Pazar, 22 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İran ve Suudi Arabistan: Sahte Düşmanlıktan Gerçek Dostluğa!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İran ve Suudi Arabistan: Sahte Düşmanlıktan Gerçek Dostluğa!

Haber:

Suudi Arabistan, 2016 yılından beri tamamen ilişkilerin kesildiği fakat 2023 yılında yumuşamaya başlayan İran ile ilk defa Umman Denizi'nde ortak askeri tatbikat gerçekleştirdi.

1979'da yaşanan İran İslam Devrimi'nden beri rakip olan Suudi Arabistan ve İran, Orta Doğu'da tarihi bir anı gerçekleştirerek beraber Kızıldeniz'de ortak bir tatbikat düzenledi. Uzun zamandır düşmancıl tavırlara sahip olan fakat son yıllarda Çin arabulucuğu ile yaklaşan iki ülke, beraber Umman Denizi'nde deniz kuvvetleriyle birlikte tatbikatı tamamladı.

2016 yılında Suudi Arabistan'ın ülkede önde gelen bir Şii din adamını idam etmesi ve özellikle Suriye'de karşı tarafları desteklemesinin ardından iki ülke, özellikle mezhep farklılıkları ve dini tutumları nedeniyle sık sık karşı karşıya geliyordu. Bu hamleye yönelik İran'da Suudi Arabistan'ın büyükelçiliği de ateşe verilmişti. (Sputnik Türkiye, 25/10/2024)

Yorum:

Aksa Tufanı operasyonunun başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana Yahudi varlığının gerçekleştirdiği katliam, yıkım, yerinde etme, aç ve susuz bırakma gibi tüm vahşetine ve son zamanlarda da Lübnan’da gerçekleştirdiği vahşete karşı kıllarını dahi kıpırdatmayan iki ülkenin gerçekleştiği bu askeri tatbikat; başta gururlu Gazze ve Lübnan halkı olmak üzere tüm dünya Müslümanlarıyla dalga geçmektir. Zira bu askeri tatbikat, Gazze ve Lübnan’da oluk oluk akan kanlar, annelerin ve yaşlıların feryatları ve çocukların vücut parçaları bizim umurumuzda değil anlamına gelmektedir.

Ayrıca bu iki ülkenin yapmış olduğu askeri tatbikat, bizim ulusal ve şahsi çıkarlarımız İslam ümmetinin akan kanlarından daha önemlidir demektir. İran ve Suudi Arabistan’ın yapmış olduğu askeri tatbikat; ey Yahudi varlığı katliamlarınıza devam edebilirsiniz; bizler efendimiz Amerika’nın direktifi üzerine bir dostluk sergiliyoruz ve sana asla zarar vermeyeceğiz demektir.

Bu iki ülkenin yapmış olduğu askeri tatbikat, bizim güçlü ordularımız ve askeri teçhizatımız var şeklinde kendi halklarına yönelik bir kandırma ve aldatma operasyonudur. Bu iki ülkenin yapmış olduğu askeri tatbikat, ey efendimiz Amerika, biz güçlerimizi birleştirdik, bize vereceğin herhangi bir göreve hazırız demektir. Daha kötüsü, bu iki ülkenin yapmış olduğu askeri tatbikat, şayet bizim siyasi kararlarımıza karşı gelirseniz sizleri bu silahlarla yok ederiz şeklinde kendi halklarına yönelik bir gözdağı demektir.

Ey İslam ümmeti: Bu iki ülkenin bu kadar devasa askeri teçhizatlarıyla masum Gazze halkının kanlarını umursamadan tatbikat yapmasına sessiz mi kalacaksınız? İslam ümmetinin paraları ve servetleriyle elde ettikleri bu askeri teçhizatları, Müslümanların kanlarını ve kutsallarını korumak için kullanmaları amacıyla bu yöneticilere baskı uygulamayacak mısınız? Bu hain ve ajan yöneticilerin saraylarını basmak için daha hangi suçların işlenmesini bekliyorsunuz? Yahudi varlığının işlemediği herhangi bir suç çeşidi kaldı mı? Bizler Rabbi ile, İslam akidesiyle ve Allah’ın şeriatıyla güçlü bir ümmet değil miyiz? Bu gücümüzü şimdi değil de ne zaman göstereceğiz? Yarın Allah’ın huzurunda kardeşlerimiz kanı hakkında sorulduğunda nasıl cevap vereceğiz?

Ey İslam ümmeti: Haydi çok geç olmadan en hayırlı ümmet olma gücümüzü gösterip birleşelim ve sadece Yahudi varlığından değil, dünyadaki İslam düşmanı tüm şer güçlerinden intikam alacak ve kanları şelale gibi akan Müslümanlar için değil sadece tek bir Müslümanın kanı için bile orduları harekete geçirecek Raşidi Hilafet Devleti’ni kuralım ki Amerikan ajanı bu iki devlete Müslüman orduların ne için var olduğunu gösterelim. Aksi takdirde Allah korusun Allahu Teala’nın şu kavlinde bahsettiği kimselerden oluruz ama o zaman pişmanlık hiçbir fayda vermeyecektir: وَقَالَ الَّذِينَ اتَّبَعُواْ لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُواْ مِنَّا كَذَلِكَ يُرِيهِمُ اللهُ أَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ وَمَا هُم بِخَارِجِينَ مِنَ النَّارِ (Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.” [Bakara 167]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ramazan Ebu Furkan

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Bu Ümmet Ölmeyecek!

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye TV:
Bu Ümmet Ölmeyecek!

Hizb-ut Tahrir Üyesi Faziletli Şeyh Yusuf Maharize’ye (Ebu Humam) Ait Bir Kesit - Mübarek Toprak (Filistin)

Yapım: El Vakiye TV Medya Prodüksiyonu

#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
الجيوش_إلى_الأقصى#

H. 21 Rabiu’l Ahir 1446 M. 24 Ekim 2024

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Gazze'ye Yönelik Savaşın Öne Çıkan Sonuçları

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Gazze'ye Yönelik Savaşın Öne Çıkan Sonuçları

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

Pazartesi, 04 Rebiülahir 1446 H - 07 Ekim 2024 M

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

31 Eski Siyasi Mahkûm da Yakında Mahkemeye Çıkacak

Güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgilere göre, Taşkent’te 15 eski siyasi tutuklunun yargılandığı temyiz mahkemesi devam ederken, başka bir büyük yargılamaya başlanmak üzere. Bu kez yargılanacak kişi sayısı 31. Bu gençler de diğer 23 eski siyasi mahkûm gibi uyduruk suçlamalarla tutuklanıp otoriter Kerimov rejiminin hapishanelerinde 20 yılı aşkın bir süre hapis yatmış gençlerdir. Çoğunluğu ülkenin dört bir yanından yakalanıp başkente getirilen gençlerdi. Böylece, yılın başından itibaren gözaltına alınan, soruşturmaya tabi tutulan ve yargılanan eski siyasi tutuklu sayısı 54’e yükselmiştir.

Son günlerde bu 31 gençten suçlamaları kabul etmeleri için haklarında hazırlanan iddianameye imza atmaları istenmiştir. Evet, gençler hakkındaki bu tür bilgilere ancak içerideki birkaç kaynaktan ulaşabiliyoruz. Özbekistan’daki en küçük olayı bile takip eden yerel ve uluslararası basın organları ile insan hakları alanında faaliyet gösterdiğini iddia eden sivil toplum ve ticari kuruluşlar, gençlerin yargılanmasını görmezden gelmişlerdir. Bu olaylar vesilesiyle, gerçek kişilikleri daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Hizb-ut Tahrir’i tanıyan tarafsız bir gözlemci bu iddiayı duyunca şok olur, hayretler içinde kalır. Onlar da rejimin Ceza Kanunu’nun 159, 242 ve 244. maddeleri uyarınca suçlanmışlardır. İddianamedeki deliller, cezai nitelikte olmadığı gibi aynı zamanda oldukça absürttürler. Örneğin, sanıkların hangi meslekleri icra ettikleri, düğünlerde kardeşleriyle bir araya gelip gelmedikleri ve orada başkalarıyla buluşup konuşup konuşmadıkları gibi sorular sorulmaktadır. Ayrıca, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, Hilafeti yeniden kurma fikrini desteklemek ve İslam’a uygun bir yaşam sürmek gibi İslam’da farz ve mendup olarak kabul edilen işleri yapmaya gayret ettikleri de kaydedilmektedir. İslami bakış açısına göre, bu eylemler gayet normal ve bilinen şeylerdir. Ancak Özbekistan rejiminin uyguladığı sistem gayri İslamidir. Bu yüzden bu gençler suçlu olarak değerlendirilmekte, şantaj yapmak ve halkımızın gözünde itibarlarını zedelemek amacıyla yargılanmaktadırlar.

Öte yandan, bu yıl temmuz ayında Cumhurbaşkanı Mirziyoyev, Sovyetlerin zulmüne uğramış olan atalarımızın anısını yaşatmak amacıyla önemli bir adım atmıştır. Bu hükümet, bir asır önceki komünist rejimin kurbanlarını anarken, kan emici Kerimov rejiminin baskı ve insanlık dışı işkencelerle idam ettiği kurbanları neredeyse hiç umursamaması gerçekten çok ilginç. Tam tersine otoriter rejim, baskı düzeninin çarklarından bitap düşmüş bir şekilde çıkan Müslüman gençleri tekrar uzun süreli hapis cezalarına çarptırmaya çalışmaktadır. Doğrusu, hükümetteki yetkililer biraz vicdanlı olsaydı, hapiste çektikleri eziyetlere karşılık mazlumlara biraz merhamet gösterir, yaralarını sarmaya çalışırlardı.

Daha da kötüsü, gençler haksız yere terörizmi finanse etmekle ve desteklemekle suçlanmışlardır. Öyleyse Mübarek Toprak Filistin’de Müslüman kardeşlerimizi katleden terörist Yahudi varlığıyla ilişkilerin devam ettirilmesi ve bu varlığın devlet olarak tanınması nasıl adlandırılabilir? Özbekistan rejiminin lanetli varlığın büyükelçiliğini koruması ve onunla siyasi ve ekonomik ilişkilerini kesmeyi düşünmemesi, aslında teröre destek değil mi?

31 gencin de önceki 23 genç gibi yargılanacağından büyük endişe duyuyoruz. Bu mahkemede verilecek kararlar önceden belirlenmiş olup, mahkeme sadece göstermelik olacaktır. Gençler, temyiz mahkemesindeki ifadelerinde, sorgu memurlarının kendilerine açıkça mahkemenin değil, kendilerinin karar vereceğini söylediğini belirttiler. Aslında, bu masum gençlerin tekrar cezaevine gönderilmesi, Rusya gibi sömürgeci güçleri mutlu etmek isteyen üst düzey siyasetçilerin kararıdır. Bundan hiç şüphe yok.

Bu yüzden, Özbekistan hükümetini, bu gençlerin ailelerinin beddualarından korkması gerektiğini hatırlatıyoruz. Masumları hapse atarak düşmanları memnun etmeye çalışmak, büyük bir hata ve utançtır. Ahirette ise Allah’ın gazabına uğrayacaklar ve cehennem ateşinin yakıtı olacaklardır. Müslüman halkımıza bir kez daha hatırlatıyoruz: Hiçbir engel tanımayan zalim sisteme karşı sessiz kalmayın ve hak ve adalet arayışında olanları desteklemek için tüm gücünüzü seferber edin. Aksi takdirde bu zulüm, şu veya bu şekilde mutlaka her birinize dokunacaktır. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ أو لَيوشِكَنَّ اللهُ أَنْ يبْعَثَ عَلَيكُمْ عِقَاباً من عِنْدِهِ ثًمَّ لَتَدْعُنَّهُ فَلاَ يسْتَجِيبُ لَكُمْ“Nefsim elinde olana yemin derim ki ya marufu emreder, münkerden nehyedersiniz ya da Allah katından size bir ceza gönderir de sonra O’na dua edersiniz ama size icabet edilmez.” [Ahmed]

Devamını oku...

Ümmetin Misakı, Sahte Demokrasiden Değil, Saf İslam Akidesinden Fışkırmaktadır!

Arap Demokrasisi Dönemi... Arap Demokrasisi İçin Yol Haritası” başlığı altında, kendilerini Arap entelektüelleri olarak tanıtan bir grup, Saraybosna’da şüpheli bir konferans düzenledi. Konferansta, otoriter yönetim, baskı ve sosyal adaletsizlik gibi sorunlara pratik çözüm olarak tanımladıkları konuları ele aldılar ve Gazze’deki savaşın ortaya attığı fikri ve siyasi zorlukları tartıştılar. (19.10.2022 El Cezire)

Ey sayın entelektüeller! Eski bir Arap atasözü der ki, “Denenmişi deneyen pişman olur.”. Diyoruz ki, artık akıl sahiplerinin genel kural olan “denenmiş olan tekrar denenmez” ilkesini uygulamalarının zamanı gelmiştir. Böylesi bir konferansı düzenleme çağrısı yapan, eski Tunus Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki’dir. 2011’deki Yasemin Devrimi sonrasında Tunus’ta demokrasiyi denedi, ülkesini büyük bir yıkıma sürükledi. Tunus’un bugünkü durumu, yani Kays Said’in iktidara gelmesi, onun bu deneyiminin bir sonucu. Kendisinden samimi bir cevap bekliyoruz: Demokrasi ülkedeki durumu düzeltti mi yoksa daha da mi kötüleştirdi? Mısır, Yemen, Suriye, Irak, Malezya, Ürdün ve diğer ülkelerde de durum öyle.

Belki de Merzuki ve onun gibi düşünen entelektüeller, doğru bir demokrasinin uygulanmadığını, başarılı olup olmadığını değerlendirebilmek için uygun bir fırsat bulamadıklarını söyleyebilirler. İşte burada, bu katılımcılara, Yahudi (demokratik) varlığının Gazze ve Lübnan’da işlediği suçlara tanıklık ettiklerini, tanıklık ettiklerini bu varlığın, Batının, Ortadoğu’nun tek demokratik ülkesi olarak övündüğü varlık olduğunu hatırlatıyoruz. Peki bu demokrasi, harabetten, yıkımdan ve helakten başka ne getirdi?

Acaba bu entelektüeller, mevcut sistemlerin ve onların ürettiği uluslararası örgütlerin ne kadar kusurlu ve sahte olduğunu göremediler mi? Artık bu demokratik ülkelerin, zulümden ve sömürgeden kurtulmaya çalışan halklarla özellikle Müslüman halklarla savaşmaktan başka bir amaç taşımadıkları net bir şekilde ortada.

Bu şüpheli konferansta toplanan aydınlar, çözümün “geçmişin yanılsamalarından uzaklaşmak ve halkların demokrasi, adalet ve ulusal kurtuluş beklentilerini karşılayan gerçekçi çözümler üzerinde düşünmeye devam etmek’ olduğunu iddia ediyorlar. Burada şunu sormak gerekir: Halkların sözcüsü olarak konuşma yetkisini size kim verdi ve onları demokrasiye özlem duyduklarına inandırmak için kim sizi vekil tayin etti? Çünkü bu halklar, Müslüman halklardır. Allah’ın tüm âlemlere rahmet ve insanlığa hidayet olarak indirdiği, kapsamlı bir hayat sistemi içeren tertemiz bir inanca sahiptirler, bir yüzyıl boyunca dünyaya hükmettiği ve insan yapımı yasalarla dünyaya korku ve dehşet saçtığı, savaşları alevlendirdiği, insanları göç ettirip açlığa mahkûm ettiği, güçlülerin zayıfların sırtından geçinerek dünyanın nimetlerinden faydalandığı, başarısızlığı ve kötülüğü dünyaya getiren aldatıcı demokrasi hayallerine değil. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu: أَفَحُكْمَالْجَاهِلِيَّةِيَبْغُونَوَمَنْأَحْسَنُمِنَاللَّهِحُكْماًلِّقَوْمٍيُوقِنُونَ“Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir?” [Maide 50]

Sayın aydınlar, İslam ümmetinin Filistin ve diğer yerlerdeki fedakârlıklarını istismar etmeniz, bu halklar adına konuşma yetkisi tanımaz size; çünkü demokrasiyi tercih ederek İslam’a sırt çevirdiniz ve halkların inancını hayatlarından kopardınız. Şunu bilin ki, Gazze’deki bu mücahitlerin, “Demokrasi ve Birlikte Yaşamın Adamı” sloganıyla sunulan sahte madalyalara ihtiyacı yoktur! Mücahitler, iğrenç demokrasi için değil, Allah’ın sözü üstün gelsin diye canlarını feda etmişlerdir. Gazze’deki bu korkunç savaş, demokratların Müslümanlara karşı nasıl iş birliği içinde olduğunu ve onların Yahudilerin saldırganlığına ve adaletsizliğine nasıl destek verdiğini tüm dünyaya açıkça gösterdi.

Ey saygıdeğer aydınlar! Halkları yanılttığınızı kendiniz itiraf ediyorsunuz. Nitekim Merzuki, “Bu soykırıma Batılı rejimlerin göz yumması, Arap halklarının demokrasiye olan güvenini daha da kaybetmesine yol açtı; artık demokrasiyi, tüm güvenilirliğini yitirmiş bir Batı ideolojisi olarak görüyorlar.” demiştir. Tevekkül Karman da “Artan nefret, ırkçılık ve mülteci karşıtlığı Batı rejimlerinin kırılganlığını gözler önüne sermiştir. Gazze ve Filistin’e destek veren öğrencileri bastırıp hapse atarak özgürlükler testinde de başarısız olmuşlardır.” demiştir. Bu durum, sapıklığınızın, İslam ümmetinden ayrışmanızın ve yanılgılarınızın en büyük kanıtıdır.

Hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? Nasıl bir demokrasi uygulamak istiyorsunuz?

Kısacası demokrasi bir küfür sistemidir ve İslam ile hiçbir ilgisi yoktur. Ona çağrıda bulunan ya da uygulanmasını isteyen herkes şüpheli ve yanıltıcıdır, çünkü ümmet, izzetine ve şerefine ancak İslam ile ve Allah’ın zaferiyle kavuşabileceğine inanmaktadır. Biz Allah’a yardım ettiğimiz de Allah da Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet sisteminde birliğimizi sağlayarak dinine yardım edecektir. Bu yüzden sizi İslam’ı ve onun sistemini benimseyerek aklınızı başınıza almaya çağırıyoruz; çünkü o haktır ve onun dışındaki her şey batıldır.

المر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَالَّذِيَ أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ الْحَقُّ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ “Elif Lâm Mîm Râ. İşte bunlar Kitab’ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen gerçektir, fakat insanların çoğu inanmazlar.” [Rad 1]

Devamını oku...

Bizim Şehitlerimiz Cennette, Sizin Ölüleriniz ise Cehennemdedir

Dünya, kahraman Yahya Sinvar’ın şehit olduğu haberini almış bulunmaktadır. Sinvar, Yahudi varlığı ve arkasındaki güçlerin böğründe bir diken ve boğazlarında bir düğüm idi. 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleşen ve Yahudi varlığını sarsan, varlığını tehdit eden, kâfir ülkeleri liderlerine Müslümanlar geliyor mesajları gönderen “Aksa Tufanı Operasyonu”nun planlayıcısıydı.

Şehit kahraman Aksa Tufanı operasyonundan dolayı Yahudi varlığının kalplerini öfkeyle doldurması sebebiyle, Gazze savaşında Yahudilerin hedeflerinden biri haline gelmiştir. Allah rahmet eylesin Sinvar, geri kaçmayarak ileri atılan birisi olarak şehit olmuştur. Biz Allah’a karşı kimseyi tezkiye etmeyiz.

Şehit, Allah rahmet eylesin, savaşçı kardeşleriyle birlikte düşmanlara karşı büyük zararlar vermiş ve kafirleri kızdıran yerlere ayak basmıştır. İslam ümmetinin umudunu yeniden diriltmiş, onlara, bir Risalet ümmeti ve insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldukları gerçeğine hatırlatmış, Yahudi varlığının ortadan kaldırılması gerektiği hedefini, Müslümanların gözünde somut bir gerçek haline getirtmiştir. Müslümanlar, Allah’ın başlarına musallat olan Ruveybida yöneticileri devirmeyi nasip edeceği ve ordularla birlikte tekbirler getirerek Yahudi varlığını yeryüzünden silmek ve büyük ülkelerin uzattığı ipi kesmek için harekete geçecekleri anı sabırsızlıkla beklemektedirler.

Yahya Sinvar’ın öldürülmesi nedeniyle ABD Başkanının Yahudi varlığı başbakanını tebrik etmesi son derece iğrençtir. ABD Başkanı bu davranışıyla, İslam ümmetini kışkırtmış ve onları kendisine ve ülkesine düşman etmiştir. Bu bunak başkan ve arkasındaki yönetimi iyi bilsin ki, hesap vakti Allah’ın izniyle çok yakındır. O zaman Müslümanların halifesi onlara şeytanın vesveselerini unutturacak dersler verecektir.

Bu gibi durumlarda tekrar tekrar vurguladığımız mesaj şudur: İslam ümmeti büyük bir dava sahibidir ve bu dava uğruna hayat memat meselesini gerektiren adımlar atmak zorundadır. Bu sayede davası zafere ulaşacak, bayrağı dalgalanacak ve bu yolda şehit olanları yeni şehitler izleyecektir. Bir komutan şehit düştüğünde yerine bir başkası geçecek, bir asker şehit olduğunda da ardından onlarca yeni asker gelecektir. Eğer onlar acı çekiyorlarsa, şüphesiz düşmanlarımız da onların çektikleri gibi acı çekiyorlar; ancak biz Allah’tan onların beklemedikleri şeyleri bekliyoruz ve Rabbimizin zaferine kesin olarak inanıyoruz. Zira O, şöyle buyurmuştur:

إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ“Şüphesiz ki, Rasûllerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” [Mümin 51]

Devamını oku...

Minvar Kardeşimizin Gözaltına Alınması, Sudan’daki Anlamsız Savaşın Gerçekliğini Değiştirmeyecektir

19 Rabiu’s-Sânî 1446 / 22 Ekim 2024 Salı günü sabahı güvenlik güçleri, Hizb-ut Tahrir üyesi Minvar Defullah Mustafa’yı, WhatsApp grubundaki tartışması nedeniyle Kadarif şehrinin Şerif el-Akab mahallesindeki evinden gözaltına aldılar. Kardeş Minvar, WhatsApp grubundaki tartışmasında, Sudan’da devam eden savaşın aslında sömürgeciliğin iki kutbu Amerika ve İngiltere arasında bir çatışma olduğunu hem ordu liderlerinin hem de Hızlı Destek Kuvvetleri liderlerinin Amerikan ajanları, özgürlük ve değişim güçleri ile sözde silahlı mücadele hareketlerinin ise İngiliz ajanları olduğunu ortaya koydu. Bu gerçek, grupta bulunan birinin, muhtemelen rejimin casuslarından birinin hoşuna gitmedi. Sesli bir mesajla kardeş Minvar’ı tehdit etti. Minvar bu tehdide boyun eğmeyince gözaltına alındı, hakkın sesini böylece susturabileceklerini sandılar ama yanıldılar ve hüsrana uğradılar!

Rejimin cellatlarının bu tutumu, zulüm ve haksızlığın devamı niteliğindeki bu rejimin, Hizb-ut Tahrir’in davet taşıyıcısı gençlerine baskı, tutuklama ve işkence uygulayan önceki rejimlerden ders almadığını doğrulamaktadır. Bu durum, gençlerin hakkı haykırma konusundaki inançlarını daha da güçlendirmiş, bu yöneticilerin kâfir Batı’nın sömürgeci planlarına hizmet ettiğini gözler önüne sermiş ve ümmetin sömürgeden kurtulma gereksinimini ortaya koymuştur. Bu ise, ancak İslam’ın hükümlerini uygulamak ve dünyaya yaymak için Nübüvvet metodu üzere Hilafetin kurulmasıyla mümkündür. Parti ve gençleri, sömürgeci güçlere ve içerideki hain, yanıltıcı ve aldatılmış ajanlarına karşı sarsılmaz dağlar gibi dimdik duracaklardır. İnşallah yarın perdeler kalkacak ve sır perdesi aralanacaktır. O zaman insanlar, duvarın ötesinde olanları öğle vakti parlayan güneş gibi net bir şekilde göreceklerdir. O vakit, kendilerine karşı hazırlanan tuzakların farkında olsalardı, bu aşağılayıcı acıya katlanmayacaklarını anlayacaklardır!

Hizb-ut Tahrir gençleri, ya doğru yola dönüp Rabbinize tövbe edene kadar ya da tarihte zalimlerin başına gelenlerin sizin başınıza gelene dek hakkı haykırmaya devam edeceklerdir.

Allah Minvar kardeşin yaptıklarının mükâfatını versin ve onu özgürlüğüne kavuştursun. Kardeş Munir’in yaptığı iş, çok değerli bir iştir, çok değerli bir Salih ameldir. Peygamberlerin ve âlemlerin Rabbinin davetini taşıyan elçilerin işidir. O yüzden Allah’tan korkun ve Minvar’ı hemen serbest bırakın, sakın Allah’ın yolundan alıkoyanlardan ve hakkı eğip bükenlerden olmayın! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الآخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاً أُوْلَئِكَ فِي ضَلاَلٍ بَعِيدٍ “Dünya hayatını ahirete tercih edenler, (insanları) Allah yolundan çevirip onu eğri ve çelişkili göstermek isteyenler var ya, işte onlar derin bir sapıklık içindedirler.” [İbrahim 3]

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ “Zulmedenler, hangi dönüşle döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” [Şuara 227]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

26. Anayasa Değişikliği Tasarısı: Hilafet Sisteminde Yetkiler ve Otorite Kur’an ve Sünnet Tarafından Belirlenir, Demokraside ise Bitmek Bilmeyen Bir Güç Mücadelesi Söz Konusu

Nihayet uzun süren bir güç mücadelesinin ardından hükümet, 21 Ekim 2024 Pazartesi günü 26. Anayasa Değişikliği Tasarısı’nı meclisten geçirmeyi başardı. Artık anayasaya göre, hükümet kendi tercihine göre bir baş yargıç atayabilecek. Bununla birlikte, Yüksek Mahkeme’nin kendiliğinden işlem başlatma (suo motu) yetkisi de kaldırılıyor. Ayrıca, hükümete anayasal konular için bir anayasa kurulu oluşturma yetkisi de veriyor. Şu an için, siyasi ve askeri liderlik ile yargı arasındaki bu güç mücadelesinde yargı zayıflatılmış durumda. Ancak bu güç mücadelesinin devam edeceği açık. Yargı, fırsatını bulduğu anda bu değişikliği “yargı bağımsızlığına müdahale” gerekçesiyle iptal edecektir. Parlamento ise, güç dengesini sağlamak amacıyla üçte iki çoğunlukla yeni bir denge kurma çabalarını sürdürecektir. Halk ise, demokrasinin yükü altında inlemeye devam edecek. Zira halk, bu güç mücadelesinin sadece bir seyircisidir. Bu güç mücadelesinde, halkın refahı, iyi yönetişim ve adalet gibi ‘önemsiz’ konulara yer yoktur.

Demokratik yönetim sisteminde yolsuzluğun gerçek kaynağı, seçilmiş çoğunluğun her yasayı, her anayasa maddesini, her kural ve düzenlemeyi değiştirebilme gücüne sahip olmasıdır. Yasama yetkisi, iktidar sahiplerine kanunları kendi çıkarlarına uygun olarak, sadece perde arkasında değil, açıktan da değiştirme olanağı sağlar. Yasama yetkisi, parlamentonun Ulusal Uzlaşma Kararnamesi yoluyla yağmacıların ve talancıların hırsızlıklarını yasallaştırmasına, diktatörlerin zorla iktidarı ele geçirmesini meşru kabul etmesine, iktidar grupları için birçok af düzenlemesi çıkarmasına ve ülkenin en kritik konularından sorumlu olanlara anayasal dokunulmazlık sağlamasına olanak tanır. Demokratik sistemde önemli askeri ve yargı yetkililerine yönelik eleştiriyi suç sayan, anayasa ve yasaların kendisidir. Yasama yetkisi hesap verebilirliklerine kapıyı kapatıyor. Parlamento üyeleri de dahil olmak üzere güçlüler için sürekli artan ayrıcalıklara izin verir.

Bu yasama yetkisi, ülkenin sömürgecilerin çıkarlarına teslim olmasını sağlar. Ülkeyi faizli borç sarmalına sürükleyen Uluslararası Para Fonu’na boyun eğmesine izin verir. Amerika’nın Terörle Savaş’ını meşru kabul eden, cihadı terörizme destek olarak suç sayan ve yozlaştırıcı Batı liberal değerlerini yerleştiren Mali Eylem Görev Gücü’nün taleplerine boyun eğilmesine olanak tanıdı. İnsanlar yasama gücünü ellerinde tuttukça, yasalar iktidardaki grupların hizmetkârı olmaya devam edecek ve güç mücadelesi alanında iktidar gruplarının çıkarına göre şekillenecektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَٱحْكُم بَيْنَهُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَآءَهُمْ عَمَّا جَآءَكَ مِنَ ٱلْحَقِّ  “Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma.” [Maide 48]

Hilafet sisteminde, yönetici, halk ve diğer görevlilerin yetki ve sorumlulukları, Kur’an’ı Kerim ve Peygamber’in Sünneti tarafından belirlenmiştir. En güçlü yönetici bile Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın yasalarına boyun eğmek zorundadır, çünkü bunlar Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emir ve yasaklarıdır. Müslümanların dördüncü Raşidi Halifesi İmam Ali, Hilafet mahkemesinde, çalınan zırh davasında geçerli tanık olmadığı için bir gayrimüslime karşı davayı kaybetmiştir. Zira Raşidi Halife İmam Ali’nin şahitlikle ilgili şer’i hükümleri değiştirme yetkisi yoktu. Bu, İslam hukukunun bir gereğiydi ve Halife de bu hukuka bağlı kalmak zorundadır. İbn Kesir, El-Bidaye ve’n Nihaye adlı eserinde, kadı Şurayh’ın halifeye ‘Ya Emirul Müminin, herhangi bir delilin var mı?’ diye sorduğunu, İmam Ali’nin de “Şurayh haklı, elimde bir delilim yok.” cevabını verdiğini, bunun üzerine kadı Şurayh’ın Halife’nin aleyhine, gayrimüslimin lehine karar verdiğini, gayrimüslimin ise, İslam’ı kabul edip suçunu itiraf etmeden önce “Ben, bunun Peygamberin hükmü olduğuna tanıklık ederim. Müminlerin lideri beni kendi kadısına götürüyor ama kadı onun aleyhine karar veriyor!” ifadelerini kullandığını nakleder. 

Nübüvvet metodu üzere Hilafet dengeli ve istikrarlıdır, çünkü yasama yetkisi yalnızca Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya aittir. İçsel karışıklıklardan ve siyasi kargaşadan tamamen uzaktır; yasaları değiştiren güç mücadeleleri olmayacaktır. Demokrasinin Müslüman coğrafyasına zorla dayatılmasının ardından ümmet sürekli bir istikrarsızlık ve sömürgeci ajanların baskısı altında acı çekmektedir. Elitlerin hâkimiyetindeki bu sistemden, Allah’ın vahyettiği düzeni uygulayarak kurtulmanın vakti gelmiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

اَلَا یَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِیْفُ الْخَبِیْرُ  “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” [Mülk 14]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER