Cumartesi, 07 Recep 1447 | 2025/12/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Üyesi Habibullah Selim'in Kaçırılmasına Karşı Ülkede Geniş Çaplı Gösteriler Düzenlenmiştir

Hizb-ut Tahrir şebabı bugün, Karaçi, Ravalpindi, İslamabad ve Peşaver'de hizbin üyesi Habibullah Selim'in kaçırılmasına karşı bir protesto gösterisi düzenlemiştir. Nitekim göstericiler üzerinde, "Hizb-ut Tahrir'in Üyesi Habibullah'ın Kaçırılması, Hilafet'in Kurulmasını Durduramayacaktır", "Devletin, Hilafet İçin Çalışanları Kaçırması Allah'a ve Resulüne Savaş Açılması Mesabesindedir" ve "Siyasî ve Askerî Liderlikteki Amerikan Ajanları, Hilafet'e Davet Edenlere Zulmetmektedirler" yazılı pankartlar taşımışlardır.

Göstericiler, Habibullah'ın derhal serbest bırakılmasını talep ettikleri gibi protestocular da Hizb-ut Tahrir üyesinin bu hain yöneticiler tarafından Karaçi'den kaçırılmasının, Hizb-ut Tahrir'in popülaritesinin ve ümmet içinde Hilafet'e davetin artmasının akabinde gerçekleşen korkakça bir eylem olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca Göstericiler, bu talihsiz eylemlerin, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın yardımıyla Hizb-ut Tahrir'i korkutamayacağını ve Hizb-ut Tahrir'in, Orta Asya ve Arap Dünyasındaki yöneticilerin kendisine yönelik vahşetlerine rağmen geçtiğimiz on yıllar boyunca barışçıl siyasî faaliyetlerine davam ettiğini vurgulamışlarıdır. Bunun yanı sıra göstericiler; güvenlik birimi subaylarından, Hilafet'in kurulmasını durdurmak için tüm güçleriyle çalışan siyasî ve askerî liderlikteki hainlerin isteklerini yerine getirmek için ahiretlerini harap etmemelerini talep etmişlerdir.

Hizb-ut Tahrir, İslam dünyasının kandili ve küresel bir güç olsun diye Pakistan'da Hilafet Devleti'ni kurmak için Nebi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metodunu benimsemiştir. Bunun aksine siyasî ve askerî liderlikteki hainler, Raymond Davis gibi olan katilleri serbest bırakmaktalar ve Sıddîka Afiyet'te yaptıkları gibi namuslarımızı kafirlere teslim ettikleri gibi masum sivilleri katletmesi için insansız uçakların saldırılarına yardım etmek ve ülkenin dört bir tarafında patlamalar ve suikastlar düzenleyen CIA ve Blackwater gibi terörist örgütlerin ajanlarına vizeler vermek yoluyla ülkenin egemenliğinden feragat etmektedirler.

Yine göstericiler, Silahlı Kuvvetler içerisindeki muhlis subaylardan, bu hain yöneticilerden ve Amerika'nın egemenliğinden kurtulmak amacıyla Hilafet'i kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelerini talep etmişlerdir. Gösterilerin sonunda protestocular, Hilafet'i kurmaya dönük mücadeleyi sürdürmeye kararlı olduklarını açıklamışlar ve "Ümmetin Vahdeti Hilafet'tir" ve "Ümmet, İslamî Hilafet'i İstiyor" sloganları atarak barışçıl bir şekilde dağılmışlardır.

Not: 12 Nisan 2012'de hükümet birimlerinin bazı unsurları polis kuvvetlerinin yardımıyla Hizb-ut Tahrir üyesi Habibullah'ı, Karaçi kentinde bulunan evinden kaçırmışlardır. Habibullah Selim, basın organları ve siyasî çevreler arasında tanınmış olan siyasî bir iş adamıdır. Nitekim hükümet birimlerinin unsurları geçen yıl polisle birlikte onun evine baskın düzenlemişler ve iki bilgisayarını çalmışlardı. Bu defa Habibullah'ı evinde bulamayınca eşini ve çocuklarını, vahim sonuçlarla tehdit etmişlerdir.

Devamını oku...

Devletin Yakıtları Desteklediği [Sübvanse Ettiği], Tamamen Yalan ve Saptırmadır

  • Kategori Sudan
  •   |  

Maliye Bakanı Ali Mahmud, 30.04.2012 pazartesi günü, yakıtlardan desteğin kaldırılmasına dönük 2013 yılında başlayacak olan plan hakkında İMF misyonu ile görüşeceğini açıklamıştır. Bu ise Ulusal Konseyin yönlendirmesiyle olmaktadır. Nitekim Bakan, desteğin kaldırılmasına dönük birçok gerekçelerden bahsetmiş ve şöyle demiştir: "Yakıtların desteklenmesi meselesinin, devletin genel bütçesine ağır maliyeti olmakta ve bu desteğin varlıklı bölümlere gitmesinin yanı sıra yakıtların büyük bir oranı da civar ülkelere kaçırılmaktadır." Bunun yanında İMF misyonu başkanı Sayın Roper Gelinham da bu meselenin etüt edildiğini ve bir buçuk ay içinde konuyla ilgili bir rapor verileceğini açıklamıştır. [01.05.2012 / Ahbar el-Yevm Gazetesi]

(İddia edilen) bu desteğin hakikatini öğrenmek için Enerji Komitesi Başkanı Mahmud Yusuf'un Sudan Parlamentosu'nda yaptığı açıklamalara dönüyoruz. Nitekim şu ifadelerin geçtiği bu açıklamaları, es-Sahafe Gazetesi 15.11.2011 tarihindeki (6571.) sayısında aktarmıştır: "Hükümet, petrol türevlerini uluslararası fiyatla satın almakta ve bunları, varili 49 dolara eş değer olan desteklenmiş fiyatla satmaktadır." Şu manzara iyi anlaşılmalıdır; Güneyi'nden ayrılmasının ardından şu anda Sudan, günlük olarak (118) bin varil petrol üretmekte olup yerel tüketim için günlük yeterli olan miktar ise (100) bin varildir. Yani hükümetin, yerel rafinerilere 49 dolara sattığı bu petrol, küresel pazarların değil bu ülkenin ürettiği petrol olup bir varilin üretim maliyeti 6 ila 14 dolar arasında değişmektedir. Zira Kanada Şirketi Talisman, 1998 yılındaki petrol üretiminin başında, bir varil petrolün Port Sudan'a varıncaya kadarki maliyetinin 14 dolara ulaştığını açıklamıştır.

Tüm bunlardan, (iddia edilen) bu desteğin olmadığı bilakis bunun tamamen yalan ve saptırma olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Zira devlet, bir varil petrolü 6 ila 14 dolar arasında değişen maliyetlerle çıkarmakta ve rafineriye bunu 49 dolara satmaktadır. Yani kat be kat kar edilmekte dahası şu anda devlet planında, petrolü rafinerilere uluslararası fiyatla satmak için önümüzdeki yılın başında (iddia edilen) desteği kaldırmayı arzulamaktadır. Yani devletin, şeran haram olmasının yanı sıra Allah ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e açılmış bir savaş olması itibarıyla alınması hususunda defalarca uyardığımız faizli borçların faizlerini ödemesini sürdürmesini arzulayan İMF'nin "reçetesi" uygulanarak korkunç karların elde edilmesi için bir varil petrol, 100 küsur dolar olacaktır. [19.02.2012 / es-Sahafe Gazetesi]

Yakıtlardan (iddia edilen) desteğin kaldırılması olarak adlandırılan bu politika, İMF'nin "reçetesinin" temel unsurlarından biridir. Nitekim bu hükümet, özellikle Güneyi'nden ayrılmasının ardından Sudan'daki ekonomik sorunların kötüleşmesiyle eş zamanlı olarak bu Arap Baharı atmosferinde insanların öfkesinden korktuğundan bu politikanın uygulanmasını kararsız bir şekilde sürdürmektedir. Ancak bu hükümet, cihadı, şehadeti ve İslam topraklarının düşmandan kurtulmasını arzulayan insanların Silahlı Kuvvetleri'nin etrafına sarılmasını istismar ederek yakıtlardan (iddia edilen) desteğin kaldırılması olarak adlandırılan planının uygulanmasının yürütülmesi için cesaret edip bir takvim açıklamıştır. Zira hükümet, özellikle yoksul insanlar olmak üzere ileride insanların şuandakinden daha çok acısını ve sıkıntısını artıracak olan bu şeytanî planının açıklanması için uygun bir durumu hayal etmiştir. Dolayısıyla yakıtlardaki bu artış, ileride mal ve hizmet tüketen yoksulların ve mahrumların da başına gelecektir. Ayrıca otobüs filosu yada kamyon sahipleri, ileride bu artışı tüketicinin ödediği taşıma hizmeti fiyatına da yansıtacaklardır!!

Ey Sudan Halkı!

Müslüman, ister hakim isterse de mahkum olsun bütün fiillerinde şeri hükümlerle mukayyettir. Dolayısıyla Allah'ın bir kulu olması vasfıyla onun fiillerinden herhangi bir fiilinin, Şari Subhânehu ve Te'âla'nın hitabında gelenlerin, yani şeri hükmün dışında olması helal değildir. Zira Subhânuhu, şöyle buyurmuştur:

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا "Resul size neyi getirdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan kaçının." [el-Haşr 7]

Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ "Her kim üzerinde emrimiz olmayan bir amel işlerse o reddedilir."

Dolayısıyla şeri hükümle mukayyet olmak, İslam akidesinin gerekliliklerindendir. Buda Allahuteala'nın şu kavlinden dolayıdır:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Seni hakem kılmadıkları sürece iman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65]

Peki petrol mülkiyetinin şeri hükmü nedir? O, ferdî bir mülkiyet midir yoksa devlet mülkiyeti midir yoksa kamu mülkiyeti midir?

Şeri olarak petrol, devlet ve ferdî bir mülkiyet değil kamu mülkiyeti sayılmaktadır. Kamu mülkiyeti ise Şari'nin cemaatin aynî kullanımındaki ortaklığına izin verdiği şeydir. Buda devletin gözetimine bakmaksızın malın doğasında ve sıfatında sabit olmaktadır. Dolayısıyla malın vakıasına bakılır. Dolayısıyla da petrolün durumu, miktarı sınırlı olmayan bir maden olmasıdır. Bu nedenle o, kamu mülkiyeti olup onun devletin, fertlerin ve şirketlerin mülkü olması caiz değildir. Buda Ebyad İbn-u Hammal'ın şu rivayetinden dolayıdır:

فاستقطعه الملح، فقطع له. فلما أن ولّى قال رجل من المجلس: أتدري ما قطعت له؟ إنما قطعت له الماء العد. قال فانتزعه منه "O, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i ziyaret ederek yerini belirttiği bir tuz madeninin kendisine ikta edilmesini istedi. Allah'ın Resulü de bu tuz madenini ona ikta etti. Tam oradan ayrılacağı sırada meclisteki bir adam dedi ki: "Ona ne ikta ettiğinizi biliyor musunuz? Ona kesilmez bir suyu ikta ettiniz. Bunun üzerine Ebyad: Bundan vazgeçtiğini söyledi." [الماء العِدُّ] el-Mâ'ul Iddu, tükenmeyen su demektir. Zira tuz, tükenmemesinden dolayı kesilmeyen suya benzetilmiştir. Dolayısıyla bu hadis, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in tuz dağını Ebyad İbn-u Hammal'a ikta ettiğine delalet etmektedir. Buda tuz madeninin ikta edilmesinin caiz olduğuna delalet etmektedir. Ancak onun tükenmeyen daimi bir maden olduğunu öğrendiğinde onu ikta etmekten vazgeçmiş, onu geri almış ve cemaatin mülkiyeti olmasından dolayı da onu ferdin mülk edinmesini yasaklamıştır. Nitekim Ebu Ubeyd şöyle demiştir: "Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, Ebyad İbn-u el-Hammal el-Maribi'ye, Marib'deki tuzu ikta etmesi ve ardından onu ondan geri almasına gelince; o, Ebyad'ın canlandırıp imar ettiği ölü bir araziyi ikta etmişti. Ancak Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], onun pınar ve kuyu suyu gibi tükenmeyen bir maddesi olan bitmez tükenmez bir su olduğunu görünce onu ondan geri aldı. Çünkü tüm insanların mera, su ve ateşte ortak olması Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bir sünnetidir. Dolayısıyla insanların dışında tek başına sahiplenmesi için onu bir adama ait kılmayı istemedi." Dolayısıyla tuz, madenlerden olmaktadır. Zira Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, onu Ebyad'a ikta etmekten vazgeçmesi, tükenmeyen bir tuz olmasının değil tükenmeyen bütün madenlerin ferdî mülkiyet olmadığına dair şeri bir illet sayılır. Dolayısıyla hadis, ister tuz isterse de herhangi başka bir maden olsun illet gerçekleştiği sürece sadece tuzla değil madenlerle ilgilidir. Yani petrolle ilgili şeri hüküm, onun kamu mülkiyeti olmasıdır. İslam'da ise kamu mülkiyetinin gelirleri; ister demir ve bakır gibi katı madenler olsunlar ister petrol gibi akıcı olsunlar isterse de doğalgaz ve benzerleri gibi gazlı olsunlar gerçek maliyetleri düşüldükten sonra -aynî yada hizmet olarak- ümmete dağıtılır ve devletin yada fertlerin yada şirketlerin bunları mülk edinmeleri caiz değildir.

Ey Sudan'daki Yöneticiler!

Yirmi üç sene sıska bir şekilde iktidarı yürüttünüz, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın metodu dışında yürüdünüz ve sözde uluslararası örgütler aracılığıyla düşmanların kapılarında çözümler dilendiniz. Halbuki sadece kaybınızı artıran bu çözümler sizleri krizden krize sürüklemiştir. أَوَلا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لا يَتُوبُونَ وَلا هُمْ يَذَّكَّرُونَ "Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar." [Tevbe 126] Ve sizler her defasında sorunların çözümlerini, Amerikan Başkanlığı Elçisi'nin veya İMF'nin veya da Şeytan'ın benzeri vesveselerinin yanında hayal ettiniz. Kendi ellerinizle ülkeyi parçaladınız. Nitekim Sudan'ın bir hazinesi ve gizli servetleri olan Güney ayrıldı. Böylece kafir Batı'nın iştihanı kabarttınız. Dolayısıyla her taraftan seğirtip koşarak geldiler ve gözlerini Darfur'a, Mavi Nil'e, Güney ve Doğu Kardufan' diktiler. Ardından sizler bununla da yetinmediniz, dahası bu cürümlerin tüm faturasını bu ümmete ödetmek istediniz. Peki artık kalplerinizin Allah'ın hak olarak indirdiği zikriyle titremesinin ve hiç aldırış etmediğiniz günahınızdan dönmenizin zamanı gelmedi mi?!

Ey Sudan'daki Güç ve Kuvvet Ehli!

Artık bu karanlığın sona ermesinin ve bu zincirin kırılmasının zamanı gelmiştir. Daha ne zamana kadar kılınızı kıpırdatmadan sessiz kalmaya devam edeceksiniz. Zira sizler, Allah'ın şeriatının uygulanmayıp onun rayesinin dalgalanmadığını, bilakis tagutların şeriatının şanının yükselip binlerce bayrağının dalgalandığını biliyorsunuz! Ayrıca birliği için yemin ettiğiniz ve topraklarını tertemiz kanlarınızla suladığınız ülkenizin, Allah'a, Resulüne ve müminlere hıyanet edenlerin kalemleriyle imzalanarak kenarlarından kırpıldığını da biliyorsunuz. O zaman tüm bunları ve Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ümmetine sert davranan zırar yöneticileri gördüğünüz halde nasıl dininize ve akidenize nusret vermezsiniz?! Zira Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

اَللَّهُمَّ مَنْ وُلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئًا فَشَقَّ عَلَيْهِمْ فَشُقَّ عَلَيْهِ، وَمَنْ وُلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئًا فَرَفَقَ بِهِمْ فَأَرْفِقْ بِهِ "Allahım, her kim ümmetimin işlerinden bir şeye (yönetime) vekil kılınır da onlara sert davranırsa, Sen de ona sert davran. Her kim de ümmetimin işlerinden bir şeye (yönetime) vekil kılınır da onlara yumuşak davranırsa, Sen de ona yumuşak davran."

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler sizlere deriz ki; şüphesiz Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'in doğacağı ve şirk ve nifak karanlığının yok olacağı şafak vakti elbette çok yakındır. O halde onun için çalışanlardan, onun muhlis askerlerinden ve ona nusret verenlerden olunuz. Zira ona şahit olanlar nusret verinler gibi olmayacaktır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Ey iman edenler! Allah'a ve rasule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt kaçırıldı

  • Kategori Pakistan
  •   |  

General Keyani yönetimi Pakistan’daki çetelerini göndererek Naveed Butt’u kaçırması hukukunun iflas ettiğini teyid etmektedir.

Cuma namazından önce Özel Tim ekibi Hizb-ut Tahrir’in Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt’u okuldan dönen çocuklarının gözleri önünde kaçırdı.

Naveed Butt’u yardımcısı Shahzad Shaikh yapmış olduğu açıklamada “Pakistan Devlet Başkanı General Keyani, Hizb-ut Tahrir’in Pakistan'daki Ekonomik Sorunların Tek Çözümü Olan İslam'ın Ekonomik Sistemi” hakkında İslamabad, Lahor, Karaçi ve Peşaver'de peş peşe düzenlemiş olduğu konferans ve gösterilerin peşi sıra fikri, siyasi ve hukuki açıdan mücadele edemeyince Naveed Butt’u kaçırma yolu seçmiştir.”

Shahzad Shaikh daha öncede yapmış olduğu açıklamada Naveed Butt’u kaçırılması öncesin de birçok baskınların yapılarak başka üyelerinin de kaçırıldığını duyurmuştu: “İslamabad ve Lahor'da Hizb-ut Tahrir'in dersine yapılan baskının ve kırk küsur üyenin tutuklanmasının ardından hükümet birimleri, Hizb-ut Tahrir'e dönük hedeflerini ülkenin dört bir tarafında sürdürmektedirler. Zira bu birimler, iki hafta önce Hizb-ut Tahrir üyesi Habibullah'ı Karaçi'deki evinde ailesinin önünden kaçırmışlardır ve hala da nerede olduğu bilinmemektedir. Ayrıca bu baltacılar, onun cep telefonu ile bilgisayarını da almışlardır. Bizim kaynaklara göre Habibullah, gizli işkence için bir hücreye atılmıştır. Hükümetin birimleri, geçen Cuma Hizb-ut Tahrir üyesi Üstad İrfan'ı Peşaver'de tutuklamışlar ve ona karşı terör suçu isnat etmişlerdir. Nitekim Terörle Mücadele Yargıcı polise, Üstad İrfan'ı iki gün gözaltında tutmasını emretmiştir.”

Shaikh: “Hizb-ut Tahrir, Raymond Davis meselesi, Amerika’nın Abad abad üzerine operasyonu, Nato kuvvetlerinin Selale üssüne gerçekleştirdikleri saldırısı, işgal güçlerinin Afganistan’a lojistik destek sağladıkları güzergahı tekrar açması ve ilişkileri normalleştirme adı altında Hindistan’ı razı etmek için Şetşan üssünde katledilen askerlerin kanlarından ödün vermesi gibi konularda yapmış olduğu ihanetlerini ifşa etmesi bu konulardaki Hizb-ut Tahrir’in yapmış olduğu çalışmalar kaçırma eylemlerinde etkili olmuştur” dedi.

naveed-butt-lahore-demo

009

004

Hizb-ut Tahrir’in Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt'un kaçırılması ile alakalı Pakistan ve İngiltere'de yapılan basın açıklamaları

 

Devamını oku...

لزوال الدنيا أهون على الله من قتل مؤمن بغير حق "Allah katında dünyanın yok olması bir müminin haksız yere öldürülmesinden daha hafiftir." Askerî Konsey, Amerika ve Yahudi Varlığı İçin Kenane-Mısır Gençlerinin Kanlarını Akıtmaktadır

  • Kategori Mısır
  •   |  

Ey Müslümanlar! Ey Kenane-Mısır Halkı!

Abbasiye faciası, Amerika'nın gerek kendi gerekse Yahudi varlığının çıkarlarını koruyan bölgedeki ilk hizmetçisi Mübarek'in yerine ajan rejimini korumak için getirdiği Askerî Konsey liderlerinin yüzlerindeki son sahte maskeleri de düşürmüştür. Zira bugün bu Konseyin liderleri, Amerika için kurban olarak gençlerin tahir kanlarını akıtmak için Kahire sokaklarına geri dönmüştür. Nitekim bu husustaki en son girişimi, eski Mübarek rejiminin yeni yüzlerle klonlanmasındaki başarısızlığı sezmesinin ardından Kenane-Mısır halkına kuvvet yoluyla hegemonyasını dayatmak olmuştur.

Amerika'nın, bir birini takip eden krizler ve kaoslar içerisinde Askerî Konsey'in liderleri içerisindeki ajanları yoluyla ülkeye girmekten çekinmemesi, kuvvet yoluyla kendisi için ajan bir rejim dayatması ve mübarek ayaklanmayı sıfır noktasına geri döndürmesi amacıyla ordunun sokağa indirilmesi için bu Konseye bir gerekçe oluşturmak içindir. Nitekim Askerî Konsey, Kenane-Mısır halkını yapay krizlerle korkutup sindirmeyi, çevirdiği planlarla güvenliği kaçırmayı, İslam'ı, nizamlarını ve hükümlerini çarpıtmayı başarmasının ardından Amerika ile Yahudi varlığına boyun eğeceği tam bir kurtuluşa ulaşmak için insanları ümitsizliğe düşürmeye ve onları ayaklanmalarına devam etmekten döndürmeye çalışmaktadır.

Ey Müslümanlar! Ey Kenane-Mısır Halkı!

Amerika'yı, Yahudi devletini ve tüm Batı ülkelerini korkutan şey, İslamınıza ve Rabbinizin şeriatını Hilafet Devleti'nin olduğu İslam Devleti içerisinde kamil bir şekilde hakim kılmaya geri dönmeniz ve sahih İslamî bir hayatı yaşamanızdır. Zira bu devlet yoluyla sizin ümmetler arasında var olmanız onları korkutmaktadır. O halde yeryüzü halklarının; insanlara, menfaatçiliğe ve laik kapitalizme kul olmaktan kurtulup tek ve Kahhar olan Allah'a kul olması, dünyanın darlığından dünyanın ve ahiretin genişliğine ve dinlerin zulmünden İslam'ın adaletine çıkarılması için davet ve cihat için harekete geçiniz. Nitekim bu halklar, zulüm ve baskı bataklığından kurtulmak için sizin gibileri beklemektedirler. Zira Allah'ın, İslam ümmeti olarak size emanet ettiği ve sizi kendisi için hazırladığı görev işte budur. Ayrıca Allah kıyamet gününde, bu halklar hakkında soracak olmasının yanı sıra bu mesajı onlara taşıyıp taşımadığımız hakkında da bize soracaktır. Nitekim Allahu teala, şöyle buyurmuştur:

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا "İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, resulün de size şahit olması için sizi vasat bir ümmet kıldık." [el-Bakara 143]

Bu nedenle kafir kapitalist ülkeler, İslam dünyamızdaki rejimlerin kendilerine ajan olarak kalmaya devam etmelerine büyük bir hırs göstermektedirler. Velev ki kuvvet ve şeriat ile dine kayıtsız kalarak insanların kanlarının akıtılması yoluyla olsa bile. Zira onlar, bir mümin hakkında ne bir yemin ne de bir zimmet gözetmektedirler.

Ey Müslümanlar! Ey Kenane-Mısır Halkı!

Allahu teala, şöyle buyurmaktadır:

وَإِن تَتَوَلَّوْاْ يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُونُوۤاْ أَمْثَالَكُم "Eğer (savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir ve siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz." [et-Tevbe 39]

Ve Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmaktadır:

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Dolayısıyla biz istesek de istemesek de Allah, bizim yada bizim dışındakiler hakkındaki emrine galiptir. O halde kendinizi, değişimden uzak tutmayınız. Vallahi bu, açık bir hüsrandır. Zira bu, orta çözümü, uyumluluk adı altındaki egemenlik yoluyla İslam'ın birliğinden feragat etmeyi, "İslam'ı referans alan sivil devlet" adı altında ve hiçbir şekilde tek kaynak olmamasına rağmen "İslam şeriatının ilkeleri, şeriatın ana kaynağıdır" gibi aldatıcı ibareler yoluyla sahtekarlığı ve dalkavukluğu kabul etmektir! Bu gibi ibareler, Allah'ın yönetimde tek olmadığını ifade etmektedir. Ayrıca tüm bunlar, İslam'dan yüz çevirmek ve ondan geri dönmektir. Buna rağmen Amerika ve kafir Batı, bu feragati ve bu dalkavukluğu kabul etmemekte, rejimin başının sadece kendilerinin ajanı olmasına razı olmakta, dahası bize uygulanan sistemlerin ve kanunların kendi sistem ve kanunlarından kopyalanmış olmasını istemekte ve bedenlerimizin parçalanması pahasına bunun tamamlanmasında ısrarcı olmaktadırlar.

Gerçekten üzücü olan ise başta sözde İslamcılar olmak üzere Mısır'daki siyasî güçlerin, Abbasiye faciasını seçilmiş Cumhurbaşkanının hızla otoriteye teslim olma talebine bir argüman olarak almalarıdır. Sanki mevcut laik Cumhuriyet rejimindeki bu seçimler, bütün sorunları çözen ve ülkeyi refaha ve güvenliğe doğru ilerleten bir kurtuluş yoluymuş gibi. Bizler yine tekrarlarız ki; gelecek olan Devlet Başkanı'nın da boyun eğeceği mevcut Cumhuriyet rejimi olduğu sürece bu seçimler hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Bilakis vacip olan, bu rejimi kökünden söküp atmak ve onun yerine İslamî Hilafet'i kurmaktır.

Ey Kenane-Mısır Ordusu İçerisindeki Subaylar ve Askerler!

Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا "Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır." [Nisa 93]

Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmaktadır:

إذا التقى مسلمان بسيفيهما فالقاتل والمقتول في النار "İki Müslüman kılıçları ile karşı karşıya geldiği zaman, katil de maktul de ateştedir."

İyi biliniz ki; Allah katında dünyanın yok olması bir müminin haksız yere öldürülmesinden daha hafiftir. O halde bu komplo içerisindeki din düşmanlarına yardım etmeyiniz ve kardeşlerinizin kanlarının akıtılmasının bir aracı olmayınız. Yoksa bu kanların sorumluluğunu taşırsınız ve kıyamet günüde de zelil ve hüsrana uğramış bir şekilde gelirsiniz.

Ve yine iyi biliniz ki; sizin yararınıza olan İslam'a nusret vermek ve Mısır'da Hilafet Devleti'nin olduğu devletini kurmak yoluyla İslam şeriatını eksiksiz kamil ve kapsamlı bir şekilde hakim kılmaktır. Böylece Mısır, İslam dünyasındaki Hilafet'in başkenti olmasının yanı sıra İslam ülkelerini birleştirecek ve Sykes-Picot'un yapay sınırlarını ortadan kaldıracak olan büyük İslam Devleti'nin çekirdeği olsun. Nitekim Hizb-ut Tahrir, işte bunun için çalışıp sizi ve tüm Kenane-Mısır halkını buna davet ettiği gibi yine sizleri, Amerika'ya, Yahudilere ve kafir Batı'ya, kendilerine İslam ülkelerinde şeytanın vesveselerini bile unutturacak olan iyi bir ders vermeye davet etmektedir. Buda Nebimiz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Devleti'ni kurmak için ona nusret vermek ve onunla birlikte çalışmak yoluyla olacaktır. Zira Nebimiz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Ahmed'in rivayet ettiği sahih hadiste şöyle buyurmuştur:

ثم تكون خلافة راشدة على منهاج النبوة "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet olacaktır."

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Hillary Clinton'un Ziyaretine Dönük Bir Protesto Gösterisi Düzenlemiştir Haçlı Amerika İle Olan Stratejik ve Güvenlik İşbirliğini Reddediniz

Hizb-ut Tahrir bugün, 05. Mayıs 2012'de planlanan Hillary Clinton'un ziyaretine dönük bir protesto gösterisi düzenlemiştir. Nitekim gösteri, Yüksek Mahkeme'den başlamış olup Ulusal Basın Kulübü'nün dışında son bulmuş ve Hizb-ut Tahrir üyeleri de aşağıdaki mektubu okumuşlardır:

El- Hak Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Ey iman edenler Yahudileri ve Nasranileri dost edinmeyin. Çünkü onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Şayet sizden her kim onları dost edinirse o onlardandır. Muhakkak ki Allah zalimler toplumunu hidayete erdirmez."[Maide 51]

Ve aynı şekilde şöyle buyurmuştur:

إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَآءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ "Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten onlar inkar edivermenizi istemektedirler." [el-Mumtehine 2]

Ey Müslümanlar!

Yöneticileriniz, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın ayetlerine herhangi bir ihtimam göstermemektedirler. Bu yüzden Şeyha Hasina, Hâlide Ziya ve sözde Sivil Toplum Kuruluşlarından oluşan bu demokratik rejimin yöneticileri, haçlı Amerika'nın Dışişleri Bakanı olan Hillary Clinton'a ev sahipliği yapacaklar ve onunla birlikte yemek yiyeceklerdir. Hillary'nin ziyaretinin amacı ise Bangladeş ile olan stratejik ve güvenlik işbirliğini kurumsallaştırmak ve aynı şekilde ülkedeki siyasî ve ekonomik işlerde Amerika'nın elini güçlendirmektedir. Zira Amerikalılar, bazen terörle mücadele, bazen demokrasi ve kalkınmaya teşvik ve bazen de ordu ile askerî ilişkiler adı altında çeşitli üsluplar kullanmaktadırlar. İşte tüm bunlar, Müslümanların katledilmesi, servetlerinin yağmalanması ve ümmet üzerinde egemenlik kurulması planlarının uygulanması içindir. Zira şuanda Amerika, bölgede İslamî uyanışın ve Çin'in büyümesi nedeniyle gözlerini Bangladeş'e dikmiştir. Bunun amacı ise stratejik ve güvenlik ortaklığı kisvesi altında bu bölgedeki dayanağını pekiştirmek için Bangladeş'e boyun eğdirmektir. Buda sözde güvenlik stratejisinin, baskı ve hegemonyadan başka bir anlama gelmediğini göstermektedir. Zira bu, Amerikalıların Irak'taki ajanları Nuri el-Maliki, Afganistan'daki ajanları Karzai ve Pakistan'daki ajanları Zerdâri, Keyâni ve Gilâni yoluyla gerçekleştirdikleri stratejik ve güvenlik ortaklıklarıdır ki bu anlaşmalar, bu ülkelerdeki ümmete üstün gelmek için yapılmıştır.

Ey Müslümanlar!

Amerikalılar, hain Hasina ile mevcut demokratik rejimin yardımıyla hızla hedeflerini gerçekleştirmeye doğru ilerlemektedirler. O halde bu ajanın devam etmesine izin mi vereceksiniz? Yöneticileriniz gibi Amerika'nın kölesi olmayı kabul mü edeceksiniz? Kesinlikle hayır! Asla buna izin vermeyeceğiz. O halde Hillary'nin ziyaretini protesto ediniz, haçlı Amerika ile olan stratejik ve güvenlik işbirliğini reddediniz ve her hangi bir gecikme olmaksızın adam kaçırma ve öldürmeye dayalı olan demokratik rejimin olduğu bu emperyalizmi ortadan kaldırmak... ve ülkenin ekonomisine, yönetime ve orduya hakim olan emperyalizmi ortadan kaldırmasının ardından ülkeyi koruyacak, güçlü bir ordu kuracak ve ağır sanayiye dayalı bir ekonomi inşa edecek olan Hilafet Devleti'ni yeniden kurmak için olan mücadeleye katılınız.

Ey Kuvvet Ehli!

Daha başınıza ne gelecek ki? Zira Kur'an'ı yakan, onu necis yerlere atan ve şehitlerinizin üzerine bevleden düşmanlarınızı gördüğünüz halde hala damarlarınızdaki kanlarınız kaynamıyor mu? Yoksa damarlarınızda dolaşan kanlar, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sahabesinin, Halid İbn-u Velid'in, Fatif Bahtiyar Halıcı'nın ve mücahit Şah Celal'in kanları değil midir? Peki düşmanlarınızın size üstün gelmesine sessiz mi kalacaksınız? Halbuki önünüzde iki seçenek vardır; ya köle bir ordu olmayı kabul edeceksiniz yada Hilafet Devleti'ni yeniden kurmak için nusret vermek yoluyla ensarlar gibi bir ordu olacaksınız? O halde çok geç olmadan Hasina ile mevcut rejimi kaldırıp atınız.

وَإِن تَتَوَلَّوْاْ يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُونُوۤاْ أَمْثَالَكُم "Eğer (savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir ve siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz." [et-Tevbe 39]

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ  "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz." [Enfal 24]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir'in Lübnan'da düzenlemiş olduğu (01.05.2012) tarihli Konferansta Emir ATA EBU RAŞTA'nın Açılış Konuşması

Sevgili kardeşlerim

Esselamü aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

Hamd Alemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur, salat ve selam onun aline ashabına ve kıyamete kadar ona ihsanla tabi olanların üzerine olsun.

Allah (Subhânehu ve Te'alâ) şöyle buyurdu:

وَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ*مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لَا يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ

O gün, başlarını dikerek koşacaklar, gözleri kendilerine bile dönmeyecek ve gönülleri bomboş kalacaktır. - Ey Peygamber! İnsanları, azabın geleceği gün ile korkut. O gün, zalimler şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir zamana kadar ertele de senin davetine uyalım ve peygamberlere tâbi olalım." Onlara: "Daha önce ahirete intikal etmeyeceğinize dair yemin etmemiş miydiniz?" denilir. (İbrahim.43/44)

Ebu Musa'nın rivayet ettiği bir Hadisi şerifte Allah Resulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem (şöyle) buyurdu: Allah zalimlere (diktatörlere) süre verir ta ki onları yakalayana dek. Sonrada bir daha bırakmaz. Bundan sonra (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) şu ayeti okudu:

وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ القُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ

Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir! (Hud 102)

Bu hadisi Buhari ve Muslim rivayet etmiştir. Bu rivayet Buhari'ninkidir.

Allah [Subhânehu ve Te'alâ] diktatörlüğe ilk örnek olarak Firavunu vermiştir. O bütün sınırları aşıyor, halkı sömürüyordu. Haddini aşmış biriydi ve o şöyle dedi: Sizin rabbiniz benim.

فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَى

Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı. (Naziat 25)

O halkı susturuyordu ve halkın hakikati söylemesine engel oluyordu ve kendisinin onaylamadığı hiçbir konuşmaya da müsaade etmiyordu.

قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى

Ey kavmim! Bugün, yeryüzüne hakim kimseler olarak hükümranlık sizindir. Ama Allah'ın azabı bize gelip çatarsa, kim bize yardım eder? Firavun: Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum dedi. (Mumin 29)

Hatta kendine karşı en ufak bir karşı çıkışta dahi isyanla suçlanıp ülkenin bütünlüğü için komplolar kurduğuna ilişsin iftiralar atıyordu.

قَالَ فِرْعَوْنُ آمَنْتُمْ بِهِ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّ هَذَا لَمَكْرٌ مَكَرْتُمُوهُ فِي الْمَدِينَةِ لِتُخْرِجُوا مِنْهَا أَهْلَهَا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ

Firavun dedi ki: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) göreceksiniz! (Araf 123)

Fakat sonunda Firavun yenildi ve arkasında bütün malını ve servetini bırakarak yok oldu. Ne yerde ne gökte kimse onun için yas tutmadı. O dışlanmış ve lanetlenmiş olarak kaldı.

كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ * وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ * وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ * كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ * فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ

Onlar geride nice şeyler bıraktılar; bahçeler, çeşmeler, ekinler, güzel konaklar ve zevkü sefa sürdükleri nice nimetler! İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık. Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi. (Duhan 25-29)

Değerli kardeşlerim:

Günümüzde hakim olan diktatörler firavunun birinci ve ikinci işlediği suçu aldılar fakat firavunun yok olmasıyla ilgili olarak yeterince düşünmediler.

İnsanları susturuyorlar ve şayet kendilerini yücelten, alkışlayan ve ağızlarından çıkanlar iyi olsun kötü olsun fark etmeden onları öven sözler olmadığı sürece hiçbir konuşmaya müsaade etmiyorlar. Onlar bütün iyiliklerini kaybetmişler ve kendi elleri ile inşa etmiş oldukları kötülükleriyle kuşatılmışlardır.

Onlar gerçekleştirilen her protestoyu, ufak çapta dahi olsa, yasa dışı bir eylem olarak sergileyip dıştan yönlendirilen bir komplo olduğunu söylemekteler. Halbuki herkes tarafından çok iyi bilinmektedir ki diktatörlerin kendileri dış güçlerin mallarıdır. Onlar Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya, O'nun elçisi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e ve bütün inananlara savaş açıp bu şekilde Siyonistlerin ve dinsiz sömürgecilerin menfaatlerini gözetmek için başa getirilmişlerdir.

Bu iki suçu firavundan alıp uygulamaktalar ve bundan dolayı da onun yolunu takip etmekteler. Fakat nedense firavunun kendi kötülüklerinden ötürü tatmış olduğu sonuçlardan hiçbir ders çıkartmamışlar ve unutmuşlardır. Sadece bu dünyada değil hem bu dünyada hem de ahirette tadacakları cezasının laneti onları yakalayıp kuşatacaktır.

Her baskıcı diktatörün sonundan da ders çıkartmıyorlar, onun yerine hala günah işlemeye devam ediyorlar.

Diktatörlerin biri kaçak gibi, panik halinde, sürgün edilmişçesine terk etti, uçağı havada uçarak onu kabul edecek ve barındıracak bir yer arayıp durdu. Fakat kendisi defalarca reddedildi ta ki kendini saklayıp barınak verecek kendisi gibi bir diktatör bulana kadar.

Bir başka diktatör ise sedye ile o mahkemeden bu mahkemeye taşındı, çok çaresiz gözükmekle küçülerek ve itaatkar bir şekilde ‘Evet, efendim' diye cevap vermekte... Halbuki hakim olduğu dönemlerde ise istediği bir şeye sadece parmağı ile işaret etmesi onu elde etmesi için yeterliydi.

Üçüncü diktatör ise kendinden üstün kimsenin olmadığını düşünüyordu. Şüphelileri hiç bir gerekçe olmadan idam ediyordu. Ve bu dindar insanların sadece idam edilmeleri ile de yetinmiyordu. Onları bir kamyonun arkasına bağlatıyordu ta ki bu şekilde ölene kadar. Bu insanlar sert taşların üzerinde sürükleniyorlar ve parçalanarak can veriyorlardı. Bu diktatörün sonu da bir kertenkele deliği oldu, gidecek yeri olmadığı halde yok edilmeden önce bir kanalizasyon borusunda bulundu. İnsanlarla lağım fareleri diye dalga geçiyordu ki kendisi o dalga geçtiği hal üzerinde bulundu.

Dördüncü diktatör ise emirler dağıtıp yasaklar koyardı. Ama en nihayetinde kendisine emirler verilip yasaklar konuldu. Kendi ülkesinde kalıyor ondan sonra iki günde Najd de ve şimdi ise bulunduğu hali için teselli aramak amacıyla bütün ülkeyi geziyor. Umman'da duruyor ondan sonra İngiltere'deki sahiplerinin yanında ve otoritesini kaybettiği yere dönmeden de fizyoterapi için Washington'da kalıyor ki kalan az rüşvetini kullanmak için.

Beşinci diktatör ise hem görme hem de algılama yetisini kaybetti ve etrafındaki diğer diktatörlerin başına gelenleri görüyor. Maalesef, buna rağmen hala kendi baskısına karşı gelen masum Müslümanların kanlarını içtiği halde susuzluğunu dindiremedi. Yani, bunun için öldürmeye devam etti ki bu şekilde halkın yakmış olduğu meşaleyi söndürebileceğini zannetti. Bununla birlikte unutuyor (ya da unutmuş gibi davranıyor) ki hakikatin alevi Allah (cc)'nin dilemesi ile alevlendi ve onu asla söndüremeyecek. Ta ki bu alev tıpkı kendisinden önceki diktatörleri yaptıkları kötülükleri başına geçirip onları lanetleyip dışladığı gibi uzak diyarlara atana denk. Ve bununla onun rejimi yok edilecek ve Şam tekrar olması gerektiği yere getirilecek tıpkı Allah'ın elçisinin (sav) buyurduğu gibi ‘Şam inananların konaklayacağı yerin merkezidir' (Ahmed'den rivayet edilmiştir) ve, ‘İslam'ın merkezi Şam'dır' (Al Kebir de Taberani tarafından rivayet edilmiştir)

Değerli kardeşlerim

Sizler hiç umulmadık diktatörlerin nasıl yerle bir edildiğini gördünüz ve duydunuz. Ayriyeten sizler bu aşılmaz zannedilen korku bariyerinin nasıl kırıldığına şahit oldunuz. Bu olan bitenlerde akledenler için veyahut kulak verip samimi bir hakikate şahitlik edenler için bir mesaj var. Geri sayım başladı ve diktatörlerin ve karanlık günlerin sonu artık yakındır, bunun için ölüm bile olsa.

Diktatörlerin korku bariyerlerinin aşıldığı dönemde iyilik ve hakikat için daha çok yer kalıyor ve bunun için daha fazla doğruyu göstermek için çalışmamız gerekiyor.

Yani, ümmet güçlü ve akıllı eylemlerde bulunmalı ki dikkatleri çekebilsin. Ve bu hareketler aldatmacaları ve ümmeti zedeleyen dengesizlikleri etkilemeli. Bu dengesizlikler hatta o derece oldu ki batının hedeflediği gayelere kadar ulaştı. Bu hareketler ve `devrimler`i bağımsız olarak gördük, ta ki Bouazizie'nin yangın olayından sonrasına kadar. Ondan sonra çok hızlı bir şekilde yayıldı. Ancak, uluslararası güçler, olayların zamanlamasından ötürü çok şaşırdılar ve devrimler gerçekleşmeden evvel ajanlarını koruyamadılar. Bundan dolayı değişimleri kısıtlamak için sürekli çalışmalar içine girdiler ta ki diktatörleri yok etmeye kadar gittiler. Bunu da mevcut olan sistemin zarara uğramaması için yaptılar. Ne zamanki camilerde Müslümanların ayaklanmalarını ve meydanlarda binlerce kişinin birlikte dualarını görüp bu sistemin yapısının değişeceğini ve İslam'ın hakimiyeti ile ortadan kalkacağının korkusuna kapıldılar. Bunun için kasıtlı olarak ellerinden geleni yaptılar ki hedefledikleri iki unsur gerçekleşebilsin.

Birincisi, İslami duyguları yanlış bilgi vererek kontrol altına almaya çalıştılar ki `ılımlı Müslümanların da laiklerden farklı olmadıklarını sadece onlar İslami kişiliklerini isimleri ile ortaya koymak istemekte olduklarını söylediler. Eğer bunu yapmamış olsalardı o zaman laikler topluluğu arasında kaybolup hiç bir farkları olmayacaktı. Onlarda sivil laik devlet için ve laik bir demokrasi için çağrıda bulunuyorlar tıpkı laiklerinde istediği gibi.

İkincisi, Batı kendini güçlü kılmak için aşağılamalara ve işkencelere devam etti bazen direk kendisi müdahale ederek bazen de ajanları aracılığı ile ki bu şekilde samimi bir şekilde İslam'ın hakimiyeti için Allah azze ve celle nin emrettiği şekil olan Hilafet şekli gibi ve Allah'ın elçisi (sav)in yapmış olduğu gibi ve ondan sonraki halifelerin yaptığı gibi ikame etmek isteyenleri engellemek için.

Bu onların hedeflediği gayeleridir. Ama bizim için bağlayıcı olan ve görevimiz olan ise insanları kültürlendirip başka bir deyişle bu popüler organizasyonların yöneticilerinin ilgisini çekip onların aralarına sömürgeci devletler ve ajanları aracılığı ile yayılmaya çalışılan zehire karşı uyarmaktır. Ve sözde `ılımlı Müslümanlar` yani sivil devlet ve laik demokrasi adı altında kendilerine verilen yanlış bilgilere karşı da, bunu yapmalıyız ki bu çağrılar onların çalışmalarını etkilemesin ki feda ettikleri kanları boşa gidip heba olmasın.

Ayrıca, ümmet bütün gayretleri ile otorite sahibi insanlara ulaşmalı, yani ümmetin samimi askerlerine ve aynı zamanda doğru değişimin yollarını aramalı ki bu; insanlar tarafından inşa edilen ve Batının hizmetinde olan sistemin fikir ve kurallarının temelini yok edecektir. Bu ümmetin İslam'ı tekrar hakim kılma yoludur, ki bu Allah (cc)'nun ve elçisi (sav)'in emretmiş olduğu İslam devletidir yani Hilafet devletidir.

Ümmetin ve onun ordusunun faaliyetleri bu doğru değişimin gerçekleşeceğinin garantisidir.

Uluslararası organizasyonlardan ve sömürgeci güçler tarafından yardımlar sunuldu. Arap birliğinden planlar ve Kofi Annan ve diğer sömürgeci güçlerin ajanlarından, ki Amerika dan, Güvenlik konseyinden 21 Nisan 2012'de 2043 no.lu kararla doksan günlük gözlemciler gönderildi ki bunlar büyük bir futbol maçını gözlemleyenlerden daha zayıftırlar.

Daha ötesi, 20 Nisan 2012 konseyinde Amerikan Savunma Bakanının aldatmasını duyduk ki şöyle diyordu; `Suriye devlet başkanı hala popüler ve ordusu kendisine bağlı`. Bütün bunlar gösteriyor ki onlar rejimlerini destekliyorlar ki daha fazla ölümler gerçekleşsin ve halkı bastırsın ta ki Amerika mevcut ajanı olan Beşşar`ın yerine yeni bir kukla bulabilsin. O Suriyeliler tarafından dışlandığına göre Amerika artık kendi çıkarlarının gerçekleşemeyeceğinden endişelidir.

Bu planların hiçbir değeri yoktur. Bunlar - yüzeysel bakıldığında iyi gibi gözükse de - sadece ölümcül birer zehirdir ve doğru değişimi gerçekleştiremezler fakat korkunç ve ölümcül değişime sebep olurlar. Çünkü bu değişim, bu katil rejimle konuşulabileceği kanısındaki onların temiz kana olan susuzluğu hala dinmemiştir. Böyle ölümcül bir rejimle nasıl diyalog kurulabilir.

Amerika ve Batı, ümmet nazarında hiçbir iyiliği gözetmemektedirler çünkü onlar Müslümanların devleti olan Hilafete karşı planlar hazırlamışlardır. Ondan sonra onlar Müslüman ülkelerini parçalayıp aralarındaki bağı yok etmişlerdir. Bu şekilde onlar bu ülkeler arasındaki seyahatleri de engellemişlerdir. Ve yine onlar bu diktatör yönetimleri kurmuşlardır. Bu yüzden bu ülkeler, onların ajanları ve planları için ümmet uyanık olmalı ve kendi ordusuna güvenip dayanmalı. Onlar Allah (cc)'nun dediği gibi;

هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ

Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar! (Münâfikûn 4)

Kısacası, sizin saygın konferansınızı `Ümmetin devrimi: bunu başarısız kılma planları ve bu İslami programın kaçınılmaz olması, inşa Allah` Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan bizlere başarı vermesini ve bunun meyvelerini toplamamızı sağlamamızı temenni ve niyaz ederek açıyorum ve duamızın sonu ise Allaha, Dünyanın sahibine hamddir.

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Lübnan'da Hizb-ut Tahrir Konferansı "Ümmetin Ayaklanması: Kürtaj Planları ve İslamî Projenin Kaçınılmazlığı"

Hizb-ut Tahrir, Trablus / Lübnan'da, "Ümmetin Ayaklanması: Kürtaj Planları ve İslamî Projenin Kaçınılmazlığı" başlıklı küresel bir konferans düzenlemiştir. Konferansa, Hizb-ut Tahrir ve diğerlerinin olduğu ümmetin evlatlarından olan seçkin siyasetçiler, aydınlar ve medyacılar katılmışlardır. Konferansın faaliyetleri, H. 10. Cumâde'l Âhir 1433 el-Muvafık 01.05.2012 Salı günü sabah saat 09:30'da başlamıştır.

Konferansta hassas meseleler ele alınmış olup bunların en önemlileri şunlardır:

Halkların ayaklanmalarının sebebi, Şam ayaklanması, Arap dünyasındaki ayaklanmaların başarıları ve beklentileri, ayaklananların kaybolan programları ve Batı ile yöneticilerin ayaklanmalarla nasıl muamelede bulundukları? Ayaklanmanın azınlıklardan kapıp kaçırılma girişimleri, sivil devlete ve uluslararası korumaya çağırmanın siyasî intihar olduğu, ayaklanmalar ve Batılı hegemonyada oluşturduğu kırılmalar ve azim Hilafet projesi... ve diğer önemli ve hassas meseleler...

Hizbin Mısır'daki Medya Bürosu, Büro Başkanı Üstad Şarif Zâyid'in, "Arap Dünyasındaki Ayaklanmaların Başarıları ve Beklentileri" başlığı altında yaptığı konuşmasıyla katılmıştır. Konuşmada şunlar geçmiştir: "Arap dünyasındaki haklar, zalim, fasit ve Batı'ya bağlı olan rejimlere karşı ayaklanmışlar ve on yıllardır üzerlerine çöreklenen bu mevcut tagutlardan kurtulmak için de çok güzel fedakarlık, cesaret ve kararlılık manzarası sergilemişlerdir." Aynı şekilde şunlar geçmiştir: "Müslüman ülkelerdeki ayaklanmalar ufukta, genel bir hayrı müjdelemektedir. Şüphesiz bizler, Allah'ın izniyle bu ümmetin, Amerika ve kafir Batı'nın bu ayaklanmaları başarısız kılmaya ve onun Allah'ın izniyle Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet'in geri dönmesiyle sonuçlanacak olan doğal seyrini çarpıtmaya dönük planlarını başarısız kılmaya muktedir olduğundan eminiz."

Allahu teala, şöyle buyurmuştur:

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأََشْهَادُ Şüphesiz resullerimize ve iman edenlere, hem bu dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde nusret veririz." [Mu'min/Ğâfir 51]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya, Mushaf-ı Şerif'in Yakılmasını Kınar

Mushaf-ı Şerif, 29.04.2012 Pazar günü, Florida / Amerika Dove World Outreach Center Kilise Papazı Terry Jones tarafından bir kez daha yakılmıştır.

Geçen yıl, yani 20.03.2011 tarihinde, yine bu kilisenin papazı Mushaf'ın yakılmasını fotoğraflayıp bunu internet üzerinde yayınlayarak dünya Müslümanlarını öfkelendirmişti.

Hizb-ut Tahrir / Endonezya, Amerikan Büyükelçiliği önünde bir protesto eylemi gerçekleştirmiş ve aşağıdaki hususları açıklamıştır:

1- Ahlak dışı bu çirkin eylemi kınamış ve bunu, Kur'an'ın mukaddesatlarına, onuruna ve kutsiyetine bir hakaret olarak gördüğü gibi aynı şekilde İslam'a ve tüm dünya Müslümanlarına da bir hakaret olarak görmüştür.

2-  Mushaf'ın yakılması, Amerikan hükümetinin, dinlerin kutsallıklarını koruduğu şeklindeki iddiasının bir yalan olduğunu gösterdiği gibi aynı şekilde övünüp durduğu insan haklarının korunmasının da bir yalan olduğunu göstermiştir. Mushaf-ı Şerif'in yakılması olaylarıyla birlikte Amerika'nın içindeki ve dışındaki diğer farklı yerlerde mukaddesatlara hakaret edilme vakıaları, insan hakları nazariyesinin, sadece İslam ve Müslümanların dışındakilere yönelik olduğunu göstermektedir. Nitekim Müslümanlar, kendi dinlerini hedef aldıkları sürece Mushaf'ın yakılması meselesinde meydana geldiği üzere Amerikan hükümeti rahat durmayacak, bilakis her hangi bir cürümün gerçekleşmesinin önlenmemesi için mücrimleri teşvik edecek ve olay yerine gitmeleri noktasında da güvenlik birimlerini yavaşlatacaktır.

3- Diğer taraftan mesele, sayıca çok olmalarına rağmen Müslümanların zayıf olduğunu göstermektedir. Ancak Müslümanlar, 1.5 milyar küsur insan olmalarına rağmen birleşmedikleri ve İslamlarını hakim kılmadıkları sürece sayının hiçbir faydası olmayacaktır. Zira onlar, dinlerini ve Rablerinin azim Kitabını korumaya güç yetirememektedirler. Binaenaleyh bu meselenin, dünya Müslümanlarını, Hilafet'in kurulması ve şeri hükümlerin tatbik edilmesi amacıyla çalışmak için güçlü ve ciddi bir şekilde harekete geçirmesi kaçınılmazdır. Zira Hilafet olmadıkça onların vahdetleri gerçekleşmeyecektir. Sonra Müslümanların, Florida / Amerikan Kilisesi Papazı'nın yaptığı gibi başta iğrençliklere karşı Kur'an'ın mukaddesatlarının korunması olmak üzere İslam'ın kerametini ve mukaddesatını korumaya dönük gücü de bulunmaktadır. Aksi taktirde İslam'ın ve Müslümanların maslahatları için çalışmayan Müslümanların mevcut yöneticilerinin altında İslam'a ve Müslümanlara yönelik saldırılar deva edecektir.

Hilafet' gelince; (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kavlinde geçtiği üzere İslam'ı ve Müslümanları koruyacak sadece odur:

إنّما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife] bir kalkandır onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur." [Buhari ve Müslim rivayet ettiler]

Dolayısıyla Hilafet kurulmadıkça kafirler tarafından İslam'ın ve Müslümanların mukaddesatlarına yönelik saldırılar devam edecektir.

Allah bize yeter! Zira O, ne güzel bir Vekil, ne güzel bir Mevla ve ne güzel bir Yardımcıdır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER