Salı, 29 Safer 1446 | 2024/09/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yüzer İskelede Sizin İçin Bir İbret Vardır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yüzer İskelede Sizin İçin Bir İbret Vardır!

Haber:

The Guardian başyazısında şu yorumu yaptı; Rusya Pazartesi günü Kiev’deki bir çocuk hastanesini bombaladığında, Beyaz Saray hemen Joe Biden’ın ortak nefretini ifade eden bir açıklama yaptı “ancak dört gün önce “İsrail’in” insanların sığındığı dört okula düzenlediği baskınların kurbanlarına yönelik benzer duygularla bir açıklama yapılmadı. Nitekim son saldırı, Han Yunus’ta el-Avda Okulu’nun kapısı yakınında ve bir futbol maçı sırasında gerçekleştirildi. “İsrail”, Hamas savaşçılarını veya yetkililerini burayı üs olarak kullanmakla suçladı.”

Gazete tüm bunların, ABD’nin, açlığın sakinleri mahvettiği bir dönemde Gazze kıyısı açıklarında inşa ettiği yüzer iskeleyi terk ettiği yönündeki raporlarla birlikte gerçekleştiğini ekledi. İskele, vicdanları tatmin etmeye yönelik değersiz bir girişimden başka bir şey değildi ve kara yoluyla yardım girdirme düzeyini yeniden sağlama ve “İsrail’e” silah sağlamaya devam etme ihtiyacından uzaklaştırmaktı. Ancak yapmaması gereken 500 kiloluk bomba göndermeye yeniden başladı. (El-Kuds El-Arabi, 12/07/2024)

Yorum:

Amerika’nın Gazze kıyılarında inşa ettiği yüzer iskelenin açıklanan maliyeti 320 milyon Dolar olup parçaları okyanus boyunca 6.000 mil mesafeden nakledildikten sonra kurulumu için yaklaşık 1.000 Amerikan askeri ve denizcisi kullanıldı.İskelenin inşaatına 2024 yılının Nisan ayının sonlarında başlanacaktı ve insani yardım sevkiyatlarının girdirilmesine yönelik çalışmalar 17 Mayıs’ta başladı ancak Gazze Denizi bu köprüyü kaldırıp attı ve sadece bir hafta sonra, onarım yapmak için kaldırılması amacıyla çalışmalar durduruldu. Nitekim 7 Haziran’da yaklaşık bir hafta yeniden kuruldu, ardından kuvvetli deniz dalgaları nedeniyle tekrar kaldırıldı. Günler sonra, yani 28 Haziran’da üçüncü kez kaldırılması, sonra birkaç güç için kurulması amacıyla yeniden kuruldu. Nihayet Cuma günü Jake Sullivan’ın düzenlediği basın toplantısında belirttiği gibi Washington, Gazze Şeridi açıklarındaki yüzer iskeleyi kalıcı olarak kaldırma niyetinde olduğunu açıkladı.

Yahudi ordusunun, Gazze halkından 270 kişinin şehit edilmesiyle sonuçlanan Nuseyrat katliamını gerçekleştirdiği gün yüzer iskeleyi kullandığına dair raporlara dikkat çekildi.

Bu meselenin tanığı, yüzer iskelenin kurulumuna ilişkin ilk açıklamanın, Yahudi varlığının Gazze ve halkına yönelik katliamlarını kınamak amacıyla Amerikan üniversitelerinde düzenlenen bir dizi büyük protestoların ardından gözlere kum serpmek için gelmiş olmasıdır; yani bu başarısız iskele hakkındaki açıklama, Pentagon’un da birkaç kez belirttiği gibi, insani yardım girişi sorununa “geçici” bir çözüm olarak ve Yahudi varlığını kara yollarından daha iyi yardım akışına izin vermeye teşvik etmek için gelmiştir… Yani özrü kabahatinden daha büyüktür! Sanki Amerika istese, varlığın devletini yardımları girdirmeye zorlayamazmış gibi!

Dünyanın birinci devleti, tüm imkân ve güçlerine rağmen aç ve kederli insanlara bir miktar yardım girdirmek için yüzer iskeleyi kurmada “başarısız” oluyor ancak o, sabah akşam onları öldürmek için her türlü ölümcül silahı göndermekten de vazgeçmiyor!

Gazze Denizi bu iskeleyi defalarca kaldırıp attı; bu başkalarından önce biz Müslümanlar için bir ibrettir; zira belki de bu, Amerika ve Batı’dan hiçbir iyilik ummamanız, onlardan hiçbir insaf ve adalet beklememeniz, onların suçlu girişimlerine veya başarısız çözümlerine boyun eğmemeniz gerektiğine, bunların sadece yükünüzü artıracağına ve sizleri hayal kırıklığı üstüne hayal kırıklığına uğratacağına dair kulakları çınlatan bir ayettir.

Yine Gazze Şeridi'ndeki halkımız da dahil olmak üzere genel olarak Müslümanlar için, -istisnasız- gerek onlarla, gerekse onların yandaşları ve Müslüman yöneticilerden oluşan ajanlarıyla tüm köprü halatlarını kesmeleri ve köprülerinin halatlarını, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahip olan ve gaybı bilen tek bir Allah’a bağlamaları gerektiğine dair de bir ayettir. O halde hiçbir ortağı olmayan tek bir Allah’ın kulpuna sımsıkı sarılın; zira zafer, kurtuluş ve iktidar sadece Allah Subhanehu’nun elindedir; O ne güzel bir dost ve ne güzel bir yardımcıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Hüsameddin Mustafa

Devamını oku...

Yahudi Varlığıyla Anlaşmak, Onun Ömrünü Uzatmaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudi Varlığıyla Anlaşmak, Onun Ömrünü Uzatmaktır!

Haber:

Trump ile Biden arasındaki tartışmada Biden, Hamas’ın ateşkesi kabul etmediğini söyledi; Trump ise bunun yalan olduğu şeklinde cevap vererek anlaşmayı Yahudi varlığının kabul etmediğini ve bu kararın yanında olduğunu açıkladı.

Yorum:

Şüphesiz izzetli Gazze’de yaklaşık on aydır ve uzak ve yakından kayda değer bir destek olmaksızın şiddetli ve aralıksız devam eden savaş başta Amerika olmak üzere Batılı ülkeleri, özellikle Kenane Mısır ve Ribat Ürdün olmak üzere Filistin’e komşu halkların ve orduların ayaklanması ve tavanı ve kırmızı çizgileri olmayan gerçek bir savaşta birleşmesi durumunu dikkatlice düşünmeye sevk etti. Zira askerler ve subaylar, Yahudi varlığının saldırganlığını durduracak, dahası onun varlığını birkaç gün içinde ortadan kaldıracak bir çatışmanın özlemini çekiyorlar. İşte o zaman tüm dünya, Filistin gaspçısı bu varlığın artık İslam beldelerinde var olamayacağını, ümmetin kararını verip ne kadar fedakârlık gerektirirse gerektirsin başta kendilerinden razı olması ve tahtlarında kalmasını sağlaması için Amerika’nın bölgedeki politikasını uygulayan Mısır, Ürdün, Lübnan, Körfez, Türkiye ve diğer ülkelerin yöneticileri olmak üzere hain Müslüman yöneticiler aracılığıyla bu Yahudi varlığını üzerimize yeniden dayatmaya çalışanlara karşı çıkmamıza engel olamayacağını görecektir. Zira Amerika’nın bu yöneticilere yönelik desteği olmasaydı iki haftadan fazla iktidarda kalamazlardı. Tıpkı Trump’ın bunu Suud Hanedanı yöneticilerinin önünde aleni bir şekilde açıklayıp onlardan tek bir kelime dahi etmeden kendilerini iktidarda kalmaları ve korumaları karşılığında milyarlarca Dolar ödemelerini talep etmesi gibi. Onlar da kendilerini halklarına karşı koruması, dahası ona ve çıkarına karşı bizzat harekete geçmesini önlemek için İslam ümmetinin paralarından düşman Amerika’ya milyarlarca para ödediler ki İslam ümmetinin kendisi için harekete geçeceği hususlar şunlardır:

1- Ülkeyi birleştirmek ve yapay sınırları ortadan kaldırmak.

2- İslam ümmetinin paralarını ve zenginliklerini ülkemizdeki sömürgeci kâfirden ve onun ülkedeki bekçilerinden kurtarmak.

3- Tüm ümmetin siyasi liderliği olan bilinçli ve muhlis İslami bir liderliğe biat etmek.

4- Bu siyasi İslam projesini, özellikle doğudaki ve batıdaki birçok insanın, Allahu Teala’nın izniyle Allah’ın dinine akın akın girmeleri için yeniden Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi İslam Devleti’nin şafağının doğuşunu dört gözle beklediği bu aşamada, Allah Subahanehu ve Teala’nın davetini tüm dünya için olmasını emrettiği müminin diliyle ümmetin önünde, dahası tüm dünyanın önünde açık ve net bir şekilde ilan etmek.

Bu nedenle ey ümmetin muhlis evlatları; sizlere her şeyin yolunda olduğunu ve Yahudi varlığıyla yapılacak herhangi bir anlaşmayı kabul etmemizin bizim çıkarımıza olacağını anlatmaya çalışanlara sakın aldanmayın. Hayır, ey sevgili dostlar; Yahudi varlığıyla yapılacak herhangi bir anlaşma onun ömrünü uzatacaktır; bu yüzden Amerika, Batı ve onların ajanları, ümmete ve onun mücahitlerine baskı yaparak bu anlaşmaya varmaya çalışıyorlar. Ancak ne yazık ki anlaşmaları reddeden Müslümanların başındaki yöneticiler değil, Yahudi varlığıdır.

Bu nedenle İslam ümmetinin muhlis ve bilinçli evlatları kollarını sıvamalı ve tüm dünya öfkelense bile alemlerin Rabbinin razı olduğu İslami hedefleri gerçekleştirecek etkili eylemlerde bulunmalıdır. Bu ise ümmet, yöneticilerini devirip muhlis, mümin ve bilinçli bir yöneticiye biat ederek ülkeyi ve insanları kurtarmak için ümmetin yeni ordusuna katılıp bu yeni İslam Devleti’ni tüm kötülüklerden korumadıkça gerçekleşmeyecektir.

Allah’ın bizim için zaferi ve iktidarı çabuklaştır ve bizleri, Allah Subhanehu ve Teala’nın izniyle vaat edilmiş bu İslam Devleti’nin adamlarından kıl. Şüphesiz zafer, bir saatlik sabırdır; ancak Allah’a itaat etmemiz, O’ndan ittika etmemiz ve her şeyden önce içimizdeki Amerika’nın bekçilerini ifşa etmemiz şarttır. Umudumuz Allah Subhanehu’da ve kendisinde büyük hayır olan ümmettedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Radyosu İçin Yazdı

Dr. Muhammed Nizar Cabir - Lübnan

Devamını oku...

Özbekistan ve Hizb-ut Tahrir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Özbekistan ve Hizb-ut Tahrir!

Haber:

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi, 05/07/2024 Cuma günü, Özbekistan'daki mazlum kardeşlerimize destek amacıyla “Ey Ümmet; Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlardan Bir Çağrı!” başlıklı bir kampanya başlattı.

Yorum:

Hizb-ut Tahrir / Özbekistan’ın, başlangıçları, yayılımı, fedakârlıkları ve tutumları gibi daveti hakkında uzunca konuşulabilir… Ancak ben, bu yorumda aşağıdaki hususlara değinmek istiyorum:

Birincisi: Şayet Özbekistan’da Hizb-ut Tahrir’in fikri güçlü bir şekilde yayılmamış olsaydı, bu kadar tutuklama ve işkence olmazdı; zira ölü bir cesetle savaşılmaz.

İkincisi: Bugün Özbekistan denildiği zaman, tutukluların ve ailelerinin gerçek mermilerle öldürüldüğü ve defnedilmeleri için üzerlerinin asfaltlarla doldurulduğu Andican katliamı akla gelir; bugün Özbekistan denildiği zaman, Osmanov Rahimehullah’ın başına geldiği gibi tutukluların şehit oluncaya kadar suda kaynatıldığı, dişlerin çekildiği, şişlerle havada asılı kalmak akla gelir, mahkumlara AIDS’in enjekte edildiği, torbalarla boğulmak akla gelir, süt emen bebeğin annesinden engellenmesi ve benzerleri akla gelir…

Bugün Özbekistan denildiği zaman, (Allah rahmet eylesin) İnabathan hanımın torunlarına, “Rahata, rahat ederek ulaşamayacaksınız” diyerek davet taşırken sabırlı olmalarını tavsiye ettiği sözleri akla gelir, yabancı bir gazetecinin kendisine “Sen 20 Dolar karşılığında Hizb-ut Tahrir’in neşriyatlarını dağıtıyorsun” dediği küçük bir genç ve o gencin de kendinden emin bir şekilde “Ben sana 100 Dolar vereyim, hadi Hizb-ut Tahrir’in neşriyatlarını dağıt da göreyim” şeklindeki cevabı akla gelir ve dükkanlarını sadece günlük yiyeceğini kazanmak için açan, bunu elde ettiğinde bununla yetinen, sonra da davet taşıma amellerini yapmaya giden gençler akla gelir…

Üçüncüsü: İmtihan, Allah Subhanehu’nun birçok ayette onayladığı sünnetidir; Allahu Teala’nın şu kavli gibi: لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْAndolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz.”[Al-i İmran 186] Zira Nebilerin, Rasullerin, onların sahabelerinin ve onlara güzellikle tabi olanların da durumu bu şekildeydi: لَقَدْ كَانَ مَنْ قَبْلَكُمْ وَإِنَّ أَحَدَهُمْ لَتُحْفَرُ لَهُ الْحُفْرَةُ، ثُمَّ يُوضَعُ فِيهَا ثُمَّ يُوضَعُ الْمِنْشَارُ عَلَى رَأْسِهِ، ثُمَّ يُمْشَطُ بِأَمْشَاطِ الْحَدِيدِ مَا دُونَ عَظْمِهِ فَمَا يَصْرِفُهُ ذَلِكَ عَنْ دِينِهِSizden önceki (ümmetler içinde mümin) bir adam için bir çukur kazılır, sonra o çukurun içine konulurdu. Sonra bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, demir tarak ile kemiği taranırdı. Fakat yine de onu dininden döndüremezdi.” Bugün, genel olarak Hizb-ut Tahrir gençlerinin ve özel olarak da sorumlu olanların durumu da bu şekildedir.

Dördüncüsü: Acılar yok olup gider ve Allah’ın izniyle ecir ve sevaplar kalır; zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: وَيُؤْتَى بِأَشَدِّ الْمُؤْمِنِينَ ضُرًّا وَبَلَاءً فَيُقَالُ: اغْمِسُوهُ غَمْسَةً فِي الْجَنَّةِ، فَيُغْمَسُ فِيهَا غَمْسَةً فَيُقَالُ لَهُ: أَيْ فُلَانُ، هَلْ أَصَابَكَ ضُرٌّ قَطُّ أَوْ بَلَاءٌ؟ فَيَقُولُ: مَا أَصَابَنِي قَطُّ ضُرٌّ وَلَا بَلَاءٌMüminlerin dünyada iken en şiddetli sıkıntı ve bela çekeni de kıyamet günü getirilir ve: “Bunu cennete bir kere daldırınız,” denilir. Bunun üzerine o mümin cennete bir kere daldırılır. Sonra ona: “Ey falan Mümin! Geçmiş zaman boyunca herhangi bir sıkıntı veya bela çektin mi?” denilir. O da: “Hayır! Şu ana kadar hiçbir sıkıntı ve hiçbir bela çekmedim,” der.

Beşincisi: Öyle bir gün gelecek ki zalim ve zorba olan kişi yapmış olduklarına pişman olacaktır. Ahirete gelince: وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ(Rasulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. Başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.” [İbrahim 42-43] Dünyaya gelince; Tıpkı mahkumlara işkence yapmakla meşhur olan Cemal Abdunnâsır döneminde askeri hapishane subayı Hamza el-Bayûni’nin başına geldiği gibi; zira demir şişlerle alnı delinmiş, boynu parçalanmış ve omuzu vücudunun geri kalanından ayırana kadar sağ tarafını ikiye bölünmüştür.

Son olarak kâfirler, zalimler ve zorbalar hoşlanmasa da, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin şafağı doğacaktır; işte o zaman zulüm ve karanlıklar, İslam’ın nuru ve adaletiyle kaybolup gidecektir; işte sizleri buna davet ediyoruz ey Müslümanlar!

#ÖzbekistandanÇağrı
#PleaFromUzbekistan
#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД
#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Cabir Ebu Hatır

Devamını oku...

Biden Yönetiminin Yahudi Varlığı Üzerindeki Baskısı, Bir Hayalden İbarettir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Biden Yönetiminin Yahudi Varlığı Üzerindeki Baskısı, Bir Hayalden İbarettir!

Haber:

ABD Başkanı Joe Biden son açıklamalarında, Gazze’deki savaşın durması gerektiğini söyledi.

Yorum:

Biden’ın Gazze’deki savaşın durması gerektiğinden bahsetmesi ilk kez olmuyor; zira daha önce de defalarca Yahudi varlığına savaşın durması için Hamas ile bir anlaşmaya varması çağrısında bulunmuştu ancak her seferinde savaşı durdurma konusunda başarısız oldu. Peki bu başarısızlık, Biden’ın Yahudi varlığının inatçı Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya baskı uygulayamayacak kadar kişisel zayıflığı ve acziyetinden mi kaynaklanıyor? Yoksa Biden ve yönetiminin savaşı durdurmaya yönelik gerçek bir arzusunun olmamasından mı kaynaklanıyor? Ya da Demokrat Parti ve Kongre’de, Yahudi varlığı yanlısı olan ve Biden’ın onu etkilemesine ve baskı yapmasına engel olan güçlü bir siyasi akım mı var?

Görünürde Biden ve yönetiminin üyeleri savaşı durdurmak istiyor, bunu arzuluyor ve bunun için çabalıyor ancak onlar, Amerika'daki etkili siyasi çevrelerdeki geniş bir Amerikan siyasi akım tarafından desteklenen Netanyahu hükümeti üzerinde yeterli baskı oluşturacak araçlara sahip değillerdir. Örneğin Biden, çok sayıda Filistinliyi öldürdüğü için Yahudi varlığına 2.000 kilo ağırlığındaki bombaları tedarik etmediğini iddia etmişti ancak bu iddia yalan ve gerçek dışıdır. Bunun delili ise Reuters’in aktardığına göre Biden yönetiminin, son dokuz ayda bu türden 14.000’den fazla bomba göndermesidir; buna ek olarak Yahudi varlığına, 6.500 adet 500 kiloluk bomba, 2.600 adet 250 kiloluk bomba, 3.000 adet Hellfire füzesi ve 1.600 adet de sığınak delici bomba tedarik edilmiştir.

Yahudi işgal ordusunun Refah’a saldırmaya başladığındaki geçen Mayıs ayında Biden yönetiminin Yahudi devletine göndermeyi askıya aldığı 1.800 adet 2.000 kiloluk bombadan oluşan tek bir sevkiyat vardı ki bu da sadece propaganda ve genel ilişkiler açısındandır.

Bu sevkiyat kısa bir süre önce ABD’nin Yahudi varlığına, 2000 kiloluk bombalarla aynı özelliklere sahip 1700 adet 500 kiloluk bomba göndermesiyle telafi edilmiştir.

Tüm bunlar Biden yönetiminin Yahudi devletine baskı yapma konusunda ciddi olmadığı ve bu yönetimin, Yahudi varlığı ordusunun Gazze’de yürüttüğü soykırım suçuna gerçek ve eşit bir şekilde ortak olduğu anlamına gelmektedir.

Yahudi varlığının talep ettiği tüm silah, teçhizat ve diğer yardımları temin etmeyi durdurmadan Gazze’deki savaşı durdurmak nasıl düşünülebilir?!

Biden yönetiminin Yahudi varlığı için kullandığı baskı araçları, ona silah ve mühimmat tedarik etmeyi içermediği sürece, bu Amerikan baskı araçları zayıf, yetersiz ve etkisiz kalacak ve dolayısıyla bu baskı da hayali ve gerçek dışı kalacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahmed El-Hutvânî

Devamını oku...

Türkiye’nin Kayseri İlindeki Olaylar, Cahiliye Irkçılığıdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Türkiye’nin Kayseri İlindeki Olaylar, Cahiliye Irkçılığıdır!

Haber:

Bazı gençlerin şehirde, Türk bir kız çocuğunun Suriyeli genç bir mülteci tarafından taciz edildiğine dair söylentileri yaymalarının ardından Türkiye’nin Kayseri şehri zor ve acı olaylara sahne oldu. (Ajanslar)

Yorum:

Söylentilerin hakikati ve olayların doğrudan nedenleri ne olursa olsun bu, milliyetçiliğin hayatın bazı yönlerine, özellikle de siyasi hayata nüfuz ettiğini ve egemen olduğunu göstermektedir.

Bazı Müslümanların hâlâ milliyetçilik slogan attıklarını, ulusal bayrakları dalgalandırdıklarını, ırkçılık ve kabilecilik duygularıyla hareket etmelerini ve birbirlerine karşı davranışlarında şerî hükümleri ihlal ettiklerini ve onların, sömürgeci kâfirin Müslümanları kontrol edebilmek ve ümmeti kendi hegemonyası ve otoritesi altında tutabilmek amacıyla onları bölmek ve zayıflatmak için sömürgeci şeytanların Müslüman ülkelere ektiği ırkçılığın zehirleri tarafından kontrol edilmesini görmemiz utanç vericidir.

Evet, milliyetçilik zehriyle ve ırkçılık silahıyla ümmeti parçalamayı, ülkeyi Hilafet Devleti’nin enkazı üzerine bölmeyi, her bir bölgeye bir bayrak vermeyi, her bir devletçiğin başına, bölünmeyi pekiştirmek, sınırların sabit kalması için çalışmak ve tüm gücüyle sınırları korumak için çalışan bir emir atamayı, ordunun asıl görevinin de bu sınırları ve tahtları korumak olmasını başarabilmek için sömürgeci kâfirin istediği ve gerçekleştirmek için yüzyıllarca çalıştığı şey işte buydu. Dahası onların kanunları, bayraklarının aşağılanmasını ve paçavra bayraklarıyla alay edilmesini suç saymaktadır. İşte bunu pekiştirmek için milliyetçilik fikrini yaydılar ve hayatın her alanında propagandasını yaptılar; bu ise sadece Türkiye ve Arap ülkeleriyle sınırlı değildir, aksine tüm İslam beldelerinde gördüğümüz bir olgudur.

Erdoğan’ın ise Suriyelilerin mallarına yapılan saldırıların ve Suriye’nin kuzeyindeki Türk bayrağına yapılan saldırıların, iyi düşünülmüş bir kaos planı dahilinde gerçekleştiği şeklindeki değerlendirmesi, içerikten yoksun olan ve doğru bir sözle batılın kastedildiği bir değerlendirmedir; çünkü hain ve suçlu Mustafa Kemal’in Hilafet Devleti’ni ortadan kaldırdığından beri kurduğu milliyetçilik temellerine dayalı politikası, bu ihtilafların ve bu yozlaşmış ve kokuşmuş naraların sebebidir. Bu yüzden Erdoğan’ın yapması gereken, saldırganlara ve saldırıya uğrayanlara, onların din kardeşi olduklarını, sınırların onları tefrikaya düşürmemesini, toprak konusunda anlaşmazlığa düşmemelerini, tüm ülkelerinin tek olduğunu, tek bir ümmet olduklarını, Suriyeliler ile Türkler arasında hiçbir farkın olmadığını açıklamaktı. Ancak o bunu yapmak yerine makamından ve otoritesinden korktuğu için muhalefeti ya da ülkenin güvenliğini istikrarsızlaştırmak için çalışan gizli güçleri suçladı.

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ “Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.” [Mu'minûn 52] Ve şöyle buyurmuştur: إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ “İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin.” [Enbiya 92] Bu ayetleri sabah akşam okuduğumuz halde üzerinde tefekkür etmeden nasıl siyasi ve sosyal hayatımızda gerçekleştireceği ki?! Cabir İbn-i Abdullah Radıyallahu Teala Anh’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir gazvede Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bulunuyorduk: (Cabir) dedi ki: -bunun Beni Müstalik Gazvesi olduğu rivayet edildi-. Muhacirlerden bir adam Ensardan birine vurdu. Derken Ensârî: Yetişin ey Ensâr! Muhacir de: Yetişin ey muhacirler! dediler. Bunu işiten Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: مَا بَالُ دَعْوَى الْجَاهِلِيَّةِ؟ “Bu cahiliye davası da nedir?” Denildi ki: Muhacirlerden bir adam Ensardan birine vurdu. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: دَعُوهَا فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ “Onu (milliyetçiliği) terk edin çünkü o kokuşmuştur.” Müslim, Cündeb İbn-i Abdullah el-Beceli’den şöyle dediğini rivayet etti: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: مَنْ قُتِلَ تَحْتَ رَايَةٍ عِمِّيَّةٍ يَدْعُو عَصَبِيَّةً أَوْ يَنْصُرُ عَصَبِيَّةً فَقِتْلَةٌ جَاهِلِيَّةٌ “Her kim körü körüne (çekilmiş) bir bayrağın altında savaşır, bir asabeye-ırkçılığa davet eder veya bir asabeye yardımda bulunursa, cahiliye ölümüyle ölmüş olur.”

İslam ümmetinin bugünlerde, özellikle de savaş, kuşatma ve açlık altındaki zayıf bir grubun Yahudilerle doğrudan karşı karşıya gelmesi gibi Filistin’de yaşadığı ve tüm milletlerin, İslam’ı çarpıtmak, tahrif etmek ve onunla savaşmak için aç kurtlar gibi onun üzerine üşüştüğü vahim olaylar, evet bu olaylar, İslam ümmetinin evlatlarını, gözlerindeki perdeyi kaldırmaya, bu şiddet kampanyalarına karşı kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak birlik olmaya, ümmetten kendilerine yardım etmeleri için haykıran Gazze’deki mustazaf kardeşlerine destek olmaya sevk etmelidir; ancak maalesef Sudan’da, Libya’da, Yemen’de, Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Tunus’ta, Türkiye’de ve diğer Müslüman ülkelerde aileler ve kardeşler arasında en şiddetli çatışmanın ve yoğun çatışmaların yaşandığını görmekteyiz!!

İslam ümmeti bir bütün olarak, daha önce olduğu gibi milletler arasında en önde olabilmek için otoritesinin yeniden tesis etmeyi ve Allah’ın şeriatıyla yönetilmeyi arzulamalıdır; ancak otoriter gruplar, çıkar sahipleri ve bazı sırtlanlaşmış kişiler, ümmetin otoritesini iktidara taşımasını engellemektedirler. Bu yüzden çatışmanın okları bu ajan gruplara yöneltilmeli ve onların propagandasını yaptıkları yozlaşmış fikirlerle savaşılmalıdır ki böylece toplumda onlardan hiçbir iz kalmasın, fikirleriyle birlikte silip süpürülsünler, planları ifşa olsun ve bunların yerine İslam’ın fikirleri gelsin ve İslam’ın hükümleri de tatbik konumunda olsun; işte o zaman bu suni farklılıklar ortadan kalkacak ve bu sahte sınırlar yok olup gidecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Yusuf Seleme

Devamını oku...

Sudan Vilayeti: Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!

  • Kategori Sudan
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti
Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi tarafından Özbekistan için başlatılan dünya çapındaki kampanyanın faaliyetlerine katılıyor,

"Ey Ümmet, Özbekistan'ın Siyasi Mahkumlarından Bir Çağrı!"

Sadece "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için Özbekistan'ın karanlık hapishanelerinde siyasi tutuklu bulunan kardeşlerimize destek için.

Cuma, 06 Muharrem 1446 Hicri, 12 Temmuz 2024 Miladi

sudan vilayeti

- Siyasi Mahkumlara Destek Mesajları -

Sudan'dan Özbekistan Rejimine ve
Hizb-ut Tahrir'in davet taşıyıcılarına bir mesaj

İbrahim Osman (Ebu Halil)
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Salı, 03 Muharrem 1446 Hicri - 09 Temmuz 2024 Miladi

Ey Özbek Rejimi, Hilafet Kaçınılmaz Olarak Geliyor!

Av. Ahmed Ebkar
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Konseyi Üyesi

Salı, 03 Muharrem 1446 Hicri - 09 Temmuz 2024 Miladi

Özbekistan'ın Mevcut Tiranları Kerimov'un İzinde Yürüyor

Muhammed Cami' (Ebu Eymen)
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı

Salı, 03 Muharrem 1446 Hicri - 09 Temmuz 2024 Miladi

sudan vilayeti

Etiketler

#صرخة_من_أوزبيكستان

#PleaFromUzbekistan

#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД

sudan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

 

Devamını oku...

Suriyeli Mültecilere Yönelik Irkçılığın Arkasında Ne Var?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Suriyeli Mültecilere Yönelik Irkçılığın Arkasında Ne Var?

Haber:

Arap ve Türk medya organları geçtiğimiz haftalarda, hatta şimdiye kadar sürekli olarak, ister kişisel veya siyasi açıklamalarla olsun ister resmi keyfi tedbirlerle olsun isterse de aşırılık yanlısı Türklerin veya öfkeli, cahil ve kızgın gençlerin can ve mallarına yönelik sokak saldırılarıyla olsun Türkiye’deki Suriyeli mültecilere yönelik ırkçılığın arttığı yönündeki ifadelere yer verdiler; bu ise Türkiye hükümetinin Beşar Esad rejimiyle yakınlaşmanın yakın olduğu yönündeki siyasi açıklamalarıyla aynı zamana denk geldi.

Yorum:

Birçok gözlemci, Türkiye’de Suriyelilere yönelik ırkçılık dalgasının tırmanmasına neden olan faktörlerden söz ettiler ve bunu da birçok noktaya bağladılar:

  • Özellikle Erdoğan hükümetinin sorunu çözme konusundaki acziyetinin gölgesinde Türkiye ekonomisinin kötüleşen durumunun ardından Türkiye halkının genel olarak, Suriyeli mültecilerin ticari ve mesleki işlerde kendileriyle rekabet ettiği ve geçimini sağlamak için mevcut işlerden ve fırsatlardan kendi paylarına düşeni aldığı yönündeki algıyla özetlenebilecek iç ekonomik boyut, Türklere geçim sıkıntısını hafifletmeye yardımcı olabilecek iş fırsatı alanlarının açılması bahanesiyle Suriyelilerin Türkiye’den gitmesi gerektiği yönünde genel bir görüşe neden olmuştur. Oysa bu haksız düşünceyi çürüten ve Suriyelilerin Türkiye ekonomisinin büyümesine zarar vermek yerine katkıda bulunduğunu doğrulayan onlarca haber ve açıklamaya rağmen ancak rakamların sesi, yüksek duygusal kışkırtmaların gürültüsü içinde kaybolup gitmektedir.
  • Bu ırkçı yanın, tarihsel bir boyutu ve bir de çağdaş fikri bir boyutu vardır; nitekim Türk halkından, siyasi ve fikri alanda etkili olan laikler, Yahudiler ve gayrimüslimler tarafından, Arapların genel olarak İngilizler ve Avrupalılarla olan savaşında Türk devletine ihanet ettikleri ve Türk İmparatorluğu dedikleri şeyin yıkılmasına katkıda bulundukları şeklinde beslenen bir kesim var ki bu geçmişten gelen bir şeydir. Diğer bir kesim ise, çağdaş Türk’ün, laik, liberal ve gelişmiş Avrupa’nın bir parçası olduğunu, Araplara ve onların İslam kültürüne bağlılığın ise Avrupa Birliği’ne siyasi olarak katılma, hatta kültürel olarak bağlanma yolunda bir geri adım olduğunu tasavvur eden kültürel üstünlük mefhumlarıyla besleniyorlar.
  • Siyasi ve seçimle ilgili yöne gelince; hem iktidar hem de muhalefet, Türk ırkçı fikirlerinden etkilenen Türkiye sokaklarının büyük bir kesimini kendilerine çekmek için yarışıyorlar. Örneğin muhalefet, hükümetin mültecilere yönelik başarısız politikasının ekonominin bozulmasına ve Türk gençlerinin iş fırsatlarını mülteciler lehine kaybetmesine yol açtığı konusunda Türk seçmenini aldatıyor; dolayısıyla hükümete karşı başarı şansını artırmak için mültecilere yönelik kışkırtma ateşini körüklüyor. Bu arada hükümetin tedbirleri, gönüllü geri dönüş sloganı altında mültecilerin zorla ve keyfi olarak sınır dışı edilmesine katkı sağlarken Erdoğan’ın bir milyon mültecinin “gönüllü olarak” ülkesine yakında geri döneceğine ilişkin açıklamaları ve Suriyelilere saldıranların cezalandırılması yönündeki hoşgörü, evet tüm bunlar, bu kampanyanın yararlanıcılarına yeşil ışık yakılmasına katkı sağlıyor.
  • Ayrıca bazı gözlemciler de, gerek yurt dışındaki düşmanların, gerekse içerideki mevcut hükümetin düşmanlarının, medya ve parti araçlarını kullanarak Türkiye’de turizme ve istikrara zarar verecek gergin bir ortam oluşturmak yoluyla Türk ekonomisine darbe indirecekleri, bunun da Erdoğan hükümetinin muhalefetin maslahatı için düşmesine ve Müslümanların gözetleyip durduğu ama Batı’yı endişelendiren Türkiye’nin yükselen maddi ilerlemesini sınırlandırmasına neden olacağı yönünde ince bir planın olduğuna inanıyorlar.

Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin başına gelenleri değerlendirirken dikkatler, Suriyelinin uzun erimli varlığının ve bununla birlikte Türkiye’ye ikamet etmek için gelen Arap akınının, Türk halkını Arap dili ve İslam kültüründen uzak tutmak amacıyla eski-yeni Batılılaşma projesi için oluşturduğu tehlikeyi yönlendirilmelidir. Zira Türklerin, genel olarak dindar ve davranışları ile özellikle kadınlarının kıyafetleri (cilbab ve hımar) olmak üzere kıyafetlerinde İslam, fıkıh, şeriat ve bunların hakemliği, İslam kardeşliğine ve İslam’a ve hadaratına dayalı vahdet mefhumlarını taşıyan bir hakla günlük teması, evet tüm bunlar, Türk halkı ile İslam hadaratı arasında inşa edilen duvarı yıkmakla ya da ondan geriye kalanları yok etmekle tehdit ediyor. Bu yüzden bu kampanya, öncelikle Türk halkının, gerek Suriye halkına, gerekse Araplardan ve diğerlerinden oluşan Müslüman sakinlere kucak açmasına neden olan kardeşlik, vahdet-birlik ve İslam hadaratı tohumundan kurtulmak için içerideki ve dışarıdaki İslam düşmanları tarafından planlanmıştır. Bu nedenle düşmanın, başka tarafta da ırkçılık ateşini ters yönde körükleyen ve komplonun iplerini tamamlamak için Türklere karşı kışkırtan ırkçılar türetip onları gözetmeyeceğini düşünmemiz bir saflıktır.

Gözlemcilerin bahsettiği tüm ekonomi, tarih, siyaset ve seçim nedenleri ile Esad rejimi ile yakınlaşma, evet tüm bunlar, iç ve dış düşmanın projesini hayata geçirmek için araç olarak kullandığı kışkırtma faktörlerinden başka bir şey olmayıp olup bitenlerin gerçek bir nedeni değildir.

Buna göre İslam ümmeti içindeki davet taşıyıcılarının ve bilinçli insanların, Türk sokağında İslam ve mefhumlarına dair söylemi yükseltmeleri ve Türk sokağını İslam’ın hadaratı ve akidesinin safına kazanmak için yarışmaları gerekir; işte sadece o zaman hem İslam düşmanlarının elindeki mülteci kartı, hem de bu Müslüman halka karşı kullanacakları diğer tüm kartlar düşecektir…

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Adnan Mezyan

Devamını oku...

Filistin Asla Demokrasi Oyunu Oynayarak Kurtulmayacaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Filistin Asla Demokrasi Oyunu Oynayarak Kurtulmayacaktır!

Haber:

İngiltere parlamento seçimleri 4 Temmuz'da yapıldı ve İşçi Partisi’nin ezici bir zaferiyle sonuçlandı.650 sandalye arasından Filistin yanlısı beş bağımsız milletvekili seçildi.Birleşik Krallık’taki birçok Müslüman ya taktiksel oy kullanarak ya da Filistin yanlısı bağımsız adayları destekleyerek demokratik sürece katıldı.Bunun amacı, gelecekteki herhangi bir İngiliz hükümetine Gazze'deki katliamları durdurmak için daha fazla çaba göstermesi yönünde baskı yapmanın yanı sıra Müslüman karşıtı ana siyasi partilere Siyonist işgali destekleyen tutumlarına ilişkin bir mesaj göndermektir. Bu yıl, Amerika da dahil olmak üzere birçok ülkede yeni liderlerin, parlamenterlerin ya da siyasi temsilcilerin seçileceği küresel bir seçim yılıdır. Birçok Müslüman, Gazze’de akan kanı durdurmak ve Filistin’deki kardeşlerine destek olmak için bir şeyler yapabilecekleri umuduyla bu ülkelerdeki demokratik sürece katılıyor.

Yorum:

Müslümanlar olarak bizim, bu soykırımı sona erdirme ve Filistin’i bu cani işgalden kurtarma hedefimiz sadece insani bir hedef değildir, aksine katledilenlerin Müslüman kardeşlerimiz ve bacılarımız olduğuna dair imanımızdan ve akidemizden kaynaklanan bir hedeftir. Zira bizim, onların yaşadıkları zulüm durumunu ortadan kaldırmak gibi İslami bir vacibimiz vardır. Çünkü Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal 72] Ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ، لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez.” Mesele bu şekilde olduğuna göre o zaman Gazze’deki soykırıma ve Filistin’in işgaline yönelik aradığımız çözüm de aynı şekilde kesinlikle dinimizden kaynaklanması gerekir. Ayrıca Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَAralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasulü’ne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” [Nur 51] Yani Müslümanlar olarak bizim -dünya ve ahiretteki- başarının, sadece Rabbimizin emirlerine, hükümlerine ve sınırlarına itaat etmekle gerçekleşeceğini vurgulamaktadır.

Bizim anlamamız gereken şey, bu demokratik seçimlerde oy vermenin sadece bir siyasi temsilciye oy vermek değil, aksine insanları yönetmeye yönelik siyasi bir model olarak bizzat demokratik sistemin doğruluğunun kabulüne oy vermek olduğudur. Dolayısıyla bu, başkalarının ona göre yaşamaları için insana kanun yapma hakkını onaylayan bir oylamadır; oysa İslam’da, egemenlik sahibinin sadece Allah Subhanehu ve Teala olduğu ve insanlık için kanunları ve sınırları koyma hakkının sadece O’na ait olduğu gayet açıktır; zira Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِHüküm sadece Allah’a aittir.” [Yusuf 40] Yani tüm hüküm koyma yetkisinin sadece Allah’a ait olduğunu vurgulamaktadır; yine Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَSonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin arzularına uyma.” [Casiye 18]

İngiltere, Amerika ve diğer ülkelerdeki bu demokratik seçimlerde oy kullanmak,ya vahşi Yahudi varlığının inşa edilmesinde, korunmasında ve güçlendirilmesinde önemli rol oynayan ya da bu soykırımın gelişmesine izin vermekte ihmalkâr davranan rejimlere meşruiyet kazandıran bir oy kullanmadır. O halde demokratik seçim sistemine dahil olmak, Müslümanlara Filistin'in kurtarılmasında veya dünya ve ahiretteki başka herhangi bir konuda nasıl başarı sağlayabilir? Nitekim Kureyş, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Mekke’deki İslami olmayan siyasi sisteme lider olma fırsatını teklif etti ancak o bunu reddetti. Ayrıca Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İslam’a dayalı bir devlet kurmak için Arap kabilelerinden nusret talep ettiğinde, Beni Âmir bin Sa’saa, Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e istediği yardımı sunmaları durumunda ondan sonra emrin (yönetimin) kendileri için olmasının mümkün olup olmadığını sorunca Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu reddetti ve şöyle dedi: إِنَّ الأَمْرَ للَّهِ يَضَعُهُ حَيْثُ يَشَاءُEmir/yönetim, Allah’a aittir. Onu dilediğine verir.

Bütün bunlar, İslam’ın, İslami olmayan herhangi bir sisteme katılmayı, onu temsil etmeyi veya ondaki siyasi otoriteye ortak olmayı reddettiğini kanıtlıyor. Dolayısıyla haram bir şeye katılmaktan, ne gibi bir hayır gelebilir ki?

Tüm bunların yanı sıra Yahudi varlığının varlığını sürdürmesi gibi sömürgeci projelere destek vermekten vazgeçmek için sömürgeci bir sisteme katılma inancı, tamamen akıl dışı bir inançtır. Zira en başta sorunu ortaya çıkaran sistemlerden nasıl çözüm bekleyebiliriz ki? Batı’daki ve diğer yerlerdeki kapitalist rejimler, dış politikayı ahlak temelinde, hatta kendi halklarının kamuoyu temelinde bile formüle etmezler, aksine öncelikle kâr, ekonomik çıkarlar ve dünya ülkeleri üzerinde hakimiyet ve nüfuzu koruma dürtüsü temelinde formüle ederler. Bu nedenle bir avuç Filistin yanlısı parlamento üyesini seçmenin veya Siyonist karşıtı bir Müslümanın protesto oyunu kaydetmenin, Gazze’deki her şeyi etkileyebileceği inancı, hayali bir inançtır. Nitekim 2003 yılında, İngiliz hükümetinin Irak’a savaş açma kararını protesto etmek için Londra'da İngiliz tarihinin en büyük gösterisi düzenlenmişti. Bu gösteriye 1,5 ila 2 milyon kişi katılmıştı ancak o zamanki İşçi Partisi hükümeti onları görmezden gelmişti. Dolayısıyla yürüyüşler ve daha geniş kapsamlı savaş karşıtı hareketler bu savaşı durdurmada başarılı olamadı;çünkü demokratik sistem, her zaman siyasi gücü ve ekonomik zenginliği elinde bulunduranları kayıran sahte bir sistemdir. Dolayısıyla dünyadaki olayları ahlaki ve adil olan yönünde etkilemek için bu sahte demokratik oyunu oynamaya çalışmak, her zaman başarısızlığa yol açacaktır.

Gerçek değişim, yozlaşmış sistemlerin içinde çalışarak değil, onların dışında çözümler arayarak elde edilir. Bu yüzden Müslümanlar olarak bizim, her konuda olduğu gibi Filistin’in kurtuluşunun da sadece dinimizden çözümler aradığımızda gerçekleşebileceğinin farkına varmamız gerekir. Bu çözüm ise Allah Subhanehu ve Teala’nın sistemini, yani Müslüman ülkelerde Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmaktır; zira bu, İslam’ın ve Müslümanların maslahatlarını samimiyetle savunan tek nizam ve devlettir. Zira nerede olursa olsun Müslümanları savunmak ve işgal altındaki tüm İslam topraklarını kurtarmak için ordusunu seferber edecek olan sadece bu devlettir. Bunun pratiği olmadığını, hatta imkânsız olan bir hedef olduğunu söyleyenlere sormak istiyorum: Allah Subhanehu ve Teala’nın emrettiği herhangi bir şeyin nasıl pratiğinin olmadığı düşünülebilir?! Dahası değişimin, sömürgecilerin ve onların yozlaşmış rejimlerinin oy sandıkları aracılığıyla sağlanabileceği inancının pratiklik boyutu nedir?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esma Sıddık

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER