Cumartesi, 21 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Vahşet Fransa’nın Ta Kendisidir ve Tarihi Kapkara Bir Geçmişe Sahiptir Ey Macron!

29 Ekim 2024 Salı günü Fas parlamentosunda konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Macron, topraklarını ve haklarını savunan Filistinli mücahitleri “barbarlık” olarak nitelendirip suçlu Yahudi varlığının kendini savunma hakkı olduğunu iddia ederek edepsizlikte sınır tanımamıştır.

Fas Kralı ise, konuğunun bu küstah açıklamaları karşısında sessiz kaldı; eğer Arapların onurundan ve Müslümanların haysiyetinden bir nebze nasibini almış olsaydı, en azından bu küstah açıklamalarından geri adım atana kadar onu alıkoyar ve özür dilemesini sağlardı. Dahası bu alçakça duruşu bir yana onurlu göstericilere saldırması için güvenlik güçlerine emir vermiştir!

Fas Parlamentosu üyeleri, daha sonra Macron’un açıklamalarını protesto edip kınamış olsalar da, bu açıklamaları duyar duymaz ona direkt tepki göstermeleri, kirli sözlerine devam etmesini engellemeleri veya meclisi terk ederek onu tek başına bırakmaları gerekirdi.

Küstahça yapılan bu açıklamalara karşı sessiz kalmayan Fas halkının bu onurlu duruşunu takdirle karşılıyoruz. Çeşitli yollarla bu açıklamalara karşı olduklarını dile getirdiler; dahası, pek çoğu, Fas rejiminin tepkisizliğinden duydukları rahatsızlığı dile getirmek için sokaklara çıkarak protesto ettiler.

Macron’a gelince, ülkesinin kara ve barbar tarihini hatırlatacak bir duruş sergilemeliyiz. Dünya kamuoyunun dikkatini Fransa’nın tarih boyunca işlediği vahşi suçlara çekerek herkese asıl barbarın kim olduğunu göstermeliyiz.

1- Fransa, Orta Çağ’da Müslüman ülkelere karşı düzenlenen Haçlı Seferleri’nde büyük bir rol oynamış, Müslümanlara ve insanlığa karşı en korkunç suçları işlemiştir. O halde, asıl barbar kimdir?

2- Fransa’nın 1798-1801 yılları arasında Mısır’ı işgali sırasında Fransızlar Mısır halkına karşı en korkunç suçları işlemiştir; İskenderiye şehrini halkının başına yıkmışlardır, Mısırlıların ikinci isyanında Kleber Kahire’nin mahallelerini toplarla yok etmişler, büyük sayıda direnişçiyi öldürmüşler, şehir halkına gıda sağlamayı engellemişler ve esirlerin geceleyin Nil Nehri’ne atılması emrini vermişlerdir. Dahası kadınlara tecavüz etmişlerdir. Fransa’nın Mısırlılardan öldürdüğü kişi sayısı elli bini aşmıştır. Peki, asıl barbar kimdir?

3- Fransa’nın 1830-1962 yılları arasındaki Cezayir işgali sırasında Cezayir halkına karşı işlediği suçlar saymakla bitmez; örneğin, 1852’de El-Ağvat şehrini ateşe vererek, bir gecede 4500 kişilik nüfusun üçte ikisinden fazlasını yok etmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Cezayirliler isyan edince Fransa 45.000’den fazla kişiyi katletmiş ve 44 köyü bombalamıştır. 1955 yılında Fransızlar, 1500 Cezayirliyi bir şehirdeki stadyumda topladılar, ardından onları öldürüp toplu mezarlara gömdüler. 1957’de ise direniş sembollerinin bedenlerini kaynar yağda canlı canlı eriterek katlettiler. Bunun yanı sıra camileri yıkıp Kur’an-ı Kerim’leri yaktılar ve namaz kılanları öldürdüler. O halde, asıl barbar kimdir?

4- 1899’da Mali’de bir şehirde Fransız komutan, bütün anneleri ve bebekleri toplayarak mızraklarla öldürülmelerini emretti. Ardından Fransız ordusu para, hayvan ve atları yağmaladı. Öyleyse, asıl barbar kimdir?

5- Genel olarak Müslümanlar, özel olarak Fas halkı, 1907 yılında Fransa’nın, kendisine karşı yapılan ayaklanmaya karşılık olarak Darbeyyazıt’ı tamamen yerle bir ettiği ve Darbeyyazıt Katliamı olarak bilinen bu olayı unutmamış ve unutmayacaklardır. Peki, asıl barbar kimdir?

6- Fransız güçleri, Kasım 1917’de Çad’da korkunç bir suç gerçekleştirmişlerdir. Ülkenin işlerini yönetmek ve ortak bir anlayış varmak için âlimler ve entelektüelleri bir toplantı yapmaya çağırmışlardır. Fransız güçleri, yapılan çağrıya icabet ederek toplantıya katılan ülkenin âlim ve ileri gelenlerine ihanet ederek toplantıya pala ve satırlarla saldırmışlar ve yaklaşık 400 seçkin Çad âlimini katletmişlerdir. Peki, asıl barbar kimdir?

7- Fransa’nın 1920-1946 yılları arasındaki Suriye işgali sırasında işlediği suçlar ise saymakla bitmez; evlerini insanların başlarına yıkmışlar, direnişçilerin başlarını keserek idam etmişler, kadınlara tecavüz etmişler ve köylerdeki, şehirlerdeki halkı göç etmeye zorlamışlardır. O halde, asıl barbar kimdir?

8- 1947 yılında Fransız güçleri, Madagaskar’da masumlara karşı bir katliam gerçekleştirmişlerdir. Peki, asıl barbar kimdir?

9- Burundi, Bosna-Hersek’teki suçlarını ve Güney Amerika’daki Guyana’yı muhalifler için bir sürgün ve işkence merkezi hâline getirmelerini de unutmayalım; saymakla bitmeyen daha pek çok korkunç suç işlemişlerdir. O halde, asıl barbar kimdir?

10- Dünyada başkentinde “İnsan Müzesi” adı verilen bir müzede, başları kesilmiş Müslüman direnişçilerin on sekiz bin kafatasını sergileyen tek ülke Fransa’dır. Peki, asıl barbar kimdir?

İşte gerçek, çirkin yüzünüz ve kapkara tarihiniz budur ey Macron! Uygarlığınızı masumların cesetleri, yaşlıların, çocukların ve kadınların kafatasları üzerine inşa ettiniz; halkların servetlerini yağmaladınız ve hâlâ onların kaynaklarından besleniyorsunuz. Sonra gelip İslam topraklarında kendi vatanlarını savunanları barbarlıkla suçluyorsunuz. Vallahi bu, en büyük iftiralardan biridir!

En büyük mesele şu ki, Rum kralı Nikifor’a ‘Rum köpeği’ diye hitap eden Harun Reşit gibi sana da ‘Fransa köpeği’ diye hitap edecek bir Müslüman ülke yöneticisi görmedin. O dönemde Nikifor, bu hitaba tek kelimeyle bile karşılık verememiş, aksine İslam Devleti’ne cizye ödemek zorunda kalmıştır. Sana müjde olsun ki, sana da böyle bir mektup yazacak bir halife yakında gelecek ve o gün geldiğinde Fransa, Müslümanlara ve insanlığa karşı işlediği suçların bedelini ödeyecektir. Allah’ın izniyle alçalmış bir şekilde tekrar cizye ödemek zorunda kalacaksınız. Belki de o halife müzenizde sergilenmek üzere senin ve Netanyahu’nun kafatasını müzenizdeki Müslüman kafataslarının yanına koyacaktır.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden Bir Heyet, Port Sudan Barosu Geçici Yönetim Kurulu Başkanı Bir Araya Geldi

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden bir heyet, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Merkezi Temas Komitesi Başkanı Sayın Nasır Rıza başkanlığında ve parti üyesi Sayın Abdullah İsmail eşliğinde, Sudan Barosu Geçici Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Muhammed Ahmed es-Suki’yi 30 Ekim 2024 Çarşamba günü Port Sudan’daki ofisinde ziyaret etti.

Görüşmenin başında üstat Nasir, Hizb-ut Tahrir’i tanıttı ve bu partinin siyasi bir parti olduğunu, İslam hayatını yeniden başlatmak için ikinci Raşidi Hilafeti kurmayı amaçladığını belirtti. Bu doğrultuda, partinin siyasi faaliyetlerde bulunduğunu, konferanslar ve seminerler düzenlediğini, olaylarla ilgili İslami görüşleri yayınlar ve bildirimler aracılığıyla aktardığını vurguladı. Özellikle siyasetçiler, alimler, düşünürler ve toplum liderleri olmak üzere tüm insanlarla doğrudan iletişim kurarak, Müslümanlarının temel meselesi olan yeryüzünde Allah’ın yönetiminin, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Raşidi Halifelerin 1924’te yıkılana kadar uyguladığı şekilde tesis edilmesi gerektiği konusunu anlatmaya çalıştığını ifade etti. Hilafetin yıkılmasının ardından Müslüman toprakları parçalandı ve İslam ile hiçbir ilgisi olmayan sistemler ve yasalarla yönetildiler. Bugün İslam ümmetinin en önemli görevi, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti altında İslam şeriatının tüm hükümlerini uygulamak için çalışmaktır.

Es Suki, üstat Nasır’ı konuşmasını takdirle karşıladı ve Hilafetin kurulması için elverişli bir zemin bulunduğunu belirtti. Ancak bunun büyük bir çaba ve sabır gerektirdiğini vurguladı. Konuşmasını, Port Sudan’daki parti ofisini ziyaret edeceğini söyleyerek tamamladı.

Görüşmenin sonunda heyet üyesi Abdullah, üstat es Suki’ye misafirperverliği, konukseverliği ve ümmetin meselelerine duyduğu ilgiden dolayı teşekkür etti.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

IMF’nin Tanzanya Ekonomisini Övmesi, Sinsi Planlarını Perdelemektedir

IMF Afrika Seçim Bölgesi İcra Direktörü Sayın Willie Nakunyanda’nın, Washington DC’de IMF merkezinde Tanzanya heyetine yaptığı Tanzanya ekonomisini yersizce öven, takdir eden ve metheden açıklaması, Tanzanya’ya, halkına ve genel olarak gelişmekte olan ülkelere yönelik bir alay ve küçümsemeden başka bir şey değildir. Bu açıklamanın arkasında Bretton Woods Kurumları’nın (Dünya Bankası ve IMF) kötü niyetli, sömürgeci ve baskıcı bir hedef ve gündem yatmaktadır.

Maliye Bakanı Dr. Mwigulu Nchemba liderliğindeki Tanzanya heyeti, 1963’te IMF tarafından kurulan ‘Caucus Africa’ platformunda diğer Afrikalı maliye bakanlarıyla Washington’da bir araya geldi. Eğer her yıl Washington DC’deki IMF merkezinde toplanıp IMF ve Dünya Bankası’ndan ekonomik ve mali politika ile ilgili talimatlar alıyorlarsa, Tanzanya da dahil olmak üzere bu ülkelerin bağımsız bir ekonomiye sahip olduğu nasıl söylenebilir?

ABD öncülüğündeki kapitalist ülkeler tarafından İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Bretton Woods Kurumları (Dünya Bankası ve IMF), altın standardının terk edilip itibari para sistemine geçilmesiyle küresel ekonominin dolarize olmasına ve dünya ekonomisi ile maliye politikalarında büyük bir hakimiyet kazanmasına neden olmuştur.

Diğer yandan, bu özel kurumların ortaya çıkışı, Tanzanya dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkeleri zayıflatarak sosyo-ekonomik felaketlere yol açmıştır; Yapısal Uyarlama Programı çerçevesinde bu ülkelere tahammül edilemez borç yükü dayatılmış, bu da Tanzanya ve diğer ülkelerde ciddi kemer sıkma önlemlerine ve ekonomik kırılganlığa neden olmuştur.

Bu Bretton Woods Kurumları’na ait kapitalist araçların kötülükleri, özellikle gelişmekte olan ülkeler için her yerde bariz bir şekilde görülmektedir.

Tanzanya’nın da aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerdeki aydın düşünürlerin, kapitalizm ve onun sömürgeci araçları olan Bretton Woods Kurumları dışında bir ekonomik çözümü araştırma, ardından bu yapılardan ayrılarak, sömürü ve baskıya yer vermeyen adil İslam ideolojisini benimsemelerinin zamanı gelmiştir.

Mesûd Msellem
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tanzanya
Medya Temsilcisi

Devamını oku...

Aksa Tufanının Üzerinden Bir yıldan Fazla Bir Zaman Geçti Ve Yeni Bir Şey Olmadı

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Aksa Tufanının Üzerinden Bir yıldan Fazla Bir Zaman Geçti Ve Yeni Bir Şey Olmadı
Aksine Köle Tiran Yönetimlerinden Gelen Gözdağı Ve Tehditler Arttı!

İzzetli Gazze Şeridi’ne yönelik saldırının ikinci yılına girilirken durum hâlâ devam ediyor, aksine giderek daha sinsi ve vahşi bir hal alıyor.

Olayları anlatmayacağımız gibi medya kanallarının doğrularını, yalanlarını ve 24 saat yayınladıkları zehirleri de açıklamayacağız; zira herkes, bu kanalların yalanlarını, kelime oyunlarını ve bunun onları takip edenlerin psikolojisi üzerinde oluşturduğu etkiyi idrak ediyor. Aksine sözlerimiz, İslam ümmetine ve onun ordularına yönelik olacaktır; umulur ki böylece Allah, ümmetin daha önceden güçlü, izzetli ve tüm kâfir ülkelerin hesaba kattığı korkulan bir durumda olduğu gibi onun zaferini, çıkış yolunu ve ümmetin Allah Subhanehu’nun istediği duruma geri dönüşünü hızlandırır.

Her şeyden önce düşüncelerinizi, ajan medya kanallarının kafir Batı'ya hizmet etme yönündeki maksatlı nedenlerden ve eğilimlerden dolayı medyayı çarpıtarak aktardıklarıyla sınırlandırmayın, gerekirse düşmanlarınızın kanallarına ve onların halklarınız için ne söylediklerine kulak verin. Bakın ordusunda eski bir general olan Isaac Breivik, Yahudi varlığının hükümetini tanımlarken şunları diyor: “İsrail’in” başarısız hükümeti ve onu bir aptal sürüsü gibi takip eden cahil insanlar, devletimizi, varlığını tehdit eden bir tehlikeye doğru sürüklemeye devam edeceklerdir.”Bununla da yetinmedi, aksine Gazze ve Lübnan’da olup bitenlerin “farklı kesimler arasında kör nefretin ortaya çıkmasına ve aralarında tam bir güven eksikliğine yol açan bir yıpratma savaşı” olduğunu açıkladı.Bu durumun devam etmesi devletin çöküşüne yol açabilir.

Müslümanların başındaki tiran yöneticilerin her biri kendi ajanlıklarına göre kafir ülkelerin lehine batıl üzerinde ısrar etmeleri, onların düşmanlarla eşit durumda olmalarını sağlamaz, aksine bu onların, düşmanlardan daha sinsi ve daha kötü niyetli olduklarını gösterir; zira bu yöneticiler, ülkeyi ve içindekileri sattılar ve halklarına açlık, hapis ve temiz kanların akıtılması gibi her türlü aşağılanmayı tattırdılar; dahası onlar, sömürgeci kâfire ve onun taşıdığı akidelere karşı açıkça ve cesurca dostluk ve yumuşaklık gösterme noktasına kadar ulaştılar; bunun da ötesinde bu yöneticiler ülkelerini, akidevi fikirleri, dernekleri ve evleri, gençleri ve zihinleri tahrip eden zehirleriyle düşmana ev sahipliği yapmak için açtıkları gibi aynı şekilde ülkeyi, İslam ümmetini tasfiye etme projelerini planlamak için düşmanlarla bir araya geldikleri bir karargâha dönüştürdüler.

Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetin evlatları: Bizler, düşmanla karşılaşmak ve kalelerinde onların üzerine girmek için dışarı çıkan ve düşmanla savaşmak için onun girmesini beklemeyen bir ümmetiz; nitekim iman edip kalbine İslam giren herkes kendisini, şu çağrıya anında cevap vermeye hazır, tetikte bekleyen bir asker olarak görüyordu; zira Sahih-i Müslim’de, Ebu Hureyre Radıyallahu Anh’dan tahric ettiği hadiste Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu geçmektedir: مِنْ خَيْرِ مَعاشِ النَّاسِ لهمْ، رَجُلٌ مُمْسِكٌ عِنانَ فَرَسِهِ في سَبيلِ اللهِ، يَطِيرُ علَى مَتْنِهِ، كُلَّما سَمِعَ هَيْعَةً، أوْ فَزْعَةً طارَ عليه، يَبْتَغِي القَتْلَ والْمَوْتَ مَظانَّهُ، أوْ رَجُلٌ في غُنَيْمَةٍ في رَأْسِ شَعَفَةٍ مِن هذِه الشَّعَفِ، أوْ بَطْنِ وادٍ مِن هذِه الأوْدِيَةِ، يُقِيمُ الصَّلاةَ، ويُؤْتي الزَّكاةَ، ويَعْبُدُ رَبَّهُ حتَّى يَأْتِيَهُ اليَقِينُ، ليسَ مِنَ النَّاسِ إلَّا في خَيْرٍİnsanların içinde en çok hayır üzere yaşayanlarından biri, Allah yolunda atının dizginini tutup düşmanın sesini veya düşmana karşı hücum feryadını işittikçe o atın üzerinde uçan, öldürmeyi ve ölümü yerinde arayan adamdır. Veyahut şu tepelerden bir tepenin üstünde veya şu vadilerden bir vadinin içinde küçük bir koyun sürüsünün içinde olan ve namazını kılan, zekâtını veren ve eceli gelinceye kadar Rabbine ibadet eden, insanlara hayırdan başka bir şey yapmayan kimsedir.” Bu da hazırlıksız olanın oturduğu anlamına gelmektedir; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لَا يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُولِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فَضَّلَ اللهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً وَكُلّاً وَعَدَ اللهُ الْحُسْنَى وَفَضَّلَ اللهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْراً عَظِيماًMüminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vadetmiştir; ama mücahitleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.” [Nisa-95]

Her zaman Allah Subhanehu'ya güvenin; şüphesiz O, mümin kullarına yardım edecek ve bizim askerlerimiz galip gelecektir ki Hendek savaşı bizim için bir örnek niteliğindedir; nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِذْ جَاءُوكُم مِّن فَوْقِكُمْ وَمِنْ أَسْفَلَ مِنكُمْ وَإِذْ زَاغَتِ الْأَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللهِ الظُّنُونَا * هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالاً شَدِيداًOnlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vadinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman; gözlerin yıldığı, yürekler gırtlağa geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler düşündüğünüz zaman;İşte orada müminler imtihana tabi tutulmuşlardı ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.” [Ahzab 10-11] İşte bunun ardında denklem değişti ve zafer geldi; zira onlar Allah’a, Allah da onlara sadık oldu. Dolayısıyla bir mümin, nasıl hareket ederse etsin ve en kötü şartlarda olsa bile her zaman Allah ile birlikte olduğunu aklında tutmalıdır; zira Allah bize zafer vaat ettiği sürece İslam ümmeti olarak bizler, kafir milletler bize karşı birleşseler dahi biz onlara karşı gerçekten ve hakikaten muzaffer olacağız. Çünkü Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir; bu yüzden bizim yapmamız gereken tek şey, kendimizi elim bir azaptan kurtarmak amacıyla Allah ile ticaret yapmak için çalışan muvahhit ve mücahit bir ümmet olarak işlerimizi düzene koymaktır. Nitekim Übey İbn Ka’b’dan, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:بشِّرْ هذِهِ الأمَّةَ بالسَّناءِ والرِّفعةِ، والدِّينِ والتَّمكينِ في الأرضِ، فمَن عمِلَ منهم عملَ الآخرةِ للدُّنيا، لم يَكُن لَهُ في الآخرةِ من نصيبٍBu ümmete yeryüzünde refahın, yüceliğin, zaferin ve iktidarın müjdesini ver. Ahiret amelini dünya için yapan kişinin de ahirette bir nasibi olmayacaktır.

Parçalanmış devletlerde yaşayan halklar olduğumuz sürece bir ümmet olarak birleşemeyeceğiz; birlik ancak İslam ümmetini kamil ve adil bir sistem altında birleştirecek tek bir devletin altında mümkün olacaktır; zira bu sistem, on üç asırdan fazla bir süre boyunca ümmeti birleştiren ve adaletiyle dünyanın ilgi odağı haline gelen bir sistemdir. Bu nedenle ey İslam ümmeti, haydi gelin Hizb-ut Tahrir’e destek verin; zira onun projesi, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmaktır ki sizi ve dünyayı, insan şeytanlarının şerrinden, onların proje ve planlarından kurtarmaya muktedir olan sadece odur; böylece Aksa Tufanı, tüm İslam beldelerindeki İslam ümmetinin tüm acılarını son verecek olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet sistemine yol açacak ümmetin tufanının kapısı olsun; bu, Allah’ın vaadidir ve Allah’ın vaadi ise haktır.

Ey Allah için kenetlenmiş Müslümanların cesur orduları; kışlalarınızda yöneticileriniz eliyle zincirlenmiş bir şekilde ne bekliyorsunuz?! Peki sizler neden varsınız ey rütbe ve madalya sahipleri?! Yöneticilerinizi korumak için mi yoksa ülkeyi ve halkı onların zulmünden ve onları Müslümanların başına dikenlerin zulmünden kurtarmak için mi varsınız?! Haydi o zaman acele edin ve bu dünyada sizlere cihadı farz kılıp zafer vaat ettiği gibi ahirette de sizlere genişliği gökler ve yer kadar olan cennetlerde en yüksek dereceleri vaat eden tek olan Allah'ın kulları olduğunuzu uyanıklığınızın ve motivasyonunuzun merkezi haline getirin. Haydi Allah’tan yardım isteyin, zincirleri parçalamak ve prangaları kırmak için acele edin, Allah’ın bereketi ve Allah için muhlis bir niyetle, ümmetimizi bir asırdan fazla bir süredir maruz kaldığı zulümden kurtarmak için harekete geçin ve sancağı, Allah Subhanehu’nun vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin altında Allah’ın adil şeriatını ikame etmeye layık olanlara teslim edin; ey Sa’d, her kim Sa’d İbn Muaz’ın halefi olursa, Sa’d’ın nail olduğu şeylere o da nail olur.

Allah’ım, vaat ettiğin zafer Senin elinde olup Senden başka zafer verecek yoktur; Allah’ın onu bir an önce nasip et.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Raziye Abdullah

Devamını oku...

Güneşi Balçıkla Sıvayamayacaksınız!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Güneşi Balçıkla Sıvayamayacaksınız!

Haber:

Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler Perşembe günü Belçika'nın başkenti Brüksel'deki NATO karargahında yapılan DEAŞ ile Mücadele Koalisyonu Toplantısı'na katıldı ve bu sırada ABD'li mevkidaşı Lloyd Austin'in de aralarında olduğu çok sayıda mevkidaşıyla ayaküstü görüşmeler yaptı. (Anadolu Ajansı)

Yorum:

Haber başlı başına kışkırtıcı bir haberdir; çünkü daha önce bu örgütün ortadan kaldırıldığını ilan ettiniz ve ona karşı zafer kazanmakla övündünüz;bugün de onu, hedeflerinizi ve bu bölgeye yönelik kötü niyetli planlarınızı astığınız portmanto durumuna getiriyorsunuz. Peki sizin, Gazze ve Lübnan’daki olayların yansımalarını değerlendirmek ve özellikle çocukları ve kadınların hedef alınması olmak üzere suç işlemekte eşi benzeri olmayan cani Yahudi varlığının eylemlerini ele almak için bir toplantı talep etmeniz gerekmez miydi? Her gün onun katliamlarıyla uyanıyoruz ve sürekli olarak bu gaspçı varlığın kendini savunma hakkına sahip olduğunu övünerek söyleyen Amerika’nın başını çektiği her bir ülkenin iç istasyonlarının ötesine geçmeyen kınamadan başka hiçbir ülke, uluslararası veya hatta resmi bir kurum tarafından ciddi bir duruş sergilenmiyor; zira mesele Filistinlilerle ilgili olduğunda, toprakları gasp edildiğinden dolayı kendini savunma hakları veya direniş hakları olduğunu söylemiyorlar!

Uluslararası sistemin bugünkü durumu içler acısı olup sessiz kalınamaz bir hale gelmiştir; zira önyargı ve çifte standart, üzerine kurulduğu yasaları ihlal eden sistemin değişmez bir özelliği haline gelmiştir.Şayet dünyanın akil adamları sadece ABD’nin planlarına uygun olanı tatbik eden bu uluslararası sistemden çıkmak için harekete geçmezlerse bugün bu uluslararası sistemin bir işe yaramadığını ya da yetkisizliğini bizzat kendi gözleriyle gören ve kıllarını dahi kıpırdatmayan ülkeler de devran dönecek aynı standartla yargılanacak veya zulme uğrayacaklardır.

NATO savunma bakanlarının toplantısı, iddia edildiği gibi DEAŞ kalıntılarıyla mücadeleyi görüşmek için değildir, aksine NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin de açıkladığı gibi Ukrayna’yı desteklemek ve Asya-Pasifik bölgesi ve Avrupa Birliği ile ortaklıkları güçlendirmek içindir; zira Rutte, ABD’nin Ukrayna için açıkladığı 425 milyon Dolarlık yeni savunma yardım paketini memnuniyetle karşılamıştır.

Bu toplantıların kesinlikle her zaman ABD'nin çıkarlarına ve onun istediği şeylere hizmet ettiği gözlemlenmektedir.

Gözlemlenen hususlardan biri de, mevcut uluslararası sistemin, dengelerin herhangi birini sağlamadaki etkisizliği ve Amerika ve kuyruklarına yönelik açık tarafgirliği ile birlikte çöküşünün, dünya ülkelerinin bir alternatif arayışına girmesine neden olacağı yönündedir. Bu durumdan daha da kötüsü ise onun restorasyon ve reform arayışı içerisine girmesidir. Bu eğilimi destekleyecek olan şey ise, yaklaşan küresel mali çöküş veya büyük bir savaşın patlak vermesi olacak, bu da uluslararası güç dengesinde bir değişikliğe yol açacağı gibi mevcut uluslararası konumu değiştirerek yeni seçeneklerin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Amerika ve Batı'nın korktuğu alternatif sistem İslam Nizamıdır. O, kaybolmuş olarak kalmaya devam ettiği sürece kapitalistlerin kendilerini tekrar yenileyeceği ve bizim de bu kokuşmuş sistem altında bir 100 yıl daha yaşayacağımız anlamına gelir.

Bu nedenle siz ey Müslümanlar; samimi bir şekilde çalışanların kervanına destek vermek ve aileniz arasındaki güç ve kuvvet ehlini bu ümmetin mutlu olmaları için teşvik etmek amacıyla harekete geçin ki böylece Allah’ın rızasına nail olmuş ve ümmetin ilk siretine yeniden tesis etmiş olursunuz.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُرِيدُونَ أَن يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلَّا أَن يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ * هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَه بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَAllah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Tevbe 32-33]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dareyn Eş-Şanti

Devamını oku...

Müslüman Kadınların Namuslarını Korumak İçin Hilafete İhtiyaçları Var Liberal Değerlere Dayalı Şartlı Özürlere Değil!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslüman Kadınların Namuslarını Korumak İçin Hilafete İhtiyaçları Var

Liberal Değerlere Dayalı Şartlı Özürlere Değil!

Haber:

Sky Sports ve diğer haber kaynakları 30 Ekim 2024 Çarşamba günü, “şort yerine eşofman giydiği için” futboldan men edilen “Müslüman kadın bir futbolcunun” İngiltere Futbol Federasyonu'ndan özür aldığını bildirdi.Bu olay, dini inançlarından ödün vermeyi ve şort giymeyi reddettiğinden dolayı İngiltere'deki yerel futbol kulübünde oynamasına izin verilmediği söylenen İkra İsmail ile ilgilidir.Antrenör ona eşofmanın kıyafet yönetmeliğini ihlal ettiğini söyledi. Futbolcu kadın şöyle dedi: “Bana kadın futbolunun neden çeşitlilikten yoksun olduğunu ve rekabetçi oyunlarda bana benzeyen kadınları bulmanın neden bu kadar zor olduğunu soruyorlar? İşte bunun gibi şeyler nedeniyle.” Sosyal medyada yayınlanan bir videoda İsmail şunları söyledi: “Büyük Londra Kadınlar Futbol Ligi, formamla birlikte şort giymeyi reddettiğim için dini inançlarım nedeniyle oynamamı yasakladı.”

Yorum:

Bu olay Müslüman kadınlar ve hakları için bir zafer gibi görünebilir; ancak Kur'an ve sünnette tabi olanlar olarak bizler, değerlerimizin ve beklentilerimizin İslami olmayan kaynaklar tarafından tanımlanmasına asla izin veremeyiz.Bu “özür” şartlı olarak yapılmış olup bu da hayır ve şer ölçüsünün Allah Subhanehu ve Teala'nın razı oldu şeyler değil, liberal değerler olduğu anlamına gelmektedir.

Futbol Federasyonu gibi kuruluşların karşı çıkacağı, Müslüman kadınların davranış ve ahlak kurallarının başka pek çok yönü vardır. Zira kadınların kamusal alanlarda avret yerlerini göstermesi ve spor yaparken erkeklerin gözleri önünde fiziksel hareketlerde bulunmaları İslam şeriatının hükümleriyle açıkça çelişen hususlardır.

Ayrıca bu “demeçler” kamuoyunun kaprislerine göre verilebilir ve geri çekilebilir.Kayda değerdir ki Hilafet, Müslüman kadınların haklarından mahrum bırakılmamasını veya zaman içinde bunların ihlal edilmemesini garanti eden tek uygun otoritedir.

Kadınlar olarak bizler kızlarımıza, onların saygı görmediği, aksine toplumun fikirlerine göre spor ve moda eğilimlerinin aşağılandığı bir oyunda bir seçenek olarak muamele edildiği bir miras bırakamayız.

Nitekim Allah Subhanehu ve Teala, İslami kimliğin ilerlemesine nasıl bakılacağı, İslam Devleti’nin siyasi ve meşru lideri olarak Halife’nin bunları nasıl güvence altına alacağı ve sağlık, finans, adalet ve eğitim de dahil olmak üzere sistemin tüm alanlarını nasıl denetleyeceği konusunda net bir vizyon vermiştir.

Bir Müslümanın, İslami olmayan bir otoriteden herhangi bir “izin” için yalvarması uygun değildir; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِSana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” [Al-i İmran 7]Bu açık hatırlatmadan dolayı bizler, zaferlerimizi geçici sportif başarılar olarak görmemeliyiz; çünkü cehennemi ve cenneti bir oyun olarak görmeyiz. Zira gerçek kurtuluş, İslam’ın kısmen uygulanmasıyla değil, Kur’an ve sünnete tam bir teslimiyet yoluyla gerçekleşir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İmrane Muhammed

Devamını oku...

Sudan: Basın Toplantısı; “Entebbe Anlaşması, Rönesans Barajı ve Yöneticilerin Ümmetin Hayati Çıkarlarını Peşkeş Çekmesi”

  • Kategori Sudan
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti Basın Toplantısı:
“Entebbe Anlaşması, Rönesans Barajı ve Yöneticilerin Ümmetin Hayati Çıkarlarını Peşkeş Çekmesi”

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, 23 Rabi'ul-Ahir 1446, yani 26.10.2024 Cumartesi günü Port Sudan'daki ofisinde şu başlıklı bir basın toplantısı düzenledi: “Entebbe Anlaşması, Rönesans Barajı ve Yöneticilerin Ümmetin Hayati Çıkarlarını Peşkeş Çekmesi”

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü İbrâhîm Usmân (Ebu Halîl)'in Basın Toplantısında Yaptığı Konuşmanın metni için TIKLAYINIZ

Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti'ndeki Merkezi Medya Ofisi Temsilcisi

sudan vilayeti

- Basın Toplantısının Tam Kaydı -

sudan vilayeti

- Basın Toplantısının El Hakim TV Kanalındaki Yayını -

sudan vilayeti

2024 10 26 SDN Conference Pics 1

2024 10 26 SDN Conference Pics 2

sudan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

 

Devamını oku...

İran’ın Yahudi Varlığıyla Tiyatrosu Neredeyse Sona Ermek Üzere!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İran’ın Yahudi Varlığıyla Tiyatrosu Neredeyse Sona Ermek Üzere!

İran’ın, Yahudi varlığının saldırıyı gerçekleştirmeden önce uçaklarıyla vuracağı yerlerden haberdar olduğu artık bir sır değildir ki sızdırılan belgeler de bunu doğrulamaktadır. Amerika’nın belgelerin sızdırılmasını, “sızdırma” terimi altında iddia etmesi, asılsız bir iddiadır. Aksine bu, İran’daki nükleer ve petrol sahalarını vurmamaya ikna etmek ve liderlerinin, halklarının önünde yüzsuyunu koruyacak bir saldırıyla yetinmesi için müzakereler ve mekik turları sonrasında Yahudi varlığının kabul ettiği hedefler bankasının İran’a bildirilmesinden ve buna karşılık, kartları karıştırmamak ve bölgeyi alevlendirmemek için İran’ın yüzünü toprağa bulama ve onu kendi halkı önünde utandırma konusunda fazla ileriye gidilmemesinden ibarettir. Görünüşe göre Yahudi varlığı, ABD’nin üzerinde mutabık kalınan saldırı ve uçaklarının vuracağı yerler konusundaki taleplerini kabul etmiştir; zira Amerikan Axios ve İbrani Walla web sitesine göre Yahudi varlığı İran’ı, üçüncü bir aracı vasıtasıyla uçakların vuracağı yerler ve vurulacak askeri tesis ve üsler hakkında bilgilendirdi. İşte olan budur; zira İran'dan yapılan açıklamalarda, Yahudi saldırılarının Devrim Muhafızları mevzilerini vurmadığı ve Tahran semalarında duyulan patlama seslerinin aslında İran’ın kara savunma sistemlerinin sesleri olduğu ve varlığın saldırısından dolayı meydana gelen hasarın tam olarak bilinmediği gibi sıkıcı ve anlamsız yanıtlar verilmiştir.

İyi bir siyasi gözlemci, İran’ın gerçek anlamda bağımsız bir ülke olmadığını, onun Amerika'nın yörüngesinde döndüğünü, 1970'lerin sonundaki sözde devrimlerinin bile Amerika'dan uzak olmadığını, dahası Humeyni'nin Amerika ile ilişkisinin 1960'ların başındaki Kennedy dönemine kadar uzandığını, eski İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin şayet İran olmasaydı Amerika’nın Afganistan ve Irak’a elini uzatamayacağını söylerken bir sırrı ifşa etmediğini, listeye Suriye’nin de eklenmesinde bir sakınca olmadığını, dolayısıyla Amerika’nın İran’ı kullanmasının artık bir sır olmadığını fark edecektir.

İran ve Yahudi varlığının, sıradan insanların bile güleceği bir tiyatro oynadıkları artık bir sır değildir; bizler çok iyi biliyoruz ki, bu devşirme varlık, şayet yöneticiler arasında ülkesinin semalarını önemseyen bir adam olduğunu bilseydi, Müslüman ülkelerin semalarında dolaşamazdı. Ancak Yahudi varlığı, güvende olunca dışarı çıkıp arbede çıkarıyor; dolayısıyla İran, Lübnan, Filistin ya da Irak’taki toprakları ve gökyüzünü ihlal etmesi, şayet bir ülkenin ya da ülkelerin karşılık vereceğini bilseydi mümkün olmazdı.

Saldırı “sadece iki askerin ölümüne ve sınırlı maddi hasara yol açtığı” için İran rejimi aptallar gibi seviniyor ve medyası da bunu kutluyor. Bu ise şaşırtıcı değildir; zira bizler, yöneticilere benzer kişilerin yönettiği devlete benzer yerlerde yaşıyoruz. Çünkü Müslümanların onuru ve gururu İran’daki rejimi uyandırmadı; şayet uyandırmış olsaydı en azından güney Lübnan’daki kendi mezhebinden olanların intikamını alırdı. Şayet Yahudilere, Suriye ve Irak’taki Müslümanlara davrandığı gibi davransaydı, evlerini yıksaydı, kadınlarını ve çocuklarını öldürseydi ve hatta onlara karşı kendi partilerini ve milislerini harekete geçirseydi, belki de varlık gün yüzü göremeyecekti ama Allah sahiplerini kahretsin ki o bir ajandır.

Müslüman ülkelerdeki mevcut rejimlerin hiçbiri, onlarla ayrıntı veya ayrıntılarda ihtilaf etseler bile Yahudilerle gerçek bir savaşta savaşmayı düşünmüyor; bu da İran'ın neden onlarca balistik ve balistik olmayan füze fırlattığını, sonra bunların kimseye zarar vermediğini, isabet etse bile zaiyatın sınırlı olduğunu açıklıyor. Oysa Yahudi varlığının vurduğu füzeler nasıl da yaralıyor, öldürüyor ve yerinden ediyor; çünkü onun savaşında kırmızı çizgiler yoktur. Bu arada Müslüman ülkelerdeki mevcut rejimler akıllıca(!) saldırmakta ve küresel tepkilerden korkmaktadır. Dolayısıyla yöneticilerin Yahudilerle olan ilişkileri bu şekilde devam edecektir; ta ki ister hoşuna gitsin ister öfkelensin uluslararası sisteme bakmadan Yahudilere saldıracak ve onlarla savaşacak ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in onlar hakkındaki, حَتَّى يَقُولَ الشَّجَرُ وَالْحَجَرُ... “Taş ve ağaç diyecek ki…” kavlini doğrulayacak biri gelene kadar. İşte o zaman Müslümanlar onlara karşı büyük bir zafer kazanacak ve onları ya “yurtlarından” çıkaracaklar ya da öldüreceklerdir. Allah’tan bizlere, bu savaşta savaşmayı bahşetmesini diliyoruz; Amin, Amin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halid El-Eşkar

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER