Salı, 07 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ey Muhlis Subaylar! Artık Kendinizi Hain Yöneticilerden Kurtarın ve Hilafet Devletini Kurun

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Muhlis Subaylar!

Amerikan helikopterlerinin 02 Mayıs 2011 günü Pakistan hava sahasını ihlal etmesi, Pakistanlı subayların suratına vurulmuş bir tokattı. Zira Amerikan kuvvetlerine bağlı özel bir tim, adeta hırsızlar gibi gece yarısı Pakistan topraklarına sızdı ve Abbotabad'daki evlerden birinin mahremiyetini ihlal etti. Bu ev, askerî kontrol noktalarıyla kuşatılmış İslam dünyasının en büyük ordusuna bağlı Pakistan kuvvetlerine ait Askerî Akademiye birkaç dakika uzaklıkta olan bir evdi.

Kafir düşman kuvvetleri, evde oturan kadın, erkek ve çocukların olduğuna aldırış etmeksizin adeta hırsızlar gibi evi soydular, denildiğine göre silahsız olmasına, Batılı orduların tek bir birliğinin gücünün onda birine dahi sahip olmamasına ve yakalamak için uzun bir zaman harcamalarına rağmen Usame Bin Ladin'e suikast düzenlediler ve ardından da cesedini denize attılar.

Şüphesiz bu, sizlerin suratına vurulmuş bir tokattır. Şayet sizler, bu arzı ve Müslüman halkını düşmandan korumak için Allah'a yemin eden ancak hırsız efendilerinin bombalaması için evleri tespit eden ucuz casus rolü oynamalarının ardından yeminlerini bozan komutanlarınızla işbirliği yapmamış olsaydınız kesinlikle İslamî arza yönelik bu ihlal olmazdı.

İsaf Komutanı General Petraus ile General Keyani arasında 25 Nisan 2011'de Şaklala hava üssünde olağandışı bir görüşme yapıldığını, aynı gece General Petraus'un telefon yoluyla Barack Obama başkanlığında Beyaz Saray ile kapalı bir oturum yaptığını, ertesi gün Pakistan ordusu koordinatörlüğüne bağlı büyük bir heyetin, Genelkurmay Başkanlığı Personeli üyesi olmayan Pakistan İstihbarat Başkanı Şüca Paşanın da katıldığı ve önceden kararlaştırılmayan bir toplantı yaptığını basında okuduğunuz halde damarlarınızdaki kanlarınız kaynamaz mı? Nitekim Barack Obama, Usame Bin Ladin'in öldürüldüğünü açıklarken, "Gerekli tedbirleri almak için yeterli bilgiler elde ettikten sonra nihayet geçen hafta bir karara vardım ve Usame Bin Ladin'in yakalanmasına ve adaletin karşısına çıkarılmasına izin verdim" diyerek söz konusu telefon görüşmesini ima etmiştir.

Kafirlerin İslam'ın mukaddesatlarını ihlal etmesi, onları size karşı daha cüretkar kılıyor ve bundan daha büyük ihlalleri işlemeye cesaretlendiriyor. Nitekim Obama, geçmişte bu tür operasyonları tekrar yapacağını açıkladı. Hatta ödlek Hindular bile size karşı dikleştiler. Zira Hindistan Ordusu Komutanı General Singh, 04 Mayıs 2011'de, "Hindistan'ın üç kanadının, ordu, deniz ve hava kuvvetlerinin gerektiğinde bu tür operasyonları yapabileceğini" söyledi.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Muhlis Subaylar!

Başınıza dikilen bu hain yöneticiler, birçok kez yeminlerini bozdular. Size defalarca kez ihanet ettiler. Her defasında da size kalplerinde hüsnü niyet olduğuna dair mazeretler sundular! Amerika'nın Afganistan ve kabileler bölgesindeki haçlı saldırısı için Müslümanların masum kanlarını akıttılar ve Keşmir Müslümanlarını destekleyenleri hedef alarak Kuzey Veziristan'da bundan daha fazlasını akıtmaya da hazırlar. Keşmirli Müslümanların kurtuluş haklarını ve beldelerini İslam ümmetinin merhametli kucağına ilhak etme haklarını ellerinden aldılar.

Fitne atmosferi oluşturmak için ordunun kabiller bölgesindeki savaşını sürdürmesini haklı gösterdiler. Genel alanlarda, ibadet mekanlarında, okullarda, emniyet ve ordu kurumlarında ve pazarlarda katliam ve bombalama cürümlerini işleyen Amerika'nın özel askerî örgütlerine kapıları açtılar. Sopanın başınıza dikilmesi için kabileler bölgesindeki Müslümanların evlerini başlarına yıkması için insansız uçaklarını kullanabileceği şekilde Amerikan hava kuvvetlerinin insansız uçaklarına Pakistan'da kolaylıklar sağladılar. Belucistan'daki Amerikan deniz piyade güçleri Şaman sınırı yakınlarına konuşlanırken haçlıların sizleri yakından gözetmesi için Amerikan ordusundaki subayların, Pakistan ordusunun askerî genel komutanlığı merkezinde özgürce dolaşmasına imkan verdiler.

Amerikan konsoloslukları ile büyükelçiliklerinin, rejimi ve hain yöneticileri yönlendirmesi, bunlara tahakküm etmesi, Afganistan veya Pakistan'daki haçlı kuvvetlerine içki, gıda ve patlayıcı maddeler de dahil silah temin eden ikmal hatlarını güvence altına almasının yanı sıra terör operasyonlarını idare etmesi için Amerikan istihbarat birimleri ile işbirliği yaparak Pakistan'ı Amerika'nın bir parçası gibi kullanması için onu düşmana teslim ettiler.

Bu hain yöneticiler, yeminlerini defalarca kez bozdular. Onlar, iğrenç kafir düşmanla ittifak kurmalarından ve ayak basamayacakları yerlere ayak basma cesareti kazandırmalarından dolayı masum kanlarınızı feda etmelerinden dolayı Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın gazabını hak ettiler. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavline rağmen Allah'ın ve müminlerin düşmanlarıyla ittifak kurdular: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُم مِّنَ الْحَقِّ "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, sevgi göstererek dost edinmeyin! Oysa onlar size gelen hakkı inkâr etmişlerdir." [el-Mumtehine 1]

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Muhlis Subaylar!

İslam topraklarını ve Müslümanları kafir düşmana karşı savunacağınıza dair ettiğiniz yeminleriniz hani nerede kaldı? Kıyamet gününde bu ümmet ve Resulümüz Habib-ul Muhammed ile birlikte olmayı mı yoksa bu hain yöneticiler ve kafir efendileri ile birlikte olmayı mı istersiniz?

Pakistan'daki gerçek otoritenin ve askerî kurumları etkin şekilde idare edenin Pakistan ordusu olduğu ve kulis arkasından hükümet ve yargı otoritesi gibi sivil kurumlar üzerinde büyük bir nüfuza sahip olduğu bir sır değildir. Bundan dolayı bu beldedeki Müslümanların durumunun kötüleşmesinden daha çok sizler sorumlusunuz. Dolayısıyla bundan daha kötüye gitmesine izin vermeyiniz.

Birer subay olarak sizler, Allah'ın sizlere ümmetinizin üzerinden zulmü kaldırma gücü vermesine rağmen bir hüccetiniz olmadan mahşer-i huzura çıkmaktan korkmalısınız. Dolayısıyla hareketsiz ve sessiz kalarak kendinizin ifsatçılarla birlikte durarak dalalete düşen ve dalalete düşüren bu kişilerden olmasına izin vermeyiniz. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلاَ "Ve dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz bu liderlerimize ve büyüklerimize uyduk, onlar da bizi yoldan saptırdılar." [el-Ahzâb 67] Ve şöyle buyurmuştur: وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِنَ النَّارِ قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ "(Kafirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük taslayanlara: "Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz?" derler. O büyüklük taslayanlar ise: "Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi" derler." [Mümin 46-47]

Sizden talep edilen, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın yolu ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile müminlerin aşkı için muhlis bir ameldir. Otoriteyi alarak İslam'la hükmedecek, beldeleri ve insanları kurtaracak ve Müslümanların beldelerini birleştirecek Hilafet Devleti'ni kurması için muhlis bir hizbe vermek amacıyla muhlis subayların işleyeceği bir ameldir.

O halde şimdi ama şimdi Hizb-ut Tahrir ile el ele verin ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret vermek yoluyla ilk İslam Devleti'ni Medine-i Münevvera'da kurarak bu hususta sizi geçen akide kardeşlerinizi hatırlayın. Sa'd İbn-u Muaz RadiyAllahu Anh'ı hatırlayın ki vefat etiğinde annesi ağlayınca Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], ona şöyle demişti: ليرقأ (لينقطع) دمعك، ويذهب حزنك، فإن ابنك أول من ضحك الله له واهتز له العرش "Gözyaşın dinsin ve hüznün bitsin. Zira oğlun, Allah'ın kendisine güldüğü ve kendisi için arşı salladığı ilk kişidir." [Tabarani]

Ey Kardeşlerimiz! Artık zamanı gelip çatmıştır. O halde sizler, icabet edecek misiniz?

Devamını oku...

Yahudi Liderler, Ordularına Golan, Marun Ras ve Beyt Hanun'da Bizi Öldürmelerini Emrederlerken Filistin'in Etrafındaki Liderler, Ordularına Kendi Halklarını Öldürmelerini Emrediyorlar Ne Kadar da Kötü Hüküm Veriyorlar

  • Kategori Hizb
  •   |  

Geçen 15.05.2011 günü, Filistin'in gaspedilişinin yıldönümüydü. Mübarek arz ve etrafındakiler için zor bir gündü. Zira Yahudi varlığı, ordusunu Filistin, Lübnan ve Golan'daki masum insanların başına musallat etti... Cephaneliğinde ne kadar silah varsa boşaltarak onlarca insanı katletti, yüzlercesini yaraladı, gökyüzü füzelerin ve bombaların dumanlarıyla doldu, tertemiz topraklar kanlarla boyandı...

Kurşunların vınıltıları, uçakların ve füzelerin uğultuları ve yükselen dumanlar...Tüm bunlar, Filistin'in etrafındaki yöneticileri gafletlerinden uyandırarak kendi halkları yerine Filistin'i, Filistin'in etrafını gaspeden ve orada fesat saçan şerir Yahudileri düşman edinmeleri için yeterli olmadı... Bu katliamlar, yöneticilerin aklını başına getirmek ve gözlerini düşmana çevirmek için yeterli olmadı. Çünkü onlar, zulmü ve zalimliği protesto ettikleri için tankları, özel kuvvetleri ve cumhuriyet muhafızlarını halklarının üzerine yürüterek onları katletmekle meşguldüler... Böylece Filistin, Lübnan ve Golan'daki işgal altındaki topraklar yerine şehirler ve kırsallar savaş meydanı haline geldi!

Ey Müslümanlar! Ey İnsanlar! Yöneticiler, Allah'ı aldatmaya devam ediyorlar. Halbuki Allah, onları aldatmaktadır... Kendilerinin siyonizmin ve emperyalizmin düşmanı olduğunu söylüyorlar. Zulmettikleri halde Yahudilerle savaş halinde olduklarını gerekçe göstererek insanları susturuyorlar. Filistin'i denizden nehre kadar kurtarmak isterlerken en sonunda Yahudilerin otoritesi için denizi, nehri ve arasındakileri heba ettiler... Gaspettikleri 48 Filistin'i üzerindeki varlığını itiraf ettiler, 67 Filistin'ini veya işgal ettiği Filistin'in etrafındaki yerleri tam bir egemenlik veya otorite olmadan vermeyi kabul etmesi şartıyla düşmanla müzakere edeceklerini dillendirdiler! Yahudilerle zelil ve aşağılık bir şekilde açıkça barış yapanlar ile defakto barış yaparak kendilerini yalan ve iftirayla direnişçiler olarak isimlendirenler de bu hususta aynıdırlar! O kadar ki bu direnişçilerin Yahudilerle olan Golan'daki sınırlarının fazlasıyla güvenli olduğu görülmektedir. Hatta onlardan birisi, Suriye'nin istikrarı ile Yahudi devletinin istikrarının birbirine bağlı olduğunu söylüyor!

Bu yöneticilerin durumu, işgal altındaki mübarek arzın topraklarına dokunmak için sürünen ve Yahudi yöneticilerden önce Arap yöneticilerin engellediği masum insanların arkasını bile koruyamayacak bir boyuta ulaştı! Şayet Arap yöneticileri, ordularını insanları katletmeleri için harekete geçirmekle meşgul olmamış ve Yahudilerle olan sınırları boşaltmış olsalardı insanlar, işgal altındaki mübarek arza doğru sürünmek için güvenli bir fırsat bulurlardı... Zira Suriye rejiminin adamları ve kuyrukları sınırın yakınındayken bir kimsenin Golan'a ulaşabileceğine kim inanır?!

Ey Müslümanlar! Ey İnsanlar! Mübarek arz Filistin'i gaspeden Yahudi devletinin bekası, bu devletin gücünden değildir. Aksine bu, yöneticilerin hıyaneti ve bu devleti türeten sömürgeci kafir devletlerle gizli anlaşma yapmaları sebebiyledir. Nitekim Golan, Marun Ras, Kalandia kontrol noktasında ve Beyt Hanun civarında yaşananlara şahit olup silahsız insanlara karşı düşman liderlerde oluşan şaşkınlığı tedebbür eden bir kimse, bu şaşkınlığın baştan aşağı Yahudi devletinin tamamında olduğunu görür. Nitekim Yahudi Başbakan, yaşananların Yahudi devletinin varlığını tehdit ettiğini açıkladı. Tüm bunları tedebbür eden bir kimse, bu varlığın kırılgan olduğunu, temellerinin çarpık çurpuk olduğunu, devrilmek üzere olduğunu ve silahsız insanların sürünmesine karşın başbakanlarının Yahudi varlığı için endişe ettiğini fark eder! Hele bir de bu sürünen silahsız insanların önüne geçen, onlar için mübarek arzı Yahudilerin pisliğinden temizleyecek sürünen bir ordu olsa ve mübarek arz ile etrafındaki yerler için sürünenler Allah'ın nusreti ile sevinerek izzetli bir şekilde geri dönseler nice olur?! Ah bir de böyle olsa nasıl olur? Kaldı ki bu şeri bir vecibedir. Hatta bundan daha azı olsa da olur. Silahsız olarak sürünen insanların arkasını koruyan ve düşman bir kurşun sıktığında düşmana kurşun yağdıran bir ordu olsa da olur. İşte o zaman düşman, kendisine şeytanın vesvesesini unutturacak bir bedel ödemeden bu sürünen insanlara el uzatma cüretini gösterebilir ve onların tek bir damla kanını akıtabilir miydi?

Ey Müslümanlar! Ey Yahudi Varlığını Kuşatan Ordular!

Kardeşlerinizin kanlarının akıtıldığına şahit olurken damarlarınızdaki kanlar nasıl olur da kaynamaz ve onlara yardım etmezsiniz? Kardeşlerinizi katleden ve beldelerinizi mubah kılan düşmanınızla savaşmanız için sizleri seferber etmeyen yöneticilerinize karşı nasıl sessiz kalırsınız? Düşmanınız halklarınızı katlederken nasıl savaşmadan oturabilirsiniz? Aranızda beldeleri ve insanları satan, sömürgeci kafirlerin ve Yahudilerin Filistin ve Filistin'in etrafında egemenlik ve otorite sahibi olmalarına imkan veren bu yöneticilere dur diyecek hiç aklı başında bir adam yok mu?

Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın ayetlerini hiç okumaz mısınız: وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra Nusret de bulmazsınız." [Hûd 113] Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hadislerini hiç tedebbür etmez misiniz: إنَّ الناسَ إذا رأَوا الظَّالم فلم يأخذوا على يديه يوشك أن يَعُمَّهم اللهُ منهُ بعقابٍ "İnsanlar, zalimi görürler de ona engel olmazlarsa Allah'ın katından bir ikabla onları kuşatması yakındır." [Ahmed ve Ebu Davud, Ebi Bekir es-Sıddık RadiyAllahu Anhden tahric etti]

Ey İslam Beldelerindeki Yöneticiler! Akıllı bir kimse, başkasından ibret alan kimsedir. Bugünlerde yaşananlar, eğer aklederseniz sizler için birer basirettir. Zira sizden daha zalim ve daha güçlü olanlar yok oldular, aşağılandılar, zillete düştüler, saltanatlarının onlara hiçbir faydası olmadı, kuyrukları hatta sömürgeci efendileri onları yalnız bırakarak yolun kenarına atıverdiler...

Nasihat Edenleri Sevmeseniz de Hizb-ut Tahrir Sizlere Nasihat Edecektir...

Sizler, Dininize, Ümmetinize, Beldelerinize ve Kendinize Karşı Cürüm İşlediniz:

Dininize Gelince: İslam'ı sırtınızın arkasına attınız, Hilafet ve onun için çalışanlarla savaştınız, inkar etmekle emrolunduğunuz halde tagutlara muhakeme oldunuz...

Ümmetinize Gelince: Düşmanı olan sömürgeci kafirleri ve Yahudileri dost edindiniz, ona zulmettiniz, zorbaca zulmettiniz...

Beldelerinize Gelince: Filistin'i, Filistin'in etrafını, Keşmir'i, Kıbrıs'ı, Doğu Timur'u, Güney Sudan'ı ve daha nice yerleri heba ettiniz...

Kendinize Gelince: Kendinizi dünyada zillete ve aşağılanmışlığa ve ahirette çetin ve belalı bir günde şiddetli bir azaba sürüklediniz.

Eğer zerre kadar duygunuz varsa bir kenara atılmadan, Allah'ın izniyle kurulduğunda Hilafetin ikabına maruz kalmadan ve kurtuluş zamanı geçmeden çekip gidersiniz.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar." [İbrâhîm 42-43]

Devamını oku...

Ey Cihat ve Şahadet Şarkısı Söyleyenler! Yöneticiler ve Avaneleri, Sizleri ve Sloganlarınızı Gözetliyor Onlardan Sakının

  • Kategori Filistin
  •   |  

Yahudi varlığının kuruluşunun 63. yıldönümü münasebetiyle Filistin ve Filistin dışında yapılan etkinlikleri ve hazırlıkları takip eden bir kimse, İslam ümmetinin bir vadide ve Filistin otoritesi de dahil yöneticilerin başka bir vadide yürüdüğünü somut bir şekilde görür. "Seferberlik Cuması" adı verilen 13.05.2011 Cuma günü yaşananlar buna örnek teşkil etmektedir. Zira etkinliklere katılanlar, milyonluk sabah salahını kılarak etkinliklerine Allah'ı zikirlerle, tesbihlerle, tekbirlerle ve tehlillerle başladılar. Ardından milyonluk kalabalık altında kurtuluş, cihat ve şahadet şarkıları söylediler.

Yöneticiler, yönetici kılıklılar ve saptırıcı medya organları ise her türlü yöntemle bu ümmetin evlatlarının samimi duygularının ve sebatkar azimlerinin önüne geçmek için ittifak kurdular. Bu duyguları ve azimleri, doğru ve verimli yolundan saptırmak için uğraştılar. Zira yöneticiler ve medya organları, bu etkinlikleri ve şehitlik özlemiyle yanan bu kişileri, gerçek kurtuluştan uzaklaştırmak amacıyla devletlerarası kararlara, tazminatlara ve Birleşmiş Milletlere yönlendirmek için aynı telden dem vurdular. İntifadaya gelince; Otoritenin Başkanı Mahmud Abbas, 20.04.2011 günü, "Filistin Otoritesi Başkanı olduğum sürece her ne şekilde olursa olsun yeni bir intifadanın patlak vermesine asla izin vermeyeceğim" diyerek bunu engelleyeceği sözünü verdi.

Ey İslam Beldelerindeki Müslümanlar! Ey Filistin Halkı! Ey İntifadacılar! Ey Ayaklananlar!

Yöneticiler ve medya organları sizleri aldatmasın ve dininizin herhangi bir hükmünden çevirmesin. Haykırışlarınız ve sloganlarınız, hem onları hem de sömürgeci efendilerini korkuttu. Bu nedenle saptırıcı medyalarıyla birlikte sizleri bundan saptırmaya ve istikametinizin hakikatini çarpıtmaya çalışıyorlar.

Haykırışlarınız, Allah'ı anmaktan daha çok hala Yahudilerle barış yapmaktan ve müzakere etmekten söz eden yöneticilerin suratlarına indirilmiş bir tokat gibiydi. Haykırışlarınız, Filistin meselesinde Rabbinizin hükmünü, gerçek çözümünün cihat ve Yahudi varlığının kökünü kazıyacak dev ordularla olacağını fark ettiğinizi ve Filistin'i kurtaracak ordunun içinde birer asker olarak Allah yolunda şehit olmayı özlediğinizi gösterdi. Sizler, kalabalık bir halde kalplerinizin derinliklerinden "Milyonlarca Kişi Kudüs İçin Şehit Olacaktır" diye haykırdığınızda kafirler ve yöneticilerden olan avaneleri, sizlerin müzakere masalarında ve Birleşmiş Milletlerin müdahale etmesini ve mültecilere tazminat ödenmesini talep eder bir haldeyken şehit olmayı kastetmediğinizi bilmektedirler. Bilakis bununla, savaş meydanlarında, cihat, şeref ve izzet meydanlarında şehit olmayı kastettiğinizi bilmektedirler. Keza yöneticiler ve arkalarındaki sömürgeci kafirler, -sizin haykırdığınız gibi- kalpten samimi bir şekilde "Hepimiz Salahaddiniz Seni Kurtaracağız Ey Filistin" diyerek haykıran bir kimsenin Allah yolunda mücahit ve Allah'ın güçlü ve kuvvetli muttaki kullarından bir kul olmayı kastettiğini bilmektedirler. Zira Allah ona rahmet eylesin Salahaddin, Mescid-i Aksa'yı kafirlerin pisliğinden temizleyene kadar gülmemeye yemin etmiş ve Allah da onu bu büyük şerefle şereflendirmişti.

Haykırışlarınız, Filistin'in Filistinlilerin meselesi olduğunu iddia eden FKÖ ve Filistin otoritesinin suratına indirilmiş güçlü bir tokat gibiydi. Keza Filistin meselesinin, 1,5 milyar Müslümanın meselesi olduğunu somut bir şekilde gösterdiniz. Arap ve Acem beldelerindeki Müslümanlar, Yahudilerin Filistin'de fesat saçması ve mukaddes arzın mülkiyet tapusunun Yahudilere verilmesi için bu meseleyi devletlerarası gizli anlaşmalarla kaçıran FKÖ ve Filistin otoritesinin elinden kurtarmalıdırlar. Bizler bu bağlamda Hamas Hareketi'ni, siyasî çizgide FKÖ ve Filistin otoritesi ile birlikte hareket etmenin tehlikesine karşı tekrar uyarıyoruz. Çünkü bu, FKÖ ve Filistin otoritesinin Yahudilerle olan anlaşmalarına "devletlerarası meşruiyet" kazandırır ve Hamas'ı, Filistin'in genelinin satılmasında "İslamî" bir mühür yapar. Hamas, bunu kastetsin yada etmesin fark etmez. Dolayısıyla onlara düşen, FKÖ'yü restore etmek ve ona katılmak değil onu yıkmaktır. Zira yasal anlamda temsilcilik, kurtuluşu değil Yahudilerle müzakere yapmayı gerektirir.

Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı! Ey İntifadacılar! Ey Ayaklananlar!

Filistin meselesinde uluslararası hukukun tahkimini talep etmekten sakının. Zira uluslararası hukuk, tagutların hükmünden ibaret değil midir? Tazminat talebinde bulunmaktan da sakının. Zira tazminat, açık seçik bir aldatma altında Filistin'i satmaktan ibaret değil midir? Filistin'e ilişkin devletlerarası kararların uygulanmasını da talep etmekten sakının. Zira yöneticilerden sonra Filistin'i heba eden bu kararlar değil midir? Yahudi varlığı (İsrail'i), ümmetin bağrına bir hançer gibi saplayan bizzat bu kararlar değil midir? Mukaddes arz hakkında bizimle Yahudiler arasında hüküm vermesi için bu tagutları hakem yapmamız helal olur mu? Yoksa dalalete düşenlerden oluruz.

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلالَةُ فَسِيرُوا فِي الأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ "Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve taguttan sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkar edenlerin sonu nasıl olmuştur!" [en-Nahl 36]

Ümmete Filistin hususunda aslî görevinin onu tamamen kurtarmak olduğunu hatırlatmaya dönük yürüyüşleriniz ve seslerinizi yükseltmeniz, Allah'ın izniyle O'nun sizleri mükafatlandıracağı azme değer bir iştir. Ancak silahsız insanların haykırmak veya hududu geçmek için sınırlarına doğru sürünmesinin Filistin'i kurtarmayacağını bilakis var güçleriyle Allah'ın ve sizin düşmanınızı korkutacak bir kuvvet hazırlayacak olan müminlerin ordularının sürünmesinin kurtaracağını bilmelisiniz. Bugün ümmetin içerisinde yayılan cihat ve şahadet ruhu ise bunu, geçmişe oranla gerçekleşmeye daha yakın hale getirmektedir. Nitekim 1973 Ramazan Savaşı, Allah'a halis niyet besler ve yöneticilerimiz de düşmanlarımızla ittifak etmezlerse Yahudi varlığını söküp atmanın bir veya birkaç günlük bir mesele olduğunu göstermiştir.

Bundan dolayı orduların kışlalarına, karargahlarına, her nerede olurlarsa olsunlar ordu mensuplarına ve subaylarına yönelerek onlara hitapta bulunmalı ve Allah'ın resulünün Mesrası karşısındaki büyük görevlerini hatırlatmalısınız. Onlara üzerleri pas tutmuş savaş araçlarını ve uçaklarını harekete geçirmelerini söyleyin. Çünkü onlar, yöneticileri korumak ve Müslümanları bastırmak için değil Filistin'i kurtarmak için vardır ve icat edilmiştir. Onlara Allah'ın kendilerine iki güzellikten birini vaat ettiğini hatırlatın. Genişliği yer ve gök kadar olan muttakiler için hazırlanmış cennete koşun deyin.

Yöneticileriniz ve Filistin otoritesi, Filistin kurtarmayı değil Yahudilerle barış yapmayı istiyorlar. Zira bu, her münasebette dile getirdikleri gibi stratejik tercihleridir. Barış, kurtuluşun zıddıdır. Zira kurtuluş, Yahudi varlığını Filistin arzının üzerinden kaldırmak demektir. Barış ise Yahudi varlığının baki kalması demektir. Aksi takdirde kiminle barış yapılacak?

Bu nedenle Filistin meselesinde etkinliklerinize ve sloganlarınıza bu şeri anlayışın egemen olması için çalışın. Başta ordular olmak üzere ümmetin kitlelerine bu şekilde hitapta bulunun. Alemlerin Rabbini razı edecek köklü çözüme alternatif olacak bir şeyi kabul etmeyin. Simaları değişmiş olsa da mevcut yöneticilerin Filistin'i asla kurtaramayacakları hususunda yakin üzere olduğumuzu biliniz. Bu nedenle sizlere düşen, onları ve beldelerinizi yönettikleri sistemleri değiştirmek ve yöneticisi bütün Müslümanların Halifesi olan bir varlık altında İslam'ı eksiksiz mütekamil bir şekilde tatbik etmek için çalışmanızdır. Ki o Halife, onları Allah'ın dini üzere bir araya toplayacak, onları Allah'ın hükümleriyle gözetecek ve SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi onlara hami olacak, onları ve onlarla birlikte Filistin'i ve işgal altındaki tüm İslam beldelerini kurtaracaktır: إنّما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife] bir kalkandır onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hindistan'ın Pakistan Sınırındaki Tatbikatlarının Amacı, İnsanların Öfkesine Dindirmede Hükümete Yardımcı Olmak ve Kamuoyunu Değiştirmektir Ey Gilani! Artık Askerî Liderliğin Konuşmalar Yaparak Hıyanetlerini Muhlis Subaylardan ve

Ülkedeki askerî ve siyasî liderlikleri ifşa eden Abbotabad operasyonunun ardından bölgedeki çıkarları hususunda Amerika ve Hindistan'ı kaygılandıracak derecede büyük bir siyasî hoşnutsuzluk baş gösterdi. Zira her ikisi de bu siyasî hoşnutsuzluğun, muhlis subayların komutanlarının hıyanetlerini görmesinin ardından Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla ülkede gerçek bir değişime sebep olabileceğini bilmektedir. Ajan Pakistan yöneticilerinin, kendilerini eleştirmeyi sürdürmesine rağmen Amerikalı yetkililerinin, "Pakistan'ın Bin Ladin'in yerini bildiğine dair ortada bir kanıt yok" söylemini tekrar ederek onları savunmasının sebebi işte budur.

Hem aynı sebep hem de ajan yöneticileri "kurtarmak" için Hindistan, Pakistan sınırı üzerinde tatbikatlara başladı. Hain yöneticiler de bu yöntemle, Hindistan tehdidi karşısında vatancı homurtuları tahrik ederek Abbotabad'daki hıyanetleri hususunda insanları oyalamaya çalışacak. Bu da bizlere 11 Eylül olaylarının ardından insanlara ve silahlı kuvvetlerdeki muhlis subaylara baskı yapmada Müşerref'e destek vermek amacıyla Hint kuvvetlerinin seferber edilmesi olayını hatırlatmaktadır. Dolayısıyla yöneticilerin mevcut bu adımı, insanları korkutmaktır. Zira sanki yöneticiler, insanlara "Kabileler bölgesinde Amerika için savaşmazsak Amerika, Hindistan'ı bize karşı savaş açması için kullanacaktır" demektedir. İşte Amerika ve Hindistan, bir kez daha ajan yöneticilere böyle yardım ettiler.

Gilani'nin konuşmasının ise Amerika'yı ayartmak ve Amerikan kamuoyunun duygularına hitap etmek için olduğu malum bir şey. Zira operasyonu bile eleştirmeye cesaret edemedi. O halde konuşmasında meydan okuma cesareti gösteremeyen bir kişinin tutumlarında adam gibi olması mümkün müdür?! Ayrıca halkın ve silahlı kuvvetlerdeki muhlis subayların askerî liderliğe yönelik güçlü tepkisi, temellerini sarstı. Yine hiç kuşkusuz Revalpindi ve Sialkot'ta ordu içerisinde yapılan konuşmalar, Abbotabad operasyonunu savunmaya dönük birer başarısız girişim olup sadece subayları ve askerleri aldatmak içindi.

Artık muhlis subayların Hilafeti kurarak ve karşılarına çıkan tüm engelleri ortadan kaldırarak ümmetlerini Amerika'ya bağlılıktan kurtarmalarının zamanı gelmiş olup Hizb-ut Tahrir, bu çabalarında onlarla birlikte olacaktır. Şüphesiz Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], bizim yardımcımızdır.


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Tunus'taki Şiddet Kimin Çıkarınadır?!

  • Kategori Tunus
  •   |  

Tunus, Allah'ın haram ve korunmuş kıldığı dokunulması caiz olmayan kanların ve malların mubah kılındığı suni büyük bir şiddet dalgasıyla kasıp kavruluyor. Bazı mücrim habis eller, Müslümanları hadlerine bağlı kalmada Allah'a olan ahitlerini unutturan kör bir fitnenin içerisine sürükleyene kadar bu hususta uzun zaman istikrarlı bir çizgi takip etmişlerdir. Geçici hükümet, insanları gerçek değişimde istenilen umudu hatta köhneleşmiş döneme ve utancına karşı ayaklanmayı temsil ettiğine ikna etmeye çalışmasının ardından ağır bir başarısızlıktan başka bir şey elde edemedi. Hatta insanlar, bu hükümetin başında insanların üzerinde ağır bir yük olan Zeynel Bin Ali'nin olduğu eski rejimin yeniden teşkili olduğunu açıkça gördüler. İnsanlar, boğucu durumlara, öldürücü şartlara ve yabacıların çarkına bağlantılı politikalara karşı ayaklanınca rejimin bu yeni varisleri, etrafını sarmak ve istikametinden saptırmak için insanların ayaklanmasını suni bir rıza ile kapıverdiler. Ta ki ayaklanma, fesadın toptan kökünü kazıma, ülkenin idare edildiği politikaları söküp atma ve insanların hayatının seyrini kalpleri mutmain kılacak ve Rablerini razı edecek şekilde dizayn edecek ümmetin dininden kaynaklanan yeni politikalar belirleme gayesine ulaşmasın.

İnsanlar sakinleşti ve bazıları, bu geçici hükümete değişim ümidiyle geçici olarak rıza gösterdi! Çünkü onlar, değişimin bir gün ve bir gecede meydana gelmeyeceğine ikna edildiler. Dolayısıyla bu durumda değişimi gerçekleştirmesi ve değişimin alt zeminini hazırlaması için hükümete zaman verilmesi kaçınılmazdı. Ancak o, insanların istediğini istemeyen bir hükümetti!! Hatta o, insanların istediği şeylerle tamamen aksi bir yönde hareket ettirilmekte olup insanlar, yalan vaatlerinin gerçekleştireceği bir serabın peşinde koşuşturuyorlardı. Bununla birlikte sabırlarının tükendiği ve umutlarını yitirdikleri bir noktaya gelmişlerdi. Onlardan kimileri, her şeyini yitirmişti. Geçici hükümet ise tüm yaşanalar karşısında, "güvenlik aveneleri" ile insanlar arasında girilen müsabakada hakem rolü oynamakta olup insanların, ülkeyi tekrar ülkemizin yakın tarihinde birçok kez olduğu gibi ayaklanma bayrakları altında sömürgecilere teslim edecekleri ümitsiz yeni bir döneme girmesiyle sonuçlanacak şekilde topu yuvarlayıp ortaya bırakmaktan başka ne bunlara ne de onlara verecek bir şeyi vardı. Zira Müslümanların beldeleri, Ebi Cehil'in perçeminin erişemediği günahkar ve yalancı devrimler tepsisinde sömürgeci kafir düşmanlara sunulmuş olup (el-Fatih) devrimi bize hiç de uzak değildir!

Şu halde insanların haklarına zarar veren, kanlarını ve mallarını mubah kılan bu şiddet dalgası bizzat geçici hükümetin çıkarınadır. Çünkü o, insanları Rablerini razı edecek şekilde siyaset etmek istemiyor. Dahası o, insanları ülkelerini koruyacak, maslahatlarını gerçekleştirecek şekilde siyaset etmeyi istemenin yerine otoritedeki bekasının devamlılığını sağlayacak olanın Allah'ın değil de önce Batının sonra ümmetin rızası olduğunu zannederek Dünya Bankası ile IMF'nin şartlarını ve Hillary Clinton'un talimatlarını geçekleştirmeyi istemektedir!!

Bu ülkedeki akıllı olan herkes, söylediklerimizi anlamasına ve hissetmesine rağmen neden bu hükümet, birçok eski durumu pekiştirmek istiyor ve yalancılıkla kendisinin bir devrim hükümeti olduğunu iddia ediyor. Acaba akil kimseler, bu hükümetlerin ümmeti siyaset ettikleri cürüm politikalarını haklı çıkarmak için Arap ülkelerindeki tüm istihbarat birimlerinin, şiddet ürettiklerini ve bunları İslam esasına göre siyaset yapmak isteyen İslamî hareketlere yaftaladıklarını görmüyorlar mı? Keza bu cürüm politikalarından maksatlarının, ümmetin ve gerçek temsilcilerinin yapıcı siyasî faaliyette bulunmalarını engelleyerek güvenliğin korunması ve bununla oynayanlarla mücadele edilmesi gerekçesi altında sahtekarlığın pazarlanmasına ve ümmetin içerisindeki hak sözün susturulmasına yardımcı olacak bir dekor olması için bunu hükümetin ve türetilmiş partilerin tekeline vermek olduğunu görmüyorlar mı? Nitekim Cezayir, Mısır, Irak, Lübnan ve diğer yerlerdeki rejimlerin makamlarınca türetilen şiddet olayları sonucunda ortaya çıkanlar, bunun en açık kanıtıdır. Ta ki insanlar, şiddetin kızışması sonucunda "Yeter ki beni kurtar canımı al" durumuna ulaşmalarının ardından yüksek taleplerinden vazgeçsinler ve küçük taleplere dönsünler.

İşte tüm bunlardan dolayı bu hükümete, Allahuteala'nın şu kavlini hatırlatırız: مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا "Her kim bir kişiyi, bir kişi karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuğu olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur." [el-Maide 32] Şayet hükümet, insanların tekrar uykuya dalacağı, zafiyeti ve zilleti kabulleneceğine dair bahse girmek isterse bunu bir daha düşünmelidir. Çünkü insanlar, bugün daha önce bilmedikleri putları yıkmak olan yeni bir teknik öğrendiler. Şayet yeni bir uyku dönemi için bahse girecekse bunu hayal bile etmesin. Çünkü insanlar, ümmetin düşmanlarının icat ettiği hükümetlerin elinden bir şey içerken artık onlara güven duymayacaklardır. Ümmete ise deriz ki: Bu şiddet dalgasının maksadı, başarılarınızın etrafını sarıp sarmalamaktır. O halde dikkatli olun, Müslümanların kanları ile mallarını mubah kılanların güvenlikleriyle oynayan karanlık ellerin ve mücrimlerin şanını yüceltmeyin. Ve şunu iyi biliniz ki gerçek hayatınız, tüm işlerinizi insanları İslam'la yöneten ve insanlara Allah'ın şu nidası ile nida eden bir devlet altında Allah'ın dini üzerine ikame etmekte yatmaktadır:

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلاَ يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ اْلأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ "İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu fâsık kimselerdir." [el-Hadîd 16]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Suriye'deki Müslümanlar: Sabredin, Sebat Gösterin ve Hilafeti İkame Etmeye Yönelin ki Bu Zavallı Suriye Rejimi, Korkunç Bir Yıkılışa Tanık Olsun

Suriye rejimi, 25.04 tarihinden bu yana Deraa'yı tanklarla kuşatma altında tuttu ardından oradan çekilerek protesto bölgelerini tek tek kuşatmak ve buraları güvenlik birimlerinin estirdiği terör atmosferi altında protestocuların ele başlarından temizlemek yoluyla rejim karşıtı ayaklanmayı bitirmeyi hedefleyen bir plan çerçevesinde diğer şehirlere yöneldi. Zira önce bölgeyi kuşatma altına aldı, tanklarla bombaladı, tecrit edecek şekilde su, elektrik ve telefon bağlantılarını kesti. Ardından bölgeyi bastı, bölgedeki evleri ve sokakları tek tek aradı ve 40 yaşının altında olan herkesi tutukladı. Ardından bu kişiler hakkında oldukça acımasız ve aşağılık bir şekilde güvenlik soruşturmaları yapıldı. Ardından aktivistlerin elebaşlarını tuttular ve azimlerinin bittiğinden, iradelerinin kırıldığından ve diğer insanların kendilerini engelleyeceğinden emin olmaları üzerine diğerlerini serbest bıraktılar... İşte bunlar, Suriye rejiminin, Deraa'da yaptıklarıdır ve aynısını Banyas ardından Humus ve diğer yerlerde de yapmak istemektedir.

Tüm erkanıyla rejim, en temel haklarından biri gitmesi olan haklarını talep ederek kendisini çok sıkıştıran halkıyla olan sorununu işte bu şekilde çözmek istedi. Bu rejim, halkına karşı zorbacı ve baskıcı bir iradeyle davranmaktadır. Adeta onlara, "Sizin geçmişiniz de şu anınız da geleceğiniz de benim bundan kaçış yoktur. Kim bundan başka bir şey isterse en düşüğü canı olmak üzere bunu ona pahalıya ödetirim" der gibi davranmaktadır. Zira rejim, katlettiği ve kanlarında ifrata kaçtığı kişilerin cesetlerini, evlatlarını ve kardeşlerini öldürenlerin karanlık ellerin olduğuna dair imza atmadıkları ve rejimi destekleyici gösteriler yapma sözü vermedikleri sürece ailelerine teslim etmeyi reddediyor... Tüm bunlar ise halkına karşı zulmü ve baskıyı arttırmak içindir.

Halka yönelik trajedisini sürdürmek ve arttırmak için Suriye rejiminin düşündüğü, planladığı ve uyguladığı şey işte budur. O halde evlatlarının ve kardeşlerinin şerefi kirletilmiş halkının ona nasıl karşılık vermesi gerekir ki?

İnsanlar, ama tüm insanlar, cesaretle, sabırla, sebatla ve rejimin kendilerini bastırma ısrarından daha fazla ısrarla tek bir adamın duruşu gibi durduklarını gösterdiler. Suriye rejimi, tutuklanmayan insanların kendisine karşı koyarken ve karşı çıkarken katledilen ve tutuklananlardan pek de geri kalmayacağını, azimlerini kıramayacağını ve öfkelerine engel olamayacağını görecektir... Aynı zamanda insanlar, güçlü barışçıl şekilde hareket etmeye, subayı ve erleriyle ordudaki evlatlarını kendi halklarına karşı ateş açmayı reddeden bir atmosfer oluşturmaları, güçlerini iktidarı "İsrail'i" koruyan ve kendilerini halklarını öldürmeye zorlayan bu mücrim çeteden devralma yönünde düzenlemeleri ve iktidarı, insanlara İslam esası üzerine raşid bir liderlikle liderlik edecek kimselere teslim etme çağrısında bulunmaya hırs göstermelidirler.

İşte bu iki taraf, insanlar barışçıl olarak ve ordu askerî olarak birlikte rejime karşı koyarlarken sadece İslam noktasından hareket etmelidirler. Zira rejimin zulmü, rejimin taifesi de dahil tüm taifeleriyle birlikte bütün Suriye halkını kuşattığında çözüm sadece İslam'la sınırlıdır. Çünkü İslam, Müslümanların kendisiyle hükmetmesi, hayatlarını onun esasına göre yürütmesi, Müslümanı ve gayrimüslimiyle tüm insanların işlerini onunla gerektiği gibi gözetmeleri gereken Allah'ın hak dinidir... Şayet insanlar, orduyla birlikte hareket noktaları İslam olan tek bir bütün olmazlarsa kayda değer hiçbir değişim meydana gelmez. Aksine hem Tunus hem de ümmetin en yaman düşmanı olan "İsrail'e" giden doğalgazı kesmeyen Mısır'da yaşananlar meydana gelecektir. Belki de bu iki ülkede ciddi bir değişimin olmadığının en güçlü göstergesi, devlet ve halk olarak her ikisinin de aralarında kalan komşuları Libya halkının imdadına yetişmemeleri... ve Libya halkını, halkına karşı cürüm işlemede Beşar'a benzeyen Kaddafi'nin eline terk etmeleridir.

Korkunç bir yıkılışa tanık olacak bu zavallı rejim, insanların cesetleri pahasına baki kalmak istiyor. Bu rejim, her cuma salahından sonra göstericilerin dışarı çıkışını kontrol altına almak için haftalık plan yapıyor. Eğer planı tutarsa hafta içerisinde buna devam ediyor. Yok tutmazsa başka bir plana başvuruyor. İnsanlar, rejimin planını değiştirip değiştirmediğini nasıl öğreniriz derlerse her hafta perşembe gününü beklemelidirler. Eğer Beşar Esad, televizyon ekranlarına çıkıp siyasî, içtimaî ve fikrî olmak üzere ülkede tüm hayatın bekçisinin Baas Partisinin olduğunu ifade eden anayasanın 8. maddesini kaldırmayı istediğini ilan ederse bunun anlamı o, insanların kendilerine uygulanan baskıya boyun bükmemesinden dolayı buna istemeyerek başvurdu demektir. Yok eğer çıkmazsa bunun anlamı o, hala planın tutacağını iddia ediyor ve baskıcı birimleri vasıtasıyla baskı eylemine devam edecek demektir. İşte zavallı Suriye rejiminin mazlum halkı ile olan durumu budur.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Tek çözüm İslam'dır. İslam'a göre çözüm ise ancak şeri hükümleri Müslümanıyla ve gayrimüslimiyle tüm tebaaya en güzel şekilde tatbik edecek olan Raşidi Hilafeti kurmakla mümkündür. Bundan başka gerçek değişim yoktur. Anaysa değiştirilmeksizin sırf şahısların değiştirilmesine dayalı her türlü değişim, bir süre sonra olsa bile zulmün, baskının ve insanların en temel haklardan mahrum edildiği geçmişe geri dönülmesi mümkün geçici formalite bir değişim sayılır. Keza Müslümanların beldelerine müdahale eden yabancıların ellerini koparmayan her türlü değişim, hayatımızı şu an olduğu üzere bırakacaktır. Zira bu zalim iktidar rejimlerini ortaya çıkaran ve insanların servetlerini onlar kanalıyla yiyen bizzat bu kafir kapitalist Batılı yabancılardır. Dolayısıyla yılanın başı Batı ve yöneticiler de onun kuyruğudur.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

İslam, sizlere seslenmektedir. O halde sizler, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in haber verdiği üzere müminlerin darının merkezi olması için Raşidi Hilafeti kurarak dinine nusret vermek için Allah'a ve resulüne icabet edecek misiniz? Sizi, size hayat verene çağırdığında Allah ve resulüne icabet etmeyecek misiniz? İşte Hizb-ut Tahrir, sizleri buna çağırmaktadır. O halde onun sadık çağrısına icabet ediniz. Allahuteala, şöyle buyurdu: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklar ile beraber olun." [et-Tevbe 119]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Esad, Tahtını Korumak İçin Suriye'de Anaları ve Kızları Katlediyor

Esad rejimine bağlı güvenlik güçleri, 07 Mayıs cumartesi günü rejim karşıtı başlıca gösterilerin merkezlerinden biri haline gelen Banyas kırsalındaki el-Beyda köyündeki kadınların düzenlediği gösteriye ateş açarak dört kadını katlettiler ve beşini de yaraladılar. Bu kadınlar, Suriye ordusunun Banyas'ı kuşatma altına almasını, elektirik ve telefon bağlantılarını kesmesini, polis güçlerinin kardeşlerini, kocalarını ve evlatlarını tutuklamasını protesto etmişlerdi.

Güvenlik güçleri, geçen Mart ayında da Deraa'da rejim karşıtı protesto gösterileri sırasında 11 yaşında bir çocuğu katletmişti. Buna rağmen Esad, hala saçma bir şekilde devletin çeteleri ve terörist gurupları kontrol altına almak için şiddet kullandığında ısrar ediyor.

Geçen birkaç hafta içerisinde Esad'ın işlediği katliamın kurbanlarının sayısı, 800 kişiyi geçtiği gibi 8000 kişi de tutuklandı. Tutuklananlar arasında kadın ve çocuklar bulunmakta hatta yaşlı neneler bile bundan nasibini aldı. Nitekim İnsan Hakları Örgütlerinin rapor ve kanıtlarına göre kadınlar ve çocuklar, halkın saflarına korku salmakta merhamet etmeyen rejimin birimleri tarafından erkeklerle birlikte işkenceye maruz kaldılar. Hatta 12 yaşındaki çocuklar bile gizli polisin şiddetli darpına maruz kaldılar. Tüm bunlara rağmen Washington ve Avrupa Birliği, hala "adamlarını" desteklemekte ve vahşi diktatöre son vermek yerine Suriye'de siyasî reform yapılmasını talep etmekteler.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz, bu hususta şu değerlendirmelerde bulundu: "Esad rejiminin, seslerinden ve cesaretlerinden başka bir silahları olmayan masum göstericilere yönelik bu ödlekçe vahşi saldırısını kınıyoruz. Bu nasıl vahşi bir rejim ki bekası, silahların masum analara ve kızlara doğrultulmasından beslenmektedir?!"

"Otoriteye tutunmak için ümitsiz bir çaba içerisinde olan bu tagut yönetici, halkının fertleri arasına korku salmaya çalışmasına rağmen onu açık bir şekilde korku sarmıştır. Nitekim bu korku, dünyaya Esad'ın cesur Suriyeli Müslümanlar karşısında tir tir titreyen nasıl ödlek bir fareye dönüştüğünü gösteren bu aşağılık eylemlerde görülmektedir. Esad, insanlara kan banyosu yaptırarak tahtını güvence altına alacağını zannederek kendisini aldatmaktadır. Bilakis tam tersine bu cürüm eylemleri, beklenen çöküşünü çabuklaştıracaktır."

"Ey Suriye ordusunun evlatları! Analarınızı ve kızlarınızı soğuk kanlılıkla ve insafsızca katleden bu tagutun arkasında durmaya nasıl tahammül ediyorsunuz?! Halkını yok etmesi için kırbaçlı teröristlerini üzerine salan, kardeşlerinizi ve bacılarınızı fakirleştirmek için Suriye'nin servetleri üzerinde adeta parazitler gibi yaşayan bir liderliğe nasıl sadık kalıyorsunuz?!"

"Askerî güçlerini Golan'ı veya Filistin'deki Müslümanları kurtarması için asla seferber etmezken analarınız ve kızlarınızla savaşmanız için sizleri istismar eden bu rejime nasıl destek vermeye devam ediyorsunuz?! Ümmetinize karşı işlenen katliamları, kan banyolarını, baskıyı ve zulmü görüp tüm bunlara son vermeye muktedir olmanıza rağmen hiçbir şey yapmazsanız onurunuz nerede kalır?!"

"Bizler sizlere sesleniyoruz ki bu mücrim, ödlek ve fasit diktatörü ve mücrim maiyetini ortadan kaldırarak, desteklerinizi İslam kanunlarını tatbik edecek, sizlerin, kardeşlerinizin ve bacılarınızın onurunu iade edecek Hilafet Devleti'nin inşa edilmesine çevirerek Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın sizlere bahşettiği bu ümmetin bekçileri olma şerefine nail olasınız."

"Tavizler ve siyasî reform vaatleri bir yana şiddet, vahşet, baskı ve korkutma diliyle konuşan bir rejimden asla gerçek değişim beklenmez."

"Vicdansız yöneticilerden nasıl bir hayır bekliyorsunuz? Ümmeti Suriye'de ve tüm İslam dünyasında uzun bir dönem zelil kılan kokuşmuş siyasi rejimlere son verecek olan sadece Hilafet Devleti'dir. Zayıflığın ve zulmün sebepleriyle mücadele edecek, fakirliği bitirecek, açları doyuracak, kadınların onurunu koruyacak, insanların yöneticiyi şeffaf bir şekilde muhasebe etmesine ve sorgulamasına imkan verecek olan İslam Nizamıdır. Bu nizam ki orduları, İslam topraklarını himaye etmek ve kurtarmak üzere seferber ederek birbirinize düşman olmak yerine sizleri birer kahraman yapacaktır."


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ali Abdullah Salih'e İktidarı Bırakmak Zor Geliyor!

Geçen 30 Nisanda Sana'ya gelen Körfez İşbirliği Konseyi Genel Sekreteri Abdullatif el-Zeyani, Yemen'in devlet başkanı sıfatıyla Körfez Girişimini imzalaması için Ali Abdullah Salih'i ikna etmeyi başaramadı. Zira Yemen'deki iktidar rejim heyeti ile Ortak Buluşma Platformu Partilerinin, Yemen'in 17 ilindeki göstericilerin Ali Abdullah Salih'in 33 yıllık iktidarının ardından gitmesini talep etmeleri üzerine gelen Amerikan-Avrupa'nın "30-60 Günlük Planı" girişimine dayanan Körfez Girişimini imzalamak üzere 02 Mayıs pazartesi günü Riyad'da bir araya gelmesi kararlaştırılmıştı. Bu girişim, önce Salih'in yetkilerini yardımcısına teslim etmesini ardından tarafların girişimi imzalamasından 30 gün ve parlamentonun Salih, çocukları ve adamlarının yargılanmayacağına dair bir kanun çıkarılmasından bir gün sonra istifasını sunarak iktidarı bırakmasını öngörmekteydi.

Bu ise Ali Abdullah Salih ve iktidar rejiminin geçen 21 Nisan perşembe günü ve Ortak Buluşma Platformu Partilerinin geçen 25 Nisan pazartesi günü Körfez Girişimi üzerinde muvafakat etmeleri üzerine ortaya çıkmıştır.

Ali Abdullah Salih'in, 01 Mayıs pazar günü dışişleri bakanlarıyla birer telefon görüşmesi yapması ve girişimin hangi noktaya ulaştığını ele almak ve buna ilişkin bir açıklama yapmak üzere toplanmalarından hemen önce onlara girişimi imzalayacağını -ki Salih'i en çok korkutan şey de buydu- kabul etiğini bildirmesi üzerine Abdullatif el-Zeyani tekrar Sana'ya dönecek.

"Salih", Şubat ayının ortalarında başlayan ve "toplamda 22 ilin" 17'sini kapsayacak şekilde genişleyen gösterilerin başlamasından bu yana 2013 yılına kadar iktidarda kalmasının bir anayasal hakkı olduğunu, göstericilerin sadece birer devrimci olduğunu ve halkın genelinin hala kendisini desteklediğini iddia ederek iktidarda kalmak için sürekli olarak yan çizdi!

Halkın maslahatından daha çok kendi çıkarlarına hizmet etmesi için İngilizlerin iktidara taşıdığı Ali Abdullah Salih, kendisinin rolünün sona erdiğini artık efendilerine hizmet edecek gücünün kalmadığını ve onların kendisinden vazgeçtiğini bilmektedir. Bu nedenle bu rolünü korumak için insanlara zulmetmekte ve iktidara sarılmaktadır! Ancak insan seli karşısında bunu yapması ne mümkün?! Bilakis o da kendilerini iktidar koltuklarında bulan, kendi işlerinin dizginlerine sahip olmayan, efendileri ne emrederse onu yapan, rolleri bitince de efendilerinin kendilerinden vazgeçtiği ve kendilerini yol kenarında bulan diğer ruveybidalar gibi olacaktır!

İslam'la hükmetmek yerine İslam'a ve Müslümanlara karşı tuzak kurarak hem ümmetine hem de kendisine zulmeden tüm Batı ajanlarının sonu budur! Şimdi efendileri kovduktan sonra nereye gidecekler ve kime sığınacaklar? Allah'a kölelik ile Allah'tan başkasına kölelik hiç bir olur mu?!

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER