Salı, 27 Muharrem 1447 | 2025/07/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Türkiye Yöneticileri Filistin'i ve İslam'ı İstismar Ediyorlar

        Kuveyt Haber Ajansı ve diğer ajanslar, 01.12.2009 tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün şu açıklamasını aktardılar: "Esasen Filistin ve Kudüs meselesi İslami bir mesele olup sadece Filistinlilerin meselesi değildir..." Haber Ajansı şöyle ekledi: "Gül, kendisinin ve Ürdün Başbakanı Nadir el-Zehebi'nin başkanlığında Amman'da düzenlenen Ürdün-Türkiye İş Forumu sırasında yaptığı konuşmasında Filistin vatanı toprakları üzerinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliğini vurguladı. Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın daveti üzerine üst düzey bir heyet öncülüğünde Ürdün'ü ziyaret eden Türkiye Cumhurbaşkanı, Arap barış girişimini övdü ve halkların refahını sağlayacak şekilde bölgedeki çatışmaya son vermek ve istikrarı sağlamak amacıyla İsrail'den Yahudi yerleşim birimlerini durdurmasını ve barış müzakerelerine katılmasını talep etti." Yine Day Press'in haberine göre Abdullah Gül, 24.11.2009 tarihinde Ankara'da Ben Eliezer ile görüşmesinden sonra "İsrail'in" yerleşim birimlerinin inşasına devam etmesi ve 67 sınırları içerisinde bir Filistin devletinin kurulmasını istememesi nedeniyle "İsrail'i" ziyaret etmeyi reddetmişti.

        İslam şiarlarına bürünerek iktidara ulaşan mevcut Türkiye yöneticileri, bölgedeki Amerikan projesi lehine arabuluculuk rolünü yerine getirmek için bugün de Müslümanların karşısında Osmanlıcılık kılıfına bürünmektedirler. Başbakan Erdoğan gibi Abdullah Gül de çirkin tutumlarının hakikatini gizlemek için İslami şiarları tahrik eden bir üslup içerisinde İslam'ı istismar etmektedir. Zira o, Filistin ve Kudüs meselesinin İslami bir mesele olup sadece Filistinlilere ait bir mesele olmadığını söylüyor! Aslında onun böyle bir gerçeği dile getirmesi hakkı gerçekleştirmek ve ona bağlanmak için değildir. Bilakis o bu gerçeği, sözünün arkasında yatan asıl maksadını gizlemek için bir kılıf olarak dile getirmiştir.

        O halde Filistin'in İslami bir mesele olması Türkiye'nin Filistin'i kurtarmak için harekete geçmemesi ve Türkiye-"İsrail" askeri işbirliğiyle nasıl bağdaştırılabilir?

        O halde Filistin'in İslami bir mesele olması ifrata kaçmaya ve aslen Filistin arzı üzerinde oturan Yahudi varlığına kucak açmaya dayanan Arap girişiminin övülmesiyle nasıl bağdaştırılabilir?

        O halde Filistin'in İslami bir mesele olması Türkiye'nin "İsrail'i" tanıması ve başkalarını da tanımaya davet etmesiyle nasıl bağdaştırılabilir?

        İşte tüm bunlar, Türkiye yöneticilerinin Filistin'in genelinde silahlarla donanmış Yahudi varlığına mukabil silahtan arındırılmış olarak yaşayabilen bir devlet olmak üzere iki devletli çözümle temsil edilen Filistin meselesini tasfiye etmeye yönelik Amerikan planını izlediklerini açıkça ifşa ettiği gibi Abdullah Gül'ün Filistin'in İslami bir mesele olduğuna ilişkin açıklamasının gerçeğini de açıkça ifşa etmektedir.

Ey Müslümanlar!

       Filistin meselesinin İslami bir mesele olması, onu kurtarma görevinin yöneticisiyle, yönetileniyle, Arabıyla, Acemiyle tüm Müslümanların boynuna binmesi demektir. Yoksa bunun manası her ne sıfatta olursa olsun onun üzerine bir devletçik kurmak için çalışmak demek değildir.

       Filistin meselesi İslami bir meseledir deyip ardından sanki vatancı bir meseleymişçesine davranılması gibi teorik bir yönle yetinilmemelidir. Zira bu, diğer Müslümanları aldatmak ve sömürgeci kafirlerin adımını takip etmektir.

Ey Müslümanlar!

      Günümüz yöneticilerinin hallerini kabullenmek, arabuluculuk rolleriyle yetinmek, sözde Yahudi varlığının meşruiyetini tanımaları, Allah yolunda cihattan geri kalmaları, Amerika gibi kafir devletlerin planlarını hayata geçirmeleri karşısında sessiz kalmak, devletlerarası meşruiyet denilen şeyle muamele etmek, ümmetin geri kalanı harekete geçmeksizin sadece direnişi desteklemekle yetinmek, meseleyi bir kilit, ev, toprak ve benzeri meseleler gibi yansıtmak doğrusu azim bir münkerdir... Zira bu fiillerin hepsi, Filistin meselesinin İslami bir mesele olması gerçeğiyle çelişmektedir.

     Filistin, İslam sıfatından başka bir sıfatla ve parça parça asla kurtarılamayacaktır. Bilakis onu, İslam diyarına ilhak etmek üzere İslam rayesinden başka bir şeyi tanımayan muhlis Müslümanlar kurtaracaktır da sonra kerim Resulümüz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bizlere müjdelediği üzere Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet darının merkezi olacaktır.

وَعْدَ اللَّهِ لا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لا يَعْلَمُونَ، يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنْ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنْ الآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ "Bu Allah'ın vaadidir ve Allah vaadinden caymaz, ancak insanların çoğu bilmezler. Onlar dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Onlar ahiretten ise büsbütün gafildirler." [er-Rum 6-7]

Azim olan Allah ve kerim Resulü doğru söylemiş, Amerika, tüm batılı devletler ve Müslümanların ajan yöneticileri ise yalan söylemişlerdir.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hilafet Devleti Mevcut Olsaydı Hiçbir Ülke İslam'ın Şiarı Minareyi Yasaklayamazdı

İsviçre'de, 29.11.2009'da yeni minare yapımı konusunda yapılan referandumda seçmenlerin %57'den fazlası, yeni minare inşaatının yasaklanmasına destek verdi. İsviçre Adalet Bakanı Eveline Widmer-Schlumpf referanduma ilişkin açıklamasında ülkesinde düzenlenen referandumla yeni minare yapımının yasaklanmasının, Müslümanları değil, İslami köktenciliği hedeflediğini belirtti.

Minare yapılmasına yasak getirilmesi artık İsviçre dahil tüm Batının İslam'ın şiarlarına dahi katlanamayacak kadar İslam'a ve Müslümanlara kin duyduğunu göstermektedir. Yedi küsur milyon nüfuslu İsviçre'nin bu tavrı karşısında yetmiş küsur milyon nüfuslu, dünyanın en büyük ordularından birine sahip Türkiye'nin Başbakanı tepkisini şu sözleriyle dile getirmiştir: "Temel hak ve özgürlükler oylama konusu yapılamaz. Minare yasağı, çağdışı ve ilkel bir anlayışın tezahürüdür. Bir an önce bu yanlıştan dönülmelidir." İsviçre Adalet Bakanı'nın sözlerine ise "Caminin minaresinin kökten dincilikle ne alakası var?" şeklinde karşılık vermiştir. Artık Başbakan, kendi ifadesinde de geçtiği üzere minare yasağının, çağdışı ve ilkel bir anlayış olan kapitalizmin, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin ürünü olduğunu idrak etmeli ve bu kokuşmuş fikirlerin bayraktarlığını yapmaktan vazgeçmelidir. Artık Başbakan, kendisini hizmetine adadığı Amerika'nın da özgürlükler adı altında Irak'ta ve Afganistan'da nice camileri ve minareleri değil yasaklamayı bizzat bombalarla yıktığını görmeli ve bu menfur girişimleri temel hak ve özgürlükler oylama konusu yapılamaz diyerek başka bir yanlışla örtmeye ve geçiştirmeye kalkışmamalıdır. Artık Başbakan, İsviçre dahil tüm Batılı küfür yönetimlerinin, kökten dincilik kılıfı altında İslam'a, Müslümanlara ve şiarlarına düşmanlık yaptıklarını kavramalıdır.

Ey Müslümanlar!

Hilafet Devleti'nin hayat sahasından kalkmasından sonra dört bir koldan önce Resul'e sonra Kur'an'a ardından da başörtüsü, peçe, mescit, sakal ve minare gibi İslam'ın şiarlarına saldıran Batılı küfür devletleri, Müslümanların liderlerinin, ordularını harekete geçirecekleri yerde böylesi pısırık ve cılız tepkiler verdiklerini görünce İsviçre gibi silik bir ülkenin böyle bir cürüme kalkışması garipsenecek bir durum değildir. O halde İslam'ı ve Müslümanları küffar karşısında ezik duruma düşüren bu aymaz yöneticileri tarihin çöplüğüne atınız ve İslam'ın şiarlarını gerektiği gibi koruyarak sizleri tüm dünya ülkeleri karşısında dininizle izzetli konuma getirecek Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmakta acele ediniz.

إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmam [Halife] bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır  ve onunla korunulur."


Yılmaz Çelik
حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir, Mübarek Adha [Kurban] Bayramı Münasebetiyle İslami Ümmeti Tebrik Eder

 

الله أكبر، الله أكبر، الله أكبر، لا إله إلا الله - الله أكبر، الله أكبر، ولله الحمد

[Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, La İlaha İllallah - Allahuekber, Allahuekber, Ve Lillahi'l Hamd]

        Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm Rasulullah'ın, âlinin, sahabesinin, onu veli edinenlerin, adımlarını onun yolunu takip ederek belirleyenlerin, İslami akideyi düşüncesinin esası yapanların, şeri hükümleri amellerinin mikyası ve kararlarının kaynağı kılanların üzerine olsun ve ba'd...

Ey Dünyanın Dört Bir Tarafındaki Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu, sizleri İslam'ın selamı ile selamlar.

Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh,

      Hizb-ut Tahrir'in Emiri, celil Alim Ata İbn-u Halîl Ebu'r Raşta'nın [Allah onu korusun] mübarek Adha Bayramı tebriklerini sizlere iletmekten kıvanç duyar. Ayrıca o, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan İslami ümmeti izzetlendirmesini ve Allah'ın izniyle gelecek Hac'ın Hac Emiri Müslümanların Halifesinin gölgesi altında olmasını temenni ettiği gibi İslami ümmeti yeryüzünde hâkim kılmasını ve güçlü bir nusret vermesini de temenni eder ki mümin kavmin göğsü ferahlasın. Kerim İslami ümmetin evlatlarını, kolları sıvayarak ciddiyet, kararlılık ve gayret içerisinde Allah'ın dinine yardım etmek, davetini taşımak ve Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak için çalışmaya davet eder.

       Ayrıca Merkezi Medya Bürosu Başkanı ve tüm çalışanları, mübarek Adha Bayramı münasebetiyle tüm Müslümanları tebrik etmekten kıvanç duyar. Bu bayramın İslami ümmet için hayırlara, bereketlere ve itaatlere vesile olmasını Allahuteala'dan temenni ettiği gibi Müslümanları bu Hac'da birleştikleri gibi [لا إله إلا الله محمد رسول الله] Rayesi altında birleştirmesini temenni eder. Şüphesiz O, buna kadir ve muktedirdir.

 Hayırda buluşmak üzere sizleri Allah'ın gözetimine ve korumasına emanet ediyoruz.

 Her yılın, tüm Müslümanlar için binlerce hayır ile geçmesi ve Allah'tan itaatlerinizi kabul buyurması dileğiyle.

Ve's Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh

Hizb-ut Tahrir   

 H. 1430 Yılı Mübarek Adha Bayramı Gecesi                                            

Merkezî Medya Ofisi

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir/ Türkiye Vilayeti Müslüman Kardeşlerinin Iyd-ul Adhâsını Tebrik Eder

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Mübarek Iyd-ul Adhânızı (Kurban Bayramınızı) en içten dileklerimizle tebrik eder, Allah [Subhanehu ve Teala]'dan bu bayramı rahmete, mağfirete ve kurtuluşa ulaşmış olarak geçirmenizi dileriz. Rabbimizden içinde bulunduğumuz acınacak halden kurtaracak nusretini ve zaferini hemen göndermesini, iktidarlarının son dönemini yaşayan Amerika, İngiltere ve diğer kâfir devletlerin tasallutundan ve onlara gönül verip peşlerinde koşturan zalim yöneticilerden tüm İslam ümmetini bir an önce kurtarmasını niyâz ederiz.

Peygamber Efendimiz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] Medîne'ye gittiği zaman, orada iki günün bayram olarak kutlandığını görmüştü. Bunun üzerine şöyle dedi:

أبدلكم الله تعالى بهما خيراً منهما، يوم الفطر والأضحى "Allah bunları sizin için daha hayırlı olanlar ile değiştirdi: Fıtır Bayramı ve Adha Bayramı."

Muhakkak ki, bu iki bayram Allah [Subhanehu ve Teala]'nın Müslümanlara bir ikramıdır. Bayramda Müslümanlar sevinirler, birbirleriyle kucaklaşırlar, hastalar, akrabalar ve komşular ziyaret edilir, ikramlar yapılır, dargınlar barışır, fakirler ve muhtaçlar hatırlanır, gönülleri alınır.

Peki, Allah'ın bize ikram ettiği bu sevinçli bayram gününde, kâfirlerin vahşi saldırıları altındaki kardeşlerimizi de hatırlıyor muyuz? Münkerlere sessiz kalmaktan ve başımızdaki küfür sistemlerine rıza göstermekten kendimizi uzak tutuyor muyuz? En leziz şekilde pişirilmiş etlerimizi yerken ve ikram ederken, zindanlarda aç bırakılan veya iğrenç yemekleri yemeye zorlanan Müslüman kardeşlerimizin durumunu aklımıza getiriyor muyuz? Allah'ın mübah kıldığı hayvanları Allah için feda ediyoruz da Allah yolunda mallarımızı ve canlarımızı da feda etmemiz gerektiğini biliyor muyuz?

Bizler, et ikrâm etmek için sevinç ve heyecanla birbirimizi dâvet ederken kâfirler ile uşakları da vahşi hayvanlar gibi kardeşlerimizin üzerine üşüşmek için birbirlerine çağrıda bulunuyorlar. O halde bizler de Bayram salatında Türk, Kürt, Arap farkı olmaksızın omuz omuza Rabbimize kulluk ettiğimiz kardeşlerimizle birlikte bu zillet, hezimet ve rezâlet ortamından kurtulmak üzere Allah [Subhanehu ve Teala]'nın emrine koşarak İslâmî hayatı yeniden başlatacak Râşidî Hilâfet Devleti'nin yeniden kurulmasına dâvet edip bunun için çalışmalıyız.

Bu sevinçli bayram gününde Irak'ta, Filistin'de, Keşmir'de, Çeçenistan'da, Tayland'da, Doğu Türkistan'da ve işgal altındaki diğer beldelerde katlederek, çocukları yetim, bacıları dul bırakarak, evlerini başlarına yıkarak kardeşlerimize bayramı zehir eden kâfirlerin tüm bu cürümlerine ortak olup destek veren başımızdaki hain yöneticileri de sevinçli günlerini zehir edecek şekilde hesaba çekmeliyiz.

Ey Müslümanlar!

Iyd-ul Adhânızı salih amellerle taçlandırınız ki bunların başında farzların tâcı olan Allah'ın dinini yeryüzünde ikâme edecek, Sömürgeci Kâfirlerin saldırılarına son verecek, Müslümanların başına diktikleri hain ve  ajan yöneticileri  alaşağı edecek ve sizlere bütün kardeşlerinizle birlikte mutlu, müreffeh, huzurlu bir bayram tattıracak Râşidi Hilâfet Devleti'ni kurmak için çalışmak gelir. Dolayısıyla sizleri elli küsur yıldan beri Râşidi Hilâfet Devleti'ni kurma çalışmasının mimarı ve önderi olan onun uğrunda bıkmadan, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan çalışan Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya davet ediyoruz.

 

رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

"Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır! Ayaklarımızı (dinin) üzere sâbit kıl!

Ve Kâfirler topluluğuna karşı bize zafer ver!" [el-Bakara 250]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hükümet, Hizb-ut Tahrir'i Bastırmak İçin Aşağılık Amerikan Üsluplarına Başvurarak Şebabını Kaçırmaktadır

Soruşturma Bürosu, 30 Ekim Cuma günü Dakka şehrinin farklı bölgelerinden Hizb-ut Tahrir'in beş şebabını kaçırmıştır ki bunlar: Nazım el-Sedat, Muhammed Zülfikar, Mansur Ahmet Râci, Muhammed Kamer el-İslam ve Muhammed Şukeyl'dir. Kaçırma operasyonu, her yerde bu kişileri aramaya koyulan ailelerinde korkuya neden olmuştur. Kayda değerdir ki bu şebabtan üçü, Hizb-ut Tahrir'i yasaklamasından dolayı hükümete karşı bir dava açmak amacıyla avukatın bir müzekkere hazırlaması için toplandıkları bir sırada kaçırılmıştır. Ailelerin hükümete baskı yapmaları sonucu, kaçırılanlar bugün mahkeme karşısına çıkarıldılar.

Hizb-ut Tahrir şu gerçeği vurgulamak ister ki hizbin yasaklanması dışında çıkarları çatışmasına rağmen Amerika, İngiltere ve Hindistan'dan emirler aldıktan sonra Bangladeş'teki nizam Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerini yasaklama kararı almıştır! Zira küfür, tek millettir. Çünkü hizb, Bangladeş'teki sömürgeci kafirlerin yolunda bir engel oluşturmaktadır. Buna ek olarak hizb, Bangladeş'te çalıştığı son on yıl içerisinde Amerika, İngiltere ve Hindistan'ın ülkeye karşı tezgahladığı komplolarını ifşa etmeyi başarmasının yanı sıra Hilafet davetini insanlara taşımayı da başarmıştır ki ümmeti emperyalistlerin pençesinden kurtaracak olan da bizzat Hilafet'tir. İşte bu iki sebepten dolayı sömürgeci güçler, hak sözü söylemekten ve insanlar arasında sesini yükseltmekten asla geri durmayacak olan Hizb-ut Tahrir'in sesini bastırmaya karar vermişlerdir.

Hizb-ut Tahrir'in Resmi Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed ile hizbin diğer üç şebabına yönelik ev hapsi dayatmasının üzerinden yaklaşık iki hafta geçmiştir.

İnsanlar ve yargıya hizbi yasaklamayı meşru gösterecek herhangi bir delil yada kanıt sunmada başarısızlığa uğrayan ve aciz kalan hükümet, aşağılık Amerikan üsluplarını takip etmeye başvurmuştur. Dolayısıyla hem İslami değerlerin hem de ifade özgürlüğü, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi iddia ettiği değerlerin tamamını hiç sayarak hizbin şebabını kaçırmıştır.

Hizb-ut Tahrir, Allah'ın izniyle faaliyetlerine devam edeceğini, Allah'ın yardımı ve nusretiyle yakında Hilafet Devleti'ni kurma gayesine ve ümmetin kendisine olan desteğine erişeceğini hükümetin kulağına bir küpe yapmasını ister.

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

- Basın Açıklaması- Hillary Clinton'un Kana Susamışlığını Gidermek Adına Peşaver'deki Müslümanlar, Acımasızca Katledilmektedir

Bugün Pakistan'a ulaşan Hillary Clinton'ı karşılamak için serilen kırmızı halılara kendisi uğrunda akıtılan Müslümanların masum kanları da eklenmiştir. Amerika'dan gelen resmi ziyaretçileri selamlamak için Müslümanların kanlarının akıtıldığı bu olay bir ilk de değildir.

Amerikan gizli servisleri ve kiralık katil şirketleri, kalabalık bir Pazar yerine bomba yerleştirmek yoluyla Peşaver sokaklarını Müslümanların kanlarıyla doldurdular. Zira Hillary Clinton'ın kana olan susuzluğunu giderilmesi bu şirketlerin çoğu kadın ve çocuklardan olmak üzere seksenden (80) fazla kişiyi katletmesini ve yüzden fazlasını yaralamasını gerektirmiştir.

Artık ümmet, Amerika'nın Pakistan şehirlerinin kalabalık Pazar yerlerinde yaptığı bu tür operasyonlardan maksadının, yanıp tutuşmakta olan kabileler bölgesindeki savaşın fitilini tutuşmuş bir halde devam ettirmek olduğunun tam olarak farkındadır ki bu üslup, Amerika'nın Irak'ta uyguladığı üslubun ta kendisidir. Nitekim medya organları geçenlerde Silhet bölgesindeki polis eğitim kampında Amerikan bomba depolarının olduğu ve bu bombaların bulunduğu depolara bizzat kamp komutanının bile girmesinin yasak olduğuna dair bir haber yayınlamışlardır! Yine bugün medya organları, insanların İslamabad'ta dört Amerikalının, gelişmiş askeri teçhizat taşıyan sahte plakalı bir arabayla gidip korkmadan utanmadan sokaklarda dolaştıklarını gördüklerine dair tartışmaya yol açacak bir haber yayınlanmıştır. Bunun üzerine Pakistan polisine bağlı devriyeler, bu dört kişiyi gözaltına almaya kalkışınca Amerikan Büyükelçilik temsilcisi gelip bu dört kişiyi ve arabalarını bilinmeyen bir tarafa doğru götürmüştür. Hükümet ise bu olayın karşısında derin bir sessizliğe gömülmüştür. Ayrıca İslamabad ve Peşaver'de buna benzer olaylar daha önce de gerçekleşmiş ancak hükümet, onları durdurmak için hiçbir icraatta bulunmamıştır.

Bu olaylar göstermektedir ki; ülkedeki bu tür terörist bombalama eylemlerinden sorumlu olanlar sadece Amerika ile Blackwater ve Dynacorp gibi onun iğrenç şirketleri olmayıp aksine bu şüpheli kirli oyunlar onlarla birlikte hükümet de karışmıştır.

Şüphesiz hükümetin, hak sesi haykırdıklarından dolayı Hizb-ut Tahrir şebabı ile bu ümmetin içerisindeki diğer muhlisleri tutuklamaya kalkışması ve Müslümanları katletsin diye Amerikalı ellere karışmaksızın serbest bırakması hıyanet silsilesine eklediği en büyük hıyanetlerden biridir.

Pakistan'daki mevcut kaostan kurtulmasının tek yolu bölgeden Amerikan varlığını kaldırıp atmaktır. Bu nedenle Müslümanlardan, artık sessizliklerini bozmalarını ve toplu katliam çetelerinin bizzat üyeleri olan ve Kuveyta, Güney Penjap ve Pakistan'ın dört bir tarafına savaşı yayan bu hain yöneticileri kaldırıp atmalarını talep ediyoruz. Bunun yanı sıra silahlı kuvvetlerin muhlislerinden de Pakistan'ı Amerikan sömürgeciliğinden kurtarmaktan geri kalarak daha fazla zaman kaybetmemelerini, fitne ve fesadın sebebi olan bölgedeki Amerikan varlığından kurtulmak amacıyla Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek Hilafet Devleti'ni kurmak için ciddi olarak çalışmalarını talep ediyoruz.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mahkemenin 28 Üyeyi Serbest Bırakmasıyla Hizb-ut Tahrir'i Terörizmle İlişkilendirmede Bir Kez Daha Başarısız Olan Hükümet Tekrar Başa Döndü

Her zaman olduğu gibi hükümetin istihbarat birimleri, Hizb-ut Tahrir'i terörizmle ilişkilendirmede başarısız oldu. Zira hizbin avukatı, İslamabad'daki konferansın düzenlendiği yerde polisin kayda geçirdiği tutanaklar arasında hizbin terör eylemlerine karıştığını veya etnik ayrımcılığa davet ettiğini ispat eden tek bir kanıt göstermesi noktasında mahkemede savcıya meydan okudu. Sağlam bir kanıt sunması için kendisine ek bir saat süre verilmesine rağmen savcı, tek bir kanıt dahi sunamadı! Bu durum, hâkimi hizbin 28 üyesini ve destekçilerini serbest bırakmaya sevk ettiği gibi savcıdan bir daha böylesi davaları kendisine getirmemesini talep etti.

İnsanların Hizb-ut Tahrir'e olan desteklerinin artmasından duyduğu korku sonucunda Müşerref'in diktatör rejimi, 2003 yılında hizbi yasaklamış ve kendisini demokrat olarak isimlendiren Pakistan Halk Partisi'nin liderliğini yaptığı mevcut hükümet, Karaçi'deki Terörle Mücadele Mahkemesi Hizb-ut Tahrir'in yasaklanmasının yasal olmadığına dair karar çıkarmasına rağmen bu yasaklamayı sürdürmüştür. Bunun yanı sıra bu yasağın kalkması için hizbin hükümete karşı Yüksek Mahkeme'de açtığı dava, üç buçuk seneden beri dondurulmuş olarak beklemektedir.

Yönetimde ister diktatör isterse demokrat biri olsun emperyalistlerin çıkarlarının korunmaya devam edeceği noktasında Hizb-ut Tahrir tam bir idrak sahibidir. Hizb-ut Tahrir'in yasaklanması işte bundan dolayıdır. Bu nedenle bir kez daha teyit etmek isteriz ki Hizb-ut Tahrir'in yasaklanması, Hilafet Devleti'ni kurmak için fikri ve siyasi çalışmadan asla alıkoyamayacaktır. Artık Hizb-ut Tahrir, dünyanın en büyük siyasi hizbi haline gelmiş ve kırk küsur ülkede var gücüyle çalışmaktadır. Ümmeti müjdelemek isteriz ki hizb, artık sömürgeci kafirle ve Müslümanların yöneticilerinden olan ajanlarıyla çatışmasında son merhaleye girmiş ve Allah'ın izniyle yakında Hilafet Devleti'nin kurulduğunu haber verecektir.

وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِّنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ "Seveceğiniz başka bir şey daha var. Allah'tan nusret ve yakın bir fetih. Müminleri (bununla) müjdele." [es-Saf 13]

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Amerika, İngiltere ve Hindistan'ın Ajanı Olan "Avami Birlik" Hükümeti, Silahlı Kuvvetlerin Yanında Yer Alması ve Hilafet Devleti'ni Kurma Çalışmasına Liderlik Yapması Sebebiyle Hizb-ut Tahrir'i Yasaklamaktadır

Bangladeş Silahlı Kuvvetleri ile Bangladeş halkı, 25 Mart 2009'da Sınır Muhafızlarına karşı işlenen katliamda Bangladeş hükümeti içerisindeki Hindistan ajanlarının rolünün olduğu noktasında tam bir idrak içerisindedirler. Nitekim o zaman Hizb-ut Tahrir, Silahlı Kuvvetleri yok etmeyi hedefleyen komploculara karşı Silahlı Kuvvetlerin yanında yer almış ve hizb, katliamın arkasında Hindistan ile hükümetin olduğunu ifşa etmeyi başarmıştı. Böylece onların durumunu, hem ümmete hem de Silahlı Kuvvetlere ifşa etmişti. Bunun üzerine hükümet, Hizb-ut Tahrir şebabından 31'ini tutuklamıştı. İşte o zamandan beri hükümet, Hizb-ut Tahrir ve şebabına karşı faşist üslupları kullanmayı sürdürmektedir. İşte bu çirkin katliamın üzerinden dokuz ay geçmesine rağmen hükümet, katliamın faillerini bulma, onları adalet önüne çıkarma ve onları cezalandırma yönünde şimdiye kadar bir adım dahi ilerleyememiştir. Bilakis bunun yerine hükümet, kendi yaptıklarını kınayan ordu subaylarını terhis ettirmiştir. Şimdilerde ise hükümet, katliama karışmasını ifşa etmesinden dolayı Hizb-ut Tahrir'i yasaklama kararı almıştır.

İşte bu ifadeler, Hizb-ut Tahrir Resmi Sözcüsü ve Genel Koordinatörü Muhyiddîn Ahmed'in bugün yayınladığı basın açıklamasında geçmektedir. Bunun yanı sıra Hizb-ut Tahrir'in, Amerika, Hindistan ve İngiltere'nin Bangladeş'e yönelik kurduğu komploları ifşa etmeye hala devam edeceğini ifade etmiştir. Zira Hizb, ortak savunma kararı, Bangladeş'teki Amerikan varlığı, geçiş koridorları ve benzeri anlaşmalar gibi İslam'a aykırı olan ve Müslümanlara zarar veren çeşitli kararlar ve anlaşmalara karşı geniş bir kamuoyu oluşturmaya devam etmektedir. Mevcut hükümetin, Amerika, Hindistan ve İngiltere arasında gerçekleşen anlaşmanın bir ifrazatı olup Hizb-ut Tahrir'in yasaklanma kararı Amerika, Hindistan ve İngiltere'nin ülkeye yönelik komplolarına öncülük etmekten başka bir şey olduğunu söylemeye dahi gerek yoktur.

Muhyiddin Ahmed şöyle ekledi; Hizb-ut Tahrir, geçen on yıllar boyunca Kur'an ve sünnete bağlı kalarak metodunda maddi bir eylem kullanmaksızın Bangladeş'te çalışmaktadır. Müslümanların Hilafet Devleti'ni ikame edecekleri metot, İslam'ın siyasi bir akide olduğunu gösteren metottur. Hizb-ut Tahrir'in bu çabası sonucunda Hilafet'e çağrı sesleri güçlü bir şekilde yükselmeye başlamış ve onun fikri Bangladeş'teki insanların güvenini kazanmıştır.

Sömürgeci kafirin sadık bir dostu olan Avami Birlik Partisi ile Ulusal Bangladeş Partisi içerisindeki müttefiklerinden oluşan demokratik laik hükümet, Bangladeş'teki ümmeti terk etmiştir. Nitekim Hizb-ut Tahrir'in samimi ve sürekli çalışmasından dolayı Müslümanlar, kurtuluşlarının ajan yöneticiler ve onların fasit nizamlarının eliyle olmayacağının farkına varmışlardır. Müşrik sömürgeci devletler ise İslam'ın siyasi bir akide olarak dönmesinden korkmaktadırlar. Bu nedenle onlar ve hükümet, İslam'ın varlığını ümmet arasında siyasi bir akide olarak yerleştirmeyi başaran ve böylece ülkede Hilafet için çalışmayı güçlendiren bir parti olmasından dolayı Hizb-ut Tahrir'in fikri ve siyasi çalışmasından korkuya kapılıp endişelenmektedirler.

Ulusal Güvenlik Danışmanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nın, hükümeti Hizb-ut Tahrir'i yasaklamaya sevk eden faktörün hizbin insanların güvenliği üzerinde bir tehlike oluşturduğunu iddia etmektedirler. Bu iddialar iğrenç bir espridir. Zira tüm insanlar tarafından bilinip idrak edilmektedir ki Hizb-ut Tahrir, İslami Hilafet Devleti'ni kurmak için fikri çatışma ve siyasi mücadeleyi benimseyip İslami alemde çalışan küresel siyasi bir hizbtir.

Hizb, Hilafet Devleti'nin ikamesinde el-Mustafa Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetinden fikri çatışma ile siyasi mücadele olarak özetlenmiş ve maddi eylemden tamamen uzak bir metot benimsemiştir. Zira ümmetin İslami akideyi bağrına basmasını sağlayan ve günlük hayatında pratik olarak İslam mücadelesini başlatmak için İslam'ı fikirlerinin ve duygularının mihveri kılan bizzat bu metottur.

Muhyiddîn Ahmed şöyle devam etti; dünyanın dört bir tarafındaki İslam düşmanları, ister yasaklama isterse baskı altında tutma yoluyla olsun Hizb-ut Tahrir'in sesini bastırmayı başaramamışlardır. Bilakis bunun aksine hizbin sesi bizzat İslami ümmetin sesi olmuş ve ümmetin tamamı birliği ve kurtuluşu yönünde onun fikirlerinin arkasında saf tutmuştur. Bu nedenle hizb, hedefini gerçekleştirinceye kadar ümmetle birlikte mücadelesine devam edecek, Allah'ın izniyle yakında Hilafet Devleti'ni kuracak, sömürgeci kafirlerin emellerini boşa çıkartacak ve onlar planlarında asla başarılı olamayacaklardır.

وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ "Hatırla ki kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri, yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Şüphesiz Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır." [el-Enfâl 30]

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER