Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - İMF, Yemen Ekonomisinden Geriye Kalanları Yok Etmektedir

Devlet Devrim Gazetesi'nin bu Temmuz ayının 03. pazar günü çıkarılan 17035 sayısında, 02. Temmuz cumartesi günü Ürdün'ün başkenti Amman'da Hasan el-Atraş başkanlığındaki Uluslararası Para Fonu Misyonu [İMF] ile Başbakan Yardımcısı ve Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdulkerim el-Arhabi, Maliye Bakanlığı üyeliğinden Numan es-Suhaybî ve Merkez Bankası Başkanı Muhammed Bin Hamam başkanlığındaki Yemen'deki iktidar rejimi heyeti arasında Sana'daki İMF temsilcisi Gazi Şebikat'ın da katılımıyla düzenlenen görüşme oturumları geçmiştir. Bu görüşme sırasında, Maliye Bakanı'nın Yemen'deki iktidar rejiminin ulaştığı korkunç malî durumu gözden geçirmesinin ardından Yemen'deki iktidar rejimi heyeti İMF'den, "malî ve teknik destek" adı altında haksız şartlarla bile olsa kredi vermesini talep etmiştir.

Kayda değerdir ki Yemen illerinin ekseriyetinde iktidar rejiminin devrilmesini talep eden ayaklanmaların patlak vermesiyle birlikte Yemen'deki iktidar rejimini ve ekonomisini çöküşten kurtarmak ve bağışçı devletlerin para vermelerini engellemek amacıyla İngilizlerin, 1-2 Kasım konferanslarında Yemen hakkında "Son Şans" olarak isimlendirdikleri Londra-Berlin -Abu Dabi Riyad-New York Konferansları'nın ardından geçen "şubat ve mart" aylarında Yemen'in dostlarına dönük Riyad Ekonomik Konferansı'nın yapılmaması, ekonomiyi çöküşün eşiğine getirmiştir. Buda Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanı'nı, Şam, Riyad ve en son olarak ta İMF gibi çeşitli yerlerden para bulmaya itmiştir.

Dünya Bankası, 1995 yılından şu ana kadar "malî ve idarî reform" adı altında Yemen ekonomisini yok etmeye dönük programlara başlayarak Yemen sakinleri arasındaki yoksulluğu ve yokluğu iki katına çıkarmak için bu zaman zarfı içerisinde petrol ve buğday türevlerine olan desteği kaldırmıştır. Böylece kamu hazinesi, kendi hedeflerini gerçekleştiremediği ortaya çıkan yüzlerce hazine tahvil sürümleri yüzünden borçlanmayı büyük bir şekilde ağırlaştırmış ve resmî bir çalışmaya göre, "Hazinenin, likiditeyi desteklemesi bugün kendisi için büyük bir borçlanma olmuş, riyalin dolar karşısındaki döviz kuru durmaksızın gerilemiş, sürekli artış ve düşen enflasyonun yeniden yükselişe geçmesi devam etmiştir."

07.Kasım 2010'da kendisine Sana'da bir ofis açan İMF'ye gelince; bugün asla bir hayır getirmeyecek olan haksız şartlarla krediler sunarak arkadaşının başlattığı işi tamamlamaktadır.

İMF, yıkımı ve teslimiyeti tamamlaması için gönderilinceye kadar ikisi arasında bir fark olmayan Dünya Bankası'nın imhası karşısında bu politikacılara 16 yılın yeterli gelmemesi ne şaşırtıcıdır.

Yemen ve diğer İslam ülkelerindeki ekonomik sorunların çözümü, Allah'a savaş açmakla, yasakladıklarını ve kesin bir şekilde haram kıldıklarını benimsemekle olmaz. Allahuteala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ فَأْذَنُواْ بِحَرْبٍ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ "Ey iman edenler! Allah'a ittika edin ve ribadan (faizden) geri kalan (alacaklarınızı) derhal bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz! Eğer bunu yapmazsanız Allah ve resulünden (faizcilere karşı) açılmış bir savaştan haberiniz olsun." [el-Bakara 278-279] Bilakis bu, Allah'ın koyduğu ve helal kıldığı ticaretin, paranın, mücevherin, haracın, feyin ve ganimetlerin zekatı ile petrol, doğalgaz, maden ve benzerleri gibi kamu malları gelirlerini Beyt-il Mâl'in kaynaklarından kılan İslam'ın ekonomik sisteminin tatbik edilmesiyle olur. Aynı şekilde siyasî, içtimaî, uluslararası politika ve öğretim gibi diğer yaşam sorunlarının çözümü de bizim ve bütün dünyanın sorunları için hayırlı doğru çözümler barındıran Hilafet Devleti'nin gölgesinde olacaktır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Meşru Olmayan Bu Hükümet, Seviyesini Bilmelidir

Hizb-ut Tahrir, 02. Temmuz cumartesi günü et-Tedamun mahallesindeki Kapalı Spor Salonu'nda Hilafet'in yıkılış yıldönümü münasebetiyle bir konuşma toplantısı düzenlemeye karar vermiştir. Bizler, belediye başkanı ve salon yetkililerinden onay almamıza rağmen toplantı yerinin bir askerî kışlaya dönüşmesiyle şaşkına döndük. Zira yoğun bir şekilde karşımıza çıkan güvenlik yetkilileri, toplantı ruhsatımızın olmadığını gerekçe göstererek toplantımızın yapılmasını engellemişlerdir. Belediye yetkilileri onlara daha önceki onaylarını teyit etmelerine rağmen polis, engellemede ısrarcı olmuştur. Buda engellemenin, rutin idarî bir uygulama nedeniyle olmadığını bilakis bunun, devletin en üst organlarından geldiğini göstermektedir. Gerçi hizbin yasaklanması için devlet başkanının bizzat müdahalede bulunduğu bir hükümetin bunu yapması hiç şaşırtıcı değildir. Bu husus, 03 Temmuz pazar günü Tahrir mahallesindeki genel bir meydanda akşam salahı sonrası insanlara yönelik yapacağımız konuşmamızın engellenmesinin tekrar edildiği zaman da vurgulanmıştır. Böylece şebabımız, salahtan sonra çıkarak [لا إله إلا الله محمّد رسول الله] rayesini taşıdılar ve mescide yakın olan bir alana yöneldiler. Kendilerini takip eden insanlarla birlikte alana ulaştıklarında bir şab, Hilafet'in yıkılış yıldönümü olan elim yıldönümünü hatırlatan bir konuşmaya yapmaya başladığı ve İslamî yaşamı yeniden başlatmak için çalışmaya davet ettiği bir sırada bir güvenlik görevlisi müdahalede bulunmuştur. Bunun üzerine şab, onunla sessiz bir şekilde konuşarak konuşmalarının tamamlanması için kendilerine 10 dakika mühlet vermesi üzerine görevli ile anlaşmaya yapmaya başlamıştır. Ancak -aralarında subayların da olduğu- topluluk, kafalarına sıkılan göz yaşartıcı gazlarla şaşkına uğramışlardır. Daha sonra topluluk, herhangi bir isyan ve şiddet eylemleri olmaksızın dağılmıştır. Polisin buradan ayrılmasının ardından insanlar normal hayatlarına geri dönmüş ve mahallede, kısa bir süre sonra insanların konuşmaları ve tartışmaları dışında olaydan herhangi bir iz kalmamıştır. Güvenlik görevlisinden birinin Mozaik Radyosu'nda yaptığı açıklamaları ise hizbin şebabını ve destekçilerini isyan ve şiddet eylemlerine tahrik etmedeki başarısızlıklarının ardından hizbi çarpıtmayı amaçlayan sırf yalan ve iftiradan ibarettir.

Bizler, meydana gelenler bağlamında aşağıdaki hususları sorgularız:

- Aslında meşruiyetini kaybetmiş olan bu hükümete ne oldu da Hizb-ut Tahrir şebabının davetlerini taşımalarını sürdürmelerine zarar vermektedir? Hizb-ut Tahrir'in İslamî yaşamı yeniden başlatmaya davet etmesine karşı onları korkutan şey nedir?

- Yoksa bu, "Lemme-ş Şemal" Derneği Başkanı "el-Munsaf Bin Süleymen" ile Bakanı Rafi Bin Aşur'un, sömürgeciye sempatik gözükmek ve ülkemize müdahalede bulunmasına teşvik etmek amacıyla aceleyle (ülkemizi sömüren ve servetlerimizi yağmalayan) Avrupa Konseyi'ni turlayıp Hizb-ut Tahrir hakkında şikayette bulunmalarının ve ucuz-yalan iftiralar atmalarının ardından bu hükümetin hizbe karşı tekrarladığı eski-yeni bir yöntemi midir?

Meşru olmayan bu hükümete deriz ki; seviyeni bil ve insanların sana karşı olan suskunluğu sakın seni aldatmasın. Yine ona deriz ki; şayet sen meşruiyetin, aldatma ve hileyle zimmete para geçirmekse bizim meşruiyetimiz ise alemlerin Rabbindendir. Zira Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Allah'ın şeriatını ikame etmek için çalışacağımıza ve sömürgeciler ile ajanlarını ülkemizden söküp atacağımıza Allah'a söz verdik.

Bu rezil hükümet çok iyi bilsin ki Hizb-ut Tahrir'in kökleri, İslam dünyasının dört bir tarafındaki derinliklere kadar uzanmaktadır. Hilafet'e davet ise pekişmiş olup Allah'ın izniyle herhangi bir zalim onun amacına ulaşmasını engelleyemeyecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Bugün, Şeyha Hasina Hükümetinin Ortadan Kaldırılmasına, Demokratik Rejimin Kaldırılmasına ve Yeniden Hilafet Devleti'nin Kurulmasına Çağıran Bir Yürüyüş Düzenlemiştir

Bugün, yani geçen (30 Haziran 2011) el-Muvafık H. 28 Receb 1432 Perşembe günü, 28 Recep 1342 el-Muvafık 03. Mart 1924'de o zamanki haçlıların lideri İngiltere tarafından Hilafet'in yıkılmasından beri İslam ümmetinin Hilafetsiz olarak yaşadığı doksanıncı yıla rast gelmektedir. İşte bugünde Hizb-ut Tahrir, en az 1000 Müslümanın katıldığı büyük bir gösteri düzenlemiştir. Hizib, Şeyha Hasina hükümetinin alaşağı edilmesine, demokratik yönetim sisteminin ve anayasanın kaldırılmasına ve Hilafet olan İslamî yönetim sisteminin yeniden kurulmasına çağırdığı gibi yürüyüşte aşağıdaki hususlar da protesto edilmiştir:

 

- İslam'a yönelik düşmancıl tutumları ile Hasina hükümetinin diğer politikalarıyla yan yana devlet politikasının bir temeli olan "mutlak iman ve Allah'a güven" maddesinin anayasadan kaldırılması.

- Amerika Birleşik Devletleri ve Hindistan'ın, Müslüman Bangladeş ordusu üzerinde hegemonya kurmasına imkan verilmesi.

- Kamu maslahatlarının bariz bir şekilde çiğnemesi için bir Amerikan şirketi olan Conoco-Phillips şirketi ile anlaşma yapılması.

- Yüzlerce dönüm sınır topraklarının, müşrik düşman Hindistan devletine teslim etmeye dönük iğrenç komplolar.

 

Gösteri, "Bojonkar" bölgesinden başlamış ve Mescid-i Kebir'in önünde sona ermiştir. Yürüyüşte, Hizb-ut Tahrir'in iki üyesi konuşmaya yaparak demokratik rejimin kaldırılmasının ve Hilafet Devleti'nin yeniden kurulmasının Müslümanlara farz olduğunu söylemişlerdir. Birinci konuşmacı: Kafir ve müşrik emperyalist devletleri Amerika, İngiltere ve Hindistan'ın has dostu olan Şeyha Hasina hükümetinin İslam'a dönük gerçekleştirdiği düşmancıl politikalara karşı protesto etmenin Müslümanlara vacip olduğunu söyleyip kuvvet ehlini, Hasina hükümetini alaşağı etmeye ve otoriteyi Hizb-ut Tahrir'den olan muhlis siyasilere teslim etmeye teşvik ederken ikinci konuşmacı: Hilafeti yeniden kurmak için çalışmayı Müslümanlara farz kılan birçok İslamî delillere dikkat çekerek şöyle demiştir: Ümmete muhlis şekilde liderlik yapacak, ülkenin sorunları çözme ve İngiltere ve Hindistan'ın yanı sıra şu andaki haçlıların lideri Amerika'ya karşı koyma uyanıklığına sahip olan bizzat Hilafet'tir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yirmi Sekiz Receb, Ümmetin Kalkanını Kaybettiği Gündür

30 Haziran 2011 el-Muvafık 28 Receb, ümmetin Hilafetsiz olarak doksanıncı yılını tamamladığı gündür. Gerçekten Hilafet'in yıkılışını takip eden yıllar, verimsiz ve tekrar kötü bir hale dönülen yıllardır. Dolayısıyla bu süre, Müslümanların hayat işlerini tanzim etmede dinlerine başvurmak yerine şeri hükümlerin Batılı laik fikirlerle değiştirilerek durduğu çok uzun bir süredir.

Hilafet, yüzyıllar boyunca süper bir devlet olduğu gibi uluslararası sahne üzerinde de süper bir devlet olmuştur. Nitekim bilim, teknoloji, ticaret, mimari ve fıkıh alanlarında öncü bir devlet olmuş, Müslümanların barışını ve güvenliğini sağladığı gibi onlara, dillerine veya ırklarına bakmaksızın tekbir devletin altında uyum ve birlik içerisinde onurlu bir yaşam sağlamıştır. Dolayısıyla Hilafet, inançları nedeniyle zulme maruz kalan kimseler için güvenli bir liman olmuş ve herhangi bir saldırıya maruz kaldıklarında Müslüman ordularını himaye etmiştir. Ayrıca bu ordular, İslam dinini İslamî yönetimin altında yüzlerce sene dünyaya taşımışlardır. Nitekim Hint Yarımadası'nın, ister İngiltere işgalinden önce olsun isterse İslam'dan başkasıyla yönetilmesinden sonra olsun İslamî yönetimden sonra şahit olmadığı müreffeh bir hayatı olmuştur.

Sömürgeci Batılı güçler, Hilafet Devleti'ni yıktıktan sonra sömürgeciler, Allah'a ve resulüne itaat etmek ve İslam ümmetine hizmet etmek yerine İslamî beldelerimizde Batılı güçlerin çıkarlarına hizmet etmeyi sürdüren Ruvaybida yöneticiler dikmişlerdir. Dolayısıyla on yıllar sonra, Karzai, Zerdari, Mübarek ve Kaddafi gibi otoriteyi gasp eden dolandırıcıların ve çetelerin ayaklarına Batılı başkentlerde kırmızı halılar serilmesi şaşırtıcı değildir.

Bugün Batılı güçler, bu fasit yöneticileri yok etmeye ve İslamî Hilafet Devleti'ni kurmaya dönük yükselen çağrıları hissedince topraklarımızı işgal etmek ve Hilafet çağrılarına karşı taraflı propagandaları yaymak yoluyla bu kaçınılmaz gücü engellemek için umutsuzca çalışmaya koyulmuşlardır. Nitekim en son olarak İngiltere'nin emekli Genel Kurmay Başkanı Richahrd Dannatt kendisine Afganistan işgali hakkında sorulduğunda şöyle demiştir: "Orada İslamî bir eğilim vardır. Şayet Afganistan'da, onun güneyinde ve Güney Asya'da buna karşı koymaz ve bununla mücadele etmezsek bu eğilim büyüyecek hatta büyük bir şekilde büyüyecektir. Bu önemli bir noktadır. Güney Asya'dan Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya uzanan bu hareketin, bu asırda 14. ve 15. asır benzeri bir İslamî Hilafeti kurmaya ulaşmak için olduğunu görebiliyoruz."

Hizb-ut Tahrir, bu Receb ayında dünyanın çeşitli bölgelerinde tarihî konferanslar düzenlemiş ve bu konferanslara yüz binlerce insan katılmıştır. İleride bu konferanslar, politikacılar, gazeteciler, aydınlar, akademisyenler ve bunların dışındaki etkin şahsiyetler de dahil dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanların ilgi odağı olacağı ve onları İslamî Hilafet Devleti'nin olduğu tarihî dönüşe davet edeceği gibi bu konferansların hedefi, Hilafet Devleti'nin kurulması meselesini gündemine almak ve bunun İslam dünyasındaki gündemin en tepesinde yer almasını sağlamak olacaktır.

Hilafetin yeniden kurulması, diğer genel meseleler arasındaki bir mesele değildir. Bilakis o, İslam ümmetinin en önemli hayati bir meselesidir. Zira Müslümanların kanları, Filistin, Afganistan, Pakistan, Keşmir ve Irak'ta her gün ucuz bir şekilde akıtılmakta ve İslam ümmeti, bu vahşi uygulamalara karşı bir tutum benimseyecek ve bu zalimlerin karşısında duracak olan bir komutana özlem duymaktadır.

Dolayısıyla bizler de ülkelerimizde, fasit yöneticileri tahtlarından kaldırıp atacak ve İslam'ı tatbik edip İslam ümmetinin işlerini gözetecek olan bir Halife'yi nasbedecek güçlü bir hareketi inşa etmeye muhtacız.

O halde bu küresel hareketi inşa etmek için bizlere katılın ey Müslümanlar!

Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: يوم واحد في ظل حاكم عادل خير من ستين عاما من العبادة "Adil bir yöneticinin gölgesindeki tek bir gün, altmış yıl ibadet etmekten daha hayırlıdır." [el-Beyhaki / et-Taberâni]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Cebel en-Nuba Bölgesinin İleri Gelenleriyle Olan Görüşmelerini Sürdürüyor

Hizb-ut Tahrir'in, darmadağın olmuş ümmeti bir araya toplamaya, hala orada burada kanları akan yaralarını sarmaya ve ülkemizi parçalamak için çalışan kafir Batı'nın önündeki yolu kesmeye dönük gayretli çalışmaları çerçevesinde Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nden bir heyet, Güney Kardufan vilayetindeki kabile aşiret liderleriyle olan siyasî etkinliklerini sürdürmektedir. Zira Üstad el-Hâdi Hamid İdris, Kabaş Muhammed ve Ebu'l Kasım Kaliro gibi üyelerinde katıldığı Üstad Abdulazim İsa liderliğindeki hizbin bir heyeti, Galfan kabilesinin liderini ziyaret etmiştir. Nitekim hizbin heyeti, son olaylara yönelik görüşünü aşağıdaki şekilde sunmuştur:

- Bütün meselelere İslam temelinde bakılmalıdır. Dolayısıyla heyet, mevcut olayları bu esasa göre ele alarak şu an bölgede meydana gelen savaşın bir baği/isyan savaşı olduğunu ve kafirlerle savaşmak için bir cihat olmadığını açıklamıştır. Bundan dolayı burada ne ganimet ne tutsaklık nede esirler bulunmaktadır. Dolayısıyla devlet, başkalarının cürümlerinden dolayı bazılarını cezalandırmamalı ve mevcut olayları belirli bir kabileyle ilişkilendirmemelidir. Sadece silah taşındığından dolayı muhasebe etmelidir.

Ayrıca hizib, bu olayların patlak vermesine yol açan faktörleri aşağıdaki şekilde görmektedir:

1- Bölgeyi karartan bölgesel ve kabilevî naralar

2- Hükümetim imzaladığı Nifaşa Anlaşması ve onun taşıdığı zaman ayarlı bombalar.

3- Silahlı hareketlerin tanınması ve zayıf saf müzakerelerdeki pozisyonlarla buna teşvik edilmesi.

4- Laik ve bölgesel partiler ile devletin denetimi altında çalışan ve ümmetin evlatları arasında ölümcül zehirlerini yayan örgütlere izin verilmesi.

5- Alimlerin ve liderlerin, devletin İslam'a yönelik muhalefetleri karşısındaki şeri rollerini yerine getirmemeleri. Buda devleti, ülke sorunlarını güçleştiren pervasız politikalarının yanlışlığında ısrarcı kılmaktadır.

- Kabile liderlerini bekleyen en büyük rol, toplum içerisindeki konumlarından dolayı Hilafeti ikame etmesi için hizbe nusret vermek yoluyla İslam'a nusret vermesidir.

Diğer taraftan Galfan kabilesinin lideri, hizbin heyetinin ortaya attığı bütün noktalara güven duyarak şöyle demiştir: Hizbin, bu çalışmasını genişletmesi gerektiği gibi Müslümanlar olarak bizler de İslam ümmetinin evlatlarını birleştirmek için coğrafî ve kabilevî sınırları aşmalıyız.

Görüşmeler bağlamında aynı heyet, Havazim liderliğini de ziyaret ederek belediye başkanı Sadık Hamit ve kabile şura meclisi üyesi Adem Ali ile görüşmüştür. Nitekim heyet, az önce zikredilen noktalara göre Güney Kardufan'daki en son olaylara yönelik görüşünü sunmuştur.

Hizbin ortaya attığı bütün noktalara Havazim liderliği tarafından bir güven oluşmuş ve belediye başkanı Hamit şöyle demiştir: Onlar bu noktaları göz önünde bulundurarak bu fasit vakıa değişinceye kadar halklarına ve otoriteye karşı olan çalışmalarında bunları arz edeceklerdir. Ayrıca ümmetin meselelerini çözmeye yönelik çalışmalarından dolayı da hizbe teşekkürlerini sunmuşlardır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ulusal Otorite Adlı İşgale Dönük Güvenlik Projesi Yahudi Yerleşimcileri Korurken İslamî Hilafete Çağıranlara Savaş Açmaktadır

Hizb-ut Tahrir şebabı ile onun destekçileri, hizbin Filistin'deki Hilafet Devleti'nin doksanıncı yıldönümünü canlandırmaya dönük çağrısına takvalı azimleri ve ayaklanmacı ruhlarıyla karşılık vererek Müslüman ülkelerdeki ayaklanmaları selamlayan çığlıklar atıp köklü bir değişim ve Kerim Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmak olan amaçları gerçekleşinceye kadar ayaklanmalarını tamamlamaları için onları desteklediler.

Filistin otoritesinin, hizbin Ramallah'taki merkezî yürüyüşünü yasaklama kararından sonra hizbin şebabı otoritenin kanunlarını ayaklar altına alıp ona ayak direyerek Kalkilya, Cenin ve Kuzey Tulkerim'den Nablus, Beyt Lahim ve Güney Halil' e kadar Batı Şeria'nın ana şehirlerinin sokaklarında dolaştıkları altı yürüyüş başlattılar. Buna, yoğun güvenlik güçlerine rağmen bir kısmını Ramallah'taki el-Manar Meydanı'nda ifade ettikleri basın açıklamasını da eklediler.

Ne Filistin içerisindeki yönetici kılıklılar nede Müslümanların kanlarıyla besledikleri güvenlik birimleri içerisindeki evlatları, bir gün olsun ümmetin gerçek yöneticilere dönük verdiği dersi anlamamıştır. Bilakis otorite, hizib düzenlenmesi ve bildirim sunulması için talep edilen kanunî icraatları almasının ardından hizbin Filistin'deki Medya Bürosu üyelerinden biri tarafından kendisine bildirildiğine göre yürüyüşün izinli olduğu bilgisini veren başkanının sözünü yalayıp yutmuştur. Fakat otorite, yeni olduğunu iddia ettiği kendi kanununu ayaklar altına alarak Yahudiler ile güvenlik otoritesi adlı bu projeyi önemseyen ve Hilafet isminin zikredilmesinden dehşete düşen Amerikalı efendileri tarafından gelen büyük talimatları uygulamıştır.

Nitekim Filistin otoritesi, mümin Filistin evlatlarına karşı gerçek mermi, göz yaşartıcı gaz ve coplar gibi vahşi güç kullanılmasına izin vermiştir. Bu da aralarında bayılanların ve derileri soyulanların da olduğu yüzlerce yaralanma vakıalarına ve bazılarının yaralarının ciddi boyuta ulaşmasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra Nablus'ta iki kişiye kurşun isabet etmiş dahası ardından otoritenin kudurmuş birimleri, Yahudi işgalci çetelerin göz göre göre yaptıkları vahşeti taklit ederek hastanedeki bazı yaralıları vahşice tutuklamışlardır. Ardından bu kafir işgalcinin uyguladığı çirkin sahnelerin tekrarlanması için yüzlere ulaşıncaya kadar süren tutuklama kampanyası başlatmıştır. Buda otoritenin, onun cinsinden ve tabiatından olduğunu göstermektedir.

Bu çirkin uygulamalar, Filistin'deki Müslümanların kanlarının akıtılmasına izin verirken gözü dönmüş gaspçı Yahudilerin kanlarını ve güvenliğini koruyan ve dahası bu işgal karşıtı düşünenlerin hepsini tutuklayan bu "ulusal projenin" korkunçluğunu ve çirkinliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu nasıl bir ulusal projeymiş ki bununla sadece adam kılıklılar ve ulusal otorite içerisindeki paralı askerler övünüp durmaktadır!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, ümmete, Filistin halkına ve ajan karton rejimlere; azimli, gururlu ve azametli müminler olarak siyasî hakkımızı uygulamayı dahası Filistin'i kurtaracak, arabulucuların safsatalarına son verecek, adam kılıklıların günlük olarak uydu kanalları ve uluslararası forumlarda uyguladıkları zillet ve bezginlik manzaralarını durduracak şeri görevimiz olan Hilafet'i geri getirmek için çalışmayı ve davet etmeyi sürdüreceğimizi vurgularız.

Allah'ın izniyle, Müslüman ülkeleri parçalayan yapay sınırları ve Filistin meselesinin tacirlerinden olan bir gurubun tekeline aldığı sözde self-determinasyonu kabul etmediğimiz şeklindeki açık mesajımızı ümmete ulaştırmak için Filistin'deki faaliyetlerimiz yoluyla hakkı haykıran sesimizi yükselteceğiz. Yine diğer İslam beldelerinde olduğu gibi Filistin'de de, ümmeti birleştirecek, ülkesini işgalcilerden ve kiralık ajanlardan kurtaracak, Filistin ile Pakistan'ın, Şam ile Taşkent'in ve Zengibar ile Granada'nın birbirleriyle tokalaşacağı siyasi vizyonumuz olan Hilafet için hareket etmeyi sürdüreceğimizi de vurgularız.

Ayrıca bizler, ümmetin duygularını ayartmayı ve onlara meydan okumayı sürdüren ulusal otorite içerisindeki adam kılıklıları uyarıyoruz. Hesap günü yaklaştığı gibi her gün Hilafet'in ilanı da yaklaşmaktadır. İşte o zaman ümmet, komplo kuran yada dünyada cezalandırılmaksızın evlatlarına silah doğrultan bütün herkesi asla bırakmayacaktır. Ahiretin azabı ise elbette daha şiddetli ve daha acıdır.

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا "Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." [Ahzab 58]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Şebabı, Askerî Kışlaya Bağlı Güvenlik Otorite Birimlerinin Yaptığı Değişikliğin Ardından Yürüyüşün Buluşma Yerindeki "02.07.2011 Tarihli Rammallah Yürüyüş Beyanı Olan" Bu Beyanı İlan Etmektedir

Receb ayının bu günleri, ajan mücrim Mustafa Kemal Atatürk ve partisi tarafından Hilafet Devleti'nin yıkılışının doksanıncı yıldönümüne rast gelmektedir. Zira Beyt-il Makdis'te ortaya çıktığımızdan ve beş kıtayı kapsaması amacıyla çalışmalarımızı genişlettiğimizden bu yana Hizb-ut Tahrir olarak varlığını tekrar geri getirmek üzere çalıştığımız işte bu Hilafettir. Nitekim hala da çalışmaya devam ediyoruz ve Allah'ın izniyle fikrî ve siyasî amel olarak kerim Resulümüz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metoduna göre İslamî hayatı yeniden başlatıncaya kadar da daveti taşımaya devam edeceğiz. Allah nusretini gönderinceye yada ölünceye kadar bu şekilde kalmayı sürdüreceğiz.

Bu yıl münasebetiyle yapılan faaliyetlerin sloganı, "Ayaklananlara Yardım Etmek, Hilafetin Kurulması Yoluyla Köklü Değişikliktir." Bunu ise Arap ülkelerindeki ayaklanmalara şu mesajı göndermek için yapıyoruz: Sadece rejimin başını ve maiyetindeki bazı kimseleri değiştirmeyi başarmakla gerçek zafer gerçekleşmez. Bilakis gerçek zafer, laik rejimin kökünden sökülüp atılması, bunun yerine Allahuteala'nın şeriat kıldığı, ümmetin benimseyip inandığı bir nizam olan İslam Nizamı'nın getirilmesi, sadece İslamî anayasanın ve İslamî kanunların konulması, devletin şeklinin değiştirilmesi, kısaca Nübüvvet Münhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulması yoluyla olacak olan köklü değişimdir.

Bugün burada bu münasebetle Hizb-ut Tahrir'in merkezî yürüyüşünün yapılması kararlaştırılmıştır. Nitekim hizib, buna ilişkin gerekli kanunî icraatları yaklaşık üç hafta önce yerine getirmiştir. Dolayısıyla yasanın, otoriteden bir cevap beklememizi gerektirmemesine rağmen birçok sorumlu yürüyüşle ilgili özel bildirimde bulunmak için ilişki kurmuş ve hizbe resmî birimlerin yürüyüşün seyrini güzel bir şekilde sağlayacağı ve asla ona karşı çıkmayacağını bildirmiştir.

Ancak bizler, dün değil önceki gün, yani 30.06.2011 cumartesi günü, Ramallah şehrindeki bir yetkilinin mühendis Bahir Salih'e yürüyüşün yasak olduğu ile ilgili bir bildirimi haber vermesiyle şok olduk. Zira otorite, bu yasağın uygulanmasına bu günden başlamış, birçok yerdeki reklam afişlerini kaldırmış, yürüyüş reklamını yayınlamasını durdurması için bazı basın organlarına baskı yapmış, otobüs ve nakliyat firmalarına telefon açarak Ramallah'a götürmek amacıyla hizbin şebabıyla olan sözleşmelerini engellemiş ve söylemeye bile gerek olmayan başka uygulamalarda da bulunmuştur.

Otoritenin, hakkımız olan İslam esasına dayalı siyasî amelimizde bizi engelleyerek tehlikeli bir işe kalkıştığını ve yukarıdaki ve daha önce aldığı kararlardan dolayı bocaladığını görüyoruz. Zira o, sömürgeci kafirlere hizmet ederken bu kafirler adına İslam'a ve onun için çalışanlara savaş açmaktadır. Otorite ve sömürgeci kafirler çok iyi bilsinler ki hizb, yolunda ilerlemekte olup Allah gerekli olan emri yerine getirinceye kadar hiçbir güç onu bundan vazgeçiremeyecektir.

Bizler, siyasî çalışma hususundaki hakkımız savunmak ve onu pekiştirmek amacıyla, ümmetin sesimizi duyması ve otorite ile onun arkasındakilerin hakkımızın engellenmesinin saçmalıktan ve ruhları olmayan bir hayalden ibaret olduğunu bilmesi için birçok faaliyetlerde bulunmaya karar verdik. Zulmedenler nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - El-Bina Gazetesi, Hizb-ut Tahrir'e İftira Atanların Listesine Katıldı

El- Bina Gazetesi dün, Suriye'deki iktidar rejimi tarafından gelen direktifleri uygulayarak siyasî ve güvenlik eziyetlere eklemlenmek amacıyla Hizb-ut Tahrir'e iftira atanların listesine katıldığı yalan bir haber yayınladı.

Mezkur gazete, ordunun Bekaa Vadisi'nde yürüttüğü güvenlik operasyonunda, "Hizb-ut Tahrir'in silah ambarlarını ve depolarını basmayı hedef aldığını" yayınlayarak ordunun birçok kişinin evlerini bastığını ve bu kişilerin isimlerini bildirdiğini söylemiş ve şöyle demiştir: "Bu kişilerin tamamı Hizb-ut Tahrir'e bağlıdırlar."

Malum ilgili karanlık odalarda uydurulan bu "fabrikasyon" mesele, Suriye Vatan Gazetesi'nin başlattığı, ardında buna 28.05'de Kuveyt menşeli el-Enba Gazetesi'nin ve 22.06'da el-Manar kanalının internet sitesindeki, "Hizbin Tırnaklarını Kazımaya" söz verdi şeklindeki açıklamalarda geçtiği üzere hizbin Suriye'ye savaşçılar gönderdiği iftirasını atan Baasçı Asım Gansu'nun katıldığı yalan ve iftira silsilesinin sürdürülmesidir. Aha şimdi de bugün, aynı koalisyonla ilgili olduğu bilinen ve onu takip eden el-Bina Gazetesi de bu saçma silsileye katkıda bulunmakta ve "fabrikasyon" iftira atanların listesine katılmaktadır.

Bu kampanya, Hizb-ut Tahrir'in kendilerine ulaşan zulüm ve baskıya karşı Suriye halkının ayaklanmasına dönük halksal, siyasî ve medyasal desteklerini ilan etmesinden bu yana başlamıştır. Nitekim daha önce hizbin Lübnan'daki Medya Bürosu, bu uydurma haberleri birçok beyanında yalanlamıştır. Bugün yeniden el-Bina Gazetesi'nin haberinin, sıhhatten tamamen yoksun uydurma ve utanç verici bir haber olduğunu tekrarlıyoruz. Zira -başta güvenlik ve istihbarat birimleri olmak üzere- Hizb-ut Tahrir'in silahlı ve herhangi bir maddî eyleme tevessül etmediği, Hizb-ut Tahrir'e, metoduna ve çalışmasına muttali olan hiçbir kimseye gizli değildir. Nitekim iftiralara yönelik en açık kanıt, gazetenin alıkoyulduklarını söylediği ve Hizb-ut Tahrir'e bağlı olduğunu iddia ettiği kişilerin, hizible uzaktan yakından hiçbir ilgilerinin olmaması dahası bunların isimlerinin hizbin şebabı ve sorumluları tarafından bilinmemesidir. Ne üzücüdür ki el-Manar kanalı, sıhhati hakkında hiçbir araştırma yapmaksızın bu haberi kaparak hızlı bir şekilde yayınlamıştır.

Bu güruh tarafından yürütülen ve Hizb-ut Tahrir'i korkutmayı hedef alan bu komik tiyatro, saçma ve başarısız olmuş bir tiyatrodur. Zira bu, hizbin tutumunu asla etkilemeyeceği gibi özellikle aziz Şam beldemiz olmak üzere dünyanın herhangi bir yerinde zulüm ve baskıya karşı ayaklanan ümmetin evlatlarına yardım etmeyi sürdürmesini de asla engelleyemeyecektir.

Dolayısıyla hizb, mezkur gazetenin her hangi bir kanıta veya şüpheli kanıta dayanmayan bu iftiralarına yönelik yargı hakkını saklı tutmaktadır. Zira gazete, bu yalan haberi güvenli veya güvensiz hiçbir kaynağa dayandırmamıştır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER