- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Dini Özgürlükler, Batı’nın Siyasi Hedeflerini Gerçekleştirmek İçin Kullandığı Bir Araçtır
Haber:
18 Kasım’da Radio Liberty haber ajansı, ABD Dışişleri Bakanlığı’na atıfta bulunarak aşağıdaki haberi yayınladı: “Kazakistan, dini özgürlük için Amerika’nın “izleme listesine” dahil edilmekten kaçınmaktadır. Dışişleri Bakanlığı, ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu’nun Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan’ı listeye ekleme tavsiyesine uymadı.”
Kongre tarafından küresel din özgürlüğü konusunda tavsiyeler geliştirmek üzere kurulan çift partili bağımsız bir organ olan ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu, Nisan raporunda Kazakistan’ı dini özgürlük ihlallerinde suç ortaklığı veya hoşgörü için Amerika Dışişleri Bakanlığı izleme listesine dahil edilmesini tavsiye etti.”
Yorum:
ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu, her yıl dünyanın dört bir yanındaki ülkelerdeki “dini özgürlük” durumu hakkında bir rapor yayınlamaktadır. Nitekim rapor, 1998 Uluslararası Din Özgürlüğü Yasası kapsamındaki ihlalleri açıklamaktadır. Dolayısıyla komisyon, bu mevzuata göre ihlaller tespit etmesi halinde, bu ülkelerin dini özgürlüğü ihlal eden bir ülke olarak “kara listeye” dahil edilmesi tavsiyesiyle birlikte Dışişleri Bakanlığı’nın şartnamelerini uygulamaktadır.
Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın bu temelde kararlar alırken net sınır ve kalıpları yoktur. Ancak düzenli olan bir husus mülahaza edilmiştir ki o da; şu veya bu ülkenin rejimi ABD’nin politikasına sadık olursa, bu ülkenin sözde “kara listeye” dahil olma kaderinden uzak kalması mümkündür. Ardından ABD, bu ülke halklarının “dini özgürlüklerinin” ihlal edilmesine sessiz kalmakta ve istenen hedeflere ulaşmak için de rejimlerle aktif olarak işbirliği yapmaktadır.
Dolayısıyla bugün, komisyonun ikna edici tavsiyelerine rağmen Özbekistan ve Afganistan’ın ABD Dışişleri Bakanlığı’nın kara listesine dahil olmaktan nasıl uzaklaştırıldığını mülahaza edebiliriz. Zira her iki ülkenin rejimleri de son zamanlarda Amerika ile yakın iş birliği yapmakta, dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı da bu iki ülke halkının “dini özgürlüklerinin” sistematik olarak ihlal edilmesiyle ilgilenmemektedir.
Bu yıl “kara listeye” dahil edilen Rusya ve Tacikistan’da ise durum tam tersidir. Zira Amerika, Rus etkisini bu bölgeden atmaya çalışmakta ve “dini özgürlüklerin” ihlal edildiğine dair sloganlar da dahil olmak üzere çeşitli nüfuz araçlarını kullanmaktadır.
Özellikle Amerika olmak üzere Batı açısından olana gelince; kendilerini ilgilendiren ülkelerin rejimleri üzerindeki siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için “dini özgürlükler” hala siyasi baskı araçlarından biridir. Dolayısıyla siyasi hedeflerini gerçekleştirdiklerinde “dini özgürlük” ihlallerini hemen unutacaklardır.
Nitekim Batı, insan hakları ve dini özgürlükler hakkında birtakım fikirler üretmiş ancak yasaları bu hakları koruyan bir gerçeğe dönüştürememiştir. Zira dini taassupçuluk hala Batı toplumunun ayrılmaz bir parçası olmaya devam etmektedir. Ayrıca krallar ve kiliseler döneminde, Avrupa ülkeleri başta Yahudiler olmak üzere tüm muhaliflere zulmetmiştir. Kilisenin hayattan ayrılmasının ardından dini taassupçuluk daha güç bir hale gelmiştir.
Modern askeri şirketlerden bahsetmiyorum bile. Zira NATO, Mavi Miğferler ve benzeri sömürgeciler, (Balkanlar, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve benzerleri gibi) nereye yerleşirlerse yerleşsinler, camiler yıkılmakta veya inek ahırlarına ve tuvaletlere dönüştürülmektedir.
Batı tarafından, dini özgürlüğü ihlal etme ve İslam’ın imajını çarpıtma arzusuyla ilgili İslam’a ve Müslümanlara yönelik yalan suçlamalara rağmen tarih, Yahudilerin Avrupa ve diğer ülkelerde nefret ve zulme maruz kaldıkları bir dönemde, bu Yahudiler İslam Devleti’nde kendilerine güvenli bir sığınak bulduklarını ve barış ve sükûnet içerisinde yaşadıklarını ortaya koymaktadır. Hatta onların şehirlerindeki Hıristiyanlar, yöneticilerinin zulüm ve baskıları nedeniyle Müslümanlara teslim olmuşlardır.
İlahi şeriat, zaman ve mekânın değişmesiyle değişmeyeceği gibi siyasi menfaatlerin ve benzerlerinin değişmesiyle de değişmez. Dolayısıyla dini aidiyet gözetmeksizin tüm tebaasının haklarını garanti edecek olan sadece İkinci Raşidi Hilafet’tir. Daha önce de böyleydi ve Allah’ın izniyle yakın gelecekte de böyle olacaktır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Eldar Hamzin