Cumartesi, 07 Recep 1447 | 2025/12/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un Kaçırılma Davası: Navit Butt'un Ailesinin Basın Açıklaması

 

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Esselemu Aleykum,

11 Mayıs 2012'de, Cuma namazından hemen önce Pakistan Gizli Servis Birimlerinden sivil elbise giyinmiş bir gurup, çocuklarıyla birlikte okuldan evine döndüğü bir sırada küçük çocuklarının önünde Hizb-ut Tahrir'in Pakistan Resmî Sözcüsü Nâvid Butt'un üzerine saldırmışlar, onu arabalarına koymuşlar ve çocuklarını da tek başlarına sokakta bırakmışlardır. Şu ana kadar da hala nerede olduğu bilinmemektedir. Bu olay, General Keyâ'nin birimleri tarafından Hizb-ut Tahrir şebabına dönük kaçırılma operasyonları silsilesinin sonuncudur. Bu ise sadece Amerika'nın Pakistan'daki egemenliğine son verecek olan Hilafet'in kurulması için çalışmalarından dolayıdır.

Son dönemde Hizb-ut Tahrir üyesi ünlü diş hekimi Dr. Abdulkayyum, yaşlı ve diyabet hastası olmasına rağmen Keyâni'nin zindanlarında ciddî fiziksel ve psikolojik işkencelerin üzerinden dokuz ay geçmesinin ardından serbest bırakılmıştır. Hatta kıraatını güçlendirmesin diye cezaevinde Kur'an okumasına dahi izin verilmemiştir. Navit Butt'un kaçırılmasının öncesinde Hizb-ut Tahrir'in üyesi Bilgi Teknolojisi Müdürü Habibullah Selim de aynı emniyet birimleri tarafından Karaçi'den kaçırılmış ve hala da nerede olduğu bilinmemektedir.

Sayın medya mensupları, dikkatlerinizi aşağıdaki hususlara çekmek isteriz:

 

1- Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], hangi sebepten dolayı olursa olsun ve cürümleri ne kadar büyük olursa olsun yapılan işkenceler de dahil Müslümanlara herhangi bir şekilde zarar vermekten nehyetmiştir. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِم، كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَىَ الْمُسْلِمِ حَرَامٌ، دَمُهُ وَعِرْضُهُ وَمَالُهُ "Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkîr etmesi yeterlidir. Her Müslümanın kanı, ırzı ve malı diğer Müslümana haramdır."

Ve şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللَّهَ يُعَذِّبُ الَّذِينَ يُعَذِّبُونَ النَّاسَ فِي الدُّنْيَا "Şüphesiz Allah, dünyada insanlara işkence edenlere azap edecektir."

Bu, genel anlamdadır. Peki tek "suçu" Rabbim Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'dır diyen bir Müslüman'a işkence etmekte ne demek oluyor? Yoksa yeryüzünün şeytanları ve tabiileri, Hilafet'i kurmak için çalışan muhlislerin takip edilmesi için çağrıda mı bulunmaktadırlar? Zira Allahu [Subhânuhu ve Te'âla], Kutsi hadiste şöyle buyurmuştur:

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ اللَّهَ قَالَ مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ "Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle dedi: Allah, şöyle buyurmuştur: Kim benim dostuma düşmanlık ederse, kuşkusuz ona savaş ilan ederim." [Buhari rivayet etti]

Kardeşiniz Navit Butt için söylediğiniz yada yazdığınız her bir kelimeden dolayı sizleri mükafatlandırması için Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'ya dua ediyorum.

 

2- Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ "Ey îmân edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, sevgi göstererek dost edinmeyin! Oysa onlar size gelen hakkı inkâr etmişlerdir." [el-Mumtehine 1]

Ve şöyle buyurmuştur:

إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَآءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ "Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten onlar inkar edivermenizi istemektedirler." [el-Mumtehine 2]

Bir taraftan Navit Butt ve Hizb-ut Tahrir'in muhlis siyasetçileri ile diğer taraftan General Keyâni ve askerî ve siyasî liderlikteki hain zümresi gibi bu asrımızın gerçek mücrimleri arasındaki farklılık, çok büyük bir farklılıktır. Zira Navit Butt, Pakistan'a karşı sömürgecilik planlarını ifşa etme "cürümü" adı altında Keyâni'nin baltacılarının işkence zindanlarına atılırken General Keyâni ise Amerikalı meslektaşlarıyla, özellikle de NATO'nun 2011 Kasımındaki saldırıları yüzünden parmaklarından Pakistanlı Müslüman askerlerin kanları damlayan General John Allen ile sevinçlerinden havalara uçmaktadırlar. Ayrıca Keyâni, Pakistan'ın en büyük şehirlerinden olan Karaçi şehrine ulaşması amacıyla bölgedeki haçlı savaşını genişletmek için komplo kurmuştur.

 

3- Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمْ اللَّهُ بِعِقَابٍ مِنْهُ "İnsanlar zalimi görürler de engel olmazlarsa, Allah'ın onları, katından bir ceza ile kuşatması çok yakındır." [Tirmizi]

Siyasî ve askerî liderlikteki zalimler, Pakistan'ı polisiye bir devlete dönüştürmeye çalışmaktadırlar. Zira Pakistan'da, beşerî kanunlarına bile saygı göstermeyecek boyutta orman kanunlarıyla hükmetmektedirler. Dolayısıyla tanıdıkları tek kanun, haçlıların çıkarlarına hizmet eden kanundur. Bu nedenle bir yandan Yüksek Mahkeme, Gilâni'nin kendisini Amerika'nın bir kuklası değil de gerçek bir yönetici olduğunu zannettiği bir zamanda Amerikan kuklalarından bir kukla olarak aşağılandığı bir sırada, Gilâni'nin uykudan uyanması için yüzüne bir tokat vurmak ve kendilerini ülkenin gerçek yöneticileri zannedenlere de bir hatırlatmada bulunmak amacıyla hızla harekete geçerken diğer taraftan dokuz ay boyunca işkence zindanlarına atılan Hizb-ut Tahrir'in üyesi Dr. Abdulkayyum'un sağlık durumuna rağmen mahkeme parmağını dahi kımıldatmamıştır! Şimdi şu soruyu sormak zorundayız: Şayet mahkeme ve yargıçlar Navitt'i tagutlara teslim edecek olurlarsa onlar, Navit Butt'un davası hakkında dokuz ay boyunca sessiz kalmaya devam mı edeceklerdir? O halde bu tağutlar harekete geçerek Firavun'un dediği gibi demeyecekler mi?

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى "Ben, sizin en yüce Rabbinizim dedi." [Nâziât 24]

قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلاَّ مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلاَّ سَبِيلَ الرَّشَادِ "Firavun dedi ki: Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum." [Mümin 29]

Keyâni gibi tagutlar muhasebe edildiklerinde dış odakların "komplocusu" şeklinde tek bir kelimeyle nitelendirilmelidirler. Bu arada bütün herkes onların, yabancı eşyalar olduklarını, gecelerini ve gündüzlerini Allah'a, Resulüne ve müminlere savaş açmaları için kendilerine emredip nehyeden kafirlerle birlikte geçirdiklerini ve sömürgeci kafirlerin çıkarlarına hizmet ettiklerini de bilmektedirler.

Keyâni ve İslam dünyasının dört bir tarafındaki Müslümanların diğer hain yöneticileri çok iyi bilsinler ki; ümmeti İslam'ı ve Hilafet Devleti'nin olduğu devletini kurmaya dönük çalışmaktan vazgeçirmeye muktedir olamayacaklardır. Zira yeryüzünün dört bir köşesindeki ümmet, artık işine azmetmiş ve İslam yolunda tagutların karşısında durmuş ve hiçbir tembellik yada korku onu bundan vazgeçiremeyecektir.

 

4- Keyâni, Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlis subayların, hizbin topraklarımızdaki yabancı varlığa son vermek için ciddiyetle çalıştığı Hilafet'i kurması amacıyla Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelerini kolaylaştırmak için bir kenara çekilmek yerine Amerika ile birlikte Hilafet Devleti'nin kurulmasını engellemeye dönük umutsuz bir çalışmanın içerisine katılmaktadır.

Amerika, bazı ajanlarının nasıl devrildiklerini gözlemlemesinin yanı sıra diğer ajanlarının da nasıl devrilmek üzere olduklarını gözlemlerken o, İslam dünyasının dört bir tarafındaki sonuna tanıklık etmektedir. Buda bizlere, Kureyş'in İslam yönetiminin ilk defa Medine-i Münevvera'da kurulmasından önceki son günlerini hatırlatmaktadır. Bizler de deriz ki: Ey Keyâni! Sen ve efendilerin istediğiniz kadar bağırıp çağırsanız da kesinlikle projeniz başarısız olmuştur ve güzel akıbette muttakilerin olacaktır.

وَاذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ تَخَافُونَ أَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآَوَاكُمْ وَأَيَّدَكُمْ بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُمْ "Hatırlayın ki hani siz yeryüzünde az bir mustazaf topluluk idiniz. (Öyle ki) insanların sizi kapıp götürmelerinden korkuyordunuz da Allah sizleri barındırdı, sizi nusreti ile destekledi ve size rızıklar verdi." [el-Enfâl 26 ]

 

5- Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki güç ve kuvvet ehlinden olan nusret ehlini, sömürgeci kafirlere değil de Allah'a, Resulüne ve müminlere olan dostluklarını ilan etmeye ve onların kurtuluş için olan mübarek savaşlarında ümmetin yanında yer almadıklarını açıklamaya davet ederiz. Zira gözlerini Batı başkentlerine diken siyasî ve askerî liderlikteki hainler, boyunlarınıza tahakküm etmeye devam edecekler ve ardından da ümmet, alt üst olmaya ve düşmanlarının elinde bir olay olarak kalmaya devam edecektir. Aynı şekilde sizleri de; Batı'nın sizin için vaat ettiği tuzaklarına düşmemeye, bilakis Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya tevekkül etmeye ve O'nun rızasını talep etmeye davet ederiz.

Şuanda vakit, Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret verme vaktidir. Zira hainlerin ellerini ümmetin üzerinden çekecek ve cürümlerinden dolayı onları cezalandıracak olan bizzat Hilafet Devleti'dir. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar..." [İbrâhîm 42-43]

 

Ve's Selemu Aleykum

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hükümlü ve Tutukluların Acı Çekmesi... Irak Otoritesinin Gerçek Yüzüdür

İğrenç Amerikan işgali, kafirlerin süngüsüyle dayatılan hükümetin uygulamasına dayanan Allah'ın, Resulünün ve müminlerin düşmanlarının yazdığı anayasa da dahil Irak'a dönük fikrî ve pratik olarak birçok yıkıcı etkiler bırakmasının ardından şu şekilde nidada bulunan bütün muhlis seslere karşı zulüm ve baskı uygulanmaktadır: Halkı ve servetleriyle mübarek olan bu ülkenin farkına varın artık... Dört bir tarafı kuşatan afet ve felaketlerin etkilerini silmek çok kolay olmayacaktır... Dolayısıyla Federalizm bir günahtır, laiklik ve demokrasi bir ahlaksızlıktır, yapay etnik kökenlere, mezheplere ve azınlıklara verilen self-determinasyon "hakkı" - bir aldatma ve hiledir... Uydu kanalları, gazeteler ve kurumların hepsinin, batıllarına çağırmaları ve haram menfaatleri paylaştırmak için çalışmaları... Hatta Irak'ın parçalanması, dahası hain ihalelerde satılması ve tasfiye edilmesinin meşru bir hale gelmesi ki bunun etkisi belli zaman sonra olacaktır.

İşte tüm bu ve benzerleri için Barolar Birliği'nin Diyala kolu, 17.05.2012 Perşembe günü -övgüye değer- bir oturma eylemi yapmış... ve utanç verici sorunlardan birine dikkat çekmek için olan bu çağrıya diğer sendikalar da olumlu cevap vermişlerdir. Dikkat edin bu sorun: sayılarını sadece Allah'ın bildiği cezaevlerinde ve karanlıklarda kaybolan, sayıları onlara oluşan bilakis yetkili kuruluşlara göre iğrenç işgalin başlamasından bu günümüze kadar yüz binlere ulaşan dahası herhangi bir suç yöneltilmeksizin yada adil yargılama yapılmaksızın sayıları gittikçe artan mahkum ve tutukluların sorunudur. Nitekim onların geneli, -çoğu durumlarda- kötü niyetli bir sebepten yada kredilerden yada gerçekleşen büyük yolsuzluklara karşı çıkılmasından dolayı hapsedilmişlerdir. Onlardan serbest kalan birinin geleceği, çok kolay bir şekilde kaybolmakta yada hemen hemen kaybolmuş gibi olmaktadır. Zira o, dikkate alınmamakta ve karşılaştığı zulme, işkenceye ve vahşî hayvanların bile yapmaktan kaçındığı uygulamalara çözüm bulunmamaktadır.

Ey İnsanlar!

Bu, insanların yardım dilendiği ve acı çektiği bir dönemin savaş tüccarlarının ve kumarbazlarının onlar için resmettiği, zaman (şeffaflık, özgürlük ve diğer görüşler) zamanıdır gibi yeni bir zaman düşüncesiyle aldatılan mazlum halkın çektiği acılardan buz dağının görünen kısmıdır. Bu ise onların, hallerinin yağmurdan kaçarken doluya tutulanların halleri gibi olduğunu bir süre sonra fark etmelerinden öte bir şey değildir ki bu haller şunlardır: Fakirlik, işsizlik, matem, nehirlerin ve yemyeşil bahçelerin kuruması, gürül gürül işleyen tesis ve fabrikaların terk edilmesi, malî ve idarî yolsuzluğun Sevad arazisine şişe suları ve sebzeler ithal edilir hale gelinceye kadar yaygınlaşarak başını alıp gitmesidir!

Ey Irak Halkı!

İyi biliniz ki sizler için; bu hükümeti devirmek ve zalim yönetim sistemi ile batıl anayasasını Rabbimiz Azze ve Celle'nin farz kıldığı bir anayasayla -ki o, Allahuteala'nın kitabı ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetidir- değiştirmek için tek bir düzeyde sokaklara çıkmanızdan başka trajedilerin pençesinden kurtuluş yoktur. Nitekim Celle Şânuhu, şöyle buyurmuştur: وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! Eğer (hükümlerden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. Zaten insanların birçoğu da yoldan çıkmışlardır." [el-Mâide 49]

Dolayısıyla Allah'ın şeriatında hidayet, nur ve insaf vardır. Zira onda ne bir Müslüman nede bir zimminin suçsuz bir şekilde tutuklanmayacağı gibi ona işkence etmekte kesinlikle caiz değildir. Ayrıca Kâdi'nin hükmü olmadan da bir ceza verilmeyecektir. İşte sahiplerinin izzet bulacağı ve açgözlü düşmanlarının zelil olacağı Allah'ın şeriatı böyledir. O halde işlerinizi birleştirin ve bu hak vadin gerçekleşmesi ciddiyetle çalışın.وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آَمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُون "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkar ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [Nur 55]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kalyon'un, Mübarek Suriye Ayaklanmasına Komplo Kuran Yüzlerden Birisi Olan Ulusal Konseye Yeniden Seçilmesi

Dün, yani 15.05.2012 Salı günü, Burhan Kalyon üç aylık dönem için yeniden Suriye Ulusal Konseyi Başkanlığına seçilmiştir. Nitekim o, Konsey üyeleri arasındaki anlaşmazlıkların ortasında 2011'in 10'uncu ayı, 2012'nin Şubat ayı ve 2012'nin Mayıs ayı olmak üzere üst üste üçüncü kez seçilmiştir. Hatta onun, "diğer muhalefet karakteri üzerinde fikir birliği olmadığından dolayı seçildiği" de söylenmektedir. Şaşırtıcı olansa onun yeniden seçilmesi sürecinin, başarısızlığını itiraf ettiği bir atmosferin ortasında gerçekleşmesidir. Zira Kalyon'un kendisi seçilmesinden bir gün sonra şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Performansımız zayıf olmuştur" ve "ben, başarısızlıktan kurtulmaya kararlıyım."

Mücrim Suriye rejiminin işlediği büyük cürüm sürecinin gölgesinde zaten kendisi bir cürüm olan onun bu itirafı, kendisini Konseye "Amerika'nın" olduğu dış güçlerin dayattığının ve orada kalmasının ne kendisinin nede Konsey üyelerinin elinde olduğunun güçlü ve net bir göstergesidir. Zaten o, performanslarının zayıf ve başarısız olduğunu ve buna rağmen Konseyin başkanı olarak kalmaya devam ettiğini ikrar ve itiraf etmektedir! Aynen Suriye'deki insanların sabah akşam kendisine lanet ettiklerini bildiği bir zamanda üzerine oturduğu koltuğun kenarlarından sımsıkı tutunan hükmen devrilmiş Suriye rejimi Devlet Başkanı Beşar'ın hali gibi. Buna rağmen o, öldürmekte, zulmetmekte ve Amerika, alternatifini oluşturmasının ardından gitmesine izin verinceye ve rolünü tamamlamasının ardından da önceden benzerlerine yaptığı gibi onu da bir yolun kenarına fırlatıncaya kadar çökmüş olan karargahına sarılmaktadır...

Gerek eski-yeni Ulusal Konseyi Başkanı gerekse Suriye rejimi Devlet Başkanı Beşar, rollerinin tertip edilmesi ve haklarında kararların verilmesi için Amerika'nın kararlarını beklemektedirler!

Ey Allah'ın İzniyle Nusret Bulacak Olan Sabırlı ve Sadık Müslümanlar!

Şüphesiz sizler, sizin için hiçbir kutsallık gözetmeyen bilakis tüm kutsallarınızı çiğneyen mücrim bir rejimle ve sizin tercihiniz dışında sizin liderliğiniz için ekilmiş bir muhalefetle imtihan olunmaktasınız... Dolayısıyla muhalefet, ne sizin cinsinizdendir nede sizi temsil etmektedir. Bilakis o, sizin için bir tehdit oluşturmaktadır. Zira Batı, mübarek ayaklanmanızı kuşatması, onu İslamî yönden döndürmesi ve ayaklanmayı laik şemsiyeler altında toplaması için ona güvenmektedir. Hizb-ut Tahrir olarak bizler de; hem sizin hem de dininizin kaygısını taşıyacak ve sizleri içinde bulunduğunuz büyük beladan çıkarmaya güç yetirebilecek bir temsilci seçmeniz hususunda Allahuteala'dan sonra sizlere güvenmekteyiz. Zira Suriye rejimi kesinlikle yok olacaktır. O halde Amerika'ya, Suriye'deki nüfuzunun bekasını koruması için bir ajanın yerine başka bir ajanı getirmesine imkan vermeyiniz... Bilakis onun belini kırınız. Zira sizler, değişime liderlik etmeye daha müstahak ve daha ehilsiniz. Dolayısıyla Allahu Subhânehu'nun emrine ve Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metoduna uymak gerçek bir değişimdir ... Ayrıca nazif bir değişim, dininize doğru yönelmenizdeki samimiyetinize, mümin ve muhlis ümmetin evlatlarından olan güç ehlinin nusret vermesine bağlıdır... Dahası değişim, Allah'ın izniyle Hilafetin kurulmasını küresel bir uygarlık projesi olarak benimseyen uyanık ve muhlis mümin bir guruba bağlıdır.

Umulur ki birlikte, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ahir zamandaki müjdelerini gerçekleştiririz. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلاَفَةً رَاشِدَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet olacaktır" [Ahmed rivayet etti] Ve şöyle buyurmuştur: عُقْرُ دَارِ الإِسْلامِ بِالشَّامِ "İslam Dârı'nın merkezi Şam olacaktır." [Taberâni rivayet etti] Ve şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللَّهَ زَوَى لِي الأَرْضَ، فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا "Muhakkak ki Allah, dünyayı benim için dürdü ve onun doğusunu ve batısını gördüm. Ve ümmetimin mülkü gördüğüm yerlere kadar ulaşacaktır." [Müslim rivayet etti]

Devamını oku...

Davet Taşıyıcısının Vefat İlanı

 

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً

"Müminlerden, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren nice adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. ahitlerini hiç değiştirmemişlerdir." [el-Ahzab 23]

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Mekke el-Mükerrame'deki İslamî İlimler Üniversitesi'nin eski hocası, celil alim ve büyük mücahit olup sabırla çalışan şebabından biri olan Üstad Selman Abdulcelil Zellum Ebu Şahir'in vefatını ilan eder.

Nitekim o, 19.05.2012 cumartesi günü 75 yaşlarında vefat etmiş olup ömrünü, Allah'a itaat ederek, Hilafet Devleti'nin kurulması yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmak için şerefli bir şekilde çalışarak, İslam'ın emin bir bekçisi olarak, hastalığa, Ürdün ve Arap cezaevlerinde hapis yatarken yöneticilerin zulmüne ve güvenlik güçlerinin işkencelerine sabrederek ve başkasını razı etmeye karşı Allahu Subhânehu'yu razı etmekten etkilenerek geçirmiştir. Nitekim onun lisanı hali Allahuteala'nın şu kavli gibidir:

قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

"De ki: Şüphesiz benim salahım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir." [el-Enam 162]


Allah'tan onu, nebiler, sahabeler ve salihlerle birlikte geniş cennetine koymasını, onlara güzel bir arkadaş yapmasını, bize ve ailesine de güzel bir sabır ve teselli vermesini temenni ederiz.

إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ

"Muhakkk ki biz Allah'a aitiz ve mutlaka O'na döneceğiz." [el-Bakara 156]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsünün Eşinden, Keyâni'ye, Zerdâri'ye ve Bütün Amerikan Ajanlarına Açık Bir Mektup

Ey Amerika'nın Köleleri!

Çok iyi biliyorsunuz ki; Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü olan eşim Navit Butt, 11 Mayıs 2012 Cuma günü saat 12:30'da çocuklarımızı okuldan eve getirirken evin kapısına ulaşmadan önce gizli servis personellerinden sekiz on kişi onun üzerine çöreklenmiş ve onu, genellikle Pakistan İstihbarat Birimi ISI'nın kullandığı araçlardan olan Suzuki tipi bir cipin içerisine koymuşlardır. Buda komşularımızın gözü önünde gerçekleşmiştir. Zira bir görgü tanığı, istihbarat araçlarından birinin Navit'in arabasının yolunu kestiğini ve siyah pantolon ve benekli gömlek giyimli sekiz on adamın "güvenlik" diye bağırarak araçtan indiklerini ve resmî elbise giymiş olan istihbarat görevlilerinin de bu adamlara eşlik ettiklerini söylemiştir. Buda çocuklarımın çok korkmalarına yol açmış ve bunun etkisiyle eve ağlayarak girmişlerdir. Benim, en büyüğü on ve en küçüğü iki yaşında olmak üzere dört oğlum vardır.

Eşimin, onu kaçırmanızı gerektirecek bir "suçu" olmadığını çok iyi bildiğiniz gibi "ilahınız" Amerika'nın neden bunu bir suç olarak gördüğünü de çok iyi bilmektesiniz. Zira benim eşimin tek "suçu", İslam dünyasında en büyük bir hizib olan ve İslamî hayatı yeniden başlatarak İkinci Raşidi Hilafet'i yeniden kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir'in Pakistan Resmî Sözcüsü olmasıdır.

Müşerref, 2003 yılında Hizb-ut Tahrir'e yasak koymuştur. Çünkü hizib, hızlı bir şekilde aralarında ileri gelenlerinde olduğu tüm insanların güvenini kazanmaya başlamıştır. Sonuçta ortada, 57 devletçik olmasının yerine tek bir emirin altında İslamî tekbir devletin olmasını istemeyen herhangi bir Müslüman yoktur. Bundan dolayı bu fikrin geniş bir şekilde kabul görmesinden aşırı şekilde korkan Amerika size, Hizb-ut Tahrir'i yasaklamanızı dikte etmiştir. İşte o günden itibaren gizli servisler, Hizb-ut Tahrir'in üyelerine karşı acımasızca tutuklama, sıkıştırma ve kaçırma operasyonları kampanyası başlatmışlardır. Nitekim eşimi de birçok kez kaçırmaya çalışmışlardır. Zira onu kaçırmaya çalışan polis memurları onun çevresini kuşatmışlar ancak Allahu [Subhânehu ve Te'âla] her defasında onu korumuş ve kurtarmıştır. Hatta yasaklamadan hemen önce de kaçırılma tehditleri altında yaşıyorduk. Bu tehditse; kendisini İslamî olarak adlandıran ve rolü de İslam'ın ve Müslümanların düşmanlarına karşı Müslümanları korumak olması gereken birimler tarafından İslamî bir ülkede olmaktadır. Ancak çok üzücü olansa bu kurumların, sizin gibi Amerika'nın kuklası olan kişileri korumak için paralı asker olarak çalışmaya devam etmeleridir. Hatta onlar, İslam'ın Pakistan'da kamil bir şekilde tatbik edilmesini istemelerinden dolayı Müslümanlara karşı casusluk yapmaktalar, muhlisleri kaçırmaktalar ve onları cezaevlerine atmaktadırlar. Halbuki Pakistan, İslam adıyla ortaya çıkan topraklar olup bu Müslümanların tek "suçları da", İslam için seslerini yükseltmeleri ve Allah'ın kelimesini Allah'ın arzında yüceltecek olan daveti yaymalarıdır. Çünkü onlar, İslam tüm dünyaya egemen oluncaya kadar mücadele edeceklerdir.

Ey kendisini yok pahasına Amerika'ya satanlar; sizler, bu gibi iğrenç ve ödlek amellerinizle Hilafet Devleti'nin kurulmasını engelleyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Yada bizleri tehdit ederek onun için çalışmaktan vazgeçireceğinizi mi sanıyorsunuz? Hayır! Vallahi hayır! Bilakis sizlere, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in muhatabı olan Kureyş liderlerine söylediğini söyleriz; Vallahi bu dini terk etmem için sağ elime güneşi sol elime de ayı koysalar Allah onu hakim kılıncaya yada ben bu uğurda can verinceye kadar onu asla terk etmem. Ey ümmetin hainleri ve bu dinin düşmanları, dilediğinizi yapın! Allah'a ve ordusuna savaş açan Amerika, İngiltere ve Avrupa gibi Müttefikiniz ve "İlahlarınız" için dilediğiniz kadar paralı asker toplayın! Görün bakalım galip olan kim olacak?

Navit Butt gibi bir adamı kaçırmakla ne elde ettiniz? Yoksa Hilafet'e olan davetin duracağını mı sanıyorsunuz? Yoksa hasta olan bir adamı kaçırmaları için sekiz on baltacıyı göndererek onu mahkemesiz yada kanunsuz bir şekilde gizli zindanlarınıza sürüklemelerini başarmanızdan dolayı Amerika'nın tapınaklarında alkış ve onur mu elde edeceksiniz? Kendisiyle hükmettiğiniz yasanızı ve orman kanununuzu kutlarız!

Gizli servis görevlileri, sizin açınızdan olana gelince; sizlere derim ki; Allah'tan ittika edin ve İslam'ı ve Müslümanları korumak için çalışmamanızdan dolayı size yazıklar olsun. Zira sizler bu eylemlerinizle, bizim en büyük düşmanımızın çıkarı için Allah'a, Resulüne ve müminlere hıyanet etmektesiniz. Nitekim Keyâni, Zerdâri ve Gilâni'nin ellerinden, Kabileler Bölgesi, Afganistan ve Pakistan'ın dört bir tarafındaki masum Müslümanların kanları damlamaktadır. Yoksa sizler, bu eylemlerinizle ailenizin ekmek ve suyunu sağlayacağınızı mı sanıyorsunuz? Aslında sizler, bu ülkeyi yok etmenizden dolayı hem kendinizin hem de çocuklarınızın geleceğini yok ediyorsunuz. Gerçekten sizin geçim kaynağınız nereden gelmektedir? Ahiret hayatının olduğu ebedî hayata gelince; şüphesiz sizler, oradaki fırsatınızı kaybetmektesiniz. O halde Allah'tan ittika edin. Çünkü sizler, kafir değil Müslümanlarsınız. Dolayısıyla sizlerin, İslam'a yada küfre olan bağlılığınızı belirlemeniz gerekmektedir. Yani ya Gilâni, Keyâni ve Zerdâri ile yada Hizb-ut Tahrir ve Müslümanlarla birlikte olacaksınız? İyi biliniz ki; o hainlerin yönetimi, sizin amellerinize bağlı olmasının yanı sıra sizin omuzlarınıza dayalıdır. Şayet onları ayaklarının altından sarsmaya karar verirseniz bu dünyada kurtuluşa erenlerden ve ahirette de Allah'ın kendilerini hayırla mükafatlandırdığı kimselerden olacaksınız.

Ey Keyâni, Zerdâri ve Gilâni! "Habibullah Selim" ve eşimi derhal serbest bırakınız! İyi biliniz ki; onların esir olarak kaldıkları günler uzadıkça sizlerin de cürümlerinizden dolayı yaklaşan cezalarınız da artacaktır. Zira Hilafet'in, işlemiş olduğunuz tüm cürümlerinizden dolayı sizleri muhasebe edeceğini çok iyi bilmelisiniz. Vallahi onun geleceği gün, gerçekten çok yakındır. İşte o gün, darağacının ipleri sizin boynunuza dolanacak ve mücrimlerin sonu, onları dikkate alanlar için daima bir ders ve ibret olacaktır!

Devamını oku...

Lübnan Otoritesi, Kendisini Mazlumu Desteklemekten Uzak Tutarken Güçlerini İse Zalim Esad Rejimini Desteklemek İçin Kullanmaktadır

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Suriye'de, Esad ailesi çetesinin "rejiminin" devrilmesini talep eden protesto hareketlerinin başlamasından bu yana Amerikan yönetimi de oradaki önce ajanı Hafız Esad'ın daha sonra da oğlu Beşar'ın kendisi için garantilediği çıkarlarını korumak için harekete geçmiştir. Suriye'deki işlerin dizginlerini elinde tutmaya devam etmek ve çıkarlarını yok edecek değişimin gerçekleşmesini engellemek için de bölgedeki ajanlarını kullanmaktadır. Zira onun yörüngesinin, ajanı Esad'ı nüfuzunun devam etmesini garantileyecek ve Suriye'deki otoriteyi kendisine bağlayacak başka bir ajanla değiştirmek amacıyla işleri hazırlamak istediği şeklinde olduğu gayet açıktır. Bunu gerçekleştirmek içinse uzun bir zamana ihtiyacı olmasının yanı sıra Suriye'de ayaklanan ümmetin kitlelerinin iradesini kırmaya da ihtiyacı vardır. Bu nedenle Amerikan yönetimi, katletmesi ve vahşi hayvanların bile yapmaktan imtina ettiği toplu katliamları işlemesi için Beşar'a mühlet üzerine mühlet verilmesi amacıyla Rusya ve Çin'i desteklemektedir. Nitekim Arap Birliği'nin girişimleri, Güvenlik Konseyi'nin kararları, Erdoğan'ın vaatleri ve Kofi Annan planı Suriye'deki mücrim rejimle gizli anlaşma yapıldığının bir kanıtıdır.

Ancak Suriye'deki halkımızın imanı, sabırları ve sebatları Amerika'ya, bütün girişimlerine rağmen ajanı olan rejimin helak olmasına yol açacağını ve nüfuzunu yok etmekle tehdit ettiğini hissettirmektedir. Bu nedenle elçisi Jeffrey Feltman'ı, Lübnan otoritesinin unsurlarıyla görüşmeye ve Lübnan'ın Suriye'deki mazlum halkımıza dönük her türlü yardımı durdurmasının gerekliliği ile ilgili talimatlarını vermeye göndermiştir. Dolayısıyla Feltman, Amerikan ajanları komplolarının uygulanması ve nüfuzunun korunması için ısrarcı olsalar da bu komplo ateşinin Trablus'ta tutuşup alevinin tüm Lübnan'a yayılması için yola çıkmıştır.

Lübnan otoritesinin bu duruma gelmesi onu, iddia edilenin aksine Suriye'deki olaylarla ilgili tüm ahlakî ve insanî değerlerden uzaklaştırmaktadır. Dolayısıyla onun tutumu, kesinlikle tarafsız olmamıştır! Bilakis o güçlerini, Suriyeli halkımızı Lübnan sınırları üzerinde boğazlaması, Lübnan'da onları destekleyenleri takip etmesi ve mücrim rejime karşı olan protesto hareketlerini baskı altına alması için kullanmaktadır. Nitekim Trablus'taki en son olaylar bu bağlamda gerçekleşmiştir.

Bu otoritenin lisanı hali şöyle demektedir: Amerika'nın hatırı için yüzlerce Müslüman genci yargılamaksızın cezaevine koyarız. Amerika'nın hatırı için mücrim Suriye rejimini destekleriz ve bizler, halkımızın Suriye'deki kardeşlerine destek vermelerini durdurmak için Trablus'ta fitneyi tutuşturmaya hazırız. Dolayısıyla otorite, darda kalmış olan Suriye halkına destek vermek, Suriye Büyükelçisi'ni kovmak ve Büyükelçiliği'ni kapatmak yerine mazlumlara karşı zalimi desteklemektedir. Zira o, ne Allah'tan nede Allah'ın kullarından utanmaktadır.

Ey Lübnan Otoritesinin Unsurları!

Otoritenin asıl görevi, ülkemizdeki düşmanımız Amerika'nın çıkarlarını gözetmek değil insanların işlerini gözetmektir. İnsanlarla olan muamelelerinde yozlaşmış ölçütleri takip eden otoritenin, onlarla ölçütleriyle muamele etmelidir. Halbuki Suriye rejimini sınırsız bir şekilde desteklemek, "kendini uzak tutma" politikasıyla çatışmayan kabul edilebilir bir husus haline geldiği gibi barışçıl bir şekilde olsa bile Suriye halkını desteklemek, affedilemez bir cürüm haline gelmiştir. Dahası "İsrail" ile ilişki kurmak büyük bir hıyanetken bir tartışma konusu haline gelmiştir ki bu hain ilişki, sadece otorite unsurları tarafından desteklenmekte olup buda onu uzun bir süre rahatlatacaktır. Halkına düşmanca davranışta bulunan bu otoriteye deriz ki; birçok ülkelerdeki mazlum halkların rejimlerine karşı sokaklara çıktıkları gibi bir gün insanlar da ona karşı sokaklara çıkma kararı aldıklarında sadece kendisini kınayacaktır. O halde ibret almayacak mısınız ey otoritenin unsurları? Yoksa siz; "sağır dilsiz ve kör müsünüz?"!!

Müslümanların Alimlerine Deriz ki:

Sizler, gösterdiğiniz tüm tutumlarınızdan dolayı Allah katında sorumlusunuz. O halde Allah'ı razı etmeyi tercih ediniz ve bu kerim ümmetin muhlis evlatlarıyla birlikte olunuz. Sizlere ve insanlara aşağılanma, yıkım ve yoksulluktan başka bir şey yaşatmayan ve düşmanlara tutunan iktidar ve muhalefette denediğiniz 14 ve 8 Mart İttifaklarının olduğu Lübnan'da rehin alınmış otoritenin ittifaklarından herhangi biriyle olmayınız... Zira bu iki ittifakın önemsediği tek şey, sizler, kanlarınız ve onurlarınız pahasına bile olsa haricî planları uygulamaktır. Sakın bu iki ittifakın, size ve insanlara hizmet etmek için mücadele ettiklerini sanmayınız. Bilakis onlar, efendilerine hizmet etmek için mücadele etmektedirler. Ve siz ey alimler; düşmanların projelerine hizmet etmeye boyun eğen ve insanları fitnenin yakıtı yapanların sesleri olmalısınız.

Genelde Müslümanlara Özel de Trablus Halkına da Deriz ki;

Sizler, haricî ajandaları uygulayan iktidar ve muhalefet ittifaklarının istediği bir fitneye sürüklendiğiniz gibi sizleri helaka sürüklemek isteyen akıl hocalarının gösterdiklerini onaylamaya sürüklenmektesiniz. Allah aşkına bu ittifaklardan herhangi biriyle hareket etmeniz sayesinde bir gün olsun kazançlı çıktınız mı?! Dolayısıyla bizler sizleri, Suriye'deki halkımızla birlikte olan bu onurlu duruşunuzda sebat göstermeye ve ısrarcı olmaya devam etmeye çağırıyoruz. O halde oradan buradan yayınlanan terörizm hakkındaki konuşmalar sizleri korkutmasın ve zalimlerin zulmü sizleri, mazlum kardeşlerinizin yanında yer almaktan ve onların mübarek ayaklanmalarına destek vermek için ileriye doğru yürümekten vazgeçirmesin. Bazıları sizleri korkuttuğunda ise Allahuteala'nın şu kavlini hatırlayın: الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "İnsanlar onlara: İnsanlar size karşı toplandılar, artık onlardan korkun dedikleri halde bu onların imanları artırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir dediler." [Âli İmran 173] Şüphesiz sizler, Allah'ın tek vücut kılarak şereflendirdiği azim bir ümmetsiniz. O halde yapay sınırlar, kardeşlerinizden vazgeçmeniz ve onlara destek verme vacibinizden uzaklaşmanız için bir sebep olmasın. Bilakis vacip olan, bir kez daha tek bir ümmet ve tek bir vücut olmaya geri dönmek için bu sınırları ortadan kaldırmaktır.

İyi biliniz ki Hizb-ut Tahrir sizlere, cezaevlerindeki mazlum Müslüman tutukluların serbest bırakılması ve Suriye'deki mazlum halkımıza destek verilmesi için her yolu sergilemeye söz vermektedir. Zira o, sizinle birlikte sizin aranızda olup kendisine düşkün olduğu gibi size de çok düşkündür. Dolayısıyla o, size karşı kurulan tuzaklardan dolayı sizleri uyarmakla birlikte sizin için emin bir nasihatçidir. Şüphesiz bizler, zalimleri devirmek ve İslam ülkelerini birleştirecek, Kur'an-ı Kerim ile tertemiz Nebevî sünneti yeniden bu ümmetin anayasası yapacak, insanlar arasında adaleti sağlayacak ve onlardan bütün zulmü kaldıracak olan Hilafet'i kurmak için çalışmaktan bıkmayacağız.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Filistin Otoritesi ve Tulkerim'deki İstihbarat Birimleri, Şâb İbrahim Funun'un Hayatı Hakkındaki Tüm Sorumluluğu Taşımaktadırlar

Dün, yani Çarşamba günü, Tulkerim'deki istihbarat birimleri şâb İbrahim Funun'u, belediye garajı alanının önündeki yerinden kalabalık insanların ortasından iğrenç ve barbar bir yöntemle kaçırmışlardır. Hem de şâb İbrahim'in, başından geçirdiği cerrahi operasyon sonucunda oluşan başındaki hastalıktan dolayı hala acı çektiğini ve bunun da gözlerinden birinin görmesine etki ettiğini bilmelerine rağmen. Bu kaçırılma eylemi ise fikrî ve siyasî görüşleri nedeniyle geçen ay içinde birkaç kez çağırmalarının ve tutuklamalarının ardından gerçekleşmiştir.

Nitekim İbrahim'in tutuklanmasının ardından dün, Tulkerim'deki Hizb-ut Tahrir şebabından oluşan yaşlı bir heyet, şâb İbrahim'in tutuklanmasının hayatını tehlikeye sokabileceğini ve kendilerine bunun sorumluluğunu taşıyacaklarını bildirmek amacıyla istihbarat birimine gitmiştir. Ancak istihbarat birimi bugün, yani Perşembe günü, başka iğrenç bir adım daha atmıştır. Zira kendilerine mesajı ileten ve aynı şekilde içlerinden birisi hastan olan heyetten ikisini tutuklamıştır.

Bizler, otorite ile güvenlik birimleri tarafından gerçekleşen bu pervasız davranışı reddedip hepsinin selameti hakkındaki sorumluluğu da kendilerine yükleyerek onlara deriz ki; sizin en hayırlı yaptığınız şey, bizleri en güzel bir şekilde haber yapmanızdır. Öyle değil mi?

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا "Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." [Ahzab 58]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'dan, Danimarka Entegrasyon Bakanı Karen Hecierop'a Açık Bir Mektup

Bakanlığınız, iki gün önce ülkedeki siyasî aşırılık hakkında iki rapor yayınlamış olup bunlardan birinin içerisine, siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için "şiddeti" araç olarak kullanan sağcı, solcu ve diğer örgütlerin arasına Hizb-ut Tahrir'in ismi de eklenmiştir. Binaenaleyh aşağıdaki hususları açıklarız:

Hizb-ut Tahrir, küresel siyasî bir hizib olup İslam dünyasında yeniden İslamî Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmaktadır. Zira insanlar, mevcut otoriter rejimleri ortadan kaldırıp bunları, kanaatleri ve değerleriyle örtüşen adil İslam sistemleriyle değiştirmeyi arzulamaktadırlar. Batı'ya gelince; hizib, sadece Müslümanların kimliklerini korumayı hedeflemekte ve ekonomik, siyasî, içtimaî ve önemli çevresel sorunlara neden olan kapitalizmin alternatifi olması itibarıyla da İslam akidesi ile onun nizamlarına çağırmaktadır.

Hizb-ut Tahrir, yarım yüzyılı aşkın bir zaman önce kurulmuş olup hizbin, hedefini gerçekleştirmek için siyasî ve fikrî amellerle sınırlı kaldığı dünyaca bilinmektedir. Diğer raporlar ve çalışmalar gibi söz konusu olan rapor da, hizbin hedefini gerçekleştirmek için barışçıllığın dışında hiçbir bir aracı kullanmadığını vurgulamaktadır. Şimdi bizler soruyoruz; Hizb-ut Tahrir ve İslam'a ve Hilafet'e davet eden diğer Müslümanlar gibi şiddete başvurmayan isimler, güvenlik olarak bir tehdit oluşturan ve hedeflerini gerçekleştirmek için "şiddeti" bir araç olarak kullanan örgütlerin çalışmalarının arasına neden eklenmiştir acaba? Yoksa buna, İslam düşmanı siyasi ajandalara bir hizmet yada siyasal İslam olarak adlandırılan hususa bir sınırlama olarak mı itibar edilmelidir?

Rapor, hizbin üyeleri ile "terörist" olarak suçlanan kişiler arasında geçen bağlantıların varlığına dikkat çekmektedir. Halbuki sizin gibiler, hizbin, aralarında kendi maslahatlarını gerçekleştirmek ve etkileşim kurmak için çaba gösteren Müslüman toplumla birlikte çalışması, bütün Müslümanların bizimle irtibat kurmasını doğal hale getiren bir mesele olduğunu bilmiyor mu? Bu gibi şey, ister hizibten isterse bir başkasından kaynaklanmış olsun fark etmez. Zira İskandinavya parlamentolarındaki birçok partiler, solcu yada aşırı sağcı örgütlere mensup olan kişilerle geçmeyen yakın bağlantılarının varlığından dolayı suçlu bir hale gelmiştir. Ayrıca Oslo bombacısı ile bazı partileriniz arasındaki ilişki, bilinmeyen bir meseleyle mi ilgilidir acaba! Hatta bizler, parlamentonuzdaki bazı üyelerin, dahası bir önceki hükümetin bakanlarının aşırı sağcılarla birlikte geçen yıl Hizb-ut Tahrir'e karşı yapılan gösteriye katıldıklarını bilmediğinize de inanmıyoruz!!

Sonra rapor, Hizb-ut Tahrir'in demokrasiyi, kapitalizmi ve Batı politikacılarını eleştiren görüşlerine değinmemekte, bilakis bu görüşlerin (anti-demokratik çevreler ile şiddeti güçlendiren çevreler) arasındaki ortak bir çalışma olduğunu söylemekle yetinmektedir. Oysa bakanlarınızın görevi, bununla sanki bir güvenlik sorunuymuş ilgilenmek, ardından bu siyasî görüşleri çarpıtmak ve bunları şiddetin kaynağı olarak lekelemek yerine bu somut eleştirilerin içeriğiyle ilgilenmek değil midir?

Gerçekten sizler, (siyasî aşırılığın) sebeplerini araştırmak istiyorsanız bu, halklara zulmeden ve masum canları yok eden zalim Batılı politikaların üzerinde durmanızı gerektirmektedir. Şimdi sizlere, bu politikaların küçük bir listesini sunuyoruz:

1- Bazı Batılı politikacıların, yabancı düşmanlığı politikaları ve demagojik konuşmaları, Batı'daki Müslümanların güvenlik olarak tehlike oluşturduğunu ifade eden vehimlerin üretilmesinin ardından İslamofobi olgusu ile aşırı sağcılık olgusunu güçlendiren bir husustur.

2- İslamî değerlerini ve kimliklerini koruma haklarına karşı çıkan Batı'daki Müslümanların entegrasyonu politikaları.

3- Müslümanların topraklarının işgal edilmesi, masumların yerlerinden edilmesi ve "demokrasinin yayılması" adı altında sivillerin kitlesel olarak öldürülmesi, pratik olarak şu anda Irak ve Afganistan'da olduğu gibi Batı nüfuzunu pekiştirmek gayesiyle ajan ve fasit rejimlerin inşa edilmesi anlamına gelmektedir.

4- Batılı hükümetlerin, zulüm ve baskı yoluyla insanlara acı veren İslam dünyasındaki birçok diktatör rejimlere destek vermesi. Nitekim bizler sizlerin, Danimarka politikacıları ile istihbaratının, dahası bizzat kraliyet ailesinin Kaddafi, Mübarek ve benzerleri gibi diktatör yöneticilerle olan ilişkilerini bilmediğinizi sanmıyoruz.

5- Batılı hükümetlerin, saldırılarda bulunmalarına ve defalarca masumları katletmelerine rağmen Filistin'deki işgalci Yahudilere destek vermesi.

6- Batılı elitlerin çıkarlarını korumak ve İslam Devleti'nin kurulmasını engellemek gayesiyle Arap Baharı ayaklanmalarını çevreleme girişimleri.

7- Sermaye sahipleri ile elitlerin çıkarlarına hizmet eden ve kapitalizmin altında yoksullukları gittikçe artan çoğunluğun pahasına onların ayaklanmaları istismar etmelerine imkan veren kapitalist ekonomik politikaların tatbikinde ısrarcı olunması.

Sonuç olarak bizler, hem sizleri hem de politikacı ve medyacıları sorumluluk almaya ve gerçekten "siyasî aşırılıkla" ilgilenmek istiyorsanız yukarıda sözü geçen politikalara karşı koymaya çağırırız. Bizler biliyoruz ki; birçok politikacı ve medyacılar, bireysel yada sömürgeci ajandaları gerçekleştirmek, Batı'nın kültürel hegemonyasını dayatmak ve kapitalizm ideolojisini korumak gayesiyle İslam düşmanlığını körüklemektedirler. Hatta bu, topluma, dahası tüm dünyaya yansıyan korkunç sonuçlara yol açsa bile.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER