Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Bir Davet Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

Bir Davet Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ * الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ * أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَAndolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” [Bakara 155-157]

Allah’ın kazasına razı olduktan sonra Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, âlim şeyh Ahmed Hüseyin Muhammed Ahmed Müdavi’nin vefatını duyurur.

Merhum, Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatma çağrısını taşıyan ve zalim tiranların eziyetine katlanan gençlerinden biriydi. H. 30 Rabiu’l Evvel 1446 / M. 3 Ekim 2024 Perşembe günü Hartum’un Toti Adası’nda hakkın rahmetine intikal etti.

Allah, âlim şeyh Ebu Abdu’l Mun’im’e merhamet etsin, onu bağışlasın, onu cennetin en yüksek makamı olan Firdevs’e koysun, kabrini de cennet bahçelerinden bir bahçe kılsın. O, oruç tutmayı ve gece ibadet yapmayı seven, ailesi arasında sevilen biriydi. Hatta ailesi, onun hakkında “O, cömert ve eli açık bir sahabe gibiydi” derlerdi.

Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Ey Ebu Abdu’l Mun’im! Aramızdan ayrılışından dolayı üzgünüz. Biz ancak Rabbimiz’in razı olacağı sözleri söyleriz. Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.

Ailesine, yakınlarına ve dava kardeşlerine taziyelerimizi sunuyoruz.

Devamını oku...

Pakistan Yöneticilerinin İşgal Altındaki Keşmir Konusundaki Zayıf Tutumu Saldırgan Hindistan’ı Cesaretlendiriyor

Pakistan yöneticileri, işgal altındaki Keşmir’i Ağustos 2019’da Hindistan’a teslim ettikten sonra bile zayıf bir duruş sergilemeye devam ettiler. Pakistan Savunma Bakanı Hoca Asıf, 18 Eylül 2024’te Hindistan’ın işgal altındaki Keşmir’i zorla ilhak etmesi hakkında yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Keşmir konusundaki duruşumuz değişmedi, ancak yaklaşımımız diplomatik olmalı. Dünya bunun Hindistan’ın iç meselesi olduğunu düşünüyor ve biz de bu sınırlar içerisinde hareket etmeliyiz.” Keşmir’deki yerel seçimlerin sonucuna dair umutlarını dile getirmesi de oldukça ilginç. Sanki bu göstermelik seçimler Modi’yi baskısını yeniden gözden geçirmeye zorlayacak da! Savunma Bakanının zayıf konumu, iktidardaki grupların yenilgi psikolojisini ve bu psikolojinin hangi boyutlara geldiğini yansıtıyor.

Pakistan yönetiminin zayıf duruşu, Modi’yi Keşmir konusundaki kırmızı çizgilerini sürekli olarak değiştirmeye teşvik ediyor. Hindistan, Keşmir’in bir kısmını işgal ettikten sonra şimdi de kurtarılmış bölgeyi talep ediyor. Hindistan’ın askeri ve siyasi liderliği sürekli olarak Pakistan’dan Azad Keşmir’i ve Gilgit-Baltistan eyaletini boşaltmasını talep ediyor. 28 Eylül 2024 tarihinde Hindistan Dışişleri Bakanı S. Jaishankar BM Genel Kurulu’nda küstahça “Aramızda çözülmesi gereken meselenin, Pakistan’ın yasadışı olarak işgal ettiği Hindistan topraklarını boşaltması olduğunu” ifade etti. Ayrıca, Hindistan’daki iktidar partisi, Gilgit-Baltistan’ı “kurtarmak” için savaş ilan edeceği tehdidinde bulundu. Ayrıca, Hindistan, İndus Nehri Su Anlaşması’nın yeniden müzakere edilmesi bahanesiyle su meselesinde gerginlik yaratıyor.

Pakistan yöneticilerinin zayıf duruşu, Amerika ile olan işbirliklerinden kaynaklanıyor. Hatta 2019 Ağustos ayında Keşmir’in Hindistan’a teslim edilmesinden önce bile, Pakistan yöneticileri Keşmir’i özgürleştirme konusunda ciddi değillerdi. Pakistan yöneticileri, Hindistan’ı Amerika’ya yaklaştırmak amacıyla ABD’nin baskı politikasını benimsemişlerdir. Hindistan, iktidardaki Hindu milliyetçi partisi sayesinde Amerika’nın etki alanına girince, Pakistan yöneticileri Amerika’yı hoşnut etmek için Keşmir meselesinden vazgeçtiler, mücahitleri sırtından hançerlediler. O günden beri Pakistan yöneticileri, Hindistan’ın yükselen gücü karşısında pasif kalarak, iç politikada kendi konumlarını korumaya çalıştılar. Hatta Çin’in 2020 Mayıs’ında Hindistan’ın Ladakh bölgesine saldırması sırasında bile, Pakistan yöneticileri Hindistan’a karşı harekete geçip Keşmir’i kurtarmak yerine beklemeyi tercih ettiler. Bunun yerine, Amerika’nın emirlerine sorgusuz sualsiz itaat eden Pakistan yöneticileri, Şubat 2021’de Hindistan’a ateşkes anlaşması teklif ettiler!

Amerika’nın isteği üzerine Pakistan yöneticileri, Hindistan’ın bölgedeki hakimiyetini kolaylaştırmak için zayıf bir duruş sergilemeyi sürdürüyorlar. Amerika’nın bölgedeki stratejisi, hem Güney Asya’da Hindu devletini hem de Ortadoğu’da Yahudi devletini sağlamlaştırmaktır. Amerika bir yandan Arap yöneticileriyle işbirliği yaparak Yahudi varlığına karşı herhangi bir direnişe ezmeye çalışırken, diğer yandan Pakistan’daki yetkililerle birlikte hareket ederek Pakistan ordusu ve mücahitlerin Keşmir’i kurtarma mücadelesini bastırmaktadır. Amerika bir yandan Hindistan’a askeri destek vererek ve özellikle yarı iletken teknolojisinde işbirliği yaparak Hindistan’ı güçlendirmeye çalışırken, diğer yandan Pakistanlı yöneticilerle işbirliği yaparak Pakistan’ı zayıflatmak için çalışmaktadır.

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri içindeki samimi subaylar! Artık düşmanlarımızı destekleyen ve ekmeklerine yağ süren Amerikan ajanlarının kökünü kazımanın zamanı gelmiştir. Güney Asya’da yaşayan Müslümanlar, bölgenin en güçlü Müslüman silahlı gücüne sahip olduğunuz için sizden bir adım atmanızı, bir hareket başlatmanızı bekliyor. Ve bütün ümmet, Müslüman ülkelerin en güçlü ordusu olduğunuz için sizden bir hareket bekliyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ size, Pakistan’da Raşidi Hilafeti kurarak İslam ümmetini Amerika’nın etkisinden kurtarma gücü vermiştir. Raşidi Hilafet, ülkenin zengin ekonomik ve askeri yeteneklerini güçlü bir devlette bir araya getirecektir. Raşidi Hilafet, sömürgecilerin emirlerini reddedecek ve planlarını bozacaktır. Raşidi Hilafet, işgal altındaki Müslüman topraklarını kurtarmak için orduları harekete geçirecektir.

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri içindeki samimi subaylar! Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin. Gözlerinizi cennete dikin ve Ensar’ın yolundan gidin. Ensar, İslam Devletini kurmak için Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret vermiş ve gözlerini, takvalı kullar için hazırlanan, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete dikmişlerdi. Beyhaki, Delâilü’n-Nübüvve’de Amir’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ikinci Akabe biatinde Ensar’a şöyle buyurmuştur:

أَسْأَلُكُمْ لِرَبِّي أَنْ تَعْبُدُوهُ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً، وَأَسْأَلُكُمْ لِنَفْسِي وَلِأَصْحَابِي أَنْ تُؤْوُونَا وَتَنْصُرُونَا وَتَمْنَعُونَا مِمَّا مَنَعْتُمْ مِنْهُ أَنْفُسَكُمْ». قَالُوا: فَمَا لَنَا إِذَا فَعَلْنَا ذَلِكَ؟ قَالَ: «لَكُمُ الْجَنَّةُ». قَالُوا: فَلَكَ ذَلِكَ  “Rabbim için, sizden ona ibadet edip hiçbir şeyi Ona ortak koşmamanızı istiyorum. Kendim ve arkadaşlarım için ise sizden, bizi himaye edip yardım etmenizi ve kendi canınızı koruduğunuz şeylerden bizi de korumanızı istiyorum Onlar: Bunları yaptığımız zaman bizlere ne var (vaat ediyorsun)? diye sordular. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: “Sizin için cennet var! buyurdu. Onlar da: “Öyleyse senin taleplerini yerine gelecektir diye cevap verdiler

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: 7 Ekim.. Koca bir yıl geçti! Orduların harekete geçmesi için Gazze daha ne kadar beklemeli?!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
7 Ekim.. Koca bir yıl geçti! Orduların harekete geçmesi için Gazze daha ne kadar beklemeli?!

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

Pazartesi, 04 Rebiülahir 1446 H - 07 Ekim 2024 M

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

Almanya İçişleri Bakanı Kendi Ülkesinin Tarihini Bilmiyor!

Bir zamanlar büyük bir imparatorluk olan bir ülkenin bakanının, kendi ülkesinin tarihini bilmemesi, Yahudilere yapılan roket saldırılarının kutlanması karşısında derin şaşkınlık yaşadığını ifade etmesi ve öfkesini dile getirmesi oldukça tuhaf ve büyük bir çelişkidir. Alman hükümeti ve bakanları, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Yahudilere nasıl davrandıklarını unuttular galiba. Öyle ki Eylül 1938’de Yahudi doktorların Aryanları (saf ırk) tedavi etmeleri yasaklanmıştı. Ağustos 1938’de Alman yetkilileri, 1 Ocak 1939’dan itibaren Yahudi bir isme sahip olmayan her Yahudi erkek ve kadının, diğer insanlardan ayırt edilebilmeleri için isimlerine “İsrail” veya “Sara” isimlerinin eklenmesi gerektiğine dair bir kararname yayınladılar.

Alman hükümeti ve bakanları, Müslümanlarla yaptıkları ittifakı da unutmuş gibi görünüyorlar. Almanlar, 2 Ağustos 1914’te Osmanlı Devleti ile bir ittifak anlaşması imzaladılar. Ayrıca Osmanlı Devleti ile ticari ve ekonomik ilişkileri de vardı. Almanya’daki Yahudilerin oranı Müslümanların oranından yirmi kat daha azdır. Buna rağmen Almanya, Müslümanlara karşı baskı politikası izlemekte, İslam ve Müslümanlara karşı düşmanca söylemler kullanırken Müslümanların toprağı olan Filistin’i işgal eden Yahudi varlığını destekleyen açıklamalar yapmaktadır. Görünüşe göre, söz konusu bakan hem tarihsel hem de siyasi bir cehalete sahip. İran rejiminin gerçek doğasını ve Amerika yörüngesinde döndüğünü galiba bilmiyor. Herhalde İran’ın, Yahudi varlığından ziyade Avrupa özellikle de Almanya için daha büyük bir tehdit teşkil ettiğini de bilmiyor. Herhalde Amerika’nın İran’ın nükleer programını Avrupa ve şirketlerine karşı bir koz olarak kullandığından da haberdar değil.

Bu bakanın son açıklaması, 7 Ekim 2023’ten sonraki olayların ardından Batı liderlerinin derinlerinde saklı, dışarıya yansıtılmayan büyük bir korkunun açık bir ifadesidir. 7 Ekim sonrasında Yahudi varlığı varoluşsal bir tehdit ile karşı karşıya kaldı. Bu meydan okuma, Batı liderlerine yönelik, ‘Dünyadaki ve Müslüman ülkelerdeki hakimiyetiniz sonsuza dek sürecek değildir, bu hakimiyetin sona erme vakti yaklaştı’ anlamına gelen bir mesaj taşımaktaydı. Bakan, İranlıların -boş bile olsa- Yahudi varlığına roket atmalarını kutlayan Müslümanları gördüğünde kendi iç dünyasındaki duygularını ifade etmiştir. Peki ya bu roketler gerçek olsaydı ve Yahudi varlığının tesislerinde büyük yıkıma yol açsaydı nasıl olurdu?

Alman hükümeti ve bakanları, kendi ülkelerinin durumunu bir kez daha gözden geçirmeliler. Eskiden büyük bir devlet olan Almanya, şimdi Amerika’nın her dediğini yapan küçük bir ülke konumuna düşmüş durumda. 1991’de Irak’ta ve 2001’de Afganistan’da Müslümanlara karşı yapılan savaşlara Amerika’nın emriyle katıldıklarını unutmamalılar. Amerika, her iki ülkeden çekilirken müttefiklerine haber bile vermemişti. Özellikle 2021’deki Afganistan çekilmesi bu duruma en çarpıcı örnektir.

Bugün, Almanya İçişleri Bakanı vasıtasıyla hayret ve hiddetini dile getirmektedir. Biz de hem kendisine hem de arkasındaki Alman hükümetine şöyle sesleniyoruz: Müslümanlar, Almanya’nın bu hadsiz sözlerini asla unutmayacaklardır ve o bakanın kendi ülkesinin tarihini unuttuğu gibi daha önce Müslümanlara karşı Almanya’nın birden fazla kez savaşlara katılmasını da asla unutmayacaklardır. Allah’ın izniyle Hilafet Devletinin kurulması çok yakındır, an meselesidir. Hilafet kurulduğunda Müslümanlar, kendilerine karşı takındığınız tüm tavırlardan, ülkenizde onlara uyguladığınız baskılardan ve onlara karşı söylediğiniz düşmanca sözlerden dolayı sizden hesap soracaklardır. O zaman ne öfkenizi ne de şaşkınlığınızı ifade edecek vaktiniz olacak, pişman olacaksınız, ama pişmanlık fayda etmeyecektir, artık çok geç olacaktır.

Devamını oku...

Ürdün Dışişleri Bakanı’nın Güvenlik Konseyi’nde Yahudi Varlığını Koruma Sözü Veren Açıklamaları Sesli Bir Aşağılık Olgudur

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ürdün Dışişleri Bakanı’nın Güvenlik Konseyi’nde Yahudi Varlığını Koruma Sözü Veren Açıklamaları Sesli Bir Aşağılık Olgudur

Haber:

Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi, 27/09/2024 Cuma günü BM Güvenlik Konseyi önünde düzenlenen basın toplantısını keserek şunları söyledi: “Bizler 57 Arap ve İslam ülkesi tarafından oluşturulan Arap-İslam Komitesinin üyeleriyiz ve size açık bir şekilde söyleyebilirim ki şu anda hepimiz “İsrail’in” işgali sona erdirmesi ve bir Filistin devletinin kurulmasına izin vermesi bağlamında “İsrail’in” güvenliğini garanti altına almaya hazırız.” Ve şöyle ekledi: “Herhangi bir “İsrailli” yetkiliye barış planı hakkında sorun, hiçbir şey elde edemezsiniz.” Açıklamasının, Netanyahu’nun, Yahudi varlığının onu yok etmek isteyenler tarafından kuşatıldığı yönündeki açıklamalarına bir cevap olarak geldiğini söyledi ve şöyle devam etti: “Bizim bir planımız var, “İsrail’de” barış için bir ortağımız yok ve Arap dünyasında barış için bir ortak var; bu nedenle uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekir.”

Yorum:

Ürdün Dışişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamalara ilişkin olarak şunları ifade ediyoruz:

Birincisi: Ürdün’de dış politikanın, Kralla sınırlı olup onun tekelinde olduğu ve dış politikayı tek başına yönetenin ve onun adına ifade edenin sadece o olduğu bilinmektedir; dolayısıyla hükümetin hiçbir rolü yoktur ve Dışişleri Bakanı sadece iyi bir tweetçi, mesaj aktarıcısı ve kendisine emredilen toplantılar için bir elçidir. Ayrıca Temsilciler Meclisi’nin de dış politikayla ilgili hiçbir konuda bir rolü yoktur ve bu kurumların yayınladığı her şey, kendilerinden istenen ve kendileri için bir kağıt parçası üzerinde belirtilen resmi açıklamalardan ibarettir. Zira siyasi uygunluk veya durumun gerekliliği açısından rejimin aygıtlarının pozisyonu, Kral’ın uluslararası forumlardaki pozisyonlarını ve konuşmalarını değerli kılmak ve özellikle Ürdün’e maddi yardım sağlayanlar olmak üzere uluslararası medyanın eleştirileri karşısında demokratik bir ifade özgürlüğü durumu yanılsaması oluşturmak için bir kaldıraç gibi uyumlu bir hale gelmektir.

İkincisi:Ürdün’deki rejimin açıklamaları, rejimin gerçekliğini ve siyasi uygulamalarını yalanlayan uluslararası sistemin resmi protokollerine sahip uluslararası platformlar için uygun olan sesli bir olgudan başka bir şey değildir; dolayısıyla herhangi bir şekilde ateşli ifadeler kullanmak, sokağın öfkesini yatıştırmaktan ve Filistin’e, özellikle de Gazze’ye yönelik canice savaşın gölgesinde yerel medyanın hakkında terennüm ettiği kahramanca tutumları göstermeye yönelik seferberliğini absorbe etme ve Yahudilerle önceden koordinasyon sağlayarak onların sadece bazı resmi açıklamalarına izin verme borazanlığını yapma girişiminden başka bir şey değildir.Ancak gerçekte rejim, Yahudi varlığını korumak ve güvenlik koordinasyonu, ekonomik işbirliği ve ticaret koridoru gibi işlevsel rollerini yerine getirmek için onlarla her alanda mutlak işbirliği ve koordinasyon içinde olmaya devam etmektedir.

Üçüncüsü: Şayet Dışişleri Bakanı’nın bahsettiği şey, sözde barış için bir ortak olmadığı inancına dayanıyorsa -ki bu zaten şer’an haram olup Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere ihanettir- o halde rejim neden zillet ve utanç verici bir anlaşma olan Vadi Araba Anlaşmasına sarılıyor?Neden artık sahada bir gerçekliği olmayan ve Yahudi varlığı tarafından reddedilen Amerika’nın hayali iki devletli çözümünü savunuyor? Dediği gibi herhangi bir tarafın barışı kabul etmesi ve Filistin’in geri kalan kısmında egemenliğini kaybetmiş ve silahtan arındırılmış bir devletçiğin kurulmasını kabul etmesi halinde Yahudi varlığını koruma sözü vermek nasıl bir ihanettir? Yahudi varlığının güvenliğini ve emniyetini sağlamak, yani onun korunmasını kolektif bir görev haline getirmek için Müslüman ülkelerindeki 57 ülkeden oluşan bir komite oluşturma hakkını onlara kim verdi? Yine ihanet etmek, İslam topraklarından vazgeçmek ve sömürgeci kâfir Batı’nın Yahudi varlığını korumaya yönelik projesini gerçekleştirmek için bir araya gelme hakkını onlara kim verdi?

Sonuç olarak:

Ürdün Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları, içeriği boş, sahada hiçbir değeri ve etkisi olmayan ve İslam ümmetinin evlatlarının çoğu tarafından reddedilen boş tantanalardan başka bir şey değildir; dolayısıyla bu açıklamalar sadece bağımlı ve itaatkâr rejimlere çağrıda bulunmaktadır. Zira bu rejimler, uluslararası hareketlere ve kararı felce uğramış ve iradesi gasp edilmiş uluslararası kanuna bağlı olan ve ümmetin düşmanlarının yanında yer alan rejimlerdir. Dolayısıyla o, Amerika’nın uluslararası sistemin kurumlarını formüle etmesi ve onun üzerindeki hakimiyetinin gölgesinde, uluslararası sistemin formülasyonunun ve bileşeninin hiçbir değeri veya düşüncesi olmadığını biliyor. Hayır, aksine bu rejim, silah ve teçhizat sağlayarak işgal etmesi, öldürmesi ve yok etmesi için Yahudi varlığının gerçek bir ortağı olduğu gibi öldürüp yok etmesi için onun elini serbest bırakan da odur.

Filistin meselesi, İslami bir mesele olup onun çözümü, hainlerin eliyle olmayacağı gibi Batı'nın varlığını ve çıkarlarını koruyan hain uluslararası planlara dayalı olarak da olmayacaktır; aksine onun çözümü, kıblesi Londra veya Washington değil de azim İslam olan abdestli ellerle olacaktır. Yarın ise bekleyeni için çok yakındır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur:فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراًArtık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulhakim Abdullah

Devamını oku...

Müslümanların Bugünkü Durumu!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Müslümanların Bugünkü Durumu!

Bugün ümmetimiz zor günlerden geçmekte ve birçok krizlerle karşı karşıya kalmaktadır; bu nedenle dinini kıskanan her Müslümanın, yeniden umut aşılamak için gücü yettiğince iyimserlik mesajları vermeye çalışması gerekir.

Bir Müslüman doğasında teslim olmak yoktur; bu nedenle ümmetin hayalini gerçekleştirmek ve tüm ülkelerin korktuğu güçlü ve korkulan bir ümmet olsun diye ihtişamını yeniden elde etmek amacıyla çok uzak olmayan parlak bir yarın için iyimser olarak kalmaya devam etmelidir.

Bu yüzden diyorum ki: Müslümanlar olarak bizim, ölmeyen ancak hastalanabilen ve iyileştiğinde ise hızla tekrar eski ihtişamına kavuşma umuduyla dolu olan yaşayan bir ümmet olduğumuza dair bir inancımız vardır.

Nitekim bizler, geçtiğimiz yüzyıllarda İslam devletimizin yokluğundan itibaren İspanyolların elindeki çeşitli işkencelerle Engizisyon mahkemelerine kadar her zaman diliminde acılar ve trajediler yaşadık ve hâlâ öldürülme ve yerinden edilme gibi bu zilletin daha fazlasını yaşıyoruz; zira dünyanın dört bir tarafına baktığımızda, sömürgeci Batı’nın projelerine hizmet etmek için kanla, etnik ve mezhepsel çatışmalarla dolu İslam şehirlerimizin çoğuna uygulanan bu zillet ve aşağılanmanın en büyük kısmına Müslümanların tahammül ettiklerini görürüz.

Bugün birçok Müslüman, kendimizi vahim bir siyasi gerçekliğin, iflas etmiş bir ekonominin ve yıkıcı bir sosyal krizin içinde bulduğumuz için dayanılmaz bir hale gelen gerçekliğimize öfkelenebilir...

Ey kardeşler: İçinde bulunduğumuz gerçekliği biz seçmedik ve biz bunu kabul etmek zorunda değiliz; zira bizim tarihimiz, büyük ecdadımızın yazdığı zafer ve kahramanlıklarla doludur. Çünkü onlar, bu zifiri karanlık ve perişan durumu, saf kanlarıyla çizdikleri asil ve gurur dolu bir hayat olan izzetli ve onurlu bir hayata dönüştürdüler, bunun için çalıştılar ve bunu kılıç zoruyla elde ettiler.

Bu nedenle çölün ortasında ağlaşmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Zira iki milyar Müslümandan oluşan bir ümmetin içinde onu koruyacak ve kollayacak birinin olmaması mantıklı değildir.

Bu nedenle Batı her zaman ümmetin imajını lekelemeye çalışmakta ve ümmeti, terörizm, aşırıcılık ve fanatizm gibi suçlamalarla yaftalamaktadır; hatta bu suçlamalar, Müslümanlar tarihlerinden utansın diye okullarımızda ve üniversitelerimizde öğretilen kavramlar haline gelmiştir! Bu da bu nesiller, doğru ve yanlışı ayırt edemeyen, tedirgin olan ve İslami kimliğinden soyutlanan çarpık nesiller olarak kalmaya devam etsin diyedir.

Bu nedenle bizim, neler olup bittiğinin ve bu ümmete karşı çevrilen entrikaların bilincinde olmamız ve kimin efendi kimin köle olduğunu ve kimin hükmedip kimin egemen olduğunu anlamamız gerekir.

Yakından bakacak olursak, bugün dünyadaki mültecilerin çoğunun Müslüman olduğunu, en kanlı savaşların Müslüman ülkelerde yaşandığını ve tüm bunların Batı'nın çıkarlarını gerçekleştirmek için olduğunu görürüz.

Başta büyük şeytan Amerika olmak üzere kafir Batı’nın, bu ümmetin yeniden kalkınmasını istemedikleri ve kendilerinin Kanuni Sultan Süleyman, Tarık bin Ziyad ya da Selahaddin Eyyubi zamanında olmayı hayal bile etmedikleri tartışılmaz bir gerçektir.

Başımıza gelen felaketlerin, Allah’a karşı işlediğimiz kusurlarımız ve O’nun doğru yolunu ihmal etmemiz nedeniyle olduğunun farkına varmalıyız; bu nedenle dün nasıldık ve bugünkü halimiz nasıldır?!

Müslümanlar meşhur Yermuk savaşında Romalıları yendiğinde, kralları ayağa kalktı ve komutanlarına, Müslümanlardan sayıca ve teçhizat olarak daha fazla oldukları bilindiği halde neden yenildiklerini sorunca komutanlarından biri krala şöyle cevap verdi: Bizim savaştığımız bu adamlar, bizim hayatı sevdiğimiz gibi ölümü seviyorlar. Evet, bugün bizim başımıza gelen şey, bu dünyaya bağlanmaktan ve kaçınılmaz olan ölümü kerih görmekten dolayıdır.

Seleflerimiz bu büyük nitelikleriyle dünya egemen olup ona sahip oldular, küresel İslam hadaratının özelliklerini resmeden o kadim izzet ve ihtişamı inşa ettiler ve bu da onları, cahiliye döneminin ahlakından ve yozlaşmış kölelikten, إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” [Fatiha 5] şeklindeki azamete taşıdı. Zira ruhlar gökyüzüyle bağlantılıydı ve nefisler yücelerde yüzüyordu; ne yazık ki zaman geçti ve zafer başka kavimlerin oldu!

Günler geçti, durum değişti ve ümmet zirvelerden düşerek suçlu Batı’dan çözüm dilenir bir hale geldi!

Umudumuzu korumaya devam ediyoruz; zira İslami hayata geri dönmek ve beklediğimiz umudumuz olan Allah’ın şeriatıyla amel etmeyi yeniden başlatmak amacıyla çalışanlar için başarı Allah katındandır; bu ize aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Nasihat Eden Ama Kendisine Nasihat Etmeyi Unutan Lavrov!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Nasihat Eden Ama Kendisine Nasihat Etmeyi Unutan Lavrov!

Haber:

Aden’de yayınlanan günlük Aden al-Ghad gazetesi 30 Eylül Pazartesi günü şu başlıklı bir habere yer verdi: “Rusya Dışişleri Bakanı… Ortadoğu büyük bir savaşın eşiğinde.” Haberde şöyle geçti: “BM Güvenlik Konseyi'nin Ortadoğu’daki durumla ilgili bir toplantısı sırasında Lavrov şunları söyledi: “Ortadoğu bir kez daha büyük bir savaşın eşiğinde ve bazılarının bunu çok istedikleri görülüyor.”Lavrov, daha fazla kan dökülmesini önlemek için bölgedeki düşmanlıkların derhal durdurulması çağrısında bulundu ve bunun "siyasi ve diplomatik bir çözüm için gerekli koşulları hazırlayacağını" vurguladı.“Sonunda durum kontrolden çıkmadan önce şiddet döngüsünü derhal durdurmanın gerekli olduğunu” da vurguladı.

Yorum:

Lavrov, Ortadoğu’da çatışan uluslararası güçlere, çatışmalarını kontrol altına almaları ve kontrolün ellerinden kayıp gitmesine izin vermemeleri için dürüst bir nasihatçi gibi görünüyor. Ancak bizler Sergey Lavrov’a anladığı dilden sesleniyoruz: “Ey cahil başkalarına nasihat ediyorsun da kendine nasihat etmeyi unutuyor musun bre gafil?” Bugün Ortadoğu’da büyük bir savaş riskine karşı nasihatlerde bulunuyorsunuz; oysa sizin daha dün, Ukrayna ile üç yıldır devam eden ve dünyayı sadece büyük bir savaşla değil, dünya savaşıyla tehdit eden bir savaşa girmemek için bu nasihate daha çok ihtiyacınız vardı!

Ancak öte yandan bizler Rusya’nın, 1922’den sonra doğuya doğru Çin ve Japonya sınırlarına kadar genişledikten sonra, Rusya’ya sınır olan Ortadoğu’da meselenin çatışan uluslararası güçlerin elinden kayıp Rusya’nın batıya, yani Uralların ötesine kadar çekilmesi fikrinin gerçekleşmesinin sonuçlarından ne kadar korktuğunu da biliyoruz!Putin’in Ukrayna savaşı yıllarında Kuran-ı Kerim eşliğinde ortaya çıkması bunu haklı çıkarıyor!

Ortadoğu dünyanın merkezidir; bu yüzden ya halkının elinde olup refah oradan dünyaya akacak, ya da işlerin dizginleri ellerinden çıkıp düğümü çözülecek ve böylece işler halkından başkasının eline geçecektir; sonra alevli yanardağ patlayacak ve lavları, bir asırdır olduğu gibi tüm dünyaya yayılacaktır.

Ortadoğu’nun kaderine, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin gölgesinde Ukab Râyesi’nin onları bir araya getireceği, stratejik konumlarının olacağı ve bol ve kesintisiz zenginliklere sahip olacakları devletlerinin üzerine dayandığı akideleriyle onun halkının karar vermesi gerekir; böylece dünyaya bin yıldan fazla bir süredir olduğu gibi barış ve huzur geri gelecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Yahudi Varlığı, Müslümanları Yöneticilerinin ve Genelkurmay Başkanlarının Yıllardır Süren Eylemsizliği Nedeniyle Lübnan ve Filistin’de Müslümanları Katletmektedir

Yahudi varlığının bir yıl boyunca Gazze’de işlediği suçların ardından Hizbullah, 28 Eylül 2024 tarihinde Yahudi varlığının Lübnan’da gerçekleştirdiği hava saldırısında liderleri Hasan Nasrallah’ın öldüğünü duyurdu. Hasan Nasrallah’ın ölümü, Lübnan’da Yahudi varlığı tarafından gerçekleştirilen hava saldırılarında yüzlerce Müslümanın şehit olmasının ve binlerce kişinin yaralanmasının ardından gerçekleşti. Yahudi varlığının Filistinli Müslümanlara karşı gerçekleştirdiği soykırım ve Lübnan’a düzenlediği hava saldırıları, İslam ümmetinde öfkeye ve acı dalgasına yol açtı. Ümmet dehşet içinde izledi. Müslümanların yöneticilerinin ve genelkurmay başkanlarının eylemsizliğine karşı İslam dünyasının dört bir yanında sokaklarda protesto gösterileri düzenledi. Ümmet, yöneticilerin Yahudi varlığıyla savaşmayı reddetmesini kesin bir şekilde reddetti. İşte bu reddediş, suçlu Yahudi varlığını cesaretlendirdi ve bir yıldır İslam ümmetine karşı suç işlemesini sağladı.

Ey Pakistan Müslümanları! Amerika ve Yahudi varlığının askeri yeteneğine dair medyada çizilen tabloya aldanmayın. Sivilleri ve milisleri öldürmek, bir devleti askeri bir süper güç ya da bölgesel bir hemegon güç yapmaz. Amerika’nın savaş uçakları, Müslümanların yöneticilerinin sağladığı askeri üslerden kalkıyor. Yahudi varlığını korumak için Amerika’nın gönderdiği savaş gemileri, Müslümanların donanmalarının himayesinde Müslümanların denizlerinde seyrüsefer yapıyorlar. Yahudi varlığının savaş uçakları, Müslümanların hava savunma sistemleri tarafından düşürülmediği için Müslümanların semalarında uçuyorlar. Tek bir Müslüman ordusu, hatta tek bir ordunun bir tugayı bile Yahudilerin askeri gücüne meydan okumamıştır.

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri subayları! Dünyanın en korkak ordusunun Gazze’de soykırıma başlamasından bir yıl geçti. Halkınıza, sizin gözetmenliğiniz altında dayatılan bu zillet, katliam ve yıkımı nasıl kabul edebilirsiniz? Nasıl hala eylemsiz kalabiliyorsunuz? Sizin silahlarınız ancak ümmeti koruyabilir. Bir asker, düşmanının askeri üstünlüğünü tek bir kurşun atmadan kabul bile edebilir mi? Bir asker nasıl düşmanıyla savaşmayı reddedip, dinini, onurunu ve erkekliğini koruyabilir?

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri subayları! Allah’tan korkun! Allah’ın gazabından korkun! Allah’ın, isyan edenler ve düşmanla savaşmayı reddedenler için hazırladığı cehenneminden korkun. Ayağa kalkın! Hemen ayağa kalkın! Seferber olun, Filistin ve Lübnan’da şehit olan kardeşlerinizin intikamını alın! Sizi zillete ve Allah’a isyana sürükleyen bu yöneticilerin kökünü kazıyın! Sizi kışlalarınıza hapseden liderleri ortadan kaldırın. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin kurulması için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin. Raşidi Halife eliyle Filistin ve Mescid-i Aksa’nın kurtarılması ve suçlu Yahudi varlığının ortadan kaldırılması için şanlı cihadın yolunu açın. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ  “Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mümin topluluğun gönüllerini ferahlatsın.” [Tevbe 14]

Yahudi varlığının bir yıl boyunca Gazze’de işlediği suçların ardından Hizbullah, 28 Eylül 2024 tarihinde Yahudi varlığının Lübnan’da gerçekleştirdiği hava saldırısında liderleri Hasan Nasrallah’ın öldüğünü duyurdu. Hasan Nasrallah’ın ölümü, Lübnan’da Yahudi varlığı tarafından gerçekleştirilen hava saldırılarında yüzlerce Müslümanın şehit olmasının ve binlerce kişinin yaralanmasının ardından gerçekleşti. Yahudi varlığının Filistinli Müslümanlara karşı gerçekleştirdiği soykırım ve Lübnan’a düzenlediği hava saldırıları, İslam ümmetinde öfkeye ve acı dalgasına yol açtı. Ümmet dehşet içinde izledi. Müslümanların yöneticilerinin ve genelkurmay başkanlarının eylemsizliğine karşı İslam dünyasının dört bir yanında sokaklarda protesto gösterileri düzenledi. Ümmet, yöneticilerin Yahudi varlığıyla savaşmayı reddetmesini kesin bir şekilde reddetti. İşte bu reddediş, suçlu Yahudi varlığını cesaretlendirdi ve bir yıldır İslam ümmetine karşı suç işlemesini sağladı.

Ey Pakistan Müslümanları! Amerika ve Yahudi varlığının askeri yeteneğine dair medyada çizilen tabloya aldanmayın. Sivilleri ve milisleri öldürmek, bir devleti askeri bir süper güç ya da bölgesel bir hemegon güç yapmaz. Amerika’nın savaş uçakları, Müslümanların yöneticilerinin sağladığı askeri üslerden kalkıyor. Yahudi varlığını korumak için Amerika’nın gönderdiği savaş gemileri, Müslümanların donanmalarının himayesinde Müslümanların denizlerinde seyrüsefer yapıyorlar. Yahudi varlığının savaş uçakları, Müslümanların hava savunma sistemleri tarafından düşürülmediği için Müslümanların semalarında uçuyorlar. Tek bir Müslüman ordusu, hatta tek bir ordunun bir tugayı bile Yahudilerin askeri gücüne meydan okumamıştır.

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri subayları! Dünyanın en korkak ordusunun Gazze’de soykırıma başlamasından bir yıl geçti. Halkınıza, sizin gözetmenliğiniz altında dayatılan bu zillet, katliam ve yıkımı nasıl kabul edebilirsiniz? Nasıl hala eylemsiz kalabiliyorsunuz? Sizin silahlarınız ancak ümmeti koruyabilir. Bir asker, düşmanının askeri üstünlüğünü tek bir kurşun atmadan kabul bile edebilir mi? Bir asker nasıl düşmanıyla savaşmayı reddedip, dinini, onurunu ve erkekliğini koruyabilir?

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri subayları! Allah’tan korkun! Allah’ın gazabından korkun! Allah’ın, isyan edenler ve düşmanla savaşmayı reddedenler için hazırladığı cehenneminden korkun. Ayağa kalkın! Hemen ayağa kalkın! Seferber olun, Filistin ve Lübnan’da şehit olan kardeşlerinizin intikamını alın! Sizi zillete ve Allah’a isyana sürükleyen bu yöneticilerin kökünü kazıyın! Sizi kışlalarınıza hapseden liderleri ortadan kaldırın. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin kurulması için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin. Raşidi Halife eliyle Filistin ve Mescid-i Aksa’nın kurtarılması ve suçlu Yahudi varlığının ortadan kaldırılması için şanlı cihadın yolunu açın. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ  “Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mümin topluluğun gönüllerini ferahlatsın.” [Tevbe 14]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER