Rahman’ın Şehit Olarak Aldığı Kişiye Ne mutlu! Gazze’nin İmhası ve Cebaliye’nin Dehşeti Yarın Kendisine Yaman Bir Düşman Olacak Kişinin De Vay Haline!
- Kategori Makaleler
- |
Rahman’ın Şehit Olarak Aldığı Kişiye Ne mutlu! Gazze’nin İmhası ve Cebaliye’nin Dehşeti Yarın Kendisine Yaman Bir Düşman Olacak Kişinin De Vay Haline!
Aksa Tufanını ve onun izzetli Gazze’deki mücahitlerinin ve halklarının iman, bağış ve fedakârlık bakımından dünyanın efendileri ve imamları olduklarını dünyanın duyma ve aklı başında olan herkesin bunun hakikatini idrak etme hakkı vardır; bu ise İslam’ın savaşlarının yüce derecelerine yükselmek için İslam’ın ölümsüz ve yüce günlerine yükselmektir. Bu durum yeniden diriliş ve yaşam için büyük bir sarsıntı olup bu da, ümmetin sıkıntı içinde olduğu, kendisine yardım edilmediği ve alçak Haçlılardan, gazaba uğramış ayak takımlarından ve ülkenin alçak hainlerinden ineğe tapan Hindulara, puta tapan Budistlere ve lanetli Çinli müşriklere kadar tüm küfür ve şer güçlerin ümmetin üzerine üşüştüğü bir zamanda mucizesini gerçekleştiren azim İslam’dır. Nitekim Aksa Tufanı, sayılarının azlığına ve teçhizatlarının yetersizliğine rağmen, bir avuç samimi ve sabırlı mümin grup aracılığıyla Allah Subhanehu’nun mümin kullarına yönelik bir lütfu ve açık seçik bir bildirisidir; zira bir avuç samimi ve sabırlı mümin grup, küfrün sütunlarını ve gazaba uğramış olan varlığın temellerini sarstılar, destanların nadir olduğu bir zamanda İslam’ın destanını yazdılar, bir üs mesabesinde olan varlığı şok eden bir işe imza attılar ve böylece büyük kararın verildiği ve Batı’nın ve onun varlığının sarsıldığı gün onların yıldırımlarının ömrü üç saati bile geçmedi.
Gerçekten sadık, sabırlı ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyen mümin grup, seleflerinin imanlarını paylaştı, sabırlarında onların sabırlarıyla yarıştı, cihatlarında fatihler gibi bir duruş gösterdi ve lanetli kâfirlere, müminlerin gücünün sertliğini, imanlarının gücünü, sabırlarının kuvvetini ve din düşmanlarının nasıl yenilgiye uğratılacağını gösterdi. Dolayısıyla onların cihatları bir ayettir, onların fedakarlıkları bir ayettir, onların sabırları bir ayettir, onlar İslam ümmeti için bir ayettir; bu yüzden onlar, Celil olan Subhanehu’nun kendilerini şehit olarak almasını hak etmişlerdir; çünkü onların cihatları ümmet için bir hayat, imtihanları bir seçkinlik ve ölümleri de şehadettir. Rahman’ın şehit olarak aldığı kimselere ne mutlu; Gazze’nin ebrar şehitlerine ve İslam’ın ve ümmetinin izzeti ve deyyan olan (herkesin hesabını ve hakkını en iyi bilen ve veren demektir) Melik’in rızası için dünyalarını satanlara ne mutlu. Zira onlar, en güzel ruha, en cömert kalbe ve en temiz nefse sahip olan kimselerdir. Ayrıca onlar, kurak bir zamanda İslam’ın topraklarını kanlarıyla sulayan kimselerdir. Onların cihatları ise İslam topraklarına isabet eden, ölülerini dirilten, hayırlarını bitiren, meyvelerini olgunlaştıran ve yaptıkları büyük amelleriyle arkasından gelecek olan kalpleri ihya eden bir yağmur gibidir. Yine onlar, İslam hareketi içindeki, ümmetin hayatındaki ve tarihin döngüsündeki aktif bir faktördür. Zira onların şövalyeleri, destanını bir mücadele ve yiğitlik destanıyla mühürledikten sonra atından indiler ve arkalarını dönmeden Allah için saf kanlarını döktüler. Ömrüme yemin olsun ki bu, liderlerin cihadıdır ve en büyük bir cihattır. Amr İbn Anbese’den rivayet edilen bir hadiste şöyle geçmektedir; Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, hangi cihadın daha üstün olduğu soruldu. Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu: مَنْ عُقِرَ جَوَادُهُ وَأُهْرِيقَ دَمُهُ“Atı öldürülen ve kendi kanı da akıtılan, (böylece malıyla canıyla Allah yolunda cihad ederken şehid edilen kimsenin cihadı) kimsedir.” [Ahmed ve İbn Hibban Sahihi’nde rivayet ettiler.]
Gazze ve onun karşılığını sadece Allah’tan bekleyen mücahitleri ve sabırlı halkı takdir edilecek, bir gün gelecek Aksa Tufanı, Gazze savaşı, cihat, sabır ve halkının büyük fedakarlıkları anılacak ve insanlar şöyle diyecektir: onlar, kırılma zamanında İslam’ın yüceliklerini gösteren kişilerdir. Hatta onların yaptıkları Hıttin’e yükseldi. Dolayısıyla onlar, sonra gelecekler içinde iyilikle anılacak kimseler oldular. Hayatınız da şehadetiniz de ne güzel ve fatihler divanında İslam’ın yiğit şövalyelerinin yanına adınızı altın harflerle yazdırmayı hak ettiniz. İslam ve ümmeti için yaptığınız tüm iyilikler için Allah’ın rahmeti sizin üzerinize olsun.
İslam ümmeti; izzetli Gazze Allah ile olan biatini yerine getirmiş, anlaşmasının şartlarını gerçekleştirmiş, İslam’ın izzeti ve kelimesinin yüceltilmesi uğrunda canlarını, ciğer parelerini ve mallarını feda etmiş ve sizin için geriye hiçbir mazeret bırakmamıştır; Allah’a yemin olsun ki biatiniz boyunlarınızda asılı durmakta olup Allah ile yapılan anlaşma sizin pranganız ve farz olan akdiniz ve ahdinizdir. Allah’a yemin olsun bunu yerine getirmekten başka bir kaçış ve kurtuluşunuz yoktur. Peki Gazze savaşı tam teşekküllü bir Haçlı savaşı iken ve Haçlı Batı tüm alçakları, ayak takımları ve ajanlarının pislikleriyle üzerine gelmişken sizin durumunuz nedir Allah aşkına; ümmet olarak sizin musibetiniz, akidevi devletinden, stratejik dayanağından, ordularından, silahlarından ve ümmetinin kucaklamasından yoksun mümin bir grubun desteksiz bir şekilde ve ciddi bir çıplaklıkla savaşa girmesi ve Haçlı ülkeleri, gazaba uğramış Yahudi varlığı ve ümmetin enerjisinin üstüne çöreklenen, güçlerini prangaya vuran ve onun davalarına karşı çıkan hain ve utanç verici rejimler gibi tüm alçak insanların onun üzerine üşüşmesidir.
Artık tufanınıza dahil olmanızın ve gecenizi karartan küfrü dürüp bükecek ve tüm bu trajedileri ve eziyetleri silecek büyük destanınızı gerçekleştirmenizin zamanı gelmedi mi ey Müslümanlar topluluğu?! Cahiliyeden daha da cahil olan dönemin egemen olduğu, en koyu karanlıkların kapladığı, yeryüzünün en lanetli yöneticilerinin iş başında olduğu ve şeytanın kuluçkaya yatıp civciv çıkardığı çağınıza gelince; işte bu sizin zamanınızın aksiyomudur. Aman ha kafanızı karıştırmayın ve kurtuluşunuzu istemeyin! zira bir Müslümanın kurtuluşu İslam’ı olduğu halde onun kurtuluşu istemesi artık utanç verici oldu!
Aksine sizler, imanınızda Allah’a sadık oldunuz, iradenizin ve kararlılığınızın ciddiyetini gösterdiniz ve şunu iyi biliniz ki, işin başlangıcı batıl felsefesi, sistemleri, rejimleri, hain ve ajan yöneticileriyle bu kara küfrün yıkılmasıdır. Zira yıkımın her ertelenmesi, trajedinizin ve perçeminiz elinde olana itaatsizliğin uzaması demektir. Bu yüzden işin sonu ve binanın gayesi Rabbinizin şeriatının hakim olmasıdır. Bu da Nebiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Minhacı üzere Raşidi Hilafettir ki artık bundan sonra sapmayacak ve sıkıntıya düşmeyeceksiniz. Zira böylece tüm trajedileriniz son bulacak ve yaratıcınız, el-Bâriniz, Rabbiniz ve Mevlanız razı olacaktır.
Müslümanlar topluluğu sizin hayati meseleniz; sizler büyük trajedinizi, büyük felaketinizi, Gazze soykırımını ve Cebaliye dehşetini yaşarken sarsıcı tanıklığınız, düşmanlarınıza karşı ölümcül stratejik çıplaklığınız içinde bir devlet olmaksızın devletlerle savaşmanız, bir devlet, bir lider, bir komutan ve bir ordu olmaksızın tam bir çıplaklık içinde olduğunuz halde tüm küfür ülkeleri, amansız düşmanınız olan tüm küfür ülkeleriyle savaşmanız, bir Halife, bir İmam, bir cihat emiri ve kafir Batı ve köpekleriyle savaşı çözmek için tüm orduları harekete geçiren bir devlet olmadan cihat etmeniz ve devletiniz, siyasetiniz, ordunuz, silahlarınız, savaş sanayiniz ve askeri planlamanız olmaksızın yıkıcı silahlara, savaş sanayilerine, askeri planlamalara ve maymunların ve domuzların kardeşlerine sempati duyan Haçlı nefretine sahip zırhlı ordularla ve en tehlikeli pozisyonlarınıza sızan hain ve ajan alçak yöneticilerle savaşmanızdır; bundan daha da şiddetli ve daha büyük olanı ise, azim İslam’ınızın hayatınızın ve işlerinizin siyasetinden yoksun olmasıdır. Kısacası sizler, İslam’ınız ve İslam Devletiniz olmadan, vahşi kafirlerin istedikleri zaman, istedikleri şekilde saldıracakları yetimler gibisiniz; yani sizler, devletlerin çatışmalarını ve savaşlarını devlet olmadan yürütmeye çalışıyorsunuz; ömrüme yemin olsun ki bu sizin en büyük talihsizliğinizdir!
Yönetimde, siyasette, ekonomide, toplumda, eğitimde, yargıda, uluslararası ilişkilerde, savaşta ve askerlikte İslam'ın sistemlerini pratik olarak uygulamaksızın yöneticilerinizin zulmünü, yoksulluğunuzu, cehaletinizi, durumlarınızın fesadını, sıkıntılı yaşam koşullarınızı ve evlerinizin yıkıntısını ortadan kaldırmaya ve düşmanlarınızdan kurtulmaya çalışıyorsunuz... Yani musibetinizin anasını ve en büyük ikileminizi, önemsiz araçlarla, dağınık çabalarla ve azim İslam'a yönelik zayıf ve kısır bir anlayışla çözmeye çalışıyorsunuz. Bazıları bunun, dünyanın bir ucundan diğer ucuna katledilen bir ümmetin felaketi olduğu bilindiği halde içimizden birinin tezkiyesi ve tavsiyesi olduğunu düşünüyor; arkadaşımız hâlâ evlerimizin yıkılmasına, durumumuzun yozlaşmasına, dünyamızın ve ahiretimizin hüsrana uğramasına neden olan bireycilik ve laik bencillik kabuğundan çıkamıyor; zira o, duygularının ateşini söndürmek ve öfkesini boşaltmak amacıyla gösteri yapmak için harekete geçmiş olsa da onun çarpık sloganı bireyin ıslah olmasıyla toplumun da ıslah olacağıdır. Aynı şey hadisleri yeniden tarihselleştirmekle ve ümmetin yakıcı meselelerinden ve toplumun gerçek açmazlarından ayrılana kadar sekülerleştirilmiş şerî bir ilim bahanesi altında açıklamalar yapmakla meşgul olanlar için de geçerlidir. Dolayısıyla İslam’ın ölümü, münker olanı öldürmeyen, marufu yaşatmayan, batıl olanı yok etmeyen ve hak olanı tesis etmeyen sözde şerî bir ilim adına gerçekleşmiştir; aksine sözde şerî ilim sahibi, insanları hain ve ajan birini dinlemeye ve itaat etmeye teşvik etmek için minbere çıkar ve bu hain ve ajanın emir sahibi olduğunu iddia ederek tahrif eder, iftira atar ve çarpıtır!
İslam ümmeti: Sizin için kaçınılmaz ve vacip olan şey, ülkelerinizin harap olduğunu, hayatınızın zorluk ve sıkıntı içinde olduğunu, kanlarınızın, namuslarınızın, mallarınızın ve Rabbinizin tüm kutsallarının iğrenç bir şekilde ihlal edildiğini ve bunların sadece tüm İslam’ınızın kaybolmasından, tüm İslami hayatınızın kaybolmasından, Rabbinizin şeriatıyla hükmetmenin kaybolmasından, İslami Hilafetinizin kaybolmasından ve kendisiyle korunulacak ve arkasında cihat edilecek bir kalkan olan İmamınızın kaybolmasından dolayı olduğunu anlamanızdır.
Bu kaybolmanın nedeni, İslami yönetimin tamamen kaybolmasından kaynaklanmaktadır; bu yönetim ise ancak bir Halife, bir devlet ve kendisiyle korunulacak ve arkasında cihat edilecek bir İmamla mümkündür; zira bu sayede İslami hayat yaşanacak, küfür kökünden söküp atılacak, itaat gerçekleşecek, ibadet tahakkuk edecek, takva olacak, haklar alınacak, mezalimler kaldırılacak, adalet hakim olacak, kitleler güvende olacak, güvenlik, refah, ilim, izzet ve iktidar olacak, kalkınma, ilerleme, yükselme ve yücelme olacak, dünya ve ahiret iyi olacak ve göklerin ve yerin Rabbinin ve yaratıkların yaratıcısının ve ilahının rızası olacaktır.
İslam ümmeti: Yahudi varlığının suçlarına tepki vermeniz için değil gazaba uğramış Yahudi varlığını kökünden söküp atmanız için Gazze size haykırıyor; o halde bu aşağılık varlığın sizi davanızın hakikatinden uzaklaştırmasına izin vermeyin. Zira o, şöyle bir varlık olarak kalmaya devam edecektir ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُواْ إِلاَّ بِحَبْلٍ مِّنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَاؤُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ “Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir.” [Al-i İmran 112] Korkak bir kavmin neslinin çocukları da şöyle olacaktır: لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعًا إِلَّا فِي قُرًى مُّحَصَّنَةٍ أَوْ مِن وَرَاء جُدُرٍ “Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar.” [Haşr 14] Hıttin Savaşı, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hicretinin 583. yılında bir Cumartesi günü, günün yedi saatlik kısmına mal olmuştu; böylece Haçlılar Kudüs’ü seksen sekiz yıl boyunca kirlettikten sonra, kılıçlarımız hain emirlerinin kanıyla sulanıncaya kadar onların izlerini sildik ve acımasız otoritelerini kökünden söküp attık. Peki gazaba uğramış aşağılık varlığa ne demeli?! Allah’ın izniyle bu necisleri, yine cumartesi günü günün birkaç saati içinde silecek ve kökünden söküp atacağız.
Ancak bütün mesele, savaş komutanlarınızın kaybolması, ordularınızın zincirlenmiş olması ve ülkelerinizin sömürgeleştirilmiş olmasıyla ilgilidir; sizin savaşınızın ve destanınızın komutanı ve Rabbinizin, gerek gazaba uğramışlar, gerek Haçlıların önünde ve arkasında olanlar, gerekse müşriklerden ve gizlenmiş hain ve ajanlardan onlara sarılmış olanlar hakkındaki vaadini yerine getirecek olan sadece bir kalkan olan İmamınız ve Raşid bir Halifenizdir. Dolayısıyla bütün mesele, Hilafetinizi kurmak ve Halifenizi nasbedip ona biat etmektir. Zira gazaba uğramış olan varlığı kökünden söküp atmak için sizin önceliğiniz işte budur. Bu ise sonraya bırakılmaması gereken öncelikli bir iştir. Zira bu, farzların tacı ve tüm farzların ancak kendisiyle tamamlandığı bir farzdır. Çünkü bu azim farz sayesinde Rabbinizin şeriatıyla hükmedilecek, cihadınız gerçekleşecek, ordularınız harekete geçerek düşmanlarınız kökünden sökülüp atılacak ve Rabbinizin ve Mevlanınızın kelimesi yüceltilecektir.
Artık bu orduların öfkelenip harekete geçmelerinin zamanı gelmedi mi?! Ey savaş ehli ve ey güç ve kuvvet ehli: Aklınızı başınıza alın! Gazze’deki soykırımdan ve Cebaliye’deki dehşetten dolayı öfkelenip harekete geçmeyeceksiniz de ne zaman öfkelenip harekete geçeceksiniz?! Ey Müslüman orduları: Şayet ülkenin koruyucuları onu düşmana teslim ederlerse bu nasıl bir günahtır biliyor musunuz?! Şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkmuyor musunuz?! Sizin iğrenç ihanetinizin şahidi olan evlatlarınızın kanlarının ve kadınlarınızın namuslarının güçlü bir düşman olmasından korkmuyor musunuz?! Silahlarınızın demirlerinin, kışlanızın taşlarının ve uzuvlarınızın sinirlerinin size lanet edip aleyhinize şahitlik etmesinden korkmuyor musunuz?! Bu utanç verici varlığı yok etmek ve onun kokuşmuşluğunu ve pisliğini kökünden söküp atmak için artık bu orduların kıskançlık duymasının zamanı gelmedi mi?! Allah’a yemin olsun ki şayet tövbe edip akıllarını başlarına alırlarsa, hain ve utanç verici tahtları yıkmaları ve ümmete otoritesini, yönetim ve liderliği de İslam’a geri vermeleri günün sadece bir saatini alacaktır!
Ey ordu komutanları: Sadece Rabbinize tövbe edin; zira dünya, bela ve imtihanla dolu günün sadece bir saatinden ibarettir; sonra kıyamet, felaket ve kulakları sağır eden sesin olduğu gün gelecek ve sizden hiçbir şeyin gizli kalmadığı şiddetli bir azaba maruz kalacaksınız. Ey savaş ehli ve ey güç ve kuvvet ehli: Bu sizin savaşınız ve kime karşı? Aksa Tufanının ifşa edip ortaya çıkardığı en aşağılık ve korkak yaratıklara karşı. Ey savaş ehli: Bu, seleflerinizin ve atalarınızın zaferlerinin tarihidir; o halde onun laneti ve utancı olmayın. Bu bir Hıttin’dir; sen Hıttin’in ne olduğunu nerden bileceksin? Allah’ın sonsuz günlerinden birinin sadece yedi saatini almıştır; zira Hıttin savaşının sabahından o günün gün batımına kadar, Allah olacak bir işi gerçekleştirdi, yazılı olan zafer ve kaçınılmaz olan kurtuluş oldu; Hıttin savaşı o gün, Kudüs’ü, Aksa’yı ve Şam beldesini kafirlerin pisliklerinden kurtarmak için tüm Haçlı lejyonlarına karşı yapılmıştır; işte o gün yani H. 24 Rabiu’l Âhir 583 M. 4 Temmuz 1187 günü güneş doğdu; zira o gün Müslümanların askerleri, Haçlıların büyük bir kısmını öldürdüler; bu yüzden Haçlıların Hıttin’deki yenilgisi sadece bir yenilgi değildi, aksine başlarına gelen bir felaketti; zira öncü süvarilerini kaybettiler, onların büyük bir kısmı öldürüldü ve bir o kadar da esir alındı; öyle ki ölüleri gören birinin, Esir falan yok dediği söylenir! Esirleri gören de ölü falan yok dedi! Zira Haçlıların kralları, emirleri ve ileri gelenleri esir olarak Muzaffer Nasır Selahaddin’in çadırına götürüldü; onların içlerinde en iğrenç ve en pis olanı Karak’ın hükümdarı Arnat’tı; bunun üzerine Selahaddin melun adama suçlarını hatırlattı, günahlarından dolayı onu azarladı ve sonra ayağa kalkıp boynuna vurdu ve şöyle dedi: “Şayet yakalarsam onu öldüreceğime dair iki kez yemin etmiştim: Bunlardan biri Mekke ve Medine’ye gitmek istediği için, diğeri ise kervanı yağmalayıp ona haince ele geçirdiği için.”
Bu Hıttin, bu büyük Hıttin, günün sadece yedi saatini almıştı; yani tüm Haçlı ordularına karşı yapılan Hıttin savaşı bize sadece günün yedi saatine mal olmuştu; peki ya aşağılık ve korkak Yahudi varlığına ne demeli?! Ey Naşami Ürdün ordusu ve Kinane’nin hayırlı askerleri; Vallahi eğer tövbe eder aklınızı başınıza alırsanız, bu sadece günün bir saatini alır; zira çoğu korkak olan gazaba uğramış yaratıklara karşı bir saat yeter; bu ümmetin sorunu, evlatlarının savaşçı ruhu değildir; zira onlar, en büyük fedakarlığı yapanlar ve vermede de en cömert olanlardır. Ancak kesinlikle ümmetin sorunu, bu enerjileri odaklayacak, yönlendirecek ve yol gösterecek ve bu ümmete, Rabbinin şeriatıyla hükmetme ve onu sömürgecilikten ve küfürden kurtarma konusunda arzu ettiği gayesi yönünde liderlik edecek Rabbani bir liderliktir.
Ey Müslüman askerleri; İslam’a ve ümmetine yardım etmek ve ölüm ve hayat elinde olduğu gibi güç, kuvvet ve perçemleriniz de elinde olanın kelimesini yüceltmek amacıyla azim siretinizi yeniden tesis edip başlatmanız için büyük hakikatinizi bir kez daha diriltmenin zamanı gelmedi mi?! Siz ey Müslüman askerleri; küfrün iplerini koparmak, hain ve utanç verici yöneticilerin tahtlarını yıkmak ve ümmeti onların şerlerinden kurtarmak için Rabbinizin emrine icabet etmenizin zamanı gelmedi mi?! Zira onlar, sizin en büyük gücünüze pranga vuran vahşi sömürgeci kâfirin zincirleri ve prangaları oldukları gibi sizleri aşağılayıp küçümsemek, daha da şiddetlisi Allah’ın öfkesini sizin üzerinize çekmek için kullanılan sömürgecinin araçlarıdırlar.
Ey Müslüman orduları ve askerleri: Gazze’nin imhası ve Cebaliye’deki dehşetten sonra artık hiçbir mazeret ya da bahane kalmamıştır; bu vahşet kendisine hüccet olan, ona şahit olan ve şehidin de kendisine düşman ve şahit olan kişinin vay haline ki vay haline; Vallahi hiçbir mazeretiniz kalmamıştır; zira sizler, savaşın başları, sahanın efendileri, sanayi ve emtia sahiplerisiniz ve sizler bunlardaki yüksek mevkilerin ve yönetim ilkelerinin tezahürlerisiniz. O halde bu mazlum ümmetin, ordularının ve askerlerinin gücünden ummadığı bir şeyi onun zayıf fertlerinden aramasını nasıl umabilirsiniz?! Öyleyse yaratıcınıza tövbe edin, eğriliklerinizi düzeltin ve İslam’ınızı ikame edin; çok iyi biliniz ki işin başı, İslam’a ve ümmetine yardım etmek, İmamınıza biat etmek, Hilafetinizi kurmak, Rabbinizin şeriatıyla hükmetmek, O’nun kelimesini yüceltmek ve tüm toprakları küfrün ve devletlerinin pisliklerinden kurtarmak amacıyla ordularınızı harekete geçirmek için hem Rabbinizin emrine icabet ederek hem de muhlis ve bilinçli Rabbani kişilerin nidasına ve yardım çağrısına icabet ederek zincirlerinizi ve prangalarınızı kırmak ve zincirlerinizin kilidini açmak için bu hain ve utanç verici yöneticileri tahtlarından indirmek ve onları kökünden söküp atmaktır.
Ey Cabbar, Kahhar ve yerin ve göğün gerçek sahibine iman eden İslam ümmeti; gerçekten perçemlerinizin Maliki için öfkeleniyorsanız, putları ve Ruveybidalarını yıkıp havaya uçurmak, onların ihanetlerini ve utançlarını silip atmak, tahtlarını paramparça etmek, yaratıcınızın ve Rabbinizin kelimesini yüceltmek ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetinize kapıları açmak için askerlerinizin komutanlarından ve ordularınızın subaylarından yardım isteyin; peki Rabbinize ve Nebiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e sadık olacak mısınız?! Şunun biliniz ki bu büyük yıkımdan tek kurtuluş, İslam’ın yapısını, sancağını ve onun Raşidi Hilafetini, Batı’nın putlarının ve sütunlarının enkazı üzerinde yükseltmektir.
مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
“Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah’ındır.. O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-5]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed