Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Bu Ne Vahşilik Ey Kerimov?

Mısır'da Hizb-ut Tahrir'in bir heyeti Özbekistan elçiliğini ziyaret ederek onlara bu açıklama ile aynı başlıktan oluşan bir mektup teslim ettiler. Bu da Hizb-ut Tahrir gençlerine işkence etmede var olan rejimin işlediği ve işlemekte olduğu vahşiliği dile getirmek içindir. Heyet elçilikte bulunanlara mektubun içeriğini, Özbekistan ile ilgili bildirileri ve rejimin Özbekistan'daki Hizb-ut Tahrir gençlerine işkence etmekte ne denli vahşi olduğunu açıkladı.

Bu vahşilik sadece Kerimov'un rejimiyle bitmiyor. Onun ortağı olup bu rejimi getiren, onu destekleyen, ona yardım eden ve onu fatihler gibi NATO'da, Amerika'da, Avrupa'da ve Rusya'da karşılayanlar, insana ve onun ‘hakları'na saygı duyduklarını yalanını iddia edenlerdir.

Nitekim uluslararası olayların ve İslam ümmetine karşı çevrilen entrikaların tam cereyan ettiği bir vakitte kanlı diktatör ve cani ‘İslam Kerimov' ve onun güvenlik görevlileri büyük bir sessizlik ve korkunç bir örtbas içinde iğrenç cinayetlerini ve gizli katliamlarını sürdürmektedirler. O, mazlum ve mağdur Müslümanları Buhari, Tirmizi, Semarkendi, Şaşi, Fergani ve diğer İslam büyüklerinin bulunduğu köklü İslam hadaretinin beldelerinde katlederek işkence etmektedir.

Ey Kerimov! Bu gün sen yerin üstünde isen, yarın yerin altında olacaksın.

Ey Kerimov! Özbekistan halkına musallat olup yönetimi de yirmi sene boyunca cebren aldıysan, yerde kalıcı olarak mı yaşayacaksın yoksa Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın huzuruna çıkıp O [Subhânehu ve Te'alâ], Müslümanlara neler yaptıklarını sormayacak mı?

Ey Kerimov! Hizb-ut Tahrir gençleri şiddete ve öldürmeye çağırmıyorlar. Ancak nübüvvet metodu üzere silahsız olarak Hilafeti ikame etmeye çağırıyorlar.

Ey Kerimov! Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle yakında kurulacak olan Hilafet devleti senden ve senin rejiminin avenelerinden cürüm işleyen herkesten hesap soracaktır. Ahirette ise büyük bir azab vardır.

Ey Kerimov! Onları derhal zindanlardan serbest bırakmalısın, hizbin gençlerine sürekli yapılmakta olan bu vahşi katliamları ve tasfiyeleri derhal durdurmalısın. Sana hatırlatıyoruz ki Amerika ve Rusya'nın sana faydası olmaz. İşte Arapların tağutları sana ve senin gibilerine bir örnektir. Zira bu ajanların rolü/kullanım tarihi bitince ‘Tarihin mezarlık ve çöplüğüne' atılırlar.

Özbekistan'daki hizbin gençlerine mesajımız şudur ki; ey mümin ve Allah rızası için davayı taşıyan gençler sabr edin. Şayet dünya hak ve adaletten vaz geçmişse, şüphesiz Allah sizi yalnız bırakmayacaktır. İslam ümmeti ve kardeşleriniz sizi asla yalnız bırakmayacaklardır.

Bu gençlerin tağut Kerimov'un zindanlarında sabr edip hak üzere sebat etmesi ve verdiği fedakarlıkları bize Kureyş'in çeşitli işkencelerini gören, Allah'ın kelimesini yüceltmek ve ilk İslam devletini ikame etmek için Allah yolunda mallarını ve canlarını harcayan sahabeleri hatırlatıyor. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

وما نقموا منهم إلا أن يؤمنوا بالله العزيز الحميد

Onlardan, sırf, aziz ve hakim olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. Buruc 8

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- El-Sebsi'nin Konuşmasında ve Onun Son Kararlarında Tağut Ben Ali'nin Kokusu Geliyor

Emniyet güçlerine bağlı sendika işlerinin durdurulması ve sendikalarının kapatılmasıyla alakalı kararı hakkında bir kaç gün önce geçici hükümetin birinci bakanı El-baci kaid El-Sebsi'nin yaptığı konuşma birçoklarının rahatsızlık duymalarına ve emniyet güçlerinin sert tepkilerine yol açtı. Emniyet güçleri ise kendi sendikalarının kapatılmasını red ettiler, İçişleri Bakanını istifaya çağırdılar, geçtiğimiz Ocak ayında El-Virdaneyin kentinde meydana gelen olaylar nedeniyle tutuklu bulunan emniyet güçlerinin serbest bırakılmasını talep ettiler.

El-Sebsi'nin konuşması ise iç güvenlik güçlerinin milli muhafızların yeni atanan amirini protesto etmesi, onu usulsüzlükle ve kamu mülkiyetine ait malları peşkeş etmekle suçlaması ve daha sonra bürosuna saldırıp onu ofisinden zorla çıkarması ardından geldi. Daha önce bu güçler bir süreden beri İçişleri Bakanlığıyla alakalı usulsüzlük dosyalarının açılmasını ve bu işe bulaşanların yargılanmasını talep etmişti. Ayrıca usulsüzlük yapanların bazılarının ve kapatılan Toplu Anayasal Demokrat Partisine mensup olanların kalmasında hükümetin rolü olduğu suçlaması yapıldı.

Açıktır ki insanları ve onların zulüm, fesad ve cebirden hissettikleri isteklerini hafife alıp alay etmek suretiyle hem El-Sebsi hem de onun aciz hükümeti selefleri Burgeba ve Ben Ali gibi davranmaktadırlar. Bu da  onların -El-Sebsi ve onun hükümeti- olaylardan ve tarihten ders almadıklarını gösteriyor. Onlar ümmetin baş kaldırarak miskinlik, zafiyet ve korku zincirlerinden kurtulduğunu hala idrak etmiyorlar. Haklarının çiğnenmesine ve kazanımlarının elinden alınmasına artık sessiz kalmayacak ve kendi haklarını elde etmesi için verdiği bütün bu fedakarlıklardan sonra susmayacaktır.

Ayrıca kurucu meclis fikri ve ilk hazırlıkları, İslam esasına dayalı partileri uzaklaştırıp laik ve dinsiz partilere geniş imkan sağlayan partiler kanunu, hazırlanmakta olan seçim kanunu, yönetime sızan kişilere en üst istihbarat rütbesi ve makam vermek, usulsüzlük işleyenlerin kalmasını sağlamak gibi bütün bunlar yüreklerde hala sönmemiş devrimi canlandırıp yeniden alevlendirecek ve halkın yeni (eski) yöneticilere baş kaldırmasına itecektir.

El-Sebsi ve onun facialı hükümeti ve halkın isteklerine karşı ilk akıllarına gelen şeyin olağanüstü hal olduğu düşüncesine kapılanlar bir devrimi yönetmeye ehil değiller ki basit bir durumu yönetmeye ehil olsunlar. Bu devrim ile çok sayıda şekil ve putlar yıktı. Bu devrim, ümmetin izzet ve onurunu geri kazanmak için başlattığı büyük İslami devrime doğru tarihi bir süreç içinde şekillenmektedir.

Sözün özü şudur ki; şer ne kadar güzelleşirse güzelleşsin asla hayr olamaz. Çünkü ikisinin arasındaki fark yapısal bir farktır. Her ikisi de birbirleriyle buluşmayı imkansız kılan baraj gibi farklı metod ve şahıslar gerektirir. Buradaki Müslümanlar ve özellikle güvenlik güçleri ve ordu bunu idrak etmelidirler. Fesad ve ifsad olmuş olanlarla fesadı düzeltmenin yolu yoktur. Mücrimlerin insanlara yokluk ve dar geçimlilik getiren beşeri kanunlarıyla ifsad ettiklerini düzelten ilahi bir kanunun olması kaçınılmazdır. Samimi, takvalı ve tertemiz, ajan ve satılmış olmayanlara kimselerin olması da kaçınılmazdır ki insanları Rablerinin [Subhânehu ve Te'alâ] dini ve nebilerinin [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şeriatıyla siyaset etsinler. İşte ey Müslümanlar ve güç sahipleri biz de sizi tam buna davet ediyoruz ki o da Nübüvvet metodu üzere Raşidi bir Hilafet'tir. Başında Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle hakkı hak ve batılı da batıl olarak belirleyen adil bir halife olacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Amerika ve Yahudileri Memnun Etmek İçin Kahire'deki Yahudi Büyükelçiliği Önünde Göstericileri Öldürmek Allah'a, Resulüne ve Müminlere Olan Bir İhanettir.

 

‘İsrail' elçisinin yaka paça kaçması, yahudi büyükelçiliğine zulme ve taşkınlığa baş kaldıran Mısır gençleri tarafından girilmesi, ilişkilerin kesilmesi ve Camp David anlaşmasının ilga edilmesi yönündeki sonun başlangıcı olmalıdır.

Yok olmaya yuvarlanan rejimlerin aracılığıyla Amerika'nın emirleri doğrultusunda tanınan yahudi varlığıyla ilişkiler kurulmasından beri ilk kez zulme ve taşkınlığa baş kaldıran Müslüman Mısır halkı ‘'İsrail'' Büyükelçilik binasını koruma amaçlı yapılan duvarı yıktıktan sonra ‘İsrail' Büyükelçiliğinin binasına girdiler. Bu hareket ise; Kinane topraklarında bulunan yahudi varlığını red etmek, onlarla ilişkileri kesmek, onlara doğal gazı ihraç etmeye son vermek, Camp David anlaşmasını ilga etmek ve asıl olan savaş durumuna geri dönmek için açık bir göstergedir.

Durumun asıl konumuna dönmesi için bu gençlerin başlattığı hereketi boşa çıkarmanın en ufak teşebbüsü Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya, Resulüne [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], müminlere, yahudilerin Sina'da katlettiği Mısır askerlerinin kanına ve onların Büyükelçiliğinin binası önünde şehid düşen ve yaralanan gençlerin kanına bir ihanettir. Zira duruma hakim olmak, bu Büyükelçiliği korumak ve o Büyükelçinin geri dönmesini sağlamak için Amerika'nın direkt olarak Mısır rejiminden talep etmesi terörün anası  olan Amerika'nın geçmişte ve şimdi de Mısır'ın içişlerine ne kadar karıştığını ve terör olan yahudi devletine ne kadar sahip çıktığına göstermektedir.

Şüphesiz duruma hakim olmak ve evlatlarımızı katledenlerin elçiliklerini korumak amacıyla Amerika'nın emrine uymak için elçilik binasının önünde göstericileri öldürmek Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya, Resulüne [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ve müminlere bir ihanettir.

Yapılması lazım olan işler şudur ki; elçiyi kovmak, elçiliği kapatmak, zillet dolu Camp David anlaşmasını ilga etmek, yahudi varlığı olan bütün ilişkileri tamamı ile kesmek ve asıl olan savaş durumuna dönmektir. Elçiliği korumak ve Netanyahu'yu memnun etmek için Obama'nın Mısır üzerine uyguladığı baskılar Amerika'nın Mısır içişlerine açık olarak karıştığının bir uzantısıdır. Bunun içindir ki Amerika'nın Mısır'dan ve diğer Müslüman beldelerden kovulmasına da çalışılması gerekir. Böylece Amerika onların içişlerine karışamayacak durumda olur. Çünkü, onların güvenliğini bozup karıştıran, servetlerini çalıp götüren ve çocuklarını, kadınlarını ve yaşlılarını soğukkanlılıkla öldüren Amerika'nın ta kendisidir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Uluslararası Himayeyi Talep Etmeye Davet Etmek Allah'a, Resulüne ve Başı Dik Olan Şam'daki Ayaklanan Müminlere Bir İhanettir

Suriye'deki ehlimizin devrimi altıncı ayına girerken, vahşi, kanlı ve korkak rejimin şiddetlice vurması, caniliği ve aşağılığı karşısında duran silahsız insanların direnişi ve büyük fedakarlıkları bu devrimin en belirgin başlığı sayılır. Devrimi ezmek için rejime yeterli zaman tanıyan Amerika öncülüğündeki uluslararası ve bölgesel bekleyiş devam ettirilmektedir. Aynı zamanda reform yapmak iddiasıyla kanunları çıkartarak yama yapmak   gerekçesiyle bazen de diyaloğun başlanması gerekçesiyle aldatma işine başvurmaktadır. Fakat bütün bunlar insanları rejimin devrilmesini istemekten caydıramamaktadır. Zira bu rejim onlara karşı keskin nişancılar, evleri tanklardan ve savaş gemilerinden bombalayarak ateş açmak ve korkutmak için ve onların üzerlerine savaş uçaklarının uçurulması gibi bütün askeri gücünü kullanmıştır. Rejim halk sanki kendisinin gerçek  düşmanıymış gibi bunu  yapmaktadır.

Gerek askeri, gerek güvenlik ve gerekse siyasi olarak Beşşar'ın başarısız olması ve zamanının daralması gerçek düşmanımız olan Batı, kendi vekili olan yerli düşmanımız olan Esad ailesine son kullanım tarihinin bittiğine karar verip biri halka diğeri de muhalefete karşı olmak üzere insanlara iki kurşun sıktı:

 

  • İnsanların uluslararası himayeyi talep etmesine ima etti ve içlerinden hain Arap rejimlerin ve küfür Batılı rejimlerin Suriye'yi Libya modeline göre kurtarmaya yönelik talep eden kimseleri çıkarttı. Bu ise ister entrika çeviren korkak kimselerin uyanıklığıyla isterse acı çekenin gafletiyle olabilmektedir.
  • Muhalefete şunu söyledi; size yeni yönetim meclisi oluşturmamız için birleşin, bize samimiyet ve itaat gösterin ki Libya modeli gibi yönetimi hemen size teslim edelim...

 

Hizb-ut Tahrir olarak bize gelince; biz Amerika ve ona tabi olan rejime, Avrupa ve onun teşebbüslerine şunu müjdeliyoruz; Şam'da ayaklanan ehlimiz sebatlık göstermeleriyle sizin planlarınızın ve entrikalarınızın başarısız olmasını ispatlayacaklardır. Zira Allah'tan başkasına secde etmeyeceğine yemin eden kimse sizin entrikalarınızın ve planlarınızın sert kayasıdır. Bizim de bu hususta isabetli ve doğru bir sözümüz olacaktır. Allah'tan niyaz ediyoruz ki onu dinleyen açık bir kulak olsun:

Birincisi; başı dik Şam'daki ehlimize diyoruz ki: Siz bu devrim ile Kureyş zorbalarının karşısında şanlı sahabelerin gösterdiği sebat ve fedakarlıklarını hatırlattınız. Biz de ‘'O (devrim) Allah için, o Allah için' diye haykıran nefislerin sadık olduklarına inanıyoruz, sizden ihlaslı olanların Batı'ya güvenmedikleri ve ona el uzatmadığını görüyoruz,  acı çektiğinizi, sıkıntı duyduğunuzu ve biran önce bu cani zümreden kurtulmak için acele ettiğinizi de biliyoruz. Ancak biz Batının casuslarının ve onun yardakçılarının sözleriyle kanan ve Kaddafi rejiminden kurtulmak için NATO'nun Libya'daki düzenlediği saldırıları hoş karşılayan kimselere sesleniyoruz! Düşmanınızın size sunduğu şeylerden çok sakının. Çünkü onlar, memleketinizde nüfuzunu pekiştirmek ve kendine bağımlılığı da sürdürmek için devriminizi çalıp boşa çıkarmak istiyor. Siz de ey devrimimizin gençleri çok dikkatli olup sakının ki kafir ve gaddar Batı'nın sözleri ve vaadleri sizi aldatmasın. Zira ümmetimizi ezen ve onun kanını çokça akıtan ve hala Filistin, Irak ve Afganistan'da şerri saçan odur. Aralarında Suriye rejiminin bulunduğu bu cani rejimleri getiren ve onları çetin yıllarca destekleyen de odur. Zira Batı'ya itimat edip dayanırsanız devriminizle yaptığınız her şey yıkılacaktır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:  وَلا تَكُونُوا كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنْكَاثاً. Aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan kadın gibi olmayın Nahl 92

İkincisi; ferd ve cemaat olarak muhalefetteki kardeşlerimize diyoruz ki: Uyanık ve ümmetin işlerini güden siyasi kimsenin kendi pusulası ümmetinin akidesi, nabzı ve maslahatına göre yön bulur. Akıllı olan kişi ise de Batı'nın şerrini ve onun şerlerinden dolayı kendisinden öncekilerin başına gelenleri görüp tecrübe edinen kimsedir. Siyaseti düşünerek siyasi görüşe sahip olan kimse şunu açıkça fark eder; bu ajan yöneticileri getiren ve onlara kendi programlarını, planlarını ve istihbaratlarını veren odur; batıdır. Ve kendisi de şu anda onlardan vaz geçip onları geçmiş ajanların çöplüğüne atarak onların yerine başkalarını atamak istiyor... Öyleyse onun geçmişteki ve gelecekteki ajanların kökünü kesin, Allah'tan korkun, kendinizi başkasının musibetinden koruyun, ümmetinize dönün ve evlatlarınızdan Allah'tan başkasına eğilmeyeceğimize, Allah'tan başkasına tevekkül etmeyeceğimize ve Allah'ın razı olduğu şeylerden başkasıyla hareket etmeyeceğimize kesin bir söz verin. Hilafeti yıkan, Müslüman beldeleri parçalayıp sömüren Batı'nın haberi size gelmedi mi?! Onun Sudan'ı bölmek için yaptığı hileleri, Somali'de ekinleri ve nesilleri yok etme operasyonları zihninizden uzak mı kaldı?! Bütün bunların hepsi kafir Batı'nın orduları ve Müslümanları  evlerinden kaçmaya zorlayan ve yeryüzünde fesatçılığı çoğaltan onun hesabına çalışan yöneticilerin vasıtasıyla  olmadı mı?!

Biz Hiz-ut Tahrir olarak size; ümmeti kurtaracak, içinde bulunduğu ve geldiği acı durumdan kalkındıracak gerçek değişim programını takdim ediyoruz. Böylece ümmet kendi şahsiyetini geri kazansın, nübüvvet metodu üzere hilafeti ikame etmek süretiyle İslami hayatı başlatsın, insanların işlerini gütmek, onları korumak, onları hak ve adaletle hükm etmek için metodunu belirlesin.

Üçüncüsü; Dar-ul İslam merkezi Şam beldelerindeki ehlimize diyoruz ki: sorunlarımızın çözümünün bu ajan ve cani rejimlerin ellerinde olması tehlikenin ta kendisidir. Amerika ve Avrupa'nın bu rejimlerle olan savaşımıza hakim olması helakın ta kendisidir. BM'in, Güvenlik Konseyinin, Arap Birliği'nin, İslam Konferansı Örgütü'nün herhangi bir çağrısını aldırış etmeyip kenara atın. Sizin mübarek devriminize müdahale etmek istedikleri zaman ellerini kesin. İçinde bulunduğunuz durumdan tek kurtuluşunuz atağa geçip öncülük yaparak, istekleriniz de şeytanın devleti değil Kur'an'ın devleti olsun. Zillet ve miskinlik devleti değil İslam devleti olsun. O da nübüvvet metodu üzere Hilafet'tir. Entrika çeviren yöneticilere ve onların rejimlerine baş kaldırın, ordularda bulunan evlatlarınıza ısrar edin ki büyük görev olan doğru bir iman ve Allah'a tevekkülle şeytanı ve onun avenelerini kovsunlar. Yardım ve imdat isteyecekseniz halk ve ordu olarak komşu beldelerde bulunan ehlinizden olsun. Çünkü bu hem sizin hakkınız hem de onların üzerine görevdir. Dolayısıyla yardım çağrınız Necd ve Hicaz ehline yönelik olsun, asi ve tağut krallarına değil! Yine sizin yardım çağrınız Türkiye, Ürdün, Irak ve Lübnan halkına yönelik olsun, sizin rejiminizin de olduğu gibi hain ve ajan rejimlerine değil! Zira bu rejimler birbirlerini desteklemektedirler. Yardım çağrınız İslam ümmetine yönelik olsun, çünkü hayr kıyamet gününe kadar onda ve sizde sürekli olacaktır. Çünkü bu halkları İslam üzere birleştirir, devrime güç ve nefes verir, Batı'yı ve onun kuyruklarını da korkutur. Böylece çatışmayı iki kutup arasında belirginleştirir: Birincisi; kafir Batı ve onun kuyruğu olan ajan yöneticilerin kutbu. İkincisi ise Rabbine iman eden, dinine sımsıkı sarılan ve onunla kurtuluş arzulayan ümmet kutbudur.

Ve son olarak Şam ve diğer beldelerindeki bulunan ey Müslüman: Allah Şam'ı İslam'ın kalbini yaptı. Suriye'deki ehlimiz dimdik ayaktalar, Allah'tan başkasına eğilmeyeceklerine yemin ettiler, cani Esad rejimi, ajan yönetim rejimler ve onlarla birlikte Amerika ve Avrupa onları her taraftan kuşattılar. Sakın onları zalime teslim edip yalnız bırakmayın. Çünkü böyle yaparsanız sıra onlara geldiği gibi size de gelecektir. Biliniz ki sizin sorununuz ve onların sorunu birdir. O da Müslüman beldeleri düşman, zalim ve kafir Batı'ya ajan olan rejimlerden kurtarmaktır. Dolayısıyla onları kurtarın ki kendinizi de kurtarırsınız. Sizin evlatlarınız ve kardeşleriniz olan orduya seslenin ki sizi ve onları bu rejimlerden kurtarsınlar. Biliniz ki ümmetinizin kurtuluşu ancak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya dönmediğiniz, O'nunla alakanızı kuvvetlendirmediğiniz, yardımı da sadece O'ndan talep etmediğiniz ve O'na hakkıyla tevekkül etmediğiniz sürece olmayacaktır. Hizb-ut Tahrir size en samimi nasihat ve sözler arz etti. O da sizinle beraber Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabı ve emin olan Resulü Abdullah'ın oğlu Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in izine uyarak aydın fikirle güçlü bir şekilde mücadele etmektedir. Öyleyse onunla beraber çalışmaya, ona sahip çıkmaya ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kelimesini yüceltmek için ona yardım etmeye acele edin. Zira Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan başka güç ve dayanak yoktur. Çünkü tek yardım eden ve destek veren O [Subhânehu ve Te'alâ]'dır. O ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

يا ايها الذين آمنوا استجيبوا لله وللرسول اذا دعاكم لما يحييكم واعلموا ان الله يحول بين المرء وقلبه وانه اليه تحشرون

Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız. Enfal 24

 

Devamını oku...

Size Pazarlanmak İstenen Sivil Devlet Laik Bir Devlet Olup İslam'la Hiçbir İlgisi Yoktur. Onu Reddedin, Kabul Etmeyin ve Raşidi Hilafet'ten Başka Bir Seçenekten Razı Olmayın

  • Kategori Mısır
  •   |  

İnsanlar ‘sivil devlet' kavramını ancak yeni duymaktalar. Bu kavram ise esasında ve demokrat yönetim sistemine göre dini hayattan ayıran laikliğe dayalıdır. Ancak onun fikir babaları Müslümanların laikliğe karşı hassas olduklarını bildikleri ve bu yüzden insanları kandırmak için onu süsleyip püslediler ve güya bu kavram; devletin kurum, çağdaş ve gelişmiş olan bir devlet olup insanların seçtiği kanun karşısında ırk, renk ve din gibi hiçbir ayırım olmaksızın herkesin eşit olduğu, bu devlet özgürlükler devleti olup onda olağanüstü hal kanununun yer almadığı bir devlettir. Buna göre hiçbir kimse veya hiçbir parti diğerine kendi görüşünü dayatamaz ve seçim sandığı ise bir hakemdir! İşte bunlar bu kavram türküsünü geveleyip duruyorlar. Bu kandırma işine devam etmek için de onun güya İslami kaynağı olan sivil devlet olarak propagandası yapılmaya başlandı!!

Hükümet ise sivil devlete çağıran anayasanın içtüzüğünü ve ana ilkelerin belgesini onayladı. Ayrıca bu devlette dini sloganlar söz konusu olmayacağına dair bir şart da koşuluyor! Bu belgede -göz boyaması olarak- birçok insanların hayr zannettiği ‘İslam teşri veya yasama konusunda ana kaynaktır' fıkrası geçmiştir. Bu da yasama konusunda İslam dışında başka kaynağın olmasına izin verilir demektir. Acaba bunlar hangi ana ilkelerden bahsediyorlar? Bu ana ilkeler nereden geliyor? Onları kim koydu? Ve hangi esas üzere?


Ey Müslümanlar, ey Mısır'ın Kinane halkı!

Bu pazarlama; İslam'ı yönetimden uzaklaştırmak ve dini devletten ayıran demokrat sivil devlet fikrini aşılamak için hala içinizde bulunan rejimin bir aldatmacasıdır. Zira İslam'ın yasamanın ana kaynağı olması caiz değildir. Zevke göre ondan alınır sonra millet meclisinin heva ve hevesine göre seçim sandıklarında beşer merkezli çoğulcu bir referanduma tabi tutulur. Hayır, İslam; anayasası ve hükümleriyle teşri/yasamanın tek başına bir kaynağı olmalı ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın indirdiği gibi tamamıyla tatbik edilmelidir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

"إن الحكم إلا لله"Hüküm sadece Allah'a aittir. Yusuf 40

Onların istedikleri sivil devletin esası, yasamanın beşere bırakıldığı demokrasi fikrine dayalıdır. İnsanlar arasında eşitliği sağlayan sivil devlete çağıran çığırtkanlar da kendileri bile seçim kampanyası esnasında dini veya ideolojik (fikri) sloganların olmaması gerektiğini istemekle insanlar arasında eşitliği sağlamamaktadırlar. Sanki onların çağırdığı demokrasi ve liberalizm sloganlar idelojik değil! Zira ilk ‘sivil', demokrat ve laik devletin kurulu olduğu esas, dinin devletten ayrılması idi. Avrupa'da yöneticilerin kilise ve din adına insanlar üzerine uyguladıkları zulüm ve haksızlıklardan dolayı dinin hayattan ayrılması, halkın kendi nizamı ve kanununu koyması ve çoğunluğa göre yasa çıkartması gerektiğine karar verdiler. Böylece halk yasama konusunda egemenliğin sahibi olmuştur. Oysa; bu şey, Mısır halkının edindiği İslam dinine hem aykırı hem de haramdır. Çünkü İslam'da teşr'i etme veya yasama konusu sadece Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya mahsustur. Ayrıca; sivil devlete çağıranlar; ruhi ve siyasi akidesi olan adil İslam'ı ortaçağlarda bulunan kilise despotizmi ile eşit tuttular. Bu esasa göre ikisini birbirine karıştırdılar ve insanlara kendilerinin dini devlet istemediklerini söylüyorlar. Başka ifadeyle; onlar dinsiz ve hiçbir dinin olmadığı bir devlet istiyorlar. Yani bu, dini siyasetten ayırmaktır. Böylece siyasette din olmaz, dinde de siyaset olmaz. Onların hedefi -devletin içinde bulunduğu din olan- İslam'ın siyasete karışmamasıdır ki böylece yönetime ulaşmasın. Hatta onlar daha da ileri gittiler ve insanları aldatmak ve kendi hedeflerine ulaşmak için El-ezheri-ş şerif'i -ki onların tuzaklarını ve sapkınlıklarını bildiği halde insanları aldatmak için onlara ortak oldu- de kendilerine uydurmaya kalkıştılar. Onlar nasıl böyle ahkam kesiyorlar?

"ويمكرون ويمكر الله والله خير الماكرين" Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en iyisidir. Enfal 30


Ey Müslümanlar, ey Mısır halkı!

İnsanları saptırmak için 'bizdeki mana' ve 'onlardaki mana' dediler ki sivil ve demokrat devletin iki tarifi veya manası yoktur. Demokrasi, laiklik ve kapitalizmin gerçek fikir babalarının açıklayıp mana kazandırdıkları gibi onun tek bir mefhumu vardır. Dolayısıyla onların kazandırdıkları manayı kopyalayarak onu veya bir kısmını alıp İslam bundan uzak ve ber'i olduğu halde onunla alakalandırmamız doğru olmaz. Onun manası egemenlik ve yasama yetkisinin tümünün insana verilmesidir. Oysa İslam'daki egemenlik ve yasama tamamıyla Şari'e aittir. Zira İslam'ın hükümleri; yöneticinin çoğunlukla ve gönül rızasıyla nasıl seçileceğini, onun nasıl muhasebe edileceğini, ister Müslüman olsun ve isterse gayri müslim olsun insanların işlerini hak ve adaletle nasıl yürütüleceğini bundan on beş asır önce beyan etmiştir. Bu arı duru kaynağı bırakıp da onların zehir zemberek kaynağından mı içelim? Onların verdiği hüküm ne kadar kötüdür?!


Ey Müslümanlar, ey Mısır halkı!

Batı, onların işbirlikçileri ve çığırtkanları kendi bozukluklarını Mısır ve Müslüman beldelerine pazarlayıp dayatmak istese de, Müslümanlar onları istemiyorlar. Şüphesiz onların tuzakları kendilerine dönecektir. Çünkü Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatı İslam'ı onlara taşıyacak ve tatbik edecek olan İslamî Hilafet devletidir ve onları içinde bulundukları çöküşten kurtaracak olan tek şey de odur. Nitekim; Batı siyasetçi ve düşünürleri; Müslüman beldelerini birleştirecek olan Hilafet devleti aracılığıyla İslam'ın yönetime geleceğini ve bunun bir an meselesi olduğunu da bilirler. Ancak onları hilafetin geri gelmesinden daha çok korkutan şey, İslam'ın adaletini ve demokrasinin iflasını anladıktan sonra kendi halklarının İslam'a girmeleridir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

"إذا جاء نصر الله والفتح ورأيت الناس يدخلون في دين الله افواجا، فسبح بحمد ربك واستغفره انه كان توابا" Ey Resulüm! Allah'ın yardımı ve zafer günü gelip, insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini yücelterek tesbih et; O'ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri daima kabul edendir. Nasr 1-3


Ey Müslümanlar, ey Mısır halkı!

Amerika'nın Mısır'daki kolunu ve nüfuzunu kesmeniz lazım. Çünkü yönetimdeki rejim ve ABD'nin işbirlikçileri aracılığıyla İslam'a ve Müslümanlara karşı bu tür hamleleri çeviren ve finans eden gizli el odur. Bunda amaç ise İslam'ın yönetime ulaşmamasıdır ki böylece o Müslümanların servetlerini çalıp çırpmaya devam etsin. Eski rejimin bazılarını demir parmaklar arkasına attırdığınız gibi kalan diğer bazılarını da hala üzerinize uygulanmakta olan kanunlarıyla birlikte aynı yere gönderebilirsiniz. Ayrıca Amerikan ve ‘İsrail' büyükelçilerini de kovabilir, onların savaş ve uçak gemilerinin Süveyş kanalından geçişini engelleyebilir ve Mısır'ı Batı'nın nüfuzu ve hegemonyasından kurtarabilirsiniz. Böylece Tahrir meydanının gerçek ismini koymuş olursunuz. Zira devrimin sizin kurtuluşunuzla olan gerçek zaferi ancak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını tamamıyla uygulamakla olur. İşte o zaman müminler Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın yardımıyla sevineceklerdir.

Biz Hizb-ut Tahrir olarak sizi; ikinci Raşidi Hilafet Devleti yoluyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını tatbik etmeye çağırıyoruz. Zira bu işi Allah [Subhânehu ve Te'alâ] sizin de üzerinize farz kılmıştır. Hatta o farzların tacıdır. Zira bu büyük devletin kurulmasıyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın dini izzet bulacak, şer ve zulüm kalkacaktır. Onunla hayr, adalet ve güzel yaşam hoş gelecektir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

"وعد الله الذين آمنوا منكم وعملوا الصالحات ليستخلفنهم في الأرض كما استخلف الذين من قبلهم وليمكنن لهم دينهم الذي ارتضى لهم وليبدلنهم من بعد خوفهم امنا يعبدونني ولا يشركون بي شيئا، ومن كفر بعد ذلك فأولئك هم الفاسقون"

Allah; içinizden iman edip salih amel işleyenlere vaad etti ki; onlardan öncekileri nasıl hakim kıldı ise onları da yeryüzüne hakim kılacak ve onlar için beğendiği dini temelli yerleştirecek, korkularını da emniyete çevirecektir. Çünkü onlar, Bana kulluk eder ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Kim de bundan sonra inkar ederse; işte onlar fasıkların ta kendileridir. Nur 55

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Siyasetçilerin Hizb-ut Tahrir'i Suçlaması Yanlılarının Oylarını Kazanmak İçindir

Parlamento seçiminin başlamasıyla ilgili yapılan açıklamadan sonra bazı siyasetçiler seçim kampanyalarında kullandıkları afişlerin indirilerek tahrip edildiğini ve Falbi Haln salonunda yapılan Fıtır (Ramazan) bayramı kutlamaları esnasında bir milletvekili adayının saldırıya uğramasının faili olarak Hizb-ut Tahrir'i suçladılar. Bu asılsız ithamlara ilişkin aşağıdaki hususları belirtmek gerekir:

 

  • Bu siyasetçinin iddia ettiği gibi Hizb-ut Tahrir üyeleri Fıtır bayramı kutlamaları esnasında hiçbir bildiri dağıtmamıştır. O hepsinden çok iyi bilir ki Falbi Haln salonunda dağıtılan bildirinin ne Hizb-ut Tahrir ile ne de yanlılarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Onun ileri sürdüğü bu iddialar; kendi partisindeki konumunu kaybetmesine neden olan yaptığı sahte işlerden dolayı meydana gelen skandaldan kamuoyunun dikkatini başka yöne çekmek içindir. Zira bu skandalı bazı medya organları daha sonra yeniden gündeme getirdi.
  • Herkes çok iyi bilir ki bu eylemleri işleyenlerin tersine Hizb-ut Tahrir üyeleri yaptıkları işler ve açıklamalardan asla kaçınmaz. Buna ilave olarak da kendi görüşlerini beyan etmede Hizb-ut Tahrir üyelerinin üslubu sadece delil ve kesin kanıtla sınırlı olup bu sorumsuz davranışlardan uzak dururlar, ‘cehenneme gidin' gibi ifadeler ve siyasetçilerin kullandığı sokak dilini kullanmaktan kendilerini tenzih ederler. Bunun sebebi ise İslam'ın bize bunu yasaklamasıdır.
  • Hizb-ut Tahrir üyeleri ve yanlılarına karşı olan suçlamalarını teyid etmek amacıyla demokrat sistemlerde yapılan seçimlere katılmayı rededen Hizb-ut Tahrir'in görüşleri istismar edilmiştir. İşte bunun için ‘Demokrasiyi benimsemeyen barbari olup cinayet işlemekten geri durmaz' sözü yeniden canlandırıldı. Buna göre demokrasiye yapılan herhangi bir eleştiri -gerçeklik payı ne olursa olsun- hemen karalama kampanyasıyla karşı karşıya kalır. Siyasetçiler bu tür eleştiri içeriğine karşı koymaktan aciz oldukları için eleştiri yapanları suçlamakla uğraşırlar. Bu da ‘Ortak bir faktörün bulunmasından dolayı suçlamak' veya ‘Toplu sorumluluk' ilkelerine göre gerçekleşir. Bu ilkeleri siyasetçiler siyasi hitabelerde ve taraftar toplamada kesin bir dille reddettiler. Zira bu tür ilkeler yabancılara karşı insanları kışkırtmış, aşırı sağın ve Oslo katliamı gibi cinayet işlerinin alevlenmesine neden olmuştur. Çok açıktır ki onların bu ilkeleri sadece Müslümanlar üzerine uygulanır. Zira siyasetçiler; Müslümanların yaptıkları bazı işlerden dolayı İslami görüşlere saldırmak için bu tür ifadeleri kullanmaktan tereddüt etmezler. Ayrıca onlar İslami kurumları ve imamları hatta İslam'ı da suçlu buluyorlar. Bunun sebebi ise bazı fertlerin sivillere saldırmasıdır ki bunu ‘İslami terör' olarak adlandırırlar.
  • Seçmenleri kazanmak için bazı siyasetçilerin başarısız uğraşısı ve onların şu anki seçim kampanyasıyla alakalı siyasi görüşlerini teyid etmek için medya organlarını kendilerine çekmekten aciz kalışları bu tür ucuz ve basit suçlamalar yapmalarına itmiştir. Halbuki onlar kesin olarak biliyorlar ki bunların hepsi iftiradır. Siyasetçiler tarafından Hizb-ut Tahrir'e suçlamalar yöneltmek yeni bir şey olmayıp her milletvekili veya belediye seçimiyle eş zamanlı olarak takip edilen bir politika haline gelmiştir. Bu ise özellikle seçmenlerin gönlünü kazanmak için akli ve siyasi kabiliyetten yoksun olan ‘siyasetçiler' tarafından yapılmaktadır. Böylece onlar İslamofobya'yı kullanarak kendilerini kurban veya ‘İslamcılar' adı verilen şeyin karşıtı olarak gösterirler. Dikkat çeken husus şudur ki siyasetçilere saldırı içeren bütün suçlamalar hakkında ne bir mahkeme kararı alınmış ne de hatta mahkeme tarafından suç duyurusu yapılmıştır. Bu da bunların hepsinin sadece propaganda için olduğunu gösterir.

 

Bu tür suçlamalar, kampanyaları Müslümanlar nezdinde seçimlere katılmanın faydasız olup iyi bir sonuç getirmeyeceği inancını bir kez daha kanıtlayacaktır. Müslümanların bu siyasetçileri reddetmeleri tabi bir şeydir. Çünkü bunların tek derdi kendi halklarını diğerlerden nefrete tahrik etmek ve kışkırtmaktır. Ve demokratik sistemde seçimlere katılmayı reddetmek de tabi bir şeydir. Çünkü tecrübeye göre halkı kazanan en ideal siyasetçinin -Machiavelli'nin tabirine göre- ‘İki yüzlü ve büyük sahtekar olması' gerekir.

 

Şadi Farica

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
İskandinavya

E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

Kerimov'un Özbekistan Zindanlarındaki 'Hizb-ut Tahrir' Gençlerine Yaptığı Zulmün Bir Örneği

  • Kategori Özbekistan
  •   |  

Aşağıdaki olay Taşkent'e bağlı olan ‘Elmalık' kentinde bulunan (УЯ 64/45) isimli zindanda cereyan etti:

 

Bilgiler bu zindandan:

 

İçinde bulunduğumuz bu 2011 senesinin Haziran ayının ortalarında rejimin bize olan zulmü en iğrenç biçimlere ulaşarak çok şiddetlendi. Bu zindanda bulunan Hizb'imizin bütün üyelerine işkence ettiler, zindandaki üyeleri, sorumlusunun ve onlara dini sohbet veren kişinin kim olduğunu öğrenmek için zorladılar. Bir mahpus işkencenin şiddetine dayanamadığı için içerde mahpusları denetleyenin Urgani'li Panji isimli bir gencin olduğunu itiraf etti. Bu sefer Panji'ye işkence etmeye başladılar. Fakat o bu işi kimin denetlediğini söylemeden sabır ve sebat gösterdi.

Böyle olunca zindanın müdürü ve yardımcıları sigara çakmağıyla ve mumla onun ellerini ve ayaklarını yaktılar.

Bütün bu işkencelere sabr etti ve hiç bir şey söylemedi. İşte o zaman onlar vahşi bir cürüm işleyerek hayasını (cinsel organını) yaktılar. Böylece şehid oldu -Allah ona rahmet etsin-.

Bu esnada (hizbin üyelerinden) bir mahpus Taşkent başsavcısına bir şikayet mektubu yazdı. Fakat zindan başkanı bu mektubu göndermeyi kabul etmedi. Böyle olunca şikayet mektubunun yazarı kendi parmağını ısırarak kesti ve zindan başkanının masası üzerine koydu. Bütün bunlardan sonra başsavcı Taşkent'ten geldi. Parmağını kesen mahpus başsavcının Panji isimli şahısın ölümüyle ilgili detaylarını araştırmasını istedi. Daha sonra başsavcı ona ‘Parmağın nasıl?' diye sordu. O da ona ‘Bir daha bu gibi hadiseler tekrarlanırsa, diğer parmaklarıma aynı şey yaparım' dedi.

Gençler bütün bu işkencelere rağmen zindanda oruç tutuyorlar. Yormak amacıyla gardiyanlar oruç tutanları bayılıncaya kadar aralıksız bir şekilde yürümeye ve koşulara zorlarlar. Teftiş heyeti geldiği zaman da gardiyanlar konuşmamaları için teftiş heyetine şikayet eden bu gençleri bir ay için bir süre başka zindana gönderirler.

İşte bu; İslam'a ve sırf İslam'a davet ettiği için Hizb-ut Tahrir'e kin güden Özbekistan devlet başkanı Kerimov'un zindanlarındaki vahşi işkencenin bir örneğidir. Bu Kerimov ki bu dinlerine bağlı olan gençleri ve onlar gibilerine işkence etmek için zebanileri ve avenelerine adeta talimat verir. Bunlar da hiç kimseden korkmadan işkencelerin alasını yaparlar. Ancak Allah onları gözetlemektedir. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:

ولا تحسبن الله غافلا عما يعمل الظالمون. انما يؤخرهم ليوم تشخص فيه الأبصار

(Resulüm)! Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları -cezalandırmayı-, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. İbrahim 42

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Tağut Beşşar Ramazan Ayında Artış Gösteren Cürüm ve Cinayet Halkalarına Kadir Gecesinde Devam Ediyor

Gaddarlık rejimi Beşşar el-esad rejimi, zümresi ve aveneleri oruç ayında lanet üstüne lanet ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın lanetini üzerlerine getirtmeye ısrar etmektedirler. Nitekim rejimin silahlı militanlarıyla -eşkıyalarla- birlikte güvenlik güçleri Ramazan'ın 27. gecesinde Suriye'nin bütün şehirlerine hiçbir saygı göstermeden saldırdılar. Zira ayaklanan Müslümanlar mescitlerde ve alanlarda bin aydan hayırlı olan kadir gecesi münasebetiyle Rablerinin rahmetini dilemektedirler. Rabbleri ve mevlaları Allah'ın düşmanları üzerine yardım etmesini ve bu rejimden kurtulmanın arzusunu gerçekleştirmesini dilemektedirler. Tağut çıldırdı; nasıl olur da insanlar tekbir tehlil getirirler, Rabbleri ve Cebbar olan yaratıcılarına dua ederler! Oysa tağut ve onun aveneleri şöyle diyorlar: (Sizin için Mahir ve Beşşar'dan başka ilah bilmeyiz.) Refai cami imamı Şam kisvesinde bu açık küfrü eleştirdiği için rejimin taraftarları işkencenin en kötüsünü tattırmak üzere geldiler. Bu amaçla mescide zorla girdiler, bozgunculuk çıkardılar, imamı ve namaz kılanları dövüp tartakladılar. Biz de Hizb-ut tahrir olarak bu iğrenç ve menfur cürümü kınayıp Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın" إن فرعون وهامان وجنودهما كانوا خاطئين " : Şüphesiz Firavun ile Haman ve askerleri yanlış yolda idiler. Kasas 8 sözüyle uyararak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın cezası ve azabı Beşşar, Mahir ve onların askerlerinin üzerine gelip çatmasını bekliyoruz ve şunları belirtiyoruz:

- Rejimin insanları akidelerinde ve mukaddesatlarında tahrik etmek, kışkırtmak amacıyla saldırıyı püskürtmek için insanların silaha başvurmalarına sevk eden çirkin planı ve entrikaları açığa çıktı. Biz de burada insanların her hangi bir silahlı eyleme kalkışmamaları hususunda uyarıyor ve diyoruz ki; gösterilerin ve protestoların silahsız oluşu ve bu cani zümreye karşı sözlü olarak çıkışınız üzerine sebat edin. Ordudaki evlatlarınızın özellikle subayların görevi olan canları, ırzları ve mukaddesatları korumak üzere bu cani zümreyi ortadan kaldırarak ülkeyi onların fitne ve şerrinden kurtarmak suretiyle görevlerini yerine getirmelerini isteyin.

- Mescidlere ve içinde bulun Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kullarına karşı savaşmak Hafız el-esad'ın yüzkarası ihtilalından beri bu rejimin değişmeyen sıfatıdır. Bu durum lanetli Beşşar'ın rejimi devr almasıyla da devam etti. Müslümanların namazlarında, ibadetlerinde ve mescidlerindeki acıları çok şiddetli idi. Artık Mübarek Şam beldesini ve onun mescidlerini bu cani zümreden kurtarmanın zamanı gelmiştir. Bu da cani rejimi devirip Allah'ın haklarına riayet eden, onun mescidlerini imar eden ve gayr-ı müslimlerin ibadet özgürlüğünü koruyan hilafeti ilan etmekle olur.

- Beşşar ve onunla birlikte yönetimdekilere diyoruz ki; Allah [Subhânehu ve Te'alâ] her aşırı giden tağutu şu sözle uyarmıştır: " ولا تحسبن الله غافلا عما يعمل الظالمون " (Resulüm) sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! İbrahim 42 Şüphesiz hesap ve azab günü pek yakın ve elbet gelecektir. Zira Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini gerçekleştirmek için hilafetin atlıları semerlerini at üzerine yerleştirmeye başlayıp ümmetleriyle irtibata geçtiler. Böylece Şam İslam'ın merkezi olacak ve ümmet de Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabını ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetini tatbik etmek üzere raşidi bir halifeye biat edecektir. Ardından da küfrün başını devirecek ve azgınlığın beynini dağıtacak, adaleti ikame edecek, güven ve emanı yayacaktır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

"ويستعجلونك بالعذاب ولولا أجل مسمى لجاءهم العذاب وليأتينهم بغتة وهم لا يشعرون" Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat onlar farkında değilken, o ansızın kendilerine geliverecektir. Ankebut 53

Son olarak da Suriye'deki ehlimize diyoruz ki; şüphesiz Hizb-ut Tahrir bu yüce gaye için açık bir metot ve dosdoğru bir yol üzere durumu, entrikaları ve olayları kavrayarak ve hükümleri fıkh ederek Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in metodu üzerine daveti taşıyan yiğit kimseleri yetiştirip hazırlamıştır. Öyleyse onlara uyun, metotlarını uygulayın, onlara yardım edin, Rabbinizin farzı ve izzetinizin kaynağı olan nübüvvet metodu üzere hilafeti gerçekleştirmek için onlarla beraber olun. Ve biliniz ki ümmetimizin tek kurtuluşu ancak İslam ile olur, kurtuluşun tek ümidi ve devrimin başarılı olmasının tek yolu ancak samimi, uyanık ve İslam davasını taşıyanların eliyle olur.

"الذين ان مكناهم في الارض اقاموا الصلاة وآتوا الزكاة وأمروا بالمعروف ونهوا عن المنكر ولله عاقبة الأمور" Onlar -o müminler- ki, eğer kendilerine yeryüzünde imkan ve iktidar verirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a varır. Hac 41

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER