Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Demokratik Küfür Sisteminin Seçimlerine Katılmak, Şer'an Haramdır ve Sömürgeci Kâfirlerin Şerir Planlarına Ortak Olmaktır

  • Kategori Türkiye
  •   |  

12 Haziran 2011 Pazar günü, Türkiye'de milletvekillerini belirlemek üzere genel seçimler düzenleniyor. Hayatın her alanında Allah'ın razı olduğu şekilde yani İslâmî hükme uygun hareket etmek her Müslüman için kaçınılmaz bir vazife olduğundan, Allah'tan hakkıyla korkan, Ahiret Günü'nün hesabından çekinen takvalı Müslümanların bu meseleye karşı takınması gereken tutumun açıklanması elzemdir.

Meselenin şer'î hükmüne değinmeden evvel, siyasi ve sosyal yönlerine bakmak gerekirse özetle aşağıdaki hususlar görülür:

1.    Seçimler, demokratik sistemin işleyişi ve vakıası gereği kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkan krizlerinin ârızî çözüm üsluplarından biridir. Demokratik sistemlerde çözüm, sorunun giderilmesi değil, tarafların uzlaştırılmasıdır ve seçimler işte bu çözümsüzlüğün aracıdır.

2.    İddia edilenin aksine demokrasi seçimlerden ibaret değildir. Kokuşmuş bu küfür sistemini, Müslüman ümmete süslü göstermek için kasıtlı ve devamlı olarak "demokrasi seçimdir", "oy kullanarak demokratik hakkımızı kullanıyoruz", "oyunuzu kullanın, yönetime ortak olun" propagandası yapılmaktadır ki bu apaçık bir saptırmaca, katıksız bir yalandır.

3.    Partilerin seçim yarışı; çılgın vaatlere, desteksiz projelere, duyguları okşayan demagojilere, halka şirin gözükmeye dönük toplum mühendisliğine, image-maker mahsulü göz boyayıcı taktiklere, birbirlerini aşağılayan seviyesiz atışmalara ve hatta provokatif şiddet olaylarına dayalıdır.

4.    12 Haziran seçimlerinin kritik önemi, sonrasındaki yeni sivil anayasa çalışması ve mevcut sisteme dönük birtakım reform adımlarından dolayıdır. 12 Eylül 1980 askeri anayasası artık miadını doldurmuştur. Rejimin sahipleri ve onların küresel efendileri, Soğuk Savaş sonrası konjonktüre paralel yeni bir anayasayı kaçınılmaz görmektedir ve önde gelen partilerin hepsi de bunun farkındadır. O nedenle hepsi de seçimden ve sonrasındaki anayasa ve reform sürecinden pay kapma ve masa başında yerini alma telaşındadır. Yine o nedenle Amerikan ve İngiliz gazeteleri, Türkiye'deki seçimlere geniş yer vermekte, hatta bazı partilerin desteklenmesi ve denge sağlayacak bir ayar niteliğinde bazı partilere oy verilmesi yönünde yayın yaparak, ülkenin iç işlerine fiilen müdahale edebilmektedir.

Sonuçta 13 Haziran sabahı yeni bir Türkiye doğmayacaktır. Arap ülkelerinde, bilhassa Suriye'de süregelen halk hareketlerinin, küresel ekonomik krizin, yeni anayasa tartışmalarında ve Kürt meselesinin çözümünde çıkacak gerilimlerin ve yeni bir Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmasının gölgesinde yeni bir dönem başlayacaktır.

Ey Müslümanlar!

İnsanların işlerini yürütecek ve sorunlarını çözecek en mükemmel hükümler ve çözümler, insanın, hayatın ve kâinatın yaratıcısı olan Allah Subhânehu'nun dîni olan İslâm'dadır. Mevcut sistemlerin hiçbiri İslâmî yönetim olmadığı gibi mevcut yöneticilerin ve liderlerin hiçbiri de İslâmî Şeriat'ı esas almamaktadır. Tam aksine Allah'ın dîninden yüz çevirdikleri için  hakkı, adaleti ve doğruluğu değil de taraflar arasındaki güç dengesini sağlamaya dönük uzlaşmacı ara çözümlere sarılan kapitalist Batılı kâfirlerin sistemi olan demokratik sisteme ve onun uzlaşmacı çözümlerine tutunmaktadırlar.

Halbuki bizler Müslümanız ve âlemlerin Rabbinden gelmiş İslâm'ın sahih, ideolojik, köklü ve merhametli hükümlerine ve çözümlerine sahibiz. İslâm'ın sahih çözüm göstermediği hiçbir alan, hiçbir mesele, hiçbir iş olmadığına göre, İslâm sapasağlam ve eksiksiz bir ideoloji olduğuna göre, nasıl olur da yegâne hak olan İslâm'ı bir kenara bırakıp bâtıl-Batılı demokratik küfür sistemine rıza gösteririz, bu tâğûtî küfür sistemini kabul ederiz, bu cahiliyye rejiminin seçimlerine katılırız, düzenbaz partilerine destek veririz, çürük anayasasını kabul ederiz, süslü sözlerine aldanırız? Kaldı ki Allah Subhânehu ve Te'alâ bizleri şiddetle uyarmaktadır: أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ  "Yoksa onlar câhiliyye hükmünü (yönetimini) mi arıyorlar? Halbuki akleden bir toplum için hükmü (yönetimi) Allah'tan daha güzel olan kim vardır?" [el-Mâ'ide 50]

Ey Faziletli Kardeşler ve Bacılar!

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti olarak sizlere sesleniyoruz!

Amerikan-İngiliz destekli bu partilerin hiçbirine oy vermeyin! Seçim sandıklarına gitmeyin! Mitinglerine katılmayın! Faaliyetlerine yardımcı olmayın! Süslü sözlerine inanmayın! Yalan vaatlerine kanmayın! Yönetimlerine, liderliklerine ve sahte anayasalarına sempatiyle bakmayın! Onlardan rahatlık, ferahlık, çözüm ve hayır ummayın! Daha güzel bir geleceğe, daha müreffeh bir ülkeye, daha bilinçli nesillerin yetişmesine ortak olayım derken, sömürgeci kâfir Amerika'nın ve İngiltere'nin çıkarlarına hizmet edecek daha karanlık bir geleceğe, küfür sisteminin bekasına, daha da yozlaşmış, inançlarından, değerlerinden, gerçek hayat gayelerinden daha da uzaklaşmış nesillerin yetişmesine ortak olmayın! Hayırlı bir iş yapayım derken şerli bir iş yapmış, Allah'ı hoşnut edeyim derken gazabına uğramış olmayın! Hele hele Rabbimiz Subhânehu'nun şu âyetinin muhatabı hiç olmayın: وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ "Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar." [en-Neml 24]

Bu devlet de, bu rejim de, bu anayasa da, bu kurumlar da, bu partiler de, bu partilerin maşaları olan medya araçları da biz Müslümanların değildir. Müslümanlar olan bizim devletimiz İslâmî devlettir, anayasamız İslâmî anayasadır, partilerimiz İslâmî partilerdir, medyamız hakkı konuşan İslâmî medyadır. Bu devlette ve sistemde biz Müslümanlara ait hiçbir şey yoktur, İslâmî ümmete ait olan her şey yalnızca İslâmî ideolojik sistemin sarsılmaz uygulayıcısı, küfrün ve sömürgeci kâfirlerin korkusuz düşmanı, işgâl altındaki İslâmî toprakların yegâne kurtarıcısı, katledilen, hapsedilen, işkence edilen, kirletilen her masumun yılmaz savunucusu olan Nübüvvet Minhâcı (Peygamberlik Metodu) üzere Râşidî Hilâfet Devleti'nde vardır. Devletimiz işte budur! Kurmamız, korumamız, desteklememiz ve güç vermemiz gereken çağrı işte budur! Allah Subhânehu'nun razı olacağı, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gurur duyacağı, tüm Müslümanların etrafında kenetleneceği, Müslüman olsun, gayri-Müslim olsun her mazlumun imdada çağıracağı siyasi liderlik işte budur!

أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ، وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لاَ يَفْعَلُونَ، إِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيراً وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ "Görmüyor musun, onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapamayacakları şeyleri söylerler. Ancak îman edip sâlih amel işleyenler, Allah'ı çokça zikredip zulme uğratıldıktan sonra zafere ulaşmaya çalışanlar başkadır! Zaten zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 224-227]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Onlar, Hala Günahlarında Pervasızlaşmaktalar ve Başkalarından da İbret Almamaktalar!!

Hizb-ut Tahrir üyesi kardeş Fatih Abdullah, davet taşıma vacibini yerine getirdiği ve Allah'ın evlerinden birinde insanları hak ile aydınlattığı için 28 mart 2011'de [Allah hasenat mizanına yazsın] birkaç gün hapsedildi. Halbuki o, ne silah taşımış ne de değişmesi yada İslam esasına dayanmadığından dolayı değiştirilmesi gereken sistemi değiştirmek için insanları silah taşımaya çağırmıştı. Kardeş Fatih, sadece diliyle Allah'a davet etmişti. Nitekim bu yetkililer şaşırtmamış ve kardeşe karşı, anayasal düzeni yıkmakla ilgili (50.) madde ile şiddet ve cezai kuvvet yoluyla kamu otoritesine muhalefete davet etmekle ilgili (63.) maddenin olduğu bir dosya açılmış, ardından (50.) maddenin silinmesi ve diğer (63.) maddenin kalmasının üzerine kefaletle serbest bırakılmıştı.

Bugün, yani H. 04. Receb 1432 el-Muvafık M. 06 Haziran 2011 pazartesi günü yetkililer, işin devlet güvenlik soruşturma bölümüne devredildiği gerekçesiyle kardeş Fatih'i tutuklamak için tekrar geldiler. Zira ona karşı, bizzat silinmiş olan (50.) madde ile (63.) maddenin olduğu aynı dosya harekete geçirilmiştir!!

- Yetkililerin bu davranışları Sudan'daki rejimin, beşerî anayasasına ve ceza kanununa aykırı olsa bile davet taşıyıcısına savaş açmakta ısrar ederek günahında pervasızlaştığını göstermektedir. Zira hukuk biliminde acemi olan biri bile, bu iki maddenin kardeş Fatih'e uygulanmayacağını kesin bilir! Dolayısıyla bizler, kanunu uygulamakla görevli ilgili odakların kimler için hoyratlaştığını bilemiyoruz?!

- Hapis ve tutuklamalar, Hizb-ut Tahrir şebabından olan davet taşıyıcılarının vaciplerini yerine getirmelerine asla engel olamayacaktır. Bilakis bu, ateşin altının parıltısını artırdığı gibi onların güçlerini artıracak, hak üzere sabit kalacaklar, bu zalim rejimler devrilinceye ve Müslümanların beldelerine Raşidi Hilafetin fecri doğuncaya kadar çalışmaya devam edeceklerdir. İşte o zaman zalimler, nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.

- Bizler, bu rejim ile zulümde  ve Allah yolundan saptırmada ona yardım eden birimlerini, kötü akıbetleri noktasında uyarıyor ve onlara, Allah'ın mühlet verdiğini ancak ihmal etmediğini hatırlatıyoruz. Ve onlara diyoruz ki; kardeş Fatih'i derhal serbest bırakın, Rabbinize tövbe edin, Hilafet için çalışanların karşısında durmayarak bilakis onun için çalışanlara destek vererek akıp gitmeden önce fırsatı kaçırmayın ki böylece dünyanın ve ahiretin hayrına nail olasınız... Aksi taktirde kardeşlerinize isabet edenler sizlere de isabet edecektir... Ne mutlu, başkasından ibret alan kimseye!

Tüm dünyada davet taşıyan Hizb-ut Tahrir ve şababı, zalim tagutlara ve gafil zebanilerine rağmen hak ile Raşidi Hilafeti kurma yolunda ilerleyeceklerdir. Onlara karşı koyanlar, Hilafet kuruluncaya yada kendilerinde razı olan Allah'a kavuşuncaya kadar onlara zarar veremeyeceklerdir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِنْ شَاءَ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا "Müminlerden Allah'a verdikleri ahde sâdık kalan nice erler vardır. Onlardan kimi, ahitlerini yerine getirip (bu uğurda) canını vermiş, kimi de (vermeyi) beklemektedir. Onlar hiçbir şekildeki değişiklik ile (ahitlerini) değiştirmemişlerdir. Çünkü Allah sadakat gösterenleri sadakatleri sebebiyle mükafatlandıracak, münafıklara dilerse azap edecek yahut da (tövbe ederlerse) tövbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, Gafur'du, Rahim'di." [el-Ahzâb 23-24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Ey İman ve Hikmet Sahipleri: İktidardaki Rejimi Kökünden Kaldırın ve Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafeti Kurun

  • Kategori Yemen
  •   |  

En sonuncusu, geçen 22 Mayıs pazar akşamı Haliç girişimlerini imzalamayı reddedip Ali Abdullah Salih'in ve fasit rejiminin gitmesini talep eden oturma eylemleri boyunca, Ali Abdullah Salih'in Yemen'deki yönetim koltuğundan istifa etmesine dönük çabaların başarısızlığı; ister tamamen rolü sona erdiğinde Ali Salih'in eski yüzüne halef olacak yeni yüzler hazırlayarak Yemen'deki nüfuzunu korumaya çalışan İngiltere'den olsun isterse de Yemen'deki nüfuzunu daha etkin kılacak başka alternatif türetmeye çalışan Amerika'dan olsun açık bir şekilde Yemen'e yönelik dış müdahale kapılarını araladı...

Londra merkezli Uluslararası Kriz Grubu, internet üzerinden yaptı açıklamada, "Gençleri, sivil toplum temsilcilerini, eski Güney Yemen Liderliğinin üyelerini ve aynı şekilde Güney Hareketi üyelerini de dahil etmek için geçiş katılım alanlarının genişletilmesine..." çağırdı. Aynı zamanda Londra Yemen'deki politikacılara, kendisiyle siyasî muamelede bulunmak, onu tanımak, temsilcilerini kabul etmek ve bu yolla alternatif seçmek için Yemen'deki Ali Abdullah Salih'e halef olacak Libya Geçici Konseyi tarzı "Geçici"[!] Askeri bir Konseyi kurmalarını telkin etti...

Hakeza Müslümanların Yemen'deki İngiliz ajanı yöneticilerinin fasılları ile yönetimde Salih'e halef olacak birini çıkaracak fırsatı yakalamaya çalışan Amerikalıların fasılları birbirini takip etti. Yemen'deki devrimin başarısızlık nedenlerinden biri de İngiltere ile Amerika arasındaki yoğun çatışmadır ki bununla ilgili durum, Yemen'deki iktidar rejiminin kuvvetlerine yönelik hava saldırıları Libya'da olduğu gibi NATO'ya gitme talebiyle sonuçlanabilir.

Batılı kafirlerin, İslam ülkeleri üzerindeki egemenliği ve başımıza diktikleri ajan yöneticiler, dünyada bizlere acı çektirmekte ve Allahuteala katında da günahkar yapmaktadır. Çünkü planlarını uygulamaları ve Hilafet Devleti olan İslam Devleti yıkıldıktan sonra İslam'ın yeniden yönetime dönmemesini sağlamaları için bizleri yöneten eski ve yeni politikacıları başımıza Batı dikmiştir. Zira Müslümanların, İslam'ın yönetime dönmesini tercih etmemeleri ve dini hayattan ayıran kapitalist hadaratı takip etme hususundaki tercihinin bekasını garantilemek için Batı'nın açık müdahalesi, Tunus ve Mısır'daki ilk ayaklanmalardan bu yana mevcuttur.

İslam ülkelerindeki mevcut ayaklanmalar insanlara, politikacılar ile işlerini üstlenmede aralarında hiçbir fark olmayan eski ve yeni yöneticilerinin doğasını ifşa etmiştir. Zira yönetimleri boyunca İslam ülkelerini ifsat etmişler ve onlara acı çektirmişlerdir. Buda eski-yeni yöneticilerimizin kötü manzarasının tekrar ettiği anlamına gelmektedir.

Artık araştırma ve çalışma merkezlerine başvurmaksızın politikacılar için açık bir hale gelmiştir ki İslam ümmeti, sesini yükseltir hale gelmiş olup İslam ile yönetilmeyi istediği gibi kendisini en iyi şekilde gözetmesi ve Allah'ın, İslam ile yönetimin yokluğu yüzünden başına gelen belaları üzerinden kaldırması için Hilafet Devleti'nin yeniden uluslararası sahneye belirleyici olarak geri dönmesini istemektedir.

Yemen'in yıkımıyla sonuçlanan ve onu, Batının elinde kaçınılmaz kolay bir av haline getiren Batı'nın planlarını sürdüren Müslümanların yöneticilerinden Ali Abdullah Salih, bir modeldir. Zira Ali Salih, Yemen'i teslim aldıktan sonra onun elinde ekonomi, Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu'na ait olmuş, Yemen'in sabit para rezervi yarı sınırına ulaşmış ve küresel fiyatın üçte birinden daha azına satılan petrol ve doğalgazdan insanlar yararlanamamışlardır.

Ey Yemen'in Şeyhleri!

Ali Abdullah Salih, otuz üç yıllık yönetimi boyunca Batı'ya hizmet etmiş ve sonunda rolünü tamamlayınca da Batı onu, yolun kenarına fırlatıp atmıştır... Sizler de ona karşı çıkmaksızın urlu ve pisboğazlı Ali Salih'e hizmet ettiniz. O halde Ali Salih, sizin için bir örnek olduktan sonra ve sizler de sizin dışınızdakiler için bir örnek olmadan önce artık uyanık olup dininize hizmet etmeye, Rabbinize itaate bağlanmaya ve O'ndan başkasına itaat etmekten uzak durmaya geri mi döneceksiniz? Yoksa sizler, onun ardından rengi değiştirilmekle birlikte aynı topu döndüren bir başkasına yardım eder mi olacaksınız?!

Ey Ordudaki Askerler ve Subaylar!

Hizb-ut Tahrir sizleri, aranızdaki savaşı derhal durdurmaya çağırdığı gibi, zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: لزوال الدنيا أهون على الله من قتل رجل مسلمٍ "Allah katında dünyanın yok olması Müslüman bir adamın öldürülmesinden daha hafiftir." [et-Tirmizi rivayet etti] İslam'ı Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'in gölgesinde yeniden hayata geri döndürmek için çalışanlara yardım etmeye çağırmaktadır.

Ey İman ve Hikmet Sahipleri!

İlk Hilafet Devleti'nin başlangıcı Arap Yarımadası'ndan olmuştur. Dolayısıyla ona yardım edenler ve onun rayesini kaldıranlar, dünyanın şerefine ve ahiretin büyük sevabına nail oldular. O halde aynı şekilde sizden öncekilerin nail olduğu şerefe nail olup birebir onlar gibi olmanız için İkinci Raşidi Hilafet'in başlangıcını aynı yerden yapması amacıyla Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaz mısınız? Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

تكون النبوة فيكم ما شاء الله أن تكون، ثم يرفعها الله إذا شاء أن يرفعها. ثم تكون خلافةً على منهاج النبوة فتكون ما شاء الله أن تكون، ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها. ثم تكون ملكاً عاضاً، فتكون ما شاء الله أن تكون، ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها. ثم تكون ملكاً جبرياً، فتكون ما شاء الله أن تكون، ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها. ثم تكون خلافةً على منهاج النبوة. ثم سكت "Nübüvvet sizlerin arasında Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorbacı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır." Sonra sustu. [Ahmed rivayet etti]

Devamını oku...

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetler İçerisindeki Muhlis Subaylar! Sivil ve Askerî Liderlikteki Hainleri Alaşağı Edin ve Hilafeti Kurma Görevinizi Yerine Getirin

  • Kategori Pakistan
  •   |  

18 Mayıs 2011'de Abbotabad'a saldırı sırasında Amerika'nın, Pakistan hava sahasını ve topraklarını ihlalini yorumlayan Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates şöyle dedi: "Pakistan'ın yerinde olsaydım zaten bedel ödediğimi ve aşağılanmaya maruz kaldığımı söylerdim. Nitekim bu olay, Amerikalıların gelebileceklerini ve cezasız kalacaklarını göstermiştir."

Sivil ve askerî liderler, Müslümanları Amerikalıların artan saldırılarından korumak için ülke içerisinde seferber olmalı, casusluk yapmak için genel komutanlık, askerî üs ve tesislerde serbestçe dolaşan, buraların zayıf noktalarına vakıf olan tüm Amerikalı askerler ile Amerikan istihbarat birimleri ve Raymond Davis meselesinde ve benzeri olaylarda açıkça görüldüğü üzere Taliban'ın gevşek olduğu bahanesini kullanarak askerî saldırılara liderlik eden özel askerî örgütlerin tamamını kovmalıdırlar. Askerî ve sivil tesislere yapılan bu saldırılar, Kabileler Bölgesi'ne yönelik haçlı Amerikan saldırısını haklı çıkarmak amacıyla fitne atmosferi oluşturmak içindir. Ancak Müslümanları korumak için gerekli adımları atmak yerine sivil ve askerî liderler arasındaki hainler, öfkeli kalabalığı ve Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlis subayları sakinleştirme çabası içerisinde Amerika'yı korumaya koşuştular. Nitekim 23 Mayıs 2011 gecesi Mihran hava üssüne yapılan saldırının ardından bir kez daha Müslümanların hedef alınması ve Karaçi'de ölümlerin olması sürpriz olmadı. Zira Amerikalılar, Pakistan ile silahlı kuvvetlerini Kuram ve Kuzey Veziristan bölgesinde savaşın içerisine sokmaya kararlı oldukları sürece Müslümanlar arasındaki ölümlerde artış meydana gelmesi beklenen bir durumdur.

Buna ek olarak hainlerin hıyaneti, Amerikalıları daha da cesaretlendirmektedir. Zira işte Amerikan Devlet Başkanı Obama, 22 Mayısta yaptığı konuşmada Pakistan'a yönelik saldırıların artacağından bahsederek şöyle demiştir: "Pakistan topraklarında diğer herhangi bir bölgeden daha çok terörist öldürdük... Ancak daha yapılması gereken çok iş var." Amerikalıların şu anki konuşması, Doğu Hindistan Şirketi sırasındaki olduğu durum gibi olup İngiltere'nin, ticarî çıkarlarını korumak için askerî bir güce ihtiyaç olduğu iddiasıyla Hindistan Yarımada'sını işgali öncesindeki aynı mantıktır. Zira 22 Mayıs 2011'de Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates, "Ticarî yolları ve güç kaynaklarını korumak ve genellikle savaşa yol açan hatalı hesapları olan potansiyel düşmanları caydırmak için" Amerikan askerî gücüne ihtiyaç olduğunu söylemiştir.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetler İçerisindeki Muhlis Subaylar!

Bu hainler, ne İslami bir belde olan Pakistan'ın nede İslam'ın ve Müslümanların işine önem vermektedirler. Bu hainlerin tek dertleri, bireysel çıkarlarını garantilemek, kendilerini ve Amerikalı efendilerinin çıkarlarını korumaktır. İradenizi kırmak ve kendileriyle birlikte hıyanetlerine ortak olmanız amacıyla da hainler, Amerikan desteği olmadan Müslümanların açlıktan öleceğini iddia etmektedirler. Ancak gerçekte Amerika olmadan şahsî servetlerini kaybedecek olanlar bizzat bu hainler olup ümmetin gelişmesi halinde Amerika, ümmetin devasa kaynaklarını sömürme gücünü kaybedecektir.

Pakistan gibi devletlere yapılan Batılı faiz kredileri, yardım ve destek değildir. Ancak bunlar, bir yük olup sömürgeciliğin araçlarıdır. Zira (faizler) nedeniyle Pakistan gibi onlarca ülke, anaparaları ödedikleri halde borçlu olarak kalmaya devam etmişlerdir. Ayrıca krediler; enerji ve madenler gibi kamu mallarıyla ilgili ve temel ihtiyaçların fiyatlarının yükselmesini sağlamak ve yüksek enflasyon yoluyla vergi ve paralarla ilgili şartları dayatarak ülkenin gücünün fiili olarak gelişmesini engelleyen şartlardan oluşmaktadır. Zengin kaynaklara sahip olan İslam dünyasındaki ülkelerin çöküşünün nedeni işte budur. Hatta Batı, kapitalist kredilerin gelişime izin vermemesine rağmen bu ülkelerle alay etmek için onları, "gelişmekte" olan ülkeler olarak isimlendirmekte ısrar etmektedir.

Hainler açısından olana gelince; geçen asrın altmışlarından bu yana Amerikalı efendilerinin muvafakatiyle kredi ve sözleşme paralarını çaldıkları bir sır değildir. Zira yönetime gelmeden ve geldikten sonraki şahsi paraları bunu gayet iyi açıklamaktadır! Bundan dolayı artık ekonomizm denilen bu yardımları reddetmenin, İslam'ı tatbik etmenin ve ümmetin gerçek potansiyelini açığa çıkarmanın zamanı gelmedi mi?! Batılı devletlerin servetlerinden daha fazla olan bu büyük kaynakların sahibi bu ümmettir. Dünyadaki ekonomik üstünlüğü bin küsur yıldır İslam'ın gölgesinde yakalayan bu ümmettir.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetler İçerisindeki Muhlis Subaylar!

Pakistan'ın, Amerika Birleşik Devletleri ile askerî ittifak olmaksızın hayatta kalmasının imkansız olduğunu iddia eden hainler, açıkça yalan söylemektedirler. Çünkü vakıa, bu hainlerin tahtlarını korumak ve hayatta kalabilmek için Amerika'ya dayandıklarını göstermektedir. Oysa geçekte Pakistan, Amerika olmadan gelişecektir.

Ayıca Müslümanlara karşı haçlı savaşında Amerika ile ittifak kurmak, Pakistan'a büyük bir yıkım getirmiştir. Zira Pakistan, ekonomisinden on milyarlarca dolarını kaybetmiş, yüz binlercesi ülkelerinden edilmiş, silahlı kuvvet mensupları ile güvenlik adamlarının yanı sıra on binlerce sivil öldürülmüştür. Sanki Pakistan, bizzat düşman tarafından saldırıya uğradı da tüm bunlar meydana geldi öyle mi? Askerî teknolojinin, Amerika'dan sağlanmasına gelince; Amerika, kendisine olan güvenin sürmesini garantilemeye yetecek ölçüde teknoloji temin etmektedir. Zira o, ümmetin gerçek maslahatına dayalı bağımsız bir yolda ilerleyen Müslümanların silahlı kuvvetlerine asla izin vermeyecektir. Zaten Amerika'nın, Pakistan'a 25 küsur yıllık eski savaş uçaklarını temin etmesinin sebebi de işte budur. Hatta Obama'nın elçisi John Kerry, Çin'in Amerika'nın teknolojisine vakıf olmasından korktuğunu gerekçe göstererek Abbotabad'ta parçalanan  Amerikan hayalet uçağının kuyruk yüzgecini gizlice çalmıştır. Halbuki Çin, bu tür teknolojiye fiilen sahiptir. Ancak aslında Amerika, bu teknolojiyi Müslümanların ele geçirmesinden korkmaktadır!

Amerika'nın karşı karşıya kaldığı öfkeye gelince; sömürgeci kafir devletler, görünürde büyük olmalarına rağmen içeride kırılgandırlar. Zira ellerinde gelişmiş uçaklar olsa da büyük adamlara muhtaçtırlar. Nitekim insansız uçaklar, güçlü ve sahih bir akideye sahip olan ümmet karşısında etkili olamamıştır. Amerika'nın, Afganistan'daki işgalini pekiştirememeksizin yaklaşık on yıldır mücahitler karşısında kayıp vermesinin nedeni işte budur. Şu anda o, Afganistan'dan çekilmek zorunda kalıp mücahitlerle müzakere etmeye çalışmaktadır. Eğer Pakistan, askerî desteğini çeker, orada bulunan Amerikan askerî üslerini kapatır ve Amerikan güçlerinin Afganistan'daki ikmal hatlarını keserse Amerika'nın fiili gücü ortaya çıkacaktır. Ayrıca sadece bu dünya hayatı için çalışan Amerikan halkı, tam olarak olmasa da ekonomilerinin çökmesine ve Afganistan'daki güçlerinin daha çok kayıp vermesine katlanabilecekler mi? Yakıt ikmallerinin kesilmesine ve Arap Denizi'nde ticarî gemilere yönelik saldırılara dayanabilecekler mi? Yada onlar, dünyanın en büyük altıncı silahlı gücüne ve nükleer silaha sahip olan Müslümanlara karşı savaşabilecekler mi?! Nitekim 11 Mart 2009'da Bruce O. Riedel'in, aralarında Genel Kurmay Başkanı Amiral Michael Mullen'inde olduğu Obama yönetimi yetkililerine yaptığı ve içerisinde Afganistan ve Pakistan politikalarının da gözden geçirildiği sunumda, "Toplumlar, Pakistan'ın işgali beklentisi seçeneğini tartışmaktadırlar. Tabiatıyla onlarca nükleer başlığa sahip olan ülkenin işgali derhal reddedilmiş, Pakistan'ın işgal edilmesi çılgınca bir şey sayılmış ve toplum bunu onaylamıştır" şeklinde konuşmasının sebebi işte budur.

Ey subay kardeşlerimiz! Bu hain yöneticileri kaldırıp atarak bu ittifakı parçalamanın ve onun yerine Hilafeti kurmanın zamanı gelmedi mi? Uluslararası politikada ve küresel sistemde karar verecek, silahlı kuvvetleri yenilgiye uğramayacak, imparatorlar ve krallar onun karşısında korkacak, toplardan torpidolara kadar asrının mucizesi olan kendisine özel silahlar üretecek olan işte bu Hilafettir. Gelmekte olan Hilafet, İslam'ın ve Müslümanların güvenliğini koruyacaktır. Çünkü o, silahlanmada başkalarına dayanmayacaktır. Ancak o, bir kez daha askerî teknoloji alanında dünya liderliği için güçlü bir sanayi üssü inşa etmeye dayanacaktır.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetler İçerisindeki Muhlis Subaylar!

Bugün ümmet, Fas'tan Endonezya'ya, Sudan'dan Özbekistan'a kadar İslam'ı ve Hilafet olan devletlerini arzulamaktadır. Dolayısıyla ümmeti bir araya getirecek olan Hilafet'e korkunç ihtiyaç olduğu bir sırada sizler, bu ümmetin içerisinde yaşadığı sefaleti, zilleti ve yoksulluğu izliyorsunuz. Ey silahlı kuvvetler içerisindeki muhlis subaylar, ümmet Pakistan'ı bu Hilafet'in başlangıç noktası yapmanız için sizleri arzulamaktadır. Ayağa kalkmanızın, Güney Amerika'dan Güney Doğu Asya'ya kadar insanlığa sefalet veren Amerika'ya, kendisine şeytanın vesveselerini unutturacağı, onlardan önceki Roma ve Fars imparatorları gibi karanlık tarihinde bir utanç lekesi haline geleceği bir ders vermenizin zamanı gelmedi mi? Bu ümmetin, bin küsur yıldır olduğu gibi insanlığın bir lideri olarak hak ettiği konuma yükselmesinin, İslam'ın önüne zemin açmasının ve halkları beşer kanunlarının zulmünden kurtarmasının zamanı gelmedi mi? O halde Allah'a selim bir kalp ile gelmenin dışında malın ve evlatların hiçbir fayda sağlamayacağı Rabbinizin karşısında duracağınız o günde sizleri kurtaracak olan bu azim şeref için özlem duymuyor musunuz?

Şimdi; Hilafet Devleti ve egemenliği içerisinde İslam'ı geri getirmesi, tagutları cezalandırması ve Allah'ın mümin toplumun gönüllerine şifa vermesi için Hizb-ut Tahir'e nusret veriniz.

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ "Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil etsin, sizi onlara karşı muzaffer kılsın ve mümin toplumun gönüllerine şifa versin." [et-Tevbe 14]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Şam Halkına Destek Vermek İçin Beyrut'un Merkezinde Bir Gösteri Düzenledi

Suriye rejimi müttefikleri ile yandaşlarının, Lübnan'da uyguladıkları siyasî ve medyasal korkutma, tehdit ve ürkütücü kampanyalarına rağmen bunların Suriye halkına destek vermeye dönük ilan ettikleri yasakları kırarak Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Beyrut'un merkezindeki Ömer camisinin avlusunda, iktidar rejiminin kendilerine karşı işlediği katliamla karşı karşıya kalan Şam halkına destek çağrısında bulunduğu gösteriyi bugün düzenledi.

Şam halkına destek çığlıklarının ortasında, avukat Ömer Hammud, Hizb-ut Tahrir'in Lübnan'daki Medya Bürosu üyesi üstad Abdullatif ed-Dâuk ve faziletli şeyh Adnan Mezyan'dan her biri ardı ardına konuşma yaptılar.

Üstad ed-Dâuk'un konuşmasında şunlar geçmiştir:

"Asi Beyrut'taki Ömer camisinden, gururlu Deraa'daki kardeş Ömer camisi ile tüm Suriye şehirlerine sesleniyoruz; Beyrut'taki onurlu kişiler, Müslümanı ve gayrimüslimiyle Lübnan'daki bütün şehirler sizlerle beraber olup helak olmuş zalim rejime, Lübnan'daki yandaşlarına ve kuyruklarına, aynı şekilde ürkütücü ve baltacı müttefikleri ile tüm şekillerine karşı olan ayaklanmalarınızı desteklemektedirler. Bizleri mazur görün ey Suriye halkı! Bizleri mazur görün ey Şam halkı! Bugün Beyrut'ta, Şam tagutuna sadık kalmayı borç bilen çetelerden oluşmuş bir avuç aile olup Lübnan'daki resmî rejim de zayıf ile yandaşın arasını ayırmış bulunmaktadır. İşte bu, büyük bir hıyanettir."

Facir Baas rejimini savunan ve "Suriye'de yaşananlara müdahalede bulunmak bize düşmez" diyen akımlara ve partilere deriz ki; bu mücrim rejimi savunmanız, başlı başına bir müdahale değil midir? Sonra insanlara emirler yağdırmanız için sizleri kim dikti? Bu asırda bu rejimlerin yanında yer alan bir kimse, geçmişten bir parça olup bu azim ümmetin geleceğinde ona bir yer yoktur. O halde kendinize gelin, Allah'tan ittika edin ve ümmetinizle birlikte olun. Zira sizi bağrına basacak olan da kaldırıp atacak olan da bizzat odur.

Lübnan'daki direnişçi guruplara deriz ki; Baas partisi, diğerleri gibi son derece İslam'a karşı çıkan sömürgecilik ürünü laik bir partidir. Dolayısıyla direnişi kendi tekeline alması, mübarek Filistin topraklarını kurtarmak için değildir. Bilakis direnişi, düşmanla yaptığı müzakere masalarında pazarlık kozu yapmak içindir. Buda başkanlarının, 2006 ağustos ayında yapmış olduğu konuşmasında ilan edilmiştir. Zira direnişi desteklemekten maksadın barış olup savaş olmadığını vurgulamıştır. O halde ajan hainlerin elinde bir koz olmaya razı mısınız?!

Bizler bugün, tüm kararlılık ve açıklıkla, Batılı devletler ile Şam ve bütün İslam beldelerindeki uluslararası örgütlerin her türlü müdahalesine karşı olduğumuzu vurgularız. Zira Şam beldesi, sahabe-i kiramın fethettiği İslamî bir arz olup büyük İslam liderlerine ve ihtişamlarına kucak açmıştır. Halkı, sadece onun halkı, Allah'ın izniyle onu, gelecek olan Hilafet Devleti'nin kucağına geri döndürecektir.

Şam halkına destek veren ve Suriye'deki zalim rejimin cürümlerini ifşa eden ellere uzanan tüm görüntüleri çarpıtan yandaş medyaya da deriz ki; Suriye halkı, sizin bu kötülüğünüzü affetmeyecektir. O halde çocukların derilerini yüzen ve onların tırnaklarını söken bu rejimin cürümlerinin yalancı şahidi olmayınız. Zira yönetimi yeniden ele geçirdiği zaman ümmetin öfkesi size rahat vermeyecektir."

Kayda değerdir ki güvenlik otoriteleri, Beyrut sokaklarında daha önce de Trablus sokaklarında Suriye halkına destek veren her türlü hareketi engellemek için tüm gücünü kullanıp gösteri için camiden çıkmaya çalışan herkesi tutuklamakla tehdit ederken cami dışındaki sokaklarda kendi rejimlerini destekleyici gösteriler yapan Suriye rejiminin hortlaklarından bir gurubu terk etmektedirler. Ya siz Lübnanlı politikacılar: Suriye rejimini desteklemek için gösteriye katılanlara izin vermeye ve ona karşı olan diğer insanların gösterilerini engellemeye dönük Suriye rejimini gözeten güvenlik kararlarını uygulamaya karar verdiniz mi?! Vakıa zemininde görünen budur. Şayet böyleyse bu sizler için bir utançtır!

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Avustralya Halkına Açık Bir Mektup Afganistan Duvarları Çığlık Atıyor: Avustralya Ordusunun Geri Çekilmesi ve Savaşın Sona Erdirilmesi İçin Karar Vericileri Hesaba Çekiniz

  • Kategori Avustralya
  •   |  

Afganistan'dan aralıksız gelen haberlerin en sonuncusu, bu hafta orada görev yapan Avustralya askerlerinden ikisinin öldürülmesi oldu. Dolayısıyla askerlerin geri çekilmesi ve Avustralya'nın Afganistan işgaline katılımını sona erdirmesi zorunluluğu her zamankinden daha belirgin bir hale geldi.

Artık gerçeklerle karşı karşıya gelmenin zamanı gelmiştir:

Hala başarısızlık yankıları süren Afganistan savaşı, uzun ve zorlu on yıldır devam eden ve ancak ufukta ucu açık olan bir savaştır. Bu savaşta, koalisyon güçlerinden 2500 asker öldürülmüş ve Avustralya'nın bilançosu ise 26'ya ulaşmıştır. Dolayısıyla 26 kişi ve 26 aile parçalanmış ve sonsuz sevdiği kişilerle birlikte travma geçirmiştir... Peki hangi amaç için?

Savaşın, Afganistan halkı üzerindeki etkisine gelince; hikaye çok korkunç olup kelimelerle ifade edilemeyecek kadar insanlık trajedisi olan bir hikayedir. Zira bu savaşta, sadece rakamlarla muamele edilen ve bu savaşı idare eden kişiler tarafından "arızi kayıp" adı altında özetlenen sayısız masum insan ölmüştür. Dolayısıyla onlar da aynen ailesi ve sevdikleri olan insanlar gibi bir insandı. Ancak onların sayıları yirmilerde hatta yüzlerde kalmamış bilakis binlere ulaşmıştır.

Nitekim Avustralya'daki akşam yemeği masalarında, 26 boş sandalyenin olduğu bir zamanda Afganistan'daki masalarda binlerce boş sandalye bulunmaktadır. Şimdi bu korkunç gerçek, durup uzunca düşünmeyi gerektirmektedir.

Bu savaşın devam etmesi halinde sonuç önceden bellidir: Zira daha fazla asker ve Afgan siviller ölecektir. Buda kinin, kısır döngü içerisindeki intikam duygularının artması ve ufukta arzulanan her hangi bir sonun olmamasıyla sonuçlanacaktır. Çünkü bu savaş, işgalci koalisyon güçleri açısından kaybedilmiş ve kazananı olmayacak olan bir savaştır. Nitekim koalisyon güçlerinin kontrolü dışındaki bölgelerin büyük çoğunluğu da işgalden on yıl sonra aynı durumdadır. Ne yani Avustralya başbakanının geçen yıl işaret ettiği gibi iki veya üç yada hatta on yıllar sonrasını bekleyebilir miyiz?

Geçen yılların Avustralya politikacılarının kararlarını etkilediği, daha temkinli ve ihtiyatlı oldukları görülmüyor mu? O halde niçin böyle yapıyorlar? Hala defalarca aynı tecrübeyi tekrarlıyorlar. Zira 2002 yılında ilk Avustralya askerinin öldürülmesinden geçen haftaki son olaya kadar, politikacılar hiç sakinliklerini bozmadan, hiçbir haklı yanı olmayan şeyleri haklı çıkarmak için ulusal duyguları ve meyilleri istismar ederek yine aynı mesajı tekrarladılar.

Herhangi tarafsız bir gözlemci için açıktır ki Avustralyalı yetkililer, Amerikan planlarının fantezilerini karışı karşına adımı adımına izlemektedirler. Dolayısıyla onlar, ister ilk olarak George Bush'a yardım etmek için yarıştıkları sırada olsun isterse şu anda olduğu gibi Obama yönetimini körü körüne takip etmelerinde olsun Avustralya insanlarını ve kaynaklarını, siyasî ve ekonomik olarak Amerika'nın çıkarlarını gerçekleştirmek için istihdam etmektedirler. Aslında bu savaş, bir Amerikan savaşıdır ve bu savaştan Avustralya'ya düşecek olan, uğrunda dökülen kanları hak etmeyen kırıntılardan başka bir şey olmayacaktır.

Avustralya hükümeti ve muhalefet olmak üzere her ikisinin Afganistan savaşı ile ilgili olarak, 2001 yılının başlangıcında Afganistan saldırısına dönük ilan edilen maksadın 11 Eylül saldırılarının intikamı olduğunu söylemeleri doğrudur. Ancak bir on yılın ardından şu anda bu maksat tamamen değişti ve bu saldırının, zulüm görenlerde dahil Afganistan'daki kadınları kurtarmak ve aynı şekilde Avustralya'nın ulusal güvenliğini güçlendirmek için olduğunu iddia eder oldular! Görünen o ki politikacılar, Afganistan'ın Avustralya'dan on binlerce kilometre uzak olduğunu, vergi mükelleflerinin paralarından Afganistan için kullandığı ve dünyanın tanık olduğu zor ekonomik şartlar altında ihtiyaçlarını gidermek için mücadele eden binlerce Avustralyalı aileye yardım etmek için yerel olarak harcamaya başladığı yüz milyonları unutmuşlardır.

Bu savaş için konulan maksatları ve ondaki değişikliklerin hızını hesaba katmadan hiçbir şey gerçekleştirilemez. Bilakis aksine Avustralya da dahil dünyanın, "Terörle Mücadele'nin" başlamasından bu yana daha az güvenli bir hale geldiğini görüyoruz.

Bu savaş, "Bagram" havaalanında meydana gelenler, Afganistan'ın köy köy, il il topluca imha edilmesi gibi koalisyon güçleri tarafından sistematik işlenen ihlaller de dahil Afgan halkının nazarında daima topraklarına dönük zalim bir işgal olmuştur. Buna karşılık Avustralya'nın adı, ağırlıklı olarak kötü bir şekilde anılan Amerika'nın adı ile yan yana lekelenmektedir.

Bundan sonra herhangi bir politikacından ümit beklenilmesinde bir hayır yoktur. Politikacıları hesaba çekmeniz ve akıllarını başlarına getirmeniz için artık iş size kalmıştır ey Avustralya halkı! Afganistan duvarlarına kan ile yazılmış açık mesajda şöyle denmiştir: İşgal sona ermeli ve kuvvetler geri çekilmelidir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Parlamento, Alimlerin de Katıldıkları Bir Sempozyum Yoluyla Haram Olan Faizin Helal Kılınmasını Ele Almaktadır... Ey İslam Alimleri, Haramın Helal Kılınmasından Sakının!!

Sudan parlamentosu, yeni Hartum havaalanının hemen yanındaki Atbara ve Sitit nehirlerinin üzerine barajlar inşa etmek için faizli kredilere izin verilmesi hakkındaki geniş tartışmanın ardından meclis başkanı, tüm sözleşmelerin gerçekleştirilmesini sürdürmek, zaruret fıkhının yani, الضرورات تبيح المحظورات "Zaruretler, mahzurları mubah kılar" kaidesini almak, bu fetvayı yeniden gözden geçirmek ve milletvekillerinin katıldığı gibi alimler ile ekonomistlerin de sempozyuma çağrılması üzere parlamentonun, bir meseleyi daha görüşmek için bir sempozyum daha düzenlemesini önerdi.

Sudan parlamentosu, daha önceki birçok vesilelerle faizli kredilere izin vermeyi alışkanlık edinmiştir. Faiz olması itibarıyla bu sözleşmelerin geçmesine karşı duran ve karşı çıkan parlamentonun bazı üyelerine teşekkür ediyor, ellerini sıkıyor ve onlardan İslam'ın bekçileri olmalarını istiyoruz. Zira onların bu duruşları sayesinde, meclis başkanı kesinlikle faiz almayı askıya almak zorunda kalacaktır.

Faiz, delaleti kati ayetlerle haram kılınmış olup Allah'ın kitabında ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetinde zaruret halinin ve benzerlerinin istisna olduğunu ifade eden hiçbir şey varit olmamıştır. Dolayısıyla onun haramlılığı, yer gök var olduğu sürece devam edecektir. Allahu Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ(278) فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ فَأْذَنُواْ بِحَرْبٍ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُوسُ أَمْوَالِكُمْ لاَ تَظْلِمُونَ وَلاَ تُظْلَمُونَ "Ey iman edenler! Allah'a ittika edin ve ribadan (faizden) geri kalan (alacaklarınızı) derhal bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz! Eğer bunu yapmazsanız Allah ve resulünden (faizcilere karşı) açılmış bir savaştan haberiniz olsun. Eğer tövbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; (böylece) ne zulmetmiş ne de zulmedilmiş olursunuz." [el-Bakara 278-279]

Zaruret hakkındaki hadise ve حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ "Ölü eti size haram kılınmıştır." [el-Mâide 3] ayetiyle amel ederek ribanın helal kılınmasının ölü etinin yenmesine kıyas edilmesine gelince; buna yer yoktur. Çünkü kıyas, aklî illete değil şeri illete muhtaçtır ve bu illetin, camit bir isim değil anlaşılır bir vasıf olması kaçınılmazdır. Bundan dolayı bu ayet ile yemeyi ve içmeyi helal kılan ayetlerde illet yoktur ki bunlardan ribanın mubah olduğu hükmü istinbat edilebilsin. Zira mevcut olan illet, (İnsanın, ölüm anında yemek veya içmek zorunda kalmasıdır.) Bu ise ribanın alınmasında gerçekleşmemektedir. Ayrıca kıyas ve istinbat şartlarını bilen güvenilir fakihlerden ve alimlerden hiçbiri, faiz alan bir kimsenin genellikle zor durumda olduğunu bilmelerine rağmen bu tür bir söz söylememişler ve faize cevaz vermemişlerdir.

Ey parlamentonun sempozyumuna davet edilen alimler!

Allah sizin hayrınızı versin! Hakkı söyleyin ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayın. Otoriteyi hoşnut etmek için dininizi harcamayın. Dininiz ve ümmetiniz için Allah'a yemin olsun ki; tüm başımıza gelenler, İslam'ın hükümlerine muhalefet etmemizden ve hevalara uymamızdan dolayıdır. وَلاَ تَلْبِسُواْ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُواْ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ "Hak ile batılı karıştırmayın ve bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin." [el-Bakara 42]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Korku Engeli Kırıldı, O Halde İslamî Ümmetin Ayaklanmalarına Katılın

  • Kategori Tacikistan
  •   |  

Birkaç aydan beri, Tunus, Mısır, Yemen, Bahreyn, Libya, Suriye, Cezayir, Fas ve benzerleri gibi bazı İslam ülkelerinde zalim yöneticilere karşı İslam ümmetinin gösterileri harekete geçmiştir. Bu yöneticiler, mazlum ümmeti yirmi, otuz hatta kırk yıldan beri kuvvet yoluyla yönetmekte, ümmetin kanlarını emmekte, kafir efendileri tarafından dayatılan zalim kanunları tatbik etmekte, efendileri ile birlikte ümmetin servetlerini yağmalamakta, ırzlarını ve doğal insan haklarını çiğnemekte, dinini ve mukaddesatlarını hakir görmektedirler. Sözün özü, bu asrın Firavunlarının zulümleri, tüm sınırları aşacak dereceye ulaşmıştır. Nitekim insanlar, ister güvenlik güçleri ve güç devreleri olsun isterse sömürgeci Batılı devletlerin tuzakları ve hileleri olsun hiçbir kimsenin ve hiçbir şeyin yollarını engelleyemeyecek şekilde sokaklara dökülmüştür. Mazlum ümmet artık korkuyu unutmuş ve zalim yöneticiler devrilinceye kadar meydanlardan evlerine dönmemeye kesin karar vermiştir. Ümmetin bu ayaklaması, zalim yöneticilerin ömrünün ve zulüm zamanının sona erdirilmesinin habercisidir. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] bunu şöyle müjdelemiştir, ثمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا "Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır." İbn-u Ali ve Hüsnü Mübarek gibi zalim yöneticiler, bir biri ardına tarihin çöplüğüne atıldılar. Kafir efendileri onlara hiçbir önem vermedi ve onları karanlık geleceklerine terk ettiler! Ümmetin boynuna kuvvet yoluyla musallat olan İslam ülkelerindeki arkadaşlarını da aynı şekilde karanlık günlerin olduğu bu aynı gelecek beklemektedir. Allahu Subhânehu'nun izniyle Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, bizleri kendisiyle müjdelediği şu merhale başlamıştır: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ " Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır."

Tacikistan ve diğer Orta Asya ülkeleri, İslam ülkelerinden bir parça olup halkı da İslam ümmetinden ayrılmaz bir parçadır. Aynı şekilde bu ülkeye hükmeden yöneticiler de on yıllardan beri insanlara zulmetmektedirler. Son dönemdeki zulümler ise akılların almayacağı ve kanları donduracak dereceye ulaşmıştır. İmam Ali Rahman başkanlığındaki mücrim Tacikistan hükümeti, zulümde ve tugyanda sınırı aşmıştır. Zira insanların tüm alanlarındaki yaşam düzeyi en alt seviyeye düşmüş, fakirlik tüm alanlara yayılmış, bir lokma ekmeği kazanmak insanların en önem verdiği şey haline gelmiş, din ve mukaddesatlar çiğnenmiş, hatta normal ibadetler, dinî gelenekler, dini öğrenmek, şeri giysi ve sakal gibi İslamî görüntüler, işte tüm bunlar, işleyenlerin "terörist" ve "aşırıcı" olarak damgalandığı "bir suç" haline gelmiştir!

Bu ülkede insanlara rağmen sadece iktidar kesimi lüks içerisinde yaşamaktadır. Bu kesimin tek önem verdiği şey, sallanan otoritesini korumak, servetleri ile Avrupa ve Amerika bankalarındaki bakiyelerini artırmaktır. Bu mücrimler, habis amaçlarına ulaşmak için hiçbir aracı kullanmaktan sakınmazlar. Bundan dolayı kafir efendilerinin has köleleri olup onların İslam ümmetine karşı olan emirlerini ve planlarını uygulamak için yarışır oldular. Çünkü onlar efendilerini, otoritelerinin ve servetlerinin bekasının garantörü sanmaktadırlar. Ancak onlar, otoritelerinin sayılı günleri kaldığından gafil olup hayallerle kendilerini aldatmaktadırlar. Zira Tacikistan'daki Müslümanlar, artık onların zulümlerinden bıkmış, sabır taşları çatlamış ve ülke halkından olan muhaliflerin enerjisi, patlama derecesine ulaşmıştır. Tacikistan toplumu sessiz gibi görünse de bu sessizlik, zalim diktatörleri ve mücrim azınlığını yerle bir edecek fırtına öncesi bir sessizliktir. Dolayısıyla Tacikistan'daki Müslümanlar, İslam ümmetinden bir parça olup Allah'ın izniyle İslam ümmetinin başlamış ayaklanma mecrasından ve İslamî değerlere geri dönüşünden geri kalmayacaktır. Nitekim Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], bu ümmetin vahdetini şu kelimelerle beyan etmiştir: مَثَلُ الْمُسْلِمِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ كَمَثَلِ الْجَسَدِ الْوَاحِد "Birbirlerine karşı merhamette ve birbirlerine karşı sevgide Müslümanların misali, tek bir vücudun misali gibidir." Dolayısıyla bu ümmetin sevinci de hüznü de fikirleri de duyguları da birdir. Bu ümmetin başlayan ayaklanma mecrası, bugün yada yarın her tarafa yayılacaktır.  Bu ülkelerdeki kardeşlerimiz ve bacılarımız, tagutların yaptıklarına ve binlerce şehitlere hiç aldırış etmeden aylardan beri evlerine dönmemektedirler. Tüm meydanlardan ise tek bir slogan yükselmektedir: "Halk Rejimin Devrilmesini İstiyor." Şüphesiz ümmetin bu ayaklanma tufanı, aynı şekilde bizim mazlum beldemize de ulaşacaktır!

Hizb-ut Tahrir / Tacikistan, Allah'ın fazlı ve keremiyle ilk günden beri etkinliklerine başlayarak ümmetin bu haline, bu zulme ve despotluğa bir an sessiz kalmamıştır ve ülkedeki bütün Müslümanlar buna şahittir ve bunu bilmektedirler. Nitekim üç yüzden fazla şebabı, zalimlerin cezaevlerinde uzun süre geçirmişler ve şuan yaklaşık üç yüz başka şâb da bu zalim diktatörden dolayı dikenli tellerin arkasında bulunmaktadır. Bazıları ise uzun bir zaman geçmeden tekrar cezaevine geri gönderilmişlerdir. Hatta muhlis bir kadın gurubu, şiddetli işkenceyle karşı karşıya kalmış ve uzun bir müddet cezaevinde yatmışlardır. İşte tüm bunlar, söylediklerimize dair açık örneklerdir.

Bizler eminiz ki Tacikistan'daki Müslümanlar, Hizb-ut Tahrir'in İslam ümmetini zalimlerin zulmünden ve kafir devletlerin sömürgeciliğinden kurtarmaya dönük etkinliklerini her zamankinden daha çok fark ediyorlardır. Zira her şey açığa çıkmış, Tacikistan'daki yöneticiler de dahil zalim yöneticilerin kötülükleri ifşa olmuş ve artık ümmet özgür olmanın zirvesine ulaşmıştır. Dolayısıyla kardeşlerinin ayaklanmalarını etkilemeleri, Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaları ve fasit nizamları devirip Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için azimlerini bilemeleri amacıyla Tacikistan Müslümanları için bir fırsat doğmuştur.

Ey Zalimler!

Geriye sayılı günlerinizin kaldığını ve sizleri, Tunuslu İbn-u Ali'nin, Mısırlı Mübarek'in ve Libyalı Kaddafi'nin akıbeti beklediğini bilin ve anlayın! Mazlum ümmet, Allah'ın izniyle sizden hak ettiğiniz şekilde bir intikam alacaktır. İşte o zaman, ne servetinizin ne makamınızın ne de özel güvenlik güçlerinizin size bir yardımı olacaktır. Dahası kafir efendileriniz sizleri, kaldırıp bir kenara atacaktır! O halde tarihin çöplüğünün sizleri beklediğini bilin! Ayrıca Allah katında elim bir azap ta sizleri beklemektedir!

Ey Tacikistan'daki Müslümanlar!

Bizzat ecdadınız olan Eba Bekir'in, Ömer'in, Osman'ın, Ali'nin, Ömer İbn-u Abdulaziz'in, Halid'in, Salahaddin'in ve Mutasım'ın adlarını duyduklarında düşmanların kalpleri korkuyla dolardı. O halde bu büyük adamların torunları olduğunuzu bilin! Artık fasık kölelerin zulmünden korkmamanızın ve en üstün cihat yolunu takip etmenizin zamanı gelmiştir. Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: أَلاَ إِنَّ أَفْضَلَ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Cihadın en üstünü, zalim sultanın karşısında hak sözü söylemektir." Ve Allahu Subhânuhu'dan başkasından korkmayın. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي "Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun." [el-Bakara 150]

Bizler, alimlere özel bir hitapta bulunmak istiyoruz. Çünkü Allah Azze ve Celle, şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ "Allah'tan ancak alim kulları korkar." [Fatır 28]

Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: العلماءُ ورثةُ الأنبياءِ "Alimler, enbiyaların varisleridirler." Yani alimler, hak sözü söylemede, yöneticileri muhasebe etmede ve ümmete hayır yolunda liderlik etmede enbiyaların varisleridir demektir. O halde alimlerin Allah katındaki sorumluluğu ve yükü Müslümanlardan daha büyüktür. Bu nedenle onlar için azim bir ecir vardır. Evet, alimlerin mertebesi böyledir. Zira onlar, Allah ve resulünün emirlerine göre amel ederler, zalim yöneticileri muhasebe etmede ve zalimlere karşı çıkmada ümmete liderlik ederler. Aksi taktirde alimlerin mertebesine müstahak olamazlar. Bilakis Allah katında şiddetli bir hesap ve azapla karşı karşıya kalırlar. Bundan Allah'a sığınırız!

 

Ey Müslümanlar! Ey Alimler! Ey Akıl Sahipleri!

Hizb-ut Tahrir sizleri, zalim yöneticilere, ister adı diktatör olsun isterse demokrat olsun tamamı zalim olan fasit kapitalist rejimlere karşı kendisiyle birlikte inkar seslerinizi yükseltmeye, camide, sokakta ve yürüyüşlerde tekbir ve dualarınızı yükseltmeye, Mısır, Tunus, Yemen, Bahreyn, Suriye ve Libya'daki Müslümanlarla omuz omuza olduğunuzu, zalim rejimleri yıkıp -Raşidi Hilafet- olan tek bir İslam Devleti kurmak, Müslümanları koruyacak ve onları savunacak adil bir halife nasbetmek için diğer İslam ülkelerindeki Müslümanlarla birlikte İslam ümmetinden ayrılmaz bir parça olarak çalıştığınızı ilan etmeye çağırmaktadır. Bu, Allahu Subhânehu'nun size farz kılmış olduğu bir emir olup bunu eda etmekle büyük bir ecre müstahak olacaksınız. Ayrıca bu husus, sizi zulümden kurtaracak, dünyanın ve ahiretin saadetine ulaştıracaktır. Şayet yapmazsanız, hoş görmenizden ve ihmal etmenizden dolayı size elim bir azap isabet edecektir. Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

 

لا، وَاللهِ، لَتَأْمُرُنَّ بِالـْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْـمُنْكَرِ، وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يِدِ الظَّالِمِ، وَلَتَأْطُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا أَوْ تَقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْرًا " Vallahi hayır! Ya m'rufu emredersiniz ve münkerden sakındırırsınız ve zalimin elini tutar, onu tam bir çevirme ile hak üzere çevirir ve onu tam bir zorlama ile hak üzere zorlarsınız... "

Hizb-ut Tahrir sizleri, işte bu hususa davet etmektedir. Zira o, Allah'ın vaadinin ve Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesinin yakın olduğuna inanmaktadır.

 

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, yeryüzünde Halife kılacağını..." [Nur 55]

 

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ " Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır."

Onun davetine icabet ediniz ki dünyanın ve ahiretin saadetine nail olasınız!

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER