Cuma, 27 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Amerikan Seçimlerinin Adayları, Mübarek Filistin Topraklarındaki Yahudilerin İşlediği Suçlara Destek Vermek İçin Yarışıyorlar

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerikan Seçimlerinin Adayları, Mübarek Filistin Topraklarındaki Yahudilerin İşlediği Suçlara Destek Vermek İçin Yarışıyorlar

Haber:

Kamala Harris: Her zaman “İsrail’in” kendini savunma hakkının yanında duracağım ve “İsrail’in” kendini savunma gücüne sahip olmasını sağlayacağım; çünkü “İsrail” halkı, bir daha asla terör örgütü Hamas’ın yol açtığı dehşetle yüzleşmemelidir. (Nabd)

“Demokratların Chicago’da fısıldamaya cesaret edemediği kelime Gazze” başlığı altında BBC internet sitesi, “ABD polisinin 21 Ağustos 2024 tarihinde Chicago’daki Damen metro istasyonunun peronu boyunca Filistin yanlısı bir protesto yürüyüşünü filme alan başörtülü kadınları gözaltına aldığını” bildirdi.

Yorum:

Bazıları Donald Trump'ın ABD seçimlerini kazanacağından korkuyor; çünkü Trump’ın, rakip aday Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in başını çektiği Demokrat Parti’deki rakiplerinden daha aşırı olduğunu düşünüyorlar; ancak Harris'in açıklamaları, manipülasyonla, söz farklılıklarıyla ve Demokrat Parti’nin politikası olan sopayı ortada tutmakla birlikle her iki rakibin de aynı madalyonun iki yüzü gibi olduğunu teyit ediyor. Bu arada Trump inandığı şeyi gizlemezken o da Harris ve partisinin inandığı aynı şeye inanıyor; ancak bazılarının bilmediği şey, her iki partinin ve adaylarının hemfikir olmalarının nedeninin hem içeride hem de dışarıda Amerikan çıkarlarını belirleyenlerin Amerika’daki enerji, sanayi ve teknoloji sektörlerindeki kapitalistlerin olduğudur. Dolayısıyla Beyaz Saray’da birbirini izleyen yönetimler, bu kapitalistlerin çıkarlarına hizmet etmek için istihdam edilen işçilerden başka bir şey değildir ve son dönemde gelen Amerikan yönetimlerinin rolü, bu çıkarların gerçekleştirilmesinde ikincil hale gelmiştir; zira Amerikan askeri ve siyasi öcüleri tarafından desteklenen ve kendi çıkarlarına hizmet eden kıtalararası kapitalist şirketler, Amerikan siyasetinde derin bir devlet haline gelmişlerdir.

Harris ve Trump'ın söylemlerinin farklı olmasının nedeni, her iki parti için tercih edilen oyları belirlemek içindir; nitekim Harris, Müslümanlar da dahil olmak üzere azınlıkların oylarını kazanmak istiyor ve Müslümanların oylarını kazanmak için de Yahudi devletine verdiği desteğin arkasında durma noktasında Trump’tan daha küstah olmak istemiyor.Trump ise, Avrupa kökenli olan Amerikalılar arasındaki Yahudilerin ve aşırı ırkçıların, özellikle de Amerika’nın güney eyaletlerinin sakinlerinin oylarını kazanmak istiyor. Bu nedenle bu ırkçı Yahudileri ve Avrupa kökenli beyazları yatıştırmak için ırkçı söylemlere başvuruyor. Bu yüzden seçmenlerin çoğunluğu enerji, sanayi ve teknoloji şirketlerinde çalışan ve “şirket köleleri” olarak bilinen işçilerden ve çalışanlardan oluşuyor ve onların oyları, içinde çalıştıkları ve Amerikan seçmenini, ahlakı, ilkeleri, yüce idealleri ve özgürlük, insan hakları, demokrasi, kadın hakları ve benzerleri gibi attıkları sahte sloganları umursamayan şirketlerdeki “efendileri” tarafından önceden belirleniyor.

Amerika’daki Müslüman toplumun, dillerinin ucuyla tatlılık verip sonra da tilkinin kaçtığı gibi kaçan bu yalancılar için bir seçim kartı olmamaları gerekir! Dolayısıyla kendileri için hiçbir faydası olmayan seçimlere katılmamalıdırlar. Ayrıca şeyhlerin, cami imamlarının, İslami kurum ve derneklerin sorumlularının, insanları, sadece müminler hakkında hiçbir anlaşma ve ahit gözetmeyen alçak bir insan salgılayacak olan Amerikan seçimlerinin saçmalıklarına ve komplolarına bulaşma tehlikesine atmaya teşvik etmekten vazgeçmeleri gerekir. Zira gerek taşıdıkları İslam hakkında gerekse güvenlik güçlerine karşı duydukları kuruntulu korkudan ve küfür ve ehlinin gölgesinde rahat bir yaşam arzusundan dolayı Müslümanlara yönelik kötü çağrıları sayesinde Amerikan kimliğini İslam ümmetine ait olmaktan daha ön planda tutan Müslümanlar hakkında Allah’tan korkmalıdırlar. Bu yüzden onların, azim İslam’ın risaletini benimsemeleri, toplumu azim dinleriyle gurur duymaya davet etmeleri ve onlara, bu hayrı aralarında yaşadıkları kitap ehline tebliğ etme vacibini yüklemeleri gerekir ki böylece onları (ehli kitap), kapitalizmin ve kapitalistlerin zulmünden kurtarıp İslam’ın adaletine ve nuruna kavuştursunlar. ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ (Rasulüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” [Nahl 125]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

Kahraman Çeçenler, Nasıl Oldu da Rusların Lehine Olan Bir Savaşın Kurbanlarına ve Yakıtlarına Dönüştürler?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kahraman Çeçenler, Nasıl Oldu da Rusların Lehine Olan Bir Savaşın Kurbanlarına ve Yakıtlarına Dönüştürler?!

Haber:

Rusya Ukrayna’nın sızmasını engelliyor ve Zelenski ise sınırları ziyaret ediyor. (El Cezire, 22/08/2024)

Yorum:

Çeçen Müslümanlar, Rusya’yı savunup müdafaa ediyorlar, onu kendi ülkeleri, Putin’i de kendi başkanları olarak görüyorlar. Rusya ve Ukrayna’da, Ukrayna’ya karşı savaşında Rus rejimini korumak için ölesiye Rusya’yı savunuyorlar, direniyorlar ve savaşıyorlar ve yaklaşık 45.000 Çeçen savaşçının Kursk ve Ukrayna’da ölesiye Rusya ve Putin’i savunduğu söyleniyor!

Kahraman Çeçenler, ne zamandan beri tarih boyunca Çeçenistan’ın ve büyük Çeçen ve Kafkas mücahitlerinin geleneksel ve ana düşmanı olan Rusya rejimi için savaşıp onu savunuyorlar?! Çeçen kahramanlar, nasıl oldu da tarih boyunca Çeçenistan ve Kafkasya’da Müslümanların kanlarını akıttığı gibi genel olarak dünyada özel olarak da Suriye’de Müslümanların kanlarını akıtan, Şam ve bizzat Çeçenistan’da Müslümanların çocuklarını parçalayan bir rejimi korur hale geldiler?!

Ülkelerinin işgalini kolaylaştıran hainlerin yardımıyla 2000 yılında Çeçenistan’ın işgal edilmesinden bu yana Çeçenler, kendilerine zulmeden, tarihlerine, şanlarına ve kahramanlıklarına aykırı olan bu olumsuz dönüşüme uğradılar. Rus toplarının oyuncağı ve eti ve Putin’in savaşçılarının yakıtları oldular. Ardından Putin, Çeçenistan’ın işgalinden sonra onun yönetimini hain Ahmet Kadirov başkanlığında Çeçenlere teslim ederek onları ödüllendirdi ve Ahmet Kadirov’ın suikasta uğramasının ardından Rusya, Çeçenistan’ın yönetimini Putin’in dürüst oğlu lakaplı aptal ve ahmak Ramazan Ahmet Kadirov’a emanet etti! Ne kadar kötü bir baba ve oğul! O tarihten bu yana Çeçenistan ve kahramanları, Rusya’nın boğazındaki diken olmaktan çıkıp Rusya’nın oyuncağı, Putin ve suç rejiminin mızrak ucu haline geldiler. Böylece Çeçenlerin kanları, Rusların menfaati, onun hedeflerini gerçekleştirmek ve 2000 yılında kuzeyin gelini Grozni’yi yerle bir eden ve halkının kanlarını döken Putin’i desteklemek için akmaya başladı. Ramazan Kadirov’un Çeçenistan işgalinin kalıntılarından biri olduğunu, medyada ne kadar İslam’ı sevdiğini iddia ederse etsin onun kafir işgalcilerin bir eli ve kolundan başka bir şey olmadığını, bunu kendisinin itiraf ettiğini, hatta suçlu kafir Putin’in manevi oğlu olmaktan gurur duyduğunu vurgulamak gerekir!

Çeçenistan tarihinin bu karanlık döneminin, ülkesi Ruslar tarafından yerle bir edilip işgal edilen, evlatlarını kovalayan ve onlara iki zorluk yaşatan bir halk için bir tökezleme olduğunu söyleyip bunu kabul etsek bile peki Çeçenistan’ın şimdi Putin’i ve onun suç rejimini terk etmesini, Rusya’dan tamamen ayrılıp bağımsız olmasını ve Çeçenistan'da otoriteyi tamamen halkına geri vermesini engelleyen şey nedir? Rusya’nın Ukrayna ile olan savaşında felaketlerin acısını çektiği ve savaşın artık Rusya’nın kendi merkezindeki topraklarında olduğu bir dönemde Çeçenlerin bu tarihi fırsatı değerlendirmelerini engelleyen şey nedir? Artık Çeçenistan’ın Rus işgalinden ve Moskova ve Putin’e olan bağımlılıktan kurtulmasının zamanı gelmedi mi? Kadirov’un habis kolunu kesmek ve Çeçenistan’ı ondan temizlemek için tamamen uygun bir zaman değil mi?

Çeçenistan’ın hiçbir zaman yokluğunu hissetmediği kahraman Çeçenlerin, Putin’in yavrusu ve sadık hizmetkarı olan başkanlarının ihanetine son vermeleri gerekir! Samimi insanların, Çeçenistan’ı Rusya’nın elinden almak ve onun köpeklerinden kurtarmak için öne çıkmaları gerekir; aksi takdirde Çeçenistan, Rusya'nın savaşının yakıtı, toplarının eti ve ateş korunun maşası olmaya devam edecektir.

Ey Çeçenlerin muhlis evlatları, ey Kafkasya’nın kahraman evlatları, ey Gazi Molla Muhammedin’in, İmam Hamzat’ın, İmam Şamil’in ve Taşo Hacı’nın evlatları ve ey Cevher Dudayev ve Şamil Basayev’in torunları: Rusya’nın kanatları altına girmekten ve onun yolunda ölmekten nasıl mutlu olabilirsiniz?! Peki Rabbinize ne diyeceksiniz ve Peygamberiniz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in karşısına hangi yüzle çıkacaksınız?! Ramazan Kadirov sizi sadece kâfir Putin uğruna ölmeye ve Rusya’nın sorunlarına ve çıkarlarına hizmet etmeye yönlendirecektir. Kendiniz için, dininiz için ve davanız için Allah’tan korkun!

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُم مِّدْرَاراً وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَEy kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O’na tövbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin.” [Hud 52] Allahu Teala şöyle buyurmuştur: بَقِيَّتُ اللَّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَEğer mümin iseniz Allah'ın (helalinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır.” [Hud 86]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Ferec Memduh

Devamını oku...

Yahudi Varlığı Silah ve Ordularla Desteklenirken Gazze İse Suçlama Ve Kınamakla Destekleniyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudi Varlığı Silah ve Ordularla Desteklenirken Gazze İse Suçlama Ve Kınamakla Destekleniyor!

Haber:

CNN de dahil olmak üzere medya organları Cuma akşamı, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in Perşembe günü “İsrailli” mevkidaşı Yoav Galant ile İran ve onun yandaşları tarafından devam eden tehdit hakkında bir telefon görüşmesi yaptığını…. ve “Amerika Birleşik Devletleri’nin “İsrail’i” savunmak için bölge genelinde iyi bir durumda olduğunu” söylediğini belirttiler.

Yorum:

Ey İslam ümmeti, ey cihad ümmeti, ey insanların en hayırlısı ve ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet: Gazze ve onun kardeşleri Kudüs, Batı Şeria, Şam, Irak, Yemen ve Sudan... sizden yardım istiyor; o halde desteğiniz hani nerede? Kuvvetiniz hani nerede?!

Amerika ve Batı'nın Yahudi varlığını, en modern silahlarla, parayla, medyayla ve kara, deniz ve hava ordularıyla maddi olarak destekleyip Amerika ve Batı'nın büyükelçileri gezip dolaşırlarken, hatta emirler verirlerken ve Katar, Türkiye, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Mısır ve Müslümanların denizlerinde üsleri bulunurken Gazze ve kardeşlerini, gözyaşları, dua, suçlama ve kınamayla desteklemek akıl işi mi Allah aşkına?! Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, milletler üzerimize üşüşecektir derken ne kadar da doğru söylemiştir; zira çokluğumuza, servetlerimize, gücümüze, bunun da ötesinde Allah’ın bunu bize farz kılmasına rağmen şu ana kadar onlara, Allah’ın farz kıldığı şekildeki yardım ve desteği sağlayamadık!

Bunun nedenleri:

1- Müslümanların başındaki tüm yöneticiler, aşağılık Ruveybida, tiran ve Batı’nın kuyruklarıdırlar; bu yüzden Batı’ya itaat edip yaratıcıya isyan ediyorlar ve Batı’nın çıkarlarını gözetip ümmetlerini yardımsız bırakıyorlar; şayet onlarda zerre kadar İslam’ın şeref ve yüceliği olsaydı, Allah’ın kendilerine farz kıldığı cihad, silah, mal ve ordular yoluyla Gazze ve onun kardeşlerine yardım ederlerdi. Ancak onlar, tüm bunları Yahudi varlığını korumak, hatta onu desteklemek için kullanıyorlar. Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun. Dolayısıyla onlar bizden değil, biz de onlardan değiliz; o halde onlara işitmek ve itaat etmek yoktur.

2- Kendilerini alim diye nitelendiren otoritenin etrafındaki kişiler, tiranların zulmünü, onların ajanlıklarını, ihanetlerini ve onların ümmete olan düşmanlıklarını meşrulaştırıyorlar ve kelimelerin yerlerini değiştiriyorlar; nitekim Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlar hakkında, cehennemin kapılarındaki davetçiler derken ne kadar da doğru söylemiştir…

3- Müslümanların, bilinçli ve samimi insanların, çabalarını birleştirme, İslam Devleti’ni kurma, İslami hayatı yeniden başlatma ve tiranları ve anayasalarını devirme farzını yerine getirme çağrısına cevap vermemesi; oysa bu, ümmeti kalkındırmak, İslam’a ve ehline yardım edip izzetli kılmak için en önemli vaciplerden biridir.

Ey Müslümanlar: Allah’ın vaadi sizleri bekliyor; o halde bozgunculuk yapan İsrailoğullarının zayi ettiği gibi sizler de onu zayi etmeyin; zira onlar, Allah’ın kendileri için yazmış olduğu kutsal topraklara girmelerini emrettiğinde onlar bunu reddettiler ve yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaştılar!

Ey Müslüman orduların komutanları: İçinizdeki İslam’ın gururu hani nerede?! Onu yöneticiler mi öldürdü yoksa? İçinizdeki Sa’d ve Halid nerede?! Silahlarınız ve güçleriniz hani nerede?! Onları Allah’a ve Rasulü’ne isyan yolunda mı zayi ediyorsunuz?!Zamanımızın Firavun ve Haman’larıyla birlikte olmaya razı mı oluyorsunuz?! Sizler silah ve cihat ehlisiniz ve batıl ehlinin modern maddi güçle nasıl destek verdiğini görüyorsunuz; sizler ise suni sınırları koruyor, cihadı devre dışı bırakıyor ve tiranları koruyorsunuz!! Yaptığınız şeyler ne kadar da kötüdür! O halde çok geç olmadan uyanın artık; şüphesiz Allah Subhanehu sizlere çağrıda bulunuyor; o halde çağrısına icabet edin: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْEy iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Ey Müslümanlar: Ya bizimle ya da bir başkasıyla şüphesiz Allah’ın dini muzaffer olacak, hakkın sancağı dalgalanacak ve Allah’ın hükmü egemen olacaktır; o halde Allah’ın sizden hoşlandığı şeyleri gösterin ve İslam Devleti’ni kurma farzını yerine getirin; beklenen vaadin gerçekleşmesi, Allah’ın izniyle yakındır; bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Şeyh Muhammed İbrahim - Lübnan

Devamını oku...

İran İle Amerika Arasında İlan Edilen Düşmanlık Yalanı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İran İle Amerika Arasında İlan Edilen Düşmanlık Yalanı!

Bu yalan, medya organlarının düşmanlık şeklinden, özellikle de Irak, Lübnan ve Yemen sahalarının Tahran’ın bölgedeki kolları olmalarından dolayı sürekli bir düşmanlık halinde olduklarından bahsettiği bir zamanda ilan edilmiştir. Yine İran’ın “İsrail’e” ve Amerika’ya ölüm” gibi sloganlarının popüler olduğu gibi aynı şekilde ABD’nin Tahran’a yönelik yaptırımları da birçok siyasetçi arasında kendine bir pazar bulmuştur.

Humeyni’nin devrimi başarmasından ve iktidarı teslim almasının başlangıcında “Büyük Şeytan Amerika'ya Ölüm” şeklinde attığı yankı uyandıran sloganlardan bu yana olan İran-Amerikan ilişkilerinin tarihine dalmak istemiyorum ki zaten bu muamma, gözlemlenen gerçeklik tarafından yalanlanıyor; zira İran’ın 1980’lerde Lübnan’daki Filistinli mültecilerin öldürülmesine yönelik Emel Hareketi’ne verdiği destek, iddia edilen yalanın en büyük kanıtıdır. Dahası onun yalanını gösteren ve Büyük Şeytan (Amerika) ile iş birliğini teyit eden daha birçok olay vardır.

Amerika ve İran arasındaki anlaşmazlık hiçbir zaman ideolojik bir anlaşmazlık olmamıştır ancak Tahran, Washington ile olan anlaşmazlığı dini bir şekilde kullanmayı ve bu sloganlara aldanan halklar arasında yankı uyandıran sloganlar atmayı başarmıştır.

Aynı şekilde onların Yahudi varlığıyla olan anlaşmazlıkları da kesinlikle ideolojik bir anlaşmazlık olmamıştır, ancak anlaşmazlık bölgedeki rolü üstlenmeye yönelik bir anlaşmazlıktır.

Nitekim Tahran ile Amerika arasındaki anlaşmazlığın hakikatinin, kamuoyunu yanıltmak için medya üzerinde yapılan çekişmelerinden ve karşılıklı suçlamalardan öteye geçmediği açıkça ortaya çıkmıştır. Sahaya (vakıa zeminine) gelince; durum tamamen farklıdır. İran’ın Afganistan’da Amerika için yaptıkları çok da uzak değildir ve aynı şekilde sahne Irak’ta da tekrar etmiştir; zira Amerika’yı Irak çıkmazından kurtaran bizzat Tahran’dır.

Ancak halklar, çıkarların yakınlaşmasının ve ortak çıkara dayalı ilişkilere yönelik yeni bir zeminin oluşması için zaman içinde oluşan şekli anlaşmazlıkların ortadan kalkmasının imkânsız olmadığı şeklinde medyanın ortaya attığı şeylerin esiri olmaya devam ediyorlar!

Körfez bölgesinin Amerika için olan önemi devam etmekte olup bu uzun zamandır ilan edilmektedir; dolayısıyla Amerika’nın çıkarından başka bir dostu olmadığı gibi onların örflerinde değerlere, ahlaka ve insanlığa bir yer yoktur.

Dolayısıyla medyanın Amerika tarafından kontrol edildiği ve medya organlarının aktardığı siyasi haberlerin çoğunun tek kaynaktan geldiği ancak anlaşmazlığın onu kontrol eden kaynakta kalmaya devam ettiği bilinmektedir.

Aynı şekilde nükleer anlaşma kozu, Amerika’nın Körfez bölgesinde kalması ve İran’ın nükleer kapasitesinden duyduğu endişe bahanesiyle üslerini yoğunlaştırması ve Körfez ülkelerine silah satışını arttırması için kârlı bir koz olmaya devam ediyor. Bu nedenle Amerika, bölgedeki varlığını yoğunlaştırmak için kaos ve yıkım oluşturma olarak bilinen politikası üzerinde çalışmaya devam ederken bölgedeki durumu düzenlemek ve bunu Amerika’nın çıkarlarına göre planlamak için Tahran ile gizli ilişkilerini sürdürüyor. Aynı şekilde doğrudan ve dolaylı olarak karşılıklı mesaj alışverişinin de İran-Amerikan ilişkilerinde önemli bir rolü vardır ve bu da İran’ı, ABD’nin çıkarlarına hizmet etmek için bölgenin jandarması haline getirmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Diriliş İvmesini Sürdürün, Haçlı Saldırısını Sona Erdirin ve Yahudileri Kovun

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Diriliş İvmesini Sürdürün, Haçlı Saldırısını Sona Erdirin ve Yahudileri Kovun

Haber:

19/8/2024’te BBC Arabic, gazete sunumunda, ağır insan hakları ihlalleri işlediği için Amerika’nın “İsrail'e” yönelik askeri yardımların askıya alınmasına izin verebilecek bir Amerikan yasasını ele aldı.

Yorum:

Köpeklerin aslanların cesetleri üzerindeki çatışması ve dansı, ümmetin ilk siretindeki kalkınmasına dönmedikçe son bulmayacaktır. Medine-i Münevvere’de ilk İslam Devleti’nin kurulmasından bugüne kadar bu ümmete yönelik komplo, doğrudan kâfirler ve onların, bizim cildimizden olan evlatlarımız arasındaki münafık ve hainlerden oluşan işbirlikçileri tarafından devam etmekte olup geçen yüzyılın başında, özellikle de Osmanlı Hilafet Devleti’nin temsil ettiği siyasi varlığın devrilmesinin, küfür devletlerinin Hilafetin ve İslami yönetimin asla geri dönmemesi üzerinde ittifak etmesinin yanı sıra İslami toplumun parçalanmasını, ümmetin fikri ve sanayi olarak cahil bırakılmasını ve kendilerine bağlı zayıf varlıklarda meydana gelen her türlü kalkınmayla savaşmayı kapsayan diğer kararların ardından bu komplonun şiddeti daha da artmıştır.

Ancak kâfirler Müslümanlar konusunda kendi aralarında anlaşmalarına rağmen onların, ülkemizin zenginlikleri ve bağımlılığı konusunda anlaşmazlığa düştüklerini ve çatıştıklarını görmekteyiz; tüm bunlarla birlikte ümmet ile onun düşmanları, onların üssü olan Yahudi varlığı ve tabi konumda olan Arap yöneticiler arasındaki çatışma, Yahudi varlığı ile savaşlar ve Sykes-Picot sınırlarının bekçileri olan tabi konumdaki yöneticilere karşı devrimler yoluyla devam etmektedir. Nitekim Gazze’deki son olaylar ve Gazze kahramanları tarafından temsil edilen ümmet ile Yahudiler ve onların Haçlı destekçileri arasındaki cihat ateşinin alevlenmesi, küfürle olan çatışma silsilesinden biri olup bu da çatışmayı ve köpeklerin dansını sona erdirmek için aslanın uykusundan uyandığını müjdelemektedir.

Nitekim Haçlı güçlerinin tamamı bu tehlikenin farkına vardırlar, savaşa son vermek, savaşı sadece Gazze ile sınırlandırmak ve onu genişletmemek için en sert kararları aldılar. Meseleyi, örtbas etmek için de Hamas hareketi ve liderlerine bağladılar ancak Gazze savaşı ümmet için hayati bir mesele olduğundan dolayı ümmetin duygularının bir ifadesi ve uzantısı haline geldi; zira Haniye’nin suikasta kurban gitmesi, Gazze halkından 40.000 kişinin şehit olması, bunun iki katından fazlasının yaralanmasının yanı sıra maddi kayıpların olması ve tüm bunların, Gazze halkının ve tüm ümmetin desteğiyle savaşa, yüksek maneviyata ve cihada devam etmekten caydıramaması bunu teyit etmektedir.

Gazze savaşı sırasında bile Müslümanlara karşı birlik olmalarına rağmen saldırgan kâfir güçler arasında yaptıkları açıklamalar yoluyla açık bir çatışmanın olduğunu görmekteyiz. İngiliz BBC kanalının bazı gazetelerde, on yıl önce çıkarılan ve ABD’nin ciddi insan hakları ihlalleri işleyen yabancı güçlere, failleri cezalandırılmadığı sürece yardım etmesini yasaklayan bir Amerikan yasasının (Senatör Patrick Leahy yasası) varlığına ilişkin yayınladığı haberin amacı, Yahudi varlığına karşı çelişkili davranışları konusunda Amerika’yı utandırmaktır.

Aynı zamanda Sada el-Irak Gazetesi, Londra’nın uluslararası hukuk ihlalleri nedeniyle Yahudi varlığına silah yasağını reddetmesini protesto etmek için İngiltere’deki üst düzey bir yetkilinin istifasıyla ilgili bir haber yayınladı.Her iki haber de her iki ülkenin de sivillere yönelik katliamlardaki sorumlulukları konusunda çelişkili bir tutum sergilediklerini ortaya koysa da, ancak her ikisi de Yahudi varlığının kuruluşundan bugüne kadar Müslümanlara karşı yürüttüğü savaşta Yahudi varlığının yanında yer almışlardır.

Bizler, Aksa Tufanı operasyonunun başlamasıyla birlikte Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği tüm Haçlı Batı ülkelerinin askeri yardımlar gönderdiklerini ve uluslararası kuruluşlar ile medya aygıtının da Yahudi varlığına yönelik destek açıklamaları yaptıklarını biliyoruz. Nitekim Yahudi varlığının sahada yenildiğini anlamalarının ardından, Amerika filolarını ve askeri tümenlerini, İngiltere ise gemilerini ve yaklaşık 190.000 askerini Yahudi varlığıyla birlikte savaşmak üzere bölgeye gönderdi, hatta fiilen de onunla birlikte savaştılar.

İşte bu onların, diğer Müslüman ülkelerin yanı sıra Filistin toprakları üzerindeki çatışmaları ve danslarıdır.

Ey Müslümanlar: Sizler ayaklanıp izzetli Gazze’de sunulan fırsat yoluyla ümmeti yeniden hayata döndürmediğiniz sürece bu çatışma ve ümmetin vücut parçaları üzerindeki dans asla son bulmayacaktır; bu da umudu arkasındaki ümmet ve onun yöneticileri tarafından hapsedilmiş ordular olan küçük bir grup ile planlarında ve hesaplarında karışıklığa yol açan tüm küfür milleti arasında on ayı aşkın bir süredir devam eden savaştaki ivmenin devam etmesiyle mümkündür. Allah’ın yardımıyla zafer ve iktidarın alametlerinin ortaya çıkması yakındır. Sabır, sabır ey Gazze halkı ve ey mücahitler; Allah’ın izniyle sabah apaçık bir zafer doğacak ve küfrün, kafirlerin, münafıkların ve ajanların tamamı devrilecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Hamdânî

Devamını oku...

Tabi Konumunda Olan Orta Asya Cumhuriyetleri Devlet Başkanlarının Astana’daki Zirvesi, Putin’in Çıkarlarına Hizmet Ediyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tabi Konumunda Olan Orta Asya Cumhuriyetleri Devlet Başkanlarının Astana’daki Zirvesi, Putin’in Çıkarlarına Hizmet Ediyor

Haber:

9 Ağustos’ta Kazakistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın resmi internet sitesinde şu ifadeler geçti: “Orta Asya Devlet Başkanları Altıncı İstişare Toplantısı Kasım Cömert Tokayev başkanlığında gerçekleştirildi. Kazakistan Cumhurbaşkanı, istişare toplantılarının sonuçlarının bölgesel iş birliğinin düzeyini benzeri görülmemiş bir düzeye çıkardığını, ona sistematik, kapsamlı ve en önemlisi de güvene dayalı bir karakter kazandırdığını belirtti.” Ve şöyle ekledi: “Ortak çabalar sayesinde, uzun süredir devam eden kronik sorunlar çözüme kavuşturuldu.Bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması için kapsamlı tedbirler alındı. Ayrıca sınır, su ve göç sorunları da sistematik olarak çözüldü ve karşılıklı ticaretin önündeki birçok engel kaldırıldı. Yine sınır kontrol noktalarının modernleştirilmesi, ulaşım bağlantılarının genişletilmesi ve yeni yolların açılmasının yanı sıra ticaret, ekonomik ve yatırım iş birliği de dinamik bir şekilde gelişmektedir.”

Yorum:

Orta Asya cumhuriyetlerinin cumhurbaşkanlarının olağan toplantısı yapıldı. Bu toplantıda ekonomideki başarılar, güvenlik alanında cumhuriyetler arası iş birliği ve karşılıklı kültürel ve ahlaki ilişkilerin gelişmesi hakkında çok şey söylendi ancak Orta Asya’nın gerçekliği bunun aksini söylüyor.

Nitekim bölge, halkın memnuniyetsizliğinin zirvede olduğu ve halk arasında huzursuzlukların sürekli yaşandığı bir volkan gibidir. Örneğin Ocak 2022'de Kazakistan'da ordu tarafından vahşice bastırılan kitlesel huzursuzluklar yaşandı. 2022 yılının yaz ayında Özbekistan’daki Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti’nde bir isyan patlak verdi ve bu isyan polis ve ordu tarafından kan dökülerek bastırıldı. Yine 2021 yılının sonbaharında Tacikistan’ın Gorno-Badahşan Özerk Bölgesi’nde bir kriz yaşandı ve bu kriz de aynı şekilde kurbanlardan yoksun değildi. Ayrıca Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te de bu yılın Mayıs ayında vatancılık temelinde kitlesel huzursuzluklar patlak verdi... Bunların tamamı, sadece son iki yıl içinde gerçekleşti.

Bölgenin doğal kaynaklar bakımından zenginliğine rağmen insanlar yoksulluk, hastalık ve suç oranlarının artışının acısını çekiyor. İster kışın ister yazın olsun sürekli elektrik, yakıt ve ısı sıkıntısı, enerji kaynaklarının yurt dışına olan büyük satışlarını etkilemiyor.İşsizlik insanları, geçimlerini sağlamak için istismara, soyguna, hatta ölüme maruz kaldıkları uzak ülkelere gitmeye sevk ediyor. Dini temeldeki tam bir zulüm, tüm cumhuriyetlerde bir kuraldır. Yasaklı dini örgütlerin listesi, sanki kopyalanmış gibi neredeyse hepsinde aynıdır...

Peki bu cumhuriyetlerin başkanları hangi başarılardan bahsediyorlar acaba?Bu zavallı yöneticilerin gerçekliğine baktığımızda onların sadece Putin’e tabi olduklarını göreceğiz. Zira Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan Rus askeri üsleriyle dolu olup yöneticilerin çoğu çökmüş Sovyetler Birliği’nin eski subayları ya da Rus askeri üniversitelerinde eğitim görmüşlerdir.

Bu sefil tabi olan yöneticilerin politikası, halklarının çıkarlarına değil, aksine Putin’in iradesine ve emirlerine dayanmaktadır.Örneğin Özbekistan son birkaç yıl içinde Çin’e olan gaz satışını birkaç kez artırdı. Peki tüm bu gazlar nereden geliyor? Neden halkı, kışın kesilecek derecede gaz sıkıntısı yaşıyor?! Çünkü Şevket Mirziyoyev, Avrupa’nın yaptırımlarını baypas ederek Putin’in emriyle Rus gazını satmak zorunda kaldı. Ayrıca Kazakistan ve Özbekistan uranyum yatakları bakımından zengin ülkeler ancak nükleer endüstriyi geliştirip kendi başlarına nükleer santraller inşa edemezler; zira her ikisi de Kremlin’den izin almak zorundadırlar! Buna benzer birçok örnek vardır.

Biraz aklı olan herkes, bu değersiz tiranların yankı uyandıran açıklamaları ile gerçeklik arasındaki büyük çelişkileri görebilir. Zira gerçeklik, ne yazık ki tabi olan bu tiranların efendileri Putin’e hizmet ettiklerini, zulmettiklerini, çaldıklarını ve yüksek bir çit ve büyük bir orduyla halklarına baskı yaptıklarını söylüyor.

Öte yandan insanlar, tiranların yönetiminin zulmüne karşı giderek daha aktif bir şekilde isyan ediyorlar.Tiranlar ülkedeki Müslümanlara ne kadar zulüm ve baskı yaparlarsa yapsınlar, insanlar dinlerine aktif bir şekilde ilgi duyuyorlar ve bu ümmetin samimi evlatları Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalışıyorlar. Allahu Teala’nın izniyle Allah Subhanehu’nun yardımı ve sevgili Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi, uzak değildir.

Nitekim İmam Ahmed Müsned’inde, Numan İbn-i Beşir’in Huzeyfe İbn-i Yeman’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ. ثُمَّ سَكَتَNübüvvet aranızda Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacak ve Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah dilediği zaman onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler olacak ve Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra zalim yöneticiler gelecek ve onlar da Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Bunların ardından ise yine Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sustu.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Eldar Hamzin

Devamını oku...

Bangladeş’teki İç Huzursuzluklar: Batı’nın Nüfuz Çatışması

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bangladeş’teki İç Huzursuzluklar: Batı’nın Nüfuz Çatışması

Haber:

Bangladeş Başbakanı’nın kaçmasının ardından ileriye dönük yol nedir?

Yorum:

Bangladeş’te son darbeyle karakterize olan siyasi huzursuzluklar, stratejik öneme sahip bu ülkede nüfuzlarını korumaya çalışan küresel güçler, özellikle de İngiltere ve Amerika arasında daha derin ve devam eden bir çatışmaya ışık tutmaktadır. Nitekim bu Batılı ülkelerin Bangladeş’in siyasi sahnesine karışması yeni değildir; aksine bunun tarihi, ülkenin sömürge geçmişine ve soğuk savaşa kadar uzanmaktadır. Zira hem İngiltere hem de Amerika tarihsel olarak nüfuzlarını, Bangladeş halkı pahasına kendi çıkarlarına öncelik verilmesini sağlamak için kullanmışlardır.

Uzun süredir İngiliz çıkarlarıyla uyumlu olan Şeyha Hasina rejimine, ABD'nin güç dinamiklerini kendi lehine çevirmek için muhalif hareketleri ustalıkla desteklemesiyle birlikte iç protestoların ve dış baskıların birleşmesi sayesinde sonunda istikrarsızlık hakim oldu. Amerikan çıkarlarıyla yakından bağlantılı bir isim olan Muhammed Yunus’un geçici hükümetin başkanı olarak atanması, bu jeopolitik rekabetin devam ettiğine işaret ediyor; bu da Bangladeş’i, Bangladeş nüfusunun refahından ziyade daha çok kendi stratejik avantajlarına odaklanan iki güç arasında kuşatılmış olarak bırakıyor.

Bu durum, Batılı güçlerin dayattığı laik ve kapitalist sistemlerin başarısızlığının açık bir hatırlatıcısı sayılır. Bu rejimler, Bangladeş halkına veya benzer dış müdahaleye maruz kalan herhangi bir ülkeye bir nebze olsun adalet, istikrar veya refah getirme konusunda yeterli donanıma sahip olmadıklarını defalarca göstermişlerdir. Bunun yerine zaten kırılgan olan bölgeleri daha da istikrarsızlaştırarak sömürü ve baskı döngülerini sürdürmeye çalışıyorlar.

Bangladeş’te devam eden jeopolitik çatışma, Batı’nın çıkarlarına hizmet etmenin ötesine geçen bir alternatife olan acil ihtiyacı teyit ediyor. İster Bangladeş’te isterse dünya çapında olsun İslam ümmeti açısından çözüm, İslam ideolojisine geri dönmekte yatmaktadır. Zira İslam, sadece bireylerin ruhi ihtiyaçlarını değil, aynı zamanda hayatın sosyal, ekonomik ve siyasi boyutlarını da ele alan ve herkes için adalet ve istikrarı sağlayan kapsamlı bir sistem sunmaktadır.

Bangladeş’teki olaylar bizlere, destekçileri kim olursa olsun laik rejimlerin eninde sonunda kalıcı istikrar ve adaleti sağlamakta başarısız olacaklarını hatırlatmaktadır. Zira Batılı çıkarlar tarafından yönlendirilen kapitalist ve laik modellerin hegemonyasının devam etmesi, sadece Bangladeş’te değil, aksine dünyanın dört bir tarafında geniş ölçekte zulmün ve istikrarsızlığın yayılmasına yol açmaktadır. Gerçek çözüm, tüm insanlar için gerçek bir adalet ve refaha giden bir yol sunan İslam’ın kapsamlı bir sistem olarak uygulanmasında yatmaktadır.

Müslümanlar olarak bizim sorumluluklarımızdan biri de, bu gerçekliğin farkına varıp yönetim ve toplum için yol gösterici bir ideoloji olarak İslam’ı ihya etmek için çalışmamızdır. Bu ise sadece İslami hükümleri kişisel hayatlarımızda uygulamayı değil, aynı zamanda İslami ilkelerin, değerlerin ve hükümlerin, yönetim, ekonomi ve toplumun yapılarını desteklediği bir dünya için çalışmayı kapsamaktadır. Bu yüzden ümmetin, herkes için adaleti ve refahı önceleyen ortak bir vizyonu gerçekleştirmek için birleşmesi ve Bangladeş’teki mevcut durumun eylem için açık bir çağrı mesabesinde olması gerekir.

Bangladeş’teki jeopolitik çatışma, kapitalist ve laik çıkarların, adalet ve insan onurundan daha öncelikli olduğu küresel sistemdeki daha geniş çaplı sıkıntıların belirtilerinden biridir. Bu yüzden Müslümanlar olarak sorumluluğumuz, bu zalim rejimlerin kökünden söküp atıldığı ve gerçek adaleti gerçekleştirebilecek gerçek bir İslami sistemin kurulduğu bir dünya için çalışmamızdır.

İleriye dönük yol, adalet ve refah için kapsamlı bir sistem olarak İslam’ın yeniden ortaya çıkarılmasında yatmaktadır. Bu sadece Bangladeş için değil, tüm dünya için bir çözümdür; dolayısıyla tek bir ümmet olarak bir arada durmak yoluyla kendisine şiddetle ihtiyaç duyduğumuz değişimi gerçekleştirmemiz mümkündür. Harekete geçmek, birleşmek ve tüm insanlık için adalet ve refaha giden gerçek bir yol olması itibariyle Hilafet sistemini kurmak yoluyla İslam’ı ihya etmek amacıyla çalışmak için şu an bizim için en uygun zamandır.


Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Okay Pala

Devamını oku...

El-Aksa’nın Yakılmasının 55. Yıldönümü!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

El-Aksa’nın Yakılmasının 55. Yıldönümü!

Haber:

Bugün, işgalcilerin ve yerleşimcilerin İslam’ın kutsallarına karşı 1949’da başlayan ve bugüne kadar devam eden tarihi suçları kapsamında işgal altındaki Kudüs şehrindeki Mescid-i Aksa’nın yakılmasının elli beşinci yıldönümüdür.

Dennis Michael adlı Avustralyalı aşırıcı bir Yahudi,21 Ağustos 1969’da Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi ve caminin doğu kanadını kasten ateşe verdi; bunun üzerine Mescid-i Aksa'nın cepheleri, tavanı, halıları, nadide süslemeleri, Kur'an-ı Kerim ve mobilyaları dahil tüm içeriği tahrip oldu ve bina büyük bir zarar gördü. (Arabi 21, 21/08/2024)

Yorum:

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana mübarek toprak (Filistin) iki şeyin acısını çekiyor; bir yandan habis sömürgeci İngilizler diğer yandan Yahudiler… Dolayısıyla Filistin meselesi, Yahudi varlığının kurulmasının bir sonucu değil, aksine Osmanlı Hilafetinin işlerinin, buna ehil olmayanlar tarafından yönetilmesiyle başlamıştır; zira Halife İkinci Abdulhamid, Allah Ona rahmet etsin, Yahudilerin Filistin’e girmelerini yasakladı ancak İngilizler burayı sömürgeleştirdiğinde onlara imkan verdiler ve onlar da toprak ve binalar satın almaya başladılar; dolayısıyla Osmanlı Hilafeti yıkılıp mesele İngilizler ve Yahudiler lehine sonuçlandığında, yani 1920'lerin başından bu yana, evet o günden bugüne kadar Filistin topraklarında kan dökülürken medya organları ise katliamları, şehitleri ve yaralıları sayıyorlar! Bundan daha da kötüsü, Filistin İngiliz mandası altına girdi, bu da birçok Filistin kasabasının ve köyünün yerinden edilmesine ve yok olmasına neden oldu; böylece bu durum, 1947 yılında Filistin’in Yahudiler ve Filistinliler arasında bölünmesine karar verilinceye kadar on yıllar boyunca devam etti ve İngilizler de Filistin’in geri kalanını Haşimi vesayetinin altına soktu. 1967 yılında da Filistin'in geri kalanı Yahudilere teslim edildi; nitekim Yahudilerin İslam’ın kutsallarını ele geçirdiği bu savaştan iki yıl sonra Mescid-i Aksa, önce Haşimilerin sonra da Müslümanların başındaki diğer yöneticilerin gözü ve kulağı önünde bir Yahudi tarafından yakıldı ancak onlar kıllarını dahi kıpırdatmadılar!

Bu mübarek topraklarda olup bitenlerden dolayı kalplerimiz yanıp tutuşurken ve içimizi hüzün ve acı sarmışken bu yıldönümünü nasıl yaşayabiliyoruz Allah aşkına?! Abdullah İbn-i Ömer’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i Kâbe’yi tavaf ederken gördüm, şöyle diyordu: مَا أَطْيَبَكِ وَأَطْيَبَ رِيحَكِ مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَحُرْمَةُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللَّهِ حُرْمَةً مِنْكِ مَالِهِ وَدَمِهِ وَأَنْ نَظُنَّ بِهِ إِلَّا خَيْراً Sen ne güzelsin, kokun da ne hoştur. Sen ne kadar büyüksün, hürmetin de çok büyüktür. Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin olsun ki, müminin hürmet ve kıymeti senin hürmetinden daha büyüktür. Allah onun malını, kanını haram kılmış ve bize mümin hakkında ancak hayır düşünmemizi emretmiştir.

Allah’ın bütün Müslümanlara haccetmelerini farz kıldığı, Allah, Rasulü ve Müslümanlar nezdindeki konumunu ve Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Müslüman'ın kanının ondan daha kutsal olduğunu söylediğini bildiğimiz işte bu Kâbe’dir; peki o halde nasıl oluyor da Allah Azze ve Celle’nin, سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ   “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye Muhammed kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.” [İsra 1] ayetiyle Kâbetu’l Müşerrefe’ye bağladığı bu mübarek topraklarda her gün onlarca ve yüzlerce Müslüman öldürülüyor?

Katar'dan Mısır, Türkiye ve İran’a kadar Müslüman ülkelerin, Filistin’e ve halkına yönelik hain plan ve komploların yuvası haline gelmesi kalpleri yaralıyor.

Bugün el-Aksa’nın yakılmasını mı hatırlayalım yoksa Filistin’in Müslümanların başındaki yöneticiler tarafından ihanete uğrayıp Yahudilere teslim edilmesi üzerinde mi duralım? Bu, Osmanlı Hilafeti’nin yıkılmasından sonra en büyük bir şeydir.

Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ehlinin İsra’sı mukaddes beytin başına gelen büyük felaketler hiç kimse için bir sır değildir; zira kırk binden fazla şehit vardır ve kayıp ve engelli olanların sayısını bilmediğimiz gibi mahkumların sayısını da bilmiyoruz... İşte bütün bunlar, iki milyar Müslümanın gözü ve kulağı önünde meydana geliyor! İran ve partisi, İsmail Haniye’nin şehit edilmesinin intikamını almak için Yahudileri tehdit edip korkutuyor ama biz sadece televizyon ekranlarında devasa silahların sergilendiğini görüyoruz! Peki intikam ve misilleme söylemi ne zamana kadar sürecek?!Amerikan yönetiminden emirler gelene kadar mı? Sanki öyle gibi!

Mescid-i Aksa'nın yakılmasının elli beşinci yıldönümü, Yahudilerin istedikleri zaman mescide saldırdıkları, onun Müslüman ordulara haykırdığı ve hiçbir cevabın olmadığı halde kıskançlık duymadığımız bir zamana denk gelmiştir! Zira Filistin’in kadınları, çocukları ve yaşlıları on ayı aşkın süredir İslam ümmetine haykırıyorlar ama hiçbir cevap yok!

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراً

Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER