Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Şam Halkını Mücrim Rejimle Anlaşmaya Çağıran Erdoğan Rejimi Ayıplarını Örten Son İncir Yaprağını da Düşürdü

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Raye Gazetesi

Şam Halkını Mücrim Rejimle Anlaşmaya Çağıran

Erdoğan Rejimi Ayıplarını Örten Son İncir Yaprağını da Düşürdü

Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti Medya Bürosu Üyesi Üstad Nâsır Şeyh Abdulhay’ın Kaleminden

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 11/08/2022 Perşembe günü yaptığı açıklamalar, şiddetli bir öfke dalgasına ve geniş bir halk ayaklanmasına neden oldu, buna kurtarılmış bölgelerin genelinde kitlesel gösteriler eşlik etti, bazılarına gerçek mermilerle karşılık verildi ve Türkiye rejiminin Şam devrimine karşı komplosu kınandı. Böylece politikacılarının, kalplerinde gizlediklerinin bir kısmı dilleriyle ortaya çıktı. Dolayısıyla şakşakçıların ve yamacıların, kurnaz ve komplocu rejimin arkasına saklanmak için hiçbir özür ve bahaneleri kalmadı. Zira Çavuşoğlu, şöyle bir açıklamada bulundu: “Muhalefetle Suriye’deki rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım. Aksi takdirde kalıcı bir barış olmayacaktır.” Ayrıca geçen Ekim ayında Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da düzenlenen Bağlantısızlar Hareketi toplantısının oturum aralarında Suriye rejiminin Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ile kısa bir görüşme yaptığını ortaya koyarak Esad rejimiyle istihbarati iletişim olduğunu da teyit etti. Bu açıklama, Putin’in önerisiyle Esad ile Erdoğan arasında bir telefon görüşmesi yapma olasılığına ve Körfez ve diğer Afrika ülkelerinin, Beşar’ı temize çıkarmak ve onu tecritten kurtarmak için hummalı iğrenç çabalar kapsamında Erdoğan ile Esad arasında bir görüşme ayarlamak için temaslarda bulunduklarına dair haberlerin ortasında gerçekleşti.

Dikkatleri Çavuşoğlu’nun işlediği suçtan ve bir milyondan fazla şehidin kurban edilmesinin ardından mücrim rejimle anlaşmaya çağırmasından uzaklaştırmaya çalışmak için İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, komplocu Türkiye rejiminin Amerika, Rusya ve İran’la ve hatta istihbarat cihazları düzeyinde bizzat mücrim Esad rejimiyle komplo ve koordinasyon kurarak yurtlarından kovulan, kanları akıtılan ve çocukları paramparça edilen Şam halkının kalplerini yakmasının ardından Halep’in kuzeyindeki Azez kentinde Türk bayrağını yakmakla suçlanan iki kişinin tutuklandığını açıkladı.

Öfkeli kitlesel hareketlerin ve bu hareketlerin, sırf rejimle anlaşma düşüncesine, rejime başbakanlar ve bakanlar düzeyinde “kurbağa” diye pazarladıkları şeylere ve bazılarının devrimcileri örtülü bir tehdit olarak gördüklerine dair açıklamalarına karşı ayaklanmalarının ardından Türkiye Dışişleri Bakanlığı şöyle bir açıklamada bulundu: “Suriye rejiminin muhalefeti nedeniyle ateşkes ve Cenevre ve Astana hatlarında bir ilerleme kaydedilmemiştir.”

Türkiye rejimi ile bağlantılı birçok grup liderleri ve bu dalgaya kapılarak sahada pratik olarak onun komplolarını uygulayanlar, ümmetin bilincini ve hafızasını hafife almaya çalıştılar.

Amerika’nın bir ürünü olan Suriye Ulusal Koalisyonuna gelince; onun rolü, her zaman olduğu gibi gerekçe oluşturmak ve yama yapmaktır. Zira o, rolü gereği “Suriye halkının meşru isteklerini ve 2254 sayılı kararın uygulanmasını desteklediklerini teyit eden” resmi Türk makamlarıyla iletişime geçtiğini açıklamıştır!

Bu bağlamda aşağıdaki gerçekleri vurgulamak gerekir:

Birincisi: Bu Erdoğanlı Türkiye rejiminin, Şam kasabının rejimiyle anlaşma çağrısında bulunmasıyla ilgili tutumu, şaşırtıcı ve garipsenecek bir şey değildir. Zira bu, ona tevdi edilen bir roldür ve devrimin başlangıcından bu yana hiç değişmemiştir. Bu rol ise, rejimi desteklemek, onu istikrara kavuşturmak, devrimde etkili olan eklemleri zayıflatmak ve kontrol altına almak için Amerika’nın emirlerini harfiyen uygulamak ve rejimle uzlaşma ve boyunları idam sehpalarına teslim etmek anlamına gelen Amerikan siyasi çözümüne açılan kapılar yoluyla devrimi öldürmek için sistematik olarak çalışmaktır. Ancak yeni olan şey, Amerika’nın çözüm vizyonu ve zamanlamasının bir gereği olarak gizli olarak tezgahlanan iğrençliğin, tüm küstahlık ve ahlaksızlıkla açığa çıkarılmasıdır. Dolayısıyla Çavuşoğlu’nun açıklamaları, çağrıda bulunduğu hedeflerin ve attığı sloganların büyüklüğü ile orantılı olarak helak olan rejimi devirmek, onu kökünden söküp atmak ve onun enkazı üzerine azim İslam binasını inşa etmekle ödüllendirilebilecek fedakarlıkların olduğu büyük fedakarlıklar gösteren devrime düşük yaptırmak için Amerikan güdümlü rejiminin oynadığı kirli işlevsel rolünü teyit etmekten başka bir şey değildir.

İkincisi: Tüm küstahlık ve ahlaksızlıkla Yahudi varlığı ile normalleşen birinin, kendisiyle aynı efendinin hizmetini paylaşan tiran bir rejimle normalleşmesi hiç şaşırtıcı değildir. Müslüman beldelerdeki tüm işlevsel rejimlerin tek bir rollerinin olduğu ve tek bir kaderle birbirlerine bağlandıkları da bilinmelidir.

Üçüncüsü: Türkiye rejiminin yaptığı şey, Esad rejiminin çürümüş sütunları ve yapılarının pazarlanmasına ve temize çıkarılmasına bir giriş olarak bir adım daha ileriye gitmek için Amerikan vizyonunu ilerletmenin gerekliliklerinden biridir. Ancak Şam halkının nabzı ve tepkisi, insanları kısıtlamak ve onları kendilerine dayatılan teslimiyet çözümlerine boyun eğmeye ve itaat etmeye sevk etmeleri için kuyruklarını ve araçlarını musallat etmelerinin ardından insanların nefeslerinin kesildiğini, her türlü çözümü kabul ettiklerini ve Amerika, onun Birleşmiş Milletleri ve sömürgecinin türettiği zararlı rejimlerden oluşan araçları tarafından bir değişim istediklerini düşünen düşmanlarının beklemediği bir şey olmuştur. Zira devrimciler, başkalarının çözümünü inkar etmelerinin ardından sadece Rabbimizin razı olduğu köklü çözümü istediklerini kanıtlamışlardır.

Dördüncüsü: Gerçekleşen gösterilerin yoğunluğu, alanlarının genişliği ve bilinç düzeylerinin ve taleplerinin yüksek olması, acılara rağmen hala devrimin, evlatlarının kalplerinde alevlendiğini kanıtladığı gibi sesini yükseltip sözünü söylediğinde halk kitlesinin ağırlığını ve etkisinin gücünü ve her özgür devrimcinin binlerce kez ölebileceğini ve kesinlikle çocuk katili olan, ırzları çiğneyen, kadınları ve yaşlıları yerinden eden biriyle uzlaşmayı düşünmediğini de kanıtlamaktadır. Ayrıca hala bu mücrim rejimi devirmeye kararlı olduklarını da teyit etmektedir.

Beşincisi: Devrimin siyasi ve askeri kararının restorasyonuna yol açan eylemlerin devam etmediğinin vurgulanmasına ve uyarıda bulunulmasına rağmen ümmetin gasp edilen otoritesini ve el konulan kararını geri elde etmek için çok çaba sarf etmesinin gerekliliği; aksi takdirde gösteriler, geçici bir tepkiden başka bir şey olmadığı ve devrimin kararının Türkiye rejiminin elinde kalmaya devam edeceği ve kendi çıkarları ve efendilerinin çıkarlarına hizmet etmek için devrimi istediği şekilde yönlendireceği anlamına gelecektir. Dolayısıyla kararın geri elde edilmemesi veya geri elde edilmesinin geciktirilmesi, Davutoğlu’nun teşvik ettiği utanç verici ve öldürücü anlaşma için bir başlangıç olacaktır.

Altıncısı: Artık gerçeklerle yüzleşmenin ve doğru tutumlar sergilemenin zamanı gelmiştir. Zira Türkiye rejiminin mücrim rejimle anlaşma çağrısı, grup sistemi içinde muhlis unsurların, tutumlarının samimiyetini, yönelimlerinin hakikatini ve devrimimizin yok olduğunu bildiren bağlantılı grup sisteminin liderlerinden uzak bir şekilde dinlerinin, ümmetlerinin ve devrimlerinin yanında yer aldıklarını kanıtlamaları için büyük bir fırsattır. Nitekim bağlantılı grup sisteminin liderleri, Türkiye Dışişleri Bakanı’nın Şam tiranı ile anlaşmaya yönelik açıklamasını yıllardır pratik bir şekilde uyguluyorlar. Zira her bir mücahidin tek başına değiştirme gücünün olmadığı gerçeğinin acısını çektiği cephelerin ve aynı şekilde ribat noktalarının sessizliği bunun kanıtıdır. Evet, mücrim rejimi devirmek ve devrimin fedakarlıklarını İslam’ın yönetimiyle taçlandırmak için hedefe doğru hareket etmelerinin ve muhlislerle birlikte yürümelerinin zamanı gelmiştir.

Yedincisi: Devrimin sorunu, insanların hedefini tam olarak bilen, hedefe ulaştıracak metodu gören, düşmanını tanıyan ve dostu olduğunu iddia edenlere aldanmayan bilinçli bir siyasi liderliğin etrafında toplanmak için gecikmelerinde yatmaktadır; aksi taktirde zaman kaybı olacağı gibi fedakarlıklar da heder olacaktır.

Son olarak; karanlığın yok olup şafağın doğmasının ardından gerçekler ortaya çıktı, maskeler düştü ve kimin devrimin kimin düşmanların safında olduğu açığa çıktı. Dolayısıyla artık Şam halkının, komplocuların iplerini kesmelerinin, sadece Allah’a bağlanmalarının ve kendileri için, tuzaklardan sakındıracak, önlerindeki engelleri kaldıracak ve fedakarlıkları Allah ve Rasulü’nün razı olacağı şeylerle taçlandırmaktan alıkoyan engelleri aşacak arkasında yürüyecekleri bilinçli ve samimi bir siyasi liderliği seçmelerinin zamanı gelmiştir. Zira bu liderlik, İslam akidesine dayalı kurtuluş projesi taşıyan bir liderliktir. Bu liderlik, bizi hedefe götürecek ayrıntılı bir yol haritası çizdikten sonra başkentin kalbindeki sarayın üstünde zafer bayraklarını dalgalandıracak vizyon sahibi bir liderliktir. Sözün özü izzeti, İslam’da ve İslam’ın yönetiminin, devletinin ve ordusunun altında arayan her bir muhlis böyle azim bir hayır için çalışsın. Bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 404. Sayı - 17/08/2022

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER