Cumartesi, 21 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Rahman’ın Şehit Olarak Aldığı Kişiye Ne mutlu! Gazze’nin İmhası ve Cebaliye’nin Dehşeti Yarın Kendisine Yaman Bir Düşman Olacak Kişinin De Vay Haline!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Rahman’ın Şehit Olarak Aldığı Kişiye Ne mutlu! Gazze’nin İmhası ve Cebaliye’nin Dehşeti Yarın Kendisine Yaman Bir Düşman Olacak Kişinin De Vay Haline!

Aksa Tufanını ve onun izzetli Gazze’deki mücahitlerinin ve halklarının iman, bağış ve fedakârlık bakımından dünyanın efendileri ve imamları olduklarını dünyanın duyma ve aklı başında olan herkesin bunun hakikatini idrak etme hakkı vardır; bu ise İslam’ın savaşlarının yüce derecelerine yükselmek için İslam’ın ölümsüz ve yüce günlerine yükselmektir. Bu durum yeniden diriliş ve yaşam için büyük bir sarsıntı olup bu da, ümmetin sıkıntı içinde olduğu, kendisine yardım edilmediği ve alçak Haçlılardan, gazaba uğramış ayak takımlarından ve ülkenin alçak hainlerinden ineğe tapan Hindulara, puta tapan Budistlere ve lanetli Çinli müşriklere kadar tüm küfür ve şer güçlerin ümmetin üzerine üşüştüğü bir zamanda mucizesini gerçekleştiren azim İslam’dır. Nitekim Aksa Tufanı, sayılarının azlığına ve teçhizatlarının yetersizliğine rağmen, bir avuç samimi ve sabırlı mümin grup aracılığıyla Allah Subhanehu’nun mümin kullarına yönelik bir lütfu ve açık seçik bir bildirisidir; zira bir avuç samimi ve sabırlı mümin grup, küfrün sütunlarını ve gazaba uğramış olan varlığın temellerini sarstılar, destanların nadir olduğu bir zamanda İslam’ın destanını yazdılar, bir üs mesabesinde olan varlığı şok eden bir işe imza attılar ve böylece büyük kararın verildiği ve Batı’nın ve onun varlığının sarsıldığı gün onların yıldırımlarının ömrü üç saati bile geçmedi.

Gerçekten sadık, sabırlı ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyen mümin grup, seleflerinin imanlarını paylaştı, sabırlarında onların sabırlarıyla yarıştı, cihatlarında fatihler gibi bir duruş gösterdi ve lanetli kâfirlere, müminlerin gücünün sertliğini, imanlarının gücünü, sabırlarının kuvvetini ve din düşmanlarının nasıl yenilgiye uğratılacağını gösterdi. Dolayısıyla onların cihatları bir ayettir, onların fedakarlıkları bir ayettir, onların sabırları bir ayettir, onlar İslam ümmeti için bir ayettir; bu yüzden onlar, Celil olan Subhanehu’nun kendilerini şehit olarak almasını hak etmişlerdir; çünkü onların cihatları ümmet için bir hayat, imtihanları bir seçkinlik ve ölümleri de şehadettir. Rahman’ın şehit olarak aldığı kimselere ne mutlu; Gazze’nin ebrar şehitlerine ve İslam’ın ve ümmetinin izzeti ve deyyan olan (herkesin hesabını ve hakkını en iyi bilen ve veren demektir) Melik’in rızası için dünyalarını satanlara ne mutlu. Zira onlar, en güzel ruha, en cömert kalbe ve en temiz nefse sahip olan kimselerdir. Ayrıca onlar, kurak bir zamanda İslam’ın topraklarını kanlarıyla sulayan kimselerdir. Onların cihatları ise İslam topraklarına isabet eden, ölülerini dirilten, hayırlarını bitiren, meyvelerini olgunlaştıran ve yaptıkları büyük amelleriyle arkasından gelecek olan kalpleri ihya eden bir yağmur gibidir. Yine onlar, İslam hareketi içindeki, ümmetin hayatındaki ve tarihin döngüsündeki aktif bir faktördür. Zira onların şövalyeleri, destanını bir mücadele ve yiğitlik destanıyla mühürledikten sonra atından indiler ve arkalarını dönmeden Allah için saf kanlarını döktüler. Ömrüme yemin olsun ki bu, liderlerin cihadıdır ve en büyük bir cihattır. Amr İbn Anbese’den rivayet edilen bir hadiste şöyle geçmektedir; Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, hangi cihadın daha üstün olduğu soruldu. Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu: مَنْ عُقِرَ جَوَادُهُ وَأُهْرِيقَ دَمُهُ“Atı öldürülen ve kendi kanı da akıtılan, (böylece malıyla canıyla Allah yolunda cihad ederken şehid edilen kimsenin cihadı) kimsedir.” [Ahmed ve İbn Hibban Sahihi’nde rivayet ettiler.]

Gazze ve onun karşılığını sadece Allah’tan bekleyen mücahitleri ve sabırlı halkı takdir edilecek, bir gün gelecek Aksa Tufanı, Gazze savaşı, cihat, sabır ve halkının büyük fedakarlıkları anılacak ve insanlar şöyle diyecektir: onlar, kırılma zamanında İslam’ın yüceliklerini gösteren kişilerdir. Hatta onların yaptıkları Hıttin’e yükseldi. Dolayısıyla onlar, sonra gelecekler içinde iyilikle anılacak kimseler oldular. Hayatınız da şehadetiniz de ne güzel ve fatihler divanında İslam’ın yiğit şövalyelerinin yanına adınızı altın harflerle yazdırmayı hak ettiniz. İslam ve ümmeti için yaptığınız tüm iyilikler için Allah’ın rahmeti sizin üzerinize olsun.

İslam ümmeti; izzetli Gazze Allah ile olan biatini yerine getirmiş, anlaşmasının şartlarını gerçekleştirmiş, İslam’ın izzeti ve kelimesinin yüceltilmesi uğrunda canlarını, ciğer parelerini ve mallarını feda etmiş ve sizin için geriye hiçbir mazeret bırakmamıştır; Allah’a yemin olsun ki biatiniz boyunlarınızda asılı durmakta olup Allah ile yapılan anlaşma sizin pranganız ve farz olan akdiniz ve ahdinizdir. Allah’a yemin olsun bunu yerine getirmekten başka bir kaçış ve kurtuluşunuz yoktur. Peki Gazze savaşı tam teşekküllü bir Haçlı savaşı iken ve Haçlı Batı tüm alçakları, ayak takımları ve ajanlarının pislikleriyle üzerine gelmişken sizin durumunuz nedir Allah aşkına; ümmet olarak sizin musibetiniz, akidevi devletinden, stratejik dayanağından, ordularından, silahlarından ve ümmetinin kucaklamasından yoksun mümin bir grubun desteksiz bir şekilde ve ciddi bir çıplaklıkla savaşa girmesi ve Haçlı ülkeleri, gazaba uğramış Yahudi varlığı ve ümmetin enerjisinin üstüne çöreklenen, güçlerini prangaya vuran ve onun davalarına karşı çıkan hain ve utanç verici rejimler gibi tüm alçak insanların onun üzerine üşüşmesidir.

Artık tufanınıza dahil olmanızın ve gecenizi karartan küfrü dürüp bükecek ve tüm bu trajedileri ve eziyetleri silecek büyük destanınızı gerçekleştirmenizin zamanı gelmedi mi ey Müslümanlar topluluğu?! Cahiliyeden daha da cahil olan dönemin egemen olduğu, en koyu karanlıkların kapladığı, yeryüzünün en lanetli yöneticilerinin iş başında olduğu ve şeytanın kuluçkaya yatıp civciv çıkardığı çağınıza gelince; işte bu sizin zamanınızın aksiyomudur. Aman ha kafanızı karıştırmayın ve kurtuluşunuzu istemeyin! zira bir Müslümanın kurtuluşu İslam’ı olduğu halde onun kurtuluşu istemesi artık utanç verici oldu!

Aksine sizler, imanınızda Allah’a sadık oldunuz, iradenizin ve kararlılığınızın ciddiyetini gösterdiniz ve şunu iyi biliniz ki, işin başlangıcı batıl felsefesi, sistemleri, rejimleri, hain ve ajan yöneticileriyle bu kara küfrün yıkılmasıdır. Zira yıkımın her ertelenmesi, trajedinizin ve perçeminiz elinde olana itaatsizliğin uzaması demektir. Bu yüzden işin sonu ve binanın gayesi Rabbinizin şeriatının hakim olmasıdır. Bu da Nebiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Minhacı üzere Raşidi Hilafettir ki artık bundan sonra sapmayacak ve sıkıntıya düşmeyeceksiniz. Zira böylece tüm trajedileriniz son bulacak ve yaratıcınız, el-Bâriniz, Rabbiniz ve Mevlanız razı olacaktır.

Müslümanlar topluluğu sizin hayati meseleniz; sizler büyük trajedinizi, büyük felaketinizi, Gazze soykırımını ve Cebaliye dehşetini yaşarken sarsıcı tanıklığınız, düşmanlarınıza karşı ölümcül stratejik çıplaklığınız içinde bir devlet olmaksızın devletlerle savaşmanız, bir devlet, bir lider, bir komutan ve bir ordu olmaksızın tam bir çıplaklık içinde olduğunuz halde tüm küfür ülkeleri, amansız düşmanınız olan tüm küfür ülkeleriyle savaşmanız, bir Halife, bir İmam, bir cihat emiri ve kafir Batı ve köpekleriyle savaşı çözmek için tüm orduları harekete geçiren bir devlet olmadan cihat etmeniz ve devletiniz, siyasetiniz, ordunuz, silahlarınız, savaş sanayiniz ve askeri planlamanız olmaksızın yıkıcı silahlara, savaş sanayilerine, askeri planlamalara ve maymunların ve domuzların kardeşlerine sempati duyan Haçlı nefretine sahip zırhlı ordularla ve en tehlikeli pozisyonlarınıza sızan hain ve ajan alçak yöneticilerle savaşmanızdır; bundan daha da şiddetli ve daha büyük olanı ise, azim İslam’ınızın hayatınızın ve işlerinizin siyasetinden yoksun olmasıdır. Kısacası sizler, İslam’ınız ve İslam Devletiniz olmadan, vahşi kafirlerin istedikleri zaman, istedikleri şekilde saldıracakları yetimler gibisiniz; yani sizler, devletlerin çatışmalarını ve savaşlarını devlet olmadan yürütmeye çalışıyorsunuz; ömrüme yemin olsun ki bu sizin en büyük talihsizliğinizdir!

Yönetimde, siyasette, ekonomide, toplumda, eğitimde, yargıda, uluslararası ilişkilerde, savaşta ve askerlikte İslam'ın sistemlerini pratik olarak uygulamaksızın yöneticilerinizin zulmünü, yoksulluğunuzu, cehaletinizi, durumlarınızın fesadını, sıkıntılı yaşam koşullarınızı ve evlerinizin yıkıntısını ortadan kaldırmaya ve düşmanlarınızdan kurtulmaya çalışıyorsunuz... Yani musibetinizin anasını ve en büyük ikileminizi, önemsiz araçlarla, dağınık çabalarla ve azim İslam'a yönelik zayıf ve kısır bir anlayışla çözmeye çalışıyorsunuz. Bazıları bunun, dünyanın bir ucundan diğer ucuna katledilen bir ümmetin felaketi olduğu bilindiği halde içimizden birinin tezkiyesi ve tavsiyesi olduğunu düşünüyor; arkadaşımız hâlâ evlerimizin yıkılmasına, durumumuzun yozlaşmasına, dünyamızın ve ahiretimizin hüsrana uğramasına neden olan bireycilik ve laik bencillik kabuğundan çıkamıyor; zira o, duygularının ateşini söndürmek ve öfkesini boşaltmak amacıyla gösteri yapmak için harekete geçmiş olsa da onun çarpık sloganı bireyin ıslah olmasıyla toplumun da ıslah olacağıdır. Aynı şey hadisleri yeniden tarihselleştirmekle ve ümmetin yakıcı meselelerinden ve toplumun gerçek açmazlarından ayrılana kadar sekülerleştirilmiş şerî bir ilim bahanesi altında açıklamalar yapmakla meşgul olanlar için de geçerlidir. Dolayısıyla İslam’ın ölümü, münker olanı öldürmeyen, marufu yaşatmayan, batıl olanı yok etmeyen ve hak olanı tesis etmeyen sözde şerî bir ilim adına gerçekleşmiştir; aksine sözde şerî ilim sahibi, insanları hain ve ajan birini dinlemeye ve itaat etmeye teşvik etmek için minbere çıkar ve bu hain ve ajanın emir sahibi olduğunu iddia ederek tahrif eder, iftira atar ve çarpıtır!

İslam ümmeti: Sizin için kaçınılmaz ve vacip olan şey, ülkelerinizin harap olduğunu, hayatınızın zorluk ve sıkıntı içinde olduğunu, kanlarınızın, namuslarınızın, mallarınızın ve Rabbinizin tüm kutsallarının iğrenç bir şekilde ihlal edildiğini ve bunların sadece tüm İslam’ınızın kaybolmasından, tüm İslami hayatınızın kaybolmasından, Rabbinizin şeriatıyla hükmetmenin kaybolmasından, İslami Hilafetinizin kaybolmasından ve kendisiyle korunulacak ve arkasında cihat edilecek bir kalkan olan İmamınızın kaybolmasından dolayı olduğunu anlamanızdır.

Bu kaybolmanın nedeni, İslami yönetimin tamamen kaybolmasından kaynaklanmaktadır; bu yönetim ise ancak bir Halife, bir devlet ve kendisiyle korunulacak ve arkasında cihat edilecek bir İmamla mümkündür; zira bu sayede İslami hayat yaşanacak, küfür kökünden söküp atılacak, itaat gerçekleşecek, ibadet tahakkuk edecek, takva olacak, haklar alınacak, mezalimler kaldırılacak, adalet hakim olacak, kitleler güvende olacak, güvenlik, refah, ilim, izzet ve iktidar olacak, kalkınma, ilerleme, yükselme ve yücelme olacak, dünya ve ahiret iyi olacak ve göklerin ve yerin Rabbinin ve yaratıkların yaratıcısının ve ilahının rızası olacaktır.

İslam ümmeti: Yahudi varlığının suçlarına tepki vermeniz için değil gazaba uğramış Yahudi varlığını kökünden söküp atmanız için Gazze size haykırıyor; o halde bu aşağılık varlığın sizi davanızın hakikatinden uzaklaştırmasına izin vermeyin. Zira o, şöyle bir varlık olarak kalmaya devam edecektir ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُواْ إِلاَّ بِحَبْلٍ مِّنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَاؤُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir.” [Al-i İmran 112] Korkak bir kavmin neslinin çocukları da şöyle olacaktır: لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعًا إِلَّا فِي قُرًى مُّحَصَّنَةٍ أَوْ مِن وَرَاء جُدُرٍOnlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar.” [Haşr 14] Hıttin Savaşı, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hicretinin 583. yılında bir Cumartesi günü, günün yedi saatlik kısmına mal olmuştu; böylece Haçlılar Kudüs’ü seksen sekiz yıl boyunca kirlettikten sonra, kılıçlarımız hain emirlerinin kanıyla sulanıncaya kadar onların izlerini sildik ve acımasız otoritelerini kökünden söküp attık. Peki gazaba uğramış aşağılık varlığa ne demeli?! Allah’ın izniyle bu necisleri, yine cumartesi günü günün birkaç saati içinde silecek ve kökünden söküp atacağız.

Ancak bütün mesele, savaş komutanlarınızın kaybolması, ordularınızın zincirlenmiş olması ve ülkelerinizin sömürgeleştirilmiş olmasıyla ilgilidir; sizin savaşınızın ve destanınızın komutanı ve Rabbinizin, gerek gazaba uğramışlar, gerek Haçlıların önünde ve arkasında olanlar, gerekse müşriklerden ve gizlenmiş hain ve ajanlardan onlara sarılmış olanlar hakkındaki vaadini yerine getirecek olan sadece bir kalkan olan İmamınız ve Raşid bir Halifenizdir. Dolayısıyla bütün mesele, Hilafetinizi kurmak ve Halifenizi nasbedip ona biat etmektir. Zira gazaba uğramış olan varlığı kökünden söküp atmak için sizin önceliğiniz işte budur. Bu ise sonraya bırakılmaması gereken öncelikli bir iştir. Zira bu, farzların tacı ve tüm farzların ancak kendisiyle tamamlandığı bir farzdır. Çünkü bu azim farz sayesinde Rabbinizin şeriatıyla hükmedilecek, cihadınız gerçekleşecek, ordularınız harekete geçerek düşmanlarınız kökünden sökülüp atılacak ve Rabbinizin ve Mevlanınızın kelimesi yüceltilecektir.

Artık bu orduların öfkelenip harekete geçmelerinin zamanı gelmedi mi?! Ey savaş ehli ve ey güç ve kuvvet ehli: Aklınızı başınıza alın! Gazze’deki soykırımdan ve Cebaliye’deki dehşetten dolayı öfkelenip harekete geçmeyeceksiniz de ne zaman öfkelenip harekete geçeceksiniz?! Ey Müslüman orduları: Şayet ülkenin koruyucuları onu düşmana teslim ederlerse bu nasıl bir günahtır biliyor musunuz?! Şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkmuyor musunuz?! Sizin iğrenç ihanetinizin şahidi olan evlatlarınızın kanlarının ve kadınlarınızın namuslarının güçlü bir düşman olmasından korkmuyor musunuz?! Silahlarınızın demirlerinin, kışlanızın taşlarının ve uzuvlarınızın sinirlerinin size lanet edip aleyhinize şahitlik etmesinden korkmuyor musunuz?! Bu utanç verici varlığı yok etmek ve onun kokuşmuşluğunu ve pisliğini kökünden söküp atmak için artık bu orduların kıskançlık duymasının zamanı gelmedi mi?! Allah’a yemin olsun ki şayet tövbe edip akıllarını başlarına alırlarsa, hain ve utanç verici tahtları yıkmaları ve ümmete otoritesini, yönetim ve liderliği de İslam’a geri vermeleri günün sadece bir saatini alacaktır!

Ey ordu komutanları: Sadece Rabbinize tövbe edin; zira dünya, bela ve imtihanla dolu günün sadece bir saatinden ibarettir; sonra kıyamet, felaket ve kulakları sağır eden sesin olduğu gün gelecek ve sizden hiçbir şeyin gizli kalmadığı şiddetli bir azaba maruz kalacaksınız. Ey savaş ehli ve ey güç ve kuvvet ehli: Bu sizin savaşınız ve kime karşı? Aksa Tufanının ifşa edip ortaya çıkardığı en aşağılık ve korkak yaratıklara karşı. Ey savaş ehli: Bu, seleflerinizin ve atalarınızın zaferlerinin tarihidir; o halde onun laneti ve utancı olmayın. Bu bir Hıttin’dir; sen Hıttin’in ne olduğunu nerden bileceksin? Allah’ın sonsuz günlerinden birinin sadece yedi saatini almıştır; zira Hıttin savaşının sabahından o günün gün batımına kadar, Allah olacak bir işi gerçekleştirdi, yazılı olan zafer ve kaçınılmaz olan kurtuluş oldu; Hıttin savaşı o gün, Kudüs’ü, Aksa’yı ve Şam beldesini kafirlerin pisliklerinden kurtarmak için tüm Haçlı lejyonlarına karşı yapılmıştır; işte o gün yani H. 24 Rabiu’l Âhir 583 M. 4 Temmuz 1187 günü güneş doğdu; zira o gün Müslümanların askerleri, Haçlıların büyük bir kısmını öldürdüler; bu yüzden Haçlıların Hıttin’deki yenilgisi sadece bir yenilgi değildi, aksine başlarına gelen bir felaketti; zira öncü süvarilerini kaybettiler, onların büyük bir kısmı öldürüldü ve bir o kadar da esir alındı; öyle ki ölüleri gören birinin, Esir falan yok dediği söylenir! Esirleri gören de ölü falan yok dedi! Zira Haçlıların kralları, emirleri ve ileri gelenleri esir olarak Muzaffer Nasır Selahaddin’in çadırına götürüldü; onların içlerinde en iğrenç ve en pis olanı Karak’ın hükümdarı Arnat’tı; bunun üzerine Selahaddin melun adama suçlarını hatırlattı, günahlarından dolayı onu azarladı ve sonra ayağa kalkıp boynuna vurdu ve şöyle dedi: “Şayet yakalarsam onu öldüreceğime dair iki kez yemin etmiştim: Bunlardan biri Mekke ve Medine’ye gitmek istediği için, diğeri ise kervanı yağmalayıp ona haince ele geçirdiği için.”

Bu Hıttin, bu büyük Hıttin, günün sadece yedi saatini almıştı; yani tüm Haçlı ordularına karşı yapılan Hıttin savaşı bize sadece günün yedi saatine mal olmuştu; peki ya aşağılık ve korkak Yahudi varlığına ne demeli?! Ey Naşami Ürdün ordusu ve Kinane’nin hayırlı askerleri; Vallahi eğer tövbe eder aklınızı başınıza alırsanız, bu sadece günün bir saatini alır; zira çoğu korkak olan gazaba uğramış yaratıklara karşı bir saat yeter; bu ümmetin sorunu, evlatlarının savaşçı ruhu değildir; zira onlar, en büyük fedakarlığı yapanlar ve vermede de en cömert olanlardır. Ancak kesinlikle ümmetin sorunu, bu enerjileri odaklayacak, yönlendirecek ve yol gösterecek ve bu ümmete, Rabbinin şeriatıyla hükmetme ve onu sömürgecilikten ve küfürden kurtarma konusunda arzu ettiği gayesi yönünde liderlik edecek Rabbani bir liderliktir.

Ey Müslüman askerleri; İslam’a ve ümmetine yardım etmek ve ölüm ve hayat elinde olduğu gibi güç, kuvvet ve perçemleriniz de elinde olanın kelimesini yüceltmek amacıyla azim siretinizi yeniden tesis edip başlatmanız için büyük hakikatinizi bir kez daha diriltmenin zamanı gelmedi mi?! Siz ey Müslüman askerleri; küfrün iplerini koparmak, hain ve utanç verici yöneticilerin tahtlarını yıkmak ve ümmeti onların şerlerinden kurtarmak için Rabbinizin emrine icabet etmenizin zamanı gelmedi mi?! Zira onlar, sizin en büyük gücünüze pranga vuran vahşi sömürgeci kâfirin zincirleri ve prangaları oldukları gibi sizleri aşağılayıp küçümsemek, daha da şiddetlisi Allah’ın öfkesini sizin üzerinize çekmek için kullanılan sömürgecinin araçlarıdırlar.

Ey Müslüman orduları ve askerleri: Gazze’nin imhası ve Cebaliye’deki dehşetten sonra artık hiçbir mazeret ya da bahane kalmamıştır; bu vahşet kendisine hüccet olan, ona şahit olan ve şehidin de kendisine düşman ve şahit olan kişinin vay haline ki vay haline; Vallahi hiçbir mazeretiniz kalmamıştır; zira sizler, savaşın başları, sahanın efendileri, sanayi ve emtia sahiplerisiniz ve sizler bunlardaki yüksek mevkilerin ve yönetim ilkelerinin tezahürlerisiniz. O halde bu mazlum ümmetin, ordularının ve askerlerinin gücünden ummadığı bir şeyi onun zayıf fertlerinden aramasını nasıl umabilirsiniz?! Öyleyse yaratıcınıza tövbe edin, eğriliklerinizi düzeltin ve İslam’ınızı ikame edin; çok iyi biliniz ki işin başı, İslam’a ve ümmetine yardım etmek, İmamınıza biat etmek, Hilafetinizi kurmak, Rabbinizin şeriatıyla hükmetmek, O’nun kelimesini yüceltmek ve tüm toprakları küfrün ve devletlerinin pisliklerinden kurtarmak amacıyla ordularınızı harekete geçirmek için hem Rabbinizin emrine icabet ederek hem de muhlis ve bilinçli Rabbani kişilerin nidasına ve yardım çağrısına icabet ederek zincirlerinizi ve prangalarınızı kırmak ve zincirlerinizin kilidini açmak için bu hain ve utanç verici yöneticileri tahtlarından indirmek ve onları kökünden söküp atmaktır.

Ey Cabbar, Kahhar ve yerin ve göğün gerçek sahibine iman eden İslam ümmeti; gerçekten perçemlerinizin Maliki için öfkeleniyorsanız, putları ve Ruveybidalarını yıkıp havaya uçurmak, onların ihanetlerini ve utançlarını silip atmak, tahtlarını paramparça etmek, yaratıcınızın ve Rabbinizin kelimesini yüceltmek ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetinize kapıları açmak için askerlerinizin komutanlarından ve ordularınızın subaylarından yardım isteyin; peki Rabbinize ve Nebiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e sadık olacak mısınız?! Şunun biliniz ki bu büyük yıkımdan tek kurtuluş, İslam’ın yapısını, sancağını ve onun Raşidi Hilafetini, Batı’nın putlarının ve sütunlarının enkazı üzerinde yükseltmektir.

مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah’ındır.. O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-5]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed

Devamını oku...

Soykırım Savaşının Gölgesinde… Yahudi Varlığına Ait Bir Savaş Gemisi Süveyş Kanalı’ndan Geçti!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Soykırım Savaşının Gölgesinde… Yahudi Varlığına Ait Bir Savaş Gemisi Süveyş Kanalı’ndan Geçti!

Haber:

Yahudi varlığına ait bir "Sa’ar 5" tipi savaş gemisi Süveyş Kanalı’ndan geçti; yaklaşık bir yıl önce de yani Kasım 2023'ün başlarında diğer savaş gemileriyle birlikte, Husilerin tırmanışına ve Yahudi varlığındaki şehir ve limanlara yönelik saldırılarına karşı koymak üzere Kızıldeniz’e doğru hareket etmişti.Komşu Gazze Şeridi’nin sürekli Yahudi saldırısına maruz kaldığı bir zamanda bu geminin geçişi, aktivistlerin savaş gemisinin Süveyş Kanalı’ndan geçtiğine dair video ve fotoğrafları yaymasının ardından sosyal medyada tartışmalara ve geniş bir etkileşime yol açtı.Süveyş Kanalı Yönetim Otoritesi ise geminin geçişini, Mısır makamlarının, kanalda barış ya da savaş halinde denizcilik özgürlüğünü garanti eden Konstantinopolis Anlaşması’nı uygulama taahhüdünün bir parçası olarak gerçekleştirdiğini gerekçe gösterdi.Mısır, ister ticari ister askeri gemiler olsun, kanaldan geçiş yapan gemiler için, geminin uyruğuna bakılmaksızın denizcilik özgürlüğünü garanti altına alan uluslararası sözleşmeleri uygulama konusunda kararlıdır; bu ise kanalın dünyadaki en önemli deniz yolu statüsünün korunmasının temel garantisini oluşturan Konstantinopolis Anlaşması’nın maddeleriyle uyumludur. (El-Arabi)

Yorum:

Sisi’nin genel olarak Filistin halkına, özel olarak da Gazze halkına yönelik ihanet ve komploları Aksa Tufanı operasyonu öncesinde ve sonrasında açıkça görülmektedir; zira o, Gazze Şeridi’ni kuşatma altına aldığı, Refah sınır kapısını kapattığı, tünelleri yıktığı ve Gazze Şeridi sınırı boyunca duvarlar ve tampon bölgeler inşa ettiği gibi onun rejimi de Yahudi varlığının Gazze’ye karşı başlattığı savaşlarda hain bir arabulucu rolü oynamış ve oynamaya da devam etmektedir. Bugün de, Yahudi varlığının Gazze halkına karşı işlediği soykırım savaşı ve katliamlarının gölgesinde, Gazze halkı üzerindeki baskısını arttırmış, yapay sınırları onların yüzlerine kapatmış, ilaç ve gıda girişini engellemiş ve Yahudi varlığının izin verdiği kişiler dışında, başta hasta ve yaralılar olmak üzere hiçbirinin Gazze’ye giriş ve çıkışına izin vermemiştir. Bakın işte bugün de hiç utanmadan, kıyamet gününde her bir hainin ve yüzüstü bırakanların hasmı olacak kadınları ve çocukları öldürmek için Yahudi varlığının bayrağını ve silah taşıyan gemisinin geçişine izin veriyor.

Mısır rejiminin, bu geminin geçişine izin vermesine, uluslararası anlaşmalara bağlı kaldıklarını gerekçe göstermesi ise özrü kabahatinden daha büyüktür. Peki itaat etmeye daha layık olan uluslararası anlaşmalar mı yoksa Allah ve Rasulü’nün emirleri midir?! Yahudi varlığı Gazze'ye yönelik savaşında bu anlaşmaları ve tüm kırmızı çizgileri sırtının arkasına atıp ihlal etmişken hangi uluslararası yasa ve anlaşmalardan bahsediyorsunuz?! Zira Yahudi varlığı, kadınları ve çocukları öldürdü, hastaneleri, okulları, üniversiteleri, camileri, sığınakları, gazetecileri, sağlık görevlilerini, sağlık personelini ve sivil savunma ekiplerini hedef aldı; bunun ardından hâlâ efendilerinizin emri doğrultusunda uluslararası anlaşmalara sarıldığınız gibi tüm bu suçlardan, hatta Yahudiler Refah geçişini ve Philadelphia (Selahaddin) eksenini kontrol ederek uluslararası şartları ihlal ettikten sonra bile Yahudi varlığıyla yapılan hain Camp David Anlaşması’na sarılıyorsunuz!

Kinane Mısır halkının ve ordusunun görevi, bu suçlu ve ajan rejimi ayaklarının altına almak, sınırları açmak ve Gazze’deki kardeşlerinin yardımına koşmaktır; aslında alimlerin de, İzz bin Abdüsselam’ın yaptığı gibi başınızda ve önünüzde olması ve size öncülük etmesidir. Din kardeşliği ve komşuluk hakkı konusunda size emredilen şey işte budur. Zira Celle ve Âla şöyle buyurmuştur:وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراًSize ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75] Ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur:مَا مِنْ امْرِئٍ يَخْذُلُ امْرَأً مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ تُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ وَيُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ إِلَّا خَذَلَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ، وَمَا مِنْ امْرِئٍ يَنْصُرُ مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ وَيُنْتَهَكُ فِيهِ مِنْ حُرْمَتِهِ إِلَّا نَصَرَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ نُصْرَتَهُHer kim bir Müslümanı saygınlığının kaybolması, şerefinin elden gitmesi söz konusu olan bir yerde yardımsız bırakırsa, Allah da onu kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yalnız bırakır. Kim de bir Müslümana şerefinin elden gitmesi ve saygınlığının yitirilmesi söz konusu olan bir yerde yardım ederse, Allah da ona kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yardım eder.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Munasıra

Devamını oku...

Ey Ordular: Değersiz Ruveybida Yöneticilere Karşı Dikkatli Olun!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ey Ordular: Değersiz Ruveybida Yöneticilere Karşı Dikkatli Olun!

Haber:

Mısır ordusu, patlayıcı yüklü bir geminin Mısır’a doğru yola çıkmasıyla ilgili çıkan tartışmanın ardından Yahudi varlığının askeri operasyonlarına herhangi bir yardım sağladığını reddediyor. (Arabia News)

Yorum:

Gazze’ye yönelik savaşın başladığından bu yana dünya, Arap ülkelerinin, özellikle de komşu ülkelerin, yani Ürdün, Suriye ve Mısır’ın Gazze’deki kardeşleri için yapabilecekleri şeylere bakıyor ve bu ülkelerin tam bir sessizlik içinde olmasını hayretle izliyor. Ancak bu ülkelerle ilgili haberleri ve onların yöneticilerinin önce kendi halklarına, sonra da Gazze ve Filistin'e karşı sorumluluklarından nasıl kaçtıklarını izleyenler ise, bu yöneticilerden ve onların etrafında toplananlardan hiçbir umut olmadığını gördüler. Zira kendi halkının katili olan Beşar’dan nasıl bir umut bekleyebiliriz ki; halkını yoksullaştıran ve aç bırakan 2. Abdullah’tan ya da Arabi TV’nin haberine göre (gizli askeri belgeler Mısır’ın Gazze’de 2000’den fazla tüneli yıktığını ortaya koyuyor) Mısır ile Gazze arasındaki tünelleri kapatan ve hatta Gazze halkının Mısır’a girmesini engellemek için Mısırlı mühendislere bir tünel kazdırıp içini kanalizasyon suyuyla doldurtan Sisi’den ne bekleyebiliriz ki?!

Keşke Mısır, tünelleri açmayarak, onlara silah sağlamayarak ya da Yahudileri kovmak için onlarla birlikte savaşmayarak Gazze halkını yüzüstü bırakmakla kalmış olsaydı;aksine Sisi, tüm küstahlığıyla Yahudi varlığına patlayıcı malzeme taşıdığı söylenen MV Kathrin gemisinin Süveyş Kanalı’ndan geçmesine bile izin vermiştir! Yahudi varlığı savaş halindeyken Yahudi gemisi ne yüklü olacak Allah aşkına?

Peki Sisi’nin Yahudilerin Gazze’ye yönelik savaşının ortağı olduğundan hâlâ şüphe duyan var mı acaba?!

Burada geriye sadece Mısır ordusuna ve genel olarak da Müslüman ordulara seslenmek kalıyor; haydi artık sessiz kalmayı bırakın, bu hain ve alçak Ruveybida yöneticileri devirin, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurun, Yahudi varlığını ortadan kaldırmak için harekete geçin ve ondan hiçbir iz bırakmayın.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Suzan el-Mücerrat – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Demokrasi, İnançlarımızı ve Mezheplerimizi Tanımlama ve Belirleme Yetkisini İnsanlara Verir!

Meclise sunulan 2024 Federal Bölgeler Müftüsü Yasa Tasarısı, Malezya genelinde yoğun tartışmalara yol açtı. Bu yasa, temmuz ayından beri mecliste görüşülüyor ve yakında onaylanabilir. Bu yasanın ortaya çıkışı, Malezya’da son dönemde yoğunlaşan kelam ilmi tartışmalarıyla yakından ilişkilidir. Filistin’in Allah’ın lanetlediği Yahudilerin korkunç saldırılarıyla karşı karşıya kaldığı bu zorlu dönemde, Malezya’daki dini otoriteler ve grupların teolojik tartışmalara gömülmesi ve yasa yapıcıların da ilgili yasaları onaylamaya hazırlanması, gerçekten endişe verici.

2024 Federal Bölgeler Müftüsü Yasa Tasarısı, “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” kavramını yasal olarak tanımlamayı ve bu kavramın yorumunu belirli teolojik çerçevelerle sınırlamayı amaçladığı için büyük önem arz etmektedir. Özellikle, bu yasa tasarısı, “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” terimini itikatta Eş’ari ve Maturidi ekollerine, fıkıhta Şafii mezhebine (bazı özel durumlarda ise Hanefi, Maliki veya Hanbeli mezheplerine veya Fetva Komitesinin belirlediğine) ve tasavvufta İmam Cüneyd el-Bağdadi ve İmam Gazali’ye tabi olanlarla sınırlandırmaktadır (Madde 3). Bu metin, belirtilen bu inançlardan farklı düşünenlerin ‘Ehl-i Sünnet vel-Cemaat’in dışında kaldığı ve dolayısıyla sapık olarak sınıflandırılabileceği yönünde bir anlam taşımaktadır.

Ehl-i Sünnet vel-Cemaat’e yönelik yasal kısıtlamalar, Müslümanların birliğine ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Dinî otorite, bu yasayı hazırlayan taraf olarak, geçmişte kelam ilmi gibi konularda yaşanan bölünmelerden ve Halife Memun’un İmam Ahmed’i zindana atarak görüşlerini dayattığı tartışmalı karardan ders çıkarmamış gibi görünüyor. Böylesine baskıcı önlemler, dini yönetimde otoriterliği sağlamlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Bu tasarının temelinde, farklı teolojik görüşleri bastırma amacı olduğu izlenimi vermektedir. Bu konuyu yasalaştırmak suretiyle iktidar sahipleri, halka belirli bir inanç ve mezhebi zorla benimsetmenin yanı sıra, bu görüşten sapanları dolaylı olarak “cezalandırma” tehdidinde bulunmaktadır. Buna ek olarak, tasarı, Müftü, Müftü Yardımcısı, İnanç Danışmanı ve ilgili komiteleri (Madde 32) her türlü yasal sorumluluktan muaf tutmakta ve bu kişileri yasa kapsamında yaptıkları eylemler için yasal hesap verebilirliğin dışında konumlandırmaktadır. Kendilerini yasaların üstünde, yanlışlarından dolayı hesap vermekten kaçınan seçkin bir grup olarak mı konumlandırmaya çalışıyorlar? Bu ayrıcalık, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle çelişmektedir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir hadiste, adaletin güçsüz ile güçlü arasında eşitsiz uygulanmaması gerektiği konusunda uyarmıştır.

Bir başka endişe kaynağı ise özellikle fetva ile ilgili bazı hükümlerin keyfi olabilmesidir. Fetva verilmesi için prosedürler mevcut (Madde 10), ancak Fetva Komitesi bir kişi veya grubu “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” dışında ya da sapkın olarak sınıflandırırsa, ilgili taraflardan açıklama ya da teyit alma zorunluluğu bulunmamaktadır. İlgili tarafların görüşlerine başvurulmadan köktendinciliği belirleme yetkisinin tek taraflı olarak kullanılması, adaletin ve hukuki sürecin ihmal edilmesine yol açacaktır.

Ek olarak, Ahkamü’ş Şeria (ilahi hükümler) konularındaki fetvalar, yalnızca Şafii mezhebine uyulması şartıyla sınırlandırılmıştır (Madde 16). Kamu yararına aykırı bir durum söz konusu olduğunda diğer mezheplerin görüşlerine başvurulabilir. Oysa, fetva veya Ahkamü’ş Şeria’nın doğası, tek bir mezhebe bağlı kalmak yerine, delil gücü esas alınarak karar verilmesini gerektirir. Âlimler, en kuvvetli görüşe uymayı teşvik etmiş, tek bir mezhebe bağlı kalınmasını savunmamışlardır. Tasarıyı hazırlayanlar bu temel ilkelerden bihaber mi? Allah Subhânehu ve Teâlâ İslam’ı genişletmişken, neden İslam’ı daraltma peşindeler?

Fakat, asıl ve daha kaygı verici durum ise bizzat demokratik sistemin kendisindedir. İnanç veya din farkı gözetmeksizin insanların bize dini doktrin ya da mezhep empoze etmesine izin vermektedir! Bu sistem, gayrimüslimler de dahil olmak üzere parlamento üyelerine, ümmetin hangi inanç ve mezhebi izlemesi gerektiğini belirleme ve yasalaştırma yetkisi tanımaktadır! Bu, İslam’a göre demokratik sistemin en temel kusurlarından biridir; Demokraside egemenlik halka aittir, bu durum onların inanç ve şeriat konularında yasa koymalarına imkân tanımaktadır. Bu sistemde, din, dini bilgi, cehalet veya ateist olup olmaları fark etmeksizin tüm parlamento üyeleri eşit yetki ve oy hakkına sahiptir; dolayısıyla her Müslümanın inanç ve ibadetlerini belirleme yetkisine sahiptirler.

Hizb-ut Tahrir / Malezya, devletin vatandaşlarına tek bir teolojik çerçeve veya mezhep dayatmaması gerektiğini savunmaktadır. İnanç ve teolojik görüş, Müslümanların güvenilir kaynakların sağlamlığına göre belirleyeceği bir alan olmalıdır. Belirli öğretilerin devlet politikası olarak yasalaştırılması, İslam dinini kısıtlama riski taşımaktadır. “Eş’ari akidesi”, “Maturidi akidesi”, “Selefi akidesi”, “Tahavi akidesi”, “Vasatiyye akidesi” gibi çeşitli imamlara atfedilen akide terimlerinin aslında yanlış ve yersiz olduğunu ve Müslümanlar arasında kafa karışıklığı ve bölünmeye yol açtığını belirtmek isteriz. Bunun nedeni, mezheplerin inançla ilgili konulardaki görüşleri akide olamaz, aksine akide, şeriatta kesin delillerle sabit olan “İslami akide”sidir. İslam akidesinde görüş ayrılığına düşmek haramdır.

Bir grup veya bireyin İslam inancından saptığı iddia edildiğinde, bu iddianın Kur’an ve Sünnet’ten açık delillerle mahkemede ispatlanması şarttır. Mürtet oldukları kanıtlanırsa, tövbe etmeleri istenmeli ve onlara tövbe etme fırsatı tanınmalıdır. Eğer tövbe etmeyi reddederlerse, İslam’ın belirlediği ölüm cezasına çarptırılırlar.

Mevcut demokratik sistem, dini doktrinlerin inançsızlar tarafından bile oylanmasına imkân tanıdığı için, inanca zararlı olduğunu birçok kez ortaya koymuştur. Akide ve Şeriat konuları temel meselelerdir; bunlar, Kur’an ve Sünnet’e göre Müslümanlar ve devlet tarafından korunmalı ve uygulanmalı, parlamentonun onayına tabi kılınmamalıdır. Ümmetin, Kur’an ve Sünnet’i halkına uygulayan, kelamcılar tarafından açılan teolojik anlaşmazlık ve tartışmaların yol açtığı bölünmeleri önleyen bir yönetim yapısı olarak Hilafete acilen ihtiyaç duyduğu apaçık ortadadır.

Abdul Hakim Osman
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Malezya

Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Bunca Katliam ve Suç, Rütbe ve Madalya Sahiplerini Gazze Halkının Yardımına Koşmaya Sevk Etmiyor mu?

29 Ekim 2024 Salı günü sabahın erken saatlerinde, Yahudi güçleri Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Beyt Lahiya bölgesinde, yerinden edilmiş kişilerin sığındığı Ebu Nasır ailesine ait beş katlı bir binayı bombalayarak korkunç bir katliam gerçekleştirdiler. Bu katliam sonucunda en az 25’i çocuk olmak üzere 93 kişi şehit düştü, 40’tan fazla kişi kayboldu ve onlarca kişi yaralandı; yaralıların birçoğu hâlâ enkaz altında.

Bu korkunç katliam, Yahudilerin Gazze’nin kuzeyine yönelik yürüttüğü soykırım kampanyasının bir parçasıdır. Delivari bir şekilde gerçekleştirilen hava ve topçu saldırıları, camileri, hastaneleri ve sağlık ekiplerini hedef almakta, birçok sağlık personeli öldürülmekte veya tutuklanmaktadır. Ambulanslar ve sivil savunma binaları hedef alınarak devre dışı bırakılmakta, çalışanları öldürülmekte ya da gözaltına alınmaktadır. Sığınma merkezleri ve evler bombalanarak halk defalarca göçe zorlanmaktadır. Bu esnada, tam bir abluka ile gıda, ilaç ve yakıt girişinin engellenmesi devam etmektedir. Bunların hepsi, kuzey bölgesini halkından arındırarak Yahudi varlığına ilhak etmeyi amaçlayan ve “Generallerin Planı” olarak bilinen suç planının bir parçasıdır.

Bunca suç, ardı arkası kesilmeyen korkunç katliamlar ve Gazze’den, özellikle de kuzeyinden yükselen yardım çağrıları, rütbe ve madalya sahiplerinin Gazze halkını desteklemek için harekete geçmelerine vesile olmuyor mu? İnsanların kalplerini ve akıllarını etkilemesi şöyle dursun taşları bile çatlatabilecek bu katliamlar karşısında damarlarındaki kan kaynamıyor mu? Böylece, onlar hakkında Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözü gerçek oldu:

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْأَنْهَارُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللهِ وَمَا اللهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ“(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.” [Bakara 74]

Yahudi liderler, kurbanların çoğunun kadın ve çocuk olduğu katliamlarla övünürken onların nasıl huzurlu bir yaşam sürdükleri anlaşılır gibi değil? Yahudiler, Gazze’de ve Gazze dışında istedikleri her yere ulaşabildikleri ve hiçbir şeyin onları durduramayacağıyla övünürken, nasıl huzurlu bir yaşam sürebiliyorlar? Tevrat’taki hayallerini gerçekleştirmekten ve sözde kendi devletlerini kurmaktan bahsediyorlar. Aranızda, onların küstahça konuşmalarını durduracak ve köklerini kazıyacak bir kimse yok mu? Zulmettiler, diyarlarda fesat yaydılar, Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını pislettiler ve Allah’ın Kâbe’nin yıkılmasından daha büyük bir günah saydığı haram kanı akıttılar.

Allah aşkına, bize cevap verin: Müslüman ülkeleri savunmak, mazlumlara yardım etmek ve acı çeken kardeşlerinizin yardım çağrılarına cevap vermek için orduya katılmadıysanız peki o zaman ne için orduya katıldınız, silah taşıdınız ve eğitim aldınız? Yoksa ülkeyi ve insanları satan, Peygamberiniz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını Yahudilere teslim eden ve onların güvenliğini sağlayan suçlu ve işbirlikçi rejimleri korumak için mi silah kuşandınız? Bize cevap verin ve inanan bir avuç insanın asgari teçhizat ve mühimmat ile gerçekleştirdiği kahramanlıklara bir bakın; kardeşlerine yapılanlar karşısında damarlarındaki kanları kaynayan kişilerin en basit imkânlarla burada orada yaptıklarına bir bakın. Peki ya tanklara ve uçaklara sahip olan sizler ne yapıyorsunuz? Bize cevap verin ve Rabbiniz Kıyamet Günü size, “Neden mahlûka itaat edip Hâlika isyan ettiniz?” diye sorduğunda ne cevap vereceğinizi şimdiden düşünün.

فَاللهُأَحَقُّأَنْتَخْشَوْهُإِنْكُنْتُمْمُؤْمِنِينَ“Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer siz gerçek müminler iseniz- kendisinden korkmanıza daha lâyıktır.” [Tevbe 13] Allah’ın, bu duyarsızlığınız nedeniyle gazabını ve cezasını ahiretten önce bu dünyada üzerinize indirmesinden korkmuyor musunuz?

Allah aşkına, ey Müslümanlar! Bunca katliamdan sonra gerçek bir harekete geçmek için daha neyi bekliyorsunuz? Bu hain ve suçlu rejimleri devirmek, ordularınızdaki evlatlarınızı Yahudi varlığını yok etmek, Gazze halkına ve tüm Filistin’e yardıma sevk etmek için daha ne bekliyorsunuz?

يَاأَيُّهَاالَّذِينَآمَنُوامَالَكُمْإِذَاقِيلَلَكُمُانْفِرُوافِيسَبِيلِاللَّهِاثَّاقَلْتُمْإِلَىالْأَرْضِأَرَضِيتُمْبِالْحَيَاةِالدُّنْيَامِنَالْآخِرَةِفَمَامَتَاعُالْحَيَاةِالدُّنْيَافِيالْآخِرَةِإِلَّاقَلِيلٌ* إِلَّاتَنْفِرُوايُعَذِّبْكُمْعَذَاباًأَلِيماًوَيَسْتَبْدِلْقَوْماًغَيْرَكُمْوَلَاتَضُرُّوهُشَيْئاًوَاللَّهُعَلَىكُلِّشَيْءٍقَدِيرٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Devamını oku...

Vahşet Fransa’nın Ta Kendisidir ve Tarihi Kapkara Bir Geçmişe Sahiptir Ey Macron!

29 Ekim 2024 Salı günü Fas parlamentosunda konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Macron, topraklarını ve haklarını savunan Filistinli mücahitleri “barbarlık” olarak nitelendirip suçlu Yahudi varlığının kendini savunma hakkı olduğunu iddia ederek edepsizlikte sınır tanımamıştır.

Fas Kralı ise, konuğunun bu küstah açıklamaları karşısında sessiz kaldı; eğer Arapların onurundan ve Müslümanların haysiyetinden bir nebze nasibini almış olsaydı, en azından bu küstah açıklamalarından geri adım atana kadar onu alıkoyar ve özür dilemesini sağlardı. Dahası bu alçakça duruşu bir yana onurlu göstericilere saldırması için güvenlik güçlerine emir vermiştir!

Fas Parlamentosu üyeleri, daha sonra Macron’un açıklamalarını protesto edip kınamış olsalar da, bu açıklamaları duyar duymaz ona direkt tepki göstermeleri, kirli sözlerine devam etmesini engellemeleri veya meclisi terk ederek onu tek başına bırakmaları gerekirdi.

Küstahça yapılan bu açıklamalara karşı sessiz kalmayan Fas halkının bu onurlu duruşunu takdirle karşılıyoruz. Çeşitli yollarla bu açıklamalara karşı olduklarını dile getirdiler; dahası, pek çoğu, Fas rejiminin tepkisizliğinden duydukları rahatsızlığı dile getirmek için sokaklara çıkarak protesto ettiler.

Macron’a gelince, ülkesinin kara ve barbar tarihini hatırlatacak bir duruş sergilemeliyiz. Dünya kamuoyunun dikkatini Fransa’nın tarih boyunca işlediği vahşi suçlara çekerek herkese asıl barbarın kim olduğunu göstermeliyiz.

1- Fransa, Orta Çağ’da Müslüman ülkelere karşı düzenlenen Haçlı Seferleri’nde büyük bir rol oynamış, Müslümanlara ve insanlığa karşı en korkunç suçları işlemiştir. O halde, asıl barbar kimdir?

2- Fransa’nın 1798-1801 yılları arasında Mısır’ı işgali sırasında Fransızlar Mısır halkına karşı en korkunç suçları işlemiştir; İskenderiye şehrini halkının başına yıkmışlardır, Mısırlıların ikinci isyanında Kleber Kahire’nin mahallelerini toplarla yok etmişler, büyük sayıda direnişçiyi öldürmüşler, şehir halkına gıda sağlamayı engellemişler ve esirlerin geceleyin Nil Nehri’ne atılması emrini vermişlerdir. Dahası kadınlara tecavüz etmişlerdir. Fransa’nın Mısırlılardan öldürdüğü kişi sayısı elli bini aşmıştır. Peki, asıl barbar kimdir?

3- Fransa’nın 1830-1962 yılları arasındaki Cezayir işgali sırasında Cezayir halkına karşı işlediği suçlar saymakla bitmez; örneğin, 1852’de El-Ağvat şehrini ateşe vererek, bir gecede 4500 kişilik nüfusun üçte ikisinden fazlasını yok etmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Cezayirliler isyan edince Fransa 45.000’den fazla kişiyi katletmiş ve 44 köyü bombalamıştır. 1955 yılında Fransızlar, 1500 Cezayirliyi bir şehirdeki stadyumda topladılar, ardından onları öldürüp toplu mezarlara gömdüler. 1957’de ise direniş sembollerinin bedenlerini kaynar yağda canlı canlı eriterek katlettiler. Bunun yanı sıra camileri yıkıp Kur’an-ı Kerim’leri yaktılar ve namaz kılanları öldürdüler. O halde, asıl barbar kimdir?

4- 1899’da Mali’de bir şehirde Fransız komutan, bütün anneleri ve bebekleri toplayarak mızraklarla öldürülmelerini emretti. Ardından Fransız ordusu para, hayvan ve atları yağmaladı. Öyleyse, asıl barbar kimdir?

5- Genel olarak Müslümanlar, özel olarak Fas halkı, 1907 yılında Fransa’nın, kendisine karşı yapılan ayaklanmaya karşılık olarak Darbeyyazıt’ı tamamen yerle bir ettiği ve Darbeyyazıt Katliamı olarak bilinen bu olayı unutmamış ve unutmayacaklardır. Peki, asıl barbar kimdir?

6- Fransız güçleri, Kasım 1917’de Çad’da korkunç bir suç gerçekleştirmişlerdir. Ülkenin işlerini yönetmek ve ortak bir anlayış varmak için âlimler ve entelektüelleri bir toplantı yapmaya çağırmışlardır. Fransız güçleri, yapılan çağrıya icabet ederek toplantıya katılan ülkenin âlim ve ileri gelenlerine ihanet ederek toplantıya pala ve satırlarla saldırmışlar ve yaklaşık 400 seçkin Çad âlimini katletmişlerdir. Peki, asıl barbar kimdir?

7- Fransa’nın 1920-1946 yılları arasındaki Suriye işgali sırasında işlediği suçlar ise saymakla bitmez; evlerini insanların başlarına yıkmışlar, direnişçilerin başlarını keserek idam etmişler, kadınlara tecavüz etmişler ve köylerdeki, şehirlerdeki halkı göç etmeye zorlamışlardır. O halde, asıl barbar kimdir?

8- 1947 yılında Fransız güçleri, Madagaskar’da masumlara karşı bir katliam gerçekleştirmişlerdir. Peki, asıl barbar kimdir?

9- Burundi, Bosna-Hersek’teki suçlarını ve Güney Amerika’daki Guyana’yı muhalifler için bir sürgün ve işkence merkezi hâline getirmelerini de unutmayalım; saymakla bitmeyen daha pek çok korkunç suç işlemişlerdir. O halde, asıl barbar kimdir?

10- Dünyada başkentinde “İnsan Müzesi” adı verilen bir müzede, başları kesilmiş Müslüman direnişçilerin on sekiz bin kafatasını sergileyen tek ülke Fransa’dır. Peki, asıl barbar kimdir?

İşte gerçek, çirkin yüzünüz ve kapkara tarihiniz budur ey Macron! Uygarlığınızı masumların cesetleri, yaşlıların, çocukların ve kadınların kafatasları üzerine inşa ettiniz; halkların servetlerini yağmaladınız ve hâlâ onların kaynaklarından besleniyorsunuz. Sonra gelip İslam topraklarında kendi vatanlarını savunanları barbarlıkla suçluyorsunuz. Vallahi bu, en büyük iftiralardan biridir!

En büyük mesele şu ki, Rum kralı Nikifor’a ‘Rum köpeği’ diye hitap eden Harun Reşit gibi sana da ‘Fransa köpeği’ diye hitap edecek bir Müslüman ülke yöneticisi görmedin. O dönemde Nikifor, bu hitaba tek kelimeyle bile karşılık verememiş, aksine İslam Devleti’ne cizye ödemek zorunda kalmıştır. Sana müjde olsun ki, sana da böyle bir mektup yazacak bir halife yakında gelecek ve o gün geldiğinde Fransa, Müslümanlara ve insanlığa karşı işlediği suçların bedelini ödeyecektir. Allah’ın izniyle alçalmış bir şekilde tekrar cizye ödemek zorunda kalacaksınız. Belki de o halife müzenizde sergilenmek üzere senin ve Netanyahu’nun kafatasını müzenizdeki Müslüman kafataslarının yanına koyacaktır.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden Bir Heyet, Port Sudan Barosu Geçici Yönetim Kurulu Başkanı Bir Araya Geldi

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden bir heyet, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Merkezi Temas Komitesi Başkanı Sayın Nasır Rıza başkanlığında ve parti üyesi Sayın Abdullah İsmail eşliğinde, Sudan Barosu Geçici Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Muhammed Ahmed es-Suki’yi 30 Ekim 2024 Çarşamba günü Port Sudan’daki ofisinde ziyaret etti.

Görüşmenin başında üstat Nasir, Hizb-ut Tahrir’i tanıttı ve bu partinin siyasi bir parti olduğunu, İslam hayatını yeniden başlatmak için ikinci Raşidi Hilafeti kurmayı amaçladığını belirtti. Bu doğrultuda, partinin siyasi faaliyetlerde bulunduğunu, konferanslar ve seminerler düzenlediğini, olaylarla ilgili İslami görüşleri yayınlar ve bildirimler aracılığıyla aktardığını vurguladı. Özellikle siyasetçiler, alimler, düşünürler ve toplum liderleri olmak üzere tüm insanlarla doğrudan iletişim kurarak, Müslümanlarının temel meselesi olan yeryüzünde Allah’ın yönetiminin, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Raşidi Halifelerin 1924’te yıkılana kadar uyguladığı şekilde tesis edilmesi gerektiği konusunu anlatmaya çalıştığını ifade etti. Hilafetin yıkılmasının ardından Müslüman toprakları parçalandı ve İslam ile hiçbir ilgisi olmayan sistemler ve yasalarla yönetildiler. Bugün İslam ümmetinin en önemli görevi, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti altında İslam şeriatının tüm hükümlerini uygulamak için çalışmaktır.

Es Suki, üstat Nasır’ı konuşmasını takdirle karşıladı ve Hilafetin kurulması için elverişli bir zemin bulunduğunu belirtti. Ancak bunun büyük bir çaba ve sabır gerektirdiğini vurguladı. Konuşmasını, Port Sudan’daki parti ofisini ziyaret edeceğini söyleyerek tamamladı.

Görüşmenin sonunda heyet üyesi Abdullah, üstat es Suki’ye misafirperverliği, konukseverliği ve ümmetin meselelerine duyduğu ilgiden dolayı teşekkür etti.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

IMF’nin Tanzanya Ekonomisini Övmesi, Sinsi Planlarını Perdelemektedir

IMF Afrika Seçim Bölgesi İcra Direktörü Sayın Willie Nakunyanda’nın, Washington DC’de IMF merkezinde Tanzanya heyetine yaptığı Tanzanya ekonomisini yersizce öven, takdir eden ve metheden açıklaması, Tanzanya’ya, halkına ve genel olarak gelişmekte olan ülkelere yönelik bir alay ve küçümsemeden başka bir şey değildir. Bu açıklamanın arkasında Bretton Woods Kurumları’nın (Dünya Bankası ve IMF) kötü niyetli, sömürgeci ve baskıcı bir hedef ve gündem yatmaktadır.

Maliye Bakanı Dr. Mwigulu Nchemba liderliğindeki Tanzanya heyeti, 1963’te IMF tarafından kurulan ‘Caucus Africa’ platformunda diğer Afrikalı maliye bakanlarıyla Washington’da bir araya geldi. Eğer her yıl Washington DC’deki IMF merkezinde toplanıp IMF ve Dünya Bankası’ndan ekonomik ve mali politika ile ilgili talimatlar alıyorlarsa, Tanzanya da dahil olmak üzere bu ülkelerin bağımsız bir ekonomiye sahip olduğu nasıl söylenebilir?

ABD öncülüğündeki kapitalist ülkeler tarafından İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Bretton Woods Kurumları (Dünya Bankası ve IMF), altın standardının terk edilip itibari para sistemine geçilmesiyle küresel ekonominin dolarize olmasına ve dünya ekonomisi ile maliye politikalarında büyük bir hakimiyet kazanmasına neden olmuştur.

Diğer yandan, bu özel kurumların ortaya çıkışı, Tanzanya dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkeleri zayıflatarak sosyo-ekonomik felaketlere yol açmıştır; Yapısal Uyarlama Programı çerçevesinde bu ülkelere tahammül edilemez borç yükü dayatılmış, bu da Tanzanya ve diğer ülkelerde ciddi kemer sıkma önlemlerine ve ekonomik kırılganlığa neden olmuştur.

Bu Bretton Woods Kurumları’na ait kapitalist araçların kötülükleri, özellikle gelişmekte olan ülkeler için her yerde bariz bir şekilde görülmektedir.

Tanzanya’nın da aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerdeki aydın düşünürlerin, kapitalizm ve onun sömürgeci araçları olan Bretton Woods Kurumları dışında bir ekonomik çözümü araştırma, ardından bu yapılardan ayrılarak, sömürü ve baskıya yer vermeyen adil İslam ideolojisini benimsemelerinin zamanı gelmiştir.

Mesûd Msellem
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tanzanya
Medya Temsilcisi

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER