu sabah beyanı, Suriye'deki halkımıza karşı katliamlar işleyen mücrim Beşar rejimi ile Arap Birliği'nin sorumluluğunu taşıyan medya organlarına da göndermiştir.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Rejim, Mübarek Rejiminin Aynı Yasalarıyla "Müslüman Kardeşlere" Savaş Açmakta Onlar da Onların Parlamentolarında Susmaktadırlar "Özgürlük ve Adalet" Partisi de Amerika'nın Yardımı Durdurması Halinde Camp David Anlaşmasını Gözden Ge

İdari Yargı Mahkemesi, Müslüman Kardeşler Cemaatinin dağıtılmasını, bütün faaliyetlerinin durdurulmasını, banka hesapları ve fonlarının dondurulmasını, tüm binalarının kapatılmasını, üzerinde Müslüman Kardeşler yazılı levhaların kaldırılmasını, bütün yazılı ve görsel medya organlarında bu ismin kullanılmasının yasaklanmasını talep eden yeni bir davaya bakmaktadır. Bu ise Sosyal İşler Bakanlığı'ndan bir yetki belgesi olmadan kamu çalışmasının uygulanmasından ve Sivil Toplum Kuruluşları [STK] kanununa aykırı olmasından dolayı yapılmasının yanı sıra dini temele dayalı her hangi bir siyasi faaliyetin uygulanmasını yasaklayan siyasi partiler kanununa göre yapılmaktadır.

Aynı zamanda Halk Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Dr. Asam el-Uryan, Amerika Birleşik Devletleri'nin, 1979 yılında imzalanan anlaşmadan bu yana Mısır'a yaptığı yardımları kesmesi halinde Mısır'ın, Siyonist varlıkla olan barış anlaşmasını gözden geçirme hakkının olduğunu vurgulamıştır.

Özgürlük ve Adalet Partisi Başkanı Muhammed Mursi ise bir basın açıklamasında şöyle demiştir: "Amerika'nın yardımı, Mısır'la "İsrail" arasında imzalanan Camp David anlaşmasının bir parçası olup Amerikan tarafı, bu anlaşmanın garantörü olmasının yanı sıra onun gerçek taraftarıdır." Ayrıca "Amerikan idaresi tarafından yardımların durdurulması tehdidinin yersiz olduğunu aksi taktirde zaten sendeleyen anlaşmanın gözden geçirileceğini" söylemiş ve konuşmasına şöyle devem etmiştir: "Anlaşma kapsamında yardımı konuşmaya bile mahal yoktur."

Mısır Gazeteleri, Mısır'ın bölünmesine dönük planların ortaya çıktığı ve Mısır'da casusluk yapan, halkını ve kaynaklarını mubah sayan ve Amerikan Büyükelçiliği'nde çalışan 150 küsur CIA elemanının varlığı hakkında haberler yayınlamıştır.

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak bizler, Halk Meclisi'nde bulunma hakkını kazananlara deriz ki; artık gafletten uyanın ve Mısır ile halkının düşmanı olan Amerikalıların, Yahudilerin ve ajanlarının Mısır için kurdukları tuzaklara bakın. Zira insanlar, şiarlarını yükselttiğiniz İslam için sizi seçmişlerdir. Bu İslam ise Mescid-il Aksa ile çevresindeki mübarek toprakları işgal eden düşmanla yapılan Camp David anlaşmasını haram kılmaktadır. Yine aynı şekilde bu İslam, bu yardım karşılığında Mısır'a dayattıkları sert şartlar yoluyla tam bir egemenlik sağlamalarına izin veren ümmetin düşmanı Amerikalılardan her türlü yardımın kabul edilmesini de haram kılmaktadır. Allahu Subhânehu, şöyle buyurmaktadır:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Allah müminler aleyhine kafirlere asla bir yol (otorite) vermeyecektir." [en-Nisâ 141]

Amerikalıları, Kenane topraklarından silip süpürüp atacağınıza kendisi gibi harama uymanız karşılığında size haram işletmek için Mısır'ı bölme ve fakirleştirme planları yapanlara nasıl yalvarabilirsiniz?!!! Zira Allahu Subhânehu, farz kıldığı hükümleri ihmal etmenizden dolayı sizleri muhasebe edecektir. Çünkü sizler, sizi seçen halk adına konuşup karar vermektesiniz.

Bazı simgelerinin kaldırılmasıyla rejim devrilmez. Bu nedenle insanların üzerine tatbik edilen tüm yasa ve kanunların silip süpürülmesi ve onun tedricen olmaksızın kamil bir şekilde Allah'ın şeriatıyla yer değiştirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla rejimin, sizin üzerinize partiler kanununu tatbik etme girişiminde bulunması, aslında rejime ve her türlü şekliyle onun arkasında duranlara karşı yapılan ayaklanmanın sarmalanmaya çalışıldığının başka bir kanıtıdır. Sonra, neden bu zalim partiler kanunu karşısında susuyorsunuz ki?!

يٰأَيُّهَا ٱلَّذِينَ آمَنُواْ لِمَ تَقُولُونَ مَا لاَ تَفْعَلُونَ كَبُرَ مَقْتاً عِندَ ٱللَّهِ أَن تَقُولُواْ مَا لاَ تَفْعَلُونَ "Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir buğza sebep olur." [es-Sâf 2-3]

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER