Pazartesi, 28 Safer 1446 | 2024/09/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hızlı Destek Kuvvetlerinin Saldırıları Karşısında Geri Çekilme ve Şehirlerin Teslim Edilmesi Tiyatrosu Ne Zaman Sona Erecek?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Hızlı Destek Kuvvetlerinin Saldırıları Karşısında Geri Çekilme ve Şehirlerin Teslim Edilmesi Tiyatrosu Ne Zaman Sona Erecek?!

Haber:

Rasd Nab Sudan sitesine göre 28/07/2024 tarihinde Nida el-Vasat platformu, Hızlı Destek Kuvvetleri milislerinin Sennar şehrine saldırmak için hazırlık yaptıklarını söyledi. Milis güçlerinin doğuda Sennar’ın güneydoğusuna, batıda ise doğru Trirat köyleri ve çevresine yayılmasına, savunmasız vatandaşlara yönelik utanç verici ihlaller ve suçlar eşlik etti.

Yorum:

Amerika tarafından yönetilen ve Ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri komutanlarından her birinin rol oynadıkları bu (tiyatral) savaşta, ordu komutanları suç ortağıdırlar; zira Burhan’ın, efendisi Amerika’nın kanlı emirlerini uygulayıp yerine getirmek için Sudan halkının kanını, namusunu ve malını feda ederek oynadığı bu kirli oyun uzak yakın herkes için ifşa olmuştur.

Ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri komutanlarından her birinin, on binlerce Sudanlının öldürülmesine, mallarının yağmalanmasına, garnizonlardan ve askeri kamplardan utanç verici bir şekilde geri çekilerek aşağılanmalarına, ordu komutanlarının Hızlı Destek Kuvvetlerine şehirlerin kapılarını açarak kelimelerle ifade edilemeyecek şekilde fesat saçmalarına ve şerefli Sudan halkına en korkunç azabı yaşatmalarına yol açan bu tür eylemlerde bulunması hiç şaşırtıcı değildir.

Ancak şaşırtıcı olan ve insanı dehşete düşüren şey, halkı güzel ve yöneticileri ajan bir ülke olan Sudan’daki bu vahşi savaşın halkımızın başına neler getirdiğini bizzat gözleriyle şahit olan şerefli ordunun askerlerinin tutumudur. Peki aranızda, Sudan halkı hakkında hiçbir ahit ve anlaşma gözetmeyen bu ajanlara karşı durumu tersine çevirecek ve şayet bu komutanların ajanlıkları olmamış olsa uygulanamayacak olan bu büyük kötülükten Sudan halkını kurtaracak aklı başında bir adam yok mu?!

Aranızda ülkeyi ve insanları, Sudan halkının gece gündüz bir o yana bir bu yana dönüp durduğu yaşanan bir gerçeklik haline gelen bu musibetlerden, belalardan ve sıkıntılardan kurtaracak, bu alçakları kökünden söküp atacak ve yönetimi, bize bu kadar ücretli liderler yetiştiren bu kapitalist sistemi silip süpürerek İslam’ın ehlini onurlandırmak, sonra Amerika’ya yer olmayan, dahası Amerika ve onun gibileri küçülerek elleriyle cizye verecek şekilde itaatkar ve zelil bir hale getirecek Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti ilan etmek için gecesini gündüzüne katan muhlis ve bilinçli bir gruba teslim edecek aklı başında bir adam yok mu?!

İşte o zaman İslam ve ehli izzetli olacak ve küfür ve ehli de zelil olacaktır… Onu bize yakınlaştır ey alemleri Rabbi olan Allah’ım.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdulhâlik Abdûn Ali - Sudan

Devamını oku...

İnsan Yapımı Yönetim Sistemleri Altındaki Kontenjan Sistemi ve Benzer Yasalar Yozlaşmayı Korumak İçin Tasarlanmıştır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İnsan Yapımı Yönetim Sistemleri Altındaki Kontenjan Sistemi ve Benzer Yasalar

Yozlaşmayı Korumak İçin Tasarlanmıştır

Haber:

Bangladeş Yüksek Mahkemesi, ülke çapında 100'den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan şiddetli çatışmaların fitilini ateşleyen kamu görevlerindeki kontenjanların çoğunu iptal etti. Kamu sektöründeki görevlerin üçte biri, ülkenin 1971’de Pakistan’dan bağımsızlığı için yapılan savaştaki gazilerinin akrabalarına ayrıldı. Yüksek Mahkeme’nin kararı, kamu sektöründeki işe alımların %93’ünün liyakat esasına göre yapılmasını, %5’inin ise ülkenin “bağımsızlık” savaşındaki gazilerinin aile fertlerine ayrılmasını emretmektedir. Geriye kalan %2’lik kısım ise etnik azınlıklara mensup veya engelli kişiler için ayrılmıştır. (BBC)

Yorum:

Müslüman ülkelerdeki rejimler, baskılarına meydan okuyan her sesi bastırmaya yönelik kampanyalarını yoğunlaştırmış olup Bangladeş de bir istisna değildir. Nitekim protestolar, 5 Haziran 2024’te Yüksek Mahkeme’nin, 1971’de Pakistan'dan ayrılma savaşına katılan subayların torunları için uygulanan %30’luk kontenjanın geri getirilmesine karar vermesinin ardından patlak vermiştir. Kontenjan sistemi 1972’den beri yürürlükteydi ve 2018 yılındaki öğrenci protestolarının sonucunda Hasina tarafından iptal edilmişti ve Haziran 2024’te mahkeme tarafından yeniden yürürlüğe konulmuştur.

Üniversitelerde başlayan barışçıl protestolar, ülke çapında huzursuzluklara dönüşmüştür. Dakka Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde Yardımcı Doçent olan Dr. Samina Lutfa şunları söyledi: “Artık mesele öğrencilerle ilgili değildir; aksine görünen o ki toplumun her kesiminden insanlar protesto hareketine katılmışlardır.” Hasina rejimi ise kamuoyu baskısına boyun eğmek yerine güç kullanmış olup protestocular ise, Başbakan Şeyha Hasina’nın Awami Birliği partisinin öğrenci kanadı Bangladeş Chatra League aktivistleri tarafından saldırıya uğramış ve bu da protestoların şiddetlenmesine yol açmıştır. Bunun üzerine hükümet, polis güçlerini vahşi bir şekilde kullanarak protestocuları dağıtmak için plastik mermi sıkmış ve ses bombaları atmış ve sadece 19 Temmuz Cuma günü öldürülen 50’den fazla kişi de dahil olmak üzere 115’ten fazla kişi hayatını kaybetmiştir.

İş kontenjanı sistemine gelince; kamu sektöründeki işlerin üçte biri, çoğunluğu “özgürlük savaşçılarının” aileleri gibi grupları içeren eski ordu mensuplarının akrabalarına tahsis edilmiştir; ayrıca kadınlara ve az gelişmiş bölgelerden gelenlere %10, yerli sakinlere %5 ve engellilere de %1’lik bir kontenjan ayrılmıştır. Gerçek şu ki, kontenjan sistemi herkes için açık kamu görevlerinin sayısını azaltmakta ve bu da bu işleri liyakat esasına göre doldurmak isteyen adaylara zarar vermektedir.Bu sistem, 170 milyonluk nüfusun içinden yaklaşık 32 milyon gencin işsiz veya eğitimsiz olması nedeniyle gençlerin yüksek orandaki işsizliğinden muzdarip olan öğrencileri öfkelendirmiştir. Bir zamanlar dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olan ekonomiye durağanlık isabet etmiştir. Zira üniversite mezunlarına yönelik iş imkânı büyümeye başlamış olup enflasyon %10 civarında seyretmekte ve Dolar rezervleri de daralmaktadır. Yaklaşık 18 milyon Bangladeşli gencin iş aradığı tahmin ediliyor. Üniversite mezunları ise, daha az eğitimli akranlarına göre daha yüksek işsizlik oranlarıyla karşı karşıyadır. Dolayısıyla kontenjan sistemleriyle ilgili gerçek, özellikle ekonomi durağanlaştığında her zaman yönetici elitin çıkarı için talep edilmesidir. Bangladeş yöneticileri şiddetli bir şekilde yolsuzluk suçlamasına maruz kaldıkları halde hâlâ iktidarlarını uzatmak istiyorlar. Hasina, Şeyh Mucibur Rahman’ın kızı olup babası, “Özgürlük” Hareketi’nin lideri ve Bangladeş’in kurucusudur. İşte bu kontenjan sistemi, onun art arda dört dönem boyunca iktidara gelmesini sağlayan birçok araçtan sadece bir tanesidir. Huzursuzluklar aynı zamanda özel sektördeki iş büyümesindeki durgunlukla da bağlantılıdır; bu da düzenli maaş artışları ve buna eşlik eden avantajlarıyla kamu sektörü işlerini çok cazip hale getirmektedir.

Bu kontenjan sistemi, Bengalli ve Pakistanlı temelinde Müslüman kardeşi kardeşinden ayıran yozlaşmış milliyetçiliğin bir sonucudur! Müslüman ülkelerdeki bu ayrılık tohumunu eken, İngiliz yönetimidir. Ayrıca İngilizler, kendi yönetimlerinin çıkarları için sadece tek bir topluma baskı uygulamayı temsil eden iğrenç bir taktik kullanmıştır. Sonuç olarak haklarından mahrum bırakılmış bir toplum yeniden ayağa kalkma ve sömürgeciliğin mirası altında özel bir alan bulma fırsatına sahip olduğunda, bunu yapmak için her yola başvuracaktır. Nitekim İngiliz Doğu Hindistan Şirketi'ne karşı direnişi başlatan kişi Bengal yöneticisi Siraj ud-Daulah’tır. Ancak onun saflarında yer alan hainler sonucunda, İngilizler onu öldürüp ordusunu yenilgiye uğratmayı başardılar. Nitekim bu olaydan sonra İngilizlerin, genel olarak Bengallilerin yüksek bürokratik veya askeri makamlara gelmelerine izin vermemesi, bir bıkkınlık oluşturmuştur. İngilizler alt kıtayı terk ettikten sonra İngiliz rejimi kalmaya devam etmiş ve Pakistan’daki sömürgecinin ajanlarının eliyle bıkkınlık beslenmiştir. Bangladeş’teki rejimler, 1971’de Pakistan'dan ayrıldıktan sonra bu bıkkınlığı ırkçılık temelinde istismar etmişlerdir.Bangladeş’teki her yönetici sınıfın kendi iktidarını korumak için kullandığı kontenjan sistemine yol açan işte bu bıkkınlıktır.

Bunun aksine İslam, sırf yönetimini uzatması için bir yöneticiye bu tür takdir ve ayrımcılık yetkilerine izin vermez. Belirli kişilerin güvenliğini sağlamak için özel hükümler söz konusu olsa bile bunlar, İslam’ın emirlerine göre ve tüm Müslümanların maslahatı için olur. Zekatta kalpleri İslam’a ısındırılmakla ilgili hususa bir bakın onlar, henüz imanları kök salmamış liderler, başkanlar, etkili kişiler ve kahramanlardır; zira Halife veya valiler, kalplerini İslam’a ısındırmak, akidelerini düzeltmek, İslam’ın ve Müslümanların lehine kullanmak veya toplumlarını etkilemek için onlara zekâttan vermeyi uygun görmüşlerdir. Bu ise Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, Ebu Süfyan’a, Uyeyne İbn-i Hısn’a, Akra İbn-i Habis’e, Abbas İbn-i Mirdas’a ve diğerlerine verdiği şeylere benzemektedir. Hatta Amr İbn-i Tağlib şöyle demiştir: “Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e (ganimet) malları getirilmişti, onu bir kavme verdi ve diğerlerine vermedi.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhammed Malik - Pakistan

Devamını oku...

Ukrayna: Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!

  • Kategori Ukrayna
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Ukrayna:
Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!
 

Sadece “Rabbimiz Allah'tır” dedikleri için Özbekistan hapishanelerinde tutuklu bulunan kardeşlerimize destek için, Hizb-ut Tahrir/ Ukrayna'nın, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi tarafından başlatılan "Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!" başlıklı küresel kampanyanın faaliyetlerine katılımı.

Çarşamba, 17 Muharrem 1446 Hicri - 23 Temmuz 2024 Miladi

ukrayna

Hizb ut-Tahrir/Ukrayna'dan bir heyet Kiev'deki Özbek Büyükelçiliği'ne bir ziyarette bulundu

Özbek rejiminin siyasi tutuklulara, özellikle de Hizb-ut Tahrir gençlerine karşı işlediği suçlar hakkında partiden Özbek cumhurbaşkanına bir mesaj iletildi.

Çarşamba, 17 Muharrem 1446 Hicri - 23 Temmuz 2024 Miladi

ukrayna

#ÖzbekistandanÇağrı
#PleaFromUzbekistan
#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД
#صرخة_من_أوزبيكستان

ukrayna

İlgili Bağlantılar:

Hizb-ut Tahrir Ukrayna Resmi Web Sayfası
Hizb-ut Tahrir Ukrayna Twitter Sayfası

Hizb-ut Tahrir Ukrayna Facebook Sayfası

 

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Hilafet, IMF'nin Dikte Ettiği Özelleştirme Politikasına Son Verecektir!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Hilafet, IMF'nin Dikte Ettiği Özelleştirme Politikasına Son Verecektir!

Hilafet, enerji, petrol ve gaz sektörlerinin mahvolmasına neden olan IMF diktasındaki özelleştirme politikasına son verecektir.

#خلافت_نیا_عالمی_آرڈر

#Khilafah_New_World_Order

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

26 Zilhicce 1445 Hicri 4 Temmuz 2024 Miladi

Basın açıklamasını okumak için Tıklayınız

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

Yahudilerin Yemen’deki Suçlarını ve Huzursuzluklarını Ancak Hilafetin Ordusu Durdurabilir

20 Temmuz 2024 Cumartesi günü Yahudi varlığı uçaklarının, Yemen’in batısındaki El Hudeyde şehrine düzenlediği ve enerji santrali ile akar yakıt tanklarını hedef aldığı saldırılarda çok sayıda insan şehit oldu ve yaralandı. Axios sitesinin bir Yahudi varlığı yetkilisinden bildirdiğine göre Husilere yönelik düzenlenen hava saldırıları, ABD ve uluslararası koalisyonun koordinasyonuyla gerçekleştirildi.

Müslüman ülkelerdeki rejimlerin ihmalkarlığı, vurdumduymazlığı ve ihaneti sayesinde ve başta Amerika olmak üzere uluslararası işbirliğiyle Mübarek Toprak Filistin’de akıttığı Müslüman kanlarıyla, Gazze’de işlediği katliam ve soykırımlarla yetinmeyen Yahudi varlığı, şimdi de küstahça ve yüzsüzce Yemen’de Müslümanları katletmeye başladı. Yahudi varlığının bu küstahlığı ve nobranlığı, tarihleri utanç verici eylemleriyle kararan ve Yahudi varlığını hiçbir zaman kızdırmayan yöneticiler ve benzerlerinin yüzlerine atılmış unutulmaz bir tokattır. Allah’ın, üzerlerine zillet ve meskenet damgası vurduğu bu suç varlıkla yüzleşmedeki bu apaçık yetersizlik, Müslüman ülkelerdeki kurulu ve gökten kopup yeryüzüne daha doğrusu kafir düşman Amerika ve İngiltere’ye bağlanan milliyetçilik temelindeki karikatür devletçiklerin zayıflığını göstermektedir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلا بِحَبْلٍ مِنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ“Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ahdine ve insanların himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah’ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir.” [Ali İmran 112] Amerika ve İngiltere, kukla yöneticiler aracılığıyla Müslümanları parçalama ve bölme planlarını hayata geçiriyor ve bu kanserli varlığı ümmetin vücudunda tutmak için ellerinden geleni yapıyor.

Yahudilerin küstahlığına ve caniliğine verilecek yanıt, Birleşmiş Milletler’den, Adalet Divanı’ndan ya da Güvenlik Konseyi’nden bu küstah davranışın durdurulması talebinde bulunmak değildir. Dayanışmaya çağıran oturma eylemleri ve yürüyüşlerle de olmaz. Filistin halkına destek, savaşmaksızın onlar için dua etmekle ya da kınamakla da olmaz. Katliam işlemesi ve kan dökmesi için Filistinlilerle Yahudi ordusunu baş başa bırakmakla da olmaz. Gazze halkını ve tüm Müslümanları desteklemek ve Yahudi varlığının kökünü kazımak ancak güç kullanılarak, kana kanla, orduya orduyla karşılık verilerek mümkündür. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللهِ وَعَدُوَّكُمْ“Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın.” [Enfal 60]

Bu cani varlığa verilecek yanıt, Müslüman ülkelerdeki hain yöneticilerin tahtlarını devirdikten sonra üzerinde sancağı dalgalandırmak üzere orduları Mescid-i Aksa’ya doğru yürütmektir. Çünkü bu yöneticiler, ümmet ile Mübarek Toprak Filistin halkını desteklemek arasında duran engellerdir. Ümmetin samimi çocuklarının lisani hali ve söylemleri şöyle sesleniyor: Müslüman askerler ve subaylar arasında damarlarındaki kanı kaynayan, Müslüman ülkelerdeki zararlı yöneticileri devirmeden ve bu misyonu eda etmek üzere orduları harekete geçiren bir halife atamadan rahat ve huzura ermeyecek bir adam yok mu? Yoksa Filistin halkını zillet ve aşağılanmaya mı, ciğerleri ve etlerinin Yahudi köpekleri tarafından yenilmesine mi terk ediyorlar?

Ey Müslümanlar! Ümmet, habis Yahudi varlığını birkaç saat içinde bünyesinden söküp atabilecek güçtedir. Allah yolunda cihada ve şehit olmaya iten bir imana sahiptir. Yahudi varlığına doğru yürümek, onu ezmek, kökünden söküp atmak, böylece toprakları ve kutsal mekanları kurtarmak, Mübarek Toprağı İslam otoritesi altında aziz halkına geri vermek için can atan güçlü silahlara ve ordulara sahiptir. Ancak kukla yöneticiler bu devasa orduları ya kışlalarına hapsediyor ya da Amerika ve Batı’ya hizmet etmek, halkları bastırmak ve Müslümanlarla savaşmak için kışlalarından çıkarıyorlar. Kuşkusuz biz, ümmetin uykusundan uyandığına ve Allah’ın izniyle zincirleri kırma yolunda ilerlediğine inanıyoruz.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Devamını oku...

Husiler, Taşkınlıklarına Devam Ediyorlar, Hizb-ut Tahrir Gençlerini Gözaltına Alıyorlar!

8 Temmuz 2024 Pazartesi günü Husiler, Hizb-ut Tahrir gençlerinden Halid Muhammed El-Hami’yi eşini Taiz Valiliğindeki El Zekira pazarındaki hastaneye götürürken kaçırdılar. Bununla da yetinmeyip yakınlarının onu ziyaret etmesini engellediler. Onu İslam dinini yüceltmek, Müslümanları birleştirmek ve yeryüzünde İslam’ı uygulayan bir devlet kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan Hizb ut-Tahrir ile çalışmakla suçladılar. Bilindiği üzere yüz yılı aşkın bir süredir yeryüzünde İslam Devleti yok.

Hizb-ut Tahrir gençlerini gözaltına almak da dahil olmak üzere Husilerin işledikleri zulümler, davetini yüklenenlere karşı devam eden acımasız savaşta sömürgeci kafir Batı’nın çıkarlarına hizmet etmektedir. Kafir Batının yandaşları, İslami yönetimin yeryüzüne dönüşünü önlemek için Hilafete savaş açmış durumdalar. Hizb-ut Tahrir, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurma hedefini gerçekleştirmede sadece Allah’tan yardım umar ve medet bekler. Bu hapis cezasını gerektiren bir suç mu?

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ * الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ “Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür.” [Buruç 8-9]

İslam’a karşı savaş açılması ve ona çağıran gençlerin hapse atılması garip ve tuhaf değil mi? Nerede? Hem de iman ve hikmet ülkesinde, Ensar’ın ülkesinde! Daha da kötüsü, partinin gençleri İslam Hilafetini kurmak için çalışmakla suçlanıyor! Nerede? Halkı Müslüman olan bir İslam ülkesinde. Gençler, hakkı söyleyen, İslam’a göre hükmedilmesi gerektiğini belirten ayetleri okuyorlar.

وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللّهُ إِلَيْكَ “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın.” [Maide 49]

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar” [Nisa 65]

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.” [Maide 44] Allah’ın kurulmasını emrettiği bir devletin kurulması için çalışmak ve davet etmek suç mu? O devlet Müslümanları tek bir toprakta, tek bir bayrak ve tek bir yönetici altında bir araya getirecektir. Müslümanlar, Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünneti üzerine Halifeye biat edecekler, birlikte Allah’ın düşmanlarına karşı cihat edecekler ve Allah’ın indirdikleriyle hükmedeceklerdir! Bu, bir Müslüman ülkesinde bir Müslümanın hapse atılmasını gerektiren bir suç mu?

Husiler kulaklarımızı sağır ediyorlar ve gece gündüz İslam’a yardım çığlıkları atıyorlar. Ama öte yandan İslam’ı hâkim kılmak için çalışanları gözaltına alıyorlar! Ayrıca yalan da söylüyorlar. Kirli suç eylemlerinde hiçbir gerçekliği olmayan içi boş sloganlar dillendiriyorlar. İnsanları laik cumhuriyet sistemiyle yönetiyorlar, BM yasalarını hakem kılıyorlar ve her yerde mezhepçilik fitnesini yayıyorlar. Müslüman ülkelerdeki tüm yöneticiler ve arkalarındaki sömürgeci kafir Batı gibi onlar da Hizb-ut Tahrir’in taşıdığı ve dayandığı fikir ve projenin gücünü, insanları ikna etme ve onları fikri ve siyasi olarak etkileme yeteneğini biliyorlar. Parti ve gençlerinin maddi ve askeri eylemlere başvurmadıklarının da farkındalar. İşte bu yüzden kovuşturma ve gözaltı konusu devreye girmektedir. Parti ve gençlerinin ümmetle baş başa bırakıldığında partinin kısa sürede ümmetin liderliğini alacağını biliyorlar. Ne var ki, iktidarlarını ve ceberut saltanatlarını sona erdirecek olan parti çalışmalarının gerçekliğinin ve doğasının farkında olmaları, hiçbir caydırıcı unsura aldırış etmeden çeteler ve mafyalar gibi davranmalarına neden olmaktadır. Sanki Yüce Rabbimizin her zalimi gözetlediğinin farkında değiller.

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, Allah’ın izniyle hakikati söylemeye devam edecektir. Allah hakkında hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaz. Suçluların yandaşlarının kovuşturması ne kadar çok ​​ve yoğun olursa olsun, cesaretini kıramayacaktır. Gençlerine karşı yapılan bu haksız eylemler, onların bu dünyada sadece güç ve izzetini artıracak, ahirette ise Allah’ın izniyle sevap ve Allah’ın rızasına nail olmalarını sağlayacaktır. Lisani halleriyle Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözünü söylemeye devam edeceklerdir.

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ“Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.” [Ali İmran 173]

Ayrıca, bu ümmetin iyiliğin hiçbir zaman sona ermeyeceğinden emin olduğumuzu ve Yemen halkımızın iyilik yarışında Müslümanların en ön saflarında yer aldığını vurguluyoruz. Yemen halkımızın, zalim yöneticiler hoşlanmasa da Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İmam Ahmed’in rivayet ettiği sahih hadiste müjdelediği Hilafeti ilk kuranlardan olacağını umuyoruz:

تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا اللهُ إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا. ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا. ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَرْفَعَهَا. ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا. ثُمَّ تَكُونُ خِلَافةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Nübüvvet içinizde, Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet metodu üzere bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder. Ardından Allah onu da -dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat/bir krallık/zalim yönetimler başa gelir; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”

Devamını oku...

Medya Savaşı ve Kurban da Gerçekler!

Rusya’nın Şubat 2022’de başlattığı Ukrayna savaşıyla birlikte Mart ayında Avrupa Birliği (AB) Avrupa’daki birçok Rus veya Rusya yanlısı basın kuruluşunu yasakladı. AB, Rusya’nın basın kuruluşlarını propaganda ve dezenformasyon için kullandığını ileri sürerek bu önlemleri meşru göstermeye çalıştı. Mart 2024’te AB, propaganda yapmak ve Ukrayna savaşını desteklemekle suçladığı dört medya kuruluşunun daha faaliyetlerini askıya aldığını bildirdi. Buna karşılık Rusya da 81 Avrupa medya kuruluşuna erişim engeli getirdi ve yasakladı.

Rusya, “mütekabiliyet” ilkesinden hareketle erişim yasağı getirdiğini ileri sürürken Avrupa Birliği bu erişim yasağını kınadı. Joseph Borrell yaptığı açıklamada, “Yasaklanan Avrupa medyasının gazetecilik ilke ve standartlarına göre çalıştığını, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırıları da dahil olmak üzere Rus izleyicilere de gerçek bilgiler verdiğini” belirtti.

Buradaki yasağın, anlatıyı kontrol etmek için olduğu tartışma götürmez. Öyle ki her iki kesim de kendine uygun imajı sunmak, sempati kazanmak ve kamuoyunu harekete geçirmek için gerekli argümanları ve gerekçeleri sunma çabasındadır.

Avrupa Birliği ve genel olarak Batı, dünyaya dayatmaya çalıştığı standart ve normları belirleme hakkının hala kendinde olduğunu düşünüyor. Demokrasisini ve kefil olduğu özgürlük ilkelerini mutlak gerçek olarak görüyor. Bu da kendisine uygun ve çıkar, açgözlülük ve sömürünün egemen olduğu istek ve yönelimleriyle uyumlu yasaları dayatmasını kolaylaştırıyor. Batı, hedeflerine ulaşmak için sık sık yalan ve aldatmacaya başvuruyor. “Amaç, vasıtayı meşru kılar” kuralına göre hedefe ulaştığı sürece bu yöntemlerin meşru olduğunu düşünüyor. Kendisi için amaç ve hedefleri belirleyen bizzat kendisi olduğundan, çıkarlarına ulaşmak için araçları meşrulaştırıp kanunlaştırabiliyor. Bunun sayılamayacak kadar çok örnekleri var. Hatta bu ilke onların dini ve imanı haline gelmiştir.

Batı, ifade ve fikir özgürlüğünün yanı sıra kişisel, medya ve din özgürlüğü de dahil olmak üzere özgürlüklerin sigortası olmakla övünürken, mutlak bir hak olduğunu iddia ettiği görüşe muhalif herkesin karşısında durmak için yasallaştırdığı ve meşrulaştırdığı araçları nasıl manipüle ettiğine tanık oluyoruz Görüşünü kanıtlamak için bazen tarihi çarpıtmakta, bazen de medyayı yanlış yönlendirmektedir. Dolayısıyla fikri çatışmayı sınırlamak veya yalanlarını, yozlaşmış fikirlerini ve kötü prosedürlerini ifşa eden gerçekleri gizlemek veya işlediği suçları örtbas etmek için medyaya kısıtlama getirme derdindedir.

Savaş ve barış halinde Batı’daki durum budur. Çünkü değişken çıkarlara dayalı bir ilke kaçınılmaz olarak değişken ve dalgalı olacak, çıkarlara göre şekil alacak ve koşulların değişimine uğrayacaktır. Bütün bunlara karar verenler aciz, kusurlu insanlardır. Dün faydalı olan, yarın zararlı olabilir ve dün dost olan, bir kalem darbesiyle düşman olabilir. Dün savunduğu fikre bugün savaş açabilir, yarın da yasaklayabilir. Böylece görüşler ve imajlar değişkenlik göstermekte, ilkeler hem meşru hem de gayrimeşru çıkarların, hedeflerin ve kişisel amaçların rüzgarında değişken hale gelmektedir.

Örneğin Batı, Holokost’un araştırılmasını bile yasaklamakta ve Holokost’u kabul etmeyenlere yıllarca hapis cezası vermektedir. Benzer şekilde, Yahudi varlığını eleştirmek de anti-Semitizm olarak kabul edilmekte ve kanunen cezalandırılmaktadır. Son dönemde Filistin meselesine ilişkin gösteri düzenlenmesi, görüşlerin dile getirilmesi, Yahudilerin Gazze’deki suçlarının ifşa edilmesi, Filistin topraklarını işgallerini reddedilmesi de suç sayılmaktadır. Batı, Yahudi varlığını geri alınamaz bir hak olarak görüyor. Hatta Almanya, vatandaşlık başvurusunda bulunanların İsrail’in var olma hakkını kabul etmelerini şart koşan bir yasa bile çıkardı. Son olarak Batı, sosyal medyada bir haberi veya görüşü paylaşan veya beğenen herkes suçlu saymakta, terörizmi övdüğünü ya da halklar arasında kin ve nefret çıkardığını düşünmektedir. Oysa bu tanımları koyan, bu terimleri tanımlayan ve gerçekliğine ya da doğruluğuna göre değil, çıkarlarına göre kanunlaştıran Batı’nın ta kendisidir. O kadar ileri gitti ki, Hamas yanlısı bir terörist sembolü olduğu düşüncesiyle ters kırmızı üçgen sembolünü yasaklayan bir yasa çıkardı!

Böylece Batı’nın, Rusya’nın Batılı basın kuruluşlarını yasaklama önlemlerini kınaması, ikiyüzlü ve hatta kafir olduğunu kanıtlamaktadır. Oysa aynı önlemi kendisi için kabul edip, başkaları için yasaklaması benimsediği ilke ve anayasasına aykırıdır.

Savaş halinin, konumlarını güçlendirmek, cesaretlerinin kırılmasını önlemek ya da siyasi veya askeri kararları etkilemek için savaşan ülkelere istisnai tedbirler dayattığı biliniyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ şu buyruğunda buna dikkat çekti:

وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الْأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنبِطُونَهُ مِنْهُمْ وَلَوْلَا فَضْلُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلَّا قَلِيلاً“Kendilerine güvenlik (barış) veya korku (savaş) ile ilgili bir haber geldiğinde onu yayarlar. Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm) çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç, muhakkak şeytana uyardınız.” [Nisa 83] Çünkü Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem seriyeler gönderirdi. Galip veya mağlup olmaları durumunda, yaymak için münafıklar seriyyelerin durumunu sorarlardı. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den önce konuşurlar ve böylece müminlerin kalplerinde şüphe oluştururlardı. Bu durum, İslam Devleti’nin medya politikasına da uygun düşer. Medya ve haberlerin yayılmasından devlet sorumludur. Allah savaş halinde düşmana yalan söylenmesine izin verdi. Savaş hali dışında ise hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler için yalan söylemek haramdır. Dolayısıyla gerçeği araştırmak meşru bir iştir ve doğruyu araştırmak her Müslümanın geleneğidir. Bu, İslam Devleti’nin ümmetin işleriyle ilgilenme ve İslam davetini tüm insanlığa taşıma politikasıdır.

Bu yasa her şeyi bilen Yaratıcı’dan gelmiştir, aciz ve kusurlu insanlardan değil. Tüm yasalar, insanları karanlıklardan aydınlığa, dinlerin zulmünden rahmanın adaletine çıkarmak için Alim ve Hakim katından indirilmiştir.

Devamını oku...

Mesaj Alındı, Peki Yanıt Nerede?

Amerika, yaramaz çocuğu ve ileri karakolu Yahudi varlığının 7 Ekim 2023’te Gazze’de direnişçiler tarafından yediği tokada hiçbir şekilde tahammül edemedi. Bu yüzden NATO’daki sömürgeci müttefikleriyle yeni bir haçlı seferi başlattı. ABD, kendisine isyan eden hem kendisinin hem de yaramaz çocuğunun prestij ve itibarını yerle bir eden ümmete bir mesaj vermek için Yahudi varlığını kullandı. Amerika, Müslümanların tek bir ümmet olduğunu, tek bir vücut olduklarını, tıpkı Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in nitelendirdiği gibi bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaştığını kesinlikle çok iyi biliyor. Amerika, sadece direnişçilere değil, tüm ümmete bir mesaj vermek istedi. Mesaj, haklarını veya özgürlüklerini ve kutsallarını kurtarmak isteyen ümmete ya da bir gruba asla izin verilmeyeceği mesajı idi. Sömürgeci devletler ve haçlı ittifakı olarak Batılı ülkeler, Kral Richard savaşlarından günümüze kadar haçlı seferlerine hiç ara vermemişlerdir. Doğuda Endonezya’dan, Hindistan alt kıtasına ve Arap ülkelerine, Kuzey ve Orta Afrika’ya kadar sömürgeci pençesinden kurtulmaya çalışan Müslüman halklara ve İslam ümmetine rıza ve tahammül göstermemişlerdir.

Bu bağlamda, küfrün ele başı ve Haçlı İttifakı’nın lideri Amerika’nın, Arap Baharı halklarının özgürlüklerini kazanmalarına ve sömürgeci kafirin boyunduruğundan kurtulmalarına izin vermediğini gördük. Bazen hileyle, bazen yüzleri değiştirerek, bazen de bastırarak bu devrimleri kontrol altına aldığına tanık olduk. Bu devrimleri boşa çıkarmak ve devrim halklarının gerçek değişime ulaşmasını engellemek için büyütüp beslediği Müslüman ülkelerdeki ajan yöneticileri ve siyasi çevreleri kullandı. Amerikan ajanı Baasçı Nusayri rejiminin enkazı üzerinde bir İslam Devleti kurma farkındalığının olduğu Şam Devrimi Amerika’yı bitap düşürünce, ABD, devrimi zorla ezmek için tüm uluslararası ve bölgesel haydutlarını seferber etti. “Ey İslam ümmeti! Sen sömürgeciliğin pençesinden kurtulamazsın, Allah’ın Şeriatını hâkim kılma çağrısında bulunamazsın, ülken benim hayvan çiftliğim ve araçlarımın benzin istasyonu olarak kalmalıdır” şeklinde Şam halkına ve ümmetin geri kalanına mesaj vermek için Rusya’daki alkolikleri, İran’daki Farsları, Lübnan’daki İran Partisini, Nusayri rejimini ve son olarak da Türkiye’deki münafıkları (bardağı taşıran son damla) seferber etti.

Aynı şekilde Amerika, Haçlı müttefiklerini de harekete geçirdi ve ümmete, Amerika’nın, Batılı ülkelerin ve Haçlı ittifakının yaramaz çocuğu gazaba uğrayanlara “dil uzatmasının”, haysiyetlerini ayaklar altına almasının veya onlara en ufak bir darbe vurmasının caiz olmadığı mesajını iletmek için Yahudi varlığını kullandı. Bu nedenle ABD, mutant Yahudi varlığına silah, teçhizat ve para sağladı, siyasi ve medya desteği verdi. Haçlı ittifakının tam desteğini alan Yahudi varlığı da Gazze’de katliam ve kıyım işlemeye, kafa kesmeye, bombalamaya ve yok etmeye devam etti. Amerika ve Yahudi varlığı bu suçları günün her saatinde kukla TV ekranlarında yayınladı. Ümmeti aşağıladı, ümmet, suçluların çocuklarını öldürdüğüne, kadınlarına tecavüz ettiğine tanık oldu. Çocuklarını desteklemesine ve onları kurtarmasına izin verilmedi. Böylece Amerika, kadın ve çocuk ceset yığınları üzerinden mutant varlığa kaybettiği hayali “prestijini” yeniden kazandırdı. Ümmet de çocuklarını koruma, yardım etme ve onları canavarların elinden kurtarma becerisine olan güvenini yitirdi. Ayrıca, Arap Baharı ülkelerindeki kukla rejimleri değiştirebileceğine dair güvenini de kaybetti. Gazze halkına yönelik devam eden zulüm ve direnişe yönelik saldırılar, bu mesajın ulaştırılması için seçilmiş kurbandan başka bir şey değildir.

Mesaj açık ve net bir şekilde alınmıştır. Önümüzdeki hafta Amerika, işlediği şeytani eylemlerinden dolayı ödüllendirmek, devletinin savunmasız kadınlar, çocuklar ve zayıf donanımlı direniş karşısında zafer kazandığını ilan etmek için en büyük mücrim Netanyahu’yu Darun Nedve’de, ABD Kongresi’nde ağırlayacak! Peki yanıt nerede? Bu suçluların hak ettiği yanıt, Müslümanların kukla yöneticilerinin tahtlarını devirmek, ümmetin birliği önünde duran engelleri kaldırmak, ümmeti kafir Batı’nın pençesinden kurtarmak, Yahudileri hezimete uğratmak ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmaktır... Bu yanıt, Müslümanların Halifesi Muzaffer komutan liderliğindeki orduları harekete geçirmek, Yahudileri öldürmek, mübarek Mescid-i Aksa’yı kurtarmak, Amerika ve Haçlı müttefiklerine Şeytan’ın vesvesesini unutturmaktır. Bu nedenle ümmet, Müslüman ordulara çağrıda bulunmalı, genelkurmay başkanlıklarının önünde oturma eylemi düzenlemeli ve Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret talep etmelidir. Güç ve kuvvet ehli bu çağrıya yanıt vermeli, kukla rejimleri devirerek bağımlılıktan kurtulmalı, dinlerine ve ümmetlerinin tarafında hizalanmalıdır. Böylece dünyada izzete ve ahirette ise mutluluğa erişeceklerdir.

لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ “İşte çalışanları bunun için çalışsın.” [Saffat 61]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER