Pazar, 22 Şevval 1446 | 2025/04/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Pakistan Vilayeti: Haber Yorum - 2 Nisan 2025

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Haber Yorum - 2 Nisan 2025

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu'nun Haber Yorumu.

Gerçek Değişim İçin... Demokrasiyi reddedin... Hilafeti kurun.

Allah'ım, Nübüvvet yolunda kalkanımız olan Raşidi Hilafeti yeniden tesis et... Allahumme Âmin.

#BringBackKhilafah

Çarşamba, 4 Şevval 1446 - 2 Nisan 2024

pakistan vilayeti

Halid bin Velid'in (ra) Hangi Oğlu Bugün Amerikan İmparatorluğuna Yermuk Savaşı Verecek?

2025 03 27 FB Battle of Yarmuk Today EN

25 Mart 2025'te Yahudi varlığının ordusu, Suriye'de Yermuk Nehri'nin kuzeyindeki küçük Kuveya köyünü işgal etmeye çalıştı. Ancak köyün gençleri orduyla yiğitçe savaşarak düşmanları öldürdü ve Ramazan ayında şehadet mertebesine ulaştı. Ey Pakistan Ordusu! Raşidi Hilafet döneminde Yarmuk Nehri, Halid bin Velid'in (ra) ordusunun Roma İmparatorluğu ordusunu ezmesine tanıklık etti. Şimdi de küçük bir grup müminin düşmanlarına acı kayıplar verdirmesine tanıklık etmektedir. Öyleyse dünyanın yedinci büyük ordusu için geriye hangi mazeret kalıyor? Bugün Amerikan İmparatorluğu'na ve Yahudi müttefiklerine Yermük Savaşı'nı yaşatan siz olmayacaksınız da kim olacak? Korkak yöneticileri uzaklaştırın, Raşidi Hilafeti kurun ve harekete geçin!

Perşembe, 27 Ramazan 1446, 27 Mart 2025

pakistan vilayeti

Uluslararası Para Fonu (IMF) Bir Kurtarıcı Değildir. Ekonomik Sömürgecilik İçin Bir Araçtır

2025 03 28 FB The International Monetary Fund IMF is Not a Savior EN

Uluslararası Para Fonu 25 Mart 2025 tarihinde Pakistanlı yetkililerle personel düzeyinde yeni bir anlaşmayı onayladı. IMF, çeşitli sömürgeci finans kuruluşlarından alınan faizli kredilerin bekçiliğini yapmaktadır. Bu faiz (riba) temelli krediler sadece Şeriat'ın açık bir ihlali olmakla kalmıyor, Pakistan'ı sürekli artan bir borç tuzağına da sürüklüyor. IMF daha sonra bu borcu egemenliğin teslimini güvence altına almak için kullanıyor. Son yıllarda IMF'nin kamu hizmeti fiyatları ve tarifelerinden değerli ve stratejik varlıkların özelleştirilmesine kadar her şeyi nasıl dikte ettiğini gördük. Bu o kadar açık ki, mevcut Başbakan yıllık bütçenin hazırlanmasında IMF'nin rolünü kabul etmek zorunda kaldı. Ekonomik sömürgecilikten kurtuluş (tahrir) için tek bir yöntem vardır. Raşidi Hilafetin tesis edilmesidir.

Cuma, 28 Ramazan 1446, 28 Mart 2025

pakistan vilayeti

Mazlumların Çığlıklarına Müslüman Orduların Savaş Meydanlarında Tekbir Getirerek Cevap Vermesi Gerekmektedir

2025 03 29 FB The Cries of the Oppressed Must be Answered by the Raising of Takbeer EN

Yahudi varlığı, 18 Mart'ta Gazze Şeridi'ne yönelik soykırım savaşını yeniden başlattığından bu yana her gün en az 103 Filistinliyi öldürüyor ve 223'ünü yaralıyor. Buna rağmen ümmet ve orduları, saldırgan orduya karşı cihadın şer'i farziyetini hâlâ yerine getirmiş değil. Allah ﷻ şer'i yükümlülüğü (farz), tavsiye edilene (nafile) öncelemiştir. İlk Halife Raşid Ebu Bekir es-Sıddık'tan (ra) rivayet edildiğine göre o (ra) şöyle demiştir, أن اللهَ لا يقبلُ النافلةَ حتى تؤدَّى الفريضةُ "Farz yerine getirilmedikçe Allah Teâlâ nafileyi kabul etmez." Her Müslüman silahlı kuvvetlerdeki akrabaları ve arkadaşları ile irtibata geçsin ve onlara ümmeti ve ordularını düşmanlara karşı harekete geçiren Raşidi Hilafeti kurmalarını emretsin.

Cumartesi, 29 Ramazan 1446, 29 Mart 2025

pakistan vilayeti

Amerikan Haçlıları İslam Düşmanlıklarını Açıkça Sergilerken Pakistan Askeri Liderliği Askeri Sömürgeciliğin Ajanı Olarak Çalışmaya Devam Ediyor

2025 03 30 FB American Crusaders Display their Enmity to Islam Openly EN

26 Mart 2025 tarihinde ABD Savunma Bakanı, sağ kolunda daha önce fark edilmeyen "كافر" (kafir) yazılı bir dövmeyi ortaya çıkararak dünya çapındaki Müslümanları öfkelendirdi. Trump'ın Amerika'sı haçlı doğasını saklamıyor. Yine de Pakistan'ın askeri liderliği askeri sömürgeciliğin bir ajanı olarak çalışmaya devam ediyor. İşgal altındaki Keşmir'de Hint Ordusuna yönelik herhangi bir saldırıyı engellemektedir. Gazze'ye destek için askeri seferberliği engelliyor. Afganistan ve Belucistan'daki Müslümanlarla savaşı sona erdirmek için hiçbir şey yapmıyor. Ey Pakistan Subayları! Askeri liderliğinizin ihanetini daha ne kadar kabul edeceksiniz? Ümmetin kurtuluşu, ordularının askeri sömürgecilikten kurtulmasıyla (tahrir) başlar. Yöneticilerin kökünü kazıyın. Raşidi Hilafetin yeniden kurulması için Nusret verin. Mescid-i Aksa'nın özgürleştirilmesi için seferber olun.

Pazar, 1 Şevval 1446, 30 Mart 2025

pakistan vilayeti

Ramazan Bayramınızı tebrik ederiz. Allah ﷻ Hayırlarınızı Kabul Etsin. Her Yıl Sizi İyilikler İçinde Bulundursun

2025 03 31 FB Congratulations on Eid al Fitr EN

Her yıl Ümmet-i Muhammed'i insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet olarak görsün. Her yıl Muhammed ümmetini marufu emredip münkerden nehyeden bir ümmet olarak görmek nasip olsun. Her yıl Müslümanları muzaffer görsün. Her yıl Ümmet-i Muhammed'in Rabbini hoşnut ettiğini ve O'nun şeriatını uyguladığını görsün. Allah ﷻ bize ve size bayram nasip etsin, Muhammed Ümmeti zillet ve meskenetten kurtulsun, Allah ﷻ bize ve size bayram nasip etsin, hak binası İslam Raşidi Hilafet Devleti kurulsun, küfür ülkeleri ve zalimlerin uşakları zelil olsun ve ona boyun eğsin. Âmin, ey tüm insanlığın Rabbi!

Pazartesi, 2 Şevval 1446, 31 Mart 2025

pakistan vilayeti

Mescid-i Aksa'nın Kurtuluşu (Tahrir) Müslümanların Ordularının Kurtuluşuyla Başlar

2025 04 01 FB The Liberation Tahrir of Al Masjid Al Aqsa Begins with the Liberation of the Armies of the Muslims EN

Ramazan Bayramı'nda Yahudi varlığı Gazze'ye hava saldırıları düzenledi. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere onlarca Müslüman şehit edildi. Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri Subayları! Gazze'nin kurtuluşu sizin sömürgecilik ajanlarından kurtuluşunuzla başlayacaktır. Allah'a itaatsizliği kabul etmeyin. Ümmet-i Muhammed'e karşı ihaneti kabul etmeyin. Dünya için ahiretlerini satan ucuz yöneticilerin yüzlerine rüşvet, maaş ve imtiyazları geri fırlatın. Yolunuza çıkan herhangi bir yöneticiyi veya askeri komutanı tutuklayın. Kararlı bir savaş için bir Halife Raşid'i lideriniz olarak atayın. Ümmetin ve ordularının selini işkencecilerine karşı zafere taşıyın. Kurtarılmış bir Mescid-i Aksa'nın kapılarını ellerinizle açın ve içinde Rabbinize secde edin!

Salı, 3 Şevval 1446, 1 Nisan 2025

pakistan vilayeti

[إِلَّا تَنفِرُوا۟ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًۭا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ]
“Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir.” [Tevbe Suresi 39]

2025 04 02 FB If you do not march forth EN

31 Mart 2025'te Yahudi ordusu Refah ve yakın bölgeleri kapsayan kapsamlı bir tahliye emri yayınladı. Ey Müslümanların orduları! Düşmanınız savaşın kızıştığını ilan etti ve siz on sekiz ay geçmesine rağmen henüz savaşa katılmadınız bile! Mısır'ın zalim Firavun'unun generali Haman, ordusuyla birlikte şimdi cehennem ateşindedir. Zalimlere itaat etmek Allah'ın huzurunda bir mazeret değildir. Orduları bugünkü Firavunların yükünden kurtarın. Bir Raşid Halife atayın ve Gazze'ye destek için seferber olun. Yoksa Haman ve ordusuna katılmayı mı bekliyorsunuz? Yoksa yerinize sadece Allah'tan korkanların geçmesini mi bekliyorsunuz?

Çarşamba, 4 Şevval 1446, 2 Nisan 2025

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

 

Devamını oku...

Tek Başına Bir Şeri Fetva Yeterli Değil... Esas Olan, Şeriatın Gereğini Yerine Getirmektir, Çünkü Sorumluluğu Ortadan Kaldıran da, Günahı Temizleyen de, Allah katında Zimmeti Temize Çıkaran da Budur

Gazze’de Yahudi işgalcilerin gerçekleştirdiği katliamlara karşı uzun süredir sessiz kalan İslam coğrafyasının âlimlerinden nihayet bir ses yükseldi! Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği, yayımladığı fetvayla Müslüman ülkelerin ordularını cihada çağırdı. Yayınlanan fetvada, Filistin direnişine acilen askerî destek verilmesi gerektiği ve Yahudi varlığıyla yapılan tüm normalleşme girişimlerinin derhâl sona erdirilmesi gerektiği ifade edildi. Merkezi Doha ve İstanbul’da bulunan Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği’nin İçtihat ve Fetva Komitesi, Gazze’ye yönelik devam eden saldırılar ve ateşkesin ihlaliyle ilgili bir fetva yayımladığını duyurdu. Fetvada, işgalci rejime karşı kara, deniz ve hava ablukası uygulanması çağrısı yapılırken, Müslüman ülkelerin direnişe askeri, mali ve siyasi destek sağlamak üzere acilen müdahale etmesi gerektiği vurgulandı. Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği (IUMS), yaptığı açıklamada Gazze Şeridi’nde yaşanan ve 50.000’den fazla insanın şehit olduğu olayları “sistematik bir saldırı” olarak tanımladı. IUMS, bu saldırının Arap dünyasının o utanç verici sessizliği ve tüm Müslüman ülkelerindeki hükümetlerin o acınası eylemsizliği gölgesinde ABD’nin doğrudan ve pervasız desteğiyle gerçekleştiğini ifade etti.

Gazze’deki Müslümanlara destek verilmemesi nedeniyle mevcut devletleri sorumlu tutan böylesi bir fetvanın gecikmeli de olsa yayımlanması, âlimler ve fetva kurumları arasında farklı tepkilere neden oldu. Kimileri harekete geçme gereği duymadan ve zahmetine girmeden fetvaya methiyeler dizip övdü, kimileri ise çoğunluğun katliamlara sessiz kaldığı gibi, olası olumsuz sonuçlardan çekinerek sessiz kalmayı yeğledi. Kimileri de Mısır’daki Sisi rejimine bağlı Dar’ul İfta Kurumu’nun yaptığı gibi, utanmaz bir küstahlıkla fetvayı açıkça inkâr ettiler. Böylece, bu tavırlarıyla bizzat Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisini de reddetmiş oldular.

وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللهِ وَاليَومِ الآخِرِ، فَلْيَقُلْ خَيْراً أَوْ لِيَصْمُتْ“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayır konuşsun ya da sussun.” [Buhârî ve Müslim] Fetvayı destekleyen ve övenler arasında Pakistan Müftüsü Takiyyuddin Osmani de yer aldı. Osmani, ““İsrail”e karşı cihadın tüm Müslüman ülkelere farz olduğunu” ifade etti. İslamabad’daki Filistin Ulusal Konferansı’nda ise yürek burkan şu soruyu sordu: “Eğer ordular, Kudüs’ü özgürleştirmek için cihada kalkmayacaksa, neden varlar o zaman? Kimi koruyorlar, kimin bekçiliğini yapıyorlar?”

Biz, Pakistan Hizb-ut Tahrir olarak, bu barbarca saldırının başladığı ilk andan itibaren bu fetvanın öngördüğü adımları talep etmek üzere sesimizi yükselttik. Cihadın ertelenemeyecek ve göz ardı edilemeyecek bir şeri farz olduğunu her platformda dile getirdik. “Filistin’in kurtuluş yolunun konferanslardan değil, ordulardan geçtiğini” yüksek bir sesle, açık ve net bir şekilde ifade ettik. Her ne kadar böylesi bir fetvanın yayınlanması gecikmiş olsa da, “Hiç olmamasındansa geç olması iyidir.” diyoruz. Ancak burada asıl eksik kalan temel bir mesele vardır: Bu şer’î fetva nasıl uygulanacaktır? Alimler de ümmetin her ferdi de çok iyi biliyor ki, cihadın önündeki en büyük engel, Müslümanların o satılmış, paralı asker yöneticileridir. Onlar, orduların harekete geçirilmesinin önündeki aşılmaz bariyer ve Yahudi varlığını ümmetin gazabından koruyan gerçek Demir Kubbe’dir. Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen, O’nun şeriatını askıya alan ve en yüce ibadet olan cihadı terk eden bu kişilerden destek beklemek, gerçekten akıl kârı mı? Ümmetin ellerini bağlayanlardan kurtuluş ummak, gaflet değil midir? Orduları zincire vuran, ümmetin elini kolunu bağlayanlardan medet umulur mu?

Şeriatta bilinen bir kaide vardır: “Bir farz, ancak başka bir şeyle yerine getirilebiliyorsa, o şey de farz olur.” Bu kaideye göre, ümmete zulmeden ve cihat ile kurtuluşun önünde engel teşkil eden mevcut rejimlerin kaldırılması şer’î bir yükümlülüktür. Bu rejimler, ümmeti ile ordularını şer’i sorumluluklarını yerine getirmekten alıkoymaktadırlar. Öyleyse bu görev ancak, ümmeti ve ordularını birleştirme projesini benimseyen, ümmetin otoritesini yeniden tesis eden ve onu Mübarek Toprak Filistin’in kurtuluşu için sevk ve idare eden samimi bir liderliğin kurulmasıyla başarılabilir. Bu liderlik bugün, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilâfet projesini benimseyen Hizb-ut Tahrir’de mevcuttur. Partinin başında ise, ilmiyle, basiretiyle ve dirayetiyle tanınan saygın âlim Ata bin Halil Ebu Raşta bulunmaktadır. Hizbin tek eksiği, en başta Pakistan ordusu olmak üzere ümmetin silahlı kuvvetleri içindeki güç ve kuvvet ehlinin maddî desteğidir. Bu bağlamda tüm âlimleri ve müftüleri, Hizb-ut Tahrir ile omuz omuza çalışmaya ve ümmetin halifesine biat etmeye çağırıyoruz. Bu Halife, ümmeti birleştirecek ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Kudüs ve mübarek çevresinin kurtuluşu müjdesine nail olmak için ordulara öncülük edecektir. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَاتَقُومُالسَّاعَةُحَتَّىيُقَاتِلَالْمُسْلِمُونَالْيَهُودَ،فَيَقْتُلُهُمْالْمُسْلِمُونَ،حَتَّىيَخْتَبِئَالْيَهُودِيُّمِنْوَرَاءِالْحَجَرِوَالشَّجَرِ،فَيَقُولُالْحَجَرُأَوْالشَّجَرُيَامُسْلِمُيَاعَبْدَاللَّهِ،هَذَايَهُودِيٌّخَلْفِيفَتَعَالَفَاقْتُلْهُ،إِلَّاالْغَرْقَدَفَإِنَّهُمِنْشَجَرِالْيَهُودِ  Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. O harpte Müslümanlar Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; “Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür” der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim]

Devamını oku...

Gazze Yok Ediliyor... Mısır Müftüsü İse Sadece Kınıyor! Oysa Şeriat Askıya Alınmaz, Cihat Ertelenmez, Duruşlar İse Batı’dan Değil, Gökten Gelen Vahiyden Alınır

Gazze’ye yönelik barbarca saldırının başladığı günden bu yana her gün benzer manzaralar yaşanıyor. Yahudi varlığı Şucaiye mahallesinde yine korkunç bir katliama imza attı. Çoğu çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan onlarca günahsız insanı hunharca katletti. Mısır’ın resmi ve dini otoritelerinin bu büyük trajediye uygun bir tepki vermesi beklenirken, Mısır Müftüsü Nazir Muhammed Ayyad sadece bir “kınama” mesajı yayınladı ve işgalin vahşetini anlatmakla yetindi. Sanki cihat hükmü yürürlükten kalkmış ya da Müslümanların kanı kınama ve yardım çağrılarından daha değersizmiş gibi sorumluluğu da “uluslararası topluma” ve “sözde vicdanlara” havale etti!

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak biz, şunu açıkça vurguluyoruz ki, kınama eylemi farz olan sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Cihad farzdır, Gazze’de, hatta tüm Filistin genelinde yaşananlar, açıklama veya kınamayla geçiştirilemez. Aksine kükremiş ordulara, kınından sıyrılmış silahlara ve emir verip infaz edecek bir liderliği ihtiyaç duymaktadır. Cihat, siyasi bir seçenek değildir, İslam’ın bir farzıdır hele de İslam ülkesinin bir parçası gasp edilmiş ise. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu:

رَأْسُ الْأَمْرِ الْإِسْلَامُ، وَعَمُودُهُ الصَّلَاةُ، وَذُرْوَةُ سَنَامِهِ الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللهِ“İşin başı İslâm’dır, onu ayakta tutan namazdır, zirvesi ise Allah yolunda cihattır.”

Peki müftünün sözlerinde cihadın fıkhından eser var mı? Topraklarımızı işgal edip kadın ve çocuklarımızı öldüren düşmanla savaşmanın farz olduğundan neden bahsedilmiyor?!

Sözde alimlerden, meselenin (uluslararası hukuka) ve (insanlığın vicdanına) havale edildiğini duymak utanç verici. Oysa bu vicdanın çoktan öldüğünü ve bu hukukun sadece gaspçının gücünü ve zorbanın desteğini tanıdığını çok iyi biliyorlar. İmam Nevevî şöyle demiştir: “Kâfirler bir beldeye saldırdığında, orada yaşayanların onlarla savaşması ve mümkün olan her yolla onları defetmesi farzdır. Bu konuda hiçbir görüş ayrılığı yoktur.” (Ravdatü’t-Tâlibîn, 10/216)

Nasıl olur da bir Dar’ul İfta, çıkardığı bildiride cihattan, orduların harekete geçirilmesinden bahsetmez? Gazze’ye yardımı engelleyen, sınır kapılarını kapatan, Yahudi varlığına yakıt, su ve elektrik sağlayan hain yöneticiler hakkında tek kelime etmez?!

Müftü, sanki biz dinsiz bir ümmetmişiz gibi, sanki şeriat hükümleri geçerliliğini yitirmiş gibi, sanki Filistin’in kurtuluşu İslam ümmetinin değil de Birleşmiş Milletler’in meselesiymiş gibi, ‘insanlık’, ‘uluslararası adalet’ ve ‘duyarlı vicdanlardan’ söz ediyor!

Filistin meselesi bir akide meselesidir; gasbedilen bir İslam toprağı meselesidir, soykırıma uğrayan Müslüman bir halk ve suç işleyen işgalci kafir bir düşman meselesidir! Bu meselenin tek çözümü cihattır! Yahudilerin zulmünü ve taşkınlığını durdurmanın tek yolu orduları harekete geçirmektir.

Ey âlimler, müftüler, El-Ezher şeyhleri ve Mısır’ın bilginleri! Din hususunda Allah’tan korkun, topraklarımızı satan, namuslarımızı hiçe sayan yöneticilerin borazanı olmayın! İnsanlara cihadın ve Gazze’deki Müslümanlara yardım etmenin farz olduğunu anlatın! Bu yardımı engelleyenin Allah’a, Rasûlü’ne ve Müslümanlara ihanet eden bir günahkâr olduğunu açıkça ilan edin! Sakın ha! Batıla Şeriat giysisi giydirmeyin; sonra Allah Teâlâ’nın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden olursunuz:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ“Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz sadece ıslah edicileriz’ derler.” [Bakara 11]

Ey İslam ümmetinin çocukları! Aldatıcı söylemlere kanmayın! Hakkı bâtılla karıştıranlara akıllarınızı teslim etmeyin! Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i kurmak için çalışanlarla birlikte çalışın. Çünkü sadece Hilafet, ümmeti birleştirebilir, ordularını seferber edebilir, onları Allah’ın farz kıldığı görevlere yönlendirebilir, Filistin ve işgal altındaki tüm İslam beldelerini özgürlüğüne kavuşturabilir!

Ey Mısır ve dünya Müslümanları! Artık yeter bu bekleyiş! Yeter bu ağlayış! Yeter bu kınama mesajları... Allah, yaptıklarınızdan, bu dinden, Mescid-i Aksa’dan ve Gazze halkından dolayı sizi hesaba çekecektir; bu sorulara nasıl cevap vereceğinizi şimdiden hazırlayın.

Ey İslam’ın askerleri! Ey ümmetin kalkanı olanlar! Ey omuzlarında emanet ve bileklerinde güç taşıyanlar! Ey toprağı, namusu ve dini korumaya ant içenler! İmanınızın çağrısına kulak vermenin vakti gelmedi mi? Gazze’deki mazlumlardan zulmü gidermek için harekete geçmenizin zamanı gelmedi mi? Kâfir Batı’nın çizdiği, sizi ümmetinizden ayıran ve yönünüzü Mescid-i Aksa’dan, kardeşlerinizin yardımına koşmaktan uzaklaştıran sömürgeci zincirleri kırmanın zamanı gelmedi mi?

Allah’a yemin olsun ki, sizler bu zincirleri kırabilecek, zorbaların tahtlarını parçalayabilecek, cihadı engelleyen, Gazze halkını kuşatan, kadın ve çocukları öldürülmesi için Yahudi askerlerine sınır kapılarını açan, ‘egemenlik’ ve ‘sınır güvenliği’ adı altında Gazze halkını boğan ihanet rejimlerini devirebilecek güçtesiniz!

Ey değerli Kinane askerleri! Ey içinde Halid bin Velid, Selahaddin ve Seyfeddin Kutuz’un ruhunu taşıyanlar! Şanlı tarihinizi unuttunuz mu? Kanalı geçip düşmanınızı tir tir titrettiğiniz günü unuttunuz mu? Daha Mescid-i Aksa ve Gazze’ye yardıma koşmak için yeniden harekete geçmenin zamanı gelmedi mi?! Rabbiniz, bileklerinizin Yahudi varlığını korumak, ribatta direnen kardeşlerinize silah ve gıda ulaşmasını engellemek için kullanılmasından razı olur mu hiç?

Seyfeddin Kutuz’un, dostlarını toplayıp “Ey Müslüman emirleri! Yıllardır beytü’l malın ekmeğini yiyorsunuz ve şimdi de savaşmak istemiyorsunuz. Ben işte gidiyorum. Savaşmak isteyenler benimle gelsin. Kim savaşmak istemezse de o evine dönsün. Allah hepimizi görmektedir. Müslümanların vebali geride kalanların boynunadır.” dediği günü hatırlayın! Bugün İslam’a siz sahip çıkmazsanız kim çıkacak? Mazlum kardeşlerinize siz yardım etmezseniz kim yardım edecek?

Gazze halkı bugün mazlumdur, yok edilmektedir ve yardımınıza muhtaçtır. Allah’tan sonra onların tek umudu sizsiniz.

Ey ümmetin orduları! Allah aşkına! Dininize, mukaddesatınıza ve kardeşlerinize sahip çıkın! Dininiz sizi göreve çağırıyor, Mescid-i Aksa sizden yardım bekliyor, çocukların kanı yüreklerinizi sızlatmıyor mu? Bu sese ne zaman cevap vereceksiniz? Böyle bir ihanet çağında hakkın yardımcıları siz olsanız ya!

Söz yöneticilerde demeyin! Onlar zaten hainlerdir; ümmete komplo kurdular, Allah ve Rasûlü’ne ihanet ettiler, orduları şerefli mücadelelerden saptırıp zalim rejimlerin bekçisi haline getirdiler! Bu yöneticileri devirmek şeri bir farzdır; ümmete yardım etmek bir emanettir, bu konudaki ihmalkârlığınızı Allah asla mazur görmez!

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75] Allah’la beraber olun ki, Allah da sizinle beraber olsun! Allah’ın kelimesini yüceltmek niyetiyle harekete geçin ki akıbet sizin olsun. Biz tüm kalbimizle inanıyoruz ki, bu ümmete gerçek zafer, Allah’ın izniyle ancak sizin elinizle gelecektir. Siz hain yönetimleri devirdiğinizde ve bir halifeye biat edip onun önderliğinde Filistin’i ve diğer İslam topraklarını özgürleştirdiğinizde, ümmet yeniden birleşecektir. O gün, Kudüs surlarından Lâ ilâhe illallah, Muhammedun Rasûlullah Ukab sancağı ezan sesleri yükselecektir.

Allah’ım! Onları dinin için kullan, başkalarıyla değiştirme! Kalplerinde imanın ateşini tutuştur, göğüslerini zafer azmiyle doldur! Gözlerimizi aydınlat, yüreklerimizi soğut; tankların utanç sınırlarını aşıp Mescid-i Aksa’nın zincirlerini kırdığını, Gazze’nin surlarından tekbir seslerinin yükseldiğini bize göster! Ve o zaman… Zulmedenler, hangi dönüşle döndürüleceklerini bileceklerdir. Allahu Ekber, izzet, Allah’a, Rasûlüne ve müminlere aittir.

Devamını oku...

İngiltere ve Amerika’nın İç İşlerimize Yaptığı Bu Küstah Müdahaleler, Sadece ve Sadece Hilafet Devleti’nin Kuruluşuyla Durdurulabilir

Britanya ve Avrupalı dostları Fransa ve Almanya, bölgedeki araçları Birleşik Arap Emirlikleri, Kenya ve Çad’ın katılımıyla, Sudan’daki savaşı görüşmek üzere 15 Nisan 2025 tarihinde Londra’da uluslararası bir konferans düzenlemeye çalışıyor. İngiltere’nin Sudan Özel Temsilcisi Crowder, bu konferansı 2024’teki Paris Konferansı’ndan sonra Sudan’ı desteklemek amacıyla düzenlenen en büyük uluslararası buluşma olarak nitelendirdi. Crowder’ın bu açıklamaları, 9 Nisan 2025 Çarşamba günü Sudan Askerî Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ile yaptığı görüşmenin ardından geldi. El Burhan, Sudan Tribune haber sitesine göre, konferanstan ve Britanya ile diğer Avrupa ülkelerinin girişimlerinden duyduğu hoşnutsuzluğu İngiliz özel temsilci Crowder’a şu ifadelerle dile getirdi: “Sudan halkı, orada burada konferanslar düzenlenmesinden çok, Hızlı Destek Kuvvetleri ve destekçilerinin el-Faşir ve mülteci kamplarında gerçekleştirdikleri ihlaller sebebiyle yaşadığı acıların uluslararası toplum tarafından görülmesine ihtiyacı vardır.” El Burhan, ülkesinin iç işlerine yapılan bu küstah müdahaleyi görmesine rağmen, ne İngiliz elçiyi kovmak gibi bir adım attı ne de en azından görüşmeme gibi sembolik bir duruş sergiledi. Hükümetinin uluslararası aktörler nezdinde herhangi bir ciddiyete sahip olmadığını bizzat deneyimlemesine rağmen yine de böylesi bir duruş sergiledi. Aynı pasif ve teslimiyetçi tavır, konferans duyurusu sonrasında Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan zayıf açıklamada da görüldü. Bakanlık, ülke egemenliğinin ihlal edilmesini kınamak yerine, kırık dökük bir ifadeyle sözde bu ihlalden duyduğu üzüntüyü bildiren cılız bir açıklama yayımladı. Sudan Dışişleri Bakanlığı 6 Nisan 2025 tarihli açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Dışişleri Bakanı Dr. Ali Yusuf, İngiliz mevkidaşı David Lammy’ye bir mektup göndererek, İngiltere’nin Sudan hakkında bir konferans düzenlemesine itiraz ettiklerini iletti. Mektupta, Sudan hükümetine davet gönderilmemesine karşın, Sudan’a ve halkına karşı fiilen savaşan bazı ülkelere davetiye gönderilmiş olmasının kabul edilemez olduğu vurgulandı.” Dışişleri Bakanı, keşke sessiz kalsaydı, hiç konuşmasaydı! Zira kendi ülkesine ait bir iç mesele hakkında, sömürgeci İngiltere’nin hükümetini davet etmemesine sitem etmesi, aslında başlı başına bir zafiyettir.

İngiltere ve Avrupa’nın Sudan dosyasını ele geçirme ve kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme girişimlerine karşılık, yeni emperyal güç olan Amerika da harekete geçerek bu dosyayı elinde tutmaya çalıştı. Bu doğrultuda, Mayıs 2024’te başlattığı Cidde platformunu yeniden canlandırdı. Bu çerçevede ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan arasında Washington’da yapılan görüşmenin ardından ABD Dışişleri Sözcüsü Tammy Bruce şunları söyledi: “İki bakan, Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri’nin barış görüşmelerine yeniden başlamaları, sivilleri korumaları ve sivil yönetime dönüş sürecini başlatmaları gerektiği konusunda mutabık kaldı.” Bütün bu gelişmeler, kutsal sayılan ve hoyratça çiğnenen ülkemizin, Amerika, İngiltere ve onların Avrupa’daki işbirlikçileri arasındaki uluslararası kirli hesaplaşmanın bir arenası haline geldiğini açıkça ortaya koymaktadır. Hâl böyleyken, yöneticilerin, siyasetçilerin ve silahlı hareketlerin dış güçlerle olan bağlantılarına rağmen, egemenlikten söz etmek düpedüz bir ikiyüzlülüktür.

Toplumun tüm kesimindeki samimi ve duyarlı insanlar bilmelidir ki, Sykes-Picot antlaşmasıyla oluşturulan bu yapay mini devletçikler var oldukça gerçek bir egemenlikten söz edilemez. Zira bu devletçikler, sömürgeciler tarafından kurulan işlevsel yapılardır ve hâlâ onların nüfuzu altındadırlar. Eğer gerçekten egemenliğin, izzetin ve onurun tadını tatmak istiyorsak, İslam’ı saf ve arı bir şekilde yönetim makamına taşımak için çalışmalıyız. Kurulacak Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet, sömürgeci kafirlerin ülkemizdeki ve tüm dünyadaki nüfuzunu kökünden kazıyacak ve bütün insanlığa hayrı taşıyacaktır.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Başarılı Hilafet Konferansı Yüzlerce Katılımcıyı Ağırladı, Binlercesi de Online İzledi

“Kavşakta Bir Dünya: İdeolojik Kriz ve Çıkış Yolu” temalı yıllık Hilafet Konferansı, 5 Nisan 2025’te Amerika’da gerçekleştirildi. Etkinlik, Batı’nın adalet, özgürlük ve insan haysiyetine dair söylemlerindeki tutarsızlıkları eleştirel biçimde ele aldı. Konferansa yüzlerce kişi fiziksel olarak katılırken, Los Angeles’ta düzenlenen paralel bir etkinlik katılımı daha da artırdı. Binlerce kişi ise etkinliği çevrimiçi olarak canlı izledi.

Konferans, Batı’nın özgürlük anlayışındaki tutarsızlıkları ve siyasi/sosyal yaşamda ilahi rehberliğin terk edilmesinin sonuçlarını analiz etmek amacıyla alanında uzman isimleri ve entelektüelleri bir platformda buluşturdu. Konferansta katılımcılara İslam’ın sadece bireysel değil, kolektif hayatı da kapsayan bütüncül yapısına dönüşün, ümmetin birlik ve dirilişine vesile olacağı yönünde güçlü mesajlar verildi.

Haris Abu Nurayn, “Maske Düştü: Batı Değerleri İddiasındaki Çelişkiler” başlıklı sunumuyla konferansın açılışını yaptı. Konuşmasında, demokratik söylemlerin sansür, savaş suçları ve baskıcı uygulamaları örtbas etmek amacıyla nasıl kullanıldığını ortaya koydu. Abu Nurayn, Siyonist anlatıyı korumak adına medya manipülasyonları ve sosyal medya yasaklarının nasıl devreye sokulduğunu vurguladı; Gazze’de gazetecilerin öldürüldüğü, Amerika’da ise sadece Siyonist suçları eleştirdiği için öğrencilerin tutuklandığına ve hatta kaçırıldığına dikkat çekti. Ardından Dr. Abdur-Rafay söz aldı ve “Abluka Altındaki Gazze’de Sağlık Hizmetleri” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Gazze’de yaralıları tedavi etme tecrübesine dayanarak, sağlık altyapısının nasıl tamamen çöktüğünü ve çocukların anestezi olmadan uzuvlarının kesilmek zorunda kaldığını anlattı. Anlattıkları, Gazze’deki insani felaketin tesadüfi değil, sistemli ve dış destekli politikaların bilinçli bir sonucu olduğunu ortaya koydu.

Son konuşmayı Dr. Muhammed Abdullah yaptı. Abdullah, “Amerika’daki Müslümanlar: İleriye Nasıl Gidilir?” başlıklı sunumunda, Müslümanları parti siyasetinin ve ulusal sınırların ötesine geçerek İslami kimlikleriyle yeniden bağ kurmaya davet etti. Başarısız beşerî ideolojilerin reddedilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Abdullah, tüm inananları tek bir bayrak altında birleştirecek olan Allah’ın indirdiği sisteme dönmeye çağırdı.

Konferansın verdiği mesaj sadece Amerika’ya değil, tüm dünyadaki Müslümanlara ulaştı. Mesaj, Batı’daki ve dünyanın her köşesindeki Müslümanlara, içinde bulunduğumuz tarihi dönemin farkına varmaları çağrısı yaptı. Artık sessizlik dönemi sona erdi. Ümmet örgütlenmeli, net bir şekilde konuşmalı ve amaçlı hareket etmelidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاء لِلّهِ وَلَوْ عَلَى أَنفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.” [Nisa 135]

Konferans, çağımızın temel sorununun çözüm eksikliği değil, hakikatin reddi olduğunu açık biçimde ortaya koydu. O hakikat ise İslam’dır. Ümmeti yeniden ayağa kaldırmak ve Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın rahmetini tüm dünyaya taşımak, her Müslümanın görevidir.

كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.” [Ali İmran 110]

Devamını oku...

Kırgız Rejimi, Dini İdaresi’ni Bir Peçete Gibi Kullanıp Atmayı Planlıyor!

Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, 5 Nisan’da yaptığı açıklamada, peçe ve burka giyen Müslüman kadınlara yönelik sözde bilgilendirme çalışmalarının yürütüldüğünü söyleyerek, İslami usullere uygun giyinen Müslüman kadınların yüzlerini örtmemeleri gerektiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı, ilgili yasal maddenin kabulünün Alimler Kurulu’nun görüşüne dayandığını belirtti. Cumhurbaşkanının açıklamasının hemen ardından, Kırgızistan Müslümanları Dini İdaresi Basın Dairesi bir açıklama yayımladı. Açıklamada, peçe ve burka giymenin İslam’da farz olmadığı, bir kadının bunları giymemesi hâlinde günaha girmeyeceği ifade edildi.

Cumhurbaşkanının bu sudan bahaneleri ve müftünün onu savunma çabası, Ulusal Güvenlik Devlet Komitesi’nin o meşhur “Din Özgürlüğü ve Dini Kuruluşlar” yasasını bahane ederek Celalabad şehri ve Suzak bölgesindeki iffetli peçeli kız kardeşlerimize karşı gerçekleştirdiği son alçakça baskınlarla ilgilidir. Bu baskınlar, halkın kahir ekseriyetinin protestosuna ve tepkisine neden olmuştu. Tüm bu tepkilere rağmen, Oş şehrinde güvenlik güçlerinin düzenlediği baskınlar halen devam etmektedir. Emniyet yetkilileri, kamusal alanda peçe giyen kadınların 20 bin Kırgız somu para cezasına çarptırılacağı konusunda uyarıda bulunmaktadır.

Aslında, peçeli kadınlara ceza kesilmesini öngören yasa mayıs ayında yürürlüğe girecek. Güvenlik güçleri, yaptıkları ani baskınlarla İslam’a nasıl baktıklarını açıkça ortaya koydular. Acaba bu ani müdahalelerin arkasında yalnızca güvenlik gerekçeleri mi var, yoksa farklı çıkar hesapları da söz konusu mu?

Bu arada Cumhurbaşkanı, peçeyi yasaklayan maddenin Alimler Kurulu’nun kararıyla kabul edildiğini söyleyerek, dini idareyi Müslümanların eleştiri oklarının hedefi haline getirmeye çalıştı. Bunun sonucunda Müslümanlarla dini idare arasında gerilim tırmanırken, siyasi iktidar bu sürecin dışında kendisini nötr ve sorumluluktan azade bir aktör olarak sunmaya çalıştı. Ne var ki, hiç kimse bu yasanın kabulü sırasında rejim yetkililerinin Alimler Kurulu’na yaptığı baskıları ve yasayı geçirmek için gösterdiği çabaları unutmuş değil. Hatta emniyet güçleri, bu yasanın gerçek mahiyetini ifşa eden onurlu Müslümanları tutuklayıp en ağır işkencelere maruz bırakmışlardır. Bu işkenceler hapishanelerde hala devam ediyor. Dolayısıyla rejimin attığı bu adımlardan, gelecekte dini idareyi İslam’a ve Müslümanlara karşı mücadelede bir araç olarak kullanacağı, kirli eylemlerini meşrulaştırmak için sahte fetvalar yayımlatacağı anlaşılıyor.

Bu nedenle, Kırgızistan Müslümanları Dini İdaresi’ne ve Müslümanları temsil eden Alimler Kurulu’na sesleniyoruz: Rejimin oynadığı bu kirli oyunların bir parçası haline gelmekten sakının! Dünya hayatını ahirete satmayın. Bilakis ahiret saadetini ve Allah’ın rızasını kazanmaya çalışın. Şer’i konular, yalnızca açık ve sağlam delillere dayanılarak ele alınmalıdır, nitekim sizler de açıklamanızda bu ilkeye vurgu yaptınız. Ancak bu deliller, rejimin yürüttüğü kirli faaliyetlere meşruiyet sağlamak için kullanılamaz. Aksine, devletin her yasası mutlaka İslam şeriatına dayandırılmalıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” [Maide 44]

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللهُ فَأُوْلِئِكَ هُمْ الظَّالِمُونَ“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.” [Maide 45]

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْفَاسِقُونَ“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir.” [Maide 47]

Bu nedenle sizin göreviniz, iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak ve Müslümanlara baskı uygulayan, beşerî yasaları benimseyen bu rejime karşı durmaktır. Huzeyfe b. El Yeman’dan rivayet edildiğine göre Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

والَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَتَأْمُرُنَّ بالْمَعْرُوفِ، ولَتَنْهَوُنَّ عَنِ المُنْكَرِ، أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّه أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَاباً مِنْهُ، ثُمَّ تَدْعُونَهُ فَلا يُسْتَجابُ لَكُمْ“Nefsim elinde olana yemin derim ki ya marufu emreder, münkerden nehyedersiniz ya da Allah katından size bir ceza gönderir de sonra O’na dua edersiniz ama size icabet edilmez.” [Tirmizi rivayet etti ve hasen hadis dedi]

Dolayısıyla, peygamberlerin mirasını taşıyan bir ilim ehli olarak üzerinize düşen sorumluluğu şimdi yerine getirmenizin zamanı gelmiştir. Aksi halde, bugün sizden peçeye ve davet faaliyetlerine karşı fetvalar talep eden rejim, yarın bu yaklaşımını genişleterek şer’i kıyafete, sakala ve hatta hac ibadetine karşı da sizden fetvalar vermenizi isteyecektir... Orta Asya diktatörlükleriyle aynı yolda ilerleyen Kırgız rejimi, İslam düşmanı yasalarla Müslümanları baskı altına almaya çalışıyor! Eğer halk bu rejime karşı yeterince güçlü bir duruş sergilemezse, rejim bu yasayı arsızca istismar edip tam bir diktatörlük kuracaktır!

Bu nedenle, böyle bir durumda Müslümanların rejimin zulmüne sessiz kalmaları doğru değildir. Aksine, İslam’a yönelik her türlü uygulamanın karşısında kararlılıkla durulmalıdır. İşte o zaman dinimize yöneltilen tehditleri doğru analiz edebilir ve arkasında duran emperyalist güçlerin planlarını daha net görebiliriz. Aynı zamanda, İslam’ın tüm hükümlerini derinlemesine öğrenmeli ve bu bilgileri topluma bilinçli bir şekilde aktarmalıyız. O zaman bu zalim sistemi yok edebilecek tek çözüm İslam olduğunu anlarız. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِيناً“Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.” [Maide 3]

Devamını oku...

İslam'da Küçük Etnik Gruplar Diye Bir Mefhum Yoktur!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İslam'da Küçük Etnik Gruplar Diye Bir Mefhum Yoktur!

Her ne zaman rejim değişikliği ve yöneticilerin değişimi söz konusu olduğunda, özellikle de Mısır, Tunus, Afganistan ve Şam’da olduğu gibi “İslamcılar” yönetimi ele geçirmek için uygun bir seçenek olarak ortaya çıktığında, öne çıkan en önemli sorunlardan biri küçük etnik gruplar meselesidir.

İçeriden ve dışarıdan gelen sesler yükselip haklarını garanti altına alan ve zulümlerini, bypass edilmelerini veya görmezden gelinmelerini engelleyen bir yönetim sistemi talep etmeye başladığında, bu seslerin korkularının doğru ya da yanlış olmasına bakmaksızın, ancak çoğunlukla da yanlış olmalarına ve bu etnik grupların ya da insanların haklarının önemsememesine rağmen ancak ben,önemine rağmen bu noktanın ötesine geçip küçük etnik gruplar fikrini ve bunların Hanif İslam'daki yerini ele alacağım.

Başlangıçta, “azınlıklar” teriminin, sadece eski ve yeni Avrupa devletleri gibi milliyetçi yönetim sistemlerinin ve devletlerin gölgesinde su yüzüne çıktığını vurgulamak gerekir; çünkü bunlar milliyetlere ve etnik kökenlere dayanan ve hala da dayanmaya devam eden devletlerdir ve bunların rahimlerinden de Nazizm, Faşizm, Anglo-Sakson ve diğer milliyetçilikler ve eğilimler ortaya çıkmıştır. Bu ülkeler, barış içinde yaşamak veya en asgari hak ve ayrıcalıkları elde etmek için toplumlarındaki en az oranı temsil eden etnik kökenler ve dinlerle mücadele ettiler ve etmeye de devam etmektedirler.Nitekim bu ülkeler, tarihte ya da günümüzde hiçbir zaman bu etnik gruplara adil davranmamış ya da onlara adil davranmaya yaklaşmamıştır.

Hanif İslam dinine gelince; o, tamamen başka bir şeydir; çünkü onun (Hanif İslam'ın) devleti ırklara veya milliyetlere dayalı olmamış, bilakis İslam, milliyetçiliklere, bölgeciliklere, vatancılıklara ve her türlü etnik çerçeve şekillerine karşı mücadele etmiştir. Dolayısıyla İslam Devleti'nin tarihi boyunca Araplar, Türkler, Kürtler, Moğollar, Tatarlar, Özbekler, Selçuklular ve daha birçok etnik grup yönetimde olmuş ve yönetim piramidinin en yüksek noktalarına kadar ulaşmıştır.

İslam, milliyetleri, dinleri veya etnik kökenleri ne olursa olsun tebaasının haklarını koruyan bir devlet inşa etmek için çok ama çok hırs göstermiştir; bilakis devletin otoritesi altında yaşayan herkes, ister Müslüman, ister Hıristiyan, ister Yahudi, ister Mecusi veya başka bir milletten olsun tebaa olarak adlandırılmış, onların tebaa haklarını farz kılmış ve hepsini yargı ve devlet kurumları önünde eşit kılmıştır.

Gelin benimle birlikte Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde geçen şu kavlini düşünün: مَنْ آذَى ذِمِّيّاً فَأَنَا خَصْمُهُ، وَمَنْ كَنْتُ خَصْمَهُ خَصَمْتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِKim bir zimmîye eziyet ederse onun hasmı (düşmanı) benim. Ben kimin hasmı olursam ona kıyamet gününde hasımlık ederim.”Dolayısıyla Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir zimmîye, yani ister kitap ehli isterse müşrik olsun gayrimüslimlerden Müslümanların zimmetine giren birine eziyet eden kimseyi hasmı (düşmanı) olarak görmüştür ki her kim Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hasmı olursa hüsrana uğramış ve kaybetmiş olur.

Dahası tabi zimmiler de dahil olmak üzere devletin ve otoritesinin koruması altına giren bir muahid (zimmi) hakkında da Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: أَلَا مَنْ ظَلَمَ مُعَاهِداً أَوْ انْتَقَصَهُ أَوْ كَلَّفَهُ فَوْقَ طَاقَتِهِ أَوْ أَخَذَ مِنْهُ شَيْئًا بِغَيْرِ طِيبِ نَفْسٍ فَأَنَا حَجِيجُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِDikkatli olun. Kim bir zimmiye zulmederse yahut onu(n hakkını) kısarsa, veya ona gücünün yetmeyeceği bir vergi yüklerse, ya da gönülsüz olarak ondan bir şey alırsa, kıyamet gününde onun hasmı benim.

Ümmetin Faruk’u olan Ömer bin Hattab bir gün yolda yürürken dilenen bir adam gördü ve ona şöyle dedi: Seni bu duruma düşüren nedir ey Şeyh (yaşlı adam)?’ Adam da şöyle dedi: Ben bir Yahudi’yim ve cizyeyi ödemek için dileniyorum. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Vallahi gençliğinde senden (cizye) alıp yaşlılığında da böyle perişan bırakmamız, insafımıza sığmaz. Vallahi sana Müslümanların malından vereceğim. Onu (yaşlı adamı) beytülmal hazinedarına göndererek ona şöyle dedi: Bu ve bunun gibiler için kendisini ve ailesini geçindirecek kadar para ver. Bunun üzerine onun için, Müslümanların Beytu'l Mâli'nden kendisine ve ailesine yetecek kadar aylık maaş tahsis etti ve onun üzerinden cizyeyi düşürdü.

Bu olay, İslami yönetimin ihtişamını, azametini ve adaletini göstermekte olup iftiracıların ve İslam'ı gözetleyip duranların (pusu kuranların) iftiralarını yerle bir etmektedir.

Dolayısıyla küçük etnik gruplar sorunu ümmetin ve İslam'ının kamusunda yoktur ki onların korkmalarını veya endişelenmelerini gerektiren bir gerçeklik söz konusu olsun; zira İslam Devleti'nin on üç asırlık tarihi sözlerimizin doğruluğuna şahittir. Nitekim Haçlı Seferleri sırasında olduğu gibi devletin tebaasının dinleri ve etnik kökenleri ne olursa olsun işgalcilere karşı İslam Devleti'nin yanında yer alması olayları, kültüründe (azınlıklar ya da çoğunluklar) olmayan devlete başkalarının bağlılığını ve aidiyetini yansıtan İslam'ın gölgesindeki kültürün ve adil yaklaşımın reddedilemez bir kanıtıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Bahir Salih

Devamını oku...

Sonun Başlangıcı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Sonun Başlangıcı!

Haber:

Uluslararası medya, suçlu Yahudi ordusunun saflarındaki isyan ve yüzlerce yedek asker ve hava kuvvetleri subayının, Gazze'deki savaşın saçmalığı, amacına ulaşamaması ve ordularının yapısındaki ekipman ve can kayıpları açısından yüksek maliyeti nedeniyle savaşın sona erdirilmesini talep eden dilekçeyi imzalamasıyla ilgili haberleri aktardılar.

Yorum:

Bu, Aksa Tufanı savaşının başlamasından bu yana Yahudi varlığının ordusunun saflarındaki psikolojik çöküş, morallerindeki keskin düşüş ve savaş doktrini olarak bilinen şeyin ve hedefi gerçekleştirme kararlılığının parçalanması ilk kez olmuyor. Zira bu hareketler, aylar önce, Netanyahu'ya siyasi koltuk değneği sağlamak ve şahsi geleceğini tehdit eden yolsuzluk davalarını ertelemek ya da bunlardan kaçmak dışında hiçbir gerçek amacı olmayan askeri yıpratmaya son verilmesi talebiyle de ortaya çıkmıştı. Ama Yahudilerin tarihi kahramanı ve koruyucusu olarak ortaya çıkmayı uman Netanyahu'nun Lübnan, Yemen ve İran'a yönelik tırmanışının, İran ve onun kollarına karşı sınırlı zaferler kazanmanın sevincini yaşayan ordu saflarındaki isyanın geçici olarak sönmesinde büyük bir etkisi olmuştu.Ancak bu kez, özellikle Trump'ın, Netanyahu'nun geleceği pahasına da olsa bölgeyi önce kendi ve Amerika'nın çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönetme konusundaki kararlı tutumundan sonra Netanyahu'nun seçenekleri hızla azalıyor gibi görünüyor.

Bu durumda bizi ilgilendiren şey, özellikle askeri kurum olmak üzere Yahudi varlığına hakim olan korku, umutsuzluk ve psikolojik yenilgi durumundaki çelişkiye işaret etmektir;onların aksini iddia etmelerine rağmen varlığın bileşenlerinin bir kısmı, boş yere yıpranmanın devam etmesinden veya Filistin topraklarında cihat, hatta şehadet özlemiyle yanıp tutuşan, ülkelerinin yöneticilerinden ve ordularından Yahudilere ve onların arkasındaki Amerika'ya karşı genel bir alarm ve cihat ilan etmelerini talep eden halkların tutumu arasında bölgenin kontrol edemeyecekleri bir savaşın patlak vermesinden korktukları için savaşın durmasıyla ilgili talepler artmış olup bu da ümmetin alimlerinden bir kısmını, ümmetin talebini benimsemeye ve gücü yeten herkesi Filistin'i desteklemek için cihat etmenin farz olduğuna dair fetva vermeye sevk etmiştir.Bu gösterge, bunun aynı hızda devam edip arttığı takdirde, Yahudi varlığının sonunun ve onun ilk koruyucusu olan zararlı rejiminin çöküşünün habercisidir.Dolayısıyla denklemin dengesi, bu açıdan ümmetin lehine meyletmektedir.Bu nedenle davet taşıyıcılarının, Müslümanların kalplerindeki cihat ve fedakârlık ateşini daha fazla alevlendirmek, onları Yahudilere ve onları koruyan ajan yöneticilerine karşı galeyan ve öfke durumunu artıracak şeylere teşvik etmek, onların muazzam enerjilerini verimli siyasi ve saha çalışmalarına yönlendirmek ve orduların, Amerika'dan ve bunların ülkemizdeki nüfuzundan tamamen kurtulana kadar durmayacak şekilde Filistin'e doğru seferber olmasıyla sona ermesi için bir fırsat yakalamaları ve gecikmeden bu fırsatı değerlendirmeleri gerekmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Adnan Mezyan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER