Pazar, 27 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Soru Cevap Küfür Sistemlerine Katılmak

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru:

İslam ile hükmetmeyen mevcut yönetim sistemine Müslümanın katılmasının haramlığı hakkında bahsedilirken bir kimse, şeyhlerden birinin, Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam'ın Mısır'da kralın şeriatı ile hükmettiğiyle delil getirerek küfür sistemine katılmaya cevaz verdiğini duydum dedi. Müslüman olduğu bilinen ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem tarafından cenaze namazı kılınan Necâşî'nin yıllarca küfürle hükmettiği söylendi. Sonra şeri delil olan maslahat, bunu gerektirir. Çünkü yönetimde olan bir Müslüman, Müslümanların maslahatlarını laik birinden çok daha iyi gözetir, dendi.

Soru şudur: Böyle bir istidlalin doğruluk payı nedir? Sonra gerçekten böyle söyleyen şeyhler var mıdır? Yanıtlayacağınızı umuyorum ve Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın.

Cevap:

Evet, bazı sultanların şeyhleri [otorite yanlısı âlimler] bu tür sözleri söylüyorlar. Ama bunlar, hüccet olacak sözler değildir. Çünkü Allah'ın indirdiği ile hükmetmenin delilleri, net ve açıktır. Sübutu ve delaleti kati delillerdir. İmamlar arasında hiç bu konuda ihtilaf olmadı. Allah'ın indirdiği ile hükmetmek, farzdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنْ الْحَقِّ "Artık, Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma" [Maide 48] Yine şöyle buyuruyor:

وَأَنْ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Aralarında, Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın." [Maide 49] Bu manada gelen nasslar çoktur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyerek insan yapımı yasalar ile hükmetmek, küfürdür. Eğer hükmeden buna inanırsa kâfir olur. İnanmazsa, zalim ya da fasık olur. Bu, Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın şu ayetlerinde yer almaktadır:

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." [Maide 44]

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الظَّالِمُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." [Maide 45]

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْفَاسِقُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." [Maide 47]

Sultanların şeyhleri tarafından istidlal edilene gelince, dediğimiz gibi hüccet olamaz. Bunun nedeni şudur:

1- Bazı durumlarda Mısır kralının şeriatı ile yani Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmettiğini söyleyenlerin sözlerine göre Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam'ın ameli ile istidlal, yerinde bir istidlal değildir. Çünkü biz, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in vahiy ile getirdiği İslam'a uymakla emrolunduk. Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam'ın ya da diğer Nebilerin şeriatına uymakla emrolunmadık. Şer'u Men Kablena [Bizden önceki şeriatlar] bizim için şeriat değildir. İslam, onları nesh etti. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا "Sana da o Kitabı hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık, Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk." [Maide 48] Ayette geçen müheymin "gözetleyici" kelimesinin anlamı, nesh edici demektir. İslam, önceki kitapların şeriatlarını nesh etti. Bu nedenle Şer'u Men Kablena bizim için şeriat değildir.

Burada başka bir şekliyle bu kaideyi benimseyen bazı usul âlimleri vardır: "Bizden öncekilerin şeriatı nesh edilmedikçe bizim için de şeriattır." Bu kaide önceki şeriatlar ile istidlali, sadece o şeriatların nesh edilmeyen hükümleri ile sınırlı tutmaktadır. Bizim şeriatımızın getirdiği ve nesh ettiği hükümlere gelince, önceki şeriatların hükümlerini almak caiz olmaz. Aksine biz, bizim şeriatımızda gelen hükümler ile muhatabız. Allah'ın indirdiği ile hükmetmek, İslam'da çok net ve açıktır. İslam, kendisine muhalif olan önceki şeriatları nesh etti. Bu nedenle ister "Bizden öncekilerin şeriatı bizim için şeriat değildir" kaidesi benimsensin, isterse "Bizden öncekilerin şeriatı nesh edilmedikçe bizim için de şeriattır" kaidesi benimsensin, muteber tüm usul âlimleri, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyi farz görürler. Çünkü bunun hakkında sübutu ve delaleti kati açık ve net nass vardır. İslam, kendisine muhalif oldukları zaman önceki şeriatları nesh eder.

Biz, bunu bazı durumlarda Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam'ın Mısır kralının şeriatına göre hükmetti varsayımından hareketle söylüyoruz. Ama doğru olan şudur, Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam bir Nebi olduğu gibi aynı zamanda masumdur da. O ancak Allah'ın indirdiğine göre hükmeder. Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam, Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın Yusuf süresinde de buyurduğu gibi, hükmün Allah'a ait olduğu konusunda hapiste iki arkadaşı ile tartıştı:

يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ "Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı ilâhlar mı daha iyidir, yoksa mutlak hâkimiyet sahibi olan tek Allah mı? Siz Allah'ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere tapıyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah'a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." [Yusuf 39-40] Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ  "Hüküm ancak Allah'a aittir." dedi. Hâkimiyet, âlemlerin Rabbine aittir. Müslüman yalnızca O'na ibadet eder, sadece O'nun şeriatını kabul eder ve O'nun dışında birisini Rab edinmez.

Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam'ın eylemi, söylemi ile çelişmez. Yani hem hâkimiyetin Allah'a ait olduğuna davet edecek, hem de küfür ile hükmedecek! Böyle bir söz, Allah'ın Nebilerinin İsmet sıfatını hakaret ve iftira atmak anlamına gelir. Oysa bu, büyük bir günahtır. O halde Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam, küfür ile hükmetmeyerek Allah'a halisane ve sadık olarak Allah'ın indirdiğine göre hükmediyordu. Dediğimiz gibi Allah Subhânehu ve Teâlâ, Yusuf Aleyhisselatu ve's Selam'ın bazı durumlarda Mısır kralının yasaları ile hükmetmesine cevaz verdiğini varsaysak bile, İslam önceki şeriatları nesh etti. Dolayısıyla Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Risâlet'inden sonra sadece İslam ile hükmetmek farz olur.

2- Necâşî'nin konumu ile istidlal de, yerinde bir istidlal değildir. Çünkü meseleye derin bakan kimse, Necâşî'nin Müslüman olmadan önce kral olduğunu görür. Gizlice Müslüman oldu ve Müslüman olduktan kısa bir süre sonra da vefat etti. İslam'ı uygulama fırsatı olmadığı gibi Müslüman olduğunu ilan etmeye de cesaret edemedi. Çünkü kavmi, kâfirdi. Bu ise Müslüman olan ve Müslüman olduğu insanlar tarafından bilinen kimseye uygun düşmez. Meseleyi biraz daha detaylandırmak adına deriz ki:

A- Necâşî kelimesi, Habeşistan yöneticisi olan bir kişinin adı değildir. Aksine Habeşistan'ı yöneten herkese verilen bir lakaptır. Pers yöneticisi Kisrâ, Roma yöneticisi de Kayser olarak adlandırıldığı gibi Habeşistan yöneticisine de "Necâşî" denir. Müslüman olan ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in de cenaze namazını kıldığı Necâşî, soruda da belirtildiği gibi, fazla Müslüman olarak yaşamadı. Aksine bir kaç gün ya da bir ay veya iki ayı geçmeyecek şekilde kısa bir süre yaşadı. Bu Necâşî, Müslümanların Mekke'den hicret ettiği Necâşî değildir. Yine bu Necâşî, Hudeybiye Barışı'ndan sonra yöneticilere elçiler gönderirken Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Amr ibn Ümeyye ed-Damri'yi elçi olarak gönderdiği Necâşî de değildir. Aksine bu Necâşî, başka bir Necâşî'dir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem diğer yöneticiler ile birlikte kendisine mektup gönderdiği Necâşî'den sonra yönetime geçti. Bu konuda Buhari ve Müslim'de rivayetler var. Müslüman olan Necâşî'nin, Müslümanların Mekke'den hicret ettiği Necâşî olduğunu ya da Hudeybiye'den sonra Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Amr ibn Ümeyye ed-Damri'yi elçi olarak gönderdiği Necâşî olduğunu düşünenler yanıldı. Bu konuda Buhari ve Müslim'de geçenler ile çelişen rivayetler reddedilir. Bahsi geçen delillere gelince, dilerseniz onlardan bir kaçını zikredelim:

Müslim, Enes'ten şöyle rivayet eder: أَنَّ نَبِيَّ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَتَبَ إِلَى كِسْرَى، وَإِلَى قَيْصَرَ، وَإِلَى النَّجَاشِيِّ، وَإِلَى كُلِّ جَبَّارٍ يَدْعُوهُمْ إِلَى اللهِ تَعَالَى وَلَيْسَ بِالنَّجَاشِيِّ الَّذِي صَلَّى عَلَيْهِ النَّبِيُّ. "Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem Kisrâ'ya, Kayser'e, Necâşî'ye ve her diktatöre mektup yazarak onları Allah Subhânehu ve Teâlâ'ya davet etmiştir. Bu Necâşî, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in cenaze namazını kıldığı Necâşî değildir."

Tirmizi de Enes'ten şöyle rivayet etti: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَتَبَ قَبْلَ مَوْتِهِ إِلَى كِسْرَى وَإِلَى قَيْصَرَ وَإِلَى النَّجَاشِيِّ وَإِلَى كُلِّ جَبَّارٍ يَدْعُوهُمْ إِلَى اللَّهِ وَلَيْسَ بِالنَّجَاشِيِّ الَّذِي صَلَّى عَلَيْهِ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ "Ölmeden önce Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem Kisrâ'ya, Kayser'e, Necâşî'ye ve her diktatöre mektup yazarak onları Allah Subhânehu ve Teâlâ'ya davet etmiştir. Bu Necâşî, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in cenaze namazını kıldığı Necâşî değildir." [Bu hadis, hasen ve sahih bir hadistir.]

Müslim ve Tirmizi'nin rivayet ettiği hadis gösteriyor ki Müslüman olan ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in cenaze namazını kıldığı Necâşî, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in diğer yöneticiler ile birlikte kendisine mektup gönderdiği Necâşî değildir.

B- Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem Hudeybiye'den döndükten sonra, yani hicretin altıncı yılı Zilka'de ayından sonra yöneticilere mektuplar gönderdi. Müslüman olan bu Necâşî, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in diğer yöneticiler ile birlikte kendisine mektup gönderdiği Necâşî de değildir. Aksine bu Necâşî, ondan sonra gelen Necâşî'dir. Dolayısıyla yönetime, yaklaşık hicretin yedinci yılında geçmiş olabilir.

C- Çünkü Ebu Hurayra, Necâşî'nin cenaze namazı ile ilgili gelen hadislerde de geçtiği üzere Müslüman olan Necâşî'ye cenaze namazı kılarken Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile birlikteydi. Müslüman olduktan sonra Ebu Hurayra'nın, Devs heyeti ile birlikte Medine'ye geldiği bilinmektedir. Yaklaşık yetmiş veya seksen kişi idiler. İçlerinde Ebu Hurayra da vardı. Onlar geldiğinde Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Hayber'de idi. Bunun üzerine onlar, oraya gittiler ve onunla orada görüştüler. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Hayber ganimetinden onlara da pay verdi. Hayber, hicretin yedinci yılında fethedildi. Bu da Müslüman olan Necâşî'nin hicretin yedinci yılında Habeşistan yönetimini teslim aldığı ve hicretin yedinci yılında da vefat ettiği anlamına gelir. Yani sadece bir kaç gün veya bir kaç ay yönetimde kaldı.

D- O zaman Habeşistan halkı kâfirdi ve Hristiyan dini üzere idiler. Yöneticileri olan Necâşî, onların bilgisi olmaksızın gizlice Müslüman oldu. Daha doğrusu hiç birinin bilgisi yoktu. Hatta Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem bile, Necâşî'nin cenaze namazı ile ilgili gelen hadislerden de anlaşıldığı kadarıyla Necâşî'nin ölümünü vahiyle öğrendi. Onun cenaze namazı hakkında gelen hadislerin mefhumu, bunu gösterir:

- Buhari, Ebu Hurayra'dan şöyle rivayet etti: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَعَى النَّجَاشِيَّ فِي اليَوْمِ الَّذِي مَاتَ فِيهِ خَرَجَ إِلَى المُصَلَّى، فَصَفَّ بِهِمْ وَكَبَّرَ أَرْبَعًا "Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Necâşî'nin öldüğü gün onun ölüm haberini bildirdi. Cenaze namazı kılınan yere çıktı. Sahabeleri saf saf yaptı. Ve dört tekbir getirdi."

Başka bir rivayette ise şöyle geçiyor: نَعَى لَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ النَّجَاشِيَّ صَاحِبَ الحَبَشَةِ، يَوْمَ الَّذِي مَاتَ فِيهِ فَقَالَ: اسْتَغْفِرُوا لِأَخِيكُمْ "Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Habeşistan kralı Necâşî'nin öldüğü gün, ölüm haberini bildirdi." Ardından "Kardeşiniz için mağfiret dileyin." buyurdu."

- Buhari, Cabir ibn Abdullah'tan Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet etti: قَدْ تُوُفِّيَ اليَوْمَ رَجُلٌ صَالِحٌ مِنَ الحَبَشِ، فَهَلُمَّ، فَصَلُّوا عَلَيْهِ، قَالَ: فَصَفَفْنَا، فَصَلَّى النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَيْهِ وَنَحْنُ مَعَهُ صُفُوفٌ قَالَ أَبُو الزُّبَيْرِ: عَنْ جَابِرٍ كُنْتُ فِي الصَّفِّ الثَّانِي "Bugün Habeşli Salih bir adam vefat etti. Haydi, onun cenaze namazını kılınız." Cabir dedi ki: "Bunun üzerine biz de saf tuttuk. Biz, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in arkasında saf tutarak onun cenaze namazını kıldık." Ebu Zübeyir, Cabir'in "Ben ikinci safta idim" dediğini bildirdi."

Cabir'in bir başka rivayetinde ise şöyle geçiyor: قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حِينَ مَاتَ النَّجَاشِيُّ: مَاتَ اليَوْمَ رَجُلٌ صَالِحٌ، فَقُومُوا فَصَلُّوا عَلَى أَخِيكُمْ أَصْحَمَةَ "Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem Necâşî'nin öldüğü gün, "Bugün Salih bir adam öldü. Kalkınız, kardeşiniz Esheme'nin cenaze namazını kılınız." buyurdu."

Hadislerde geçen kelimelerin mefhumu şöyledir:

نَعَى النَّجَاشِيَّ فِي اليَوْمِ الَّذِي مَاتَ فِيهِ "Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Necâşî'nin öldüğü gün onun ölüm haberini bildirdi."

نَعَى لَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ النَّجَاشِيَّ صَاحِبَ الحَبَشَةِ، يَوْمَ الَّذِي مَاتَ فِيهِ، فَقَالَ: اسْتَغْفِرُوا لِأَخِيكُمْ "Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Habeşistan kralı Necâşî'nin öldüğü gün ölüm haberini bildirdi. Ardından "Kardeşiniz için mağfiret dileyin." buyurdu."

مات اليوم رجل صالح "Bugün Salih bir adam öldü." Öldüğü gün ölüm haberini bildirdiğinde Necâşî Habeşistan'da iken Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem Medine'de idi. Bu da ölüm haberinin vahiy ile olduğu anlamına gelir. Ayrıca Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in اسْتَغْفِرُوا لِأَخِيكُمْ "Kardeşiniz için mağfiret dileyin." ve مات اليوم رجل صالح "Bugün Salih bir adam öldü." sözleri, Sahabenin onun ölümünü bilmediği anlamına gelir.

E- Buna göre Necâşî'nin durumu, küfür hükmüne katılan kişinin durumuna uygun düşmez. Çünkü Necâşî, kavmi kâfir iken gizlice Müslüman oldu. Kısa bir süre sonra da vefat etti. Müslüman olduğunu vahiy ile öğrenen Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem dışında kimse bilmiyordu. Onun için bu durum, Müslüman olduğu bilinen bir kimsenin Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmeden bir yönetime katılmasına uygun düşmez. Uygun düştüğünü söyleyenlerin, hiç bir delili, hatta şibih delili [Delile benzer] bile yoktur.

3- Maslahat ile istidlal ve onun delil olmasına gelince, keza bu da yerinde bir istidlal değildir. Buna da bir göz atalım:

Usul âlimleri arasında maslahatı delil olarak kabul edenler var. Ama onlar, maslahatı emreden veya nehyeden bir şeyin şeriatta gelmiş olmamasını şart koşarlar. Emreden veya nehyeden bir nass gelmiş ise, maslahat hükmü alınmaz, aksine şeriatta bildirilen hüküm alınır derler. Muteber hiç bir usul âlimi, maslahat bunu gerektiriyor bahanesiyle vahyin getirdiği nassların devre dışı bırakılacağını söylemedi. Örneğin faiz, haramdır. Şeriat, vahyin getirdiği nasslar ile faizi haram kıldı. Dolayısıyla maslahatlar faizi gerektirse bile, şeriat bunu reddeder ve haram kılar. Bazı sözde âlimler, faize fetva verseler dahi fetvaları reddolunur. Ayrıca vahyin getirdiği Şeriat ile de taban tabana zıttır. Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmetmek, faizin haramlığı gibi kati şekilde haramdır. Çünkü vahyin getirdiği nasslar böyle demektedir. Burada maslahatın hakemliğine yer yoktur. Çünkü şeriat neredeyse, maslahat da oradadır. Bunun tam tersi değildir.

Biz, bu konuda müsamahakâr davranıp Mesalihi Mürsele'yi kabul eden usul âlimleri ile aynı görüşte değiliz. Hatta bunların mezhebine göre bile, maslahat ile istidlale yer yoktur. Gerçek şu ki Mesalihi Mürsele diye bir şey yok. Şeriat, bazı şeyleri emretmeden ve nehyetmeden öylece bıraktı diyenlerin nazarında Mesalihi Mürsele söz konusudur. Maslahatın kullanılacağı alanın burası olduğunu söylediler. Hâlbuki Şeriat, hükmü beyan edilmeyen hiç bir şey bırakmadı. Aksine her şeyin hükmünü açıkladı.

تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْ "Her şey için bir açıklama olarak indirdik." [Nahl 89]

مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ "Biz Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık." [Enam 38]

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm'dan razı oldum." [Maide 3]

4- Özetle, küfür sistemlerine katılmak ve Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmetmek, küfürdür. Eğer Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmeden yönetici, bu hükme inanırsa kâfir olur. Eğer Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmeden yönetici, bu hükme inanmazsa, zalim ve fasık olur. Nitekim ayetlerde böyle geçmektedir:

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." [Maide 44]

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." [Maide 45]

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." [Maide 47]

Müslümanın, Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmeden bir yönetime katılmasının caiz olduğunu söyleyenlerin, hiç bir delili ya da şibih delilleri yoktur. Çünkü bu konuda yasaklayıcı nasslar, sübutu ve delaleti kati nasslardır. Umarım cevap, yeterince açık ve derde devadır.

Bu kategoriden diğerleri: « Soru Cevap Zekât Nisabı Soru Cevap »

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER