Pazar, 22 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

26. Anayasa Değişikliği Tasarısı: Hilafet Sisteminde Yetkiler ve Otorite Kur’an ve Sünnet Tarafından Belirlenir, Demokraside ise Bitmek Bilmeyen Bir Güç Mücadelesi Söz Konusu

Nihayet uzun süren bir güç mücadelesinin ardından hükümet, 21 Ekim 2024 Pazartesi günü 26. Anayasa Değişikliği Tasarısı’nı meclisten geçirmeyi başardı. Artık anayasaya göre, hükümet kendi tercihine göre bir baş yargıç atayabilecek. Bununla birlikte, Yüksek Mahkeme’nin kendiliğinden işlem başlatma (suo motu) yetkisi de kaldırılıyor. Ayrıca, hükümete anayasal konular için bir anayasa kurulu oluşturma yetkisi de veriyor. Şu an için, siyasi ve askeri liderlik ile yargı arasındaki bu güç mücadelesinde yargı zayıflatılmış durumda. Ancak bu güç mücadelesinin devam edeceği açık. Yargı, fırsatını bulduğu anda bu değişikliği “yargı bağımsızlığına müdahale” gerekçesiyle iptal edecektir. Parlamento ise, güç dengesini sağlamak amacıyla üçte iki çoğunlukla yeni bir denge kurma çabalarını sürdürecektir. Halk ise, demokrasinin yükü altında inlemeye devam edecek. Zira halk, bu güç mücadelesinin sadece bir seyircisidir. Bu güç mücadelesinde, halkın refahı, iyi yönetişim ve adalet gibi ‘önemsiz’ konulara yer yoktur.

Demokratik yönetim sisteminde yolsuzluğun gerçek kaynağı, seçilmiş çoğunluğun her yasayı, her anayasa maddesini, her kural ve düzenlemeyi değiştirebilme gücüne sahip olmasıdır. Yasama yetkisi, iktidar sahiplerine kanunları kendi çıkarlarına uygun olarak, sadece perde arkasında değil, açıktan da değiştirme olanağı sağlar. Yasama yetkisi, parlamentonun Ulusal Uzlaşma Kararnamesi yoluyla yağmacıların ve talancıların hırsızlıklarını yasallaştırmasına, diktatörlerin zorla iktidarı ele geçirmesini meşru kabul etmesine, iktidar grupları için birçok af düzenlemesi çıkarmasına ve ülkenin en kritik konularından sorumlu olanlara anayasal dokunulmazlık sağlamasına olanak tanır. Demokratik sistemde önemli askeri ve yargı yetkililerine yönelik eleştiriyi suç sayan, anayasa ve yasaların kendisidir. Yasama yetkisi hesap verebilirliklerine kapıyı kapatıyor. Parlamento üyeleri de dahil olmak üzere güçlüler için sürekli artan ayrıcalıklara izin verir.

Bu yasama yetkisi, ülkenin sömürgecilerin çıkarlarına teslim olmasını sağlar. Ülkeyi faizli borç sarmalına sürükleyen Uluslararası Para Fonu’na boyun eğmesine izin verir. Amerika’nın Terörle Savaş’ını meşru kabul eden, cihadı terörizme destek olarak suç sayan ve yozlaştırıcı Batı liberal değerlerini yerleştiren Mali Eylem Görev Gücü’nün taleplerine boyun eğilmesine olanak tanıdı. İnsanlar yasama gücünü ellerinde tuttukça, yasalar iktidardaki grupların hizmetkârı olmaya devam edecek ve güç mücadelesi alanında iktidar gruplarının çıkarına göre şekillenecektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَٱحْكُم بَيْنَهُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَآءَهُمْ عَمَّا جَآءَكَ مِنَ ٱلْحَقِّ  “Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma.” [Maide 48]

Hilafet sisteminde, yönetici, halk ve diğer görevlilerin yetki ve sorumlulukları, Kur’an’ı Kerim ve Peygamber’in Sünneti tarafından belirlenmiştir. En güçlü yönetici bile Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın yasalarına boyun eğmek zorundadır, çünkü bunlar Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emir ve yasaklarıdır. Müslümanların dördüncü Raşidi Halifesi İmam Ali, Hilafet mahkemesinde, çalınan zırh davasında geçerli tanık olmadığı için bir gayrimüslime karşı davayı kaybetmiştir. Zira Raşidi Halife İmam Ali’nin şahitlikle ilgili şer’i hükümleri değiştirme yetkisi yoktu. Bu, İslam hukukunun bir gereğiydi ve Halife de bu hukuka bağlı kalmak zorundadır. İbn Kesir, El-Bidaye ve’n Nihaye adlı eserinde, kadı Şurayh’ın halifeye ‘Ya Emirul Müminin, herhangi bir delilin var mı?’ diye sorduğunu, İmam Ali’nin de “Şurayh haklı, elimde bir delilim yok.” cevabını verdiğini, bunun üzerine kadı Şurayh’ın Halife’nin aleyhine, gayrimüslimin lehine karar verdiğini, gayrimüslimin ise, İslam’ı kabul edip suçunu itiraf etmeden önce “Ben, bunun Peygamberin hükmü olduğuna tanıklık ederim. Müminlerin lideri beni kendi kadısına götürüyor ama kadı onun aleyhine karar veriyor!” ifadelerini kullandığını nakleder. 

Nübüvvet metodu üzere Hilafet dengeli ve istikrarlıdır, çünkü yasama yetkisi yalnızca Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya aittir. İçsel karışıklıklardan ve siyasi kargaşadan tamamen uzaktır; yasaları değiştiren güç mücadeleleri olmayacaktır. Demokrasinin Müslüman coğrafyasına zorla dayatılmasının ardından ümmet sürekli bir istikrarsızlık ve sömürgeci ajanların baskısı altında acı çekmektedir. Elitlerin hâkimiyetindeki bu sistemden, Allah’ın vahyettiği düzeni uygulayarak kurtulmanın vakti gelmiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

اَلَا یَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِیْفُ الْخَبِیْرُ  “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” [Mülk 14]

Devamını oku...

Filistin’i Kurtarmak ve Halkını Desteklemek Kenane Ordusuna Kesinlikle Farzdır

Yahudilerin işgalci ve zalimane eylemleri, Mübarek Toprak halkımıza karşı işledikleri suçlar, ümmetimizin moralini bozmaya ve direniş ruhunu yok etmeye yönelik çabaları, liderlerimizi öldürmeleri, etkili mücahitlerimizi şehit etmeleri, savunmasız çocuklara, kadınlara, yaşlılara, hatta hastalara ve yaralılara işkenceler yapmaları karşısında biz şu gerçeği teyit ediyoruz ki ümmet hastalanabilir ama asla ölmez; İslam Devleti altında izzet ve onuruna geri kavuşacağı günler çok yakındır. O zaman Yahudiler ne gökyüzünde sığınacak bir yer bulacaklar ne de yerde bir sığınak. Çünkü o zaman Allah onlardan yüz çevirecek ve onları sürekli yaptıkları suçlardan dolayı cezalandıracaktır. Ümmete hatırlatmak isteriz ki Filistin davası, onun davasıdır ve odak noktası ve önceliği olmalıdır. Yahudi varlığının yaptıklarına karşı şer’i sorumluluk yalnızca kınama ya da protesto ile sınırlı kalması caiz değil; aksine Mübarek Toprağı kurtarmak için ciddi ve somut bir eylemde bulunmak zorunda.

Mısır’ın askeri ve stratejik yetenekleri göz önüne alındığında, görevi ve rolü Filistin halkı ile Yahudiler arasında arabuluculuk yapmak olamaz. Aksine görevi, bu mutant varlığı sonsuza dek ortadan kaldırmak ve Mübarek Toprağı onun pisliğinden kalıcı olarak temizlemek olmalıdır.

Ey Kinane askerleri! Sizler, Kudüs’ü Haçlılardan kurtaran Selahaddin’in torunlarısınız. Sizler, Moğolların ilerleyişini durduran ve onları bozguna uğratan Muzaffer Kutuz ve Zahir Baybars’ın torunlarısınız. Sizler her zaman bu ümmetin kalkanı ve destekçisi oldunuz. Bu yüzden görevinizi tamamlayın ve Allah’ın size emrettiği şeyi yapın. Sizler, Filistin’i özgürleştirme ve halkını destekleme kapasitesine sahipsiniz ve bunu birkaç saat içinde yapabilirsiniz. Öyleyse sizi bu ulvi görevi yapmaktan alıkoyan şerli yöneticileri bir kenara atın. Gerçek iyilikseverlik sizde hala mevcuttur. İyilikseverlik, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sancağını hakkıyla taşıyan, ümmetin destekçisi ve kalkanı olan, kutsal değerlerini koruyan ve haklarını peşkeş çekmeyen kimselere layık bir erdemdir. Bu zalim yöneticileri ve yaptıkları tüm geçersiz anlaşmaları çöpe atın, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin. Hilafet Filistin’i kurtarmak ve mukaddesatını temizlemek için sizi seferber edecektir. Ey Kenane ordusu! Allah’tan sizi bu askerlerden eylemesini niyaz ediyoruz.

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَـذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّاً وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?[Nisa 75]

Devamını oku...

Minnawi, Amerika’ya Dalkavukluk Yapmakta, Yüce İslam’ın Kalesi Olan Hilafeti Kurmak İçin Çalışanların Faaliyetlerine Sağır Sultan Kesilmektedir!

Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen bir sempozyumda, Sudan Tahrir Hareketi Başkanı ve Darfur Eyaleti Valisi Minni Minnawi birçok mesaj verdi. Bu mesajların başlıcaları şunlardır:

1- Askeri kurumun reform edilmesi ve tek bir askeri kurum oluşturulması gerektiğini belirtti.

2- Sudan’daki İslamcıların şu anda kabile ve bölgesel olarak ayrıştığını ve ülkede aktif bir siyasi İslam hareketinin bulunmadığını ifade etti.

3- 1956 yılında kurulan devletin parçalanmasına izin vermeyeceklerini, çünkü atalarının çabalarıyla kurulduğunu vurguladı.

4- Sudan halkına verdiği destek nedeniyle Amerika’ya yeniden teşekkür etti.

Biz, Sudan Hizb-ut-Tahrir olarak bu mesajlara şu şekilde cevap veriyoruz:

Birincisi: Tek bir askeri kurumun oluşturulması Müslümanlara farzdır. Bu kurumun görevi, Allah yolunda cihat etmek ve sınırları korumak olmalıdır. Bugün olduğu gibi farklı orduların varlığı caiz değildir. Minni Minnawi’nin kendisi de devlet ordusundan ayrı bir orduya komuta etmektedir. Hal böyleyken tek bir askeri kurumdan bahsetmesi deli saçmalığıdır! Ordunun ıslah edilmesi ancak ordunun İslam ordusuna dönüşmesiyle mümkündür, sömürgecilerin istediği gibi milli bir ordu dönüşmesiyle değil.

İkincisi: Ülkede siyasal İslam’ın olmadığına dair söylemler gerçeği yansıtmamaktadır. Siyasal İslam, yani yönetimden, siyasetten ve Allah’ın şeriatının yeryüzünde uygulanmasından bahseden İslam, ümmetin özlemidir. Minni Minnawi ve sömürgeci kafir efendileri, Hizb-ut-Tahrir’in ümmet içinde ve ümmet ile birlikte Allah’ın hükümetini kurmak, yani Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurmak için çalıştığını çok iyi biliyorlar. Hilafet, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın vaadi ve Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir. Ancak Minni Minnawi ve arkasındakiler, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözünü doğrulamak istercesine gerçeği gizlemek istemektedirler.

يُرِيدُونَ أَن يُطْفِؤُواْ نُورَ اللهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللهُ إِلاَّ أَن يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ“Allah’ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” [Tevbe 32]

Üçüncüsü: 56 devletinin ataların çabalarıyla kurulduğu iddiası gerçek değildir. Aslında bu devlet, sömürgeci kafir İngilizlerin bir ürünüdür ve adamlarına miras bırakmışlardır. Bu adamlar İngilizlerin kafir sistemini korumuşlar ve Mr. Stanley Baker’ın anayasasıyla yönetmişlerdir. Bu devleti parçalamaya çalışanlar ise sömürgecilerin bizzat kendileridir ve onların aramızdaki ajanlarıdır. Güney Sudan’ı sözde barış adına ayırdıktan sonra şimdi de sömürgeci kafir, sömürgecinin mirasını korumak, kontrol ve nüfuz isteklerini gerçekleştirmek, zenginlikleri yağmalamak için eski yeni işlevini üstlenmek üzere Sudan’ı daha küçük, daha zayıf devletçiklere bölmek istemektedir.

Dördüncüsü: Sudan halkına verdiği destek için Amerika’ya teşekkür etmesi siyasi bir ikiyüzlülük örneğidir. Çünkü çerçeve anlaşmasını yok etmek, sonra da İngilizlerin temsilcisi sivil siyasetçileri ve ‘silahlı mücadele hareketleri’ olarak adlandırılan bazı isyancı grupları (bunlardan biri de Minni Minnawi’nin hareketi) ortadan kaldırmak için Sudan’daki savaşın fitilini ateşleyen, Amerika’dır.

Sonuç olarak diyoruz ki, Sudan’da yaşanan çatışmalar, Amerika’nın vekalet savaşlarıdır. Amerika için Sudanlıların öldürülmesi, onurlarının çiğnenmesi, mallarının ve mülklerinin yağmalanması, İngiltere’nin Sudan’daki etkisini kırmak kadar önemli değildir. Bu amaç için Sudanlıların yerinden edilmesi, göç etmesi, açlık çekmesi ve hastalanması gibi ağır bedeller ödenmesi Amerika’nın zerre kadar umurunda değildir. Bu çatışmayı durdurabilecek tek şey, Sudan halkının kendisine karşı kurulan komplonun farkına varması, bu komplonun etkisini ortadan kaldırmak için çaba göstermesi ve yüce İslam’ın kalesi olan Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurmak için samimiyetle çalışanlarla birlikte ciddi bir çalışma içerisine girmesidir.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Hilafet Altında Müslüman Ordularının Kükremesi Bile Yahudi Varlığını Ortadan Kaldırmak İçin Yeterli

Bu slogan altında, Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Vilayeti, 18 Ekim 2024 tarihinde, Cuma namazı sonrası Dakka ve Çittağong’daki birçok camide protesto eylemleri ve gösteriler düzenledi. Bu gösterilerde İslam ümmetine Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurma çağrısı yapıldı. Hilafet ordularının kükremesi, gaspçı Yahudi varlığını soykırımdan caydırmaya yetecek ve lanetli varlığı Mübarek Topraktan söküp atacaktır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا الْيَهُودَ، حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ وَرَاءَ الْحَجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ: يَا مُسْلِمُ، هَذَا يَهُودِيٌّ يَخْتَبِئُ وَرَائِي تَعَالَ فَاقْتُلْهُ“Müslümanlarla Yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, hemen gel de öldür onu!’ diye haber verecektir.” Gösterilerde konuşmacılar aşağıdaki konuların altını çizdiler:

1- Başta Amerika olmak üzere sömürgeci kâfir Batılı ülkeler, sağladıkları silah ve finansmanla, diğer yandan Mısır, Ürdün ve diğer Müslüman ülkelerdeki Batı ajanı yöneticiler ise Müslüman ordularını kışlalarında tutarak, Yahudi varlığının katliamlar yapmasına ve yıkım gerçekleştirmesine yardımcı olmaktadırlar. Gazze halkının feryadı göklere yükseldi: “Ey İslam ümmeti! Ya bize yardım edin ya da yok olup gideceğiz. O zaman Allah katında nasıl hesap vereceksiniz?”

2- Amerika, İslam ülkelerinde Yahudi varlığını ve bölgemizde de Müşrik Hindistan’ı güçlendirmek suretiyle, dünya üzerindeki sömürgeci egemenliğini sürdürmek istemektedir. Hem Yahudiler hem de Hinduistler İslam ve Müslümanlar düşmanıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا“İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın.” [Maide 82]

3- İslam ülkelerindeki seküler rejimler Batı ajanıdır. Amerika’nın İslam ve Müslümanlara karşı yürüttüğü savaşta işbirliği yapmaktadırlar. Orta Doğu’daki Arap liderleri ve bölgemizdeki Müslümanların yöneticiler, sırasıyla Yahudi varlığının ve Hindistan’ın güçlendirilmesine yardımcı olmaktadırlar. İslam ümmetinin koruyucusu olan Hilafetin kurulmasını engellemek isteyen bu güçler, Hizb-ut Tahrir gibi Hilafetin kurulmasına çağrıda bulunan dürüst bir partiye karşı yalan ve iftira atmakta ve baskı uygulamaktadırlar. Ancak İslam ümmeti, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النَّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.” [Ahmed] müjdesine son derece güven duymaktadır.

Konuşmacılar ayrıca, ümmet içerisinde Allah yolunda şehit olmayı arzulayan binlerce askerin olduğunu belirttiler. Düşmanlar ise yaşamayı seviyorlar. Ancak bu hain yöneticiler, kardeşlerinize yardım etmelerine engel olmuşlar ve bunun yerine kardeşlerinizi öldürmeleri konusunda düşmanlarınız ile işbirliği yapmışlardır. Bu nedenle, sizler askeri güçlerden bu engelin kaldırılması, hain yöneticilerin devrilmesi ve iktidarın Hizb-ut Tahrir’e verilmesi için talepte bulunmalısınız. Hilafet gölgesinde İslam ordusunun azcık kükremesi bile lanetli Yahudi varlığını durdurmak için yeterli olacaktır.

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ“Onlarla savaşın ki Allah sizin elleriniz ile onları cezalandırsın, rezil rüsva etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Müminlerin kalplerine şifa versin.” [Tevbe 14]

Devamını oku...

Batı Uygarlığının Kusurlarını Örttüğünü Düşündüğü Son İncir Yaprağının da Düşmesi!

BM’nin Filistin’deki İnsan Hakları Raportörü Francesca Albanese, “İsrail”, Batılı devletlerin koşulsuz desteğiyle Gazze’de dehşet verici bir soykırım gerçekleştiriyor ve Filistinlileri her gün katlediyor” ifadelerini kullandı. Albanese, El Cezire ile yaptığı bir röportajda, “Soykırım bizi şok etmesi gereken büyük bir suçtur. Son aylarda yüzlerce röportajda “İsrail”in işlediği soykırımın korkunç ve dehşet verici olduğunu tekrar ettim ve bunun nasıl hâlâ devam ettiğini anlamakta zorlanıyorum” şeklinde konuştu. “Bu cehennemi durdurmak için ne yapılması gerekiyor?” diye soran Albanese, Gazze’de yaşananların, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan dünya düzeninin sona erdiğini ortaya koyduğunu belirtti. “Küresel düzen, “İsrail”e desteğini sürdüren ve bunu ‘nefsi müdafaa’ olarak iddia eden Batılı sömürgeci bir yapı olarak gerçek yüzünü göstermektedir. Ancak durum öyle değil. “İsrail” şu anda Filistinlileri katlediyor. Gazze’de sokaklarda çocukların öldürüldüğünü ve çadırlarda insanların yakıldığını görüyoruz.” diye ekledi. Albanese, “Gazze’de yaşananlar, toprak hâkimiyeti amacıyla yapılan bir soykırımdır ve “İsrailliler” bunu kendileri söylüyor,” diyerek sözlerini noktaladı.

Bu bağlamda, 19 Ekim 2024’te Birleşmiş Milletler’de “Amerikan üniversitelerinde protesto yasağı ve bazı Avrupa ülkelerinde getirilen kısıtlamalar” konulu bir rapor yayımlandı. Birleşmiş Milletler’de, özellikle Gazze’deki savaşın başlarında, Filistin davası için gösteri hakkını acımasızca bastırdığı gerekçesiyle Amerika, Kanada, Fransa, Almanya ve Belçika gibi Batılı demokrasilere suçlamalar yöneltildi. Raporda, “Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üniversitelerde acımasızca bastırılan gösterilerden” bahsedilerek, Nisan 2024 sonunda New York’ta çevik kuvvetin Columbia Üniversitesi’nde Filistin yanlısı onlarca aktivisti zorla dağıttığına işaret edildi. Avrupa ülkeleri ile ilgili olarak raporda özellikle Almanya’ya değinilerek, “Ekim 2023’te Filistin yanlısı gösterilere tamamen yasak getirdiği ve o tarihten beri Almanya’nın çeşitli bölgelerinde bu tür protestolara kısıtlamalar uyguladığı” belirtildi. Ayrıca bu kısıtlamaların “hiçbir zaman “İsrail” yanlısı gösterilere değil, yalnızca Filistin yanlısı gösterilere yönelik olduğu” ifade edildi. Raporda, “Fransa da aynı önlemleri almaya çalıştı ancak mahkemeler bunu reddetti ve artık her durum ayrı ayrı değerlendiriliyor” denildi. Ayrıca “Belçika ve Kanada’nın benzer tutumlar benimsediği” belirtildi.

Amerikan polisinin, 15 Ekim 2024’te New York Borsası önünde Amerika’nın Gazze’de Yahudi varlığına verdiği desteğin kesilmesini isteyen bir oturma eyleminde 200’den fazla Filistin yanlısı protestocuyu gözaltına alması, Batı dünyasının lideri Amerika’nın, özgürlük adına okyanuslar ötesinde savaşlar yürüttüğü iddiasının ne kadar yüzeysel olduğunu gösteren bir örnektir. Manhattan’da Wall Street’e yakın ünlü borsa binasının önünde toplanan protestocular, “Gazze’nin yaşamasına izin verin” ve “Soykırıma finansman sağlamayı durdurun” gibi tamamen insani sloganlar atmıştılar. Öte yandan, aynı yerde Yahudi varlığını destekleyen ve bayrağını taşıyan az sayıda gösterici de vardı. Polis onlara hiçbir müdahalede bulunmadı.

Bu, Batı bloğundan avukatlar ve insan hakları savunucularının sunduğu bir savunmadır; sesli ve görüntülü kanıtlar, Batı uygarlığının ve bu uygarlığa dayalı ülkelerin özellikle de batı dünyasına liderlik eden Amerika, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin, artık ayıplarını örttüğünü düşündükleri o son incir yaprağının da düştüğünü ortaya koymaktadır. Batı, gazaba uğramış bu varlığa ölümcül silahlar sağlamakla kalmamış, aynı zamanda bu vahşeti eleştiren herkesi de susturmuştur. Bu, Batı uygarlığının tabutuna çakılan son çividir; artık dünyadaki bütün insanlar, özellikle de İslam ümmeti için, yapılacak tek şey, bu çürümüş bedeni toprağa vermektir ki, insanlık onun ve onu destekleyenlerin şerrinden kurtulsun.

Bu vahşeti gömme görevi İslam ümmetine aittir; çünkü İslam ümmeti, Allah’ın bütün insanlık için seçip beğendiği insani değerlerle insanlığı kalkındırabilecek yegâne uygarlık alternatifine sahiptir. Ümmet, ilahi İslam uygarlığının temsilcisi olan siyasi varlığı kurmak zorunda. Bu siyasi varlık, Allah’ın yardımıyla batılı yok edecek, hakkın üstün gelmesini sağlayacaktır. Bu nedenle, ümmetteki tüm samimi kişiler, Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devletini kurmak için çalışmalıdır. Müslüman ordularını ülkemizde Batı ajanı rejimlere karşı harekete geçmeye, Hilafeti kurmak ve böylece Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözlerini pratiğe dönüştürmek için orduları Hizb-ut Tahrir’e nusret vermeye teşvik etmelidir:

وَإِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ“İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Buhari]

Devamını oku...

Yenidoğan Bebek Çetesi Skandalı Kapitalizm Kan Emici İnsan Düşmanıdır, Onda Hayat Bulamazsınız!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yenidoğan Bebek Çetesi Skandalı Kapitalizm Kan Emici İnsan Düşmanıdır, Onda Hayat Bulamazsınız!

Haber:

Türkiye, 12 yeni doğan bebeğin ölümüne neden olan suç örgütü “yenidoğan çetesi” skandalı ile sarsıldı. Bu dehşet verici organize suça bağlı olarak 47 şüpheliden 22’si tutuklanmış, İstanbul’da 10 özel hastane kapatılmış, ilerleyen günler içinde bu suçun dört ayrı ilde daha işlendiği ortaya çıkmıştır. Yenidoğan Çetesinden sonra Diyaliz Çetesi skandalı da ortaya çıktı… Sağlık sektöründeki yozlaşma devletin kendi eliyle halkına karşı işlediği bir cinayettir. (Ajanslar)

Yorum:

Kapitalist devlet, halkın sağlığı için gerekli olan hizmetleri, ekonomiye ve devlete kazanç sağlayan gelir sektörlerinden bir “sektör” olarak görmektedir. Sadece maddi değerlere odaklanmış kapitalist ideoloji, sınırsız özgürlükler adı altında insani, ahlaki ve ruhi değerleri ya yok saymış ya da onları da gelir aracına dönüştürmüştür. Böylece insanı yaşatmak için var olması gereken sağlık hizmetini de insana hizmet değil zulüm aracına dönüştürmüştür. Hastaneleri, ilaçları, tıbbi malzemeleri, doktorları, hemşireleri, ebeleri sağlık sektörünün gelir üreten araçları olarak kullanan bu korkunç yozlaşma ile insan yiyen, masum bebeklerin kanını dahi emmekten çekinmeyen vahşi bir canavar doğurmuştur. Sağlık hizmeti denen şey, hiçbir zaman ve istisnasız tüm kapitalist ülkelerde herkesin kolayca ulaşabileceği bir hak olamamıştır. İnsanlık, merhamet, hizmet, insanı yaşatmak, yaşam kalitesini iyileştirmek gibi değerleri de ancak yeterince para verenlere özel kılmıştır. Sağlık hizmetinin bir ticaret metası olduğunun bir göstergesi de halkın eşit, ücretsiz ve kaliteli şekilde istifadeden mahrum edildiği sağlık hizmetlerinin, medikal turizm şeklinde yabancı “müşterilere” peşkeş çekilmesidir. (Örneğin Türkiye’ye 2024 yılının ikinci çeyreğinde sağlık hizmeti almak için 800 binden fazla kişi, hem de çoğunluğu “zengin” Batılı ülkelerden gelmiş. (veriler USHAŞ verileridir) Yani yılda neredeyse 3 milyon sağlık turistine kaliteli ama ucuz sağlık hizmeti verilmektedir!)

Yenidoğan bebek çetesi, suç ve zulüm üreten bu kapitalizm canavarının işlediği tüm kötülüklerinin küçük bir parçasıdır. Kapitalist yönetim nizamı her gün korku filmlerinden çıkan sahneler gibi daha fazla ve daha vahşi suçlar üretmektedir. İşte bir avuç sermaye sahibinin iktidarını korumak için tüm dünya Gazze’deki soykırıma seyirci kalırken, Türkiye’de bir yıl içinde işlenen suçların sayısı ve çeşidi bir savaş ortamından farksızdır. Daha 3 hafta önce İstanbul’da Edirnekapı surlarına çıkan 19 yaşında bir cani iki genç kızı öldürdü. Öldürdüğü genç kızlardan birinin kestiği başını surlardan aşağıya annesinin ayaklarının önüne attı ve ardından surlardan atlayarak intihar etti. Birkaç gün sonra 19 gündür kayıp olan 8 yaşındaki Narin kızın cesedi bir dere yatağında bulundu. Katil zanlıları içinde annesi, abisi ve amcası bulunmaktadır. Birkaç gün önce de 18 gündür kayıp olan 21 yaşındaki üniversite öğrencisi kız Rojin’in cesedi bulundu.

Adalet Bakanlığı verilerine göre; 2021 yılında, cinayet, darp, yaralama olmak üzere beden dokunulmazlığına karşı işlenen suçların sayısı 1,5 milyonun üzerinde. Hırsızlık, gasp, yağma, dolandırıcılık gibi mala karşı işlenen suç sayısı ise 2 milyon 500 bin civarında. 2021 yılında 127 bin kişi, cinsel saldırıya uğradığı iddiasıyla adli makamlara başvurdu. Bunların yaklaşık 45 bini çocuk yaşta. Günde 123 çocuğa cinsel taciz iddiasıyla adli makamlara başvuru yapılmaktadır.

Yine adli istatistiklere göre; Türkiye’de 15 milyondan fazla şüpheli ve 10 milyondan fazla mağdur/müşteki bulunmaktadır. (T.C. Adalet Bakanlığı, Adalet İstatistikleri, 2021) Bu rakamların her geçen gün daha da arttığını söylemeye gerek bile yok.

Tüm bu veriler, Türkiye’de insanların Gazze’deki, Filistin’deki veya dünyanın herhangi bir çatışma bölgesindeki insanlarla aynı derecede güvensiz bir ortamda yaşadığını göstermektedir. Evet, Türkiye’de başımıza bombalar yağmıyor. Bombalar ile bedenler parçalanmıyor, evler enkaza dönüşmüyor, tarlalar yanmıyor… Ama kapitalist, laik, demokratik düzenin hürriyetleri, hedonizmi, aç gözlülüğü insanlığı öldürüyor! İnsan bedeni -bebek dahi olsa- alınıp satılan, hayvani cinsel arzular için parçalanan, para için imha edilen bir meta kategorisinde işlem görüyor! Evlerimiz bombalar altında enkaza dönüşmüyor… Aksine her gün yeni binalar dikiliyor… Ama içinde yaşayan aileler enkaz olmuş… Tarlalarımız ve hayvanlarımız bombalarla yakılmıyor ama aç gözlü kapitalistleri doyurmak uğruna -Paris antlaşması gibi uluslararası sözleşmeler aracılığı ile- kullanılamaz hale getiriliyor, tarım ve hayvancılık bitirilerek koca bir ülke uzun vadede açlık ve susuzluğa itiliyor.

Demokrasi ve laikliğe iman etmiş bu kapitalist sömürge sisteminin kuklası yöneticilerden ve onların yönetim modellerinden razı olduğumuz müddetçe, onlardan hâlâ hayır ummaya devam ettikçe, onlardan medet ummaya devam ettikçe, Allah Subhânehû ve Teâlâmusibetleri artarak göndermeye devam edecektir. Ancak şu var ki, bu musibetler hiç şüphesiz Rabbimizin bize olan merhametindendir… Mü’min kullarını cezalandırmak için değil, Mü’min kullarına merhametinden dolayı onları uyandırmak ve yine Mü’minlerin elleriyle zalimleri cezalandırmak içindir.

Öyleyse hem dünyada hem ahirette kurtuluşa erenlerden olmak ve kan emici, insan düşmanı kapitalist düzenden kurtulmak, dünyanın her yerindeki cürümleri sona erdirmek için bir an evvel başımızdakilere gereken İslami tavrı koymak zorundayız.

وَمَآ أَصَٰبَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir.” [Şûrâ 30]

Madem bizler savaş ortamı gibi ortamda yaşamaya mahkûm edilmişiz, madem ki ne canımız, ne canımızdan çok sevdiğimiz evlatlarımız, ne malımız, ne namusumuz, ne dinimiz, ne imanımız güvende değil, o zaman savaştaki mücahitler gibi ceht ederek, can havliyle bu ortamı değiştirmek için çalışmak zorundayız. Bunun için başımızdaki yöneticileri ya doğrultmak ya da onları değiştirmek için ceht etmeliyiz.

Rasulullah (sav), أَفْضَلَ الْجِهَادِ كَلِمَةً حَقِّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍCihadın en faziletlisi zalim bir sultanın (yöneticinin) yanında (söylenen) hak sözdür.” [Ebu Davud] buyurmuştur.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱسْتَجِيبُوا۟ لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ ۖ وَٱعْلَمُوٓا۟ أَنَّ ٱللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ ٱلْمَرْءِ وَقَلْبِهِۦ وَأَنَّهُۥٓ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Zehra Malik

Devamını oku...

Amerika’nın Sponsorluğu ve Yönetimi Sayesinde İran ve Yahudi Varlığı, Müslüman Ülkeleri Yok Etme Konusunda Birleşmişlerdir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Amerika’nın Sponsorluğu ve Yönetimi Sayesinde İran ve Yahudi Varlığı, Müslüman Ülkeleri Yok Etme Konusunda Birleşmişlerdir!

Haber:

İngiliz The Times gazetesi, Yahudi varlığının İran'a yönelik misilleme saldırısını geçen hafta Amerika'dan sızan hassas askeri bilgiler nedeniyle ertelediğini ortaya çıkardığı gibi sızıntının, Yahudi varlığının ay başında İran'ın fırlattığı yaklaşık 200 balistik füzeye karşılık vermek için iyi geliştirilmiş planlarını da ortaya çıkardı; Tahran’ın bu saldırısı ise Ortadoğu’daki vekili olan gruplarına yönelik Yahudi saldırılarına bir misilleme mesabesindeydi. Cuma günü Telegram kanalında yayınlanan çok gizli iki belge, ABD Ulusal Jeo-uzamsal-İstihbarat Ajansı (NGA) (National Geospatial-Intelligence Agency, kısaca NGA) tarafından 15 ve 16 Ekim tarihlerinde analiz edilen istihbarata dayalı olarak Yahudilerin İran’daki hedefleri vurma hazırlıklarına ilişkin gizli bir ABD değerlendirmesini içeriyor. Bu belgelerde öne çıkan şey, Golden Horizon ve ROCX gibi havadan fırlatılan iki balistik füze sisteminden bahsedilmesidir. Ağa göre ROCX, Rafeal tarafından Yahudi varlığında üretilen ve yer üstünde ve altında çeşitli hedefleri vurmak üzere tasarlanmış uzun menzilli bir füze sistemidir.Golden Horizon teriminin yaklaşık 2.000 km menzile sahip Blue Sparrow füze sistemi yerine kullanıldığı düşünülüyor. Bunun önemi, Yahudi Hava Kuvvetleri'nin Nisan ayında İsfahan yakınlarındaki bir İran radar mevkisine düzenlediği balistik füze saldırısının benzerini ancak genişletilmiş bir versiyonunu planladığına işaret etmesidir. Bu uzun menzilli silahları kullanması, İsrail savaş uçaklarının Ürdün gibi bölgedeki belirli ülkelerin üzerinden uçma ihtiyacını ortadan kaldırıyor. (Şarkul Avsat, 24/10/2024, uyarlanmıştır)

Yorum:

Amerika ve Yahudi varlığının Gazze ve Lübnan’da gerçekleştirdiği katliamlara dair hiçbir ufku sahip olmadıkları ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla her ikisi de nefret ve intikam duygusunun esiri olmuşlar ve bir yılı aşkın süredir Gazze’de akan kan şelalesi susuzluklarını gidermemiş ve bunu Lübnan’da akan başka bir kan şelalesi izlemiştir. Böylece çeşitli kesimler tarafından uzun zamandır sorulan “Gazze'den sonraki gün ne olacak?” sorusunun bir cevabı olmadığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca Gazze’deki suçun sponsoru olan ABD yönetiminin Lübnan’da meydana gelen katliamlar dışında benimsediği siyasi bir proje olmadığı da ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Lübnan katliamları Gazze’den sonrasına yönelik sorunun bir cevabı olmuştur. Bu da Amerika ve üvey evladı Yahudi varlığının öldürmek, daha fazla öldürmek, aşağılamak ve küçük düşürmekten başka bir planı olmadığını teyit etmektedir.İşleri idare etmeye yönelik bu yaklaşımın, kaostan kendilerini tatmin edecek ve çıkarlarına hizmet edecek bir düzenleme çıkmasını bekleyen Amerikan kovboylarının neo-muhafazakar kampı tarafından benimsenen “yaratıcı kaos” politikasıyla uyumlu olduğu görünmektedir.

Amerika'nın İran ve Yahudi varlığı arasında süregelen ve iki tarafa da zarar vermeyen göstermelik saldırıları yönetmesi ve koordine etmesi, Yahudi varlığına Gazze ve Lübnan’da geri kalan direnişçileri öldürmek için daha fazla zaman kazandırmayı ve İran’ı Ortadoğu’daki siyasi sahneye sokarak onu ve Yahudi varlığını bölgeyi sadece Amerika'nın çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönetmek için kullanmayı amaçlamaktadır. Amerika’nın Gazze’deki Hamas liderini öldürdükten sonra Yahudi varlığına bir ay süre vermesi de sadece bu bağlamın bir parçasıdır.Bu ise Amerikan yönetiminin bir planının olmaması ve Amerika ile Yahudilerin İslam ve Müslümanlara yönelik kin ve nefretinden dolayı Amerika’nın geçmişte Yahudi varlığına verdiği yardımların bir tekrarıdır. Onları kör eden ve durumu mantıklı bir şekilde yönetememelerine neden olan şey işte bu olup hikmet hakkında ise hiçbir şey söylemiyorum. Dolayısıyla onlar, Rabbimiz Subhanehu’nun şöyle buyurduğu gibidir:أُولَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْİşte bunları Allah lânetlemiş, kulaklarını sağır, gözlerini kör etmiştir.” [Muhammed 23]

Amerika, İran'daki Safevi devleti ve Yahudi varlığı gibi bu üç boğanın azgınlığı ve ümmete ve onun dârının merkezi olan Şam’a kontrolsüz bir şekilde saldırması, ümmetin çok geç olmadan onlara karşı genel ve ciddi bir seferberlik ilan etmesini zorunlu kılmaktadır; zira onlar kötü niyetli suçlular olup onları suçlarından ve şeytani planlarından alıkoyabilecek tek şey, Yahudi varlığı hakkında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Beni Kurayza ile olan sünnetini, Amerika hakkında onu yenen, donanmasını denize batıran ve onu cizye ödemeye zorlayan Osmanlı Hilafetinin sünnetini ve Safevi devletini yenen ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından İslam Devletine ilhak edilen Yavuz Sultan Selim'in sünnetini uygulayacak olan Raşid bir Halife'nin liderlik edeceği İslam Devleti'dir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

Hain ve Utanç Verici Rejimlerin İslamcılarına Aklınızı Başınıza Alın; Zira Gazze’nin Yok Edilmesi ve Cebaliye’deki Dehşet Gafletiniz İçin Hiçbir Mazeret Bırakmamıştır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Hain ve Utanç Verici Rejimlerin İslamcılarına Aklınızı Başınıza Alın; Zira Gazze’nin Yok Edilmesi ve Cebaliye’deki Dehşet Gafletiniz İçin Hiçbir Mazeret Bırakmamıştır!

Haber:

Ürdün'deki Müslüman Kardeşlerin Genel Sekreteri Murad el-Adayil, cemaatin gençlerine hitap ederek acele etmemeleri gerektiğini ve savaşın yaklaştığını söyledi.

El-Adayil yerel radyo istasyonu “Hasna’ya” verdiği bir röportajda şunları söyledi: “Ölü Deniz operasyonundan sonra İslami Hareket gençlerine mesajım şudur; acele etmeyin, savaş yaklaşıyor; zira biz Ürdün’de bir devletiz ve bir ordumuz ve bir liderliğimiz vardır.”

El-Adayil, “Müslüman Kardeşlerin” “bu aşamada Ürdün’ü ve istikrarını korumaktan başka seçeneğimiz olmadığına ve bunun da toplumun birlik ve beraberliğini gerektirdiğine” tamamen inandığını da vurguladı. (Arabi 21, 20/10/2024)

Yorum:

Yanan hayatımızdan, yıkıcı trajedimizden, Gazze’nin yok edilmesinden ve toz duman olduğumuz, ezildiğimiz ve yanıp tutuştuğumuz evlatlarımızın vücut parçalarından ve ciğer parelerimizin kanlarından dolayı ruhlarımızı daraltan Cebaliye’nin sarsıcı dehşetinden uzak bir şekilde soğuk akidelere ve soğuk kağıtlardan türetilmiş sahte içtihatlara sahip olanlara, gaflete düşenlere ve azgınlara, ihanet ve utanç verici rejimlerine sadakati dinleri ve alışkanlıkları haline getirenlere, dinlerini bir orta çözüm haline getirenlere, sapkınlığı imkansız çelişkilerin, Allah’a sadakatin, düşmanı olan hain ve ajana bağlılığın, dinin emanetinin ve kendisine muhalefet eden hainlere güvenmenin arasını birleştiren bir fıkıh olarak benimseyenlere diyoruz ki;

Cihattan uzaklaşanların ihanetten uzaklaşmamaları ne garip! Mücahitlerin cesaretini kıranların yüz üstü bırakanlara karşı çıkmamaları ve hain ve komploculardan hesap sormamaları ne garip!

Hiç utanmıyor musunuz? Şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkmuyor musunuz?!

Bu akıllar nasıl aklediyor ve bu kalpler nasıl anlıyor hayret; size ve sizin gibi olan tüm gaflete düşenlere sesleniyoruz; Gazze’nin yok edilmesi ve Cebaliye’deki dehşet gafletiniz için bir mazeret bırakmamıştır; Rabbimize bir mazeret olsun diye sizlere şu hak sözü söylüyoruz:

Batı laikliğinin ve onun orta çözümünün ipleri üzerinde dans eden İslamcılara ve ihanet, ajan ve utanç verici rejimlerin içine dalıp onların kokuşmuş bataklığında boğulanlara diyoruz ki; bu dinin özelliklerinden biri de şudur: taharet olmadan namaz olmaz ve İslam olmadan da siyaset olmaz...

Kafir ve facir Batı’nın laikliğinin deliğinden defalarca sokulmaya devam eden ve orta çözümün hile ve entrikasına aldanan İslamcılar fikri sığlıkları ve siyasi kısırlıkları içinde, laik orta çözümün, alemlerin Rabbinin İslam’ı ile kâfir Batı’nın laikliği arasında, hatta sömürgecinin kurduğu hain ve utanç verici sistemleri arasında uzlaşmacı bir çözüm olduğunu zannediyorlar...

Sizlere tek bir söz söylüyoruz: Orta çözüm, laik aklın, insanlık ve insanlar arasındaki ilişkilerle ilgili toplumsal sistemlerin sorununu çözmedeki yetersizliğini ve sınırlılığın ele alan laiklik bir mekanizmasıdır; zira İflası ve başarısızlığı içinde olan Batı laikliği, Batılı aklın şaşkınlığı ve çözüm bulmak için aciz kalmasının ardından laik ve insan yapımı çözümler üzerinde anlaşmak için bir orta çözüm icat etmiştir; bu da onun sınırlı aklını desteklemiş ve bir grup sınırlı ve aciz laik aklın, tek bir sınırlı ve aciz laik akıldan daha fazla çözüm bulma yeteneğine sahip olduğu yanılsaması yaratmak için orta çözüm adı altında ona aciz akıllar sağlamıştır!!

Batılı ve insan yapımı laik orta çözüm, laik paradigmanın içinden gelmekte olup tamamen laik ve insan yapımı seküler sonuçları salgılamak ve üretmek için olan laik bir mekanizmadır; orta çözüm, asla laik sistemin dışından bir çözüm aramaz ve her şeyden önce Batı ile, onun laikliğiyle ve ülkeleriyle fikri, kültürel, medeniyetsel ve politik olarak çatışan ve mücadele eden azim İslam gibi herhangi bir dinin sunduğu çözümü aramak da hiçbir şekilde laiklik değildir.

Batılı ve insan yapımı laik çözüm ile İslam şeriatını çözümünün arasını uzlaştırmak laik bakış açısında kesinlikle söz konusu dahi olamaz; zira dinin laik sisteme bir çözüm olarak dahil edilmesi laiklikten sapma olarak kabul edilmekte ve laiklik de bunu kesinlikle reddetmektedir; çünkü laiklik temelde, dini hayattan ayırma ve onunla uzlaşmama üzerine kurulmuştur.

Çöküş ve bozulma çağının İslamcıları için bu kadar yanılsama yeter; zira laik orta çözüm, şerî bir hükmün yarısını veya bir kısmını dahi içermez; zira orta çözüm, tamamen laik bir çözüm üzerinde bir uzlaşmaya varılmasıdır; çünkü faiz oranının %2’den %0’a indirilmesi üzerinde bir uzlaşmaya varılması, faizin haram kılındığı anlamına gelmez; aksine belirli bir durumda olan laikliğin gölgesindeki ekonomik ikileme yönelik laik bir çözüm anlamına gelir; zira laik ekonomik duruma göre faiz oranı negatif veya pozitif olarak ayarlanır ve buna göre ölçülür.

Kafir Batı laikliği, alemlerin Rabbinin şeriatının hükümlerini geçirmek için bir köprü olamaz; bilakis onun felsefi kökeninde, dinin altının oyulması ve onun mefhum ve hükümlerinin insan hayatından sökülüp atılması yatmaktadır. Müslüman ülkelerdeki mevcut hain ve utanç verici rejimler, sömürgecinin kendi politikalarını uygulamak ve laik-sömürgeci projelerini gerçekleştirmek için kullandığı araçlardır; sizler ise Batı laikliğinin ihanetinin ömrünü uzatmak için zaman kazanma araçlarının bir parçası olurken o ise çürümüşlüğünün ve yok oluşunun zamanını yaşmaktadır; yaptığınız şey ne kadar da kötüdür!

Dini hayattan ayırmak, dini kökünden söküp atan bir mefhum olup hakkında uzlaşmaya varılmış bir mefhum değildir; orta çözüm ise insan yapımı sistemleri üreten ve hayatı alemlerin Rabbinin şeriatından soyutlayan laik bir makinedir.

Çöküş ve bozulma çağının İslamcıları için bu kadar yanılsama yeter; zira kâfir ve facir Batı laikliği ile İslam’a doğru aşamalı bir ilerleme yoktur; bilakis her şey İslam'dan irtidat etme yönünde ilerlemektedir!

Sert bir kayaya çarptınız; zira Gazze’nin yok edilmesi ve Cebaliye’nin dehşeti size hiçbir mazeret bırakmamıştır; nitekim sizler, Allah'ın kutsallarını savunan ve imkânsızlıklarına ve zayıf durumlarına rağmen kardeşlerine destek olmak amacıyla Allah’ın emrini yerine getirmek için çalışanların cesaretlerini kırıyor ve onlara karşı çıkıyorsunuz ve orduya makineye, teçhizata ve sayıya sahip olan hain, ajan ve komplocu rejime karşı da sessiz kalıyorsunuz! Dinin emanetine ve Müslümanların kanına ne kadar çirkin ve iğrenç bir ihanettir bu!

Kâfir ve facir Batı laikliği ile hain ve utanç verici rejimlerin ve sömürgeci sistemlerin ne takvası, ne hidayeti, ne doğruluğu, ne de bir kurtuluşu vardır; bilakis hepsinin işi, dünya ve ahiret için bir hüsran ve kayıptır.

Arkanızı dönüp hüsrana uğrayanlardan olmadan önce artık bunu akledin! Kötü bir dönüşten Allah’a sığınırız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER