Cumartesi, 07 Recep 1447 | 2025/12/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hilafet'in Yıkılışının Yıldönümü Faaliyetleri Sudan'ın Muhtelif Şehirlerinde Devam Etmektedir

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin, İslamî kimliğe yoğunlaşarak gerçekleştirdiği Hilafet'in yıkılışının yıldönümü faaliyetleri, hala Sudan'ın muhtelif şehirlerinde mescitler ve genel alanlardaki konferanslar ve konuşmalar şeklinde devam etmektedir. Râyelerin ve livaların dağıtımı eşliğinde genel alanlar ve mescitlerdeki kampanyanın boyutuna gelince; bu, aşağıdaki şekildedir:

1- H. 04. Receb 1433 el-Muvafık M. 25. Mayıs 2012 Cuma günü Üstad Asam Nur, Kosti şehrinin merkezindeki Büyük Mescit'teki Cuma namazının akabinde katılımcı topluluğa bir konuşma yapmıştır.

2- H. 05. Receb 1433 el-Muvafık M. 26. Mayıs 2012 Cumartesi günü hatip Üstad Nezir Muhtar, Ebu Jabiha şehrindeki Büyük Mescit'in bahçesindeki öğle namazının akabinde bahçeye gelen yüzlerce insana bir konuşma yapmıştır.

3- H. 06. Receb 1433 el-Muvafık M. 27. Mayıs 2012 Pazar günü, Üstad İbrahim Osman Ebu Halil akşam saat beşte, Bahriye Hastanesi'nin doğusuna ve otobüs durağının kuzeyine düşen meydandaki büyük kalabalığa bir konuşma yapmıştır.

4- H. 08. Receb 1433 el-Muvafık M. 29. Mayıs 2012 Salı günü, Üstad Meysera Yahya saat bir buçukta, el-Gadarif şehrinin merkezindeki Rönesans Kütüphanesi'nin önündeki yüzlerce katılımcıya bir konuşma yapmıştır.

5- Faaliyetlerin ikinci haftasının sonunda, yani H. 10. Receb 1433 el-Muvafık M. 31. Mayıs 2012 Perşembe günü, Üstad Abdurrahman Abdullah, öğle namazının akabinde namaz kılan topluluğa bir konuşma yapmıştır. Bu ise Port Sudan şehrindeki Büyük Cami'nin avlusunda olmuştur.

Kayda değerdir ki bu faaliyetlere katılanların hepsi bu çalışmaya hayran kalmışlar ve konuşma sırasında tekbir ve tehlil getirmişlerdir.

Yukarıda zikri geçen şehirlerdeki konuşmacıların tamamı, vatancı, kabileci ve benzeri kimlikleri kaldırıp atmaya ve İslamî kimliğe sımsıkı sarılmaya odaklanmışlardır. Ayrıca katılımcılar, İslamî anayasanın talep edilmesini istemişlerdir. Bu ise anayasa ve diğer kanunların temelinin, sadece İslam olmasıdır. Allah'ın izniyle bu faaliyetler, diğer şehirlerde de devam edecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- El-Ahval eş-Şahsiyye Yasasının Değiştirilmesi, Toplumun Allah'ın Metodundan Saptırılması Demektir

1991 yılına ait el-Ahval eş-Şahsiyye yasasının değiştirilmesine dönük yoğun çabalar birçok kesim tarafından desteklenerek aktif bir hale gelmiştir. Zira Sosyal Refah Bakanı, değiştirilmesi gereken seksen sekiz maddendin olduğunu açıklamış ve kuruluşlardan birinin, evliliğin tanımı, kadın üzerindeki vesayetin kaldırılması, çok eşliliğin sınırlandırılması, evlilik yaşının 18'e yükseltilmesi ve benzerleri de dahil değiştirilmesi istenen en önemli fıkralara işaret eden önerisini yayınlamıştır.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, bu cürümsel projeler hakkında aşağıdaki hususları açıklarız:

Birincisi: El-Ahval eş-Şahsiyye yasasının değiştirilmesiyle ilgili çağrıların hakikati, hayatının en ince ayrıntılarını bile bağlayıcı şeri hükümlerle belirleyen Müslüman kadını, dininin hükümlerinden koparmaya dönük bir girişimdir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur: وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ "Allah ve resulü, bir işe hükmettikleri zaman mümin bir erkek ve mümin bir kadına kendi işlerinde artık seçme hakkı yoktur." [el-Ahzâb 36]

Dolayısıyla bu esasın dışındaki değişime dönük herhangi bir girişim, yeniden toplumsal mühendisliğe soyunmak olup bunun etkileri, tüm toplumu fesada sürükleyeceği gibi dahası Batı hadaratı temelinde eşitlik ve kadın hakları çağrılarının yıktığı diğer toplulukların aksine Allah ve Resulünün koruduğu bir kale olan Müslüman aileye de sızabilecektir.

İkincisi: Allah, erkek ve kadını yaratmış, her ikisine de içgüdü ve uzvî ihtiyaçları yerleştirmiş ve düşünme gücünü, erkek ve kadın arasındaki ilişkide erkeklik ve kadınlık bakışına değil de cemaatin maslahatını hedefleyen bir bakışa odaklanan ve zevk ve şehvet sevgisi yerine Allah takvasının hakim olduğu şeri teklifin menatı kılmıştır. Bu bakış ise, insanın cinsî lezzetten faydalanmasını reddetmeyip ancak onu, insan nevinin bekasını gerçekleştiren ve Müslümanın en yüce gayesiyle -ki o, Allahuteala'nın rızasıdır- örtüşen meşru bir faydalanma haline getirir. Bu ise evlilik ile ilgilidir. Zira Subhânehu, şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir." [Nisa 1]

Üçüncüsü: Azim İslam Nizamı, hayatımızın metodunun esası olarak inandığımız ve benimsediğimiz akidemiz olup mahkeme yasasını, evliliğin tarifini ve standartlarını, velayet hükümlerini ve içtimai nizamın tüm detaylarını açıklamıştır. Dolayısıyla Müslümanlar olarak bizim, facir Batı hadaratından kaynaklanan bu hükümleri almaya ihtiyacımız yoktur. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur: أَلاَ يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ "Hiç yaratan bilmez mi? O, Latif'tir, Habir'dir" [el-Mulk 14]

Dördüncüsü: Müslümanların vacibi, İslamî kimliklerine sımsıkı sarılmak ve bu kimliğin akidesi ve hükümlerini etkileyen her türlü saptırmayı reddetmektir. Umulur ki böylece insanların ifsat ettiklerini ıslah eden gariplerden olurlar. Ayrıca hadis-i şerifte geçtiği üzere Allah'ın metodu noktasında herhangi bir ifrata kaçmada birey ve topluluklar olarak devleti muhasebe etmeliler ve hastalık durumunun ilacı olarak, hayatın her alanında İslam'ın tatbik edilmesini ve insanlığı Batılı hadaratın içine düştüğü uçurumdan kurtarmak için onun taşınmasını talep etmelidirler.

İslamî kimliğimizi koruyacak olan bizzat Hilafet Devleti'dir. Çünkü o, anayasa ve kanunlarını, İslam akidesi esasına göre koymaktadır. Dolayısıyla o, faziletin, insan saadetinin ve nevinin bekasının hakim olacak olmasının yanı sıra yeryüzü ve gökyüzü sakinlerinin razı olacağı bir toplum tesis edecektir. Ayrıca toplumumuzu yıkmaya dönük Batı planları için çalışan veya ortak olan veya geçiren herkesi muhasebe edecek olan da odur. Sonra  bu kişi, Rabbine döndürülecek ve ona elim bir azapla azap edecektir. Bu ise Aziz olan Allah'a hiç de zor değildir.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Hanımlar Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un Kaçırılma Davası: Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un Eşinden, Medya Organlarına, Gazetecilere, Muhabirlere ve Köşe Yazarlarına Açık Bir Mektup


Esselemu Aleykum;

Hepiniz eşimin, medya organlarının geneliyle bağlantısı olduğunu çok iyi bildiğiniz gibi aynı şekilde onun, 11 Mayıs 2012 Cuma günü okuldan çocuklarıyla birlikte eve dönerken hükümetin haramileri tarafından masum üç evladı ile komşularının önünden kaçırıldığını da biliyorsunuz. Nitekim onu arabadan sürüklemişler ve Pakistan İstihbarat Birimi'ne bağlı beyaz Suzuki tipi bir otomobilin içerisine koymuşlar ve ardından arkalarını dönüp kaçmışlardır.

Saygıdeğer Basın Mensupları:

Eşim, Hilafet'e dönük genel uyanıklık oluşturmak için geçen on iki yıl boyunca medya organlarıyla bağlantı kurmuş ve sizlerden birçoğunuzla da Hizb-ut Tahrir'in Resmî Sözcüsü olarak görüşmüştür. Nitekim kendisi sizlere, Hizb-ut Tahrir'in birçok kitap ve yayınlarını teslim ettiği gibi sizlere mesajlar ve makaleler de yazmıştır. Dolayısıyla sizlerden herhangi bir şahsî çıkarı olmadığı gibi bu dikenli yolda bir takım dünyevî ve malî kazanımlar gerçekleştirdiği de görülmemiş bilakis sizlerden, çağrısına icabet etmenizi istemesinin yanı sıra Hilafet Devleti'nin kurulması ve bu azim farzın gerçekleşmesi için de ciddi çaba sarfetmenizi istemiştir. Bizler, korku dolu 12 yıl geçirdiğimiz gibi onun kaçırılmasına neden olan hükümet birimlerinin baltacılarını beklemekteydik. Nitekim bu ülkede yaşayıp da İslam'ın kamilen tatbik edilmesini isteyen ve Hilafet'in kurulması için ciddiyetle çalışan her muhlis Müslüman, bu tehlikeyle karşı karşıyadır. Zira Hizb-ut Tahrir'in üyesi ve destekçilerinden birçoğu, bu birimler tarafından sıkıntılara, hapislere ve kaçırılmalara maruz kalmışlardır. Hatta bu birimler, Hizb-ut Tahrir'in İslam dininin yanı sıra insanlara Kur'an ve sünnet öğreten derslerini basmışlar ve onlardan birçoğunu da tutuklamışlardır. Ayrıca Navit Butt'un yanı sıra Hizb-ut Tahrir'in üyesi Habibullah Selim, hala bu birimler tarafından üç ay küsurdur yasa dışı bir şekilde alıkonulmaktadırlar.

Ey Saygıdeğer Gazeteciler!

Eşim, mevcut kapitalist rejimin yanı sıra mevcut demokratik hükümetler ile başarısız olan ve yüz senenin ardından hala da başarısız olmaya devam eden politikacıları farkedebilmeniz için aranızda çok zaman geçirmiştir. Aynı şekilde sizlere, bu sefil durumdan çıkmak için bizlere liderlik edebilecek tek çözümün, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e gönderdiği, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in tatbik ettiği ve 1924 yılına kadar tatbik konumunda kalmaya devam eden şeriatın tatbik edilmesi olduğunu söylemiştir. Zira Hilafet'in gölgesi altında Müslümanlar, güçlü olarak kalmaya devam ettikleri gibi yeryüzünün de en güçlü devletiydi. Dolayısıyla akideden fışkıran ve tatbik edilmesi üzerimize vacip olan tek çözüm işte budur. Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ "Muhakkak ki hüküm ancak Allah'a aittir." [Yûsuf 40]

Aynı şekilde şöyle buyurmuştur:

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleriyle yönetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir." [el-Maide 45]

Ancak üzücü olan, genelinizin akidenizden sadır olan bu davete icabet etmeyerek görev ve bu aldatıcı dünyanın süsü gibi özel ve geçici menfaatleri tercih etmenizdir. Ancak sizlerin, içerisinde İslam dünyasındaki hususların seyrettiği yolu, yakından irdelemeniz gerekmektedir. Zira yakında bu dünyevî menfaatleri kaybedeceksiniz. Bu arada sadece Pakistan değil ancak bütün ümmet, hatta tüm insanlık, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın nizamı olan İslam tatbik edilmedikçe kurtulamayacaklardır. Ayrıca bu dünya hayatının geçici olduğunu ve hiç kimsenin ölümünü ne ileri nede geri almaya güç yetiremediğini hatırlamalısınız. Dolayısıyla sizin korkunuz, sadece bu dünya hayatında terk edilmeniz olmayacak ancak aynı şekilde kıyamet gününde de hüsrana uğrayanlardan olacaksınız. Nitekim Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Her kim de Zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve Biz onu kıyamet günü de kör olarak haşrederiz." [Tâ-hâ 124]

Resulullah [Sallalahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

أَلا لا يَمْنَعَنَّ أَحَدَكُمْ رَهْبَةُ النَّاسِ أَنْ يَقُولَ بِحَقٍّ إِذَا رَآهُ أَوْ شَهِدَهُ فَإِنَّهُ لا يُقَرِّبُ مِنْ أَجَلٍ وَلا يُبَاعِدُ مِنْ رِزْقٍ  "Dikkat edin! İnsanların korkusu sizden birinin, gördüğü yada şahit olduğu zaman hakkı söylemesini engellemesin. Zira bu, ne eceli yakınlaştırır nede rızkı uzaklaştırır."

Bu nedenle sizlerin yapması gereken, bu korkudan çıkarak Hizb-ut Tahrir'in çalışması ve mücadelesi için açık bir şekilde tartışmanızın yanı sıra üyelerine sıkıntı verilmesi ve kaçırılması meselesini de ele almanızdır. Sizlere soruyorum: Bu tagut yöneticilere karşı hak kelimeyi yüceltmekten sorumlu olan kim? Bu, basın organlarının sorumluluğunda değil midir? Şayet sizler, hala Hizb-ut Tahrir'in isminin bile anılmasını görmezden gelinmesine hırs göstermeniz bir tarafa onun Hilafet'in kurulması için dünyanın dört bir tarafındaki fedakarlıklarını örtbas etmeye hırs gösterirseniz, Allah nasıl sizlerin şahsî veya "ulusal" veya "küresel" halinizi güzelleştirecek ki?!

Ey Medya Mensupları, Muhabirler ve Köşe Yazarları!

Eşimin, hükümetin baltacıları tarafından 11 Mayıs 2012'den bu yana kaçırıldığı ve bu baltacıların bize, davetinden vazgeçmemesi halinde Navit Butt'un öldürüp bedeninden kurtulmakla ilgili bir tehdit mektubu gönderdiği bir vakitte, işte böylesi bir vakitte dininiz, ahlakî ve meslekî yükümlülüğünüz, Hizb-ut Tahrir / Pakistan Remî Sözcüsü'ne yönelik bu vahşî ve yasa dışı eyleme karşı yazılar yazıp programlar düzenlemenizi gerektirmektedir. Yok şayet bu zulme karşı sessiz kalmayı tercih ederseniz, bu hükümetin kölesi haline gelen bu baskıcı birime dayananlar, sizlere baskı uygulamada daha cüretkar olacaklardır. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ الْمُنْكَرِ أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَابًا مِنْهُ ثُمَّ تَدْعُونَهُ فَلَا يُسْتَجَابُ لَكُمْ "Nefsimi elinde tutan [Allah'a] yemin olsun ki ya marufu emreder ve münkerden nehyedersiniz yahut Allah'ın, üzerinize katından bir ikab göndermesi muhakkak yakındır. Sonra O'na dua edersiniz ama (artık) size icabet edilmez."

İnsanlara zulümlerini bildirmek yoluyla bu yöneticileri korkutabilecek kalem ve kamera silahına sahip olanlar sizlersiniz. O halde sizleri, gerçek değişimin gerçekleşmesine yardımcı olmaktan engelleyen şey nedir acaba? Zira eşim sizlere birçok münasebetlerde şunları söylemiştir: Hizb-ut Tahrir, pratik mufassal ve uygulanabilir bir programı olması vasfıyla İslam'ı sunmaktadır. Dolayısıyla Kur'an ve sünnetten istinbat edilmiş kapsamlı ve pratik bir anayasaya sahip olmasının yanı sıra küresel bir vizyona sahip olmakla birlikte dünyanın en büyük siyasî hizbinin işlerini başarıyla idare eden en iyi uzman ve siyasetçilere sahip olduğu gibi bir tek liderliğin altında kırk küsur ülkeye yayılmış olan da bizzat bu hizibtir. O halde sizleri, gerçek bir değişim için bu gerçek hareketin bir parçası olmaktan engelleyen şey nedir? Halbuki sizler çok iyi bilmektesiniz ki; Nevaz Şerif veya Fadlurrahman veya İmran Hân veya dinî siyasî parti olarak isimlendirenlerin hepsi aynıdır. Zira bunların hepsi, aynı potanın içerisine dökülmekte olup aralarında gerçek bir muhalefet de bulunmamaktadır. Ayrıca onlar, Amerika ile Keyâni, Zerdâri ve Gilâni'nin olduğu ajanları için herhangi bir tehlike de oluşturmamaktadırlar. Çünkü onların hepsi, milli servetin dağılımında hükümet içerisindeki paylarını korumak amacıyla bu fasit rejimin devam etmesini istemektedirler. Ancak Amerika ile İngiltere de dahi emperyalistler, Hizb-ut Tahrir ve Hilafet'e davetinin bir tehdit olduğunu hissetmektedirler. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir'in dünyanın dört bir tarafında yasaklanmasının, üyelerinin kaçırılmalarının, işkence edilmelerinin ve öldürülmelerinin tek sebebi işte budur. Halbuki kalem ve kağıt yoluyla yöneticilerin zulmünü muhasebe etme yükümlülüğünü yerine getiren eşimin muhafaza edilmesi gerekirken şimdi o, yasadışı bir şekilde gözaltında tutulmaktadır. Ancak diğer taraftan emperyalistlerin ajanlarından olan haramiler ve haydutlar, hükümetin güvenlik güçleriyle birlikte hareket etmekte özgürdürler!

Saygıdeğer Basın Mensupları:

Eşim Navit Butt, Pakistan istihbarat yetkilileri tarafından Keyâni'nin emirlerine binaen kaçırılmıştır. Çünkü o, NATO ikmal hatlarının açılmasına şiddetle karşı çıkmış ve sözde terörizme karşı savaş da dahil binlerce Müslüman kanlarının akıtılmasında Amerika'ya yardım etmelerinden dolayı Keyâni, Zerdâri ve Gilâni'nin hainler olduğunu ilan etmiştir. O halde söyleyin bana; bu hususta hata olan nedir? İslam adıyla inşa edilen bu ülkede Hilafet'in kurulması hakkında konuşmamız bir cürüm müdür? Dolayısıyla şimdi sizlerin görevi; bu çirkin zulme karşı seslerinizi yükseltmenizdir. Aksi taktirde sizler, Hilafet'in kurulmasının ardından bu dünya hayatındaki tutumunuzu açıklamaya muktedir olamayacağınız gibi kıyamet gününde, sizleri Allah'ın gazabından koruyacak herhangi bir özür de bulamayacaksınız. Bu nedenle elinizde altın bir fırsat varken, Allah'ın ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in davetine icabet ediniz ki dünyanın ve ahiretin izzetine nail olasınız. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ  "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz." [Enfal 24]

O halde icabet edecek misiniz? Allah yardımcınız olsun.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerikan Savaş Gemilerinin Gelmesi Reddedilmelidir

Reuters Haber Ajansı, (21.05.2012'de) Endonezya Deniz Kuvvetleri Doğu Bölgesi Komando Komutanı Amiral Agung Vramono'nun, US Navy USS Vandegrift FFG-48, US CG WAESCHE ve USS GPN LSD 42 olmak üzere 831 asker taşıyan 3 Amerikan savaş gemisinin 28 Mayıs 2012'de gelmesi planını teyit ettiğini nakletmiştir. Nitekim ortada, Madura'daki "hayırseverlik çalışmaları" ile Endonezya Deniz Kuvvetleri'nden 1244 askerin Doğu Java-Banongan Sitobondo kıyılarında 2-5.06.2012 tarihleri arasındaki ortak eğitimi de dahil önümüzdeki 08. Haziran'dan sonra başlayacak olan çalışmalar vardır. Dolayısıyla CARAT [Cooperation of Afloat Readiness and Training] sloganı altındaki bu tatbikatlara, 3 Endonezya savaş gemisi de katılacaktır. Nitekim program başlamadan önce Amerikan gemileri, Surabaya'daki Tanjung Virak genel limanı'na bağlanacaktır. Bunun için Liman, birkaç gün kapatılmış ve işletme sahipleriyle tüccarlar da limandaki emtiaların yüklenmesi ve indirilmesi çalışmalarının durdurulması neticesinde milyarlarca dolar kayba neden olacak bu politikayı reddetmişlerdir.

İşletme sahipleriyle tüccarların karşı çıktığı Tanjung Virak genel limanının boşaltılmasının reddedilmesine bakılmaksızın Amerikan savaş gemilerinin gelmesi ve Endonezya'daki savaş tatbikatları programları, bir tür askerî müdahale yada en azından sömürgeci Amerikan devletinin Müslüman Endonezya'ya yönelik askerî müdahalesinin bir başlangıcı olarak kabul edilmelidir. Buda Amerika'nın, daha önceden uygulamaya konulmuş olan siyasî ve ekonomik alanlardaki müdahalesinin güçlendirilmesi içindir. Evet, Amerika, siyasî ve geniş ekonomik çıkarlarının herhangi bir tehlikeye maruz kalmasını istememektedir. Dolayısıyla bunların devam etmesini korumayı ve ta başından beri tehlikeleri, engelleri ve zorlukları savmayı istemektedir. Dolayısıyla da 3 Amerikan savaş gemisinin gelmesi ve yapılacak olan askerî tatbikatların önemi buradan gelmektedir.

Bundan dolayı Hizb-ut Tahrir / Endonezya, aşağıdaki hususları vurgular:

1- Endonezya'daki Amerikan savaş gemilerinin reddedilmesinin yanı sıra amacı bu ülkedeki siyasî ve ekonomik nüfuzunu pekiştirmek olan askerî müdahalenin bir türü olmasından dolayı Endonezya sularında yapılacak olan askerî tatbikatlar da reddedilmelidir.

2- Amerika ile olan askerî tatbikat planının devam etmemesi için Endonezya hükümetine çağrıda bulunulmalı ve Amerikan askerlerinin, herhangi bir şekilde, tek bir kişi olsa bile herhangi bir sayının ülkenin herhangi bir bölgesine gelmesi reddedilmelidir. Çünkü onun gelmesi, bu ülkedeki nüfuzunu pekiştirmek için Endonezya'ya yönelik bir tür askerî müdahaledir. Tabi buda egemenlik ilkeleriyle çelişmektedir. Ayrıca ekonomi meselesi ise Amerikan askerlerinin gelmesinden dolayı Tanjung Virak Limanı'nın kapatılması nedeniyle işletme sahipleri ile tüccarlara isabet eden kayıplardan ibarettir. Şayet hükümet, Amerikan askerlerinin gelmesine ve onunla ortak tatbikatların yapılmasına izin verirse bu, hükümetin insanların reddettiği Amerikan çıkarlarına boyun eğdiğinin bir göstergesidir.

3- Şeriatın ve Hilafet'in kurulması için ciddi ve sıkı bir şekilde çalışmaları amacıyla Müslümanlara çağrıda bulunulmalıdır. Çünkü ıslahı ve adaleti ortaya çıkaracak ve laiklik ile kapitalizmin yerini değiştirecek olan bizzat odur. Ayrıca Endonezya'da dahil tüm İslam ülkelerini, her türlü dış güçlerden veya herhangi bir kaynaktan gelecek müdahaleden koruyacak olan da bizzat Hilafet'tir.

Allah bize yeter! Zira O, ne güzel bir Vekil, ne güzel bir Mevla ve ne güzel bir Yardımcıdır.

Devamını oku...

Köklü Değişim Dergisi 10 Haziran 2012 Pazar Günü Gebze'de "Suriye İçin: Artık Sözün Bittiği Yerdeyiz" Konferansı Düzenledi

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Köklüdeğişim Dergisi olarak Suriye ile ilgili düzenlediğimiz konferanslar serisine bir yenisini daha ekledik.

Kocaeli-Gebze’deki konferansımız "Müslümanlar SESSİZ... Bütün Dünya SESSİZ... Bütün İnsanlık SESSİZ... Kocaeli SESSİZ Mİ Kalacağız?" Diyerek dağıtılan binlerce el ilanı ve afişler etkisini göstererek yoğun katılım altında gerçekleşti.

Suriye’de yaşanan vakıayı tüm sıcaklığıyla ümmetin gündeminde tutmak amacıyla gerçekleştirilen konferans Kocaeli-Gebze’de yoğun İslami atmosferde gerçekleşti.

Konferansa dergimiz yazarlarından Musa BAYOĞLU’nun sunumunda konuşmacı olarak araştırmacı yazar M. Hanefi YAĞMUR, gazeteci- yazar Ahmet VAROL, yine dergimiz yazarlarından araştırmacı-yazar Mahmut KAR katıldı.

Suriye’de bir süre Esad rejimi elinde tutuklu kalan gazeteci Adem ÖZKÖSE’de konferansa gönderdiği görüntülü konuşmasıyla katıldı.

Dergimiz yazarlarından Musa BAYOĞLU’nun açılış konuşması ve program gündemini okumasıyla konferans başladı. BAYOĞLU açılış konuşmasında; bir asırdır Filistin, Irak, Afganistan ve sair beldelerde Müslüman ümmetimizin maruz kaldığı katliamlarının bir benzerini bugün Suriye’de yaşandığını ve insanı insanlığından utandıracak bu katliam karşısında suskunluğa gömülen yığınlara inat Kocaeli-Gebze’deki Müslümanların susmayacağını, sessiz kalmayacağını belirtti. Bu minval üzere “Sessiz mi Kalacağız Suriye?” başlığıyla düzenlediğimiz konferansımıza katılımlarından ötürü herkese teşekkür etti.

BAYOĞLU açılış konuşmasından sonra program Kuran-ı Kerim tilavetiyle devam etti. Kuran-ı Kerim tilavetinin ardından Kuveytli şair Ahmet El-Kantari’nin Suriye’de Baas zebanilerince katledilen Zeyneb’in hikâyesini konu edinen şiiri sinevizyonla katılımcılara izletildi.

Sinevizyon gösterisinin ardından Adem ÖZKÖSE’nin görüntülü konuşması gösterildi. ÖZKÖSE konuşmasına son İslam devleti Osmanlı Hilafetinin ilgasından sonra İslam ümmetinin yetim, sahipsiz ve tespih taneleri gibi dağıldığı tespitiyle başladı. Genelde İslam âlemindeki ayaklanmaların özelde Suriye’de ki kıyamın hilafetin ilgasından sonra İslam coğrafyasında işbaşına getirilen işbirlikçi rejimlerin Müslümanlara yaşattığı baskı ve zulümlerin, İslami hayatı engellemelerinin neticesi olduğunu söyledi. Bugün Suriye’li Müslümanların mescit merkezli, tekbirlerle gerçekleştirdikleri bu kıyamın hedefinin İslamla hükmedilmek olduğunu ifade eden ÖZKÖSE Suriye’de tutuklu kaldığı sürede yaşadıklarından aktardıklarıyla Suriye’li Müslümanların nasıl bir katliam ve işkence çetesi ile karşı karşıya olduğunu Müslümanlara hatırlattı. ABD ve Yahudi varlığı İsrail kadar Esed rejiminin Müslümanlara zulmettiğini söyleyen ÖZKÖSE bütün bu zulümlere karşı koyuşun yalnızca imanla mümkün olabileceğini ve Suriye’de yiğitlerin göğüslerinde imanlarıyla bu zulme kıyam ettiklerini belirtti. Dışarda laik, liberal unsurların Suriye sokağında karşılığı olmadığını, Suriye kıyamının tamamen İslami bir karakter taşıdığını söyledi. Adem ÖZKÖSE kendilerinin kurtulduğunu fakat Suriye’de milyonlarca Adem ve Hamit’in Baas zindanlarında olduğunu ve bu durumun bütün Müslümanlara sorumluluk yüklediğini söyledi. Son olarak biz bir ve beraber olursak Allahın izniyle İslamın hayatımıza hakim olacağı, Allah Rasulunun hadisinde müjdelenen hilafetin, bizleri yeniden biraraya toplayacak halifenin aramızda olduğu günlerin yakın olduğu müjdesiyle konuşmasını tamamladı.

Adem ÖZKÖSE’nin görüntülü konuşmasından sonra sözü M. Hanefi YAĞMUR aldı. YAĞMUR konuşmasına Suriye’de bütün dünyanın sessizliği önünde on beş aydır işlenen bu katliamların vahametini hatırlatarak başlayıp "artık sözün bittiği yerdeyiz" dedi. "Şimdiye kadar Arap gözlemciler, BM nezdinde diplomatik girişimler, Suriye’nin Dostları (!) toplantılar ve son olarak Annan Planı gibi girişimlerin Esed rejimine bütün dünyanın gözleri önünde daha fazla Müslümanı katletmesi için zaman tanımaktan başka bir anlam ifade etmedi" dedi. Suriye’nin Dostları konferansının bünyesinde Amerika, İngiltere, Fransa gibi sömürgeci kafir devletleri barındırdığı ve “Muhakkak ki kafirlere sizin apaçık düşmanlarınızdır.” ayeti gereği kafirlerin Müslümanların dostları olamayacağını belirten YAĞMUR: "bu ve benzeri uluslararası konferansların gerek katılımcıları gerek Suriye meselesine yaklaşımı itibariyle Suriye rejiminin dostları olarak isimlendirilmesinin daha doğru olacağını" belirtti. Türkiyeli yöneticilerin göstermelik açıklamalarla meseleyi geçiştirdiğine örnek olarak Hule katliamından sonra Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Suriyeli Müslümanlara başsağlığı dilediğini gösteren YAĞMUR geçtiğimiz hafta İstanbul’da düzenlenen "Küresel Terörizmle Mücadele Forumu" ve öncesinde yapılan "Suriye toplantısı" gibi toplantıların kâfirlerin insiyatifi ile yapıldığını, Kuran ve Sünnete dayalı olmayan hiçbir çözümün Suriye halkının dertlerine derman olamayacağını belirtti.

Özelde Suriye’de genelde İslam âleminde bir asıra yakındır yaşadığımız sorunların ancak ve ancak yeryüzünü adaletiyle dolduracak ikinci Raşidi hilafetle çözüleceğini ifade eden YAĞMUR Müslümanların bu potansiyele sahip olduğunu, tek engelin Müslümanların başlarına dikilmiş yöneticiler olduğunu söyledi. Türk ordusunun Türkiyeli yöneticiler eli ile Afganistan’da Lübnan’da NATO, BM gibi uluslararası örgütler bünyesinde barış gücü olarak görev yaptığını ifade eden Yağmur bugün bu ordunun Suriye’de Müslümanların yardımında koşması vacibiyetine değindi.

Araştırmacı- yazar M.Hanefi YAĞMUR’dan sonra kürsüye gazeteci Ahmet VAROL geldi. VAROL konuşmasını Suriye kıyamı üzerine yapılan manipülasyonlara ayırdı.

VAROL Suriye’li Müslümanların sıkıntılarını gündemleştirmek için yapılan bu organizasyonun hazırlayıcılarına teşekkür ederek konuşmasına başladı.

İslam dünyasında yıllardır hüküm süren baskıcı, İslami değerlere savaş açan bu yönetimlerin altında kıyam eden Müslümanlarının bu kıyamlarının şaşırtıcı değil vakıanın gereği olduğunu söyledi. Birilerinin iddia ettiği gibi bu kıyamların sömürgecilerin hesabına olmadığını fakat yapılan bu manipülasyonların birilerinin hesabına yapıldığını ifade eden VAROL bu bağlamda "Amerika ve bölgede bir Şii hakimiyeti tesis etmek isteyen İran’ın bu kıyam üzerinde saptırmalar oluşturmaya çalıştığını" söyledi. Annan Planı ve benzeri girişimlerin Esad’a daha fazla katlet demek anlamına geldiğini söyleyen VAROL bu planların aynı zamanda Esad rejimini meşrulaştırma amacı güttüğünü söyledi. Suriye’yi bizzat görmüş birisi olarak Esed rejiminin yıllardır baskı altında tuttuğu Müslümanların bugün adalet ve adaletin ancak kendisiyle sağlanacağı İslam yönetim talebiyle sokaklarda olduğunu belirtti.

Suriye kıyamını karalamak için öne sürülen direniş ekseni efsanesinin Suriye'li Müslümanların katledilmesine bahane oluşturamayacağını söyleyen VAROL, Suriye mezhep çatışması ile bölünmek isteniyor diyenler ise “Suriye’de kıyam eden Müslümanlar İslam coğrafyasında Batılılar tarafından çizilen tüm suni sınırları iptal etmek” amacını güden mesajları taşıdıkları ifade etti. Çarpıtılmaya, saptırılmaya çalışılan bu kıyamın tüm çabalara rağmen gün gibi ortada olduğunu söyledi. Ahmet VAROL son olarak "İslam aleminin ve Türkiye'li Müslümanların en kötü sınavını Suriye kıyam karşısından verdiğini" belirterek konuşmasının noktaladı.

Ahmet Varol’dan sonra Suriye-Dera’dan katılan Ahmed El-Ahmedi’nin konuşmasını dergimiz yazarlarından Bekir KURTULUŞ dinleyicilere tercüme etti.

Son olarak konuşma yapan dergimiz yazarlarından Mahmut KAR konuşmasında başta yöneticiler ve alimler olmak üzere Müslümanların Suriye kıyamı karşısında sorumluluklarına değindi. Müslümanın Müslüman kardeşi olan hukukunu Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellemin “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulm etmez.” hadisiyle ifade eden KAR bu hukukun gereğini yerine getirmeme sorumluluğunun bugün omuzlarımızda olduğunu söyledi.

Hangi grup, kitle, cemaat parti ile hareket edersek edelim kanaat önderlerine, liderlere Suriye meselesinde üzerimize düşen tavrın ne olduğunu sorusunu yöneltmemiz gerektiğini ifade eden KAR bunun yanında Müslüman bir davetçi olarak Suriye sokağında kıyam eden Müslümanların söylemlerinde hedefledikleri Raşidi Hilafetin ikam edilmesi için var gücümüzle çalışmamız gerektiğini söyledi.

Konuşması sık sık tekbirlerle kesilen KAR Suriye sokağında “İslam ümmeti hilafet istiyor” sloganlarından sonra bizim Türkiyeli Müslümanlar olarak fikir ve metot bağlamında demokratik, liberal her türlü fasit çalışmaları terk edip bu azim farzda Suriyeli Müslümanlara yardımcı olmalıyız dedi. Tekbirlerle konuşmasına tamamlayan Mahmut KAR hilafetin ikame edildiği günleri dünya gözüyle idrak etme duasıyla salonda izleyicilere duygusal anlar yaşattı.

Konferansta bir de Suriyeli çocuklara hitaben küçük MURAT kısa bir seslenişte bulundu. Küçük MURAT Suriyeli Müslüman çocuklara sizin acılarınız bizim de acılarımızdır ve aramızdaki suni sınırlar bizi ayıramaz diye seslendi.

Program Musa BAYOĞLU’nun yaptığı dua ile sona erdi.

 

Kaynak: Köklü Değişim Dergisi

 

Konuşmacı: M. Hanefi YAĞMUR

 

 

 

Konuşmacı: Suriyeli Hatip Ahmed El-Ahmedi

 

 

 

Konuşmacı: Mahmut KAR

 

 

 

Konuşmacı: Ahmet VAROL

 

 

 

Konuşmacı: Küçük Murat

 

 

 

Konuşmacı: Musa BAYOĞLU

 

 

 

Kocaeli... SESSİZ Mİ KALACAĞIZ?

 

 

Devamını oku...

Amerika, Ajanı Beşar'ın Alternatifi Olgunlaşmadan Önce Müslümanların Eliyle Yıkılmasından Korkmakta ve Bu Yüzden Yemen Çözümünü Canlı Tutmakta ve İslam'ın Yeniden Yönetime Dönmesini Engellemek İçin de Hayali Askeri Müdahale Sinyalini Vermektedir!

  • Kategori Suriye
  •   |  

Amerika Genel Kurmay Başkanı General Martin Dempsey, 28.05.2012 Pazartesi günü, "Amerika Savunma Bakanlığı, Suriye'de dönen şiddeti sona erdirmek amacıyla askerî müdahale seçeneği için hazırlanmaktadır" diyerek dikkat çekici bir açıklamada bulunmuştur. Bu ani açıklama ise Amerikan Savunma Bakanı Panetta, Dışişleri Bakanı Clinton ile bizzat Amerikan yönetimi Başkanı Obama'nın, işleri karmaşıklaştıracak olmasından dolayı Suriye'ye askerî müdahale olmayacaktır şeklindeki bir dizi açıklamaların akabinde gelmiştir. Nitekim bu açıklamaların en sonuncusu, "G-8" toplantısında ardından da NATO ülkeleri toplantısında olmuştur.

Amerika'nın Suriye'deki politikasının genel çizgisi, Suriye'deki nüfuzunun sürekliliğini koruyacak yeni bir alternatif oluşturuncaya kadar katletmesi ve zulmetmesi için ajanı Beşar'a alan açmak olup bu alanı açmak için de yönetim için barışçıl siyasî geçiş ve müzakere çağrılarını pazarlamakta ve mevcut ajanın yerine gelecek olan ajanı oluşturmak için de mühlet üzerine mühlet tanımaktadır... Nitekim daha önceki girişimler ile Arap gözlemcileri, ardından da uluslararası gözlemcilerin girişimleri bu yönde olmuştur... Bu silsileden en sonuncusu ise Amerikan politikasına hizmet etmek için gelen Annan girişimidir ki bunu bizzat Annan'ın kendisi açıklamıştır. Zira Annan, hükümet ile muhalefeti müzakere masasına oturmaya çağırmış ve görevinin, Suriye'deki çatışmaya çözüm getirmek ve siyasî süreci başlatabilmek olduğunu söylemiştir...

Annan'ın bu girişimi, Ayrıcalıklı bir Amerikan girişimidir. Zira onun ziyareti, Suriye halkına, sizin Suriye rejiminden kurtuluşunuzun tek yolu Amerikan çözümüdür şeklinde bir mesaj iletmek için doğrudan Hula katliamının ardından ve Suriye rejimine dönük diplomatik boykotların hızlandığı bir atmosferde gelmiştir! Hakeza Amerika, mücrim rejimin silahsız sivillere karşı ustaca korkunç cürümler uygulaması ve insanlığa karşı cürümleri örtbas etme sanatında ustalaşan Annan liderliğindeki girişim şeklindeki planını pazarlamaktadır! Zira daha önce de buna, Bosna'da tanıklık etmiştir. Nitekim Batı'nın, Bosna'daki Müslümanları uzun bir zaman boğazlanmaya ve katledilmeye terk ettiği zamanki büyük katliamın görüntüleri hala hafızalarımızdan silinmiş değildir. Zira Srebrenica'da Bosnalı Müslümanlardan 8000 erkek ve çocuk katledilmiş ve o vakit aynı Annan, Birleşmiş Milletler Barış Operasyonları Departmanı sorumlusuydu. Hatta şayet kefenin Müslümanların lehine meylettiğini hissetmiş olsalardı müdahalede bulunacaklar ve zalim çözümlerini dayatacaklardı.

Ayrıca Müslümanların kefesi ağır bastığında Amerika'nın Bosna'ya yönelik lehçesi askerî müdahale yönünde değişmiş, bu yüzden Müslümanların gücünü kırmak istemiş ve onları, ortaya koymuş olduğu çözümü kabule zorlamıştı. Dolayısıyla aynı şekilde o, şu anda Suriye'de cesur ayaklananların kefesinin ağır bastığını görmesinin ardından ajanı Beşar bocalamaya başladığı gibi alternatif olgunlaşıncaya kadar dayanacak gücü de kalmamıştır. Bunun üzerine Amerika'nın lehçesi, katletmesi ve zulmetmesi için Beşar'a mühlet vermekten Beşar'ın devrilmesi ve onun ardından yardımcısının göreve başlaması şeklinde rejimi içten değiştirme girişimi yönünde değişmeye başlamıştır. Nitekim Katar, Yemen modelinden önce buna çağrıda bulunmuş ve o vakit Amerika ile Suriye rejimi içerisindeki tabileri buna karşı çıkmıştı. Çünkü bu model, İngiliz yapımı bir modeldir. Ardından şu anda Amerika, buna geri dönüş yapmıştır. Zira "G-8" ülke liderleriyle birlikte Obama, Esad'ın gitmesinin zaruretini vurgulamış ve Suriye'de başarılı olabilecek siyasî geçişe model olarak Yemen'e işaret etmiştir... Aynı şekilde bu yönde, Amerika Ulusal Güvenlik Danışmanı Thomas Johnalon, Obama'nın Camp David'deki "G-8" toplantısı arasında Rusya başbakanı Medvedev ile birlikte barışçıl geçiş planı konusunda Yemen modelini teşvik ettiğini ve bunun Obama ile Putin arasındaki ilk görüşmelerde masada olacağını açıklamıştır...

Çünkü Amerika, Suriye'de ayaklananların, bir ajanı başka bir ajanla değiştirmek yada çirkin bir yüzün yerine Beşar'ın, yardımsının, yardımcısının yardımcısının ve tüm zebanilerinin olduğu daha çok veya daha az çirkin bir yüz getirmek için ayaklanmadıklarının farkındadır... Zira cürümde, vahşette ve hıyanette bunların hepsi aynıdır. Dolayısıyla ayaklananlar, rejimin kökünden sökülüp atılmasından ve Dâr-ul İslam'ın merkezi olan Şam'da Raşidi Hilafet'in olduğu İslam yönetiminin kurulmasından başka bir alternatiften razı olmayacaklardır... Bu nedenle Amerika, askerî müdahalede bulunma tehdidine başvurmaktadır. Zira Amerikan Genel Kurmay Başkanı Martin Dempsey'in mezkur açıklaması, Suriye'deki nüfuzunu tehdit etmesi durumunda askerî müdahale seçeneğine hazırlandığına işaret etmektedir. Ancak müdahalenin amacı, bazı insanların zannettiği gibi Suriye rejimini değiştirmek için değildir! Ayrıca bu açıklamanın zamanlaması, açıkça Suriye'deki durumun Amerika'nın nüfuzunu tehdit eden ciddi kriz durumuna ulaştığının işaretini vermektedir. Aynı şekilde bu, Beşar rejiminin alternatif olgunlaşıncaya kadar devam etme gücünün kalmadığını da göstermektedir. Bu nedenle Amerika, Suriye'de İslamî bir yönetim getirmesinler ve ardından da Amerika hiç geri dönmemek üzere kendi kabuğuna çekilmesin diye ayaklananları korkutmak için askerî müdahale sinyalini vermektedir...

 

Ey Müslümanlar!

Suriye rejiminin durumu, sadece sarsılmakla kalmamış bilakis rükünleri de çöküşün eşiğine gelmiştir. Zira kefe, benzersiz eylemlerin yanı sıra iman dolu insanların efsanevî metanetleri ve rejimin devrilmesine dönük ısrarları mübarek ayaklananların lehine meyletmeye başlamıştır. Ayrıca Şam grevlerinin oluşması, Beşar'ın otoritesinin sarayından, güvenlik karargahından ve kışlalarından öteye geçmediğini göstermektedir. Zira meşhur Hamidiye çarşısı kapandığı gibi bunu, onun ikizi el-Harîka ve Asruniye çarşısı, Arkeolojik Mithat Paşa çarşısı, Halid İbn-u Velid sokağı ve diğerleri takip etmiştir... Nitekim Şam'ın kalbindeki bu grev, hala içindeki zehrini kusmaya devam eden rejime vurulmuş güçlü bir şamardan ibarettir.

 

Ey Allah'ın İzniyle Nusret ve Zafer Şam'ındaki Ayaklanan Müslümanlar!

Bir lider, halkına yalan söylemez. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir, özellikle bu hassas dönemde Batı ve onun hareketlerine karşı sizleri uyarmaktadır. Haydi öyleyse onların bütün girişimlerini reddettiğinizi ilan ediniz, örneğin, Obama'nın Putin ile birlikte sunduğu Yemen modeline göre Ali Salih'in ardından Abdurabbu'nun geldiği gibi Esad'tan sonra gelecek yönetim de dahil zehirli Batılı çözümleri dilenip duran muhalefeti de kaldırıp atınız ve Batı ile olan tüm bağlantılar ile ondan çözümler dilenmeye, affedilemez büyük bir hıyanet olarak itibar ediniz. Amerikan Genel Kurmay Başkanı'nın askerî müdahaleyle ilgili tehditleri sakın sizleri korkutmasın. Zira sizler, Allah ve Resulüne karşı sadık olduğunuz sürece Allah'ın izniyle Amerika ve onların hepsi arkalarını dönüp kaçacaklardır... O halde sizler, askerlerinizden muhlislerle birlikte olur ve ümmeti de etrafınıza toplarsanız Allah'ın izniyle bu mücrim rejimi kökünden söküp atmaya güç yetirebilirsiniz. Bunun yanı sıra "Allah'tan Başkasının Önünde Asla Eğilmeyeceğinizi" ilan ettiğiniz gibi "Amerika'nın Önünde Asla Eğilmeyeceğinizi ve O'nun Çözümlerini de Asla Kabul Etmeyeceğinizi" ilan etmekle birlikte artık komploların zamanın sona erdiğini... bugünden sonra onların bizim üzerimizde bir otoriteleri olmadığını... ayaklanmamızın hedefinin, kafir Batı'nın beşeri sistemi ile onun tagut ajanlarından tamamen kurtulmak olduğunu... bizlerin, din olarak İslam'dan, yönetim ve hayat nizamı olarak da خلافة راشدة على منهاج النبوة " Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'ten" başkasından asla razı olmayacağımızı... Şam beldesinin, Dâr-ul İslam'ın merkezi olup büyük destansı toprağın ise ona tuzak kuran veya kurmak isteyen yada ona ve Müslümanlara karşı cürüm işleyen herkese bir mezar olacağını ilan ediniz.

سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ " Suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık Allah tarafından aşağılık ve çetin bir azap erişecektir." [el-Enâm 124]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER