Cumartesi, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/07
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İslam Ümmeti Asla Ümitsizliğe Kapılmadı ve Kapılmayacaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İslam Ümmeti Asla Ümitsizliğe Kapılmadı ve Kapılmayacaktır!

 

Haber:

Gazze'de yerinden edilmiş insanlar için kamplar... Su, yiyecek ve ilaç olmayınca umutsuzluk derinleşiyor. (Arabi 21, 16/05/2024)

Yorum:

Medya, sömürgecinin hedeflerini gerçekleştirmek için insanların cesaretini kıracak ifadeler kullanmayı alışkanlık edindi; zira şu ifadeyi kullandı: “Su, yiyecek, ilaç olmayınca çaresizlik derinleşiyor!” Gazze halkının gerçeğinin, gıda, giyim ve barınma dahil bireysel temel ihtiyaçlardan ve toplumun temel ihtiyaçlarından (eğitim, ilaç ve korunma) mahrum bırakıldığı ve Yahudi varlığının eliyle ve Amerika ve Batı'nın şeytani ülkelerinin silahlarıyla soykırıma maruz kaldığı doğrudur; dolayısıyla onlar, insanlar, taşlar ve ağaçlar dahil her şeyi yıktılar ama halkının maneviyatını yıkamadılar. Tam tersine direnişte esir alınanların aileleri başta olmak üzere Yahudi varlığının halkının moralini bozdu ve bu da onları, sokaklara çıkmaya, Yahudi liderlere ve hükümetlerine karşı haykırmaya ve hayatta kalanların geri dönmesini talep etmeye sevk etti.

Gazze halkının kalbine asla umutsuzluk inmedi; aksine, eşi benzeri görülmemiş büyük bir kararlılıkla gördüklerimiz, Batı’nın onlara ve sabırlarına hayran kalmasına neden oldu ve insanlar bu Müslümanların kültürlerini araştırmaya başladılar. Yani aradıklarını ve sorularının cevabını bulma umuduyla Kur’an-ı Kerim’i araştırmaya yöneldiler; bu da düşmanların istediğinin tam tersine yol açtı; zira onların birçoğu İslam’a girdiler.

Özellikle ajan çember ülkelerdeki Müslümanların başındaki yöneticiler olmak üzere bileğe takılan bilezik gibi sıkı bir şekilde kuşatılan küçük ve sınırlı bir bölge olan Gazze, göstermiş olduğu sabrıyla küfrün karanlığında kaybolanların yollarını aydınlatan bir ışık huzmesi meydana getirmeyi başardı. Zira onun adamlarıyla, halkıyla, rızayla, sabırla ve metanetle gösterdikleri fedakarlıklar ne kadar da büyüktür. Çünkü yaralarına, açlığa, hayat için gerekli olan her şeyi kaybetmelerine rağmen kazaya, kadere, hayatın ve ölümün Allah'ın elinde olduğuna, başlarına gelen ve gelmekte olan olayların onları yanıltmayacağına dair güçlü ve derin imanları vardır. Her istediğini zahmetsizce ve yorulmadan elde edeceği naim cennetinde yer arayan bir kişi nasıl ümitsizliğe düşebilir ki?!

Hiç kimsenin inkar edemeyeceği gerçek, İslam ümmetinin diğer milletlerden farkının onun ölümsüz ve yaşayan bir ümmet olmasıdır. Zira o, zaman zaman zayıflayan ama asla ölmeyen bir ümmettir; yine o, insanlık tarihinde tüm imparatorlukların ardı ardına işgallerine maruz kalan tek ümmettir. Dolayısıyla onların hepsi İslam’ın gücü karşısında çöktüler ama İslam ümmeti güçlü bir şekilde ayakta kalmaya devam etti; zira o, milletlerin en hayırlısıdır. Ta ki bir asırdan fazla bir süre önce İslam ümmetine ihanet edenlerin ve onu milletlerin kuyruğu haline getirenlerin ihanetiyle İslam Devleti yıkılıncaya kadar onu Sykes ve Picot’nun birkaç dakikadaki kalem darbesiyle çizdiği sınırlarla kuşattılar ve İslam Devleti, vatan dedikleri bir ülke haline geldi ve onu, her biri kendi vatanıyla övünen, onu savunan, vatanı için canını feda eden sakinleri için bir referans yaptılar ve İslam Devleti’nin sahip olduğu maddi, manevi ve ruhani gücü unuttular.

Ama işte bugün Gazze, kahraman direniş savaşçılarının sahip oldukları yetenekler, araçlar ve basit ve yerel yapım savaş teçhizatıyla sömürgeci Batı’nın projesini yok etmeyi ve İslam ümmetinin gururunun bir kısmını geri elde etmeyi başardıkları bir yer oldu; böylece Müslümanlar gözlerini, Allah Subhanehu ve Teala’nın vaadinin ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesinin gerçekleşeceği güne diktiler; bu gün ise, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin gölgesindeki yaşama geri dönmektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Radyosu İçin Yazan
Raziye Abdullah

Devamını oku...

İslami Kimliğimizi Ulusal ve Mezhepsel Kimlikle Değiştirdiğimiz Gün Katledildik!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

İslami Kimliğimizi Ulusal ve Mezhepsel Kimlikle Değiştirdiğimiz Gün Katledildik!

Haber:

Bağdat’taki İmam-ı Azam Ebu Hanife Camii Hatibi Dr. Şeyh Abdulvahap Al-Samarrai, hem Sakife günü için hem de mihrap şehidi Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh’ın Hilafete nasbedildiği gün için tatil talep ediyor; bu ise Sayın Mukteda es-Sadr’ın Gadir gününün tatil olmasını talep etmesinin akabinde geldi. (Irak Basın Ağı)

Yorum:

Evet, ey Irak’taki Müslümanlar, İslami kimliğimizi ulusal ve mezhepsel kimlikle değiştirdiğimiz gün kaybolduk ve katledildik; zira Osmanlı Hilafeti’nin yıkılmasının ardından onun enkazı üzerine 1916’da Sykes-Picot Antlaşması uyarınca müttefik ülkelerin komplosu ile modern devletler kuruldu. Bununla birlikte Batı’nın, onun bizim cildimizden olan kuyruklarının ve kültürlerini Batı’dan ve onun ülkemizdeki yuvalarından alan başkalarının eliyle Hilafetin yıkılmasından önce ümmetin içinde yayılan zehirli çağrılarla vatanı ve sınırları kutsallaştırdık. Ümmetin içindeki zehirli yuvaların en önemlisi, kiliseler, mason derneklerin yanı sıra ulusal devletlerle birlikte tesis edilen, kardeşliği vatana ve halkın yönetimine mal eden demokratik sistemi ve laik akidesi ile sınırları ve vatana bağlılığı kutsallaştıran ve İslam şeriatını ve hükmünü ortadan kaldırdığı gibi İslami kimliği de ortadan kaldıran kültürel kurumlardır.

Büyük kâfir ülkeler İslam'ı sadece ait olduğumuz bir ritüel ve tarih haline getiren bu melodiyi hâlâ çalmaya devam ediyor ve akidenin bize veya davranışlarımıza hiçbir etkisi yoktur. 1918’deki İngiliz işgalinden bu yana Batılı fikirlerin hakimiyeti altında inleyen diğer Müslüman ülkeler gibi Irak’ta da durum işte budur. 2003'teki Amerikan işgalinden sonra, ülkenin evlatları arasındaki uçurumu artırmak amacıyla anayasal olarak kodlanan mezhepsel ve etnik unsurun eklenmesi ve Amerikan işgalinin ülke üzerindeki kontrolünün devamını sağlamak için ajan politikacılar tarafından bunların harekete geçirilmesiyle Irak’ın iniltileri daha da artmıştır. Bakın şimdi de, özellikle Aksa Tufanı meselesinden sonra ümmetin kader birliği ve İslami kimliğinin yeniden tesisi yönündeki özlemlerinin birleşmesiyle ümmetin üzerinde birleştiği akidevi temele dönmeden, imamların ve fakihlerin fıkhî temelini programlayarak ve işgalci Amerikan düşmanına karşı bir eylem planı benimseyerek tarihi ve olayları silen yeni bir mezhep çağrısıyla ülkede olaylar daha da kötüleşiyor.

Ey Irak’taki Müslümanlar: İslam’ınıza ve onun asıllarına sımsıkı sarılın, tarihsel farklılıklarınızı bir kenara bırakın ve şunu çok iyi bilin ki, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in tabileri diğer insanların dışında kardeştirler; bu da Allahu Teala’nın şu kavlinden dolayıdır: إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌMüminler ancak kardeştirler.” [Hucurat 10] Ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayıdır: كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُHer Müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka bir Müslümana haramdır.” Ve Aleyhissalatu ve’s Selam’ın şu kavlinden dolayıdır: الْمُؤْمِنُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ وَيَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أَدْنَاهُمْ وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْMüslümanların kanları eşittir. Onların en düşüğü onların adına eman verebilir. Ve kâfirlere karşı bir el gibidirler.

Aman ha işgalci Amerika’dan sakının; zira işgalci Amerika, sizi birbirinize karşı kışkırtan ilk ve son düşmanınızdır. Ayrıca sizler, bir devlette İslam’ın hükümlerini ve Sahabe Rıdavanullahi Aleyhim’in yaklaşımını uygulamaktan çok ama çok uzaksınız; işte sizler, İslam’ın hükümlerini, Ali Radıyallahu Anh’ın ve Ömer Radıyallahu Anh’ın uyguladığı gibi uygulamıyorsunuz. Sizler Perslere ve asabiyetlerine ve Romalılara ve küfürlerine karşı savaşmalısınız ama şimdi onların kucağında oturuyorsunuz ve onlara ve laikliklerine teslim oluyorsunuz.

Haydi o zaman siyasi süreç ve anayasanın yıkıntıları üzerine Allah’ın indirdiğiyle hükmederek Allah’ı ve Rasulü’nü razı etmeye koşun ve Allah’ın sizden razı olduğu ipine (İslam’a) sımsıkı sarılın; zira onda izzetiniz ve yüceliğiniz vardır ve yardım sadece Allah katındandır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Hamdânî

Devamını oku...

Kamuda Tasarruf mu? Dostlar Alışverişte Görsün!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Kamuda Tasarruf mu? Dostlar Alışverişte Görsün!

Haber:

"Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi"nin paylaşıldığı basın toplantısı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in katılımlarıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleştirildi. Bakan Şimşek, en önemli önceliklerinin hayat pahalılığını bir sorun olmaktan çıkartmak olduğunu belirtti.

Şimşek, harcama tedbirlerinin, "kamuda tasarruf, bütçede harcama disiplini ve kamu yatırımlarında verimlilik" olmak üzere 3 temel ekseni olduğuna dikkati çekerek, "Kamu tasarrufu diye baktığımızda 8 öncelikli alana yoğunlaşıyoruz. Bu alanlar, taşıtlar, binalar, kamu istihdamı, idari yapılanmada etkinlik, yurt dışı geçici görevlendirme giderleri, enerji ve atık yönetimi, haberleşme giderleri ile diğer cari harcamalardır." dedi. (Ajanslar)

Yorum:

İtibardan tasarruf olmaz diyenler gerçekte tasarruf yapabilir mi? Sadece mevcut hükümetin 20 yılda faize ödediği para 563 milyar dolar iken, 2024 yılı için bütçeden faize ödenecek tutar yaklaşık 38 milyar dolar civarındadır. Yine Kur Korumalı Mevduat Sistemi ile bütçeye milyarlarca dolar faiz yükü bindiren hükümet, çerez çorba paketi ile yılda 3 milyar dolar tasarruf ön görüyor ki sadece bu rakamlar dahi samimiyetsizlikleri için yeterlidir. Günlerdir kamuoyunda ekonomide çığır açılacak algısı oluşturanlar, halkı aptal yerine koyarak adeta dostlar alışverişte görsün hesabıyla hareket etmekteler. İşin hakikatine vakıf olanlar, rakamların dilinden anlayanlar, yapılması planlanan tasarrufun bütçe açığına etkinin yok hükmünde olacağını görecektir.

Peki neden bu algı yürütülüyor? Yıllardır ekonomik krizin sürdüğü ülkede halkın beli kırılmış, takati bitmiş fakat yöneticiler lükslerinden, şatafatlarından, bir gram dahi ödün vermediler. Bu durumun halkta sesiz bir isyana dönüştüğünü fark eden yöneticiler, kamuda tasarruf adı altında sözde faturayı önce kendilerine kesmiş oldukları algısını oluşturmak istediler. Elbette gerçekten kamuya ait her bir kuruşun tasarrufu da yerinde kullanılması da önemlidir. Fakat kamu malını kendi malı gibi görüp yıllardır harcayanlar da kendileri. Hala günlük saray masrafı 1 milyon dolar üzerinde seyrederken tasarruf mu! Ülke kaynaklarını sömüren dev şirketlerin milyarlarca dolar vergi borçlarını silenler, kamu kaynaklarını, devlet imkanlarını emirlerine amade kılanlar, faiz baronlarına on milyarlarca dolar para aktaranlar, kamu ihale kanunları ile çevrelerine akla hayale gelmeyecek fırsatlar oluşturanlar yapacakları üç kuruş tasarrufu milletin gözüne sokarken, perde arkasından adeta deveyi hamuduyla yutmaktalar. Bir asırdır dayatılan zulüm düzeni ile adeta halkın kanını emenler halk adına hiçbir iyiliği düşünemez. Kamu kaynaklarını babalarının çiftliği gibi görenler tasarruf yapamaz. Rüşvet, iltimas, zehirli bir ur gibi tüm kurumlara sirayet etmişken tasarruf yapamazsınız.

Yöneticiler gerçekten hakkı ve halkı düşünüyor ise önce zulüm düzeni olan bu laik kapitalist sistemden vazgeçer. Yerine Allah’ın razı olduğu İslam Nizamını ikame edip onun emirlerine göre yaşar, yaşatırlar; o vakit hak da halk da razı olur. Bakın tarihten günümüze ışık tutan bir örnek verelim. İran’ın fethi sonrası kisra hazinleri ve değerli eşyaları ganimet olarak Halife Ömer’e (ra) gönderen komutanları ve valileri için: bu nesneleri bize gönderen kimseler gerçekten güvenilir kimselerdir, dediğinde Ali (ra) ona şöyle karşılık vermişti: Sen iffetli oldun. Dolayısyla halkın da iffetli oldu. Eğer sen bolca yeyip içseydin, halkın da yeyip içerdi.

Bugünkü yöneticiler müsrifliğin, şatafatın içinde yaşadıkları için vekilleri de, valileri de belediye başkanlarından en alt birimdekilere kadar onlar gibi yaşıyor, yaşamaya çalışıyor.

Varlığı zulüm üzere olan bu sistem ve onun köhnemiş yöneticileri halkın yönetiminde baş olmayı değil, tarihin çöplüğünü hak ediyorlar. Rabbimizden isteğimiz o günleri yaklaştırmasıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmet SAPA

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Gösterisi “Yerinden Edilmiş İnsanlar Bizim Kardeşlerimizdir”

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Gösterisi
“Yerinden Edilmiş İnsanlar Bizim Kardeşlerimizdir”

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, cani Esed rejiminin zulmünden kaçarak güvenlik ve barınak talebiyle Lübnan’daki kardeşlerine sığınan Suriyeli yerinden edilmiş insanlar ve mültecilere, büyüdükleri ve eğitim gördükleri evlerine geri dönme olanağı sunulana kadar desteğini bildirmek üzere Trablus kentinde kitlesel bir oturma eylemi düzenledi. Oturma eyleminde Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Şeyh Dr. Muhammed İbrahim ve Hizb-ut Tahrir üyesi Ahmed el-Şemali birer konuşma yaptı. Konuşmalarında şu konulara değindiler:

* Bizim ve yerinden edilmiş kardeşlerimizin durumu ve onlarla olan ilişkimiz Yüce Rabbimizin şu sözlerinin özetidir:

وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” [Haşr 9]

* Irkçılar iki gruptur: Bazıları kokuşmuş ırkçılardır, bu ülkenin kendilerine ait olduğunu sanırlar. Çoğu, genelde İslam Devleti’nin, özelde Şam halkının misafiri olduğunu unutuyor. Diğer grup ise bu ülkeye nasıl geldiklerini unutanlardır, bugün bile hala Arapça diline tam olarak hâkim değillerdir ve herhangi bir şey olduğunda bu ülkeden kaçmak için birkaç pasaporta sahip olan kimselerdir! Bu iki grup, nefret dolu ve unutkan ırkçılardır. Eğer onları görmezden geliyor ve onları isimleri ve nitelikleriyle anmıyorsak, bu, İslam’a ve Müslümanlara olan nefret dolu ırkçılıklarını ve kinlerini bilmemizden kaynaklanmaktadır! Bu yüzden kendilerine uzatılan eli ısırmaları pek de şaşırtıcı değildir!

* Müslümanlara mensup bazılarına gelince, ırkçılara şefkat ve sevgi göstermekte, onlara eylemlerini aklayacak çek sunmakta, kendilerini onlardan sorumlu tutup onlara can simidi olmaktadır... Müslüman olarak tek bir ümmet gibi değil, menfur mezhepçiliği, iğrenç hizipçiliği ve kokuşmuş ırkçılığıyla Lübnan durumunu yaşayanlar, Allah Azze ve Celle’nin şu ayetinde bildirdiği kimseler gibidirler:

فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ“İşte kalplerinde bir hastalık (nifak) bulunanların, “Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar.” [Maide 52]

Başta Başbakan ve İçişleri Bakanı olmak üzere Müslümanlara, özellikle de Trablus halkına mensup bu politikacılara diyoruz ki: Neden kendinizi bu ırkçıların önüne attınız ve kime karşı? Bu eğilim karşıtı Lübnanlı Müslümanlara karşı mı? Lübnanlı Müslümanların, yerinden edilmiş insanların davasını benimsediklerini, onların bizim halkımız olduğunu, bizim onlardan, onların da bizden olduklarını net bir şekilde ifade ettiklerini duymuşunuzdur.

* Babasıyla birlikte Suriye ve Lübnan’da korkunç şeyler yapmış olan cani Beşşar Esed rejimiyle ilişkileri normalleştirmek için bir çıkış yolu aradığınızın farkındayız. Bakın, Bahreyn’deki Arap Birliği Zirvesi marjında Suriye rejimi ile iletişim kurmaya başladılar bile! Hükümet, bu teması resmi olarak duyurmamakla birlikte yerinden edilmiş insanlar dosyası kisvesi altında gizlice medya üzerinden aktarmıştır!

* Amerika’nın bölgeyi nasıl yönettiğinin, bölgeyi ve sorunlarını kendi çıkarları doğrultusunda nasıl manipüle ettiğinin farkındayız! Ancak, yerinden edilmiş insanları, komplonuzun ve Amerikalı efendinize itaatinizin bir yakıtı haline getirmeye çalışmanız konusunda sizi uyarıyoruz! Mezhepçi ırkçıları da fitne ateşini körüklemek için sorunlar uydurarak ateşle oynamamaları konusunda uyarıyoruz! Bugünkü Müslümanlar sizin savaş lortları olduğunuz günlerdeki Müslümanlar değildir, o yüzden sakın bu sapağa sapmayın.

* Yerlerinden edilmiş halkımızın işlerinin düzenlenmesine gelince, adaletsizlik, haksızlık ve düşmanlık olmadığı sürece işlerinin düzenlenmesine bir itirazımız yok!

* Lübnan rejiminin, yargılamadan hapishanelerinde keyfi olarak tuttuğu yerinden edilmiş tutuklu kardeşlerimize gelince, mümkün olan tüm yollarla iade edilmelerine karşı çıkacağız. Müslüman avukat ve hukukçuları da bu dosyada birlik olmaya çağırıyor, düşünce tutuklusu yerinden edilmiş kardeşlerimizin başına gelebileceklerden insan hakları ve insani yardım kuruluşlarını sorumlu tutuyoruz. Zira Suriye’deki suç rejiminin diğerlerine yaptığı gibi onları da tasfiye etmeye çalışacağını biliyoruz!

* Genel olarak Müslümanlara da diyoruz ki:

Yerlerinden edilenler sizin kardeşlerinizdir, canlarıyla, dinleriyle ve çocuklarıyla kaçıp size sığınmışlardır, bu yüzden onları düşmanınıza ve düşmanlarına teslim etmeyin ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözlerini örnek edinin:

الْمُسْلِمُأَخُوالْمُسْلِمِلَايَظْلِمُهُوَلَايُسْلِمُهُوَمَنْكَانَفِيحَاجَةِأَخِيهِكَانَاللَّهُفِيحَاجَتِهِوَمَنْفَرَّجَعَنْمُسْلِمٍكُرْبَةًفَرَّجَاللَّهُعَنْهُكُرْبَةًمِنْكُرُبَاتِيَوْمِالْقِيَامَةِوَمَنْسَتَرَمُسْلِماًسَتَرَهُاللَّهُيَوْمَالْقِيَامَةِ“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu teslim etmez. Kim, kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim, bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı örterse, Allah da kıyamet günü onu örter.”

* Müslümanları halklar, milletler ve ülkeler olarak değil, tek bir ümmet olarak görmek farzdır. Ümmetin arası sözde ulusal sınırlarla ayrılmıştır. Bu sınırlar, ümmeti parçalamış, sömürgeci kâfirin sömürgeci çıkarlarına hizmet etmek üzere yarattığı rejimleri korumak için oluşturulan bir çittir. Sömürgeciliğin dayattığı gerçekliği tanımak bir yana, onu pekiştirmek ve yarattığı koşulları normalleştirmeye çalışmak ne caizdir ne de doğrudur.

* İslam ümmeti, İslam akidesi, İslam kavramları ve İslam Şeriatıyla birbirlerine bağlı, diğer milletlerden ayrı bir ümmettir.

* Şeyh Nebil Rahim, İslam kardeşliğine, yerinden edilenlerin teslim edilmesinin haramlığına ve Lübnan halkının ırkçı söylemleri reddetmesi gerektiğine değindiği güzel bir konuşma yaptı. Ekonomik krizin, yerinden edilmiş insanların değil, hırsızların ve yolsuzluk yapanların bir krizi olduğunu vurguladı.

Sonuç olarak Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, ırkçılar, münafıklar ve ikiyüzlüler hoşlanmasa da hakkı üstün kılana ve batıl ortadan kaldırılana kadar bu meseleyi takip etmeye devam edeceğini vurguluyor. Adalet ve rüşt devleti olan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti kuruluncaya kadar hak pozisyon almaya, hak sözü söylemeye, İslam’a yabancı her fikirle fikri mücadelede ve Müslüman ülkelerdeki yozlaşmış rejimlere karşı siyasi mücadelede bulunmaya devam edeceğini belirtiyor. Bilindiği üzere Hilafetin gölgesi altında Müslüman ve gayrimüslim vatandaşlar olacak, dinlerine bakılmaksızın güvenlik ve koruma talebiyle kendisine sığınanlara sığınak sağlayacaktır.

وَإِنْ أَحَدٌ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ اسْتَجَارَكَ فَأَجِرْهُ حَتَّى يَسْمَعَ كَلاَمَ اللّهِ ثُمَّ أَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَعْلَمُونَ“Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah’ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (Müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.” [Tevbe 6] Allah’ın izniyle bu yakında gerçekleşecektir. Bölgedeki durum her an büyük değişimlere gebe. Bu yüzden İslam’ın ve Müslümanların yanında olun.

Devamını oku...

Daha Ne Zamana Kadar Devam Edecek Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Ümmeti!

  • Kategori Filistin
  •   |  

Yıkım, ceset parçaları, bombardıman, katliamlar, Mescid-i Aksa’ya saygısızlık ve avlusunda Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret, daha ne zamana kadar devam edecek ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmeti!

Yedi aydır ümmeti ve ordularını Allah yolunda cihat etmeye çağırıyoruz. Ordulara Allah’ın şu çağrısıyla çağrıda bulunuyoruz:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ  “Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39] Daha ne zamana kadar devam edecek ey İslam ümmeti!

Hain rejimleri ve kukla yöneticileri devirmenizin zamanı gelmedi mi? Yöneticilerin, Siyonist düşmanı uluslararası hukuka ve kararlara uymaya çağırdıkları içi boş açıklamalarına öfkelenmiyor musunuz? Hangi hukuk ve kararlardan bahsediyorlar? Yedi aydır gazaba uğrayanlar çocukları, kadınları, hastaları ve mahkumları öldürmekte, hastaneleri, camileri, eğitim kurumlarını yıkmakta, uluslararası yardım kuruluşlarını hedef almakta, görevlilerini öldürmekte, merkezlerini yok etmektedir. Gazaba uğrayanların, uluslararası hukuktan ihlal etmedikleri ne kaldı? Çiğnemedikleri kutsallıklar kaldı mı?

Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmeti! Sağanak sağanak kanımız akarken Amerika ve ajanları, insani yardımdan, iki devletli çözümden, gazaba uğrayanlar ile normalleşmeden dem vuruyorlar. Bundan daha büyük bir suç var mı? Ölüm bombalarıyla birlikte yardım gönderiyorlar, öldürmeye ve yok etmeye devam ederken barıştan ve normalleşmeden bahsediyorlar. Şu an Mısır, Ürdün, Katar ve Harameyn ülkesindeki hain ve kukla yönetici zümresi, savaş sonrası düzenlemeler için Amerika ile koordinasyon halinde. Söz konusu düzenlemeler, suçlu ve işgalci devletin imajını düzeltmeyi, onu bölgeye entegre etmeyi ve Filistin sorununu tasfiye etmeyi amaçlıyor.

Ey Müslümanlar! Mücahitlerin kararlılığı ve kahramanlıkları, Mübarek Toprağı ve Mescid-i Aksa’yı kurtarmaya götürecek gerçek bir yardım etmenizi zorunlu kılar. Ancak kukla yöneticiler ve onların istihbarat servisleri, mücahitlerin kahramanlıklarını, kanlarını ve acılarını, 48’den daha büyük bir yenilgiye ve 67’den daha büyük bir hezimete dönüştürmek için var güçleriyle çalışıyorlar. Sedat’ın imzaladığı hain barış anlaşması, Mısır ordusunun 73 yılı Ramazan ayında sergilediği kahramanlığı gölgeledi. Mısır ve Filistin halkı hala bu anlaşmanın acısını çekiyor.

Amerika, Yahudiler ve kukla yöneticiler, Filistin halkına büyük bir tuzak kurmakta. Öncelikli işleri, mücahitleri ve Allah yolunda cihat ateşini yok etmek ve Gazze’de Ramallah’taki otoriteye benzer, işgalle koordineli çalışan bir otorite kurmaktır. Gazaba uğrayanlar, ihtimaller üzerine bahis oynuyorlar. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözleri onların gerçekliğini ortaya koyuyor:

  أَمْ لَهُمْ ‌نَصِيبٌ ‌مِنَ الْمُلْكِ فَإِذاً لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيراً  “Yoksa onların mülkten (hükümranlıktan) bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi (kadar bir şey bile) vermezlerdi.” [Nisa 53] Filistin’in tamamını istedikleri gibi gözlerini başka ülkelere de dikmiş durumdalar. Amerika’nın iki devletli çözüm projesi, içeriği boş söylemden ibarettir.

Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmeti! Gazze’deki olaylar, kurtuluş kavramını ve Allah yolunda cihat farziyetini tetiklemiş ve Müslümanlar arasında, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sının kurtuluşunun her zamankinden daha yakın olduğu yönünde genel bir duygu oluşturmuştur. Ancak Amerika ve kukla yöneticiler, iki devletli çözümü teşvik ederek, İslam ümmetini Amerika ve Yahudi varlığının iradesine teslim olmuş ve boyun eğmiş çaresiz ve zayıf bir ümmet olarak lanse ederek, İslam ümmetini kurtuluştan ve Allah yolunda cihattan uzak tutma arzusundalar.

Rejimlerin ihaneti Müslümanları komplo, entrika, zillet ve baskı sarmalına sokacaktır. Bu yüzden genel olarak Müslümanlar ve özel olarak ordular, bağımlılık ve ajanlıktan kurtulmak, rejimleri devirmek, Sykes-Picot sınırlarını ortadan kaldırmak ve yeryüzünde Allah’ın yönetimini kurmak için ellerinden gelen çabayı göstermek zorundalar.

Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet! İslam ümmetinin dünyaya karşı sorumluluğu büyüktür. Bu sorumluluk Allah’ın istediği gibi, ümmetin dini için ayağa kalkmasını gerektirir. İslam ümmeti, insanlara şahit ümmettir, dini tesis ederek, zulüm ve zorbalıkla savaşarak onlara şahitlik edecektir.

Evet, insanlığı bu cani kapitalist cuntadan kurtarmanın zamanı gelmiştir. Dünyanın şu anda tanık olduğu bilinç hareketi, tüm insanlık için iyiye işaret eden bir harekettir. Bu öğrenciler, özgürlükleri kutsallaştırarak ve Amerika’nın büyüklüğünün bir tezahürü olarak görerek büyüdüler. Ancak şimdi, ideolojiyi uygulamak ve ifade haklarını güvence altına almakla yükümlü olan devletle bir çatışma içindeler. Oturma eylemlerini güç kullanarak bastırmak ve dağıtmak, kapitalist ideolojinin temellerine yönelik bir darbedir. Bu, Amerika ve Batı sistemlerinin çöküşünün bir habercisidir. Sovyetler Birliği, komünist ideolojiye ve hayat hakkındaki temel kavramlarına olan güvenini kaybettiğinde, Hilafet Devleti de Müslümanların temel mefhumlarında bir halel meydana geldiğinde çökmüş, böylece İslam, devlet ve toplum üzerindeki etkisini kaybetmiştir. Batı’da şu anda yaşanan şey işte budur. Olan şey, bir bireyin ifade özgürlüğünün bastırılması değil, toplumdaki bir fikrin bastırılmasıdır. Bu da kaçınılmaz olarak bir yaşam biçimi olarak demokrasiye ve demokratik yönetim sistemine güven kaybına yol açacaktır.

Aziz ve Kaviyy olan Allah’a güvenin, yeryüzünde Allah’ın dinini hâkim kılmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte güçlü bir şekilde çalışın. Allah’a yemin olsun ki zafer, Allah’ın yenilmez gücü sayesinde sizin ellerinizle gerçekleşecektir.

إِنْيَنْصُرْكُمُاللهُفَلَاغَالِبَلَكُمْوَإِنْيَخْذُلْكُمْفَمَنْذَاالَّذِييَنْصُرُكُمْمِنْبَعْدِهِوَعَلَىاللهِفَلْيَتَوَكَّلِالْمُؤْمِنُونَ“Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler.” [Ali İmran 160]

Allah’ım, Müslümanların kalbini itaatine, rızana, dinine yardıma aç ve katından bize yardımcı bir kuvvet ver.

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Devamını oku...

Demokrasinin Koruyucuları Demokrasiye İnanmayan Sudanlı Kadınları Asla Temsil Etmez

ABD’nin Sudan özel elçisi Tom Perriello, 15 Mayıs 2024 Çarşamba günü Kampala’daki Kadın Koruyucuları Örgütü genel merkezine yaptığı ziyarette, Sudan’da barışın tesis edilmesine ilişkin görüşlerini belirlemek üzere istişarelerde bulunduğunu kaydetti. Uganda’da Sudanlı kadın aktivistlerle bir araya gelerek onlarla savaşı ve kadınlara yönelik ihlalleri sona erdirme çabalarını görüştü. Uluslararası toplumun, kadınları etkileyen insani ihlallerle ilgili ihmalini ve etkilenen kadınlara gerekli yardımı sağlama konusundaki başarısızlığını kabul etti. “Savaşı durdurmak ve barışa ulaşmak için kadınların seslerini yükseltmelerinin önemine” çağrıda bulundu ve Sudanlı kadınların şanlı Aralık devriminde açığa çıkardıkları enerjinin kendisi ve Sudan meseleleriyle ilgilenen herkes için ilham kaynağı olmaya devam ettiğini ve kadınların demokratik yolu yeniden tesis etmek için aynı yaklaşımı sürdürmeleri gerektiğini vurguladı.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Kadın Kolları olarak biz, bu kandırılmış kadınların bu özel elçi Perriello ve kadınların çektiği tüm bu sıkıntıların kaynağı olan demokrasisi ile işbirliği yaptığı bu şüpheli toplantı karşısında şunu açıklıyoruz:

Sudanlı kadınların maruz kaldıkları sıkıntıların nedeni, demokrasidir. Demokrasi bir ülkeye girdiğinde her zaman yas ve mateme sebep olmuştur. Birinci, ikinci, üçüncü vs. demokrasilerde, hatta milyarıncı demokraside bile Sudanlı kadınlar mağdur ve kurban olmuştur. Aşırı yoksulluk ve kıtlık, birinci demokrasinin meyveleridir. İkinci demokrasi ise Amerika ve Avrupa’nın körüklediği kabile çatışmalarının alevlenmesiyle artmıştır. Amerika’nın Avrupa ile hesaplaşmak için başlattığı bu saçma savaş, demokrasinin sonucudur. Avrupa’nın Özgürlük ve Değişim Güçleri’ndeki ajanları, oturma eyleminde öldürülenlerin kanını istismar ederek iktidara geldiler. ABD elçisinin bahsettiği çözüm hastalığın ta kendisi değil mi?

Uluslararası toplumun ihmalkarlığını kabul etmek, batılla yoğrulmuş doğrunun bir itirafıdır, bu ihmal kasıtlıdır. Sudanlı kadınlar da Şam, Irak ve Afganistan’daki kadınlardan farklı değil. Gazzeli kadınlar, erkeklerini ve oğullarını kaybetmiş olsalar da dimdik ayaktalar, Allah’a şikâyet ediyorlar. Acıyı tasarlayanlar, kalkmışlar timsah gözyaşları döküyorlar. Onların bu gözyaşları, zihinleri çağın belası tarafından iğfal edilmiş, demokrasinin anlamı hakkında hiçbir fikre sahip olmayan aktivistleri ancak kandırabilir.

Bu örgüt, Amerika ve elçisinin tehlikesini ifşa etmek yerine tecavüz ve acı hikayelerini hikayeleri sergiledikleri bir sergi düzenliyor. Amerika ve elçisinin ihtiyacı olan şey bu, çünkü Amerikalılar sadece insanların acılarıyla yaşayan bir halktır!

Sahte yardım vaatleri ve savaşı durdurma sözlerine gelince, bunlar ifşa olan sözde demokratik değerlerin koruyucuları için yemden başka bir şey değildir.

Artık gerçekler gözler önündedir. Amerika ve demokratik değerleri insanlığın düşmanıdır. Müslüman kadınlar olarak kapitalist Batı’nın tüm değerlerini reddedelim. İslam’ın Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni yeniden kurmaya çalışarak, gezegendeki talihsiz insanları mutlu eden İslam’ın saf ve katıksız değerleri olan merhamet ve barış değerlerine sımsıkı sarılalım. Bu değerler bizi kapitalizmin yarattığı savaşların ve yıkımın nedenlerinden kurtaracaktır.

Devamını oku...

Awami-BNP İktidar Elitlerinin ABD’li Donald Lu’nun Bangladeş Ziyareti Karşısında Duydukları Heyecan, Siyasi İflaslarının Bir Göstergesi

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Güney ve Orta Asya’dan Sorumlu Yardımcısı Donald Lu’nun Bangladeş ziyaret, ülkenin Awami-BNP yönetici elitlerinde heyecan yarattı. Ancak halk, bu ziyarete kesinlikle karşı. Dışişleri Bakanı Dr. Hasan Mahmud, Donald Lu’nun ziyaretine ilişkin yaptığı açıklamada, “Bangladeş’in ABD ile ilişkileri geçmişte hiç olmadığı kadar iyi durumda. Donald Lu, bu ilişkiyi daha ileri bir seviyeye taşımak üzere Dakka’ya geliyor. Biz de bu ilişkiyi güçlendirmeye çalışacağız” ifadelerini kullandı. Öte yandan can çekişen BNP grubu, ABD’li yetkilinin gözüne girmek umuduyla bir kez daha siyasi arenada sesini yükseltiyor. Dünya sistemi ve siyasetinden bihaber bazı sözde ajan aydınlar ve siyasi analistler, kamuoyunun dikkatini çekmek için ABD-Çin jeopolitik hegemonyasını analiz etmekle meşguller. Bu, onların zekâ seviyelerini ortaya koyuyor. Ancak az uyanık biri, ABD’nin günümüz dünyasında neo-kolonyalist bir güç olduğunu, “demokrasi ve insan haklarının” onun sadece bir maskesi olduğunu bilir. Dolayısıyla ABD’li üst düzey diplomat Donald Lu’nun Bangladeş ziyaretinin temel amacı, ‘Özgür ve Açık Hint-Pasifik Vizyonu’ adı altında sömürgeci projelerinin uygulanmasına ivme kazandırmaktır. Bu projeler arasında Matarbari derin deniz limanının kurulması, ACSA (Ortak Hizmet Satın Alma Anlaşması) - GSOMIA (Askeri Bilgi Anlaşmasının Genel Güvenliği), askeri ittifakın kurulması, derin deniz limanında petrol-gaz (hidrokarbon) bloklarının yeni Doğu-Hindistan şirketi ‘ExxonMobil’e tahsis edilmesi yer alıyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُواْ لَكُمْ أَعْدَآءً وَيَبْسُطُواْ إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّواْ لَوْ تَكْفُرُون“Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edivermenizi istemektedirler.” [Mümtehine 2] Laik Avami-BNP iktidar sınıfı, iktidarda kalmak ya da iktidara gelmek için ülkede yeni ABD sömürgeciliğinin kurulmasına yardımcı oluyor. Bu, ülkedeki bilinçli insanlar için gün ışığı kadar açıktır. Bu nedenle, Awami-BNP iktidar sınıfı, siyasi olarak iflas etmiş ve halktan kopmuş durumda.

Ey samimi siyasetçiler ve aydınlar! Batılı sömürgeci kafirlerin, barış adına insanlığı nasıl savaşa ve felakete sürüklediklerinin farkındasınız! Allah Subhânehu ve Teâlâ bunlar hakkında şöyle uyarıda bulunuyor:

وَاِذَا قِیلَ لهَم لَا تُفسِدُوا فِی الاَرضِ قَالُوا اِنَّمَا نَحنُ مُصلِحُونَ * اَلَاۤ اِنَّهم همُ المُفسِدُونَ وَلٰکِن لَّا یَشعُرُونَ“Onlara: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!” dendiği zaman, “Hayır! Biz ancak ıslah edicileriz” derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.” [Bakara Suresi 11-12] Size, Tufeyl İbn Amr ed-Devsi (büyük bir şair ve o dönemin çok zeki bir adamı) örneğini hatırlatıyoruz. Tufeyl, Mekke’nin cahil yönetici eliti Kureyş’in hilelerini görmezden gelerek Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e vahyedilen gerçek ve mükemmel İslam idealinin peşinden gitmiştir. Batı’nın hilelerini ve seküler ideallerini körü körüne takip etmekten vazgeçmeli ve yeni sömürgeciliğe direnmek için entelektüel ve siyasi mücadelede bulunan hakikat partisi Hizb-ut Tahrir ile birleşmelisiniz. Bildiğiniz üzere Hizb-ut Tahrir, Hilafeti yeniden tesis ederek İslam ümmetini Batı’nın sömürgeciliğinden kurtarmak için dünya çapında fikri ve siyasi bir mücadele yürütmekte ve ordudaki samimi subayları Hilafetin yeniden tesisi için nusret vermeye çağırmaktadır. Sadece yaklaşmakta olan Hilafet, mevcut gayri ahlaki ve gayri insani sömürgeci-kapitalist dünya düzenini değiştirerek adil ve insani bir dünya düzeni kuracaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ  “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [Enbiya 107]

Devamını oku...

Refah’ta Yerlerinden Edilenlerin Neredeyse Üçte İkisi Sürgün Edilirken Amerika Buna Karşı Çıktığını İddia Ediyor Eğer Karşı Çıkmasaydın Ne Olacaktı Acaba?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Refah’ta Yerlerinden Edilenlerin Neredeyse Üçte İkisi Sürgün Edilirken Amerika Buna Karşı Çıktığını İddia Ediyor

Eğer Karşı Çıkmasaydın Ne Olacaktı Acaba?!

Haber:

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Cumartesi günü yaptığı açıklamada,bu ay şehirde “İsrail” askeri operasyonların başlamasından bu yana 800.000 kişinin Gazze Şeridi'nin en güneyindeki Refah'tan “kaçmaya zorlandığını” vurguladı. Philippe Lazzarini X platformunda şunları söyledi: "İsrail” güçlerinin 6 Mayıs’ta bölgede askeri operasyona başlamasından bu yana Refah nüfusunun neredeyse yarısı, yani 800.000 kişi kaçmak zorunda kaldıkları için yollardadırlar." Lazzarini, Gazze’deki Deir el-Balah, Han Yunus ve el-Mevasi bölgelerindeki yerinden edilenlerin “güvenli içme suyu kaynaklarına veya sanitasyon tesislerine sahip olmadıkları” eklemesinde bulundu. UNRWA Komiseri, “Gazze’deki insanların güvenli veya insani yardım bölgelerine gidebilecekleri yönündeki iddiaların da “yalan” olduğuna işaret etti. (El-Arabiya Net)

Yorum:

Bu, ay başından bu yana işgal güçlerinin başlattığı askeri operasyonların gölgesinde Refah nüfusunun yaklaşık üçte ikisinin, yani 1,3 milyon yerinden edilmiş kişinin Refah'tan sürüldüğü anlamına gelmektedir; peki o halde Amerika’nın Refah'ın işgaline karşı yaptığı uyarıların ve yetkililerinin açıklamaları aracılığıyla Refah'ta geniş çaplı bir operasyona defalarca karşı çıkmasının anlamı nedir?!

Amerika’nın, Müslümanların ve Filistin halkının ilk ve en büyük düşmanı olduğu gayet açıktır; zira şayet Amerika olmasaydı Yahudiler Gazze’ye giremez veya savaşı günlerce veya haftalarca sürdüremezdi. Çünkü Yahudi varlığına silah üstüne silah temin eden, ona uluslararası ve milletlerarası koruma sağlayan, onu bölge halklarından koruyan ve onun karşısında işlerin kontrolden çıkmasını engelleyen bizzat Amerika’dır. Bölgenin yöneticilerini dizginleyen ve hatta onların cafcaflı ve ateşli konuşma yapmalarını bile engelleyen de Amerika olduğu gibi savaşın gidişatını ve İran'dan ya da onun ajanlarından gelen tepkileri kontrol eden de odur. Yine daha fazlasını değil bölgede bir patlamanın olmasını önleyecek ölçüde sözde insani yardımların ritmini kontrol eden de Amerika’dır.Aynı şekilde tüm mücahitlerin, askeri yapının ve grup bileşenlerinin ortadan kaldırılmasında Yahudilere destek veren, ardından Gazze ve Filistin’i, Yahudiler ve onların tasfiye ve ihlal etme planları için açık bırakılmasını sağlayan da Amerika’dır.

Amerika’nın Refah’ın işgal edilmesine karşı çıkması, gerek kendi halkının gerekse Amerika ile Yahudilerin vahşetine ve suçlarına öfkelenen dünya halklarının önündeki çirkin yüzsuyunu kurtarmak istediği bir medya formalitesinden başka bir şey değildir. Sanki bu, medyanın tasvir ettiği veya Amerikalı sözcülerin pazarladığı gibi bir irade savaşı veya farklı bir bakış açısı değil, seçim, oy ve saptırma oyunu gibidir. Aralarında bir farklılık olsa da bu, özde değil yüzeyde ve sonuçta değil düzenlemededir.

Her bir muhlis kişinin hakkı, bizleri, bize istedikleri şeyleri yapan ve gece gündüz bizleri öldüren Amerika ve Yahudiler için kolay bir av olarak terk eden tiran yöneticilerin tahtlarını devirmek ve ümmeti birleştirecek, Yahudileri yenilgiye uğratmak için orduları harekete geçirecek ve Amerika’nın çabalarını başarısız kılıp onu yenilmiş bir şekilde kuyruğunu kıstırarak merkezine geri gönderecek Raşid bir Halife’yi nasbetmek için Hizb-ut Tahrir’in içinde çalışanlarla birlikte ciddi bir şekilde çalışmasıdır; aksi takdirde payımıza düşenin yasını tutmaya, şehitlerimiz saymaya ve evlerimiz için ağlamaya devam edeceğiz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müh. Bahir Salih - Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER