Salı, 07 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Ebiyi'de Yaşananlar, Ebiyi'nin Sudan'ın Keşmir'i Olacağı Sözümüzü Doğrulamaktadır

Sudan Silahlı Kuvvetleri, Ebiyi bölgesinin şu anda bir savaş bölgesi haline geldiğini açıkladı ve Sudan Halk Kurtuluş Ordusunu, dün değil önceki gün kendisine pusu kurmakla ve 22 mensubunu öldürmekle suçladı. 199 kişi de hala kayıp durumda.

Diğer taraftan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, bu olayları yalanladı ve Hareketin Resmi Sözcüsü Wor Majak, bu olayların Ortak Entegre Birimlerine mahsus bir iç mesele olduğunu söyledi. Ayrıca Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, uluslararası toplumdan yedinci bent uyarınca sivilleri korumak için devletlerarası güçlerin konuşlandırılmasının gerekli olduğunu talep etti.

Ebiyi, bölge halkı tarafından giderilen bazı anlaşmazlıklar dışında yüzyıllarca barış, uyum ve orada bulunan kabileler arasındaki akrabalık içerisinde yaşamıştır. Ebiyi bölgesi, Güney Sudan'da dönen çatışma boyunca bu çatışmanın tarafı olmamış ve çatışma dairesine girmemiştir. Ne zaman ki -başta Amerika olmak üzere- sömürgeci kafir Batı, bu bölgenin servet zengini olduğunu öğrendi işte o zaman Amerika, Ebiyi'de kendine kalıcı bir varlık sağlamak için orayı bir çatışma odağı yapmak istedi. Ebiyi'yi İngiltere'nin aynı maksatlarla yaptığı Hindistan ile Pakistan arasındaki Keşmir gibi bir çatışma bölgesi yapmak için habis bir şekilde çalıştı. Zira Amerika, devletin Kuzey ve Güneydeki otoritesinden çıkararak Ebiyi'ye el koymak suretiyle Sudan'da başka bir Keşmir olması için Ebiyi'de sorun türetti. Meşum Nifaşa Anlaşması içerisinde ülke ve insanlar için hala bir felaket olan Ebiyi bölgesine mahsus (Ebiyi Protokolü) adında bir protokol oluşturmaya koyuldu.

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak Nifaşa Anlaşmasının tehlikesine karşı defalarca uyarılarda bulunmuş ve Ebiyi bölgesinin Sudan'ın Keşmir'i olacağını vurgulamıştık. İşte meşum Nifaşa Anlaşmasının acı bir semeresi ve gayrimeşru çocuğu olan Ebiyi protokolü, bölgede zehir, yıkım ve ölüm saçmaktadır. Sözde Güney devletçiğinin Temmuz ayındaki resmi ilanından önce böyle olursa ilanından sonra durum nice olur?!

Yarından tezi yok bugün talep edilen, zillet ve aşağılık Nifaşa Anlaşması ve Ebiyi protokolü de dahil tüm protokollerinden kurtulmak ve mevcut sorunları İslam esasına göre çözmeye çalışmaktır. Ta ki her nerede olursa olsun zulüm ortadan kalksın. Şayet siyasî liderlik, bu emre icabet etmezse ümmet, bunu yapmaya koyulmalıdır. Çünkü bunu yapmak onun temel hakkıdır. Çünkü işler -Allah göstermesin- Amerika'nın istediği gibi giderse felaketin sonuçları, sadece yöneticileri ve rejimi değil herkesi kuşatacaktır!!

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz." [Enfal 24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ramse ve Diğer Şehirlerdeki İnsanların Katıldığı Şam Halkına Destek Yürüyüşü, Rejimin Baltacılarının Saldırılarına Rağmen Büyük Bir Başarıyla Tamamlandı

Hizb-ut Tahrir'in mücrim Suriye rejiminin zulmettiği Şam halkına destek verme kampanyası çerçevesinde Ramse şehrindeki Takva Mescidi'nden Suriye sınırına doğru start alan Şam halkına destek yürüyüşü etkinlikleri Allah'ın fazlı ve inayetiyle bugün tamamlandı. Yürüyüş etkinlikleri, cuma salahının eda edilmesinin ardından katılımcıların mescidin yakınındaki kavşakta toplanması ve ardından sınıra doğru harekete geçmeleriyle başladı.

O sırada bazı baltacılar, yürüyüşe karşı çıktı ve yürüyüşü engellemeye çalıştı ama tekbir çığlıkları yükseldi, kalabalık onları umursamadan yürüdü, tekbir çığlıklarının ve sloganların yükseldiği yürüyüş devam etti. Yaklaşık yarım kilometre sonra baltacıların sınıra giden yolu büyük bir kamyonla kesmesi ve katılımcılara sözlü taciz saldırısında bulunmasıyla kalabalık şok oldu. Kalabalık, sınıra doğru ilerlemekte ısrar edince bu baltacılar, az sayıda bulunan güvenlik birimlerinin gözü ve kulağı önünde kalabalığı rastgele ve yoğun bir şekilde taşa tuttular. Bunun sonucunda yürüyüşe katılanlar arasında bazı kişiler yaralandı. Olaylar emniyet merkezinin önünde gerçekleşmesine rağmen baltacıları engellemediler veya tutuklamadılar. Sadece fiili çatışmayı engellemek için yürüyüşün önünde durmakla yetindiler.

Baltacılar, şebabı çatışmanın içerisine sürüklemeye çalıştıysalar da bunu başaramadılar. Yürüyüşe katılanlar, sayıca çok ve kuvvet yoluyla onlara karşı koymaya muktedir olmalarına rağmen şebab, bilindik hikmetleriyle bu sefihleri bıraktılar, sınıra yakın bir alanda toplandılar, birkaç konuşma yaparak yürüyüş etkinliklerini tamamladılar. Bu konuşmalarda Müslümanlara, Şam arzındaki kardeşlerinin ve bacılarının katledildiği, zulmedildiği, saldırıldığı, hurumatlarının çiğnendiği ve tüm bunların sessiz kalarak mücrim Beşar'ın rejimine ortak olan Müslümanların yöneticilerinin gözü ve kulağı önünde meydana geldiğini hatırlattılar. Konuşmacılar, harekete geçmeleri için Müslümanların ordularını tahrik ettiler. Çünkü mustazaf Şam halkına yardım etmeye sadece onlar muktedirdir. Ardından hem Şam'daki halkımız hem de mevlamız Subhânehunun Müslümanların kanlarını, ırzlarını, onurlarını koruyacak ve Allah'ın izniyle rayelerini yükseltecek olan Raşidi Hilafeti bize tez vakitte nasip etmesi için yapılan dua ile yürüyüş son buldu.

Yürüyüşte göze çarpan ve özetle belirtilmesi gereken hususlar şunlardır:

1- Kadınların yürüyüşe etkin şekilde katılması. Yağan taşlara rağmen kadınlar, korkup kaçmadılar, tekbir getirmeye ve Hilafet Devleti için slogan atmaya devam ettiler. Erkekler kadar olmasa da Tertemiz birliklerini saran sükunetleri sayesinde kadınların da onlar kadar dirençli olduklarına şahit olduk. İçerisinde böylesi Müslüman hanımların olduğu bir ümmet, Allah'ın izniyle asla zail olmayacaktır.

2- Yürüyüşe farklı kesimlerin katılması. Zira yürüyüşte koltuk değnekli veya tekerlikli sandalyeli yaşlılar, gençler, genç kızlar, anneler ve çocuklar vardı. Ürdün'ün güneyinin uç kesiminden kuzeyine kadar her yerden gelerek tek bir ağızdan şu sloganları attılar: "Ümmet İslamî Hilafeti İstiyor", "Bu İslam Ümmetinin Hayali Sınırlarını Kaldırın", "Şam'ın Evladı ve Bu Ümmetin İçerisindeki Bir Müslüman Olarak Bu Benim Adım", "Golan ve Mecdel Şems'te Esad Kedi Oldu", "Ey Ayaklanan İnsanları Koruyacak Olanlar Şam'ı Facire Karşı Koruyun." Katılımcılar, tutumlarından dolayı Ramse halkına şükranlarını bildirdiler ve onlara atfen şu sloganları attılar: "Ben Ramseliyim, Ben Havraniliyim, Ramse Halkı Hain Değildir", "Ey Kahraman Ramse Gençleri Haydi Deraa İçin Mücadeleye!", "Ramse'nin Kahraman Gençleri Hiçbir Zillete Razı Olmaz", "Ramse... Ramse... Şerefli ve Onurlu Dar!"

3- Ramse halkı, yürüyüşe karşı çıkan ve yürüyüşü boşa çıkarmaya çalışan kişilerle bir ilgilerinin olmadığını, davranışlarından dolayı şebabtan özür dilediklerini ve bu kişilerin Ramse halkını temsil etmediklerini ifade ettiler. Bu kişilerin davranışlarından bunların dinin, yaradılışın veya kökenin caydıramadığı bir gurup sefih olduğu görülmektedir. Sözlü tacizde bulunmaları, tekbir ve tehlil çığlıklarıyla alay etmeleri, sopa, taş ve borularla silahlanmaları, hatta bazılarının dövmek için yaşlı şebabtan birini bir kenara çekmeye çalışmaları, bu kişilerin baltacılığı meslek edinmiş aşağılık birer yol kesici ve hırsız olduğunu göstermektedir. Nitekim Ahbar-ul Arap sitesi, internet sayfasında bir gazeteci ve Ramse halkından olmasına rağmen bu baltacılar tarafından saldırıya uğrayan editörlerinin tanık olduklarını aktararak şöyle dedi: "...Hizb-ut Tahrir'in yaptığı etkinlikler bittikten sonra mensuplarının kadınları şehirden çıkarmaya çalıştıkları sırada sitenin editörü, bazı sabıkalı kişilerin arabasında duran yaşlı bir adama yöneldiklerini, ona saldırmaya çalıştıklarını, bazılarının ellerinde boruların ve sopaların olduğunu, ardından onlardan birisinin birden yaşlı bir adama doğru fırladığını, arabanın şoförü olan yaşlı adamdan bölgeyi terk etmesini isteyen ve saldırganı tutuklamayan bazı güvenlik adamlarının önünde sakalına küfrederek ona saldırmaya çalıştığını gözlemledi... Bu sırada aralarında yaşlı adama saldırmaya çalışan kişinin de olduğu bu kişilerden bazıları, hiçbir güvenlik müdahalesi olmadan sitenin editörüne saldırdı. Bu durum, sitenin editörünü mekanda bulunan polis mensuplarından birisinin yüzüne açık bir şekilde 'Burada bulunanları korumayacaksanız burada ne işiniz var' sorusunu sormaya sevk etti..." [http://www.arabsnews.net/pages/details.aspx?id=513] Bu ifadenin ve olaylar sırasında gördüklerimizin sonucunda bu baltacıların, kesinlikle rejim ve baskıcı birimleriyle ilgisinin olduğunu görürüz. Çünkü güvenliğin zayıf olması ve bu baltacılara karşı koymamaları, güvenlik birimlerine bu kişilere karşı koymamaları ve görevlerini yapmaları için onlara karışmamaları emrini veren birilerinin olduğunu göstermektedir. Görgü tanıklarına göre jandarma kuvvetleri, olayların önünde meydana geldiği emniyet müdürlüğü binasının içinde gizlenmiş olmasına rağmen sanki baltacıları korumak için hazırlanmışçasına baltacıların açıkça saldırılarına karşın ortaya çıkmadılar. Ancak Allah, selametle çıkardı.

Azim olan Allah'tan bu amelimizin, hem sırf rızası için hem de gafletlerinden uyanırlar da kardeşleri Şam halkının imdadına yetişmek için harekete geçerler diye kuvvet sahiplerinin kulaklarında bir çığlık olmasını temenni ederiz. Keza Allahu Subhânehu'dan Hilafet Devleti'ni bizler için çabuklaştırmasını temenni ederiz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hain Pakistan Yöneticilerinin Hizb-ut Tahrir'in Bir Aktivistini Kaçırmaya Başvurmaları, Abbotabad Operasyonu Hakkında Doğru Bir Cevap Vermekten Aciz Olduklarının Bir İşaretidir!

Pakistan'ın Amerikan ajanı yöneticileri, tahtlarını korumak ve hainlik rollerini yerine getirmek için gizli birimlerini, Hizb-ut Tahrir'li bir aktivist olan Naim Yunus'u Abbotabad operasyonunu protesto eden beyanı dağıtırken kaçırmaya ittiler. Zira Mühendis Naim, otoritenin düzenlediği kıytırık yürüyüşlerden ve sokaklara afişler asmasının sadece birkaç gün sonrasında sivil giyimli kişilerce bilinmeyen bir yere götürüldü. Bu da bu birimleri, İslam'ın ve ümmetin hamileri olmak yerine onları baltacılara ve ucuz birimlere dönüştürdü.

Hizb-ut Tahrir / Pakistan tarafından yayınlanan söz konusu beyanda, askerî ve siyasî liderliklerin Amerikalılarla işbirliği yaparak işledikleri hıyanetleri, Amerikalıların Abbotabad'a saldırmalarını kolaylaştırmaları, ağızlarını açıp yaptıklarını haklı çıkaracak doğru tek bir kelime etmemeleri, aynı şekilde sadece bir haftada şebabın evlerini basan, kadınların ve çocukların kaçırılmakla tehdit edilmesi de dahil ailelerini sıkıştıran hain ordu komutanlığının Hizb-ut Tahrir'i bastırmak için vahşice güç kullanmaya başvurması ifşa edilmiştir.

Bu kişiler, zalimlerin zulmüne karşı koyan ve Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'dan başka hiçbir kimseden korkmayan bir Müslümanın direncinin güçleneceğini idrak etmezler mi? Hizb-ut Tahrir şebabının dünyanın dört bir tarafındaki şerefli fedakarlıkları onlara ulaşmadı mı? Mücadelesine devam ederken ve bu gibi baskılara karşı koyarken Hizb-ut Tahrir'in gücünün arttığını görmezler mi? Her eve girmesine rağmen Firavun ve askerlerinin Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kazasından kaçamamasından ibret almazlar mı?!

Bu kişiler, bu ucuz eylemlerin Hizb-ut Tahrir'i asla durduramayacağını bilakis sadece sonlarını hızlandıracağını bilmezler mi? Nitekim Hizb-ut Tahrir, ülkedeki askerî ve siyasî liderliklerin hıyanetlerini ifşa eden faaliyetlerini yoğunlaştıracağını, bir şebabının kaçırılmasıyla asla susmayacağını, bu kaçırma olayının arkasında olanlar hakkında dava açma hakkını saklı tutacağını, bu baltacıları ve hain liderliğin Abbotabad operasyonundaki gizli işbirliğini ifşa etmek için siyasî kampanyasına ve Pakistan'ın tüm büyük şehirlerine afişler asmaya ve çıkartmalar yapıştırmaya devam edeceğini açıklamıştır.

Bu birimlere deriz ki: Kendileri için bu dünyada ve ahirette hayırlı olan Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'yı, resulünü ve müminleri dost edinmeleri ve kafir Amerika'nın müttefikleri olan bu hain yöneticileri hoşnut etmeye çalışmak yerine Naim Yunus gibi Hilafete davet eden muhlis Müslümanları derhal serbest bırakmalarıdır. Yoksa gelmekte olan Hilafet, bu fiillerinden dolayı onları muhasebe edecektir. Ahiretin azabı ise elbette daha şiddetlidir.


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Yemen İktidar Rejiminin, Allah'ın Şeriatına Muhakeme Olma Çağrısı Samimi Bir Çağrı Değildir!

  • Kategori Yemen
  •   |  

Yemen'in 17 ilindeki mevcut gösterilerin başlamasından bu yana birçok kez Allah'ın şeriatına muhakeme olma çağrısı yapıldı. Bu çağrıların başlangıcı, Ali Abdullah Salih'in geçen Mart ayında Yemen Alimler Heyeti'nin huzurunda Kur'an'ı havaya kaldırarak şeriata muhakeme olma çağrısında bulunmasıyla oldu. Ardından en sonuncusu geçen 06 Mayıs Cuma günü olmak üzere hükümete bağlı es-Sevre gazetesinin sayfalarında bu çağrı yinelendi.

Aslında avam kesimi bile, bu çağrıların her zaman olduğu gibi Ali Abdullah Salih ve rejimi çıkmaza girince yapıldığını yakinen bilmektedir. Çünkü hanif şeriat, istisnasız şekilde sürekli hükmedilmek üzere inmiştir. Aslında şeriata muhakeme olma söylemi, İslam şeriatı ile hükmetmediğini açıkça itiraf etmesidir. Hakim olan şeriat olsa ne diye ona muhakeme olmaya çağrıda bulunsun?! Nitekim bazı akil kimseler, Alimler Heyeti bu çağrıya muvafakat edip ona tabi olsa Ali Abdullah Salih'in yalanını ve Allah'ın şeriatına muhakeme olma iddialarının sahte olduğunu ortaya çıkaracaktır.

Allah'ın şeriatına muhakeme olma çağrısı söylemini dile getirenler, bununla veliy-yul emre karşı çıkılmasının caiz olmadığını ve İslam dışı bir fikir olan "kapitalizm fikrine" dayalı anayasal meşruiyetin onun yanında olduğunu kastetmektedirler! Onlar, İslam'ı menfaatçiliğe dayanan kapitalizm ideolojisinin metoduna göre anlıyorlar. Onlar için egemenliğin sürekli olarak şeriata ait olması ve bunun ardından İslam'a başvurmak isteyenlerin dini hayattan ayırmak olan kapitalizm bakış açısına göre İslam'ın tamamen terk edilmesi önemli değildir.

Allah'ın şeriatına muhakeme olmak, siyasî, ekonomik, içtimaî, dış siyaset, öğretim siyaseti ve benzeri hayatın tüm sorunlarını çözenin sadece İslam olması, İslam'la yönetecek olan kimseyi naspetme yetkisinin ümmete ait olması, İslam'dan başka bir şeyle hükmedecek birisini naspetmeye hakkı olmaması, yani egemenliğin halka değil şeriata ait olması demektir. Bugün kapitalizm nizamının diğer İslam beldelerinde olduğu gibi Yemen'de nasıl tatbik edildiğini herkes biliyor. İnsanlar, Ali Abdullah Salih'in ne zaman ve nasıl Allah'ın şeriatına muhakeme olmaya çağırdığını ve buna gerek kalmadığında bu çağrısını unutarak nasıl başkasına muhakeme olmaya çağırdığını biliyorlar.

Son olarak bugün Yemen ve başka yerlerde bizleri demir yumrukla yöneten kapitalizm nizamı ile birinci dünya savaşı sonunda itilaf ordularının, bazı hain Arap ve Türklerin işbirliği sayesinde Hilafetin başkenti olan İstanbul'a ayak basmasından ve ardından Mustafa Kemal'in Hilafeti kaldırma cürümünü işlemesinden bu yana dünyadan kaybolan İslam nizamı arasında büyük bir farkın olduğunu ifade ederiz.

İslam'la hükmetmeye geri dönmek, hileli söylemlerle olmaz. Bilakis bu, uzak yakın tüm İslam beldelerindeki Müslümanların üzerine bir farzdır ve devletlerinin, Hilafet Devleti'nin yıkılışının üzerinden geçen 87 küsur senedir sessiz kalmakla toptan günahkar olmaktadırlar. Hilafeti kurmak ve sadece İslam'la hükmetmesi, ardından Müslümanların beldelerini birleştirmesi ve İslam'ı başkalarına davet ve cihat yoluyla taşıması şartıyla Müslümanların Halifesine biat etmek için çalışmaya koyulanlar bundan müstesnadır. Hilafeti kurmak, çadır hayatına, develerle gezmeye ve çöl hayatıyla haşır-neşir olmaya dönmek değildir. Bilakis Allah'ın şeriatını ve hükümlerini yeniden tatbik sahasına döndürmektir. Keza tüm alanlarda en üstün bir ümmet olmamız ve Avrupa'nın sanayisini tanıması ancak dünyada sanayi devriminin temeli olan Müslümanların bilimlerine itimat etmekle olmuştur. Aynı şekilde İslam'a tartışmasız en üstün olmak için döneceğiz. Çünkü bizler, Allah'ı razı etmiş olacağız. Ardından hayatın tüm alanlarında en önde olacağız.

Ey Yemen Arzındaki Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir, sizin aranızda ve sizlerin içerisinde olup ümmeti birleştirecek ve başında herkesin gözü kulağı önünde gece gündüz çiğnen mukaddesatları ve ırzları koruyacak ve akıtılan kanları durduracak olan Allah'ın şeriatıyla hükmedecek tek bir Halifenin olacağı Hilafet Devleti'ni kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışmaktadır. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لاَ يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْفَاسِقُونَ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaat etti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkar ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [en-Nr 55] Keza Hilafet, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bir müjdesidir: ... ثم تكون خلافة على منهاج النبوة "... Sonra Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacak." [Ahmed]

Ey Yemen Arzındaki Müslüman Muhlisler!

Hala bu iğrenç rejimi ve hain taraftarlarını kaldırıp atmanızın zamanı gelmedi mi? Hala işlerinize müdahale etmesi için Batıya özellikle de İngiltere ve Amerika'ya kur yapmayı bırakmanızın zamanı gelmedi mi? Sefalet içerisinde olmamızın sebebi, bu kindar sömürgeci devletlerin müdahalesi değil mi? Müslümanlara mutsuzluk, sefalet ve servetleri yağmalamaktan başka ne hayırları dokundu ki bugün dokunsun? Sömürgeci Batılı devletlerin Yemen'in ve halkının işlerine müdahale etmesine kesin bir şekilde son verecek Hilafeti tekrar kurma şerefine nail olmanızın zamanı gelmedi mi? Bize karşı bugüne kadar içerisinde bulunduğumuz cürümleri işlemesinin ardından ne varsa yok etmesi için müdahale etmesi amacıyla razı ve hoşnut etmek yerine sömürgeci Batının bizden korkmasının zamanı hala gelmedi mi? Allahuteala, şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (O'nun dinine) yardım eder, zafere ulaştırırsanız, Allah da size yardım eder, zafer verir ve ayaklarınızı (dini üzere) sabit kılar. [Muhammed 7]

Ey Müslümanlar!

Ufkunuzu genişletiniz ki Rabbinizin sizleri kendisiyle diğer mahlukatlardan üstün kıldığı bir konuma geliniz. Bunu ise İslam'a geri dönmek, İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak, beldelerinizi birleştirmek, akıllarınız işgal etmek ve sizleri fikirlerinin esiri yapmak, kendisi gibi düşünmeniz sağlamak için askerlerini arzınızdan çıkaran işgalci sömürgecileri çıkararak İslamî hayatı yeniden başlatmak için Hizb-ut Tahrir'in içerisindeki muhlislerle beraber çalışarak egemenliği şeriata ait kılarak yapınız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ

"Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Güvenlik Birimleri, Siyasî ve Askerî Liderliğin Abbotabad Operasyonundaki Hıyanetini İfşa Etmesine Cevap Olarak Hizb-ut Tahrir Şebabının Evlerini Bastılar

Hain yöneticiler, Hizb-ut Tahrir'in askerî ve siyasî liderliğin Abbotabad operasyonundaki rolünü ifşa etmesine tahammül edemeyince gizli güvenlik birimleri, ailelerini sıkıştırmak amacıyla Hizb-ut Tahrir üyelerinden beşinin evini bastılar. Karaçi'de sivil kıyafetli gizli güvenlik biriminden olan bazı güçler, hiçbir gerekçe olmaksızın hizbin üyesi Habibullah'ın evini bastılar. Evinin ve içinde bulunan kadınların mahremiyetini ihlal ettiler, eşinin cep telefonunu ve bilgisayarını aldılar, kadınları ve çocukları tutuklamakla tehdit ettiler. Aynı şekilde İslamabad ve Revalpindi'de gizli güvenlik biriminden olan kuvvetler, aralarında Usame Hanif, Abdulaziz, Naim Yunus ve daha önce evi birçok kez basılan İbrahim'in de olduğu birçok Hizb-ut Tahrir şebabının evini bastılar.

Güvenlik birimlerini, bu vahşi uygulamaları yapmaya sevk eden şey, efendileri hain yöneticilerin otorite ve iktidar koltukları üzerindeki hakimiyetlerini yitirmelerini engellemektir. Aynı şekilde Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın bir vaadi ve yöneticilerin devrilmesi kaçınılmaz bir durum olmasına rağmen ümmetin Hilafeti tekrar kurmasını engellemektir.

Bu gizli birimlere nasihat eder, onları uyarır ve onlara deriz ki:

Ümmete ihanet eden ve yaratıcı olan Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'dan ittika etmeyen bu adam kılıklılara yalakalık yapmayı ve desteklemeyi bırakın. Zira insanın dünya hayatındaki gayesi, görev, ücret ve terfi etmekten daha yücedir. İnsanın bu hayattaki gayesi, yaratıcı olan Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya itaat etmek olmalıdır ve O'nun emrine muhalefet eden bir kimse, dünyada zilletten ve ahirette alçalmaktan başka bir şey hasat edemez.

Onları şu sözlerimizle uyarıyoruz: Hilafetin kurulma saati, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle büyük bir hızla yaklaşıyor. Bu nasihate kulak vermezseniz ümmet, sizi ümmetin ve gelmekte olan Halifenin cürümlerinden dolayı çetin bir şekilde hesaba çekeceği hainler listesine ekleyecektir.

وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى "Ahiret azabı, elbette daha çetin ve daha süreklidir." [Tâha 127]

Ümmetin değişimden yana olduğunu biliniz. O halde hain yöneticilerin ucuz ücretliler rolünü oynamaya devam mı edeceksiniz yoksa kerim ümmetinizin yanında mı yer alacaksınız?

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak yöneticilerin doğrudan veya medya organları yoluyla şebabımıza yönelik zulümlerini ifşa etmeye devam edeceğimiz gibi yargıya başvurma hakkımızı da saklı tutacağız.


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Endonezya İslam Devleti Hareketi Hakkında

Son haftalarda Endonezya İslam Devleti Hareketi hakkında sık sık haberler çıkmaya başladı. Özellikle de bazı ailelerin bu hareketle bağlantısı olan enstitülerde okuyan erkek ve kız çocuklarının kaybolduğunu açıklamalarından sonra... Ayrıca bu hareketin eski üyeleri, saflarındaki bu öğrencilere askerî eğitim vermeyi planladıklarını vurguladılar. Tüm bunlar, Endonezya toplumunu etkiledi.

Bu hareketin meselesi, yeni olan bir şey olmayıp senelerce gündemdedir ve bu ailelerin çocuklarının kaybolmasıyla ilgisi vardır. Zeytun İslam Enstitüsü Müdürü Bangi Goblaj ile fıkhî, içtimaî ve malî uygulamalarıyla İslam'dan sapan bu hareket arasındaki bağlantının ortaya çıkarılması için uzun zamandır çaba sarf edildi. Ancak ne üzücüdür ki yetkililer, bu işin hakikatini ortaya çıkarmak için hiçbir adım atmadılar.

Bu nedenle toplumun faklı sorunları olmasına rağmen bu şüpheli hareket meselesinin tekrar ortaya çıkması yetkililerin bu konuyu sonuca bağlamaması şu iki hususu gösterir:

Birincisi: Bu sapık hareketin davranışlarına kıyasen İslam şeriatının tatbik edilmesine çağrıda bulunan hareketlere karşı korku ve panik oluşturmak. Nitekim şeriatın tatbik edilmesinden korkmaları için öğrencilere yoğun şekilde uyarılarda bulunulması ve dolayısıyla bazı ailelerin çocuklarının İslamî araştırma faaliyetlerine katılmalarını engellemeleri bunu teyit etmektedir.

İkincisi: Bu hareket ve çocukların kaybolması meselesinin ortaya çıkışının, büyük tehlikelerine rağmen çocukların kaybolmasına yardımcı olan bu tehlikeli hareketleri ve aynı zamanda patlamaları engelleyecek güçlü istihbarat birimleri oluşturma gerekçesiyle yeni istihbarat yasa tasarısının onaylanması için hükümetin baskı yapmasının eş zamana denk gelmesi...

Yani bu hareket ve çocukların kaybolması meselesinin şu anda ortaya çıkarılmasının maksadı, tehlikeli yeni istihbarat yasa tasarısının onaylanmasına dönük atmosferler oluşturmaktır.

Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir / Endonezya, aşağıdaki hususları açıklar:

1- Şeriatın ve Hilafetin ikame edilmesine yönelik davete karşı koymak için kullanılan tüm üslupları reddeder. Çünkü bunlara davet etmek, ümmeti kalkındıracak ve erdemli kılacak şeyleri göstermede önemli bir rol oynamaktadır. Şeriatı tatbik edecek devletin ikame edilmesi ise ümmetin bu beldedeki tüm sorunlarının çözümünün olmasının yanı sıra hayatın tüm alanlarında İslam şeriatının tatbik edilmesi, Allahuteala'ya ibadetin tezahürlerinden bir tezahürdür.

2- İslam'dan sapan Endonezya İslam Devleti Hareketi ve terörist bombalama meselesini, istihbarat yasa tasarısı için bir vesile edinmeye dönük tüm çabaları reddeder. Çünkü bu yasa, İslam daveti ve toplumun istikrarı için bir tehlikedir.

3- Tüm insanları sağduyulu olmaya, hemen tahrik kapılmamaya, şeriatın ve Hilafetin ikamesi mücadelesinde gevşeklik göstermemeye çağırır. Çünkü Allahu [Subhânehu ve Te'alâ] katındaki mübarek yol ve Allah'ın izniyle ülkeye gerçek hayrı getirecek olan işte budur.


Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

Obama'nın Amerikan Dışişleri Bakanlığında Yaptığı Konuşmasındaki Mugalâtaları, Amerikan Politikasının Sahteliği Üzerindeki Perdeyi Kaldırdı

  • Kategori Hizb
  •   |  

Obama, geçen gece Amerikan Dışişleri Bakanlığında Ortadoğu halklarına hitaben bir konuşma yaptı. Konuşması birçok mugalata ile doluydu. Bunlardan biri Amerika'nın, halklarına zulmeden zalim ve diktatör yöneticilerine karşı ayaklanmalarında bölgedeki halkları desteklemesiydi. Keza özellikle Mısır olmak üzere bu devletlerin bazı borçlarını silerek, İMF ve Dünya Bankası yoluyla kredi imkanı sağlayarak bu ayaklanmaların ortaya çıkardığı yeni hükümetleri destekleyecek olmasıydı... Konuşmasının sonunda ise Amerika'nın, biri güvenliğini Amerika'nın sağlayacağı Yahudilere ait emin ve güvenli bir devlet ve diğeri Filistin halkına ait silahtan arındırılmış topal bir devlet olmak üzere Filistin'de iki devletli çözümü destekleyeceğini açıkladı! Obama, Filistin'in denizinden nehrine kadar İslamî bir arz olduğunu ve İslam düşmanlarına rağmen Allah'ın izniyle aslına geri döneceğini unuttu yada unutmuş gibi yaptı...

Obama'nın konuşmasını tedebbür eden bir kimse, hakikatleri baştan aşağı çarptırdığını görür. Zira iki gözü olan herkes, İslam beldelerindeki zalim tagut yöneticilerin Batının özellikle de Amerika'nın beslemesi olduğunu görür ve bilir. Mesela Amerika ile Mübarek arasındaki güçlü bağı kim inkar edebilir? Hatta Mübarek'in Amerikalılardan daha çok Amerikancı olduğu söylenir. Tahrir Meydanı'ndaki ayaklanma sırasındaki açıklamalarında Amerika'nın kıvırmalarını görmeyen biri kaldı mı? Zira Mübarek'in tutumlarını desteklemiş, ona ne yapacağını fısıldamış ve Tahrir Meydanı'nda gidip gelmişti. Amerika, Mübarek'in insanlara zulmettiğini, yüzlerce insanı öldürdüğünü, binlerce insanı yaraladığını, atlar ve develerle meydandaki çadırları bastığını görmesine rağmen Mübarek'in daha fazla insan öldürmekten aciz kaldığına ve ayaklanan insanların baltacılardan korkmadan elleriyle neredeyse ümüğünü sıkacağına kani oluncaya kadar sesini soluğunu çıkarmadı! İşte o zaman Amerika, söylemini değiştirdi, Mübarek'i kaldırıp attı ve çıkarlarına hizmet etmek üzere onun yerini dolduracak eski-yeni bekçilerinden birini aramaya başladı...

Amerika, bugün Suriye'de aynı yöntemi tekrar ediyor. Zira Suriye rejimine yönelik söylemlerin yumuşaklığı, Amerikan hatta dünya liderleri nezdinde bile görünür bir durumdur. Tamı tamına iki ay boyunca yaşanan katliamlara, kıyımlara, yaralamalara, insanların kırıp geçirilmesine, evlerin ve mescitlerin yıkılmasına rağmen Amerika, Suriye rejimini görmezden geliyor. Ne zaman ki oluk oluk akan kanlara rağmen insanların rejimi devirme kararlılıkları arttı Amerika, utangaç bir şekilde çıkarak şöyle dedi: "Beşar Esad, ya siyasî değişime öncülük eder yada gider!" Yani Amerika, insanların rejimin zulmüne ve katliamlarına karşı ayaklanmalarını, zulüm ve katliamları yapana emanet etmek istiyor demektir. Mübarek'e yaptığını Beşar Esad'a da yapacaktır. Zira Amerika, insanları katletmesi ve onlara zulmetmesi için Beşer'a mühlet veriyor. Daha fazla insanı öldürmekten aciz kaldığını ve ayaklanan insanlar tarafından devrilmenin eşiğine geldiğinde Amerika ortaya çıkarak ayaklanan insanları pohpohlayan açıklamalar yapacak ve Şam tagutunu desteklemeyi bırakacaktır!

Küfrün ve sömürgeciliğin başı Amerika'nın imajını, Obama'nın mugalâtaları düzeltemez. Zira kokmuşa tuz kar etmez. Amerika, başkalarının kafatasları pahasına olsa bile kendi çıkarlarından başka bir şeyi tanımaz. Hatta Amerika, halkları sömürmede ortağı "Avrupa Birliği" ile bile Müslümanların beldelerini sömürgeleştirmek için çatışır. Aynen Libya, Yemen, Bahreyn ve diğer beldelerimizdeki kritik bölgelerde olduğu gibi. Bu devletler, İslam ve Müslümanlara kin beslemekte olup Obama'nın dillendirdiği değerleri, Batının özellikle de Amerika'nın bize karşı Irak, Afganistan ve Guantanamo'da ifraz ettiği kindir... Amerikan uçaklarının, Pakistan'daki Müslümanları sürekli bombalamasıdır... Şehit olan silahsız bir kimseye savaş meydanı yerine evinde ödlekçe yapılan suikasttır... Servet zengini beldelerimizin geneli yüksek borç ve artan faizlerle inim inim inleyecek derecede Dünya Bankası ve IMF'nin krediler, verimli olmayan hizmet projeleri, faizlerin şişirilmesi, ihracat ve ithalatıyla ekonomi üzerindeki hegemonya politikası yoluyla beldelerimizdeki ekonomik tahakkümdür... Gece gündüz Filistin'deki halkımıza karşı süregelen vahşi cürümlerine rağmen Filistin'i gaspeden Yahudi varlığının sürekli desteklenmesidir. Amerika'nın değerleri işte bunlardır. Hatta bunlar, Amerika'nın en bariz değerleridir!

Ey Müslümanlar! Obama'nın konuşması eski konuşmalarına göre yeni bir konuşma değildir. Zira Obama'nın konuşması, bundan önceki konuşmalarında özellikle de iki sene önce Kahire'de yaptığı konuşmasında söylediği şeyleri söylediği yeni eski bir konuşmadır. Konuşmasında yenimsi olan şey, Yahudi devletinin desteklenmesi ve güvenliğinin korunması konusuna daha çok yoğunlaşması ve ses tonunu yükseltmesidir. Hatta Yahudilere olan düşkünlüğü sebebiyle bazı durumlarda daha da ileri gitti! Zira Kudüs ve mülteciler meselesini, duygusal da olsa herhangi bir şekilde gündemine bile almadı, yerleşim birimlerini Yahudi devletine dahil etmek ve silahtan arındırılmış topal Filistin devletçiğinin dışında bırakmak için açık bir ifade ile 67 sınırları ile toprak değişimini birbirine karıştırdı!

Ey Müslümanlar! Obama'nın konuşması, önceki konuşmalara göre yeni bir konuşma değildir. Bu, Filistin meselesi ortaya çıktığından beri Obama ve Amerikan başkanlarından beklenen mutat bir durumdur. Ancak acı olan gerçek şu ki Obama'nın konuşmasında sanki Müslümanların beldeleri birer Amerikan eyaletiymiş gibi Müslümanların beldelerine geçmesi, orada burada dolaşması, bir beldeden ötekine geçmesi, şu doğru ve bu yanlış demesidir!

Dünyanın dört bir tarafına hayrı yayan dostların saygı gösterdiği ve düşmanların korktuğu Hilafet Devleti varken dünyanın başkenti olan Müslümanların beldeleri, Hilafetin yokluğunda Obama'nın oyununu sahnelediği bir tiyatrosu haline geldi! Bu acıya acı katan şey ise Obama'nın, tüm şunlara ve bunlara rağmen Müslümanların beldelerindeki yöneticilerin ve avenelerinin, izzetin ve himayenin onda olduğu zannıyla başlarını eğerek kendisini dost edindiğini görmesidir. Bu onların beslediği zannıdır. Zira onlar, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavlinden hiç ders almıyorlar: بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا 138 الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Münâfıklara kendileri için elim bir azap olduğunu müjdele! Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Oysa izzetin tamamı şüphesiz Allah'a aittir." [en-Nîsa 138-139] Onlar, rollerini tamamlamalarının ardından Amerika'nın akranlarını nasıl kaldırıp attığına şahit oldukları somut vakıalardan ibret de almıyorlar!


Ey Müslümanlar! Hizb-ut Tahrir Sizlere Sesleniyor:

Hilafetin Rabbinizin bir farzı, resulünüzün bir emri, izzetinizin yolu ve kalkınmanızın metodu olduğunu idrak etmenizin zamanı gelmedi mi? Hilafeti kurmak, Rabbinizin vaadini ve nebinizin müjdesini gerçekleştirmek için Hizb-ut Tahrir'in içinde çalışanlarla birlikte çalışmaya koşmanızın zamanı gelmedi mi? وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını vaat etti." [en-Nûr 55] ثم تكون خلافة على منهاج النبوة "Sonra Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacak." Ki böylece yeryüzü, tekrar Hilafetle aydınlansın ve Amerika ile Batı, eğer kalırsa kendi merkezlerine geri dönsünler!

Sonra ölüm sizleri yakalamadan ve son pişmanlığın fayda vermediği an gelmeden tövbe etmiş olarak hemen Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya yönelmenizin zamanı gelmedi mi?

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ "O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım." [ez-Zariyat 50]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Haya Etmiyorsan Dilediğin Yalanı Söyle!


Suriye'nin el-Vatan gazetesi, 15.05.2011'de Suriye ordusunun Tal Kalah'taki askerî operasyonunu örterken "Kuzey Lübnan halkına göre Suriye sınır muhafızlarının hedef alınmasının, silahlı gurupların Tal Kalah'tan giriş çıkışlarını kolaylaştırmak amacıyla olduğunu ve ateşin tam olarak Lübnan tarafındaki kurulmasına Ahmed Fetfet'in izin verdiği Lübnan Hizb-ut Tahrir'ine bağlı (Selefi) silahlı unsurların yoğunlaştığı el-Arîda bölgesinden açıldığını vurguladıklarını" yazdı.

Diğer taraftan Suriye rejimin yalancı borazanlarından biri olan Şam Haber Sitesi, şunları aktardı: "Bağımsız kaynaklar, Selefi tekfirci Lübnan Hizb-ut Tahrir'inin Suriye Arap ordusu güçleriyle çarpışmaların yaşandığı Tal Kalah'taki silahlı gurupları ve kaçakçıları desteklediğini, silah, teçhizat ve para temin ettiklerini söylediler."

Hizb-ut Tahrir'in, Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışırken siyasî mücadele ve fikrî çatışmada sadece Kerim Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in metodunu örnek aldığını ve kurulmasından bu yana kesinlikle maddî eylemlere başvurmadığını herkes bilmektedir.

El-Vatan gazetesinin hiçbir kimsenin kanmayacağı yalanlar yaymaya yönelik bu ucuz girişimi, helak olmuş Suriye rejiminin çöküşünü ve Deraa'tan tutun Humus, Tal Kalah, Kamışlı, Hama ve Halep'e varıncaya kadar Suriye'deki halkımıza karşı işlediği katliamlar hususunda kamuoyunu yanıltarak güneşi balçıkla sıvamak için karanlıklara daldığını göstermektedir...

"el-Vatan" gazetesi yetkililerine ve arklarındaki istihbarat birimlerine, Tunus ve Mısır'daki akranlarının başına gelenlerden ibret almalarını aksi takdirde kendilerini de onların akıbeti gibi bir akıbet beklediğini söylemek isteriz. Ayrıca Deraa'da toplu bir mezarın ortaya çıkarılması gibi Suriye'deki hain rejimin son bulmayan geçmişteki skandallarına ek olarak bu skandalı, hala Suriye rejiminin teröristler ve karanlık eller denilen kimselerle savaştığı iddialarının propagandasını yapan bazı gafil cahillere sunarız.

Dahası "el-Vatan" gazetesine ait olduğu iddia edilen haberde şöyle geçmiştir: "İçişleri Bakanlığı, ayaklanma eylemlerine karışanların teslim olarak hukuki sonuçlardan muaf tutulması ve teslim olmaları halinde kovuşturulmamaları için bakanlığın belirlediği süreden faydalanmak üzere emniyet ve polis merkezlerine akın etmelerinin sürmesini göz önüne alarak artan talepleri karşılama bağlamında dün verdiği süreyi bu ayın 22'sine kadar uzattı. Bunu da daha fazla kişinin bu süreden faydalanmasına imkan vermek ve fırsat tanımak için yaptı." Suriye içişleri bakanlığının açıklamasında geçtiğine göre "Ayaklanma eylemine karışanlardan teslim olanların sayısının 15.05.2011 akşamı itibarıyla farklı illerden 8881 kişiye ulaştığını" öğrendiğimizde bu, içişleri bakanlığının söz konusu süreyi, Suriye halkının tamamını kapsayıncaya veya yalanlarına hiçbir kimsenin kanmayacağını idrak edinceye kadar uzatması gerektiğini ardından Mısır'ın devrik tagutu Mübarek'in yaptığı gibi halktan affetmesi talebinde bulunacağını veya durumunun farkına varıp Tunus tagutu Bin Ali'nin kaçtığı yere kaçacağını göstermektedir.

إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِآَيَاتِ اللَّهِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ "Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir." [en-Nahl 105]


Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER