Pazar, 25 Muharrem 1447 | 2025/07/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Tory'nin Hizb-ut Tahrir'e İlişkin Yalanlarının İfşa Edilmesi

11 Aralık cuma günü Harangey Konseyi'ndeki yetkililerin gerçekleştirdiği soruşturmaların ardından muhafazakar lider David Cameron ile Michael Goff'un Müslümanlara ait yerel okulların Hizb-ut Tahrir'in örgütsel ara yüzleri olduğu iddialarını destekleyen bir kanıtın olmadığı ortaya çıkmıştır.

Basında konseyin soruşturmaları sonucunda "uygunsuz içeriğe veya okula etkisi olduğuna işaret bir kanıtın olmadığı" şeklinde bir sonuca ulaştığı geçmiştir.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa, bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulundu: "Bu senaryonun tamamı Tory Partisi'nin gerçek yüzünü ve siyasi popülerlik elde etmek için nasıl yalana başvurduğu göstermektedir."

"Tory Partisi'nin Hizb-ut Tahrir'in sesini engellemeye düşkün kılan neden ise Hizb-ut Tahrir'in Batının İslami alemdeki harici politikalarına yönelik değişmez tenkididir. Tory Partisi, Afganistan ile Pakistan'da süregelen savaşı destekleyen, tartışmasız şekilde "İsrail'i" dost edinen ve İngiltere'deki İslami siyasi sesleri vahşice bastıran İngiltere'deki yeni muhafazakarların yeni somut yüzüdür."

"Tory Partisi, Hizb-ut Tahrir'e yönelik yalanlar uydurmaya devam edip onun yasaklanmasına çağrıda bulunurken Hizb, Tory Partisi'nin liderlerine Batı ile İslami alem arasındaki ilişkilerin geleceği hakkında genel bir tartışma altında karşı karşıya gelmek için meydan okuyor. Tory Partisi'nin bu meydan okumaya kabul etmeye cesaretinin olmadığı bilakis yalanlar uydurmaya devam edeceği noktasında en ufak bir şüphemiz yoktur."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yahudi Varlığı ve Vatandaşları Cürümlerine Devam Ederken Otorite ile Yöneticiler Onlarla Komplolara Devam Etmektedir

 

     Yahudi varlığı ve kindar vatandaşları tarafından Filistin halkına yönelik süregelen saldırılar tekerrür etmektedir. Nitekim Yahudi vatandaşları tarafından Yasuf Mescidi'nin kundaklanması bunların sonuncusu değildir. Bundan önce de Filistin otoritesinin, işgalci Yahudi ordusuyla güvenlik koordinasyonuna devam ettiği bir sırada kindar bir Yahudinin arabasıyla el-Halil'deki bir gencin bedeninin üzerinden arka arkaya birkaç kez geçerek onu katletme girişiminde bulunması üzerine Filistinli ile "İsrailli" yetkililer olay mahalline gelerek söz konusu olayın soruşturmasını ortak yürütmüşlerdir. Bizler bu bağlamda deriz ki:

1- İşgal ordusu ve vatandaşları, güvenlik birimlerinin gözü kulağı önünde Batı Şeria şehirlerinde serbestçe hareket etmekteler ve bu birimler onlara karşı koymayı dahi düşünmemektedirler. Çünkü Amerikan generali Dayton'un talimatları, Yahudi saldırılarından kendilerini savunmak için hareket eden Filistinli gençlerin takibatı hususunda Filistin güvenlik güçlerinin çalışmalarını sınırlamakta, Yahudiler saldırdıkları zaman ise güvenlik güçleri insanların güvenliği ve savunması için hareket edememektedirler.

2- Yahudi varlığının Filistin halkına karşı işlediği cürüm sicili bu terörist varlığının ortaya çıkmasından bu yana hiç durmamıştır. Ancak bugün, Filistin Kurtuluş Örgütünün yaptığı ve Yahudi varlığını korumak için otoritenin ürettiği aşağılayıcı ve onur kırıcı ittifaklarla birlikte şiddetini daha da artırmıştır. Ayrıca otorite, Yahudi varlığına mukavemeti veya kendisini savunmayı düşünen herkesi takip etmek için onunla güvenlik koordinasyonu kurmuş dahası tahrik suçlamasıyla bu varlığın varlığını reddeden güvenlik birimindeki herkesi takip etmektedir.

3- Diğer taraftan Filistin otoritesi; insanları işgali bir emri vaki olarak kabullenmeye alıştırarak buna boyun eğdirmeye sevk etmek, bir parça ekmeğin peşinde koşmakla meşgul etmek ve "Filistin Güzellik Kraliçesi Yarışması" adındaki fücur bir yarışmayı gözetmesi gibi fazilet ile yüce değerleri ortadan kaldırmaya dönük rezil politikayı benimseyerek vatandaşlarının direnme ve meydan okuma ruhunu bitirmeye çalışmaktadır.

4- Müslümanlara düşen, bu otoriteyi kaldırıp atmaktır, kendilerini Yahudilere hayati meselelerini ümmetin düşmanlarına teslim eden yöneticileri söküp atmak için çalışmaktır. Bu yöneticilerden biri de çelikten duvarların inşası yoluyla Yahudi varlığının sınırlarını güvence altına almak için ciddiyet ve samimiyetle çalışan, Gazze Şeridi'ndeki halkımızın abluka altına alınması hususunda ısrar eden ve onlara gıda ile temel ihtiyaçların girdirilmesini engelleyen Mısır yöneticileridir. Bu yöneticiler, Amerika, Avrupa, Ortadoğu Dörtlüsü ve Birleşmiş Milletlerden dilenme politikasını benimseyerek Müslümanların başına gelen musibetlerin sebebinin bu devletler ve kuruluşlar olduğunu unutturmak için ümmeti saptırmışlardır. Oysa Yahudi varlığını ortaya çıkarıp onun yaşama nedenlerini sağlayan, Irak ve Afganistan'da Müslümanların beldelerini işgal eden ve bu işgalleri meşrulaştıran bizzat bu devletler ve kuruluşlardır.

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak, ümmeti yeniden birliğine ve heybetine döndürmek, onun işlerini sıkıca ele almak, sultasını gasp edenlerden geri almak, İslami devletini kurmak, Filistin ile halkının saldırgan Yahudi pisliğinden kurtulması için kendisine liderlik edecek kalkan olan bir imama biatleşmeleri için gecemizi gündüzümüze katacağımıza söz veriyoruz. İşte o zaman nasıl bir inkılap ile yıkılacaklarını bileceklerdir. وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ "Zulmedenler nasıl bir inkılap ile yıkılacaklarını bileceklerdir." [Şuara 227]

 

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Demokratikleşme mi Yoksa İslam'a Dönüş mü?

 

     Sudan'daki sözde muhalefet partileri birbirlerine demokratikleşme çağrısında bulundular, bunun için ittifaklar yapıldı, seminerler düzenlendi ve mitinglere çıkması için insanlar teşvik edildi ve hükümet; özellikle Ulusal Kongre Partisi, bu demokratikleşme fikrini reddetmedi ama otoritedeki payından da korkmaya başladı. Çünkü hükümet, farklı isimleriyle muhalefet partilerinin iktidar ve sandalye üstünlüğünü elde etmek için bu sloganı ön plana çıkarttıklarını çok iyi bilmektedir. Nitekim geçen pazartesi günü, bazı Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ve muhalefet partileri mensuplarının gösteri için meydanlara çıkmaları ve Ulusal Kongre Partisi'nin onlara şiddetle karşılık vermesi iktidar mücadelesi olduğuna dair en iyi kanıttır.

Sudan'daki insanlar, sömürgeci kafir İngilizlerin ordularıyla çıkıp fikrini, nizamlarını ve kültürünü bırakmasından sonraki dönem boyunca ister birlikte isterse ayrı ayrı olsun bu partilerin hepsini denediler. Dolayısıyla ister şu anki iktidar partileri olsun isterse diğer muhalefet partileri olsun sözde demokrasi veya totaliter döneminde bir şekilde Sudan'daki yönetime ortak olmuşlardır. Askeri ve demokratik otorite olmak üzere her ikisi de zararlı olup beşerin koyduğu beşeri hükümlerle yönetmişlerdir. Zira bunların her ikisi bir paranın iki yüzü gibidir. Sudan halkı, bu dönemlerin hiçbirinde işlerini gözeten bu kimselerin bırakın ihsan ile gözetmelerini onların hiçbir hayrını dahi görmediler. Zira bu partiler nezdinde yönetim ve otorite, elde etmeye çalıştıkları bir ganimettir ki bu da tabii olan bir şeydir; çünkü geçmişteki ve şu andaki nizamların tamamı, gözetime değil de vergi toplamaya dayalı kapitalist Batı nizamlarının ürünüdür. Vakıa açısından (demokrasi ve askeriyesiyle) fesadı ve ayıbı belirgin olarak ortaya çıkmasının yanısıra bunlar, şeriat açısından da batıl nizamlardır ve Müslümanların bunlara muhakeme olması veya bunlarla hüküm vermesi caiz değildir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ "Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." [Maide 44]

Nifaşa ve geçici anayasa esası üzerine yapılan bu demokratikleşme çağrısı, istenilen dönüşüm ve değişimin yönetim, siyaset, ekonomi ve benzerleri gibi hayat nizamlarına yönelik olmayıp ancak şahısların bir başkasıyla değiştirilmesine yardım etmek olduğunu teyit etmektedir. Bu durumda bu çağrı, mevcut yöneticilerin diğer partilerdeki başka şahıslarla değişmesi demektir. Gerek mevcut yöneticiler gerekse muhalefet partileri, bunu çok iyi bilmektedirler. Bu nedenledir ki ülkede bu tür kutuplaşma, kargaşa ve siyasi kaos meydana gelmektedir.

Beldemizi bu kaos ve siyasi kargaşadan koruyacak olan ise herkesin İslam'a dönmesi ve İslam'ın, yönetim, sultan, anlaşmazlıkların çözümü ve hakların verilmesinin esası yapılmasıdır. Bu da ister Müslüman isterse gayrimüslim olsun tüm insanlar arasında adaleti sağlayacak olan Raşidi Hilafet Devleti'nin ikame edilmesiyle mümkündür. Zira onun gölgesinde herkes güven, itminan ve ihsan ile gözetimden nimetlenecek, yönetim ve sultan ümmetten sorumlu olup insanların pay kapmaya çalıştığı bir ganimet veya "pasta" olmayacaktır.

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Müslüman Kadınların Irzları Ticari veya Eğlence Metaı Değildir Ey Rezil Otorite!

Filistin otoritesinin gözetip destekleyerek çalışmasına izin verdiği Enformasyon ve Kültür Bakanlığının jüri komisyonuna katılmaları için temsilciler görevlendirdiği bir Filistin şirketi tarafından organize edilen "Filistin Güzellik Kraliçesi" adı altındaki yarışma etkinliklerinin ilki 07.12.2009 Pazartesi akşamı Ramallah'ta başladı ve yarışmanın sunumunun bu ayın onunda başlaması ve yirmi altısında sona ermesi kararlaştırıldı.

Filistin meselesinin ticaretini yapıp siyasi rezilliğin zevkine varan Filistin otoritesi bugün de kadına alınıp satılan bir eşya muamelesi yapan Batılı kültür ifrazatının sponsorluğunu ve propagandasını yaparak Filistin halkı arasında ahlaksızlığı, fuhşiyatı ve fesadı yaymaya çalışmaktadır. Bu da nice kahramanlar ve şehitler doğurup fedakarlık ve mücadele meydanlarında erkeklere ortak olarak adını iffet ve şeref sayfalarına yazdıran Müslüman kadını incitmek içindir.

Otoritenin bu tür yıkıcı faaliyetleri gözetmesi; otoriter kurumlarının faaliyetleri ile Batılı vizyona göre hareket eden ve İslami değerleri yıkıp onun yerine bozuk Batılı değerleri yaymayı hedefleyen yabancı ve yerel kurumların faaliyetlerini gözetmesi yoluyla otoritenin takip ettiği mahzurların delinmesi ve haramların zevkine varılması politikası çerçevesinde gerçekleştirmektedir. Bu politikalar ve eğilimler noktasında otoriter kurumlar arasında yarışma vardır. Zira otorite, daha iki ay önce kadınların avret yerlerinin açıldığı ve bu iğrenç etkinliklerin tebrik edilmesi için insanların mobilize edilmeye çalışıldığı kadın futbol karşılaşmasını da gözetip düzenlemiştir.

Filistin güzellik kraliçesinin seçilmesi yarışması, fazilete ve kadının tüm bayağı ve çöküntü görüntülerden korunmasına davet eden İslami şeriatımız, ahlakımız ve yüce kıymetlerimizle çelişmektedir. Zira İslam, güzelliğine ve fiziksel uygunluğuna bakmaksızın kadını izzetli kılıp derecesini ve onurunu yükseltmiş, onu korunması gereken bir namus kılmış, yabancı erkeklerin karşısında ziynet ve avret yerlerini süsleyip göstermesini ve onların avret yerlerine bakılmasını haram kılmış ve gözlerin sakındırılmasını emretmiştir.

Ümmet, bu fitne fücurdan sorumlu olan otorite karşısında susmayacak ve yarışmanın acilen durdurulmasını ve iman eden kimseler arasında bu fuhşiyatın yayılmasının engellenmesini talep edecektir. Bizler otorite ile bu yarışmayı organize edenleri, dünya ve ahiretin elim azabıyla uyarıyoruz. إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ "İman edenler arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de elim bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz." [Nur 19]

Bizler, bu etkinlikleri engellemek, kadının iffetini hedef alan ve seçkin şeri hükümlerimize aykırı olan bu tür eğilim ve etkinliklere meydan okumak amacıyla Müslümanları acilen görevlerini yapmaya davet ediyoruz. Bunun yanı sıra onları, kendilerini ve ailelerini yakıtı insan ve taş olan ateşten korumaları için kızlarının ifsat edilmesi noktasında sürekli uyanık olmaya ve kendilerine, İslamlarına ve yüce değerlerine karşı kurulan tüm bu komplolar karşısında kararlı bir şekilde durmaya davet ediyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ "Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır." [Tahrim 6]

Devamını oku...

Basın Açıklaması Kurumlar Arası Çatışma Sömürgeci Güçler Arasındaki Çatışmanın Bir Tezahürüdür

    

     Türkiye kamuoyunun son haftalarda tanık olduğu kurumlar arası çatışma, özellikle Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast iddiası ile başlatılan soruşturmanın ardından kozmik oda diye adlandırılan Kirazlıdere'deki Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığında yapılan aramalar ile dozunu iyice arttırmaya başladı.

Amerikan yanlısı laik AKP ile başta ordu olmak üzere uzun yıllardır ülkeye hakim olan İngiliz yanlısı laik Kemalist kesim arasında büyük bir hesaplaşmanın yaşandığı artık bu son olaylarla birlikte iyice açığa çıktı. AKP hükümeti daha önce vur kaç taktiği uygularken bu defa özellikle Ergenekon davası adı altında Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik yıpratma girişimlerine hız kazandırması, yandaş medyasının ordunun içerisindeki çeteleşme konusunu yoğun bir şekilde işlemesi, AKP'yi bitirmeye yönelik eylem planıyla başlayıp Bülent Arınç'a suikast planıyla devam eden tüm girişimlerin arkasında ordunun olduğunun sıkı sıkıya gündem yapılması ve bunun üzerine de Türkiye tarihinde ilk defa ordunun mahremi olarak bilinen bir yerin sivil bir hakim tarafından aranması ordunun eski konumunun zayıfladığına işaret etmektedir. Hükümetin yargı ve diğer alanlarda yaptığı her şeyin yargı tarafından hukuk dışı ve yargıya müdahale olarak gösterilmesiyle doğal olarak Amerikan yanlısı laik hükümet ile İngiliz yanlısı laik yargı arasında da bir çatışmanın olmasına sebebiyet vermiştir. Bu çatışma, taraflarından birisi diğerine galip gelinceye yada bu iki tarafı tarihe gömecek olan Raşidi Hilafet Devleti kuruluncaya kadar bu çatışma devam edecektir.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Bu, asla sizlerin maslahatına olan bir çatışma değil efendilerini razı etmeye çalışan iki ajan güç arasındaki bir çatışmadır. Yoksa her iki taraf da laiklik, demokrasi, özgürlükler ve benzeri küfür fikirlerini benimsemesine rağmen neden kendi aralarında bir çatışmaya girsinler. O halde İslami değerlerinize hiç bir kıymet vermedikleri gibi dünyanızı da hiç gözetmeyen ancak efendilerini razı etmeye çalışan bu hain yöneticilerin yerine Raşidi Hilafet'in o izzetli günlerini yaşatacak olan bir halifeyi nasbetmek için çalışmaktan başka çıkar bir yolu kalmamıştır.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.[Şuarâ 227]


Yılmaz Çelik
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Soru-Cevap

        Soru: Son günlerde Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile Ulusal Kongre Partisi arasında yarı gerginliğin sürdüğü mülahaza edilmiştir: Muhalefet güçleriyle birlikte Cuba Konferansı yapılmış, kalabalık yürüyüşler ve mitingler düzenlenmiştir.... Oysa Sudan Halk Kurtuluş Hareketi'nin muhalefetin içerisinde değil de hükümet içerisinde olduğu sanılmaktadır. Ardından Selvakir'in Afrika ile Avrupa turları gerçekleşmesi ve Amerikan elçisi "Gration'un" başarısızlığı hakkındaki söylentilerin yayılmasının yanı sıra parlamento, bu hafta içerisinde Sudan Kurtuluş Halk Hareketi'nin muhalefetine rağmen ulusal güvenlik yasasını onaylamış ve bugün de, yani 22.12.2009'da Sudan Halk Kurtuluş Hareketi'nin oturumu boykot etmesine rağmen referandum yasasını da onaylamıştır. O halde Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile Ulusal Kongre Partisi arasındaki bu gerginliğin gerçek bir gerginlik olduğunu söylemek mümkün müdür? Şayet böyleyse Hareket, sadakatini Amerika'dan Avrupa'ya özellikle de İngiltere'ye çevirdiği anlamına mı gelmektedir? Yoksa bu, Amerika'nın çevirdiği sanal bir gerginlik midir?

 

Cevap: Sudan'daki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile Ulusal Kongre Partisi arasındaki gerginliğin devam etmesi, ayrılmanın öncesine dayanan doğal bir meseledir. Zira ayrılmanın yol açtığı sorunların sonucunda ileriki zamanlarda hasmı tarafından ithamla tehdit edilmemek için bu sonuca ulaşılmasında her ikisi de birbirini suçlamaktadır.

Nifaşa Anlaşması, esasında ayrılıkçı bir anlaşmadır ve Beşir'in, referandumdan birlik tercihi sonucu çıkacaktır iddialarına bizzat kendisi de inanmamaktadır. Zira sadece referandum ilkesinin kabul edilmesi bile ayrılmanın artık Sudan'da bir gerçek haline geldiği ve tüm tarafların hareketleri bu hedefin gerçekleşmesine hizmet ettiği anlamına gelmektedir.

Mergani'nin başını çektiği Demokratik Birlik Partisi liderlerinden biri olan Tac-il Ser Muhammed Salih şöyle demiştir: "Bu günlerde gazete sayfalarına taşınan ve işitilen şeyler alışık olduğumuz şeylerdir... Bu, iki tarafın vizyonunun ihtilaf ettiği tüm meseleler hakkında yaşananların bir tekrarıdır. Zira ikisi de hızlı bir şekilde aralarındaki anlaşmazlıkları medyada yayınlatmaya koşmaktadırlar. Ancak hızlı bir şekilde de bir araya gelmekte, oturmakta ve tekrar anlaşmaktadırlar." Şöyle ekledi: "Her iki ortak da ortak çalışmada (halat çekme oyunu) oynayan bir okulu temsil etmektedir. Her ikisi de kendisine ait gündemi yakalayabilmek için kendi olduğu taraftan çekmektedir." Ve şunları teyit etmiştir: "Bu yöntem, işleri idare etmek için doğru olmayan bir yöntemdir. Çünkü bu, Sudan vatandaşlarının psikolojisini etkilemekte ve onu geleceği hususunda korkuya düşürmektedir." Salih umudunu şöyle ifade etmektedir: "Her iki ortak, aralarında anlaştıkları araçlar yoluyla çözüme ulaşma imkanı buldukları sürece kamu önündeki yönetim farklılıklarını azaltacaklardır." [Hollanda Dünya Radyosu]

Açıktır ki Amerika'yı dost edinen bir parti liderinin söyledikleri, yönetim ortakları arasındaki anlaşmazlıkların, Sudan halkının alışık olduğu bir mesele olduğunu göstermektedir. Ona göre sorun sadece bunların gizlenip kamuoyuna yansıtılmaması gerektiğini düşünmesi ve ortakların ileride tekrar anlaşacakları ihtimalini taşımasıdır.

Bu gerginlikler istenilen bir sonuçtur ve yönetim ortakları arasındaki anlaşmazlıkların tekrarlanması Güneyin self-determinasyonu hakkındaki referandumda ayrılma tercihi ihtimaline yardımcı olacaktır. Şayet her iki taraf tam bir uyum içerisinde olup gerginlik olmaz ise Güney halkının birliği tercih etmesinden korkulmaktadır. Bunun içindir ki ayrılma hedefine ulaşmak için aralarında gerilimin oluşturulması kaçınılmazdır.

Sudan Halk Kurtuluş Hareketinin muhalefete liderlik edip yürüyüşlerde, mitinglerde ve benzerlerinde ona öncülük etmesine, ardından parlamentonun kararlarına bazen itiraz etmesine bazen de protesto etmesine gelince; hükümet ile gizli anlaşma yaptı ithamına maruz kalmamak ve muhalefetin ayrılma tercihini reddetmemesi amacıyladır. Zira Selvakir ve bundan önceki John Garang liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, tamamen Amerika'ya boyun eğmektedir ve onun içerisinde Amerika'dan başka faal etkisi olan olmadığı gibi Sudan Halk Kurtuluş Hareketi'nin, Avrupa'ya meyledip Amerika'yı terk ettiğine dair hiçbir gösterge de bulunmamaktadır.

Amerikan elçisine gelince; başarısız değildir. Ancak o, ayrılmaya zemin hazırlamanın zorunluluklarından bir zorunluluk olması itibarıyla gerilimin azaltılmasını istememektedir.

Avrupa ve İngiltere'ye gelince: Amerikan karşıtı çalışmalarının etkisi Darfur odaklı olup Güneye yönelik değildir.

Selvakir'in Avrupa ve Afrika devletlerine yönelik turlarına gelince: Bunlardan hedefi devletlerarası açıdan yeni devletin doğuşuna zemin hazırlamaktır. Zira Selvakir bundan önce de Mısır'ı ziyaret etmiş, orada devlet başkanlarının karşılandığı gibi karşılanmış ve Güneyin şimdiden bir devlet olması itibarıyla Mısır birçok anlaşma imzalamıştır!

 

Devamını oku...

Bir Sorunun Cevabı

Soru: Bugünlerde özellikle Avrupa ve Amerika'daki medyada, önümüzdeki 2011 yılında yapılacak devlet başkanlığı seçimlerinde aday olmayacağını açıklayan Hüsnü Mübarek'ten sonra Mısır'ın gelecek devlet başkanı hakkındaki analizler artmıştır. Bu bağlamda Cemal Mübarek, Eymen Nur, Muhammed el-Baraday, Amr Musa... ve başkalarının isimleri geçmektedir. Ancak bu ifadeler arasında en çok ön plana çıkanlar Cemal Mübarek'in yanı sıra Eymen Nur'un şansı olduğunu ifade eden analizlerdir.

Bizler Cemal Mübarek'in babası gibi Amerika'ya sadık olduğunu biliyoruz. O halde özellikle Obama'nın ziyaretinin hemen öncesinde serbest bırakılmış olan Eymen Nur da aynı kafileden midir? Yoksa Eymen Nur Avrupa'nın adamlarından mıdır? Şayet bu doğruysa Avrupa özellikle de İngiltere, yıllardır Mısır'daki güçlü Amerikan nüfuzunun ardından Mısır'da kendisine bir dayanak olmasını mı arzulamaktadır?

 

Cevap:

Mısır'da gelişen siyaset takip edildiğinde Hüsnü Mübarek'ten sonra en çok şansı olan kişi büyük olasılıkla Cemal Mübarek'tir. Bunu gösteren pek çok emare vardır:

Birincisi: Amerika, Cemal'in babasına halef olmasına ihtimam vermektetir ve bu ihtimamın göstergeleri şunlardır:

1- Amerikalıların tutumlarından Cemal'i istedikleri ve gelecekteki adaylarının o olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Amerikan devleti, insanlara Cemal Mübarek'in Amerika'nın iradesiyle gelmeyip ancak demokratik oyun yoluyla geldiğini göstermek, onu yakmamak ve muhaliflerine karşı güçlendirmek için bunu açığa vurmamaktadır. Mesela Cemal Mübarek'in adaylığını doğallaştırmak amacıyla Amerika'yı ziyaret etmesi için ona çağrıda bulunduğu gibi başkalarına da çağrıda bulunmaktadır! Şayet Amerika onu istememiş olsaydı ona karşı acımasız bir kampanya başlatırdı ki onu ifşa edecek birçok karta da sahiptir. Çünkü Amerika, her şeyden önce anti demokratik olarak görmesinden dolayı verasete karşı çıkmaktadır. İkincisi ise bulaşmış olduğu yolsuzluk dosyalarını, otoritenin başındaki babası sayesinde sahip olduğu devasa servetlerini... ve buna benzer dosyaları açığa çıkarabilir.

2- Cemal Mübarek, 05.03.2009'da Amerika'ya bir ziyarette bulunarak aralarında Senato'daki Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör John Kerry ile Temsilciler Meclisindeki Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Temsilci Howard Berman'ın da bulunduğu birçok Senato ile Temsilciler Meclisinin liderleriyle bir araya gelmiştir.

3- "Arap Ekonomik" sitesi, 07.11.2009'da Amerikan Kongresinin, 2011 yılındaki devlet başkanlığı seçimlerinde Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in oğlu ve Ulusal Demokratik Parti Politikaları Sorumlusu Cemal Mübarek'in partinin adayı olmasını beklediğine dair bir rapor yayınlamıştır.

4- Amerika, önümüzdeki seçimler gelmeden önce Hüsnü Mübarek'in ölmesinden korkmaktadır. Dolayısıyla bunun için hazırlık yapmaktadır ki o, kendi adamlarından ihtimal dahilinde olan kişileri hazırlamakta ve şu anda da bu kişi büyük olasılıkla Cemal Mübarek'tir. Cemal Mübarek, kendi nezdinde en güvenilir kişidir. Zira o, Bank of Amerika'nın Kahire şubesinde çalışmış ve Londra'daki banka şubesine ise müdür olmuştur. Ayrıca kendisine 2001 yılında Amerika'da bir mason kulübü olan Rotary Kulübü'nde fahri üyelik verilmiştir.

İkincisi: Mısır rejimi, babasından sonra devlet başkanı olması için Cemal'i hazırlamaya ihtimam göstermektedir. Bu ihtimamın göstergeleri şunlardır:

1- Rejim, Cemal Mübarek'i, Ulusal Demokratik Parti Politikaları Kurulu Başkanlığı gibi içerisinde kararların alındığı bir pozisyona terfi ettirdiği gibi aynı şekilde iktidardaki Ulusal Demokrat Partisi'nin genel sekreter yardımcılığına da terfi ettirmiştir. Sonunda devlet içerisindeki en yüksek konumlardan devlet başkanlığına aday olmasına dair sesler yükselmeye başlamıştır. Zira Mısır Başbakanı Ahmet Nazif şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "2011 yılında yapılacak devlet başkanlığı seçimlerinde babasının ardından aday olacak kişi Cemal Mübarek'tir." [Radyo Hollanda Sayfası/28.10.2009]

2- Mısır'daki rejim, insanların kabullenmesini sağlamak, geçmişteki ve şu andaki kötülüklerini her türlü makyaj ürünüyle örtüp en güzel şekilde göstermek amacıyla Cemal Mübarek'e her türlü imkan ve yetkileri vermektedir. Mesela Cemal Mübarek, insanların sorunlarıyla ilgilenip onlara çözümler getirdiğini, fakirler ile ilgilenip onlara yardım ettiğini, aynı şekilde öğrencilere yardım edip onların sorunlarını çözdüğünü göstermeye başlamasının yanı sıra Obama'yı taklit ederek gençlerin sorunlarına cevap vermek için internet hizmeti vermeye de başlamıştır. Yine Rejim, 2009 yılındaki Mısır ligi karşılaşmalarının naklen canlı yayını ile 2009 yılı çimento sübvanse sorunu gibi insanlar için hassas sorunlar icat etmekte ve bunları çözmesi için de Cemal Mübarek'e imkan tanımaktadır. Başkanlığını Memduh Zahari Gerges adında bir Kıpti'nin yaptığı "Naam" gurubu gibi Cemal Mübarek'in babasına halef olmasını destekleyen guruplar da ortaya çıkmıştır. Nitekim bunlardan biri de "Cemal Mübarek... En güzel beldenin güzel rüyası" ifadelerinin yer aldığı broşür ve afişler dağıtan "Ahrar" gurubudur. Bu gurubun kurucusu genç doktor Adil Seyyit şöyle demektedir: "Hareket 2006 yılında kurulmuş olup güvenlik uyarılarına göre gizli olarak çalışmaktır, üye sayısı en büyüklerinin yaşı otuzu geçmeyecek şekilde 40 bine ulaşmıştır ve bunların geneli üniversite öğrencisidir." [el-Cezira/10.09.2009] Bunun yanı sıra liderliğini eski bir milletvekilinin yaptığı ve üzerinde "Sevgi, bağlılık ve sadakat ... Cemal Mübarek'in öncüleri" yazılı olduğu tişörtler giyen genç bir gurup zuhur etmiştir. Bu gurup, Bahira şehrindeki el-Necah köyünde ortaya çıkmış ve Cemal Mübarek burada kalabalık bakanların katıldığı popüler bir konferansta konuşma yapmıştır. [el-Cezira/03.09.2009] İşte tüm bunlar rejimin gözü kulağı önünde dahası onun planlaması sayesinde meydana gelmektedir.

İşte tüm bunlardan ortaya çıkmaktadır ki Mısır'daki rejim ile onun arkasındaki Amerika, cumhurbaşkanlığına babasının ardından Cemal Mübarek'in ulaşmasını kolaylaştıracak şartları hazırlamaktadırlar.

Eymen Nur'a gelince: Onun geçmişi Avrupa'yı özellikle de "İngilizleri" dost edindiğini teyit etmektedir. Bunun içindir ki Mısır'da güçlü bir Amerikan nüfuzu olduğu sürece Mısır'daki rejim ile onun arkasındaki Amerika'nın onun cumhurbaşkanlığa ulaşmasına imkan vermesi muhtemeldir. Aşağıdakiler buna dair göstergelerdir:

1- Eymen Nur, siyasi hayatına Vefd Partisinde başladı, onun başkanı olan Muhammed Fuat Siracettin'e yakın durdu ve Vefd gazetesinin editör yardımcısı oldu. Vefd Partisinin, İngiliz sömürgesi döneminde bir İngiliz partisi olduğu bilinmektedir. Daha sonra bazıları Vefd'den Mısır Partisine ve ekim 2004'te kurduğu Gad Partisine geçtiler. Bu partiler, bazı alt farklılıklara rağmen başkana bağlılıkta Vefd Partisine ortaktırlar.

2- Rejim, Gad Partisini sıkıştırmak için çaba harcamıştır. Nihayetinde parti kurulmasından bir yıl sonra bölünmüş, bölünmenin başını partinin genel sekreteri Musa Mustafa çekmiş ve parti başkanı olmuştur. Ardından da Eymen Nur ile kanadının ayrıldığını ilan etmiş ve bunun sebebi hakkında da şöyle demiştir: "Nur'un kendisine davet ettiği şey, anayasayı ihlal etmeye ve toplumsal barışa zarar vermeye yönelik açık niyetini ortaya koymaktadır." [13.19.2009/Mısır Cumhuriyet Gazetesi] Bu bölünmenin arkasında Mısır rejiminin olduğu açıktır. Zira Mustafa Musa'nın, Eymen Nur'un anayasayı ihlal etmeye ve toplumsal barışa zarar vermeye niyetli olduğu söylemi hükümeti bir suçlamadır!

3- Mısır rejimi tarafından çeşitli gerekçeler altında pek çok tutuklamalara maruz kalmıştır. Ancak bunun, rejim ile politikalarına karşı gizli ve açık olarak çalışmasından dolayı olduğu açıktır... Zira Mısır anayasasının değiştirilmesini veya geçiş dönemindeki hiçbir yetkilinin katılmayacağı yeni bir anayasa için kurucu meclise çağrının yapıldığı bir yıllık bir geçiş dönemi belirlenmesini açık olarak talep etmektedir. Bundan da rejimi değiştirmeye dönük ciddi bir çabasının olduğu görünmektedir. Hatta onun sloganı "Değişim için Bir Umut" olmuştur.

Avrupalılar, şiddetle serbest bırakılmasını talep etmişler, ilk günden itibaren onun tutuklanmasına karşı çıkmışlar ve hapishanedeyken bile onunla bağlantı kurmaya çalışmışlardır. Zira Routers Haber Ajansı, 02.01.2007'de şunu aktarmıştır: "Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı ve Demokrasi ve İnsan Hakları İşlerinden Sorumlu Raportör İngiliz Edward McMillan Scott, dün muhalif Eymen Nur'u ziyaret etmeye çalışmış ancak bir buçuk saat bekletilmesinin ardından buna izin verilmemiştir. McMillan Scott, Mısır rejimine karşı daha keskin ve sert tavır takınması için Avrupa Birliğine çağrıda bulunarak bu rejimin Eymen Nur'u özgürlükten mahrum ettiğini belirtmiştir." Yine el-Cezira, 11.10.2008'de Alman Haber Ajansı'ndan şu haberi aktarmıştır: "Eymen Nur, hapishanedeyken Uluslararası Mahkeme Savcısı Luis Moreno Ocampo'nun geçen 15 ağustosta başta Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, İçişleri Bakanı Habib Adil ve Başsavcı Abdulmecit Mahmud olmak üzere tutuklanmasına ilişkin olarak Mısırlı yetkililer hakkında şikayette bulunduğunu açıkladı." Bu şikayet, Avrupa'nın Mısır rejimine yönelik en güçlü olan baskı çeşididir ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin arkasında Avrupa olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda Konrad Adenauer Vakfı da 2008 yılında Mısır rejiminin Eymen Nur'a yönelik iddialarının sahteliğini gösteren bir dizi rapor yayınlamıştır. Bu da Avrupalıların Eymen Nur'a ne kadar önem verdiklerini ve onu benimsediklerini göstermektedir.

Amerikalı yetkililerin Eymen Nur meselesi hakkında yaptığı açıklamalar, serbest bırakılması yönünde ciddi bir tavrın olmadığı kendi şiarlarının gerektirdiği sıradan açıklamalardır. Ancak Avrupalıların kampanyası şiddetlenip Uluslararası Ceza Mahkemesi boyutuna dayanınca Amerika, Beşir krizinin yanı sıra kendisini dost edinen Mısır rejiminin de devletlerarası bir krizin içerisine düşmesinden kaygılanmıştır... Böylece Obama'nın Mısır'a yönelik ziyaretinin hemen öncesinde demokrasi ile insan haklarına odaklanmaya, medya organları tutukluların serbest bırakılmasını talep etmeye, talepleri içerisinde Dr. Eymen Nuru da anmaya ve bunun Obama'nın ziyaretinin başarılı olmasına yola açacağını ifade etmeye başladılar. Ardından Washington Post Gazetesi, 06.02.2009'da şöyle yazmıştır: "Eğer Mısır Devlet Başkanı mevcut koşullar altında Barack Obama ile görüşme şansını yakalamak istiyorsa Gad Partisi lideri Dr. Eymen Nur serbest bırakılmalıdır ve bu gereklidir." Nitekim gazetenin bunu yazmasından iki gün sonra da Eymen Nur serbest bırakılmıştır. Dolayısıyla onun mahkumiyet süresi dolmadan birkaç ay önce serbest bırakılması Avrupa kampanyası karşısında Mısır rejimi üzerindeki baskıyı hafifletmek ve karar vermede etkili olanın Avrupa değil bizzat Amerika olduğunu göstermek içindir.

Böylece ortaya çıkmaktadır ki racih olan Eymen Nur, Avrupa özellikle de İngiliz yanlısıdır. Zira siyasi hayatına Vefd Partisinde başlaması, partinin eski lideri İngiliz ajanı Muhammed Fuat Siraceddin'in onu yetiştirmesi, Vefd Gazetesi editör yardımcılığına terfi ettirmesi, siyasileri, gazeteleri, medya organları ve Uluslararası Ceza Mahkemeleriyle Avrupalıların ona ihtimam göstermesi; işte tüm bunlar racih olan bu görüşümüzü teyit etmektedir. Bu da Mısır'daki rejim ile onun arkasındaki Amerika'nın ona cumhurbaşkanı olma imkanı vermeyecekleri anlamına gelmektedir. Mısır'da güçlü bir Amerikan nüfuzu olduğu sürece Hüsnü Mübarek'ten sonra cumhurbaşkanı olmaya en çok şansı olan kimse oğlu Cemal'dir.

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER