Cumartesi, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/07
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Rönesans Barajı, Sudan ve Mısır İçin Büyük Bir Felakettir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Rönesans Barajı, Sudan ve Mısır İçin Büyük Bir Felakettir!

Haber:

New York Times Gazetesi, Etiyopya Rönesans Barajı'ndaki teknik bir kusur nedeniyle Mısır ve Etiyopya’da (sanırım Sudan'ı kastediyor) 150 milyon vatandaşı tehdit eden gerçek bir tehlike olduğu, bunun da onun çökmesine ve nehrin aşağısındaki ülkelerde su taşkınlarına neden olabileceği, belki de barajların yıkılmasına ve Mısır ya da Sudan'daki bazı şehirlerin sular altında kalmasına neden olabileceği konusunda uyardı. (Nabd Susan Sitesi, 13/05/2024)

Yorum:

Şu anda New York Times Gazetesi, inşaat ve işletme aşamaları tamamlandıktan sonra Rönesans Barajı’nın tehlikesinden ve fikrinin ve inşasının arkasında Amerika ve Yahudi varlığının olduğu ve Nil’in sularını kontrol altına almak, bölge halklarına (Sudan ve Mısır) karşı bir silah olması ve onlara diz çöktürmek için büyük bir plana göre yapılan bu barajın bir felaket olduğundan bahsediyor;

“War Sources of Wealth-Servet Kaynakları Savaşları” kitabının yazarı Amerikalı siyasi analist Michael Kilo şöyle demiştir: “İsrail”, Nil sularının dağıtımını düzenleyen uluslararası anlaşmaları veto etmek için Nil havzası ülkeleriyle birlikte önemli bir rol oynamıştır.” Ve şöyle ekledi: “İsrail”, Nil havzası ülkeleri arasında, bu ülkeleri Avrupa’dan söküp çıkarmayı amaçlayan Amerikan planının bir parçası olarak rol oynuyor.” Kilo sözlerini şu şekilde tamamladı: “Önümüzdeki yıllarda Nil, bir ölüm kalım meselesi haline gelecektir.”

Öte yandan bu baraj, depoladığı 74 milyar metreküp su miktarıyla yer katmanlarını ve iklimi etkileyerek depremlerin meydana gelmesine yol açabileceği gibi bu da barajın çökmesine yol açabilir; nitekim barajın güvenliğinin, dokuz dereceden sadece 5,1’ini bile geçmediği uzmanlar ve bilirkişiler tarafından teyit edilmiştir!! Dolayısıyla Etiyopya barajı, herhangi bir saldırıya veya depreme maruz kalması durumunda beş dakika içinde çökebilir, bu da kaçınılmaz olarak tüm Sudan’ın sular altında kalmasına ve tabii milyonlarca insanın yerinden edilmesine yol açabilir.

Dolayısıyla Rönesans Barajı, Sudan ve Mısır halkları için her açıdan felaket ve tehdit teşkil etmekte olup, bölge halklarının yaşadığı krizlere ek bir kriz oluşturmak için inşa edilmiştir.

Mısır ve Sudan yöneticilerinin bu sömürgeci projesinde suç ortakları olduğu açığa çıkmış olup halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir, Eylül 2017’de şu başlık altında bir kitapçık yayınladığında buna karşı uyarıda bulunmuştur: (Rönesans Barajı ve Su Savaşı Tehditleri; Yöneticilerin İhmali ve Ümmetin Görevi); bu kitapçık, bu felaketleri ifşa eden önemli ve doğru bir kaynak olarak kabul ediliyor.

Sudan ve Mısır halkını kindar ve zehirli sömürgeci güçlerin planlarından kurtaracak olan şey, bu ülkelerdeki mevcut işlevsel rejimlerden kurtulmak ve işleri gözetecek ve ümmeti felaketlerden koruyacak olan ideolojik bir devletin kurulmasıdır; bu devlet ise Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafettir. إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِİmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Hüseyin (Ebu Muhammed Fatih) - Sudan

Devamını oku...

Birleşmiş Milletler Kararı Çözüm Değildir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  
Haber - Yorum
Birleşmiş Milletler Kararı Çözüm Değildir!
Haber:
Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, Endonezya'nın Bali kentinde düzenlenen 10. Dünya Su Forumu oturum aralarında Dennis Francis (Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 78. Oturum Başkanı) ile bir toplantı gerçekleştirdi.Pazartesi (20/05/2024) günü Retno, Birleşmiş Milletlerin birleşik biriminin Filistin'e özel haklar verilmesine ve onun üye devletlerle neredeyse aynı haklardan yararlanmasına ilişkin kararının kabul edilmesini memnuniyetle karşıladı.Retno, Filistinliler için eşit hakları teşvik etmek adına bu kararın önemli bir adım olduğunu düşünüyor. Ayrıca Retno, kararın yeterli olmadığını da ifade etti. Zira sürdürülebilir barışın sağlanması, insani yardımın sorunsuz bir şekilde ulaştırılmasının sağlanması ve Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üyeliği için çabalamaya devam edilmesi gerektiğini söyledi.
 
Yorum:
1- Görünen o ki bu tutum sembolik olup ciddi değildir. Zira dünya, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararının, Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üye olma ve Filistin'e ek haklar sağlama çabalarını desteklediğine kısa süre önce tanık oldu. Nitekim bu karar 193 ülkeden 143'ü, yani yaklaşık %74,1'i tarafından desteklendi. Ancak ABD, 18/04/2024 tarihinde karara karşı veto yetkisini kullandı. Böyle bir veto ilk kez olmuyor. Çünkü ABD, 1945'ten bu yana Yahudi varlığını korumak için veto yetkisini en az 46 kez kullanmıştır. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı’nın açıklamasının sadece eğlenme amaçlı olduğu gayet açıktır.
 
 
2- Tarih, Siyonist hareketin lideri Theodor Herzl’in Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasını başlatan kişi olduğunu kaydetmiştir. Nitekim o dönemde Filistin Osmanlı Hilafetinin liderliği altındayken Halife Sultan II. Abdülhamid ile görüşmüş, bu durumu Halife’ye sormak için gelmiş, ancak Halife de kesin olarak reddetmişti. İşte bu nedenle Hilafeti yıkmaya çalıştılar. Dolayısıyla Osmanlı Hilafeti, Birinci Dünya Savaşı’na katılmaya sürüklendi. Savaşın kaybedilmesinin ardından 1916 yılında savaşı kazanan İngiltere ile Fransa arasında Sykes-Picot Anlaşması yapılmış ve Osmanlı toprakları paylaştırılmıştır. Böylece Filistin’in İngilizlerin kontrolü altına alınması kararlaştırıldı. Nitekim 1917’de İngiltere, Filistin’de Yahudiler için bir devlet kurma sözü verdiği Balfour Deklarasyonu’nu yayınladı. İşte o zamandan beri birçok bölgeden Yahudi göçü meydana geldi. 29 Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler, Filistin topraklarında Yahudiler için bir devlet kurulacağını ilan etmiş ve 1948’de de devleti ilan etmiştir. İşte o tarihten bu zaman kadar Filistinli Müslümanların acıları devam etmektedir. Bu yüzden Filistin sorununun Birleşmiş Milletler’de çözüme kavuşturulması umudu sadece bir hayaldir. Zira Birleşmiş Milletler, Yahudi varlığını doğurtan bir ebe olarak doğal olarak onu her zaman savunacaktır. O halde BM kararı bir çözüm değildir.
 
 
3- Aynı şekilde bu tarih Filistin’deki sorunun aslının, bu mübarek beldedeki Yahudi varlığının kendisi olduğunu açıklamaktadır. Bu bir sınır sorunu, (yani Filistin toprakları ile Yahudi varlığı arasındaki bir sınır sorunu) değildir. Dolayısıyla çözüm cihattır; yani İslam ülkelerinin başındaki yöneticilerin Yahudi varlığına karşı cihad etmek üzere kuvvet göndermesidir. Örneğin Endonezya'nın 476.000 askerden oluşan düzenli ordusu, 607.000 yedek ve paramiliter askeri, 600 savaş uçağı ve 1.935 tankı bulunmakta olup böylece toplam güç 1.684.935’e ulaşmaktadır. Bu ise Yahudi varlığının (608.180) gücünü 8 ay içinde hezimete uğratabilir. Şayet Türkiye, Mısır ve Endonezya güçleri bir araya gelmiş olsa bir ay içinde Yahudi varlığını yenebileceklerine inanılıyor.
 
4- Ancak gerçeklik, Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerin bunu yapmaktan çekindiklerini gösteriyor; bu nedenle İslam’ın tatbik edilmesi, güçlerin birleştirilmesi ve Filistin’in Yahudi varlığından kurtarılması için onların yerine geçecek bir yöneticiye ihtiyaç vardır. Nitekim Ahmed’in rivayet etmiş olduğu hadiste geçtiği gibi Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun Hilafet olduğunu söylemiştir: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Sonra (Yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.”
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Rahmet Kurnia – Endonezya
Devamını oku...

Suriye: Cuma Gösterisinde Yapılan Konuşma; "Ensar ve Muhacirlerin Oturma Eylemi Hak Üzerinde Birleşti!"

  • Kategori Suriye
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti: Cuma Gösterisinde Yapılan Konuşma;
"Ensar ve Muhacirlerin Oturma Eylemi Hak Üzerinde Birleşti!"

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti'nin, Suriye'nin El Bab şehrinde düzenlediği "Ensar ve Muhacirlerin Oturma Eylemi Hak Üzerinde Birleşti!" başlıklı gösterisinde Abdul Dilli'nin (Ebu Munzir) yaptığı "Oturma eylemini dağıtmak müsamaha gösterilemeyecek bir suçtur!" başlıklı konuşması.

#منتهك_الحرمات_عراب_المصالحات

#ماضون_حتى_إسقاط_نظام_الإجرام_وإقامة_حكم_الإسلام

Cuma, 09 Zilkade 1445 Hicri - 17 Mayıs 2024 Miladi

suriye vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

suriye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

 

Devamını oku...

Filistin Halkına Yardım Edip Onu Kurtarmak, Yöneticilerin Değil Ümmetin Vacibidir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Filistin Halkına Yardım Edip Onu Kurtarmak, Yöneticilerin Değil Ümmetin Vacibidir!

Herkesin bildiği gibi Filistin toprakları, İkinci Raşid Halife Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh tarafından savaşsız olarak fethedilmiş, burayı komutan Selahaddin Eyyubi Rahimehullah Hıttin savaşında kılıçların gölgesinde Haçlıların pisliklerinden kurtarmış, Osmanlı döneminde Müslümanların Halifesi Sultan İkinci Abdulhamid Rahimehullahi Teala tarafından korunmuş ve Filistin, Avrupa’nın planı ve desteğiyle Türk ve Arap hainlerin ona karşı komplo kurup 3 Mart 1924 tarihinde onu yıkıncaya kadar Hilafet Devleti’nin başkenti olarak kalmaya devam etmiştir. İşte o tarihten bu yana ümmetin geniş hapishanelerinin sınırları üzerine Sykes ve Picot’un yüksek duvarları vurulmuş ve bazı Müslüman ülkelerdeki bu hapishaneler, bölünmüş olanın da bölünmesiyle hâlâ tek bir ülkede çok sayıda bulunmaktadır! Nitekim Filistin toprağı da bu bölünme ve parçalanmadan nasibini almıştır; zira gaspçı Yahudi varlığının burayı işgal etmesi ve Filistinli grup liderlerinin bu durumu kabullenip sessiz kalması nedeniyle Filistin’in her parçası birbirinden izole edilmiştir!

Bu duruma mukabil gaspçı Yahudi varlığı, Filistin topraklarının tamamını tasfiye edip kendi mülkü ve kontrolü altına almayı umarak, burayı parça parça kemirmeye ve kendi otoritesine ilhak etmeye devam ettiği gibi aynı şekilde 1948 yılından bu yana öldürmek, yerinden etmek ve ömür boyu hapis cezası yoluyla Filistin halkını yok etmeye ve buradan çıkarmaya da devam etmiştir.

Dolayısıyla Filistin halkına yardım edip onu kurtarmak yöneticilerin değil, ümmetin vacibi olduğunu söylediğimizde bu, Müslüman ülkelerdeki tüm devletlerin, içlerinden hiçbir yöneticinin Batı’nın ondan istediği şeylerin dışına çıkamayacağı şekilde tam teşekküllü bir Batı türetmesi olmalarından dolayıdır; bu yüzden bu yöneticilerin ve onları takip edenlerin sadakati ümmetlerine değil, Batılı efendilerinedir. Zira onlara göre Batı, kendi üzerlerinde fazilet sahibidir; dolayısıyla Batı onları, yönetim, prestij ve otorite koltuğuna oturtmuş ve onlardan her birini; öldürmek, işkence etmek, hapsetmek, yerinden etmek, kaybetmek, zulmetmek, baskı yapmak ve boyun eğdirmek için bu ümmete saldıracağı bir hançer yapmıştır. İşte Gazze, onların komplolarından çok da uzakta değildir; zira onlardan hiçbiri Gazze’ye yardım etmek için harekete geçmedi, aksine onlara yardım etmek için orduların harekete geçmesini isteyenleri tehdit etmek için koşuşturdular. Onların bu davranışlarında şaşılacak bir şey yoktur; zira efendilerine göre onların misyonu, Yahudiler için ilk savunma duvarını oluşturmaları ve ümmetin kalkınıp yaratıcısının emrettiği gibi eski ihtişamına geri dönmelerine karşı durmak amacıyla efendileri için planlar yapmaktır.

Yukarıda geçenlere ek olarak başka bir neden daha var ki o da; Aksa Tufanı ve onu takip eden saldırı, ümmetin kendisi için en büyük felaketin, sınırları kutsallaştıran, ümmeti yardımsız bırakan ve sömürgecilere yardım eden yöneticilerden kaynaklandığına dair inancını güçlendirmesidir. Öyle ki kitleler, yöneticileri lanetlemek ve Gazze’deki halkımızın başına gelenlerin sorumluluğunu onlara yüklemek için sokaklara dökülmüşlerdir. Nasıl olmasın ki; zira ümmet, Kahire’de barış, ihmal ve ihanet ifadelerinin tekrarlanıp durduğu gülünç bir zirve çağrısı yapan yöneticilerin zulmünün ve alçaklığının boyutuna, bu arada Gazze’ye ve mazlum halkına yardım etmek için kıllarını dahi kıpırdatmadıkları gibi tek bir askerin ve uçağın bile harekete geçmediğine bizzat kendi gözleriyle tanık olmuştur. Hatta en yakın olanlar, korku ve desteğe en yakın olan insanların olduğu Mısır ve Ürdün’ün yöneticileri de, sınırlardaki kontrollerini sıkılaştırmakla ve insanların Yahudilerle savaşmak için sınırları aşmasını engellemekle meşgul oldukları gibi gösterileri ve yardımların Gazze halkına ulaşmasını da engellediler; aksine suçlu es-Sisi, Gazze halkını Sina yerine Negev çölüne sürülmeleri şeklinde Yahudilerin yerinden etmelerine karşı bir alternatif önermiştir.

Nitekim bu olaylar, ümmet ile onu yönetenler arasındaki uçurumu ve ayrılığı derinleştirmiş, ümmetin istediğini elde etmesi arasındaki ilk musibetlerin ve en büyük engellerin bizzat yöneticiler ve rejimler olduğunu ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla bu artık sadece bir varsayım ve tez değil, bir gerçek haline gelmiştir. Bunun delili ise halklar bu normalleşmeyi kesin olarak reddetmelerine rağmen yöneticilerin Yahudi varlığıyla normalleşmeye yönelik bariz koşuşturmalarıdır. Bu da yöneticiler ile halkları arasındaki uçurumun ne kadar geniş olduğunu, onların bir vadide, halkının ise başka bir vadide olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Yahudi varlığıyla normalleşmek, halkların normalleşmesi değil, yöneticilerin normalleşmesidir.

Beldemizde sömürgeci Batı’ya hizmet eden ve onun emrine boyun eğen bu işlevsel sistem ve devletler ortadan kalkmadıkça İslam ümmeti de onun kutsalları da özgürleşmeyecektir. Zira Filistin’deki hayati savaş ümmete, bu kırılgan, zayıf ve aşağılık varlığın hakikatini ve bu varlığın, ümmeti saptıran ve çember ve direniş ülkeleri, Kudüs ordusu, muhalif ülkeler ve benzerleri gibi isimler altında ümmeti pembe hayallere sürükleyen bu rejimler tarafından korunduğu göstermiştir!

Nitekim ümmet, asıl musibetin ve sorununun bu ajan rejimlerde olduğu acı gerçeğini fark etmiştir. Bu yüzden değişimi düşünmek ve değişim için çalışmak gerekir. Bu rejimleri ortadan kaldıracak ve İslami hayatı yeniden başlatacak doğru çözüm idrak edilmedikçe değişim asla gerçek olmayacaktır. İşte bunun için ey Müslümanlar, bireyler, askerler ve liderler olarak herkesi ve toplumun her kesimini, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurabilmek ve İslam’ı genel ve tafsili olarak tatbik etmek için Hizb-ut Tahrir içinde muhlis bir şekilde çalışan davet taşıyıcılarıyla birlikte çalışmaya, onları desteklemeye ve onlara yardım etmeye davet ediyoruz. Zira izzetiniz ve güvenliğiniz, her şeyden önce Rabbinizin sizden razı olması, Allah’ın düşmanlarınızın elini sizin üzerinizden kaldırması, dahası Allahu Teala’nın izniyle onları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için ellerinizi onların üzerine koyması sadece Hilafette olacaktır. Ayrıca Batı’nın bariz suçlarına kararlı bir şekilde karşı koymanın ve Müslümanların kanlarının savunmanın gerçekleşmesi sadece Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet ve ümmetin gerçek vahdeti sayesinde olacaktır. Zira Hilafetin yıkılmasından bu yana, yozlaşmış demokrasi ve kana susamış kapitalist kültürün fikirleri uluslararası sisteme hakim olmuş, başta İslam ümmeti olmak üzere tüm insanlığı işgale, sömürgeciliğe, zulme ve suçlara maruz bırakmıştır; hatta kara, deniz, kuşlar ve hayvanlar bile onların zulmünden kurtulamamıştır. Nitekim Batı’nın tarihi insanlığa karşı suçlarla dolu olup onlar meşum adımlarını nereye atsalar, hiçbir insani ve ahlaki değere bağlı kalmadıkları için orada terör ve suç oluşturmuşlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdullah el-Kadi – Yemen

Devamını oku...

Pakistan’ın, Uluslararası Para Fonu'nun Emrettiği Özelleştirmeye Değil İslam'ın Ekonomik Sistemine İhtiyacı Vardır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Pakistan’ın, Uluslararası Para Fonu'nun Emrettiği Özelleştirmeye Değil

İslam'ın Ekonomik Sistemine İhtiyacı Vardır!

Haber:

El-Fecr Gazetesi 12 Mayıs 2024’te Maliye Bakanı Muhammed Aurangzeb'in Pazar günü, “Devlete ait stratejik şirketler kadar büyük bir şey olmadığını" söylediğini ve bunların özelleştirilmesi gerektiğini vurguladığını bildirdi. Bu açıklamaları Lahor'daki bütçe öncesi konferansta yaptı ve bu açıklama ise, Başbakan Yardımcısı İshak Dar’ın "hükümetin çalışmalarını yalnızca devlete ait stratejik ve önemli şirketlerle sınırlayacağını” söylemesinden iki gün sonra geldi.

Yorum:

Siyasetçinin ve işlerin gözeticisinin düşüncesi İslam’dan, fikirden ve hayat sisteminden uzak olduğunda, onun “dahiliğinin” devletin ve insanların sorunlarına doğru ve ideal çözümler üretmesi mümkün değildir. Aksine onun fikirleri ve çözümleri her zaman ya daha önceki başarısız çözümlerin tekrarı ya da kendi ülkesinden daha iyi durumda olmayan diğer ülkelerin taklidi şeklinde olur. Zira sivil ve askeri hükümetler, otuz yılı aşkın süredir Pakistan Uluslararası Havayolları, Pakistan Demiryolları ve Pakistan Çelik Fabrikaları da dahil olmak üzere devlete ait şirketlerin özelleştirilmesi politikasına çağrıda bulunuyor. Ancak bu politika, genel muhalefet ve onun politikası nedeniyle hiçbir zaman tam olarak benimsenememiştir. Nitekim Uluslararası Para Fonu'nun politikalarına boyun eğmesi nedeniyle tam bir ekonomik çöküşe neden olan İmran Han'ın devrilmesinin ardından askeri liderlik de aynı yönde ilerlemeye devam ettiği gibi geçici Başbakan yönetimindeki daha önceki geçici hükümet de özelleştirme fikrini desteklemeye devam etti ve yeni Pakistan Müslüman Birliği (PML-N) hükümeti de aynı politikayı izliyor. Bu kez özelleştirme politikasının engellenmemesini sağlamak için askeri liderlik, özelleştirmenin güçlü bir destekçisi olan bir Maliye Bakanı atama konusuna hırs göstermektedir.

Küfür ve başarısız kapitalist ekonomi teorileriyle iktidarda kalan egemen sınıf, sorunlarına ilahi şerî çözümler aramaktan kaçınmakta olup bulduğu çözümleri de sadece Batı finans piyasalarının çöp torbalarında arıyor. Nitekim egemen elit, devletin ticari iş yapmaması gerektiğini iddia ederek özelleştirme gündeminin propagandasını yapıyor. Zira kapitalizm, devletin bir sektöre girmesinin özel teşebbüs özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia ediyor. Çünkü onlar biliyorlar ki devlet herhangi bir sektöre girdiğinde özel şirketlere egemen olur, Batı dünyasındaki özelleştirme yoluyla devlet birçok sektörden dışlanır, özel şirketlerin çok büyük servetler kazanmasına izin verilir ancak özelleştirme devletin fakir olmasını sağlar ve bu nedenle devlet sürekli açık verir ve kredilere bağımlı hale gelir.

Devlet borçlanmaya başlayınca faizin şerrinden dolayı yok olma döngüsü asla kesilmez. Bu nedenle dünyanın en büyük kapitalist ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri’nin bile her zaman bütçe açığı yaşadığını ve borçlanmak zorunda kaldığını görürsünüz. Örneğin son 100 yılda ABD federal hükümetin borcu, 1923’te 403 milyar Dolardan 2023’te 33.170 milyar Dolara yükselmiştir. Yine 2023 mali yılı için ortalama GSYİH 26.970 milyar Dolardı ki bu, ABD’nin borcundan daha azdır. Bu da borcun GSYH'ye oranının %123'e ulaşmasına yol açmıştır. Genel olarak borcun GSYH'ye olan oranının yükselmesi, borçların geri ödenmesinde daha fazla zorluk yaşandığına işaret ediyor. Peki Pakistan, kapitalizmi takip ederek başarısızlığı ve ekonomik çöküşü nasıl önleyebilecek ki?!

Şu anda devlete ait şirketlerin çoğunun büyük mali kayıplar yaşadığında şüphe yoktur ve devletin varlıklarını satması durumunda da milli hazinedeki kanın duracağı söyleniyor. Ancak aynı şekilde devlet de önemli miktarda para kaybedecektir. Dolayısıyla sadece devlet tarafından yürütülen projelerin zarara uğradığı ve özel şirketlerin ise buna maruz kalmadığı doğru değildir. Zira devlet projeleri de tıpkı özel şirketler gibi yanlış karar ve uygulamalardan dolayı zarara uğruyor. Bu yüzden şayet bu değişirse, her ikisi de kâr edebilir.

Pakistan’ın ekonomik sefaletinin çözümü, kapitalist ekonomik modeli izlemekte yatmıyor.Müslümanların İslam’daki ekonomik sisteme ve modele tabi olması gerekiyor. Nitekim İslam, devletin ekonomiye girmesini veya ekonominin birçok yönünü denetlemesini yasaklamıyor; dolayısıyla Hilafet, havacılık, demiryolları, denizcilik, ağır makineler, taşıt ve silah üretimi gibi büyük yatırım gerektiren sektörlere hakim olacaktır. Ayrıca İslam’da bol miktardaki maden, yakıt ve enerji gibi kamu kaynakları kamu sektörünün mülkiyetinde olacak, bunların gelirleri ve kullanılması insanların işlerinin gözetilmesine geri dönecek ve devlet de bunu denetleyecektir. Yine kamu kaynaklarını idare eden fabrikalar da kamu mülkiyeti sayılır. Dolayısıyla bu tür fabrikalar, hükümete veya özele ait olmayacaktır. Nitekim bu, kömür, altın, bakır ve boksit çıkarma madenlerini, gaz rafinerilerini, enerji üretim tesislerini ve dağıtım ağlarını içerecektir.Böylece İslam’ın gölgesinde Hilafet, Müslümanların işlerini gözetmek ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için bol miktarda kaynak toplayabilecektir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاًKim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır.” [Taha 124]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Şeyh Şahzad - Pakistan

Devamını oku...

Rusya’nın Yöneticileri, Eski Kalıplaşmış Politikalarını Değiştirecekler mi?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Rusya’nın Yöneticileri, Eski Kalıplaşmış Politikalarını Değiştirecekler mi?

Haber:

Lavrov: İsviçre konferansının misyonu Ukrayna’da barışı sağlamak değil, ülkeleri Rusya'ya karşı kışkırtmaktır...

Rusya'daki Dış ve Savunma Politikası Konseyi toplantısında yaptığı açıklamada, “Batı ile askeri-siyasi çatışmanın akut aşamasının devam ettiğini ve tabiri caizse tüm hızıyla devam ettiğini” vurguladı.

Lavrov şunları söyledi: “Avrupalı ​​komşularımız arasında Rusya karşıtı söylemlere yönelik özel bir hamaset görüyoruz ve sanırım herkes Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve diğerlerinin Rusya ile kaçınılmaz savaşa ilişkin açıklamalarını dinliyor.” Moskova’nın stratejik istikrar konusunda Batı ile diyaloğa açık olduğunu ancak güçlü bir konumda değil de, aksine tüm sorunları bütünüyle tartışmak için eşitlikçi bir konumda olması gerektiğine dikkat çekti.

Ve şu eklemede bulundu; Rusya için ikinci önemli nokta, diyaloğun “stratejik istikrar ve askeri alanda bugün dünyada var olan sorunların tamamı” kapsamında olması gerekmektedir. (En-Neşra News, 187/05/2024)

Yorum:

Rus siyasetçiler hâlâ Batı'nın Ukrayna’ya verdiği desteği bırakıp Ukrayna’yı kendileri için kolay bir lokma olarak bırakacağı olasılığına inanıyor ve hâlâ Batı'ya güveniyor ve savaşın sona ermesi için ona yalvarıyorlar.

Böyle bir zihniyetin, düşmanlarda bile olsa insanların desteği olmaksızın savaşı kazanması mümkün değildir.

Rusya’nın yöneticileri, sanki etraflarında yaşanan küresel gelişmeleri ve değişimleri görmüyormuş gibi hâlâ geçmişte yaşıyorlar. Zira onlar, değişime gerektiği ölçüde ayak uyduramıyorlar ve siyaset sanatında ustalaşamıyorlar. Çünkü onların çıkış noktaları, paramparça olmasına rağmen Rus askeri gücün etrafında dönüyor. Gerçek şu ki dünyada pek çok değişiklik yaşanıyor, Avrupa artık eskisi gibi değil ve Amerika da aynı şekilde; zira ortada küresel manevra alanı olduğu gibi büyük ülkeler üzerinde baskı kurmak ve onlarla çıkarlar konusunda pazarlık yapmak için yeni büyük baskı kartları da vardır. Dünya artık Doğu ve Batı diye iki kamptan ibaret değildir. Kısacası dünya siyasetinde, ülkenin hayati çıkarlarını gerçekleştirmek için dikkate alınması ve en iyi şekilde kullanılması gereken neredeyse günlük değişiklikler yaşanıyor.

Rusya’nın yöneticileri, Amerika’ya sadık olan ve Rusya yanlısı Yanukoviç'in seçimlerde başarıya ulaşmasını sağlayan Viktor Yuşçenka’nın iktidarının son günlerinde olduğu gibi Ukrayna’nın Avrupa’ya yönelmesi yerine hâlâ Amerika’nın Ukrayna’yı Rusya’nın kucağına iteceğini zannediyor. Evet Amerika Ukrayna’yı zorla Rusların kucağına itmişti. Çünkü Amerika, Ukrayna’yı Rusya’nın elinden almanın, Avrupa’nın elinden almaktan çok daha kolay olduğunu iyi biliyordu. Rusya’nın yöneticileri de bu tür anlayışların kendilerini Batı’nın, özellikle de Amerika’nın şerlerinden koruyacağını sandılar ama hayal kırıklığına uğradılar. Ne yazık ki Rusya aynı şeyi tekrarlıyor ve geçmişteki hataları yapıyor. Bu da Dışişleri Bakanı Lavrov’un son açıklamasını yapmasına, yani Batı’ya ve Amerika’ya yalvarmasına ve onlardan müzakere masasına oturmayı talep etmesine neden oluyor. Sanki onlara üstü kapalı olarak bazı tavizler vermeye hazır olduklarını söylüyormuş gibidir!

ABD’li yasa koyucuların Ukrayna’ya yapılan son askeri yardımı onaylaması, Rus politikacıları kıskanılmayacak bir duruma soktu ve onları çeşitli tweetler atmaya sevk etti ancak tweetlerin genel içeriği küçümseyiciydi.

Şimdi soru şudur; Rusya’nın yöneticileri eski kalıplaşmış politikacılarını değiştirecekler mi yoksa Amerika’nın çıkarlarını tehdit edecek ve Rusya’nın haklarını söküp alacak başka bir yola mı girecekler?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Muhammed Et-Tamîzî

Devamını oku...

Tunus Vilayeti: Yürüyüş: "Ey Müslüman Ordular, Gazze'yi Hayal Kırıklığına Uğrattığınız Gibi Refah'ı da Hayal Kırıklığına Uğratmayın!"

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti: Yürüyüş;
"Ey Müslüman Ordular, Gazze'yi Hayal Kırıklığına Uğrattığınız Gibi Refah'ı da Hayal Kırıklığına Uğratmayın!"

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, El-Zeytuna halkı tarafından çağrısı yapılan ve "Ey Müslüman Ordular, Gazze'yi Hayal Kırıklığına Uğrattığınız Gibi Refah'ı da Hayal Kırıklığına Uğratmayın!" başlığını taşıyan yürüyüş, El-Aksa Tufanı'nın başlamasından bu yana 31. kez başkent Tunus'taki El-Fetih Camii önünde gerçekleştirildi.

Önceki yürüyüşlerde olduğu gibi bu yürüyüşe de büyük bir kalabalık katıldı ve yürüyüş boyunca eşlik etti. Başkentin Es-Sevra Caddesi'ne çıkan sokaklarında pankartlar açıldı; ana pankartta yürüyüşün başlığı yer alırken, diğerlerinde şehitlere ait istatistikler yer aldı. Bunlardan en önemlileri: "Emrindeyiz, Emrindeyiz, Refah" (Lebbeyk Refah, Lebbeyk), "Refah Mısırlılara Sesleniyor, Lanetli Sisi'yi Devirin", "Refah Müslümanlara Sesleniyor, Himaye Nerede, Dininiz Nerede?", "Refah Mısırlıları Çağırıyor, Cenneti Kazanın", "Ey Ordular, Onlar için Ayağa Kalkın... İşgalci Varlığa Son Verin!"

Yürüyüş, Hizb-ut Tahrir üyesi bir kişinin Es-Sevra Caddesi'ndeki Belediye Tiyatrosu önünde yaptığı, Refah'taki kardeşlerimizin kuşatılması ve bu canavar varlığın onlara karşı işlediği korkunç katliamlar ile Müslüman yöneticilerin, özellikle de suçlu Sisi'nin başarısızlığı ve ihaneti hakkında konuştuğu ve Müslüman ordulardaki güçlü, sadık insanları bu yöneticileri devirmeye çağırdığı bir konuşma ile sona erdi. Ümmetin ve tüm dünyanın işgalci Yahudi varlığının ve kindar Haçlı Batı'nın suçlarından kurtulması ve dünyanın İslam'ın büyük adaletinden faydalanması için Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulması çağrısında bulundu.

Bu nedenle Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, El Aksa Tufanı'nın kıvılcımından bu yana 31 yürüyüş düzenleyerek Gazze'ye desteğini sürdürmekte ve Allah'ın kendilerine farz kıldığı İslam Devleti'ni kurabilmeleri ve böylece tüm insanlığı Yahudilerin ve nefret dolu Haçlı Batı'nın adaletsizliğinden ve suçlarından kurtarabilmeleri için ümmeti ve ordularını harekete geçirmeye çalışmaktadır.

Hizb-ut Tahrir'in Tunus Vilayeti Merkezi Medya Ofisi Delegesi

Cuma, 9 Zilkade 1445 Hicri - 17 Mayıs 2024 Miladi

tunus

tunus

Etiketler

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

tunus

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Naveed Butt, Zalim Yöneticilere Karşı Hak Sözü Söylediği İçin 11 Mayıs 2012’den Bu Yana Zorla Kaybedilme Mağduriyeti Yaşamaktadır!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Naveed Butt, Zalim Yöneticilere Karşı Hak Sözü Söylediği İçin 11 Mayıs 2012’den Bu Yana Zorla Kaybedilme Mağduriyeti Yaşamaktadır!

#FreeNaveedButt

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

Pazar, 26 Şevval 1445 H - 05 Mayıs 2024 M

Basın açıklamasını okumak için Tıklayınız

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER