- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Feminist Dernekler Batı Medeniyetine Hizmet Eden İslam Düşmanlarıdır
Yerel gazeteler, 17 insan hakları örgütünün 3 Ağustos Çarşamba günü, ceza kanununda kapsamlı reformlar gerçekleştirmesini, zina cezasının kaldırmasını ve kadına yönelik şiddeti sona erdirmek için çalışma yapılmasını talep ettiklerini aktardı. Bu talep, Beyaz Nil eyaletindeki Kosti Ceza Mahkemesi tarafından 27 Haziran’da, (20 yaşındaki) Meryem Teyrab’ı zinayla suçladığı için taşlanarak ölüme mahkum eden bir mahkeme kararını vermesinin ve Afrika Boynuzu Stratejik Kadın Girişimi ve diğer 16 insan hakları örgütünün, Sudan Tribune tarafından yapılan ortak açıklamada: “Siyasi güçler ve yerel örgütler, Ceza Kanunu da dahil olmak üzere yasalar kapsamlı bir şekilde gözden geçirmeli ve zina ve insanlık dışı cezalar ortadan kaldırmalıdır” şeklinde bir talepte bulunmasının ardından geldi.
Yapılan ortak açıklamada, Sudan’ın, sivil yönetim talep etmede direnişin en ön saflarında yer alan kadınların hakları için adil olmayan bir hukuki yaklaşım benimsemeye devam ettiği belirtildi. Açıklamaya göre Beyaz Nil Eyaletindeki yargının, şu anda cezaevinde olan hükümlü Meryem Teyrab’ın ziyareti engellendi ve onun hakkında verilen hükmün, “Sudan yasal çerçevesinin sefil durumunu yansıttığını” söyledi. Nitekim Ceza Kanunu’nun 146. maddesi, evli olduğu halde zina suçunu işleyen birinin recm etmek suretiyle infaz edileceğini hükme bağlamıştır. Bu da evli olan kişinin, fiili işlediği anda sahih bir şekilde evli olması gerektiği anlamına gelmektedir. Açıklamada Teyrab hakkında verilen kararın, anayasal haklarının ihlal edilmesi mesabesinde olduğu ve ayrıca mahkemelerin kadınlara yönelik uyguladığı şiddeti gözler özüne serdiği ifade edildi. Ayrıca mahkemelerin, daha önceki yıllarda da zina suçundan mahkum ettiği gibi taşlanarak idama mahkum ettiğine, ancak genellikle bu kararların, temyizden sonra yüksek dava seviyelerinde bozulduğuna dikkat çekildi.
17 insan hakları örgütü, ahlak, zina ve yerel alkol üretimi ve satışı suçlarıyla ilgili belirsiz yasalara göre cezaevlerindeki kadın sayısında artış olduğunu ve 25 Ekim 2021 darbesinden sonra kadınların kriminalize edilmesinin de arttığını ortaya koydu. Ve şunu da ekledi: “Kadın mahkumiyetlerin çoğunun, yoksul ve yerinden edilmiş kadınlar, insan ticareti mağdurları ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet suçları olduğu gözlemlenmiştir.” Ayrıca örgütler, Omdurman'daki kadın hapishanesinin kapasitesinin üç katından fazla olduğunu bildirdi. Zira annelerine eşlik eden çocukların yanı sıra sayıları 1500’e ulaşan kadın tutuklular bulunmaktadır.
Afrika Boynuzu Kadın Girişimi’ne ek olarak ortak bildiride, Darfur Barosu, Hukuk Yardım Merkezi, Değişim İçin Kadın Avukatlar, "Komiteden Kork" kampanyası, Maidanak Feminist Hareketi, Cinsiyet Eşitliği Ağları-Darfur Bölgesi ve diğerleri yer aldılar. Açıklamada, Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği, Arap Birliği ve insan hakları örgütlerinin organlarına, Sudan’dan kadınlara yönelik vahşetlerin devam etmesini önlemelerini talep etme çağrısında bulunulduğu gibi partilere ve uluslararası aktörlere de, kadın hakları savunucularının kapasitelerini güçlendirme çağrısında bulunuldu.
Açıklamada devrik geçiş hükümetinin, kadınları ve kızları alenen suçlu saymaya devam eden ceza hukuku ve usul kanunları başta olmak üzere yasal çerçevede herhangi bir değişiklik yapmaması eleştirildi. Ayrıca Kişisel Durum Yasası’nın, on yaşında evlenmeye uygun oldukları gerekçesiyle kızlara yönelik cinsel şiddete hala izin verdiği ifade edildi.
Geçiş hükümetindeki bakanlar ve Adalet Bakanı, eski rejimin koruyucularının baskılarına boyun eğdiler ve (yasalarda ve mevzuatlarda kadınların ve kızların sefil durumlarına göz yummayı) tercih ettiler. Ve şöyle ekledi: “Bu nedenle 25 Ekim darbesi için, devletin kadına yönelik uyguladığı şiddeti yeniden kullanması kolay oldu. Ayrıca yerinden edilenler, kadınlar ve kız çocukları ve insan hakları savunucuları, hala polis ve mahkemeler tarafından dayatılan baskıcı rejimin hedefi olmaya devam ediyorlar.” Ve şöyle devam etti: “Sudan, işlevsiz bir hukuk sistemi tarafından yönetilmektedir. Zira yetkililer, Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme ve Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi de dahil olmak üzere uluslararası anlaşmaların ihlallerini sistematik uygulamaya devam ediyorlar.” Uluslararası Sözleşme'nin dördüncü maddesi, yaşam hakkından, adil yargılanmadan, işkenceden, zalimane ve aşağılayıcı muamele ve cezadan muafiyetten söz eder. Nitekim 27 Nisan 2021’de Bakanlar Kurulu, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) bazı hükümlere çekince koyarak onayladı. Bunu ise darbeye kadar Geçici Yasama Konseyi tarafından onaylanmadan yaptı.
Bu kadın dernekleri ve arkalarındaki Batı, Batı’da aileyi yok eden özgürlükleri benimseyen laik Batı medeniyetine teşvik etmeye çalışıyor ve toplumlardaki hastalıkların payı ise ahlaksızlık ve ahlaki çöküşten kaynaklanıyor. Zira bu, delile ihtiyaç duymayan apaçık bir meseledir. Şimdi de, aileyi, toplumu ve tüm İslam ümmetini yok edecek kavram ve fikirleriyle bu medeniyetin transfer edilmesi amaçlanıyor. Alîm olan Allah bize, kafirlerin bizim için bir hayır istemediklerini haber vermiştir. Öyleyse onların kurumları ve kanunlarıyla yargılanmayı ve Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın şeriatını terk etmeyi nasıl talep edebiliriz?!
Nitekim Batı, kadınları bir dava olarak almış ve medeniyetlerini ve kavramlarını yaymada bunu benimsemiştir. Özellikle de bunu, Batı medeniyetine ve tavsiyelerine boyun eğen ve kadınlarla ilgili İslam’ın hükümlerine karşı zafer kazanmanın önünü açan önemli ve tehlikeli başlıklara odaklanan anlaşmalar yapan ajan yöneticilerinin varlığına rağmen ümmete odaklanan İslami mefhumların varlığıyla onlardan ayrılan İslami ülkelerde yapmaktadır; bunu da laikliği İslam’a denk bir alternatif olarak sunarak değil, bilakis kadın derneklerini ve yöneticileri, iddialarına göre modernite ve modernleşmeye uymak için şerî hükümleri değiştirmek amacıyla kullandığı şiddetli bir savaşla yaptığı gibi kadınların aile ve toplum hayatındaki öneminden emin oldukları için zehirli oklarını Müslüman kadına, onun asıl rolüne ve iffetine fırlatarak yapıyorlar. Buna göre Birleşmiş Milletler bütün bunları benimsemiş ve örnek aldığımız birçok uluslararası anlaşmalar ve bildiriler imzalamıştır; zira 1979’da Geçici Hükümet tarafından onaylanan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Bildirgesi “CEDAW”, Balfour Deklarasyonu’ndan daha az uğursuz olmayan bu meşum anlaşmanın ikinci maddesinde şöyle geçmektedir; “dine dayalı olan kanunların ve örflerin istisnasız kaldırılması ve bunların yerine uluslararası kanunların konulması.” Aynı şekilde sözleşmelerin pekiştirilmesi, bunların uygulanması ve hayata geçirilmesi için bir dizi uluslararası konferanslar da düzenlenmiştir. Dolayısıyla Batı, kadın erkek eşitliği gibi kurnaz sloganlarla dünyayı aldatmıştır. Bu ise kazanmak ve kâr elde etmek için işte ve cinsel ilişkide faydalandıkları ucuz ticari bir meta olan Batılı kadın gibi olması bahanesiyle Müslüman kadını müstahkem ve şerefli yuvasından çıkarmak isteyen kötü niyetli bir çağrıdan başka bir şey değildir!!
Başta CEDAW olmak üzere bu zehirli anlaşmaların imzalanması sonucu topluma, özellikle de kadınlara yönelik bu tehlike, yozlaşmış medeniyetini teşvik eden kâfir sömürgeci Batı’nın desteklediği feminist derneklerdeki kendilerini Müslüman sayanlar tarafından yürütülüyor. Nitekim Batılı büyükelçilikler tarafından yönetilen ve finanse edilen ve kadın dernekleri, araştırma merkezleri ve sivil kurumlar da dahil olmak üzere çoğu devlet bakanlığı ve sivil toplum kuruluşu tarafından desteklenen kadınlarla ilgili İslami değerleri hedef alan şiddetli saldırılar yoğunlaşmıştır. Zira bunların tamamı, kadın hakları, kadınların güçlendirilmesi ve korunması, kadın ve çocukların korunması ve diğerleri gibi parlak ve aldatıcı sloganlar atıyorlar. Nitekim onların düşüncelerini ve eylemlerini dikkatlice inceleyen bir kişi, İslam’ın hükümlerine ve değerlerine darbe indirmeyi ve onlardan geriye kalanları da insanların hayatından çıkarmayı amaçladıklarını görecektir. Zira bunlar, kadının iffetini zedeleyen ve kadınların şerî kıyafetlerini çıkarıp erkeklerle karışmasını sağlayan ve ceza ve velisinin muhasebe etme hakkı olmadan zina eden kişisel özgürlük gibi İslam ve onun yüksek değerleriyle çelişen Batılı fikirlerle kadınların düşüncelerini zehirlemeye çalışıyorlar. İşte bu Batı saldırısı, sömürgeci kâfirlerin planlarına göre eğitime, medyaya, mahkemelere, yasalara ve toplumun diğer tüm yönlerine yapılmaktadır.
İnsanlığın ihtiyaç duyduğu ve doyurulmasını arzuladığı şeylere uygun olarak gelen ve doyumda aşırılık ve sınırlarda ihmal olmasın diye insanlığı kontrol eden, onun için kurallar ve sınırlar koyan İslam’ın hükümleri olmadıkça genel olarak insanlığın, özel olarak da kadınların sorunlarının tedavi edilmesi ve kökünden yok edilmesi imkansızıdır. İslam ise Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti olmadıkça uygulanamayacaktır. Allah’ım, İslam ülkelerindeki toplumlara komplo kuranları yüzüstü bırak.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Gâde Abdulcabbar (Ummu Evâb) – Sudan