Pazar, 22 Muharrem 1446 | 2024/07/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Sorular ve Cevaplar

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru-1: 29/07/2011 tarihinde Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'le birlikte kara kuvvetleri komutanı Erdal Ceylanoğlu, deniz kuvvetleri komutanı Eşref Uğur Yiğit ve hava kuvvetleri komutanı Hasan Aksay görevlerinden istifa ettiklerini açıklayarak emekliliğe sevk edilmelerini istediler. Bunlar komuta liderliğinin en üst mertebesindedirler. Bunlarla birlikte istifasını açıklamayan jandarma kuvvetleri komutanı Necdet Özel de bulunuyordu. Daha sonra orgeneral Necdet Özel'in hem kara kuvvetleri komutanlığına hem de genelkurmay başkan vekili olarak görevlendirildiği açıklandı. Bunun itici faktörü nedir? Acaba yetkiler üzere ordu ile hükümet arasında cereyan eden çatışma olan yerli bir neden mi, yoksa devletlerarsı çatışma olan bir neden mi? Ve bu istifalar sonucunda beklenenler nedir?

Cevap-1: Olup bitenler ve onlara bağlı hususlar incelendiğinde görülür ki bu hadiseler yerli maşalarla devletlerarası çatışmanın bir sonucudur...izahata ilişkin şu hususları söyleyebiliriz:

1-Bu istifalar son günlerde ordu komutanları ile devletin siyasi kısmını temsil eden cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümeti arasında meydana gelen şiddetli bir gerilimden sonra zuhur etti. Bunun ana sebeplerinden biri; hükümete yönelik darbe teşebbüsünden dolayı şüpheli ordu generallerine ilişkin tutuklamalardır. Bunların en sonu da bu gün oldu, yani 29/07/2011 tarihinde generallerin istifasının olduğu ve ilan edildiği gibi mahkeme üyelerinin onayı alındıktan sonra İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesine bağlı başsavcının aldığı kararla eşzamanlı oldu. Türk ceza kanununun 312. Maddesi gereğince alınan bu karar; aralarında 7 generalin bulunduğu 22 kişiyi tutuklama emrini içeriyor. Bunların başında Ege ordu şuanki komutanı Hüseyin Nusret Taşdelen ve 1. Ordu eski komutanı Hasan Iğsız geliyordu. Madde şöyle diyor: ‘Cebir veya şiddet kullanarak Türkiye cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye müebbet hapis cezası verilir.'Başsavcı; haklarında gerekli deliller toplanıncaya kadar bu şahısların tutuklanmalarını öngören kararını açıkladı. Çünkü haklarında öngörülen ceza çarptırma olasılığı kaim olduğu için onları tutuklatıp cezaevine göndermelerini emr edebilir. Bu generaller orduda hala muvazzaftır, görevlilerdır. Önem arz eden bir diğer husus ise kemalistler cephesine bağlı olan siyasiler, gazeteciler ve yazarlarla birlikte emekli subaylar arasında yapılan bu tutuklamaların; Ergenekon isminde operasyon düzenleyerek hükümete karşı güç kullanmak süretiyle ortadan kaldırma suçundan 2007'nin ortasında başlamış olmasıdır. Ardından askeri güç kullanarak hükümeti devirmek süretiyle 2003'de gerçekleşmesi istenen Balyoz adıyla bilinen yeni bir darbe planı da 2010'un başlarında ortaya çıkartıldı. Bu mesele ile ilgili durumlar gelişiyor ve emekli subaylarla birlikte hala görev başında ve ordunun en üst kademesinde bulunan yüksek rütbeli subaylar arasında tutuklamalar devam ediyor.

2-Geçen sene 2010'un Ağustos ayının başında, her senede olduğu gibi terfilerin ve emekliliğe sevk işlerinin olduğu, YAŞ toplantısından dokuz gün önce İstanbul 10. Ağır ceza mahkemesi; görevli olan ve olmayan -emekli- 102 subay hakkında tutuklama kararı almıştı. Aralarında terfi bekleyen 11 görevli general bulunuyordu. O zamanda tutuklanmamaları ve emekliliğe sevk edilmemeleri için bazı yüksek rütbeli olanlar hakkında orta çözüme varıldı. Buna göre bu davada en önemli sanık olan 1. Ordu komutanı Hasan Iğsız'ın aralarında bulunduğu kişilerin terfileri durduruldu. Ordu komutanlığı da bu generalin kara kuvvetleri komutanı olması için terfi edilmesi hususunda ısrar ediyordu. Fakat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve başbakan Erdoğan ısrarlı bir şekilde terfisini red ettiler.Bunun üzerine başsavcı bu gün (29/07/2011) diğer generallerle birlikte bu generali de Hasan Iğsız'ı tutuklamak için karar aldı. Zira geçen sene emekli olan genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ Hasan Iğsız'ın 1. Ordu komutanı olabilmesi için terfi edilmesini tavsiye etmişti. Daha sonra Türk ordususnun dikey yapısına göre genelkurmay başkanı olabilmesi için kara kuvvetleri komutanı olacaktı. Askeri işleri bilen kaynaklara göre bu tavsiyenin sebebi; az önce söylediğimiz sıralamaya göre genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ şöyle açıklamıştı: ( Bizim de katıldığımız ‘İrtica ile muharebe çalışma planı'nda ilerlemeyi garantilemek istiyorum.Bizim grubumuzun üyeleriyle bulunan Hasan Iğsız'ın istikbal genelkurmay başkanı olması için terfi edilmesi gerekir.) Ancak Başbuğ'un geçen senenin planı başarısızlıkla sonuçlandı. Nitekim Erdoğan başsavcının Hasan Iğsız ve diğerlerine yönelttiği suçlamalar aracılığıyla bu planı bozdu. Başsavcının bu gün de diğer generallerle beraber bu generalin tutuklanması için bir karar çıkarması İngiliz kanatına bağlı kemalistlerin bel kemiğine büyük bir darbe sayılıyor. Zira bu generaller İngilizlerin kendi efendileri olduklarını biliyorlar ve öğreniyorlar. Çünkü Cumhuriyeti kuran ve onu koruyan onlardır. Mustafa kemal'ın yönetime ulaşmasını yardım eden, Hilafet'i yıkmasına ve Cumhuriyeti kurmasına katkıda bulunan da onlardır. Atatürk de onlara -İngilizlere-  bağlıydı, daha doğrusu onlara aşık idi. Onun arkadaşı ve onların yüce gördükleri ikinci adam İsmet İnönü de İngilizlere bağlıydı. Zira Atatürkün  ölümünden sonra onu atayan ve onu destekleyen de onlardır. İşte bütün bunları yüce hatta kutsal gördükleri her iki adamın özgeçmişinde okuyup inceliyorlar. Böylece bu generallerin bağlılığı otomatikmen İngilizlere ait oldu. Bu nedenle; Erdoğan hükümeti ve Amerikaya olan bağlılığını çetin bir rakip olarak görüyorlar...

3-Ordu kurumunda ve diğer kurumlarda bulunan ingiliz ajanları Amerikaya bağlı Erdoğan hükümetini devirmeye, partisini dağıtıp yasaklamaya çalıştılar. Bunu hem Balyoz operasyonu hem Ergenekon operasyonu hem de laiklik ve kemalizm ilkelerine aykırı davrandığı takdirde 2008'de Anayasa Mahkemesinin yönelttiği uyarı aracılığıyla gerçekleştirmişti. Bu gelişmelr ise Erdoğan ve onun partisi AKP'nın TBMM'inde çıkarttığı kanundan sonra oldu. Bu kanun; ‘Giyimleri ve dış görünümlerinden ötürü Üniversitelerde ve yüksek institülerde okuyan öğrencilerin öğrenim hakları engellenmemesiyle ilgilidir.'Erdoğan'ın, onun hükümeti ve partisinin Amerika'ya bağlı oluşu herkesçe açıktır. O Amerikan siyasetini dışarıda uyguluyor, hatta o içeride Amerikan nüfuzunu pekiştirmekle beraber içeride ve dışarıda Amerikan çıkarları korumaya çalışıyor.Ayrıca o Cumhurbaşkanının yetkilerinin geniş olduğu başkanlık sistemini oluşturacak olan anyasal değişiklikler yapmaya çalışıyor. Bu değişiklikler hem siyasi işlere karışmaması için ordunun yetkilerini kısıtlamayı hem de bu güne kadar olageldiği gibi değil orduyu yönlendirecek bir siyasi sistem oluşturmayı kapsıyor. Amerikan çıkarlarına uygun olacak şekilde kürt meselesini çözmek üzere Türkiye'yi federal bir sisteme kavuşturmaya çalışıyor. Böylece kürtlerin yoğun oldukları bölgelere özerklik veya federatif bir statü tanımış olacak. Tıpkı Amerika'nın Irak'da onun sivil yöneticisi Bremer döneminde hazırlattığı Irak yeni anayasasını da yaptığı gibi. Britanya ise Türkiye'de olan nüfuzunu korumak içinde orduda, yargıda ve diğer kurumlarda olan kendi kemalist ajanları aracılığıyla Erdoğan hükümetini devirmeye veya ortadan kaldırmaya çalışıyor.

4-Bütün bunlarla beraber son günlerde Türk askerler PKK militanları tarafından saldırılara maruz kaldılar. Bunlardan bir tanesi de 14/07/2011'de Diyarbakır'a bağlı Silvan hadisesidir. Bu hadisede 7 asker yaralanırken 13 asker de hayatını kayb etti. Hükümete bağlı medya ise hükümete karşı siyasi bir amaç güden bu operasyonda ordunun da parmağının olduğu şüpheli sorular yöneltmek süretiyle kamuoyunu orduya karşıkışkırttı. Bunun üzerine Erdoğan Cumhurbaşkanının katıldığı bir toplantıda Genelkurmay başkanıyla görüştü. Bu toplantıdan kızgın olarak çıkan Erdoğan terörle mücadele adı altında faaliyet yürüten çevik güçlerinin sayısının 15000'e çıkartacağını, onların aktivitesini ve imkanlarını arttıracağını ve Jandarma güçleriyle beraber çalışmasının sağlayacağını açıkladı. Ayrıca kara kuvvetlerinden yardım isteme hususunda da ülkedeki valilere yetki verecektir. Bütün bunlar bölücü PKK militanlarını takip edebilmek için içişleri bakanlığı şemsiyesi altında olacaktır. Böylece Erdoğan bu şüpheleri teyid etmiş ve orduya olan güvensizliğini de ima etmiş oldu.Yolunu takip ettiği Özal'ın da yaptığı gibi bu olayı fırsat bilen Erdoğan kendisine bağlı olacak şekilde kurmasını istediği terörle mücadele özel tim dairesinin kuruluş şeklini açıkladı. Nitekim Özal polisten oluşan bir özel çevik güç oluşturmuştu. Fakat ölümünden sonra ordu bu teşkilatı zayıflatarak etkisiz hale getirmeyi başarıdı. Erdoğan bundan orduyu hükümetin emrine bağlamasını da hedefliyor. Bunu da bütün bunları içişleri bakanlığına bağladıktan ve kara kuvvetlerinin içeride valilerin emriyle hareket etmesini sağladıktan sonra olacak. Böylece ordu ile Erdoğan arasında çatışma ve gerilim en şiddetli duruma geldi.

5-Ordu komutanlığının en üst mertebesinde bulunanlar tarafından yaşanan bu süpriz toptan istifalar bütün bu gerilim ve çatışmalardan sonra meydana geldi. Bunlar galiba hükümeti sıkıştırmak, ona baskı yapmak ve hükümete karşı muhalif bir siyasi tutum sergilemek süretiyle insanları kendilerine çekmek istediler. Halbuki kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanları emeklilik yaşına geldiler ve iki gün sonra yani 1/8/2011'de yapılacak YAŞ toplantısında emekliliğe sev edileceklerdir. Buna ilaveten ilgili kaynaklara göre ordu komutanlığı ile Gül ve Erdoğan arasında yapılan son toplantılarda ordu; 3. Ordu komutanı Saldıray Berk'in terfi edilerek kara kuvvetleri komutanı ve genelkurmay 2. Başkan yardımcısı Aslan Güner'in de terfi edilerek Jandarma komutanı olmasını istiyordu. Ancak Abdullah Gül ve Erdoğan bunu şiddetle red ettiler ve onların terfilerini imzalamayacaklarını açıkladılar. Hatta suçlamalar hükümeti devirmek için teşebbüste bulunan bunların her ikisinin hakkında. Emekliliğe sevk edilmeleri de uzak bir ihtimal değil. Herhalde bu komutanlar önümüzdeki YAŞ toplantılarında istediklerini gerçekleştiremeyecek- lerini anlayınca siyasi sisteme baskı yapmak ve bu sisteme ordudaki arkadaşlarını harekete geçirmek için son koz olarak kullanarak istifalarını verdiler. Şuanki hükümete ve onun siyasi görüşlerine yakın olarak bilinen Jandarma kevvatleri komutanı general Necdet Özel bunlardan geri kaldı. Durum gösterir ki Necdet Özel onların grubundan değil. Çünkü onun geçen sene Jandarma komutanı olmasını istemiyorlardı, hatta bu sene, yani iki gün sonra, uzaklaştırılması için çalışıyorlardı. Fakat başarısız oldular. Abdullah Gül ve Erdoğan ise geçen sene onların yerine geçmesi için onu terfi etmeye ve onları bitirmeye çalıştılar. Buna göre yapılacak atamalarda iki sene sonra genelkurmay başkanı olmak üzere, gelenkurmay başkanı Koşaner'in emeklilik yaşına geldiğinde, onun kara kuvvetleri komutanı olması bekleniyordu. Zira terfi ve emeklilikle alakalı olarak ordunun tüzüğüne göre Koşaner'in genelkurmay başkanlığını terk etmesini zorunlu kılıyor. Buna ek olarak ta galiba Koşaner, kendi grubundaki arkadaşları emekli olacağı gibi terfi etmeye çalıştığı diğer arkadaşları  terfi ettiremeyeceğını anlayınca kendisinin yalnız kalacağını hiss etti. Zira böyle olunca o hem iradesiz ve felç olacak hem de istediği kararları alamayacaktır. Bilhassa bu kararlar halihazırda siyasi sistemin akışına aykırı ise. Çünkü o başlarında Necdet Özel'in bulunduğu hükümete bağlı veya onunla anlaşabilen diğer gruptan olan generallerle kuşatılmış olacaktır. Bu nedenle yarı aciz olmak yerine istifa etmeyi tercih etti ve emeklilik yaşına gelmeden, yani onun kanuni emeklilik hakkının iki sene öncesinden, kendisinin emekliliğe sevk edilmesini talep etti.

6- Bu istifaların sonuçlarına gelince; söz konusu bu istifalardan bir kaç saat sonra ve Gül, Erdoğan ve Necdet Özel'in de katıldıkları acil toplantıdan sonra Cumhurbaşkanı tarafından Genelkurmay başkanı vekili ve kara kuvvetleri komutanı olarak atanan Necdet Özel'in Genelkurmay başkanı olarak tayin edilmesi bekleniyor. Böylece Erdoğan hükümeti, hatta hükümet, Cumhurbaşkanlığı ve AKP'nin egemen olduğu meclis ile temsil edilen Türkiye'deki siyasi rejim, siyasi rejimin görüşlerine yakınlık ve Amerika'nın siyasi çizgisine bağlılık gösteren kişileri getirerek yapmak istediği atamalarla orduya egemen olma kudretine sahip oldu. Bu rejim; bu görüşe karşı muhalefet eden kişileri uzaklaştırmaya çalışacaktır. Bu durum subayların terfi ve emekliliklerinin müzakere edileceği YAŞ toplantısı iki gün sonra belli olacaktır. Buna göre şunu diyebiliriz ki Amerika artık orduya egemen olmaya ve İngilizlerin Türkiye'deki en önemli kalelerini ele geçirmeye başladı.

7- BBC'nin ilk yorumu şöyle idi: ‘ Ordu komutanlarının toplu istifaları. Bu ise hükümet ile ordu arasında devam edegelen gerginlik sonucudur.' İngiliz The Guardian gazetesi ise web sitesinde buna benzer bir söz söyledi. Böylece Türkiye'deki durumlarından ve onlarla Amerikaya bağlı Türkiye'deki siyasi rejim arasında çatışma savaşında uğradıkları hezimetten dolayı İngilizler ve onların ajanlarının rahatsızlıklarını dile getirmiş oldular. Amarikalıların tepkileri ise rahatsız olmadıkları şekilde gayet tabii idi. Hatta Türkiye'deki olup bitienlerden razı oldukları anlamına gelir. Zira ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Mark Toner bu istifaların ‘Türkiye'nin iç meselesi' olduğunu açıkladı. Amerikan yönetiminin Türkiye'deki siyasi rejime güven duyduğunu dile getiren Mark Toner şöyle dedi: ‘Türk kurumlara olan güvenimiz tamdır.' (Amerikan radyosu sitesi 29/7/2011). Böylece şunu diyebiliriz ki bu hadiseler yerli maşalarla olan devletlerarası çatışmanın bir sonucudur.

 

Soru-2: Cuma günü 22/7/2011 tarihinde Oslo'nun Ütoya adasında 90 kişinin öldüğü ve çok sayıda yaralı olduğu patlamalar meydana geldi. Fanatik sağ olarak bilinen nasrani bir norveç vatandaşı bu saldırıyı düzenlediğini itiraf etti...norveç dışişleri bakanı ise saldırıyı ikinci dünya savaşından sonra en büyük milli katliamı olarak nitelendirdi...

Bu olaya iten faktör nedir? Suçlamaların nasrani ve fanatik sağ olduğu açığa çıkmadan önce hemen Müslümanlara yöneltilmesi neye delalet ediyor? Patlamalrı düzenleyen kişinin müslüman olmadığı gerçeğinin zuhur etmesi Müslümanlara olan kin azaldı mı, yoksa genel olarak batıda bunun kökleri derinlikte olan bir kim mi?

Cevap-2: Bu hadise batının İslam'a ve Müslümanlara besledği kin ve nefrete delalet ediyor. Onlar tıpkı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şöyle buyurduğu gibi:

" قد بدت البغضاء من أفواههم وما تخفي صدورهم أكبر"

Gerçekten, kin ve düşmanlaıkları ağızlarında -dökülen sözlerden- belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. [Âli İmran 118] Bu durum aşağıdaki hususları açıklamakla belli olur, şöyle ki:

1-Medya organları hemen Müslümanları suçladı...Breivik cinayeti sebebiyle İslam'ı zem etmek batı medyasının göstermek istediğinden ayrı bir olay değildir. Hatta bunu tam tersi, Breivik'in çılgınlığı ve görüşleri İslam'a olan kinden geliyor, bu ise batıda bir çoklarıda yankı bulan batı hadaretinin bir sonucudur.Bunu da medya organlarının olayı takib ederken izlediği yoldan çok net olarak görmek mümkündür. Medya ve onun ‘Uzmanları' saldırı sorumlusu olarak hemen İslam'ı ve Müslümanları suçladı. Bu da İslam'a ve Müslümanlara karşı bir gerilime ve onlara bir takım şahsi saldırılara yol açtı. Nitekim BBC Norveç İslam konseyi genel sekreteri Mihtab Afsar'ın şöyle dediğini aktardı: ‘Gerçekten de Oslo'da bazı Müslümanların dövmelere maruz kaldıklarını işittik. Bazı kadınlar da korkulu anları yaşadılar ve beni arayarak yardım istediler.'Dolayısıyla Müslümanlara karşı saldırılar aşırı hırıstiyani Andres Behring Breivik'in cinayeti sebebiyle nefret ve düşmanlıkları yayıldıktan hemen sonra zuhur etti ki Müslümanlar bunda suçlu gösterildiler.

2- İşi gerçekleştiren kişinin kendi milletlerinden olduğu ortaya çıkınca batı siyasetçi ve düşünürleri ‘Breivik'in' yaptıklarını meşrulaştırmaya başladılar...bu da yetmemiş gibi bazı avrupalı siyasetçiler Müslümanlar'a düşmanlık güden Breivik'in görüşlerini açıkça dile getirdiler. Nitekim fransız milli sağ cephe partisi üyesi Chak Kotila şöyle dedi: ‘Norveç'teki terör saldırılarının arka planı İslam'i hagemonyasıyla savaştır. Bu da insanların senin bilmeni istemedikleri şeydir.'Kotila, Breivik'i ‘Batının baş savunucusudur' olarak niteledi. İtalya'da, kuzey İtalya logisi üst düzeyli üyesi ve Berliskoni muhafazakar ittifakı muttafiki/ortağı Franshisko Spirini şöyle dedi: ‘Breivik'in görüşleri batı hadaretinin savunucusudur.'Yine avrupalı parlamenter Mario Burcazi şöyle dedi: ‘Breivik'in dile getirdiği bazı görüşler iyidir. Şiddet hususlar hariç bazıları çok yücedir.' Bu ise italyan siyasetçileri İslam'a yöneltilen eleştirileri ilk kez desteklemiyorlar. Zira bir kaç sene önce İtalyan savunma bakanı Antonyo Martino Falatshi ‘Kızgınlık ve Böbürlenme' isimli kitabında Müslümanları ‘Kilise avlusunda sidikleyen aşağılık yaratıklar' niteleyerek  şöyle devam etti: 'Onlar lağam fareleri gibiler'.

Şüphesiz bu tür bakış açıları aşırılığa iter. Bu da işin sonunda batılı hükümetlerin iç siyasetinin Müslümanlara düşmanlık olacak şekilde şekillenmesini sağlar. Batılı hükümetlerinin Müslümanlara karşı uyguladıkları başörtüyü yasaklamak, camilerin yapılmasına kısıtlamalar, açık şekilde Müslümanlara casusluk yapmaları ve Müslümanların yargısız haps edilmeleri v.b sıkı uygulamalar gibi.

3- Batı; fertlerin ‘ilah' diye seçtiklerinde ve ne olursa olsun kendi ibadetlerinde özgür olduklarını iddia ediyor. Ancak hakikat öyle değil. Din özgürlüklerinden en çok karlı olanı hükümetin çıkarlarıyla inançlarının kesiştiği bir takım fertler ve cemaatler veya hükümetlere etkileme gücüne sahip olanlardır.Bu ise batıda bir çok kuruluşların ateşli konuşmalarından ve ayrımcılık politikasında dolayı İslam'a saldırmasına izin vermenin sebeplerinden birisidir.Bu da henüz bitmemiş olan batının İslam'a karşı savaşıyla uyum halindedir. Buna rağmen batı medyası veya onun bir takım kuruluşları yahudilere veya devletlerine saldırırsabatı hükümetleri hakaretlere son vermek için hemen sıkı uygulamalara geçer.

Buna mukabil batılı hükümetleri kapalı toplumların batılı değerlere açılması için dini özgürlükler meselesini dış siyasetin işlerinden bir parçası olarak telakki eder.Çıkarlarına uygunluk arz etmediği zaman da dini özgürlükleri görmezlikten gelir. Arap dünyasında devrimler ve batı ajanlarının eliyle katl edilen Müslümanlara gelince; gösteri yapanlar demokrasinin değil İslam'ın taraftarları olduğu için batı bu hususda kendine sulandırılmış bir tavır seçti. Bu munafıklık ise Müslümanlara Amerika ve Avrupa'nın İslami değer ve şairelerini yok etmek için çalıştıklarını tekid eder.

4- İşte bozuk ve bozgunculuk çıkaran batı hadareti budur. İslam hadaretinin ve onun hükümlerinin neresindedir?

İslam belirtir ki hayat, ırz, kan, mülkiyet, inançlar ve ırklar İslam devleti tarafından koruma altındadır.

İster Müslüman olsun isterse gayrı müslim olsun bütün tebaların hakları Hilafet devletinde üstlenilmiştir. Ayrıca İslam; ceza veya baskı olmaksızın ibadetlerde İslam devletinde yaşayan gayrı müslimlerin haklarını korumaktadır. Allah Rasulü s.a.v şöyle buyurmuştur: (Yahudilik veya hırıstiyanlık üzere kimse ondan vazgeçmeye zorlanmaz...). Bunun içindir ki herhandi bir Müslümanın gayrı müslime hakaret etmesi veya onların tapınaklarına zarar vermesi yasaklanır. İslam tarihi ise İslam'ın Hilafet gölgesinde gayrı müslimlerin dini haklarını garantileme kudretine şahitlik eder.Yahudiler ve hırıstiyanların İslami yönetim gölgesinde Müslümanlarla eman içerisinde yaşadıklarına dair İspanya ve Filistin örneğini düşünmemiz yeterlidir.

Batıda yaşayan Müslümanlar veya İslam aleminde ikamet eden Müslümanlara gelince; İslam devletini kurmak için İslam beldelerinde çalışan kardeşlerine yardım etmek üzere çabalarını arttırmaları gerekiyor. Çünkü sadece İslam devleti Müslümanların haklarını korumaya kadirdir. İster bunlar İslam devletinin sınırları içinde yaşamayı tercih edenler olsun veya dışında olsun.

 

Bu kategoriden diğerleri: « Bir Sorunun Cevabı Soru-Cevap »

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER