Çarşamba, 08 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/11
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Kamerun, Engelleme Politikasıyla Müslümanları Zorla Özgürlükçü Değerlere Dönüştürme Hususundaki Yenilgisini Kabullenmektedir

Hükümet, engelleme stratejisini düzenlemeye başlamadan önce, şiddet yanlısı aşırıcılık ile şiddetle hiçbir ilgisi olmayan ancak basitçe laik özgürlükçü değerlerle çelişen İslamî akidelerin arasında bağlantının kurulduğu geniş raporlar yayınlandı. Şimdiki İngiltere hükümeti, despotik eğilimler göstererek Müslümanları, hükümetin onayladığı ortak değerler öbeğinin mensubu olmaya zorlamaktadır.

Bunların, bu saldırgan yönteme başvurduklarını fiilen kabullenmeleri, Müslümanları delil ve tartışma yoluyla ikna etmede tam başarısızlığa uğradıklarının itirafıdır.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere Medya Temsilcisi Taci Mustafa, engelleme stratejisinin gözden geçirilmesi noktasında şöyle bir değerlendirmede bulundu: "Bu politikanın güvenlikle hiçbir ilgisi yoktur. Ancak bunun, akideleri basitçe laik özgürlükçü standartlarla örtüşmediğinden dolayı topluma bir dizi değerleri dayatmakla ilgisi vardır. Buda liberallerin totaliter olabileceğini göstermektedir."

"Afganistan ve Pakistan bombalanırken sayın Kamerun, sanki İslamî akideler Birleşik Krallığın güvenliğini tehdit ediyormuşçasına insanlardan hala liberal vehimlere inanmalarını mı beklemektedir? Nitekim ciddi gözlemcilerin birçoğu; hala kendi çıkarlarına hizmet eden ve finansmanları bu tür saçmalıklara dayanan bazı politikacılar, araştırma kurumları ve akademisyenler tarafından propagandası yapılan bu güvenli olmayan küresel bakış açısından vazgeçmektedirler."

"Bu muhafazakar-liberal hükümet, Kamerun'un tanımladığı "İngiliz" değerlerini dayatmak ve Müslümanları, hükümetin "aşırıcılık" olarak nitelendirdiği İslamî değerleri terk etmeye zorlamak için  -İslamî toplumun finansmanını kesmekle- tehdit ederek İslam'a karşı olan düşmanlığını açıkça ifşa etmeye karar vermiştir. Kayda değerdir ki Blair Brown hükümeti "aşırıcılığı" tanımlarken,İslam dünyasında İslamî Hilafet yönetim sistemine inanılmasını, erkekler ile kadınlar arasındaki samimi ilişkiler ile ilgili İslamî değerleri ve İslam dünyasındaki Batılı işgale mukavemet gösterilmesi çerçevesindeki bakış açılarını da dahil etmiştir."

"Bu mesajımız İslamî toplumadır: Kendi finansmanını rezerve eden ve bizleri İslamî değerlerimizi bırakmaya çağıran bu hükümeti bırakın. İslamî toplum, engelleme stratejisinin finanse edilmesini büyük bir şekilde reddetmekte ve bu fondan yararlananlara şüpheyle bakmaktadır. Bundan dolayı bu fondan "çekilmenin" birçoğuna etki etmesi olası değildir. Nitekim bu toplum, hükümetin finansmanı olmaksızın büyük bir şekilde binlerce mescit ile okul inşa etmiş ve ekonomik işler ortaya çıkarmıştır. Bunu da bireysel girişimleri, ciddi çalışması, bundan daha da önemlisi Allah'ın yardımıyla yapmıştır. Dolayısıyla İslamî ilkelerimizden ve değerlerimizden vazgeçmemizin boyutu ne olursa olsun hükümetin finansmanı telafi edemez."

"Kamerun ve hükümeti, bizden istediği şeyleri uyguladığında tamamen büyük haksızlık yaparak toplumumuzu kendisine çekecek, ağır işlerle on yıllarını heder edecek ve tüm İslamî ümmeti kendisine sadık ve bağımlı kılacak bizler de; İngiliz kuvvetleri sömürgecilik savaşında Müslümanları katlederken mutluluk hissedecek, cinsî serbestlik ve ahlakî yozluk hususundaki bakış açısını kabullenmeyi sürdürecek ve İngiliz dış politikasıyla çeliştiğinde ümmete zulmederken sessiz kalmaya devam edeceğiz ha!"

"Batı'daki insanların; kapitalist ekonomik sistemiyle, Batının dünyada yıkıcı sömürgeciliği istismar etmesiyle, gençler arasında cinsiyet kültünü yaygınlaştırılmasıyla, aile hayatının yıkılmasıyla, hakirliğin ve anti-sosyal davranışların artmasıyla ilgili ciddi kuşku duydukları bir sırada sayın Kamerun, gerçekten -İngiltere yada diğer yerlerdeki- Müslümanlardan, kendi toplumlarına dahası tüm dünyaya uygun cevaplar bulmaları için İslam'ı görmemelerini mi bekliyor?"

"İslamî değerleri engellemek ve Batılı çıkarları garantilemek için uzun yıllar boyunca İngiltere ile Amerika'nın paralarını kabul eden Orta Doğu'daki hükümetleri bugün, zulüm gören ve istismar edilen halklarının cevabını hasat etmektedirler. Görünen o ki sayın Kamerun, şimdi bu utanç verici sömürgecilik bakış açısını, İngiltere'deki İslamî toplumlara kazandırmayı arzulamaktadır. "

"İslamî toplumun, bir vatandaşlık koşulu olarak İslamî değerlerimiz üzerinde pazarlık yapmaya çağıran bu tür önerileri reddetmesi gerekir. Hatta bunun yerine İslamî değerleri korumak ve desteklemek, geniş toplum içerisindeki insanlarla bu muhteşem değerlere binaen muamele etmek için ciddi olarak çalışmalıdır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya'nın, H. Receb 1432 Konferansları Hakkında

Hizb-ut Tahrir / Endonezya, H. Receb 1432 el-Muvafık Haziran 2011'de, Nebi el-Mustafa'nın İsra ve Mirac yıldönümü münasebetiyle aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere Endonezya'nın 29 şehrinde Receb konferansları düzenleyecektir:

Tarih

Şehirler

Katılım Sayısı

06.02.2011

Güney Kalimantan-Banjarmasin- 17 Mayıs Stadyumu

7500

12.06.2011

Kur'an Okuma Yarışması İçin Kendari'deki Öğretmen Anıtı

20.000

12.06.2011

Sgeiri Smarendy Stadyumu

5000

12.06.2011

Bandar Lampung- Soberh Vemody Stadyumu

1500

12.06.2011

Palangkaraya'daki Kamu Solunu

500

12.06.2011

Fallout'da Özel Lise Salonu 1

500

12. 06.2011

Masefako Jayapura Oteli

200

12.06.2011

Ktabang Hacılar Konutu

500

12.06.2011

Tomangun Abdulcemal Batam Rio Stadyumu

150

12.06.2011

Berjalan Kadın Kompleksi

500

18.06.2011

Valembang Hacılar Konutu

1500

18.06.2011

Philly Turnati Oteli

500

19.06.2011

Merkezi Cakarta Fuarı

10.000

19.06.2011

Merdeka Vkanbaro Oteli

2000

19.06.2011

Tapig Vadang Hacılar Konutu

2500

19.06.2011

Novotel Fangkalpinang Oteli

2000

19.06.2011

Bengkulu Kültür Bahçe Şehir Tiyatrosu Binası

800

19.06.2011

Sindang Lubbock LingoWare Sinema Binası

500

19.06.2011

Tlani segera Jambi Hükümet Radyo Salonu

500

19.06.2011

Dayan Dawood Embun Aceh Salonu

1500

19.06.2011

Wicca Mataram Salonu

1000

26.06.2011

Fontaianak Hacılar Konutu

500

26.06.2011

Juliana Guruntalu Binası

250

26.06.2011

Celikta Meydanı

3000

26.06.2011

Celibs Makassar Salonu

10.000

26.06.2011

Sidoarjo Delta Stadyumu

30.000

26.06.2011

Rio Tanjung Venang Adası Vali Salonu

400

29.06.2011

Jalak Harova Bndong Stadyumu

25.000

29.06.2011

Cakarta Ebak Paulus Stadyumu

26.000

H. Receb 1432 konferansları, "Hilafet'in Gölgesinde Müreffeh Bir Hayat" başlığı altında, ümmeti kültürlendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla yapılacaktır.

 

1- Evet, Endonezya sakinlerini, özellikle yaşam standartlarında, içtimai ve ekonomik alanlarda karmaşık sorunlar kuşatmıştır. Ortada, yoksulluk, cehalet, boşluk, çok sayıda kişinin okulu bırakması, eğitim ve sağlık hizmetleri maliyetinin yükse olması, cürümlerin artması, utanç verici resimlerin ve amellerin yayılması, ekonomide zulmün artması ve benzerleri gibi birçok sorun vardır. Bunlar ise uzun zamandan beri siyasî ve ekonomik olarak kapitalist rejimin tatbik edilmesi sonucunda olmuştur. Evet, rejim bazı maddî ilerlemeler gerçekleştirmiş ancak bundan, ülke nüfusunun küçük bir kısmı yararlanırken geriye kalan büyük çoğunluğu ise ciddi acılar çekmektedirler.

2- Binaenaleyh bu sorunların çözülmesi için, Hilafet Devleti'nin gölgesinde şeriatın bir bütün olarak tatbik edilmesi amacıyla çalışmak, farz olmanın ötesinde kesinlikle gereklidir. Allah'ın izniyle vaat edilmiş müreffeh hayat bu yolla gerçekleşecektir. İslam'ın alemler için bir rahmet olmasıyla birlikte Allah'ın vaadinin yerine getirilmesi işte budur.

3- İslamî Hilafet, bu Receb ayında yıkıldı. Dolayısıyla bu ameller, acı münasebetiyle ağıtlar yakmak için değildir. Bilakis şeriatın tatbik edilmesine ve Hilafetin yeniden kurulmasına götürecek amelleri yapmaları için Müslümanlar arasında coşkuyu ve kaynaşmayı yaymak amacıyladır. Bu ameller ise ihlasın ve ciddiyetin ortaya çıkmasını ve bütün Müslümanların desteğini gerektirmektedir. Görünür şekildeki bu destek, Allah'ın izniyle bu konferanslardaki katılımlarla teyit edilmektedir.


Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

Rusya'nın Müslümanlara karşı baskısı protesto edildi

  • Kategori Avustralya
  •   |  

13 Haziran 2011, Sidney, Avustralya  - Rus yönetiminin özelde Müslüman bayanlar olmak üzere Müslümanlara karşı uyguladığı baskısı Sidney'deki Rus Konsolosluğu önünde protesto edildi.

[Bu konudaki bildiriye ulaşmak için tıklayınız...]

Hizb-ut Tahrir / Avustralya'nın açıklaması şöyle: (İngilizce)


Demonstration against Russian repression of Muslims

13 June 2011, Sydney, Australia - Muslims gathered outside the Russian Consulate in Sydney today demonstrating against repression of Muslims, women in particular, by Russian authorities.

The following messages were delivered:


1. Muslims in Australia, and around the world, strongly condemn Russia's continued targeting of Muslims. In spite of presenting a new face of civilisation and progress to the world, Russia continues to use barbaric tactics of repression and extra-legal measures whenever expedient.

2. The use of the pretext of fighting terrorism to target and silence Muslims is old and lame. Russia does not fool anyone by its cheap tactics.

3. The targeting of Muslim woman in particular - as has occurred recently in the city of Ufa - is a low that Russia should be ashamed of, and it highlights the severity of her crimes. The honour of our mothers, sisters and wives is absolutely sacrosanct, and a matter Muslims do not take lightly at all.

4. Russia should not think that the Muslims within her borders are a small minority which she can deal with as she pleases. The Muslims of Russia are not a minority; they are an inextricable part of the global Muslim nation.

5. Russia should not take advantage of the fact that the current regimes in the Muslim World are all lackeys of the West that do not care for the welfare of Muslims around the world. The time when these regimes will be relegated to the dustbin of history and replaced with the Caliphate is near. The excesses that Russia commits now will not be forgotten and the Caliphate will deal with those who oppress Muslims swiftly and severely.

Ends.

Media Office
Hizb ut-Tahrir Australia

 

 



 

Devamını oku...

Demokratik Küfür Sisteminin Seçimlerine Katılmak, Şer'an Haramdır ve Sömürgeci Kâfirlerin Şerir Planlarına Ortak Olmaktır

  • Kategori Türkiye
  •   |  

12 Haziran 2011 Pazar günü, Türkiye'de milletvekillerini belirlemek üzere genel seçimler düzenleniyor. Hayatın her alanında Allah'ın razı olduğu şekilde yani İslâmî hükme uygun hareket etmek her Müslüman için kaçınılmaz bir vazife olduğundan, Allah'tan hakkıyla korkan, Ahiret Günü'nün hesabından çekinen takvalı Müslümanların bu meseleye karşı takınması gereken tutumun açıklanması elzemdir.

Meselenin şer'î hükmüne değinmeden evvel, siyasi ve sosyal yönlerine bakmak gerekirse özetle aşağıdaki hususlar görülür:

1.    Seçimler, demokratik sistemin işleyişi ve vakıası gereği kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkan krizlerinin ârızî çözüm üsluplarından biridir. Demokratik sistemlerde çözüm, sorunun giderilmesi değil, tarafların uzlaştırılmasıdır ve seçimler işte bu çözümsüzlüğün aracıdır.

2.    İddia edilenin aksine demokrasi seçimlerden ibaret değildir. Kokuşmuş bu küfür sistemini, Müslüman ümmete süslü göstermek için kasıtlı ve devamlı olarak "demokrasi seçimdir", "oy kullanarak demokratik hakkımızı kullanıyoruz", "oyunuzu kullanın, yönetime ortak olun" propagandası yapılmaktadır ki bu apaçık bir saptırmaca, katıksız bir yalandır.

3.    Partilerin seçim yarışı; çılgın vaatlere, desteksiz projelere, duyguları okşayan demagojilere, halka şirin gözükmeye dönük toplum mühendisliğine, image-maker mahsulü göz boyayıcı taktiklere, birbirlerini aşağılayan seviyesiz atışmalara ve hatta provokatif şiddet olaylarına dayalıdır.

4.    12 Haziran seçimlerinin kritik önemi, sonrasındaki yeni sivil anayasa çalışması ve mevcut sisteme dönük birtakım reform adımlarından dolayıdır. 12 Eylül 1980 askeri anayasası artık miadını doldurmuştur. Rejimin sahipleri ve onların küresel efendileri, Soğuk Savaş sonrası konjonktüre paralel yeni bir anayasayı kaçınılmaz görmektedir ve önde gelen partilerin hepsi de bunun farkındadır. O nedenle hepsi de seçimden ve sonrasındaki anayasa ve reform sürecinden pay kapma ve masa başında yerini alma telaşındadır. Yine o nedenle Amerikan ve İngiliz gazeteleri, Türkiye'deki seçimlere geniş yer vermekte, hatta bazı partilerin desteklenmesi ve denge sağlayacak bir ayar niteliğinde bazı partilere oy verilmesi yönünde yayın yaparak, ülkenin iç işlerine fiilen müdahale edebilmektedir.

Sonuçta 13 Haziran sabahı yeni bir Türkiye doğmayacaktır. Arap ülkelerinde, bilhassa Suriye'de süregelen halk hareketlerinin, küresel ekonomik krizin, yeni anayasa tartışmalarında ve Kürt meselesinin çözümünde çıkacak gerilimlerin ve yeni bir Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmasının gölgesinde yeni bir dönem başlayacaktır.

Ey Müslümanlar!

İnsanların işlerini yürütecek ve sorunlarını çözecek en mükemmel hükümler ve çözümler, insanın, hayatın ve kâinatın yaratıcısı olan Allah Subhânehu'nun dîni olan İslâm'dadır. Mevcut sistemlerin hiçbiri İslâmî yönetim olmadığı gibi mevcut yöneticilerin ve liderlerin hiçbiri de İslâmî Şeriat'ı esas almamaktadır. Tam aksine Allah'ın dîninden yüz çevirdikleri için  hakkı, adaleti ve doğruluğu değil de taraflar arasındaki güç dengesini sağlamaya dönük uzlaşmacı ara çözümlere sarılan kapitalist Batılı kâfirlerin sistemi olan demokratik sisteme ve onun uzlaşmacı çözümlerine tutunmaktadırlar.

Halbuki bizler Müslümanız ve âlemlerin Rabbinden gelmiş İslâm'ın sahih, ideolojik, köklü ve merhametli hükümlerine ve çözümlerine sahibiz. İslâm'ın sahih çözüm göstermediği hiçbir alan, hiçbir mesele, hiçbir iş olmadığına göre, İslâm sapasağlam ve eksiksiz bir ideoloji olduğuna göre, nasıl olur da yegâne hak olan İslâm'ı bir kenara bırakıp bâtıl-Batılı demokratik küfür sistemine rıza gösteririz, bu tâğûtî küfür sistemini kabul ederiz, bu cahiliyye rejiminin seçimlerine katılırız, düzenbaz partilerine destek veririz, çürük anayasasını kabul ederiz, süslü sözlerine aldanırız? Kaldı ki Allah Subhânehu ve Te'alâ bizleri şiddetle uyarmaktadır: أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ  "Yoksa onlar câhiliyye hükmünü (yönetimini) mi arıyorlar? Halbuki akleden bir toplum için hükmü (yönetimi) Allah'tan daha güzel olan kim vardır?" [el-Mâ'ide 50]

Ey Faziletli Kardeşler ve Bacılar!

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti olarak sizlere sesleniyoruz!

Amerikan-İngiliz destekli bu partilerin hiçbirine oy vermeyin! Seçim sandıklarına gitmeyin! Mitinglerine katılmayın! Faaliyetlerine yardımcı olmayın! Süslü sözlerine inanmayın! Yalan vaatlerine kanmayın! Yönetimlerine, liderliklerine ve sahte anayasalarına sempatiyle bakmayın! Onlardan rahatlık, ferahlık, çözüm ve hayır ummayın! Daha güzel bir geleceğe, daha müreffeh bir ülkeye, daha bilinçli nesillerin yetişmesine ortak olayım derken, sömürgeci kâfir Amerika'nın ve İngiltere'nin çıkarlarına hizmet edecek daha karanlık bir geleceğe, küfür sisteminin bekasına, daha da yozlaşmış, inançlarından, değerlerinden, gerçek hayat gayelerinden daha da uzaklaşmış nesillerin yetişmesine ortak olmayın! Hayırlı bir iş yapayım derken şerli bir iş yapmış, Allah'ı hoşnut edeyim derken gazabına uğramış olmayın! Hele hele Rabbimiz Subhânehu'nun şu âyetinin muhatabı hiç olmayın: وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ "Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar." [en-Neml 24]

Bu devlet de, bu rejim de, bu anayasa da, bu kurumlar da, bu partiler de, bu partilerin maşaları olan medya araçları da biz Müslümanların değildir. Müslümanlar olan bizim devletimiz İslâmî devlettir, anayasamız İslâmî anayasadır, partilerimiz İslâmî partilerdir, medyamız hakkı konuşan İslâmî medyadır. Bu devlette ve sistemde biz Müslümanlara ait hiçbir şey yoktur, İslâmî ümmete ait olan her şey yalnızca İslâmî ideolojik sistemin sarsılmaz uygulayıcısı, küfrün ve sömürgeci kâfirlerin korkusuz düşmanı, işgâl altındaki İslâmî toprakların yegâne kurtarıcısı, katledilen, hapsedilen, işkence edilen, kirletilen her masumun yılmaz savunucusu olan Nübüvvet Minhâcı (Peygamberlik Metodu) üzere Râşidî Hilâfet Devleti'nde vardır. Devletimiz işte budur! Kurmamız, korumamız, desteklememiz ve güç vermemiz gereken çağrı işte budur! Allah Subhânehu'nun razı olacağı, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gurur duyacağı, tüm Müslümanların etrafında kenetleneceği, Müslüman olsun, gayri-Müslim olsun her mazlumun imdada çağıracağı siyasi liderlik işte budur!

أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ، وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لاَ يَفْعَلُونَ، إِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيراً وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ "Görmüyor musun, onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapamayacakları şeyleri söylerler. Ancak îman edip sâlih amel işleyenler, Allah'ı çokça zikredip zulme uğratıldıktan sonra zafere ulaşmaya çalışanlar başkadır! Zaten zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 224-227]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Onlar, Hala Günahlarında Pervasızlaşmaktalar ve Başkalarından da İbret Almamaktalar!!

Hizb-ut Tahrir üyesi kardeş Fatih Abdullah, davet taşıma vacibini yerine getirdiği ve Allah'ın evlerinden birinde insanları hak ile aydınlattığı için 28 mart 2011'de [Allah hasenat mizanına yazsın] birkaç gün hapsedildi. Halbuki o, ne silah taşımış ne de değişmesi yada İslam esasına dayanmadığından dolayı değiştirilmesi gereken sistemi değiştirmek için insanları silah taşımaya çağırmıştı. Kardeş Fatih, sadece diliyle Allah'a davet etmişti. Nitekim bu yetkililer şaşırtmamış ve kardeşe karşı, anayasal düzeni yıkmakla ilgili (50.) madde ile şiddet ve cezai kuvvet yoluyla kamu otoritesine muhalefete davet etmekle ilgili (63.) maddenin olduğu bir dosya açılmış, ardından (50.) maddenin silinmesi ve diğer (63.) maddenin kalmasının üzerine kefaletle serbest bırakılmıştı.

Bugün, yani H. 04. Receb 1432 el-Muvafık M. 06 Haziran 2011 pazartesi günü yetkililer, işin devlet güvenlik soruşturma bölümüne devredildiği gerekçesiyle kardeş Fatih'i tutuklamak için tekrar geldiler. Zira ona karşı, bizzat silinmiş olan (50.) madde ile (63.) maddenin olduğu aynı dosya harekete geçirilmiştir!!

- Yetkililerin bu davranışları Sudan'daki rejimin, beşerî anayasasına ve ceza kanununa aykırı olsa bile davet taşıyıcısına savaş açmakta ısrar ederek günahında pervasızlaştığını göstermektedir. Zira hukuk biliminde acemi olan biri bile, bu iki maddenin kardeş Fatih'e uygulanmayacağını kesin bilir! Dolayısıyla bizler, kanunu uygulamakla görevli ilgili odakların kimler için hoyratlaştığını bilemiyoruz?!

- Hapis ve tutuklamalar, Hizb-ut Tahrir şebabından olan davet taşıyıcılarının vaciplerini yerine getirmelerine asla engel olamayacaktır. Bilakis bu, ateşin altının parıltısını artırdığı gibi onların güçlerini artıracak, hak üzere sabit kalacaklar, bu zalim rejimler devrilinceye ve Müslümanların beldelerine Raşidi Hilafetin fecri doğuncaya kadar çalışmaya devam edeceklerdir. İşte o zaman zalimler, nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.

- Bizler, bu rejim ile zulümde  ve Allah yolundan saptırmada ona yardım eden birimlerini, kötü akıbetleri noktasında uyarıyor ve onlara, Allah'ın mühlet verdiğini ancak ihmal etmediğini hatırlatıyoruz. Ve onlara diyoruz ki; kardeş Fatih'i derhal serbest bırakın, Rabbinize tövbe edin, Hilafet için çalışanların karşısında durmayarak bilakis onun için çalışanlara destek vererek akıp gitmeden önce fırsatı kaçırmayın ki böylece dünyanın ve ahiretin hayrına nail olasınız... Aksi taktirde kardeşlerinize isabet edenler sizlere de isabet edecektir... Ne mutlu, başkasından ibret alan kimseye!

Tüm dünyada davet taşıyan Hizb-ut Tahrir ve şababı, zalim tagutlara ve gafil zebanilerine rağmen hak ile Raşidi Hilafeti kurma yolunda ilerleyeceklerdir. Onlara karşı koyanlar, Hilafet kuruluncaya yada kendilerinde razı olan Allah'a kavuşuncaya kadar onlara zarar veremeyeceklerdir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِنْ شَاءَ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا "Müminlerden Allah'a verdikleri ahde sâdık kalan nice erler vardır. Onlardan kimi, ahitlerini yerine getirip (bu uğurda) canını vermiş, kimi de (vermeyi) beklemektedir. Onlar hiçbir şekildeki değişiklik ile (ahitlerini) değiştirmemişlerdir. Çünkü Allah sadakat gösterenleri sadakatleri sebebiyle mükafatlandıracak, münafıklara dilerse azap edecek yahut da (tövbe ederlerse) tövbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, Gafur'du, Rahim'di." [el-Ahzâb 23-24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Ey İman ve Hikmet Sahipleri: İktidardaki Rejimi Kökünden Kaldırın ve Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafeti Kurun

  • Kategori Yemen
  •   |  

En sonuncusu, geçen 22 Mayıs pazar akşamı Haliç girişimlerini imzalamayı reddedip Ali Abdullah Salih'in ve fasit rejiminin gitmesini talep eden oturma eylemleri boyunca, Ali Abdullah Salih'in Yemen'deki yönetim koltuğundan istifa etmesine dönük çabaların başarısızlığı; ister tamamen rolü sona erdiğinde Ali Salih'in eski yüzüne halef olacak yeni yüzler hazırlayarak Yemen'deki nüfuzunu korumaya çalışan İngiltere'den olsun isterse de Yemen'deki nüfuzunu daha etkin kılacak başka alternatif türetmeye çalışan Amerika'dan olsun açık bir şekilde Yemen'e yönelik dış müdahale kapılarını araladı...

Londra merkezli Uluslararası Kriz Grubu, internet üzerinden yaptı açıklamada, "Gençleri, sivil toplum temsilcilerini, eski Güney Yemen Liderliğinin üyelerini ve aynı şekilde Güney Hareketi üyelerini de dahil etmek için geçiş katılım alanlarının genişletilmesine..." çağırdı. Aynı zamanda Londra Yemen'deki politikacılara, kendisiyle siyasî muamelede bulunmak, onu tanımak, temsilcilerini kabul etmek ve bu yolla alternatif seçmek için Yemen'deki Ali Abdullah Salih'e halef olacak Libya Geçici Konseyi tarzı "Geçici"[!] Askeri bir Konseyi kurmalarını telkin etti...

Hakeza Müslümanların Yemen'deki İngiliz ajanı yöneticilerinin fasılları ile yönetimde Salih'e halef olacak birini çıkaracak fırsatı yakalamaya çalışan Amerikalıların fasılları birbirini takip etti. Yemen'deki devrimin başarısızlık nedenlerinden biri de İngiltere ile Amerika arasındaki yoğun çatışmadır ki bununla ilgili durum, Yemen'deki iktidar rejiminin kuvvetlerine yönelik hava saldırıları Libya'da olduğu gibi NATO'ya gitme talebiyle sonuçlanabilir.

Batılı kafirlerin, İslam ülkeleri üzerindeki egemenliği ve başımıza diktikleri ajan yöneticiler, dünyada bizlere acı çektirmekte ve Allahuteala katında da günahkar yapmaktadır. Çünkü planlarını uygulamaları ve Hilafet Devleti olan İslam Devleti yıkıldıktan sonra İslam'ın yeniden yönetime dönmemesini sağlamaları için bizleri yöneten eski ve yeni politikacıları başımıza Batı dikmiştir. Zira Müslümanların, İslam'ın yönetime dönmesini tercih etmemeleri ve dini hayattan ayıran kapitalist hadaratı takip etme hususundaki tercihinin bekasını garantilemek için Batı'nın açık müdahalesi, Tunus ve Mısır'daki ilk ayaklanmalardan bu yana mevcuttur.

İslam ülkelerindeki mevcut ayaklanmalar insanlara, politikacılar ile işlerini üstlenmede aralarında hiçbir fark olmayan eski ve yeni yöneticilerinin doğasını ifşa etmiştir. Zira yönetimleri boyunca İslam ülkelerini ifsat etmişler ve onlara acı çektirmişlerdir. Buda eski-yeni yöneticilerimizin kötü manzarasının tekrar ettiği anlamına gelmektedir.

Artık araştırma ve çalışma merkezlerine başvurmaksızın politikacılar için açık bir hale gelmiştir ki İslam ümmeti, sesini yükseltir hale gelmiş olup İslam ile yönetilmeyi istediği gibi kendisini en iyi şekilde gözetmesi ve Allah'ın, İslam ile yönetimin yokluğu yüzünden başına gelen belaları üzerinden kaldırması için Hilafet Devleti'nin yeniden uluslararası sahneye belirleyici olarak geri dönmesini istemektedir.

Yemen'in yıkımıyla sonuçlanan ve onu, Batının elinde kaçınılmaz kolay bir av haline getiren Batı'nın planlarını sürdüren Müslümanların yöneticilerinden Ali Abdullah Salih, bir modeldir. Zira Ali Salih, Yemen'i teslim aldıktan sonra onun elinde ekonomi, Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu'na ait olmuş, Yemen'in sabit para rezervi yarı sınırına ulaşmış ve küresel fiyatın üçte birinden daha azına satılan petrol ve doğalgazdan insanlar yararlanamamışlardır.

Ey Yemen'in Şeyhleri!

Ali Abdullah Salih, otuz üç yıllık yönetimi boyunca Batı'ya hizmet etmiş ve sonunda rolünü tamamlayınca da Batı onu, yolun kenarına fırlatıp atmıştır... Sizler de ona karşı çıkmaksızın urlu ve pisboğazlı Ali Salih'e hizmet ettiniz. O halde Ali Salih, sizin için bir örnek olduktan sonra ve sizler de sizin dışınızdakiler için bir örnek olmadan önce artık uyanık olup dininize hizmet etmeye, Rabbinize itaate bağlanmaya ve O'ndan başkasına itaat etmekten uzak durmaya geri mi döneceksiniz? Yoksa sizler, onun ardından rengi değiştirilmekle birlikte aynı topu döndüren bir başkasına yardım eder mi olacaksınız?!

Ey Ordudaki Askerler ve Subaylar!

Hizb-ut Tahrir sizleri, aranızdaki savaşı derhal durdurmaya çağırdığı gibi, zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: لزوال الدنيا أهون على الله من قتل رجل مسلمٍ "Allah katında dünyanın yok olması Müslüman bir adamın öldürülmesinden daha hafiftir." [et-Tirmizi rivayet etti] İslam'ı Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'in gölgesinde yeniden hayata geri döndürmek için çalışanlara yardım etmeye çağırmaktadır.

Ey İman ve Hikmet Sahipleri!

İlk Hilafet Devleti'nin başlangıcı Arap Yarımadası'ndan olmuştur. Dolayısıyla ona yardım edenler ve onun rayesini kaldıranlar, dünyanın şerefine ve ahiretin büyük sevabına nail oldular. O halde aynı şekilde sizden öncekilerin nail olduğu şerefe nail olup birebir onlar gibi olmanız için İkinci Raşidi Hilafet'in başlangıcını aynı yerden yapması amacıyla Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaz mısınız? Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

تكون النبوة فيكم ما شاء الله أن تكون، ثم يرفعها الله إذا شاء أن يرفعها. ثم تكون خلافةً على منهاج النبوة فتكون ما شاء الله أن تكون، ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها. ثم تكون ملكاً عاضاً، فتكون ما شاء الله أن تكون، ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها. ثم تكون ملكاً جبرياً، فتكون ما شاء الله أن تكون، ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها. ثم تكون خلافةً على منهاج النبوة. ثم سكت "Nübüvvet sizlerin arasında Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorbacı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır." Sonra sustu. [Ahmed rivayet etti]

Devamını oku...

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetler İçerisindeki Muhlis Subaylar! Sivil ve Askerî Liderlikteki Hainleri Alaşağı Edin ve Hilafeti Kurma Görevinizi Yerine Getirin

  • Kategori Pakistan
  •   |  

18 Mayıs 2011'de Abbotabad'a saldırı sırasında Amerika'nın, Pakistan hava sahasını ve topraklarını ihlalini yorumlayan Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates şöyle dedi: "Pakistan'ın yerinde olsaydım zaten bedel ödediğimi ve aşağılanmaya maruz kaldığımı söylerdim. Nitekim bu olay, Amerikalıların gelebileceklerini ve cezasız kalacaklarını göstermiştir."

Sivil ve askerî liderler, Müslümanları Amerikalıların artan saldırılarından korumak için ülke içerisinde seferber olmalı, casusluk yapmak için genel komutanlık, askerî üs ve tesislerde serbestçe dolaşan, buraların zayıf noktalarına vakıf olan tüm Amerikalı askerler ile Amerikan istihbarat birimleri ve Raymond Davis meselesinde ve benzeri olaylarda açıkça görüldüğü üzere Taliban'ın gevşek olduğu bahanesini kullanarak askerî saldırılara liderlik eden özel askerî örgütlerin tamamını kovmalıdırlar. Askerî ve sivil tesislere yapılan bu saldırılar, Kabileler Bölgesi'ne yönelik haçlı Amerikan saldırısını haklı çıkarmak amacıyla fitne atmosferi oluşturmak içindir. Ancak Müslümanları korumak için gerekli adımları atmak yerine sivil ve askerî liderler arasındaki hainler, öfkeli kalabalığı ve Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlis subayları sakinleştirme çabası içerisinde Amerika'yı korumaya koşuştular. Nitekim 23 Mayıs 2011 gecesi Mihran hava üssüne yapılan saldırının ardından bir kez daha Müslümanların hedef alınması ve Karaçi'de ölümlerin olması sürpriz olmadı. Zira Amerikalılar, Pakistan ile silahlı kuvvetlerini Kuram ve Kuzey Veziristan bölgesinde savaşın içerisine sokmaya kararlı oldukları sürece Müslümanlar arasındaki ölümlerde artış meydana gelmesi beklenen bir durumdur.

Buna ek olarak hainlerin hıyaneti, Amerikalıları daha da cesaretlendirmektedir. Zira işte Amerikan Devlet Başkanı Obama, 22 Mayısta yaptığı konuşmada Pakistan'a yönelik saldırıların artacağından bahsederek şöyle demiştir: "Pakistan topraklarında diğer herhangi bir bölgeden daha çok terörist öldürdük... Ancak daha yapılması gereken çok iş var." Amerikalıların şu anki konuşması, Doğu Hindistan Şirketi sırasındaki olduğu durum gibi olup İngiltere'nin, ticarî çıkarlarını korumak için askerî bir güce ihtiyaç olduğu iddiasıyla Hindistan Yarımada'sını işgali öncesindeki aynı mantıktır. Zira 22 Mayıs 2011'de Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates, "Ticarî yolları ve güç kaynaklarını korumak ve genellikle savaşa yol açan hatalı hesapları olan potansiyel düşmanları caydırmak için" Amerikan askerî gücüne ihtiyaç olduğunu söylemiştir.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetler İçerisindeki Muhlis Subaylar!

Bu hainler, ne İslami bir belde olan Pakistan'ın nede İslam'ın ve Müslümanların işine önem vermektedirler. Bu hainlerin tek dertleri, bireysel çıkarlarını garantilemek, kendilerini ve Amerikalı efendilerinin çıkarlarını korumaktır. İradenizi kırmak ve kendileriyle birlikte hıyanetlerine ortak olmanız amacıyla da hainler, Amerikan desteği olmadan Müslümanların açlıktan öleceğini iddia etmektedirler. Ancak gerçekte Amerika olmadan şahsî servetlerini kaybedecek olanlar bizzat bu hainler olup ümmetin gelişmesi halinde Amerika, ümmetin devasa kaynaklarını sömürme gücünü kaybedecektir.

Pakistan gibi devletlere yapılan Batılı faiz kredileri, yardım ve destek değildir. Ancak bunlar, bir yük olup sömürgeciliğin araçlarıdır. Zira (faizler) nedeniyle Pakistan gibi onlarca ülke, anaparaları ödedikleri halde borçlu olarak kalmaya devam etmişlerdir. Ayrıca krediler; enerji ve madenler gibi kamu mallarıyla ilgili ve temel ihtiyaçların fiyatlarının yükselmesini sağlamak ve yüksek enflasyon yoluyla vergi ve paralarla ilgili şartları dayatarak ülkenin gücünün fiili olarak gelişmesini engelleyen şartlardan oluşmaktadır. Zengin kaynaklara sahip olan İslam dünyasındaki ülkelerin çöküşünün nedeni işte budur. Hatta Batı, kapitalist kredilerin gelişime izin vermemesine rağmen bu ülkelerle alay etmek için onları, "gelişmekte" olan ülkeler olarak isimlendirmekte ısrar etmektedir.

Hainler açısından olana gelince; geçen asrın altmışlarından bu yana Amerikalı efendilerinin muvafakatiyle kredi ve sözleşme paralarını çaldıkları bir sır değildir. Zira yönetime gelmeden ve geldikten sonraki şahsi paraları bunu gayet iyi açıklamaktadır! Bundan dolayı artık ekonomizm denilen bu yardımları reddetmenin, İslam'ı tatbik etmenin ve ümmetin gerçek potansiyelini açığa çıkarmanın zamanı gelmedi mi?! Batılı devletlerin servetlerinden daha fazla olan bu büyük kaynakların sahibi bu ümmettir. Dünyadaki ekonomik üstünlüğü bin küsur yıldır İslam'ın gölgesinde yakalayan bu ümmettir.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetler İçerisindeki Muhlis Subaylar!

Pakistan'ın, Amerika Birleşik Devletleri ile askerî ittifak olmaksızın hayatta kalmasının imkansız olduğunu iddia eden hainler, açıkça yalan söylemektedirler. Çünkü vakıa, bu hainlerin tahtlarını korumak ve hayatta kalabilmek için Amerika'ya dayandıklarını göstermektedir. Oysa geçekte Pakistan, Amerika olmadan gelişecektir.

Ayıca Müslümanlara karşı haçlı savaşında Amerika ile ittifak kurmak, Pakistan'a büyük bir yıkım getirmiştir. Zira Pakistan, ekonomisinden on milyarlarca dolarını kaybetmiş, yüz binlercesi ülkelerinden edilmiş, silahlı kuvvet mensupları ile güvenlik adamlarının yanı sıra on binlerce sivil öldürülmüştür. Sanki Pakistan, bizzat düşman tarafından saldırıya uğradı da tüm bunlar meydana geldi öyle mi? Askerî teknolojinin, Amerika'dan sağlanmasına gelince; Amerika, kendisine olan güvenin sürmesini garantilemeye yetecek ölçüde teknoloji temin etmektedir. Zira o, ümmetin gerçek maslahatına dayalı bağımsız bir yolda ilerleyen Müslümanların silahlı kuvvetlerine asla izin vermeyecektir. Zaten Amerika'nın, Pakistan'a 25 küsur yıllık eski savaş uçaklarını temin etmesinin sebebi de işte budur. Hatta Obama'nın elçisi John Kerry, Çin'in Amerika'nın teknolojisine vakıf olmasından korktuğunu gerekçe göstererek Abbotabad'ta parçalanan  Amerikan hayalet uçağının kuyruk yüzgecini gizlice çalmıştır. Halbuki Çin, bu tür teknolojiye fiilen sahiptir. Ancak aslında Amerika, bu teknolojiyi Müslümanların ele geçirmesinden korkmaktadır!

Amerika'nın karşı karşıya kaldığı öfkeye gelince; sömürgeci kafir devletler, görünürde büyük olmalarına rağmen içeride kırılgandırlar. Zira ellerinde gelişmiş uçaklar olsa da büyük adamlara muhtaçtırlar. Nitekim insansız uçaklar, güçlü ve sahih bir akideye sahip olan ümmet karşısında etkili olamamıştır. Amerika'nın, Afganistan'daki işgalini pekiştirememeksizin yaklaşık on yıldır mücahitler karşısında kayıp vermesinin nedeni işte budur. Şu anda o, Afganistan'dan çekilmek zorunda kalıp mücahitlerle müzakere etmeye çalışmaktadır. Eğer Pakistan, askerî desteğini çeker, orada bulunan Amerikan askerî üslerini kapatır ve Amerikan güçlerinin Afganistan'daki ikmal hatlarını keserse Amerika'nın fiili gücü ortaya çıkacaktır. Ayrıca sadece bu dünya hayatı için çalışan Amerikan halkı, tam olarak olmasa da ekonomilerinin çökmesine ve Afganistan'daki güçlerinin daha çok kayıp vermesine katlanabilecekler mi? Yakıt ikmallerinin kesilmesine ve Arap Denizi'nde ticarî gemilere yönelik saldırılara dayanabilecekler mi? Yada onlar, dünyanın en büyük altıncı silahlı gücüne ve nükleer silaha sahip olan Müslümanlara karşı savaşabilecekler mi?! Nitekim 11 Mart 2009'da Bruce O. Riedel'in, aralarında Genel Kurmay Başkanı Amiral Michael Mullen'inde olduğu Obama yönetimi yetkililerine yaptığı ve içerisinde Afganistan ve Pakistan politikalarının da gözden geçirildiği sunumda, "Toplumlar, Pakistan'ın işgali beklentisi seçeneğini tartışmaktadırlar. Tabiatıyla onlarca nükleer başlığa sahip olan ülkenin işgali derhal reddedilmiş, Pakistan'ın işgal edilmesi çılgınca bir şey sayılmış ve toplum bunu onaylamıştır" şeklinde konuşmasının sebebi işte budur.

Ey subay kardeşlerimiz! Bu hain yöneticileri kaldırıp atarak bu ittifakı parçalamanın ve onun yerine Hilafeti kurmanın zamanı gelmedi mi? Uluslararası politikada ve küresel sistemde karar verecek, silahlı kuvvetleri yenilgiye uğramayacak, imparatorlar ve krallar onun karşısında korkacak, toplardan torpidolara kadar asrının mucizesi olan kendisine özel silahlar üretecek olan işte bu Hilafettir. Gelmekte olan Hilafet, İslam'ın ve Müslümanların güvenliğini koruyacaktır. Çünkü o, silahlanmada başkalarına dayanmayacaktır. Ancak o, bir kez daha askerî teknoloji alanında dünya liderliği için güçlü bir sanayi üssü inşa etmeye dayanacaktır.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetler İçerisindeki Muhlis Subaylar!

Bugün ümmet, Fas'tan Endonezya'ya, Sudan'dan Özbekistan'a kadar İslam'ı ve Hilafet olan devletlerini arzulamaktadır. Dolayısıyla ümmeti bir araya getirecek olan Hilafet'e korkunç ihtiyaç olduğu bir sırada sizler, bu ümmetin içerisinde yaşadığı sefaleti, zilleti ve yoksulluğu izliyorsunuz. Ey silahlı kuvvetler içerisindeki muhlis subaylar, ümmet Pakistan'ı bu Hilafet'in başlangıç noktası yapmanız için sizleri arzulamaktadır. Ayağa kalkmanızın, Güney Amerika'dan Güney Doğu Asya'ya kadar insanlığa sefalet veren Amerika'ya, kendisine şeytanın vesveselerini unutturacağı, onlardan önceki Roma ve Fars imparatorları gibi karanlık tarihinde bir utanç lekesi haline geleceği bir ders vermenizin zamanı gelmedi mi? Bu ümmetin, bin küsur yıldır olduğu gibi insanlığın bir lideri olarak hak ettiği konuma yükselmesinin, İslam'ın önüne zemin açmasının ve halkları beşer kanunlarının zulmünden kurtarmasının zamanı gelmedi mi? O halde Allah'a selim bir kalp ile gelmenin dışında malın ve evlatların hiçbir fayda sağlamayacağı Rabbinizin karşısında duracağınız o günde sizleri kurtaracak olan bu azim şeref için özlem duymuyor musunuz?

Şimdi; Hilafet Devleti ve egemenliği içerisinde İslam'ı geri getirmesi, tagutları cezalandırması ve Allah'ın mümin toplumun gönüllerine şifa vermesi için Hizb-ut Tahir'e nusret veriniz.

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ "Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil etsin, sizi onlara karşı muzaffer kılsın ve mümin toplumun gönüllerine şifa versin." [et-Tevbe 14]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Şam Halkına Destek Vermek İçin Beyrut'un Merkezinde Bir Gösteri Düzenledi

Suriye rejimi müttefikleri ile yandaşlarının, Lübnan'da uyguladıkları siyasî ve medyasal korkutma, tehdit ve ürkütücü kampanyalarına rağmen bunların Suriye halkına destek vermeye dönük ilan ettikleri yasakları kırarak Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Beyrut'un merkezindeki Ömer camisinin avlusunda, iktidar rejiminin kendilerine karşı işlediği katliamla karşı karşıya kalan Şam halkına destek çağrısında bulunduğu gösteriyi bugün düzenledi.

Şam halkına destek çığlıklarının ortasında, avukat Ömer Hammud, Hizb-ut Tahrir'in Lübnan'daki Medya Bürosu üyesi üstad Abdullatif ed-Dâuk ve faziletli şeyh Adnan Mezyan'dan her biri ardı ardına konuşma yaptılar.

Üstad ed-Dâuk'un konuşmasında şunlar geçmiştir:

"Asi Beyrut'taki Ömer camisinden, gururlu Deraa'daki kardeş Ömer camisi ile tüm Suriye şehirlerine sesleniyoruz; Beyrut'taki onurlu kişiler, Müslümanı ve gayrimüslimiyle Lübnan'daki bütün şehirler sizlerle beraber olup helak olmuş zalim rejime, Lübnan'daki yandaşlarına ve kuyruklarına, aynı şekilde ürkütücü ve baltacı müttefikleri ile tüm şekillerine karşı olan ayaklanmalarınızı desteklemektedirler. Bizleri mazur görün ey Suriye halkı! Bizleri mazur görün ey Şam halkı! Bugün Beyrut'ta, Şam tagutuna sadık kalmayı borç bilen çetelerden oluşmuş bir avuç aile olup Lübnan'daki resmî rejim de zayıf ile yandaşın arasını ayırmış bulunmaktadır. İşte bu, büyük bir hıyanettir."

Facir Baas rejimini savunan ve "Suriye'de yaşananlara müdahalede bulunmak bize düşmez" diyen akımlara ve partilere deriz ki; bu mücrim rejimi savunmanız, başlı başına bir müdahale değil midir? Sonra insanlara emirler yağdırmanız için sizleri kim dikti? Bu asırda bu rejimlerin yanında yer alan bir kimse, geçmişten bir parça olup bu azim ümmetin geleceğinde ona bir yer yoktur. O halde kendinize gelin, Allah'tan ittika edin ve ümmetinizle birlikte olun. Zira sizi bağrına basacak olan da kaldırıp atacak olan da bizzat odur.

Lübnan'daki direnişçi guruplara deriz ki; Baas partisi, diğerleri gibi son derece İslam'a karşı çıkan sömürgecilik ürünü laik bir partidir. Dolayısıyla direnişi kendi tekeline alması, mübarek Filistin topraklarını kurtarmak için değildir. Bilakis direnişi, düşmanla yaptığı müzakere masalarında pazarlık kozu yapmak içindir. Buda başkanlarının, 2006 ağustos ayında yapmış olduğu konuşmasında ilan edilmiştir. Zira direnişi desteklemekten maksadın barış olup savaş olmadığını vurgulamıştır. O halde ajan hainlerin elinde bir koz olmaya razı mısınız?!

Bizler bugün, tüm kararlılık ve açıklıkla, Batılı devletler ile Şam ve bütün İslam beldelerindeki uluslararası örgütlerin her türlü müdahalesine karşı olduğumuzu vurgularız. Zira Şam beldesi, sahabe-i kiramın fethettiği İslamî bir arz olup büyük İslam liderlerine ve ihtişamlarına kucak açmıştır. Halkı, sadece onun halkı, Allah'ın izniyle onu, gelecek olan Hilafet Devleti'nin kucağına geri döndürecektir.

Şam halkına destek veren ve Suriye'deki zalim rejimin cürümlerini ifşa eden ellere uzanan tüm görüntüleri çarpıtan yandaş medyaya da deriz ki; Suriye halkı, sizin bu kötülüğünüzü affetmeyecektir. O halde çocukların derilerini yüzen ve onların tırnaklarını söken bu rejimin cürümlerinin yalancı şahidi olmayınız. Zira yönetimi yeniden ele geçirdiği zaman ümmetin öfkesi size rahat vermeyecektir."

Kayda değerdir ki güvenlik otoriteleri, Beyrut sokaklarında daha önce de Trablus sokaklarında Suriye halkına destek veren her türlü hareketi engellemek için tüm gücünü kullanıp gösteri için camiden çıkmaya çalışan herkesi tutuklamakla tehdit ederken cami dışındaki sokaklarda kendi rejimlerini destekleyici gösteriler yapan Suriye rejiminin hortlaklarından bir gurubu terk etmektedirler. Ya siz Lübnanlı politikacılar: Suriye rejimini desteklemek için gösteriye katılanlara izin vermeye ve ona karşı olan diğer insanların gösterilerini engellemeye dönük Suriye rejimini gözeten güvenlik kararlarını uygulamaya karar verdiniz mi?! Vakıa zemininde görünen budur. Şayet böyleyse bu sizler için bir utançtır!

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER