15 Ağustos: Meyveleri Ziyan Edilen Muhteşem Bir Gündür
- Kategori Afganistan
- İlk yorumlayan ol!
- |
15 Ağustos, cumhuriyet rejiminin yıkılışının ve mücahitlerin Kabil’e girişinin üçüncü yıldönümü. Bugün, sadece işgalin yenilgiye uğratılması değil, cumhuriyet rejiminin yıkılışı nedeniyle de tarihi ve kutlu bir gün olarak kabul ediliyor. Bugün, Afganistan’ın Orta Asya ve Pakistan ile birleşerek güçlü bir Hilafete dönüşmesi için tarihi bir fırsat sundu. Ancak ne yazık ki son üç yıldır Batılı güçler, hain bölge yöneticileri ve kötü niyetli unsurlar, yönetim sistemini bu hedeften saptırmaya çalıştılar.
O dönemde bazıları bu olayı “Nusret” olarak adlandırdılar. Tıpkı ‘Nusret’ sözcüğünün kelime anlamı itibariyle toprağı sulayan ve canlandıran ‘yağmur suyu’ olarak tanımlanması gibi dünya çapındaki tüm Müslümanlar da Afganistan merkezli İslam Hilafetinin kurulması yoluyla bir ‘rahmet yağmuruna’ tanık olmayı ümit ettiler. Şer’i bir terim olarak nusret ise, İslami yönetimi kurmak ve korumak için güçlü kişilerin yardım ve destek bildiriminde bulunması anlamına gelir.
Ancak bugün ne yazık ki ‘Nusret’ ya da ‘rahmet yağmuru’nun emarelerini göremiyoruz, sadece ‘zoraki tahakküm’ olarak tanımlanabilecek bir iktidar görüyoruz. Nusret’in hikmet ve güzelliklerinden biri de Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın dininin sağlam bir şekilde yerleşmesine vesile olmasıdır. Öyle ki Müslümanlar, İslam dinini tebliğ etmek, Allah’ın kelimesini yüceltmek, zaferler kazanmak, sınırları kaldırmak, Müslümanların kanlarını ve kutsal mekânlarını savunmak ve insanları bölük bölük İslam’a veya Dar’ul İslam’a girmesine öncülük etmek için cihat etmekle meşgul olan bir devletle birlikte yeryüzünün liderliğini miras alacaklardır.
Ancak son üç yılda Afganistan’daki mevcut rejim, İslam’ı yönetim, ekonomi, eğitim, toplum ve dış politika alanlarında tam ve kapsamlı bir şekilde uygulamak yerine kendi sınırları içine hapsoldu, cihadı askıya aldı, Doğu Türkistan, Orta Asya, Filistin ve diğer topraklardaki mazlumları savunmadı, pratikte kendisini temelde seküler olan küresel düzene entegre etmeye çalıştı. Bu üç yıl içerisinde bırakın insanların bölük bölük İslam’a girmesini milyonlarca insan ülkemizden Batı’ya kaçtı. Ahzab orduları gibi NATO’yu yenenler mücahitler değil miydi? Ama bugün düşmanın kalbindeki mücahit korkusunun her geçen gün azaldığını görüyoruz. Bu, İslami olmayan politikaların uygulanmasının bir sonucudur. Müslümanlar, Ahzab’ta yenilgiye uğradığında, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem uzlaşma için Kureyş’e gitmedi, onlardan yardım istemedi ya da tanınma ve meşruiyet için onlara başvurmadı. Günümüzdeki tüm Müslüman yöneticilerin aksine Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ne kâfirlere karşı hoşgörülü ve yumuşaktı ne de Müslümanlara ve davetçilere karşı sert ve katıydı. Günümüz yöneticileri, kafirlere karşı dostça davranırken, Müslümanları haksız yere zindanlara atmaktadırlar. Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
الآننغزوهمولايغزونا؛نحننسيرإليهم “Bundan sonra Kureyş bize asla saldıramayacak bilakis biz onlara saldıracağız.” [Buhari]
Mücahitler arasında İslam’ı gerçekten önemseyen samimi liderler olduğunu biliyoruz ve onların dürüst niyetlerinden zerre kadar şüphe etmiyoruz. Ancak İslam uygulanmadığı ve taşınmadığı zaman en samimi kalpler bile uzun vadede kirlenmekte, iyilik ve zafer fırsatı kaybolmaktadır. Her ne kadar “İslam’ın uygulanması ve taşınması için hazırlıkların ve düzenlemelerin devam ettiği ve acele edilmemesi gerektiği” gibi gerekçeler ileri sürülse de, temel görevlerin yerine getirilmesi ve İslam’ın tam olarak uygulanması ve taşınması için üç yılın uzun bir süre olduğunu beyan ediyoruz.
Müslümanların devlet yönetiminde örnek alması gereken Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem halktan, nüfuzlu liderlerden ve iktidar sahiplerinden aldığı biat ile devletin ilk temelini attı. Bir sonraki adımda ise İslam Devletini diğer devletlerden ayırt eden İslami yönetimin temel ilkelerini ve kırmızı çizgilerini belirledi.
Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem ilk üç yılda ümmet kavramını yüceltti, devlet yönetiminin temellerini attı, dış politikada devletin amacının dini tebliğ etmek olduğunu ve bunun yolunun da savaş ve cihattan geçtiğini açıkça belirtti. Bu nedenle üç yıl içinde Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem İslam Devletinin ordusunu çeşitli gazveler ve savaşlar için sınırlarının ötesine gönderdi. Hicret’in ikinci yılında Bedir Savaşı’nda, sınırlı askeri kaynaklara rağmen Kureyş müşriklerini yendiler.
Ne yazık ki son üç yılda mevcut iktidar, yönetimin temel ilkelerini netleştirmek şöyle dursun, pratikte İslam’ın i’sini bile uygulamadı, halka rehberlik etmedi, aksine halkı bastırdı, davet taşıyıcılarını susturdu, kendi aralarında iktidar yarışı içerisine girdiler.
Mücahit kardeşlerimize dinimizin samimi tavsiyelerden ibaret olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Hakimiyeti Nusret’e dönüştürme fırsatı henüz kaçmadı. Yeter ki yönetimde Allah Subhânehu ve Teâlâ ile olan ahdimizi temel alalım ve gerçek müminlerin niteliklerine sahip olalım. Mücahitlerde hala büyük bir hayır olduğuna, aralarında samimiyet ve takvanın yaygın olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, Allah’ın bir emaneti olan güçlerini İslam’ı uygulamak ve taşımak için kullanmalıdırlar. İslam uygulanmadığında, mücahitler ve sıradan insanlar yozlaşacak ve paramparça olacaklardır. Peki Kıyamet günü Allah’ın huzurunda, bir gün bile Halifesiz ve İslam’ı uygulamadan yaşayanların sorumluluğunu kim üstlenecek?