Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ Ey iman edenler! Allah'a ve Resul'e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz. Enfal 2 Suriye'de

14 Eylül Çarşamba günü akşamı Suriye Resmi Ajansı (SANA), 15 Eylül Perşembe günü akşamı ise Suriye resmi televizyonu  Yarbay Hüseyin Harmuş'un itiraflarını yayınlayacağını açıkladı, (geçen haziran ayından bu yana ordudan ilk ayrılan subay ve onlarca subayı içeren ‘Özgür subaylar hareketi' komutanı). Suriye rejimine bağlı medya organları, Suriye ordusunun İdlib (şehri) dolaylarında düzenlediği operasyonda onu (yarbayı) ve 13 subay ve militan gurubu ile birlikte ele geçirdiğini açıkladı.

Ardından ‘Özgür subaylar hareketi' Yarbayın tutuklanıp Şam'a teslim edilmesindeki ‘bütün sorumluluğun' Türk hükümetine ait olduğuna dair bir bildiri yayınladı. Bildiride; ‘subaylar için asıl tehlikenin kendilerine himaye sağlanması amacı ile sığındıkları Türk hükümeti tarafından gerçekleştiği ortaya çıktı' dendi. Bildiri şöyle devam etti: ‘Böylece Türkiye kendini açıkça Suriye halkının düşmanı konumuna koydu. Zira herhangi bir devlet ve istihbarat birimleri arasında Suriye halkının kanları üzerinden pazarlık yapılması ve değiş tokuş da söz konusu olamaz'.

Suriye rejimine bağlı medya organlarının yarbayın teslim edilmeyip Suriye topraklarında yani İdlib dolaylarında, tutuklandığı şeklindeki haberini subayın ailesi yalanladı. Oysa onların rivayeti kendisinin, eşinin, çocuklarının ve kardeşinin bulunduğu Türkiye'deki kamplardan kayıp olduğu yönündedir. Haberin bu şekli ile bu mesele hakkında Suriye-Türkiye arasında resmi gizli bir anlaşmanın var olduğuna delalet etmektedir. Bunu teyid eden husus ise; Suriye rejiminin Türkiye'deki patlama ile ilgili suçlu bir kaç Kürtü Türkiye'ye teslim etmesi karşılığında Türk makamlarının da Suriye'ye bu subayı teslim etmesi şeklinde medyada geçen haberdir. Belki ‘Özgür subaylar hareketi' bildirisinde geçen ‘Zira herhangi bir devlet ve istihbarat birimleri arasında Suriye halkının kanları üzerinden pazarlık yapılması ve değiş tokuş da söz konusu olamaz' ifadesinden bunu kast etmiştir. Bu gizli anlaşmayı teyid eden diğer bir husus Türk makamlarının ilk günlerden beri subayın kayboluşuyla ilgili durumu bilmesidir. Zira onun akibeti hakkında en üst düzey makamlara baş vuruldu. Fakat bu makamların verdiği cevap onların bilgisi dahilinde onun Suriye-Türkiye sınırları arasında bulunan bir dairede ve güvenilir bir yerde olduğu ve bir kaç gün sonra ailesine döneceği yönünde idi. Yine subayın ailesi de şöyle anlattı: Ondan gelen haber kendisiyle kamp dışında yüzbaşı rütbeli bir Türk emniyet görevlisi görüştükten sonra kesildi. Nitekim Türkiye, Suriye'lilerin Türk topraklarına sığındıklarından beri sadece kendi bakımı ve himayesi altında olduğunu açıklamıştı. Bunun üzerine insani yardım veya basın takibi gerekçesiyle devletlerin casuslarının sızmasından kaygılandığı için bütün uluslararası insani örgütlerin ve medya kuruluşların kamplara girmesini yasakladı. Böylesi bir subayın elbet bütün hal ve hareketleri, bağlantıları ve görüşmeleri Türk istihbaratı tarafından yoğun ve sürekli takip altında olması gerekiyor... Eğer onun kaçırılışı sadece Suriye istihbaratı tarafından gerçekleşmiş ise, bu Suriye'nin Türkiye'ye karşı bir savaş ilanıdır. Oysa biz Türkiye'nin hiçbir şey yapmadığını gördük.

Biz Hizb-ut Tahrir olarak bu tehlikeli olay karşısında, bu subayın kaçırıldığı gibi mübarek Suriye devriminin de kaçırılmasından -kullanılmasından- endişelenirken, tekrar şunu hatırlatmak istiyoruz: şuan ki Suriye rejimi de Türk rejimi gibi bölgedeki Amerika'ya bağlı olan rejimlerin sütunlarından biridir. Söylemleri ise dışı rahmet (devrimi desteklemek) içi azap olan (Amerika'nın alternatif bir rejim sağlamasında rol oynaması) göstermelik bir tutumdur. Türk rejiminin siyasi geçmişini bilmeyen bir kişi onun oynamakta olduğu rolün hakikatinin ne olduğunu kestiremez. Zira o devrime boş destekler verirken Suriye rejimi ve onun icraatlarına karşı da süslü açıklamalar yapıyor ve rejimin insanları katletmeye devam edip sınırı aştığı takdirde tehdit edeceğini söylüyor. Aynı rejim sınırı çoktan aştı, ama Türk rejimi çok gecikti... Neden bu gecikme peki!? Çünkü o, Amerika'nın kendisine vereceği talimatı bekliyor. Anlaşılan o ki Amerikan planı iki çizgi takip ediyor:

- Ya yumuşak değişim yöntemi olacak. Yani rejimin eski uşağı Beşşar el-Esad'dan yeni uşaklarına güvenli ve sessiz bir devir geçişi olacak. Bu süreç belki 2014 senesine kadar uzayabilir. Zira -‘Nabil el-Arabi'nin de açıkladığı gibi- sözü geçen yeni uşaklarını bu süre zarfında hazırlamış olur.

- Ya da sert askeri değişim yöntemi olacak. Bu yöntem yukarıdaki senaryo başarılı olmadığı takdirde devreye girecektir. İşte bu görevi yerine getirebilmek için o zaman Erdoğan'a yeşil ışık yakacaklardır. Allah'tan niyaz ediyoruz ki olup bitenler samimi Suriye devrimcilerine ve subaylarına Türk rolünün hakikatini ve tehlikesini göstermiştir.

Ey Suriye'deki subaylar!

Hizb-ut Tahrir olarak böylesi bir haber bize sürpriz olmadı. Ancak çok üzüldük, çünkü biliyoruz ki Suriye devrimini tuzağa düşüren en hilekar ve tehlikeli rol Türk rolüdür. Bu yüzden bizler samimi olarak, size çok düşkün ve sıkıntıya uğramanız bize çok ağır gelmiş bir halde diyoruz ki; her şeyi baştan sonuna kadar İslami olarak ilan edin ve onu sadece Allah [Subhânehu ve Te'alâ] için samimi kılın. Zira ne uluslararası himaye durumu değiştirecek, ne de uluslararası hukuk örgütlerine şikayet etmek hakları geri aldıracaktır. Batı'nın askeri ve medyatik olan maddi gücü sizi Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın size olan desteğinden alıkoymasın. Dolayısıyla siz imanınızla güçlü olun ki O [Subhânehu ve Te'alâ] da ayaklarınızı sabit kılsın ve sadece Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya ait olmak üzere yönetimi almak için işlerinizde en üst düzeyde yardım etsin. Yönetimi zalim zümrenin ellerinden söküp alırken rejimin avenelerinden korkmayacak kadar cesur olun, ecrinizi Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan bekleyin ve biliniz ki eceliniz sizin kalkanınızdır.

Ey Suriye'deki ayaklanan Müslümanlar:

Tağut Beşşar'ın zümresinin döktüğü temiz ve iffetli kanlarınız sizi Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın, Resulünün ve müminlerin razı olacağı doğru bir değişime götürmelidir. Sinsi planları çizme hususunda  usta olan sömürgeci kafirlerden sakının. Özellikle; bir uşağı bir başkasıyla değiştirmek isteyen Amerika ve bu işte pay isteyen Avrupa'dan sakının. Onların tuzaklarından ve devriminizi istismar etmek ve boşa çıkarmak için sarf ettikleri ölümcül çabalarından sakının ve kesin olarak biliniz ki eğer siz Allah [Subhânehu ve Te'alâ] ile beraber olursanız O [Subhânehu ve Te'alâ] da sizinle beraberdir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِين Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz. Ali İmran 139 Değişimi ancak Batı'nın sağlayabileceği çığırtkanlığını yapan Batı'nın avenelerinin saptırmaları sizi aldatmasın... Muhakkak ki siz Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle buna kadirsiniz. Biz Hizb-ut Tahrir olarak sizin içinizde ve size nasihat etmekteyiz. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] sizinle beraberdir ve O [Subhânehu ve Te'alâ] amellerinizi asla eksiltmeyecektir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. Yusuf 21

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Suriye Büyükelçiliği Önünde Gerçekleştirilen Protesto Duruşu İle İlgili Basın Açıklaması

Hizb-ut Tahrir'in, Viyana'daki Suriye Büyükelçiliği önünde düzenlenmesine davet ettiği  "Sadece Resulullah'ın sancağı altında" adlı protesto amaçlı duruşu 9 Eylül 2011 Cuma günü gerçekleşti. Bütün ulusal/vatancı/milliyetçi işaret/armalar kasıtlı olarak gözükmedi ki Suriye rejiminin halkına karşı cinayetlerin bütün Müslümanları ilgilendirdiği ve İslami beldeler arasında bulunan bu yapay sınırların şer'i bir itibar olmayıp sömürgeci devletlerin ürünü olduğu anlaşılsın. Ayrıca bunun insanların beyinlerinden de sökülüp atılması gerekir. İslam ümmetinin birlik-beraberliği siyasi bir amaç veya gerekli stratejik bir mesele değil İslam akidesinden fışkıran şeri bir vecibedir. Bu protesto amaçlı duruşa 150 kişi katıldığı gibi Almanca, Arapça ve Türkçe üç ayrı konuşma yapıldı. Konuşmacılar; Suriye'deki insanlara acilen yardım etmede Müslümanların sorumlu olduğunu ve özellikle komşu ülkelerdeki orduların sorumluluğunun olduğunu anlattılar. Arap ülkelerinde meydana gelen devrimler, Müslüman beldelerdeki ajan rejimlerin kökünden sökülmesi ve İslami beldeleri birleştirecek ve gölgesi altında adalet ve refahı yaygınlaştıracak bir Raşidi İslâmî Hilafet'in kurulması için çalışılmasının gerektiği de şüpheye yer bırakılmayacak kadar açıkça ortaya konmuştur.

Buna ilaveten konuşmacılar, Suriye ve diğer İslami beldelerde bulunan ve 'azınlıklar sorunu' olarak adlandırılan hususa da değinerek bu hususun bir 'sorun' olarak görülmesinin doğru olmadığına dikkat çektiler. Aksine bu denli kavmiyetlerin ve din mensuplarının bulunmasının İslam'ın onlara karşı hoşgörülü olduğuna delalet etmektedir. Zira diğer din mensuplarına İslam toplumu içinde güvenli bir hayat sağlayan yegane rejim kerim İslam olmuştur. Avrupa'da yıllardır çeşitli takiplerin en şiddetlisine maruz kalan Yahudilik, Nasturiler ve Monofizit gibi bir çok din mensupları güvenliği ve korumayı ancak İslam Hilafeti gölgesinde bulmuşlardır. Batılı ülkelerdeki durumdan tamamen farklı olarak İslam; hiç kimseye hayata ilişkin bakış açısını cebren benimsemesini zorunlu kılmaz. Oysa örnek olarak Almanya'da devlet; vatandaşlık hakkına sahip olmak isteyene demokrasi ve özgürlükler ilkelerine dayalı Alman devletinin rejimini benimsemesini şart koşar. Bu nedenledir ki bugün İslami Hilafet bütün dünyada var olan laik ve kapital rejimlerin ideolojik alternatifidir.

Ayrıca konuşmalarla birlikte Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sancağı kaldırıldı ve üç dilde sloganlar atıldı. Bu protesto amaçlı eylem Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya hamd olsun ki düzenli bir şekilde son buldu ve olumlu atmosfer oluştu.

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru: Pakistan'lı News gazetesi Pazar akşamı 21/8/2011'de Ordu Komutanı General Eşfak Kayani'nin şöyle dediğini aktardı: ‘Hükümet kendisinden istediği takdirde Karaçi kentinde siyasi ve etnik şiddet eylemlerini durdurmak için Pakistan ordusu olarak yardım etmeye hazırdır.' Bu işin gerçeği nedir? Gerçekten de ordunun müdahalesine şehrin ihtiyacı var mıdır? Halbuki bu tür işler ordunun değil polisin işidir. Yoksa bu müdahele başka amaçlar için midir?

Cevap: Olup bitenlerin gerçeğini ve nedenlerini bilmek için şunları belirtiyoruz:

1- Karaçi Pakistan'ın en büyük şehri, 20.000.000 nüfusa sahip ve Muhacirler, Paştunlar, Pencap, Sind ve Bengal gibi çeşitli ırklardan oluşmaktadır. Ayrıca bu şehir Hırıstiyanlar, Hindular, Sihler, Bahailer, Yahudiler, Budistler ve İsmaililer gibi azınlık dinlerin yurtları olarak kabul edilir. Dolayısıyla herkesin hakkını verme açısından devletin İslam'ı tatbik etmemesi etnik ve dini çatışmanın fitillenmesinin ihtimalini arttırır.

2- Sovyetler Birliğine karşı yapılmış Afgan cihadından sonra birçok Paştunlar Karaçi şehrine göçüp onun içinde ve etrafında yerleştiler. Ayrıca kent, roket atar gibi ucuz ve kolayca bulunabilen silahların çokça akmasına tanıklık etti. Bunun da şehrin üzerine etkisi olmuştur. Ayrıca 2003'de Müşerref'in, Amerika'nın Kabail (Kabilelerin) bölgesinde yürüttüğü savaşı desteklemeye boyun eğdiğinden beri, Amerikan uçakları ve Pakistan ordusunun kabail bölgesine saldırıları sebebiyle Amerikan uçaklarının cinayetlerinden kaçıp Karaçi'de can güvenliklerini sağlamak için çok sayıda Paştunlar ve diğerleri bu şehre göç ettiler.

3- Son zamanlarda Amerika, genel olarak mücahitlerin özel olarak da Taliban'ın Karaçi'de güven içinde hareket edip cihad için de buradan hareket ettiklerinden şüphelenmeye başladı. Bu nedenle Karaçi'de ikamet eden Taliban ve El-kaide mensuplarına karşı hareket etmek üzere Amerika Kayani'ye baskı yaptı. Nitekim Amerika, geçen senenin yarısından itibaren bu politikayı izlemeye başladı. Özellikle Feysal Şahzad'ın 1/5/2011'de New York'taki ‘Times Square' isimli olayı ile ilgili Amerika'nın ilanından sonra başlamıştı. Ardından Amerika Karaçi'yi takip altına aldı. Zira ABD Şahzad Feysal'ın kentte serbestçe hareket ettiğini ve silahlı kimselerle irtibat halinde olduğunu açıklamıştı. Buna ilave olarak da ABD; 22/5/2011'de ‘Mihran' isimli Karaçi'de bulunan deniz üssüne düzenlenen saldırıyı Taliban'ın üstlenmesini pratik icraat uygulaması için Gilani'ye baskı unsuru olarak kullandı.

27/5/2011 tarihli Reuters ise saldırıdan bir gün sonra Pakistan'ı ziyaret eden Clinton'ın şöyle dediğini aktardı: ‘Bu ziyaret çok önemli idi. Çünkü biz dönüm noktasına geldik. Biz Pakistan ve Pakistan hükümetinin önümüzdeki günlerde keskin kararlar almasını bekliyoruz. Zira çok sayıda Taliban liderleri hala Pakistan'da yaşamaktadırlar. Afganistan'a yardım etmek üzere bize yardım etmek için Pakistan'ın sorumluğu vardır. O da isyancıların savaş için Pakistan topraklarından hareket etmelerini engellemektir.'

4- Böylece Amerika, kabail ve hudut bölgelerinde olduğu gibi Karaçi'yi de endişe verici bir unsur olarak gördü. Kendisi, insansız uçağını Karaçi gibi nüfusu kalabalık şehirlerde kullanamazken bu tür uçakları hudut bölgelerinde sınırsız bir şekilde kullanabilir. Bu yüzden ordunun bir kısmının Karaçi'ye girmesi için Kayani ile anlaştı. Buna göre ordu; Amerika'nın kabail ve hudut bölgelerinde bulunan mücahitlere karşı koymasına yardım ettiği gibi Karaçi'deki mücahitleri takip etmesine de yardım etmiş oluyor.

5- Ordunun müdahale etmesine medyatik bir bahane olarak göstermek üzere Karaçi'deki çeşitli etnikler arasında şiddet eylemlerini canlandırmak üzere avenelerini harekete geçirdiler. Bu olaylar işte bu nedenle meydana geldi. Zira bu olayların ardından bir çok ölü, yaralı ve hayati önemdeki kamu menfaatleri zarar gördü. Nitekim ‘Al-jazeera.net' 18/8/2011'de Emniyet ve Sağlık kaynaklardan şöyle aktardı: ‘Etkisi altına bıraktığı yeni şiddet eylemlerine maruz kaldığı için Deniz kıyısı Pakistan güneyinde bulunan Karaçi kentinde 24 saat zarfında 39'dan fazla kişi öldü ve 40 kişi yaralandı. Bu olaylar gerilla savaşı şeklini aldı. Ancak polis bu olayların siyasi boyutlardan ibaret olduğunu söyledi.'

6- Bütün bunlar yeni durum meydana getirmek içindir... Güveni ve asayişi tekrar sağlamak üzere insanlar ordunun Karaçi'ye müdahale etmesini talep etti. Amerika da Kayani'ye bu uğraşıda hemen yardım etmeye geçerek Karaçi kentinde güvenlik karmaşasını kaldırmak için yardım etmeyi teklif etti. Nitekim 9/8/2011 tarihinde Sind bölgesinin İçişleri Bakanı Menzur Visan Amerikan Genel Konsolosu Wilhelm Martin ile bir araya gelerek şöyle dedi: ‘Kentteki durumu aşmak için ABD  mühimmat ve deneyimler sunmayı teklif etti.'

7- Bazı siyasetçiler bu saptırmalardan etkilenerek aldandı. Nitekim medyanın bazı organlarında 3/8/2011 tarihinde geçtiği gibi yerli siyasetçiler ordunun Karaçi'ye müdahele etmesi çağrısında bulundu. Bir hafta sonra ise ordu kente girebileceğini açıkladı. Zira Kayani büyük generalleriyle görüştükten sonra askeri bir kaynak 9/8/2011'de şöyle açıkladı: ‘Toplantıda Karaçi'deki kanun, asayiş durumu, karmaşalığı ve milli ekonomiyi etkileyen sonuçlar hakkında taşıdığımız kaygıları paylaştık.'

8- Ordunun Karaçi'ye müdahale etmesi Amerika içindir. Normal olanı Ordunun; Amerika'yı razı etmek için Karaçi'deki Müslüman kardeşlerini değil, Müslüman ülke Afganistan'ı işgal eden ve Pakistan'daki insanların asayişini bozan Amerikan canilerini takip etmesi gerekiyor. Bazı yerli güçlerin Orduya çağrıda bulunmasına gelince; bunlar ya düşman Amerikan güçleri ve Kayani'nin hain avaneleri ile anlaşmalıdırlar, ya da saf ve siyasi uyanıklığa sahip değiller. Zira bunlar Ordunun müdahale etmesinin gayesinin asayişi sağlamak için olacağı zannına kapılmışlar ve bazı kiralık medya organlarının saptırmasına aldanmışlardır.

9- Şüphesiz iç asayiş; ülkeyi ve halkı Amerikan saldırısından koruması gereken Ordu ile değil polis/güvenlik güçleriyle sağlanır. Biz de; Ordunun şehirlere müdahale etmesini engellemek, Ordunun Afganistan'ı işgal eden ve insansız casus uçakları, CIA ve FBI casusları ve düşman güvenlik şirketleri ile Pakistan'ı bozan Amerikan saldırısına karşı durmasını teşvik etmek için bütün samimi güçleri seferber ediyoruz.

Asayişi sağlamak polisin görevlerindendir. Burada kast edilen asayiş/güvenlik Amerika'nın değil insanlarındır. Bu ise Amerika ve Batı'nın casuslarına değil, ülkenin maslahatlarıyla ilgilenenlere emniyet sağlamaktır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ], Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ve takvalı müminlerle beraberdir ve kafir sömürgecilere karşıdırlar. Bu ise olması gerekendir.

 

Devamını oku...

وَلا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ أَذَاهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلا Kafirlere ve münafıklara itaat etme! Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter. Ahzab 48

Arap Birliği; yarı yıllık normal toplantısını Dışişleri Bakanları düzeyinde Başbakanlık Kurul Başkanı ve Katar Dışişleri Bakanı başkanlığında ve Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın da katılımıyla Kahire'de 13 Eylül 2011 tarihinde gerçekleştirdi. Normal veya acil toplantılarında olduğu üzere yine her zamanki gibi Arap Birliği güya toplantı düzenlerek sorumluluğunu yerine getirdiğini kaydetti. Nitekim Birlik; Suriye'deki durumun ‘hala gayet tehlikeli' olduğunu, ‘şiddet eylemlerinin devam etmesinden dolayı son derece kaygılandığını' dile getirdiğini, geçtiğimiz Cumartesi günü Birliğin genel sekreterinin Suriye'ye gerçekleştirdiği ziyaret esnasında anlaşmaya varılan hususları uygulamak üzere Suriye yönetiminin acil icraat almasını talep ettiğini, bütün Suriye muhalefet grup ve etniklerinin faal olarak katılmasını sağlayacak şekilde ülkede ulusal bir diyalog düzenlenmesinin gerektiğini açıkladı. Kahraman olarak gözüken konferansın misafiri Erdoğan ise sadece halkların meşru isteklerinin şiddetle yok edilmemesinin gerektiğini telep etti. Bu toplantıda Amerika'ya bağlı üye ülkeler tarafından Suriye rejimini düzeltme ve rejimin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulma çabalarının sarf edildiği ve Amerika'nın kendisine davet ettiği muhalefetin Suriye rejimiyle görüşmeyi kabul edip barışçıl olarak Suriye'deki yönetimin el değişmesi anlaşmasına çalışıldığı çok açıktı.

Bu sadece açıklananlar idi, saklı olanlar ise daha büyüktür. Nebil El-arabi'nin -Arap Birliği Genel Sekreteri- geçtiğimiz Cumartesi günü Suriye'ye getirdiği ve Kahire'de toplananların üzerinde tantana yaptıkları öneri; devrimciler nezdinde kan damlası kadar değeri olmayan seçim ve yama yapmak suretiyle cani Beşşar El-esad'ın başkanlık döneminin biteceği 2014'e kadar yönetimde kalabileceğini içeriyor. Halbuki bu kargaşa esnasında ve sonrasında Suriye rejiminin öldürme halkaları devam edip insanları tutuklayıp korkutarak onları topluca öldürmeye devam ediyordu. Sanki toplantı yapılmamış ve tavsiye alınmamış...

Ancak, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya hamd olsun, Suriye'nin haysiyetli devrimcileri Arap Birliği‘nde -ihanet ve zarar birliği- toplananların oturumlarının bitmesini beklemeden dün Salı günü, konseyin toplandığı gün, Suriye'nin dört bir yanında yapılan gösterilerde onların tek ümit ve vekillerinin Allah [Subhânehu ve Te'alâ] olduğunu ilan ettiler. -Gösteri esnasında- taşıdıkları afişleri ve yüksek sesleri şu en güzel sözlerle süslendi: ‘Ey Allah Senden başka kimsemiz yok.' Ve ‘Erdoğan ve El-arabi Suriye halkını katletmekte iştirak ediyorlar.' Ayrıca Salı gününün başlığı olan Rusya'nın tutumunu da kınadılar. Ve gerçekten Kahire'de toplananlar hakkındaki tahminleri gerçek çıktı.

Ey başı dik Şam'ın Müslüman devrimcileri! Siz bütün bölgenin eksenisiniz ve biz Hizb-ut Tahrir olarak sizin de bildiğiniz gibi size tekrar açıklıyoruz ki bu tür konferanslar ve açıklamalardan Amerika ve onun maşası olan El-arabi ve Erdoğan da devriminizi söndürmek, onu etkisiz hale getirmek ve bazen kararlar almak bazen de öneriler getirmek suretiyle cani elebaşı yönetiminin ömrünü uzatmaya çalışırlar. Amerika elçisi ve diğer Batılı elçilerinin taziye evlerini ve hastanedeki yaralıları nasıl ziyaret ettiklerini görmüyor musunuz?! Sizin devriminiz, sebatınız ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya yönelmenizin Batı'nın başını ağrıtan ve onu korkutan bir sorun olduğunu göstermiyor mu? Cani Suriye rejimi ve bölgedeki diğer rejimlerin hepsi Batı'ya hizmet etmeye ve onun çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışırlar. Amerika ve Avrupa'nın cani ve katil devletlerin elçilerine gelince; onlar kana değer vermezler ve taziye evleri onları ilgilendirmez. Hatta onlar sizin elinizdeki kozu açıp düşürmek ve baharınızı kışa çevirmek isterler.

Ey başı dik Şam'ın Müslüman devrimcileri! Bütün dünyaya doğduğunu pişman edecek şekilde sesinizi duyurun ki mübarek devriminizi boşa çıkarıp çalmasınlar. Sesinizi duyurun ki onların size ne kadar kin beslediğini ve hakkınızda ne kadar entrika çevirdiklerini ortaya koysun. Bütün tahrir ve tağyir (değişim)  meydanlarında, her ortam ve her mecliste  ümmetin, hatta bütün ümmetin, isteğinin İslami Hilafeti ikame etmek suretiyle Allah'ın şeriatının hakim olmasını sağlayacak şekilde İslam'ın sesini duyurun. Zira onun kurulmasıyla yaşantınızda kerim İslami hayat gerçekleşir ve izzetin sebepleri size geri gelir. İslami hilafetin geri gelmesi, bütün sancaklar üstüne hak ve adalet sancağı olan İslam sancağını hep beraber taşımamız, yine hep beraber Allah'ın kelimesini yüce kılmamız, İslam Risaletini dünyaya nur, hidayet ve alemlere rahmet olarak hep birlikte taşımaya başlatmamız için biz Hizb-ut Tahrir olarak sizi sürekli bir çabayla, tam bir anlayışla ve doğru bir fedakarlıkla bizimle beraber çalışmaya davet ediyor ve umuyoruz. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

قال تعالى: ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ).

Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız. Enfal 24

Devamını oku...

Bangladeş Hükümeti Eliyle Hizb-ut Tahrir Üyeleri ve Yanlılarına Vahşi İşkence Devam Ediyor

İşbu: İnsan hakları örgütleri ve sivil toplumlarına

Konu: Bangladeş Hükümeti Eliyle Hizb-ut Tahrir Üyeleri ve Yanlılarına Vahşi İşkence Devam Ediyor

(Tercüme)

Hizb-ut Tahrir; yerli ve uluslararası tüm insan hakları örgütlerinin, Bangladeş'taki sivil toplum kuruluşlarının dikkatini Bangladeş hükümeti tarafından hizb'in üyeleri ve yanlılarına hala devam eden vahşi işkencelere çekiyor. Yine Hizb-ut Tahrir sorumluları, yetkilileri, insan hakları örgütleri ve sivil toplum üyelerini Bangladeş hükümetinin işlediği bu cürümlerinin hesabını sormaya ve işlediği her türlü işkenceden vaz geçirmek için hükümete baskı düzenlemesine davet ediyor.


Bu sorunun perde arkası ve ilgili gerçekler

1- Şuan ki Bangladeş hükümeti Hizb-ut Tahrir'e karşı vahşi despotizm politikasına Şubat 2009'da başvurdu. Bu ise hizbin Şeyhe Hüseyne ve onun hükümetinin Müslüman Bengal ordusunun subayları ile ilgili katliamını deşifre etmesi ardından olmuştur. O zamandan beri hizbin üyeleri ve çalışanları sürekli olarak baskı ve tutuklamalara maruz kalmaktadırlar. Şuana kadar hizbin üyeleri ve çalışanlarının yüzlercesi hapsedilmiştir. Bunlardan birisi asılsız iddia ve gerekçelerle hizbin resmi sözcüsü Prof. Muhyiddin Ahmed'dir. Açık olmayan bahane ve gayrı kanuni gerekçeler bahane gösterilerek kefaletle serbest bırakılmaları da reddedilmektedir. Buna ilave olarak da hizbin bir üyesi tutuklandığı zaman mahkemeye sevk edilmeden cezaevinde tutuluyor. Üstelik işkence altında bırakılıyor.

2- Bangladeş polisi, -Terörle- mücadele şubesi ve Soruşturma şubesinin sicilinin kötü olduğu bilinmektedir. Hizbin üyelerini ve çalışanlarını/aktivisyenlerini vahşi yöntemlerle insanlık dışı işkencelere maruz bırakıyorlar. Bu yöntemler cinsel organlara elektrik şoku vermek, onları uzun süreli olarak buz tahtalar arasına sokmak, onların gözlerini bantla kapatıp bütün elbiselerini çıkartmak ve onları ayaklarından ters olarak tavana asmak ve şiddetli olarak vurmak... vs

3- Hizb-ut Tahrir'e karşı despotizm politikasına devam etmek üzere Bangladeş hükümeti, polise 13 Ağustos 2011 tarihinde Dakka kentinde genel siyasi bir faaliyet esnasında hizbin gençlerine vahşi bir saldırı düzenlemesi emrini verdi. Zira bu saldırıda polis çok sayıda üye ve çalışanları tartaklayıp yaraladı. Bunun üzerine tedavi etmek için hastaneye gönderildiler. Ayrıca polis aynı olayda hizbin 16 üyesini tutuklayıp çeşitli sürelerle cezaevine gönderdi. Tutuklular hapis esnasında ise aynı vahşi yöntem ile işkencelere maruz kaldılar. Bu işkenceler şu hususları içermektedir:

  • Cinsel organları elektrik şokuna maruz bırakmak.
  • Elbiselerini çıkartıp saatlerce buz tahtalar arasına sokmak.
  • Gözlerini bantla kapatıp ellerini kelepçeyle bağlamak, onları tartaklamak ve ayaklarından ters olarak asmak.
  • Sürekli ayakta durmaya zorlamak ve geceleyin uykudan mahrum bırakmak.

 

İşkence kurbanlarının isimleri:


1. Şefaatullah 17 yaşında.

2. Asifurrahman 18 yaşında.

3. Seyyid Abdullah 19 yaşında.

4. Munirulislam 20 yaşında.

5. Cemilurrahman Abdurrahman 20 yaşında.

6. Sabır Ahmed 21 yaşında.

7. Şefik Razi 22 yaşında.

8. Muhammed Feysal 22 yaşında.

9. İşkarurrahman 22 yaşında.

10. Seyyidulislam 22 yaşında.

11. Nizam Ahmed 23 yaşında.

12. Şihabeddin 27 yaşında.

13. Şerif Şahelmirac 27 yaşında.

14. Cihadulislam 29 yaşında.

15. Habiburrahman 35 yaşında.

16. Cahideddin 42 yaşında.

 

Bangladeş hükümetinin Hizb-ut Tahrir üyeleri ve çalışanlarına yapmakta olduğu işkencelerin derhal durdurulmasını sağlamak suretiyle Hizb-ut Tahrir olarak bizler bütün insan hakları örgütlerini ve sivil toplum kuruluşlarını - insan haklarını koruma hususunda samimi iseler - görevlerine çağırıyor ve bütün fikir suçlularını savunmalarına davet ediyoruz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hollanda Kunduz'da: Askeri Yahut Sivil, Sömürge Devam Ediyor!

Savunma Bakanı Hans Hillen'ın bu hafta başında ‘Özgür Hollanda' gazetesine verdiği demeçler Den  Haag'da kargaşaya yol açtı. Bakan; Hollanda'nın Kunduz-Afganistan'daki görevinin sivil değil askeri olduğunu kaydetti ve şöyle dedi: ‘Millet meclisi şöyle diyebilir; bu sivil amaçlı bir görevdir. Ancak o gerçekte askeri amaçlıdır.'

Bakanın verdiği demeçten şok olan Başbakan Mark Rutte ve diğer siyasetçiler birlikte bu sözleri yorumlayarak tevil ettiler. İlk önce Başbakan; ‘Askerlerin yerine getireceği görev sivil bir görevdir, işte bu yüzden karışıklık meydana geldi' dedi. Fakat yaptığı yorumun bakanın kasdettiği mananın aynısını ifade ettiğini anlayınca daha sonra geri adım attı. Ancak görevin sivil amaçlı olduğunda ısrar etti.

Eğer askerlerin uygulayacağı görevin sivil olduğuna inanırsak kamuoyunun bunun amacının ne olduğunu öğrenmesi gerekir. Zira amacın ne olduğu ‘BBC'nin geçenlerde BM'le alakalı yayınladığı rapordan anlaşılmaktadır. Çünkü geniş çaplı olarak işkencenin yaygın olduğu nedeniyle NATO halihazırda Afgan zindanlarına daha çok mahpus gönderip göndermeyeceğini araştırmaktadır. Uruzgan ve Kunduz mahpusları dahil olmak üzere rapora göre tutuklular; dövme ve elektrik şoklarına maruz kalmaktadırlar. Ayrıca rapor; Afgan polisi ve istihbaratı tarafından yönetilen gizli cezaevlerinin olabileceği olasılığına da işaret etti. Dolayısıyla ‘sivil görev'den kasıt; diktatör rejimlerinin kendi halklarını nasıl zorbaca yöneteceğini ve onların onurlarını nasıl zedeleyeceğini öğretmektir.

Şu anki hükümetin yaptığı kelime oyunu bize eski ‘Balkenende' hükümetini hatırlatıyor. Zira eski hükümet Hollanda'nın Afganistan'daki görevinin yeniden imarı olduğunu iddia ediyordu. Görevin savaş için olduğu anlaşılınca halk bundan hoşlanmayıp şiddetle reddetti. Şu anki durum dünkü gibidir. İnsanlara yalan söylemek devam etmektedir. Nitekim önce adı Afganistan'ın inşası idi şimdi adı sivil veya insani yardım amaçlı oldu. Halka önce de yalan söyleniyordu şimdi de yalan söyleniyor.

Son olarak deriz ki; Hollanda'nın Afganistan'daki görevinin isminin önemi yok. Çünkü vakıa; Hollanda'nın askeri gücünün işgal edilmiş bir ülkede var olduğunu kanıtlıyor. İşgal altındaki Afgan halkı ise onu sömürgeci bir güç olarak görüyor. Gerçek şudur ki; Hollanda'nın askeri gücünün Afganistan'da var olmasının hedefi, ülkenin servetlerini çalmak için Batı'nın çıkarlarına uygun olarak orada bulunan fasid Karzai ve onun çevresindeki yozlaşmış suçlulara ait rejimin istikrarını sağlamaktır.


Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Britanya Amerika'nın Yemen'deki Siyasi Nüfuzunu Yayma Şansını Daraltıyor

6 Eylül 2011 tarihli Yemen'de çıkan resmi ve yerli gazeteler Pazartesi Günü 5 Eylül'de İngiltere Yemen Büyükelçisi Jonathan Wilkes'ın açıkladığı bildiriyi yayınladı. Meydanlarda toplanan gençlere mesaj gönderen elçi bildirisinde şöyle geçiyor: ‘Benim mesajım protesto eden gençlere ve sivil topluma yöneliktir; yoğunluğun artmasının en iyi yolu safların birleştirilmesi, siyasi güçler ve uluslararası topluma katılmak üzere temsil etmek amacıyla az sayıda kişilerin seçilmesidir.' Bu ifadeleri ‘El-ula' gazetesinin 208 sayısında yer almıştır.

İngiltere'nin bu mesajla söylemek istediği şey şudur; Yemen'in kendisine ait nüfuz bölgesi ve sözünü söylemesi -kararını vermesi- gerekir. Ayrıca temsilciliğin az sayıda olmasının hedefi de Yemen'de sahip olduğu köklü siyasi ortamın dışına çıkmaması içindir. Böylece o, Ali Salih'in yönetim alternatifini düzenlemiş ve Amerika'nın adamlarını uzaklaştırmış olur. Zira Amerika bütün gücüyle yönetimde uzun süreli kalamayan eski adamlarını yerleştirmeye çalışmaktadır.

İngiltere de hem Yemen'deki elçisinin hem de Londra'daki siyasetçilerinin aracılığıyla 16 Temmuz'da oluşması ilan edilen Geçici Meclis'e saldırdı. Yine onun elçisinin bu bildirisi geçen 17 Ağustos'ta oluşması ilan edilen ve içine 143 üye alan Milli Meclis'e dolaylı bir rettir. Bunun manası; Geçici ve Milli her iki meclis onun denetimi altında oluşmamıştır.

Kendi işlerinin Batı'nın elinde olması ve İngiltere elçisinin nasihat vermesi genel olarak iman ve hikmet sahipleri özel olarak da meydanlardaki gençler ve siyasetçilerin nefislerine acı ve burukluk vermiyor mu?! Bunlar siyasi sorunlarının çözümünü nereden alacaklarını bilmekten aciz mi kaldılar?! Allah'ın indirmiş olduğu İslam'ın kıyamet gününe kadar yeryüzündeki insanların bütün sorunlarını çözmek için siyasi, iktisadi, ictimai, dış siyaset, eğitim politikası v.b tüm hayatın çeşitli nizamlarının olduğunu bilmiyorlar mı yoksa hala ikna mı olmuyorlar?! Onlar İslam'ın sunduğu şeye ciddi olarak baksınlar, Batı'nın malını red edip ona iade etsinler.

Musibetimizin sebebi kapitalist Batı'ya ve onun siyasetine zelil olarak uymamız ve bağlanmamızdır. Bu siyasettir ki kendi çıkarlarını gözetip kollamayı ve kendi maslahatlarımızı kayıp etmeyi hedeflemiştir. Bu da dinin hayattan ayrılması olan fasid bir bakış açısıyla ve haddi hesabı olmayan dünyanın sorunlarına sebep olan menfaatçiliğe tabi olmakla gerçekleşmektedir.

Yemen'in ve İslam ümmetinin acı çekerek içinde bulunduğu bu durumdan çıkışı ve çözümü İngiliz veya Amerikan Batılı iki kutuptan birine meyletmekle olmaz. O ancak; Müslümanların siyasi varlığı olan ve Batı'nın yıktığı ‘Hilafet'i tekrar ikame etmek için çalışan Hizb-ut Tahrir ile beraber çalışmak, uluslararası arenaya geri dönmesi için ve İslam ile hükmetmek üzere bir halife nasb etmek, ukab sancağı ve Resulullah'ın [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] sancağı altında İslami beldeleri birleştirmek ve İslam'ı da davet ve cihad yoluyla dünyaya taşımakla olur.

هذا بلاغ للناس ولينظروا به انما هو إله واحد وليذكر اولوا الألباب

İşte bu, kendisiyle uyarısınlar, Allah'ın ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir. İbrahim 52

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Afrika, Pakistan Yüksek Müsteşarlığına Pakistan Hükümetinin Müslümanlar Hakkında İşlediği Zulme Karşı Kınama Amaçlı Bir Mektup Teslim Ediyor

(Tercüme)

 

Pakistan hükümeti tarafından yapılan dikte, despot uygulamalar ve mafya üsluplarını protesto etmek amacıyla Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika 12/8/2011 tarihinde Daru-s Selam'da bulunan Pakistan yüksek müsteşarlığına resmi bir protesto mektubu teslim etti. Bu dikte uygulamalar suçsuz faal Müslümanlar kaçırılarak gizli yapılmıştır. Bunların tek ‘suç'u, hiçbir güç ve siddet kullanmadan fikri olarak İslam'a davet etmeleridir.

Protesto mektubunu Doğu Afrika Hizb-ut Tahrir Medya Temsilcisi Vekili Musellem Mesud ve Hizbin Merkezi İletişim Encümeni'nin üyesi Şeyh Musa Killo Tanzanya'daki Pakistan Yüksek Heyeti'nde Konsolos Ateşesi Mesud Hüseyin Han'a direkt olarak teslim ettiler. Ayrıca ona Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayetinden çıkan bazı neşriyatları da teslim ettiler. Bu neşriyatlarda Hizb-ut Tahrir Pakistan Resmi Sözcüsü Vekili (İmran Yusufzay) ve Hayyan Han, Usame Hanif ve Dr. Abdulkayyum gibi diğer Hizb-ut Tahrir üyelerini kapsayan kaçırma operasyonuyla alakalı detaylı isimler ve bilgiler bulunmaktadır. Bunların hepsi hiçbir suç işlemeksizin gizli olarak kaçırılmışlar ve hala gizli bir yerde ve Pakistan hükümeti tarafından gayrı meşru olarak tutukludurlar. Hizb-ut Tahrir Doğu Afrika olarak biz; Pakistan hükümetinin bu tür işleri derhal durdurmasını talep ediyor ve bu Müslümanları derhal serbest bırakmasını ısrar ediyoruz. Ayrıca benzer bir protesto mektubu Nairobi'deki Pakistan yüksek heyetine Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika Medya Temsilcisi Şaban El-muallim tarafından teslim edildi.

Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika olarak bu taşkınlığı ve zulmü şiddetle kınıyor, bütün Müslümanları ve insanlık anlayışı olan bütün şahsiyetleri bu tür şerli işleri kınamaya ve gizli tutuklu bulunanları serbest bırakmak için her türlü çabayı sarf etmeye davet ediyoruz. Açıkça belirtiyoruz ki bu tür zulüm ve işkenceler Hizbin şer'i görevi olan ve dünyaya alternatif bir akide olan İslam'a davet etmesine mani olmayacaktır. Ta ki geniş İslam beldelerinde Raşidi Hilafet devleti kuruluncaya kadar. Tıpkı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaad ettiği ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği gibi. Böylece dünyanın tümü kapitalizmin korkunç zulmünden kurtulacak ve adalete davet edilecektir. İşledikleri korkunç zulümden ötürü tağutlar o gün pişmanlıktan dolayı parmaklarını ısıracaklar, fakat iş işten geçmiş olacaktır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER