Cuma, 27 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/19
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ey Suriye'deki Müslümanlar! Bu Helak Olmuş Rejimin Enkazı Üzerine Raşidi Hilafeti Kurma Şerefine Nail Olunuz

  • Kategori Suriye
  •   |  

Suriye güvenlik birimleri, geçen Şubat ayında Deraa şehrinde medya organlarının çocuk olduğunu belirttiği 16 öğrenciyi, Tunus ve Mısır'daki olaylardan etkilenerek duvarlara Suriye rejiminin yıkılmasını talep eden sloganlar yazdıkları suçlamasıyla tutukladı... Bu öğrencilerin tutuklanmalarının ayrıntısı şöyledir: el-Cevabira Aşiretinin muhtarı, Deraa ilindeki Siyasi Güvenlik Sorumlusu Tuğgeneral Atıf Necip'in bürosuna geldi ve ona, bir üstazın kendisine sloganlar atılması ve duvarlara sloganlar yazılması üzerine okulundaki bazı çocukların isimlerinin alındığını, bu isimleri kendisine verdiğini ve bu çocukların küçük olduğunu söyledi. Ancak söz konusu tuğgeneral, sadece görmek ve tanımak için onların getirilmesinde ısrar etti ve mesele kapanmış gibi bir intiba verdi. Ancak bu öğrenciler, gelir gelmez tutuklandılar. Bu kişilerin tutuklanmasından sonra tuğgeneral, hiçbir kimse ile görüşmek istemediği gibi tanımadığı kimselerin telefonlarını cevaplamıyor, evlatlarının akıbetlerinden endişe duyan ve büyük bir kısmı Körfezden gelen tutuklu çocukların ailelerinin taleplerine önem vermiyordu. Ardından onlardan biri, muhtara ve çocukların ailelerine ulaştı ve onlara, tuğgeneral ile valinin bir lokantada dinlendiklerini söyledi. Muhtar, lokantanın kapısında tuğgeneral ile görüşerek ona şöyle dedi: "Evlatlarımız nerede? Muhtar, şok edici şöyle bir cevapla karşılaştı: "Rejime karşı bu şekilde konuşanın veya konuşacak olanın anasını bilmem ne yaparım." Onun bu sözü, orada bulunanları beyinlerinden vurulmuşa döndürdü ve onu dövmeye kalkışınca valinin müdahalesi üzerine lokantanın içine kaçtı. Ardından lokantanın sahibi, tuğgeneralin binanın çatısından kaçmasını sağladı. İşte bu olay, Deraa'daki aşiretlerin tepesini attırınca 18.03 cuma günü şehirde büyük protestolar patlak verdi. Devlet de her zaman olduğu gibi bu protestolara, dört kişinin ölümü, onlarca kişinin yaralanması ve birçoğunun tutuklanması ile sonuçlanan zalimane ve vahşi bir şekilde karşılık verdi.

Bu olayın aleyhine gelişmesinden korkan ve Deraa'nın yanı sıra ülkenin genelindeki insanların tepkisini gören Suriye rejimi, tutuklu çocukların serbest bırakılacağı sözü vermekle birlikte olaya karışan ve herhangi bir suç işleyen herkes hakkında soruşturma açıldığını açıkladı. Ancak 19.03 cumartesi günü ortaya çıkan yoğun şekildeki güvenlik güçlerinin davranışları, rejimin soruşturma açılacağı ve tutukluların serbest bırakılacağı sözünü yalanladı. Zira bu güvenlik güçleri, önceki gün öldürülenler için yürüyüşe geçen, rejime karşı ayaklanmaya çağıran ve sayıları on binleri bulan kalabalıkla karşılaştıklarında, göz yaşartıcı bombalar ve coplarla karşılık verdiler. Bir kişiyi öldürdüler, çoğunu yaraladılar, birçok göstericiyi tutukladılar ve güvenlik şubesi güçleri, Deraa Hastanesindeki bazı yaralıları kaçırarak helikopterlerle bilinmeyen bir yere götürdüler.

Buna mukabile Deraa'yı temsil eden aşiretler, güvenlik güçleri ilden çekilmediği, hava uçuşları durdurulmadığı ve tutuklanan çocuklar serbest bırakılmadığı takdirde rejime karşı koyulma girişiminde bulunmakla tehdit ettiler. Fakat kendisinden başkasını görmeyen ve insanların onuruyla oynamayı alışkanlık edinen devlet, sözlerini yerine getireceğine protestolar durdurulmazsa çok sert bir şekilde cevap vermekle tehdit etti. Derken durum iyice gerildi, protestolar ve gösteriler günlük olarak devam etti, hükümet ve Baas Partisi merkezlerine saldırıldı, baba Hafız Esad'ın heykelinin bir kısmı yıkıldı ve bu arada devlet despotik uygulamalarını sürdürdü. Hatta gerilim, güvenlik şubesi kuvvetlerinin devlet hastanesinin güvensiz hale gelmesinin üzerine yaralıların tedavi edildiği ve cenazelerin hazırlandığı bir meydan hastanesine dönüşen Ömer mescidini bastığı 23.03 çarşamba sabahı yeniden doruk noktaya çıktı. Zira güvenlik kuvvetleri, Deraa'nın suyunu, elektriğini, iletişim ağını kestikten sonra Ömer mescidini basarak gerçek mermi sıktılar ve zararlı kokusu uzak mesafelere ulaşacak yoğunlukta göz yaşartıcı bomba attılar ve onlarca kişiyi öldürdüler. Ardından saldırının silahlı bir çeteyi hedef aldığını iddia ettiler ve devlet televizyonu, göstericilerin kullanıldığını ve dışarıyla bağlantılı olduklarını göstermek için el konulan silah, mühimmat ve paraların olduğu bir görüntü yayınladı. Ayrıca bu katliama öncülük edenin Mahir Esed olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır...

Suriye rejimi, önceki trajedilerini tekrar sahneleyen hatta aynı yöntemlere bel bağlayan babadan oğla aynı rejimdir... Tüm gerçekler, onun kendisini düşmanı olan halkıyla büyük kavgaya hazırladığını, ve Müslümanların göğüslerine çöreklenerek baki kalma oyununu sürdürmek için zulmün yanı sıra tüm tuzaklarını ve hilelerini kullanacağını gösteriyor. Zira Suriye rejimi, kamu ve özel kurumları tahrip etmeleri ve bunu göstericilerin üstüne atmak amacıyla karanlık elleri gösterilere hazırladı, bazı kimseleri sloganlar atmaları, birbirlerinin omzuna çıkmaları ve gösterilerin gidişatını tahrif etmeleri amacıyla gösterilere hazırladı, devlet başkanını destekleyici ve halk gösterileri karşıtı gösteri yöntemleri hazırladı, internet ve uydu kanalları yoluyla rejimi savunacak ve iğrenç görüntüsünü güzelleştirecek bir çalışma gurubu hazırladı, rejimi savunmaları ve tahrip eylemlerinde bulunan dış bağlantılı karanlık ellerin olduğunu iddia etmeleri amacıyla medyacılardan, siyasilerden ve parlamenterlerden birçok kişi hazırladı, başta Yahudi devleti olmak üzere arkalarında yabancı odakların olduğu şeklinde göstericilere yönelik bir suçlama hazırladı, para, silah, mühimmat ve sahte destekleyici belgelerden oluşan bir koleksiyon hazırladı ve dışarıyla bağlantılarının olduğunu itiraf etmeleri için tutukladığını iddia ettiği kendi adamları olan bazı kimselerle röportajlar hazırladı... Tüm bunlar, helak olan babasının aynı arşivi olup bir kez daha ancak bu defa müflis bir kimsenin kullanacağı ifşa olmuş bir yöntemdir. Bu nedenle kurduğu tuzağa kendisinin düşeceği ve zulmünün kendisine döneceği helak olan bu hilebaz rejimden olabildiğince sakınmak gerekir. Suriye rejiminin, halkına karşı kullandığı dil işte budur. Bu dil, değişmez aynı dil olup düşmanlık, suçlama, zulüm ve aldatma dilidir.

Deraa'daki halkımızın Suriye rejimi karşıtı protestoları, beyanın başında belirttiğimiz sebeplerden ötürü diğer bölgelerdeki gösterilerinden daha çok ivme kazandı. Ancak diğer bölgelerde de başlangıcına nazaran önemli görülecek protestolar ve gösteriler meydana geldi. Genelde bu gösteriler, Şam, Humus, Halep, Banyas, Kamışlı, Dyerizor, Süveyde, el-Muarra, Misyaf, Casım, el-Mı'damiye, Duma ve Madaya olmak üzere ülkenin Kuzeyinden Güneyine ve Batısından Doğusuna birçok şehri sardı... Aslında bu olaylar, 15.03 tarihinde, yani Deraa'da çıkan ve sonrasında yaşanan olayların öncesinde başladı. Ve rejim, bu olayları gizlemek amacıyla yoğun çaba harcadı, olaylı bölgeleri güvenlik güçleri kordonu altına alarak bölgeleri birbirinden tecrit etmeye dönük habis yöntemler benimsedi, kendisine karşı güçlenmesinler diye her bölgeyi tek başına bırakmak ve birbirleriyle bağlantı kurmalarını engellemek için elektrik, su ve iletişim ağlarını kesti.

 

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Suriye ve bölgedeki olaylar, değişime doğru ilerlemekte ve rejime karşı koyuş, dönüşü olmayan bir noktaya ulaştı. Bu rejimden ve trajedilerinden kurtulmak, kaçınılmaz bir durumdur. O halde trajedilerinizi hafifletmek ve kısa zamanda yok etmek için işlerinizi bunun üzerinde birleştirin ve tek saf haline gelin. Suriye halkı şunu iyi bilmelidir ki bu rejimle ilişki kurmak olur bir iş değildir. Çünkü o, zulmediyor, öldürüyor, aşağılıyor, insanları fakirleştiriyor ve meselelerinizi düşmanlarınıza teslim ediyor. Sadece bu da değil her şeyin ötesinde o, Allah'ın ve dininin düşmanıdır. Dahası amellerimizin Allah katında makbul, şehitlerimizin O'nun katında şehit ve ecrimizin Allah katından umulmuş olması için ondan kurtulmak gerekir ki öfkemiz yalnızca Allahuteala için olsun.

 

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Bu helak olmuş rejimin enkazı üzerine ahir-i zamandaki Allah'ın hükmünü yeryüzünde ikame etme şerefine nail olun, Allah'ın ve resulünün sevdiği bir değişim gerçekleştirin, değişiminizi yarım yamalak bırakmayın, İslamî Hilafeti ilan etme önceliğine nail olun, bir yöneticiyi benzer bir yönetici, bir anayasayı benzer bir anayasayla değiştirmeyin, değişim amellerinizde yabancı kafirden yardım almayın ve sizin adınıza bu doğrultunun dışında konuşması için hiçbir kimseye çağrıda bulunmayın. Evet, değişimi, İslamî Hilafet olarak ilan edin. Artık Hilafetin zamanı geldi, vakti yaklaştı ve Allah'ın izniyle sizler buna ehilsiniz... Aranızı karasal, fikirsel ve duygusal sınırların ayırmayacağı diğer Müslümanlarla tek bir İslamî ümmet olduğunuzu ilan edin... İslamiyeti yankılı bir şekilde ilan edin ki Allah'tan başkasının rızasını ummayın ve Allah için hiçbir kınayıcıdan çekinmeyin. Ümmet ama tüm ümmet, sizden bunu beklemektedir. O halde Allah katında bu önceliğe ve bu şerefe nail olun. Zira sizler, Allah'ın izniyle buna ehilsiniz.

 

Ey Suriye Ordusundaki Subaylar!

Şimdi Allah'ın dinine nusret verme zamanıdır ve Suriye rejimi, sizden korkmaktadır. Bu nedenle sizleri uzaklaştırmakta ve insanlarla birlikte sizleri aşağılamak için adlarına güvenlik şubeleri oluşturduğu zebanilerini kendisine yakın tutmaktadır... Sizler, rejimin kendisine tepki vermesinden korktuğu ve Hilafeti kurarak Allah'ın hükmünü ikame etmek için çalışanlara, kendisini bu azim hedefe hazırlayan Hizb-u Tahrir'e nusret vermek yoluyla ümmetin dinine nusret vererek kendisine yardım etmenizi için harekete geçmenizi beklediği bir güç olarak durmaktasınız.

Hizb-ut Tahrir, diğer İslam beldelerinde girdiği gibi Suriye'de de siyasî bir mücadele içerisine girmiştir. Bu uğurdaki şehitleri ve mahkum olanları bunun en büyük kanıtıdır. Keza fikrî bir çatışmanın içerisine de girerek Baasçı, milliyetçi, vatancı, demokratik kapitalist ve öncesinde de demokratik sosyalist fikrileri yok etmiştir... Sömürgeci planları ifşa ederek Suriye rejiminin, bölgedeki en önemli araçlarından biri olduğunu açıklamış, semanın ve arzın sakinlerinin razı olacağı Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafeti kurmaya yönlendirmek için ümmetin maslahatlarını benimsemiştir...

 

Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Hizb-ut Tahrir, bu durumları köklü bir şekilde değiştirmek için sizden ve mevkii sahibi herkesten nusret talep etmektedir. Bu sizin şeri bir görevinizdir. Keza hedefini gerçekleştirmesi için Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek bu dine nusret vermek subayların şeri görevidir. Çünkü subaylar, Hizbin ihtiyaç duyduğu güç subayların elindedir. Her bir Müslüman, akrabası ve tanıdığı subaylardan nusret vermeye muktedir olanları Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek bu dine nusret vermeye sevk etmelidir. Allah'tan herkesin kalbini buna yönlendirmesini temenni ediyoruz. Bugün değişimin tek yolu budur.

 

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

Ey Yemen Ordusu! Diktatör Yönetimi Ortadan Kaldırarak Resulullah'ın Müjdesini Gerçekleştirin ve İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni Kurun

  • Kategori Yemen
  •   |  

Müslümanların bugün sıkıntısını çektiği fesat, fakirlik, zulüm ve akan kanlar, iktidarı ve muhalefetiyle sömürgeciliğin bir sonucudur. Zira her ikisi de Yemenli Müslümanların başına gelen ve temeli Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetme olan felaketlerin ve krizlerin ortağıdırlar. San'a, Aden ve diğer yelerde olduğu gibi bugün rejimin insanları sokaklarda katletmesinin sebebi, muhalefetin onayladığı kapitalist sistemdeki temsildir.

Tunus'ta olaylar yaşandı ve Tunus dışındaki insanlar bu yüzden ağladı, Mısır'da aynı şey oldu ve Mısır dışındaki insanları ağlattı, Yemen'de de aynı şekilde oldu... Yani tek kelimeyle İslam ümmetinin elemi de derdi de tektir.

Bugün İslam ümmetinin, tek bir ağızdan slogan atması herhangi bir ülkedeki tek bir yöneticinin ortadan kalkması için değildir. Aksine tüm yöneticilerin ortadan kalkmasından ve İslam beldelerindeki rejimlerin baştan aşağı değişmesinden söz etmektedir. Çünkü bu yöneticiler, İslam'dan uzaklaşmada haddi aştılar ve işbirliği yaparak halklarına en şiddetli azabı reva gördüler. Yoksa helak olmuş Mısır rejiminin, San'a'da göstericilere sıkılan zehirli gazları vermesinin ne anlamı vardır?! Yoksa Ali Abdullah Salih'in, Kaddafi'nin uçaklar, tanklar, roketatarlarla Müslüman Libya halkının evlatlarına savaş açtığı, Libya şehirlerine ve köylerine darbeler indirdiği, Müslümanlara dünyayı dar edeceğini, Libya'yı ev ev, sokak sokak, karış karış temizleyeceğini söylediği bir sırada Libya'ya heyet göndermesinin ne anlamı vardır?! Bunların bir benzeri de Bahreyn'deki insanları bastırmaları için kuvvetlerini gönderen ve gösterileri bastırması için Aden'e silah ve askerî teçhizat yüklü bir gemi yollayan Abdullah Bin Abdulaziz'dir. Bu da bu yöneticilerin tek dertlerinin ve tek işlerinin İslam ümmetine pranga vurmak ve onu katletmek olduğunu göstermektedir.

Bir an meselesi haline gelen ve kafilerin ertelemek istediği Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bizleri müjdelediği İkinci Raşidi Hilafet Devleti kurulup ruveybida yöneticiler ortadan kaldırılmadıkça İslam ümmetinin durumu asla düzelmeyecek, karşılaştığı olaylar ve belalardan kurtulamayacaktır.

Ey Yemen Silahlı Kuvvetlerindeki Erler:

Hizb-ut Tahrir, sizlere Hilafet Devleti'ni kurma zamanının geldiğini söylemektedir. Zulmü ortadan kaldırmanın ve seksen yedi senedir devletinin yıkılmasına, kafirin kendisine ve kaynaklarına tahakküm etmesine sessiz kalan İslam ümmetini günahtan kurtarmanın tam zamanıdır.

Ey Yemen Ordusundaki Subaylar ve Erler:

Artık topu ayağınıza almanız için dünyanın dört bir tarafında Müslümanların başına gelen katliamlar yetmez mi?! İslam'a ve ehline nusret vermeyi istemez misiniz?! Müslümanların ordularının görevi, ümmeti savunmak ve İslam'ı cihat yoluyla yaymaktır.

Ey Yemen Topraklarındaki Ordu:

Hizb-ut Tahrir, insanlara karşı harekete geçmenizin Libya'da olduğu gibi Batının askeri müdahalesine gerekçe oluşturacağını, bunun vebalinin size ait olduğunu, askerî komutanların gösteri alanlarına katılmasının hiçbir faydasının olmayacağını, rejimin devrilmesinin ardından Yüksek Askerî Konsey oluşturularak Mısır deneyiminin tekerrür etmesine gerek olmadığını hatırlatır. Çünkü Yüksek Askerî Konseyi'nin oluşturulması, sadece şahısların değiştirilmesi için olup görevi, ülkenin kafir Batının nüfuzu altında kalmasını sağlamaktır.

Hizb-ut Tahrir, sizleri dünyada adınıza altın harflerle yazılacak büyük şerefe ve ahirette büyük ecre nail olan öncüler olmaya çağırıyor. O halde Ali Abdullah Salih ve rejimini alaşağı edin, Hilafet Devleti'ni kurun, İslam'la hükmedecek ve tüm İslam beldelerini tek bir rayenin altında birleştirecek olan Müslümanların Halifesine biat edin. Zira ufukta Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesi görünmektedir. Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

"Nübüvvet sizlerin arasında Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorbacı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır." Sonra sustu.

 

İşte bu, bizden size bir hatırlatma ve bir hitaptır. Şimdi sizlerin var olup olmama zamanınızdır.

Allahım tebliğ ettik Sen şahit ol!

 

هَذَا بَلاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الألْبَابِ "İşte bu, kendisi ile uyarılsınlar, (Allah'ın) ancak tek bir ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir." [İbrâhîm 52]

 

Devamını oku...

Gene Medeni Evlilik Projesi Berri, Şeri Hükümleri Siyasî Fırkacılığa Kurban Ediyor

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Parlamento Başkanı, "Geçenlerde kendisini ziyaret eden bir gurup gençle en yakın zamanda ahval-i şahsiye kanununun yeniden düzenlenmesine yönelik bir proje havale etmeleri üzerinde anlaştığını ve bu projeyi yasa tasarısı altında derhal ortak komisyonlara göndereceğini" açıkladı. Ayrıca medeni evlilik projesinin, "Fırkacı sistemin devrilmesine yönelik uygun bir zeminin oluşması yolunda temel adım teşkil ettiğini" düşündüğünü ifade etti. "Suriyeli milliyetçilerinin" temsilcisi, aceleyle Berri'yi ziyaret eden kafileye katılarak bu öneriye imza attığını ve bir gurup parlamenter bloklarının buna imza atacağını açıkladı ve şöyle dedi: "Milletvekillerinin çoğunun, Lübnan halkının fırkacı sistemin devrilmesi taleplerini karşılayacak olan bu yasaya muvafakat etmeleri gerektiği inancındayım."

Berri, daha önce de fırkacı sistem karşı gösteriler düzenlemek üzere sokaklara inen gençleri cezp etmeye girişiminde bulunmuş ve onlar da kendisine ümit kırıcı bir cevap vermişlerdi. Derken dinine ve şeriatına bedel ödettirme pahasına ikinci bir girişimde bulunarak siyasî fırkacılık ateşiyle kavrulan kafaları karışmış bu kişilerin ağızları sulandırdı ve şeriata düşmanlık hıncıyla onların imdadına yetişti.

Ey İnsanlar!

Kafir Batı, insanların işlerini İslam şeriatı ile gözeten İslam Devleti'ni ortadan kaldırıp İslam beldelerini işgal ettiğinde, yönetime, ekonomiye, öğretime, haricî siyasete ilişkin şeri hükümleri ve yargı hükümlerinin genelini uzaklaştırdı ve şeri hükümlerden geriye bugün ahval-i şahsiye olarak isimlendirilen evlilik, boşanma ve miras hükümleri dışında başka bir şey kalmadı. İslam'ın sistemleri yerine kendi ülkelerinden getirdikleri, akidemizle ve hayat tarzımızla çelişmesine rağmen bize zorla dayattıkları laik beşerî anayasaları ve kanunları koydular. Sonradan girdirilen bu hastalıklı sistemler arasında Fransa'nın icat ettiği ve içerisine kafir laiklikle iğrenç fırkacılığı karıştırdığı Lübnan modeli de vardı. Böylece devleti, üzerinde dinî duygulardan kopuk bilinçsiz çetelerin yönlendirdiği birbirlerini boğazlayan kabilelere dönüşen fırkaların çatıştığı bir çiftliğe çevirdi. Böylece insanlar, dinin fırkacılıktan beri olmasına ve siyasî fırkacılığın İslam dini ve bölgedeki diğer dinlerle hiçbir ilgisi olmayan bir Batı icadı olmasına rağmen fırkacılığın dine sarılmak anlamına geldiği vehmine kapıldılar.

İnsanların on yıllarca fırkacılık ateşiyle kavrulmasının, binlerce insanın son gösterilerde fırkacılığa karşı yaka silkelemesinin ve fırkacılığın alternatifi hususunda şaşırmalarının ardından iğrenç siyasî fırkacı liderler, bu kişilerin şaşkınlığını istismar etmek ve şeri hükümleri siyasî fırkacılığın nedeni olmakla itham etmek üzere ortaya çıktılar! Şeri hükümlere saldırmak ve çiğnemekle siyasî fırkacılık sorunu çözülecek sanki! Birdenbire bize şu meşhur Arap sözünü hatırlatmaktalar: [رمتني بدائها وانسلّت] "Çamur at izi kalsın!"

Ey Siyaset Tacirleri! Ey Laikler!

Evlilik ve boşanma ile ilgili şeri hükümlerin, fırkacı siyasî örflerinizle ne ilgisi var?! Şeri hükümlerin Fransa'nın belirlediği Lübnan'ın fırkacı anayasasıyla ne ilgisi var?! Fırkacı kotayı pekiştiren 43 Sözleşmesi ile ne ilgisi var?! Bunu değiştiren ve siyasî fırkacılığı daha da pekiştiren Taif Sözleşmesi ile ne ilgisi var?! İğrenç fıkracı rejiminize beraat hükmü verirken şeri hükümleri, cani ve sanık yapıyorsunuz ha?!

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ "Ne oluyor size nasıl hüküm veriyorsunuz?" [Kalem 36]

Ey Müslümanlar!

Liderleriniz, geçmişte sömürgeci kafirlerin cüret edemediği şeylere cüret ettiler. Zira sömürgeciler, şeri hükümlerin genelini yönetim ve yargıdan uzaklaştırmalarına rağmen Müslümanların namuslarına ne kadar düşkün olduğunu bildiklerinden dolayı ahval-i şahsiye hükümlerine cüret edemediler. Fakat bugün size liderlik eden öğrencileri, geçmişte efendilerinin aşmadığı kırmızı çizgileri aştılar.

Ey çeşitli mezheplerden olan hoşgörü ve erdem sahipleri! Ey insanların koltuklarını kabartmak için onların dinî duygularını istismar edenler! Ey Berri'nin müttefiklerinden dine ve şeriata düşkünlüğü ile tanınan kimseler! Dininize yönelik bu yeni cüretkarlık, bu defada imanınızı ve dininiz ile namusunuza olan düşkünlüğünüzü tahrik etmeden gelip geçecek mi?! Yoksa seslerinizin çıktığını işitecek ve sizden Allah ile salih kullarını razı edecek bir tavır görecek miyiz? Ya sizler ey insanları temsil ettiğini iddia eden milletvekilleri! Namuslarınıza ve şeriatınızın hükümlerine olan düşkünlüğünüzü gösterecek misiniz? Yoksa şeytanın izini takip ederek, Allah'ın dışında kanunlar çıkararak, O'nun haram kıldığını helal ve haram kıldığını helal kılarak, yasama organı diye isimlendirilmenizden dolayı söylemlerinizi eylemlerinizle doğrulayarak kendinizi O'nun ortakları yaptığınızı teyit mi edeceksiniz?

Ey Müslümanlar!

Sizler, mübarek karşıt ayaklanmanızla bu meşum projeyi 1998 yılında başarısızlığa uğrattınız ve siyaset tacirlerine kırmızı çizgilerinizin tamamen yok olmadığını bildirdiniz. O halde bu çizgilerden geriye kalanları yok etsinler diye bugün bu kişileri serbest mi bırakacaksınız? Eğer bu tehlikeli pozisyonda zayıflık gösterirseniz vallahi bu bir yürek acısı ve pişmanlık olur. O halde yüklendiğiniz emanete layık olun ve emanete ihanet eden kimselerden olmayın.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Ey iman edenler! Allah'a ve rasule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27]

Devamını oku...

Yürüyüşler: Amerika'yı Kovun, Hainleri Devirin, Hilafeti Kurun

  • Kategori Pakistan
  •   |  

17 Nisan 2011 Pazar Günü Öğleyin Saat 15:00

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Pakistan'ın hain yöneticileri, tüm sınırları aştılar. Amerika'nın elini ülkede ve bölgede güçlendirdiler. Şayet bu yöneticiler, Amerika ile gizli ittifaklar yapmamış olsalardı böyle olmazdı. Zira bu hain yöneticiler, genel alanlarda, ibadet mekanlarında, okullarda, emniyet ve ordu kurumlarında ve pazarlarda katliam ve bombalama cürümlerini işleyen Amerika'nın özel askerî örgütlerine kapıları açtılar. Nitekim Raymond Davis, sadece koca buz dağının görünen bir kısmıdır. Bu hain yöneticiler, kabileler bölgesindeki Müslümanların evlerini başlarına yıkmaları için Amerikan hava kuvvetlerinin insansız uçaklarına Pakistan'da kolaylıklar sağladılar. Bu hainler, Amerikan deniz piyadelerinin sınır yakınlarındaki Belucistan'da konuşlandığı bir sırada Pakistan ordusunun liderliğinde Amerikan ordusundaki subayların, tüm mahallelerin genelinde dolaşmasını sağladılar. Bu yöneticilerin hıyanetlerinden biri de kendileri klimalı konteynerlerde otururlarken Amerikan istihbarat birimlerinin, ülkede terör operasyonları yürütmesine izin vermeleridir. Yine bu yöneticiler, korunaklı Amerikan büyükelçiliklerine ve konsolosluklarına, hain yöneticiler adına emriler çıkararak ülkenin işlerini idare etmelerine izin verdiler. Ayrıca bu yöneticiler, Pakistan üzerinden geçen ve Afganistan ile Pakistan'daki haçlı Amerikalılara içki, gıda ve patlayıcı maddeler de dahil silah temin eden ikmal hatlarının güvenliğini sağladılar!

Sanki bu cürümler yetmiyormuş gibi hain yöneticiler, açgözlü kapitalizmin ekonomik sistemini tatbik ederek on milyonlarca Müslümanın temel ekonomik ihtiyacını temin etmekten imtina ettiler. Halbuki Pakistan, altın, kömür ve bakır da dahil gerçekten muazzam tabii kaynaklara sahiptir. Ayrıca bu yöneticiler, sömürgeci kuruluşların öğretim reformu sloganı altında öğretim müfredatını kirletmelerine ve Batılı şirketlerinin pazarlama ve kültürel festivaller bahanesi altında kendi iğrenç kültürlerini yaymalarına izin vererek Müslümanların sahip olduğu en büyük değer olan İslam'ı hor gördüler.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bu yöneticiler, haçlıların hamisidirler, hırsızdırlar, korsandırlar, münafıktırlar. Zira onlar, Allah'a ve resulüne sevgi besliyorlar gibi görünseler de sadece kendilerinin ve kafir efendilerinin çıkarlarının dostudurlar. Onca büyük günahlarından dolayı onları muhasebe ettiğinizde buna daha fazla zulüm, baskı ve tutuklama ile karşılık verirler. Ne onların ne de hain üzerine hain üreten rejimlerinin ıslah edilmesinde hiçbir ümit kalmamıştır. Zira bu rejim, altmış yılı aşkındır devam eden fasit bir rejim olup kendi arzu ve isteklerine göre kanunlar çıkaran, İslam'da belirtilen hak ve yükümlülükleri çiğneyen, bu asil ümmeti düşmanları tarafından aşağılanmaya mahkum eden diktatör ve demokrat hainler üretmiştir. Bu nedenle bu rejimin kaldırılması ve ajan yöneticilerin sökülüp atılmasından dolayı gözlerden yaş akmayacaktır. Ve Allah'ın izniyle onlar yakında son bulacaktır. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ "Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi." [Duhan 29]

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bekleyedurduğunuz gerçek değişim, sömürgeci rejimden ve hain yöneticilerden kurtulmaktır. Bunun gerçekleşmesi ise İslam ve yöneticisi Halife olan Hilafet Devleti ile mümkündür. Zira haçlı Amerikalılar ile olan her türlü işbirliğini derhal durduracak, askerî ve diplomatik tüm görevlilerini İslam topraklarından kovacak, büyükelçiliklerini, konsolosluklarını, üslerini ve istihbarat bürolarını kapatacak olan Halifedir. Keza Halife, kabileler bölgesi ve Afganistan'daki cesur Müslümanlar tarafından öldürülmelerini sağlayacak şekilde ödlek haçlılara giden tüm malzemeleri kesecek, kabileler bölgesindeki ve Belucistan'daki Müslümanları Hilafetin Silahlı Kuvvetleri saflarına katılmaya çağıracaktır. Böylece Müslümanların saflarında münafıklar olmayacak ve Müslümanlar, İslam'ın ve Müslümanların naibi olarak tek yumruk olacaklardır. Ayrıca Halife, tüm İslam beldelerini tek bir devlet altında birleştirmeye çalışacak, Filistin, Keşmir ve Afganistan'daki işgal altındaki toprakları işgalcinin zulmünden kurtaracaktır.

Halife, petrol, doğalgaz ve maden gibi fertlerin kamu mülkiyeti üzerindeki hakimiyetlerine son vererek, muazzam gelirlerini Hilafet Devleti'nin tüm tebaasının faydasına kullanarak, sömürgeci kurumlara hizmet eden faize dayalı tüm borç şekillerini ortadan kaldırarak ve fakirlere yardım etmek üzere sadece zenginlerden alınacak olan gerekli acil paraların toplanması hususunda İslam Nizamı'nı uygulayarak milyarlarca dolarlık servetleri kurtaracaktır. Keza Halife, kapitalizmin küresel koyu karanlığı ve sefaleti içerisinde İslam risaletini aydınlatıcı bir ışık olarak üstlenecek, en yüce olması için Allah dinini yükseltecek ve tüm insanlığı İslam'ın gerçek adaletini benimsemeye çağıracaktır.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Kurtuluşun pratik adımına gelince: Bunun kanlı iç çatışmalarla, fasit rejimin gölgesindeki seçimlerle ve tagutları getiren sömürgeci askerî komplolarla olması mümkün değildir. Bilakis bunun pratik adımı, hain yöneticilerin kökünü kazıyacak ve Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek Hilafet Devleti'ni kuracak Müslüman silahlı kuvvetlerdir. İşte Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in takip ettiği metoda göre pratik adım budur ve bu, ümmetin dünyada ve ahirette kurtulmasını sağlayacak tek yoldur. Zira Ensar [RadiyAllahu Anhum], savaşmaya muktedir bir güçtüler ve İkinci Akabe Biati'nde Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret verenler onlardı. İşte Medine-i Münevvera'da ilk İslam Devleti'nin kurulmasına yolan açan şey, içerisinde savaşma sözü verdikleri Ensar'ın biatidir. Bu nedenle Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], Ensardan razı olmuştur. Dolayısıyla Raşidi Hilafet döneminde tarihin akışını mazlum Müslümanların lehine değiştirenler onlardır.

Pratik adımın, sadece yöneticileri lanetlemekle ve Hilafet için çalışmadan sırf dua etmekle olmayacağını vurgulamamız gerekir. Bilakis İslam, değişimi gerçekleştirmek için çalışmayı vacip kıldığı gibi hain yöneticilere sessiz kalınılması ve dünyanın geçici metaının ahiretin kalıcı metaına tercih edilmesi halinde hayattaki vahim sonuçlarına karşı uyarmıştır. Zira Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: إنَّ النَّاسَ إَذا رَأوُا الظَّالِمَ فَلمْ يَأْخُذُوا عَلى يَدَيْهِ أوْشَكَ أن يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بعِقَاب "İnsanlar zalimi görür de onu engellemezlerse Allah'ın onları katından bir azap ile kuşatması yakındır." [Ebu Davud, Tirmizi ve İbn-u Mace]

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bu hain yöneticilerinin, fasit rejimlerinin ve kendilerine bir koltuk edinmek için onların peşinden soluk soluğa kalanların durumu artık sizlerce ifşa olmuştur. Bundan dolayı Hilafete daveti ve onun için çalışan Hizb-ut Tahrir'li muhlis amilleri benimseyerek gerçek değişim için çalışın. Hizb-ut Tahrir, 17 Nisan 2011 pazar günü öğleyin saat 15:00'da Paşaver, Revalpindi, Lahor ve Karaçi'de şeri görevlerini yerine getirmeleri için silahlı kuvvetlerine sadık bir çağrıda bulunmak için sizden yanında yer almanızı talep ediyor. Şu andan ve bu günden itibaren mescitleri, mahalleleri, üniversiteleri, fakülteleri, okulları, mahkemeleri, basın kulüplerini ve diğer tüm mekanları, imkanları dahilinde toplulukları desteklemeye çağırın. Alim, avukat, gazeteci, tüccar, doktor, mühendis ve halk liderleri gibi aranızdaki etkin ve yetkin kişilere gelince; gerek konuşmalar gerek kısa mesajlarla gerek Facebook gerekse Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleri için silahlı kuvvetlerden tanıdıkları muhlis kimselerle temas kurarak Allah'ın kendilerine vermiş olduğu konumları vasıtasıyla bu mücadeleye katılmalıdırlar.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Muhlis Müslümanlar!

Çok iyi bilmektesiniz ki İslam dünyasındaki fasit rejimlerin ve ajan yöneticilerin gerçek destekçisi silahlı kuvvetleridir. Bu kuvvetler, bu hain rejimleri desteklemekten imtina ettikleri zaman bunlar çökerler. Bu nedenle kapsamlı ve gerçek bir değişim, silahlı kuvvetlerin ümmete ve İslam'a destek vermesiyle gerçekleşir. Çünkü bugün İslam dünyasında bizzat güç sahipleri onlardır. İşte bu yöneticileri ve sömürgeci efendilerini, projelerini hayata geçirmede yanlarında yer almanız ümidiyle size rüşvet vermeye iten temel sebep budur.

Sizler, Allah'ın kendilerinden razı olduğu Ensarın torunlarısınız ve bugün sizlere düşen, İslam dünyasındaki gerçek değişimi sağlamaktır. Sizlere düşen, sadece yüzleri değiştirmek olmadığı gibi tarafsız kalmanız da yeterli değildir. Şu anda sizlere düşen, Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek bu yöneticileri ve hükmetmekte oldukları fasit rejimi söküp atmanızdır. Sizler, bu ümmetin evlatlarısınız, Muhammed İbn-ul Kasım, Salahddin ve Halid İbn-u Velid'in neslindensiniz. Ümmet, bugün İslam'la yönetimin gölgesinden ve lezzetinden mahrum olup sizlere göz dikmiş bir durumdadır. O halde sizden kim öne atılacak ve tarihin akışını bir kez daha Müslümanların lehine değiştirecek?

Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yemen Alimlerine Bir Çağrı

İman ve Hikmet Beldesindeki Alim Kardeşlerimiz,

Ağır bir emanet yüklendiniz ki bu, sizi ayrıcalıklı kılan ilminizden dolayı başkalarına baka sizin için daha ağırdır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur: قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لا يَعْلَمُونَ "De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" [ez-Zumer 9] Artı olarak sizin hakkınızda ise şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ "Allah'tan ancak alim kulları korkar." [Fatır 28] Yine SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: "Alimler, enbiyaların varisleridirler." O halde ayağınıza bir fırsat gelmişken canlarınızın gitmesi pahasına hakkı izhar etmenizin ve Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamanızın zamanı gelmedi mi? Kefenlerinize bürünerek hak sözü söylemeye koyulmaz mısınız?

Ey Yemen Alimleri! Ali Abdullah Salih, Müslümanların diğer yöneticileri gibi Allah'ın şeriatı ile hükmetmemektedir! Allah'a düşmanlıkta, kafir Batıyı dost edinmede, Batılıların sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmak için onlara sarılmada haddi aşmıştır! Yeryüzünde Allah'ın şeriatını heba ederek O'nunla savaştı ve sizden de cürümlerini tebrik etmenizi ve iğrenç rejiminin yüzünü güzelleştirerek katkıda bulunmanızı istiyor. O halde onu ifşa etmeyecek misiniz? Artık hakkı getirmenizin ve batılı yok etmenizin zamanı gelemedi mi? Aranızda hak sözü söylemede fazilet ve üstünlüğe sahip olan Saîd İbn-u Cübeyr, Ahmed İbn-u Hanbel, İzz İbn-u Abdusselam ve benzeri kimseler yok mu? Allah'ın rızasını arayarak Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan hakkın adamları olmayacak mısınız?

Ey Yemen Alimleri! Bildiğiniz üzere Ali Abdullah Salih, yönetimi boyunca Yemen'deki Müslümanlara karşı cürüm işledi ve içine düştüğü çıkmazdan çıkarmaları için çağırmasının dışında bir gün olsun alimlere yaklaşmadı. Aynen sizleri orta bölgelerde ulusalcı cepheye karşı koymaya, 1994 yazındaki savaş öncesinde yönetimdeki ortağı Sosyalist Parti ile olan krizinde Ta'z'e ve H. 1431 Ramazan ayı sonlarında Ortak Buluşma Platformu ile yaşadığı diyalog krizinde çağırdığı gibi. Ardından sizleri yok etmek için önceki çizgisine geri döndü. Yoksa sizlere geçmişte yaptığı tüm çağrılardan sonra hani konumunuz nerede kaldı?! Neden her zaman İslam'ı, siyasî, ekonomik, içtimaî ve benzeri tüm sorunların temel referansı yapmıyor? Neden ekonomik krizlerde sizleri çağırmıyor da Dünya Bankası ile IMF'yi çağırıyor, ülkeyi ve insanlarını harap eden dayattıkları direktiflerine teslim oluyor? Ayrıca neden davetini bekliyor ve siz ona gidiyorsunuz da yöneticinin alimlerin kapısını çaldığı gibi sahip olduğunuza ilme hürmet göstererek o size gelmiyor? Neden siz, onun kabul etmesine veya söyleyeceklerinizden yüz çevirmesini aldırış etmeksizin kendisine nasihat etmeye ve yüzüne hakkı haykırmaya koyulmuyorsunuz?

Ey Yemen Alimleri! İnsanlar, alimlerini Allah'ın izhar etmelerini ve gizlememelerini emrettiği hakta cesur olmalarını görme özlemi içerisindeler. Zira insanlar, hakkı güneşin aydınlığı gibi görmelerinden dolayı bu hususta onlara muhalefet etmezler!

Yönetiminin fesadını avam insanların bile görmesinden sonra Ali Abdullah Salih'in, sizleri çözmeye çağırdığı bugünkü sorun, muttaki kimseler için oldukça kolay sorundur. Bu sorunun çözümü, hem ona hem de bugün yönetim üzerinde onunla çekişenlere bir hüccet göstermenizdir. Bu ise insanların başlarındaki zulmü kaldırmak ve Müslümanlar için bir Halife naspederek Allah'ın beyan ettiği ve emrettiği üzere İslam'la hükmetmesi şartıyla ona biat etmektir. Böylece adaleti tesis etsin, zalime engel olsun, mazluma yardım etsin ve tüm hak sahiplerine hakkını versin... Yemen, Allah'ın izniyle tüm yerküreye egemen olacak İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurma şerefine nail olma fırsatına hala sahiptir ve buna muktedir olduğunu teyit ederiz. Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], bizlere Hilafetin kurulacağını müjdelemiş ve Allah'ın izniyle bu müjdenin gerçekleşmesi bir an meselesidir. O halde Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, kendilerini Allah'ın dinine ve zuhur etmesine nusret vermeye davet ettiğinde ona icabet eden selefleriniz Ensar gibi olunuz.

Ey Yemen Alimleri! Hiç şüphesiz Yemen halkı, size güvenmekte ve sizden hak sözü söylemenizi beklemektedir. Fakat Ali Abdullah Salih'in size olan teveccühü, sadece sizden Batıyı dost edinmesi ve Allah'ın kitabını terk etmesi yüzünden içerisinde bocaladığı çıkmazdan kurtaracak can simidi olmanızı istemektedir. O halde geçmişte sessiz kaldığınız gibi bugün de ona yardım ederek cürümlerine ortak olmayınız!

Ey Yemen Alimleri! Sizler, hayrı insanlardan daha iyi bilmektesiniz. O halde hakkı haykırarak hayırda insanlara öncü olun, sokaklardaki ve evlerdeki insan guruplarını Allah'ın şeriatını tatbik etmeye, küfür rejimini kökünden söküp atmaya sevk edin, bu ayaklanmanın ve büyük fedakarlıkların ardından sadece şahısların değiştirilmesini kabul etmeyin ki Allahuteala'nın şu kavli tecelli etmesin: وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِن بَعْدِ قُوَّةٍ أَنكَاثًا "İpliğini sağlamca büktükten sonra çözüp bozan (kadın) gibi olmayın." [en-Nahl 92]

Bundan daha önemlisi insanlar, Allah'ın razı olduğu bir liderlikten yoksunlar. Eğer sizler, Allah'ın şeriatının tatbikine liderlik ederseniz liderlik sizin olur ve Allah'ın rızası daha büyüktür. Bunun aksini yaparsanız kaos ve fesat yayılır ve Allah'ın öfkesi ve kızgınlığı daha büyüktür maazAllah! İşte o zaman ne pişmanlık ne de yürek acısı bir fayda verir.

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak bunları, size arkanızdan söylemiyoruz. Bilakis bizler, bunları sürekli söylüyoruz, yöneticilere bunlarla karşı koyuyoruz ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışıyoruz. Zira İmam Ahmed'in Musnedi'nde Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğu sabit olmuştur: "Nübüvvet sizlerin arasında Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorbacı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır." Sonra sustu. Bugün kafirler, Hilafeti kendi gözleriyle görmeye, ona karşı uyarmaya ve kurulmasından korkmaya başladı. Aynı şekilde bizler de onu kendi gözlerimizle görüyor ve gecemizi gündüzümüze katarak onun için çalışıyoruz. Bizim mevlamız Allah'tır, onların ise bir mevlası yoktur.

Nasihat, Müslümanların imamlarına ve geneline olduğu gibi size de vaciptir. O halde ey yeryüzünün tuzları, hak sözü söyleyin ve sakın zalimlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur maazAllah. Allahuteala, şöyle buyurmuştur: وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur." [Hûd 113]

Hizb-ut Tahrir, sizleri zimmetinizi zalim yöneticilere, kafir Batıya ajanlıklarına ve gece gündüz Allah'ın diniyle savaşmalarına sessiz kalma günahından beri kılmaya çağırıyor. Yine sizleri, Hilafeti kurarak Allah'ın dinini tekrar iktidar koltuğuna getirmek için kendisiyle birlikte omuz omuza çalışmaya çağırıyor. Bizler sizlerle temas kurmak için acele ediyoruz. Sizler de icabet etmek ve Allah'ın dinine nusret vermek üzere bizimle birlikte çalışmak için acele ediniz. Zira her ikisinde hayır olsa da nusretten önce çalışmanın ecri, nusretten sonra çalışmaktan daha büyüktür ve daha çoktur.

Allahım tebliğ ettik Sen şahit ol!

هَذَا بَلاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الألْبَابِ "İşte bu, kendisi ile uyarılsınlar, (Allah'ın) ancak tek bir ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir." [İbrâhîm 52]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Lübnan'daki Laiklerin Fırkacı Simgeleri, Müslüman Kadının Şeri Kıyafetiyle İstihza Etmede Birbirleriyle Yarışıyorlar

Dün değil evvelsi gün Viam Vahhab, karşımıza çirkin sözlerinin yeni bir örneği ile çıktı. Ancak bu defa başörtülü Müslüman kadını, "Aynen çöp torbası" ve "Siyah poşet" gibi sıfatlarla nitelendirdi.

قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Allah onları katletsin (kahretsin)! Nasıl da döndürülüyorlar." [et-Tevbe 30]

Birkaç gün önce 13 Mart pazar günü Şehitler Meydanı'ndaki kampanya çerçevesinde 14 Mart Gurubu, insanları "Hepimiz Hangi Vatan İçiniz" başlığı altında toplama kampanyasına koyuldu. Kampanya, bir gurup resimden ibaretti. Bu resimler arasında son derece mutlu görünen bir kadın ile kızının göründüğü bir resim ile buna mukabil yüzlerinde mutsuzluk ve sefalet belirtileri görünen başörtülü bir kadın ile kızının olduğu bir resim vardı.

İşte Lübnan'ın liderleri bunlar: Aynı anda hem laik hem de fırkacı olup insanların dinî duygularının ticaretini yapmaktalar. Onlar, dinin ve dindarlığın en azgın düşmanları olup İslam'a, şiarlarına ve öğretilerine gericilik ve geri kalmışlık vasfıyla bakarlarken Batı kültürüne ve kanunlarına saygı ve hayranlıkla bakmaktalar. İnsanları sloganlarının peşine takmak istediklerinde onların dinî duygularını gaspetmekteler ve kendilerini dinci ve dindar konumunda göstermekteler. Eteklerindeki taşları dökmek istediklerinde içlerinde gizlediklerini dışa vurmaktalar ve onlar hakkında Allah'ın şu kavli tecelli etmektedir:

قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ "Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür." [Âl-i İmrân 118]

Ey Müslümanlar!

Lübnan'daki bu fırkacı liderlerin, şiarlarınızı ve şeriatınızın hükümlerini alaya alması, fırkacılığın yakından uzaktan dinle hiçbir ilgisinin olmadığını ve fırkacılığın alternatifinin laiklik olduğu sözünün bir vehim olduğunu göstermektedir. Zira bu ülkede laiklik ve fırkacılık, dünyanın tanıdığı en iğrenç siyasî modeli oluşturmaya yönelik bir ittifak ve koalisyon birlikteliğidir. Hayatlarında ve siyasî uygulamalarında dine hiçbir ağırlık vermeyen Lübnan liderleri, insanların maslahatlarıyla hiçbir ilgisi olmayan bölgesel ve devletlerarası güçlerin politikalarını gerçekleştirmek için bu yolla insanların bilinçsiz dinî duygularını istismar ederek insanları bir araya toplamayı başardılar.

Ey Müslümanlar! Sizler, -hidayet ve nûr risaletine ve dünyada en azim bir şeriata sahipken- bu liderlerin veya müttefiklerinin peşinden gitmek size yakışıyor mu?! Sizin ticaretinizi yapan, sizi yok pahasına satan, imanınıza ve şeriatınıza hiçbir ağırlık vermeyen ve Allah'ın şu kavlinin intibak ettiği bu kişilerle dostluğunuzu kesmez misiniz?!

وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آَيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ "(O) ayetlerimizden bir şey öğrendiğinde zaman onunla alay eder. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır." [Casiye 9]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Davet Taşıyıcısının Vefat İlanı

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, şebabından biri olan Şeyh Bedir Muhammed Abdullah Katina'nın hain bir saldırı sonucunda öldüğünü derin ve acı bir üzüntüyle ilan eder.

Şeyh Bedir, Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın hakkı cesurca söyleyen, zulüm ve aveneleriyle mücadele eden bir davet taşıyıcısıydı. Davette aktif birisiydi ve Yemen'de yaşanan son olaylarda daha da aktifleşti. Medya Bürosunda kendisine verilen medya kesimlerine ve toplumun en etkin şahsiyetlerine ulaşma görevini yerine getirmekteydi. Herkes onu, ihlası ve cüretkarlığı ile tanırdı.

Allah sana rahmet eylesin ve engin cennetlerine soksun. Bizler senin ayrılığından dolayı gerçekten çok üzgünüz ey Şeyh Bedir! Allah'tan geldik ve O'na geri döneceğiz.


Mühendis Şefik Hamîs
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti Medya Bürosu Başkanı

Devamını oku...

Tacikistan'daki [Orta Asya] Soruşturma, Hüküm ve Yargılama Örnekleri

  • Kategori Tacikistan
  •   |  

1- Soruşturma ve İşkencelere İlişkin Hapishaneden Bir Mektup:

Benim adım, Razıkov Abdurresül Abdussettarovic. 1960 doğumluyum ve Tacikistan'da Hizb-ut Tahrir üyesiyim. 01 Şubat 2010 günü sabahı, bir gurup güvenlik adamı evime girdi, evimi aradı ve Hizb-ut Tahrir'in çıkarttığı bazı İslamî kitaplar buldu. Beni, hanımımı, 12 yaşındaki çocuğumu ve yanımda bulunan "Nimetullah" adındaki misafirimi aldılar. Bize küfrettikten ve darpettikten sonra hepimizi alarak tutuklu merkezine götürdüler. Eşimi ve çocuğumu bir hücreye, beni ve Nimetuulah'ı başka bir hücreye koydular. Ve bizi şiddetli bir şekilde darpettiler. Derken bizi sorguya alarak tutuklamak için Hizbin şebabı hakkında bilgi vermemiz istediler. Biz ise bilgi vermedik. Ellerimi kapının alt kısmına bağlayarak yere yatırdılar ve beraberinde dokuz yardımcısının olduğu işkence ekibi müdürü (Jalav) geldi ve bana en ağır işkenceleri yaptılar. Ardından başka bir gurup geldi, beni yatağa bağladılar ve 01 Şubat sabahından 02 Şubat öğlene kadar durmadan vahşi işkenceye devam ettiler. Ben ve eşim oruçluyduk. (Jalav), bizim oruçlu olduğumuz öğrenince iğrenç sözlerle bize küfretti ve beni hücrenin tavanındaki boruya astılar, elbiselerimi çıkardılar ve asılı halde bana işkence etmeye başladılar. Kırbaçla bedenimin her yerine vuruyorlardı ve bu mücrimlerin kalplerinde hiç merhamet kalmamıştı. Bu vahşilerden ikisi, bacaklarımı tutarak biri bir tarafa ve diğeri bir tarafa çekti ve üçüncü bir vahşi kırbaçla bacaklarımın arasına vurmaya başladı. 02 Şubat öğle vaktinden 03 Şubat öğle vaktine kadar vurmaya devam ettiler. Sırayla asılı bir halde bana işkence ediyorlardı. Bütün vücudum morarmıştı. Hava soğuktu ve tepemden aşağı soğuk su döküyorlardı. Soğuğun şiddetinden tir tir titriyordum. Başıma dayanılmaz bir ağrı saplandı. 03 Şubat günü öğleyin (Jalav) geldi ve benim kendilerine istediklerini vermeyeceğimi anladı. Bunun üzerine beni yatağa yüzün koyu yatırmalarını, ayaklarıma vurmalarını ve elektrikle işkence etmelerini emretti. Ellerim ve ayaklarım felç oldu. Beni, başka bir yerde benim gibi işkence ettikleri (Nimetullah) ile görüştürdüler. 04 Şubat günü beni soruşturma hapishanesine naklettiler ve orada eşimi gördüm. Bana gizli bir şekilde kendisine işkence ettiklerini ve saçlarını yolduklarını söyledi. Ve ondan bir gün boyunca tutuklu kaldıktan sonra çocuğumu serbest bıraktıklarını öğrendim.

[Bu mektup, Tacikistan hapishanelerinin birinden geldi. Bu ve diğer komşu ülkelerdeki fikir mahkumlarının genelinin hali bu şekildedir. Bu rejimler ne zamana kadar devam edecek?!]

2- Tacikistan Mahkemelerindeki Hüküm Örnekleri:

Kuzeydeki bir mahkeme, 01 Mart 2011 günü 11 Hizb-ut Tahrir üyesi hakkında uzun süreli hapis hükmü verdi. Bu üyeler şunlardır:

-Hüseyin Vartjanov [20 yıl]

-Abdulhalık Mullayov [20 yıl] Bu kişi daha önce de Hizb-ut Tahrir'e mensup olması nedeniyle 9 yıl hapiste kalmıştı.

-Habibullah Ceveryov [18 yıl] Bu kişi daha önce de Hizb-ut Tahrir'e mensup olması nedeniyle uzun süre hapiste kalmıştı.

-Haşim Abdullahyov [15 yıl] Bu kişi daha önce de hapiste kalmıştı.

-Tahir Mahmudcanov [9 yıl]

-Mukim Babacanov [9 yıl]

-Delşad Muhtarov [10 yıl]

-Şevket Muhammedov [13 yıl]

-Nebi Devletov [13 yıl] Bu kişi Hizb-ut Tahrir'e girmeden önce geçmişte içişleri idaresi müdürüydü.

-Yusufcan Yusufcanov [14 yıl]

-Nazım Ayargaçov [4 yıl]

 

3- Tacikistan'daki Yargılamalar Şu Şekilde Gerçekleşmektedir:

27 Aralık 2010 yılında Tacikistan'ın başkenti Duşanbe şehrinde Tacik vatandaşı 8 şebabın yargılanmasına başlandı. Bu kişiler, şunlardır:

Yusufcan Hafizov, Kemal Han Salahaddinov, Sabircan Abdulhamidov, Devletyar Kurbanov, Talip Nurov, Salih Rahmanov, Alican Yusufov ve Abdurrahman Kerimov.

Bu kişiler, 2010 yılı içerisinde terörist İslamî siyasî bir hareket olan Hizb-ut Tahrir'e mensup olma suçlamasıyla tutuklanmışlardı. Bu kişiler hakkındaki kovuşturma, beş ila dokuz ay arasında devam etti. Herkes bilmektedir ki Hizb-ut Tahrir, İslam Devleti'ni kurmak için çalışırken Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i örnek alarak şiddete başvurmaksızın siyasî ve fikrî çalışma yoluyla İslam'a davet eden siyasî bir hizbtir. Ancak sorgucular, hizbe terör suçlaması yaftalamayı ve tutuklamak için tüm şebabtan Hizbin diğer şebabını göstermelerini istiyorlar. Bu nedenle bu sorgucuların işi, hakikati araştırmak değildir. Aksine sahte suçlamalar hazırlamak ve ağır işkenceler yoluyla maksatlarıyla örtüşen ifadeler almaya çalışmaktır. Mesela mücrim sorgucu Tachounov Semraddin, adının Rüstem olduğunu söyleyerek bu ismini gizledi. Yine başka bir mücrim sorgucu olan Mirdayov İlham da ismini gizledi. Sanık Talip Nurov, bu kişiler hakkında şöyle demiştir: Bu itler, bizi güvenlik komisyonun hücrelerine asarak saatlerce ağır vahşi işkenceler yaparken kendilerinin hakka ve insanların güvenliğine hizmet ettiklerini iddia ediyorlardı!

Sanık sıfatıyla hakim karşısına çıkan şebab, aleyhlerinde tutulan tutanakların sorgucuların düzenlediği bir yalan olduğunu söylediler. Hakim de onlardan şahit istedi. O sırada avukatlardan biri, sorgu sırasında görevini yapmaya gittiğini ancak güvenlik adamlarının kendisine bu işin siyasî olduğunu ve ciddî bir şekilde takip etmemesi gerektiğini anlattıklarını söyledi. Bu şekilde avukatların sanıklarla görüşmesini veya sorgulamaya katılmasını engellemektedirler. Bu sekiz sanıktan birisinin Hizibli olduğu kanıtlanamadı ve diğerleri de onu tanımadıklarını söylediler. Ardından sorgucu, aleyhinde şahitlik yapması için Hizbten tutuklu bir şahsı getirdi ve bu şahıs mahkemede şöyle dedi: Bu sorgucu, bu adam aleyhinde yalan şahitlikte bulunmamız için bir gündür bana ve üç akrabama baskı yapıyor.

Hakimlerden biri gizlice ellerinde bir şey olmadığını söyledi ve şöyle ekledi: "Hukuki yargılamalar olmadan nasıl olur ki. Bütün İslamî ve siyasî hareketlerin müntesipleri hakkındaki hükmü, yukarıdan gelen emirlere, yani tagut devlet başkanının emirlerine binaen yüksek yargı belirlemektedir."

Mahkeme, tagutun emirlerine binaen bu sekiz kişi hakkında 18 ila 6 buçuk yıl arasında değişen hükümler verdi. Buna rağmen onlar, Allah'ın izniyle hak üzerinde sabır ve sebat etmekteler ve yakın bir çıkış yolu beklemekteler.

Tacik Müslüman halkının, malum sebeplerden dolayı İslamî bilgileri öğrenmekten uzak kaldığı doğrudur. Ancak onlar güçlü İslamî duygulara sahiptirler ve şu anda bazı İslam beldelerinde tagut yöneticilere başkaldıran halkçı hareketlere tanık olmaktadırlar. Tacik ve diğer Orta Asya beldeleri halkları, yöneticilerini alaşağı etmek ve şerefli bir şekilde İslamî yönetime geri dönmek için harekete geçmede daha önceliklidirler.

Tagutların uyguladığı işkenceler, baskılar ve zulümler, müminleri zillete düşüremeyecek ve onları imanlarından döndüremeyecektir. Bilakis tagutların sonunu yakınlaştıracaktır. Nitekim geçmişte tagutların başı olan Firavun da Musa Aleyhi's Selam'a iman eden sihirbazları tehdit etmişti:

فَلأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلاَفٍ وَلأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَى (71) قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلَى مَا جَاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَا أَنْتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِي هَذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا (72) إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَى (73) إِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لاَ يَمُوتُ فِيهَا وَلاَ يَحْيَى (74) وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُولَئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَى (75) جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاءُ مَنْ تَزَكَّى (76) "Andolsun ki elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız. Dediler ki: "Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin." Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah, (mükâfatı) en hayırlı ve (cezası) en sürekli olandır. Şurası muhakkak ki, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, cehennem sırf onun içindir. O ise orada ne ölür ne de yaşar! Kim de salih amellerde bulunan bir mümin olarak O'na varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir. İçinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte arınanların mükâfatı budur." [Taha 71-76]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER