Pazar, 22 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Can Çekişen Bir Ekonomi İle Beka Sorunu Arasında Yahudi Varlığı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Can Çekişen Bir Ekonomi İle Beka Sorunu Arasında Yahudi Varlığı!

Dr. Muhammed Ceylani’nin Kaleminden

Yahudi liderlerden birçoğu, Filistin ve Lübnan’daki mevcut savaşın bir varoluş savaşı olduğunu, diğer bir ifadeyle savaşı kazanamadıkları takdirde varlıklarının sona ereceğini tekrarladılar. Bu savaşın askeri, siyasi, ekonomik ve akidevi olmak üzere birçok boyutları vardır. Askeri boyutu; tüm dünya sayı ve etkinlik bakımından en az silah türlerine sahip olan direnişin Yahudileri nasıl şaşkına çevirdiğine ve hayata düşkün ve ölümden korkan bir kavim olan Yahudilere nasıl büyük kayıplar verdirdiğine tanık oldu. Nitekim varlık içindeki liderlik üyeleri ile liderlik ve halk arasındaki siyasi çatlağı da gördük. Aynı zamanda savaş, Yahudilerin akidesinin kırılganlığını da ortaya çıkarmıştır; zira on binlerce kişi, ölümden ve kayıplardan kaçmak için havaalanlarına ve limanlara akın ettiler.

Ayrıca Yahudi varlığının ekonomik yapısının kırılganlığının boyutu da apaçık ortaya çıkmıştır. Nitekim onun ekonomisine güvenen uluslararası şirketler birer birer ondan kaçmaya başladılar. Maariv Gazetesi, savaşın başından bu yana 40.000’den fazla şirketin kapandığını ve gazetenin bu sayının 2024 yılı sonuna kadar 60.000’e yükseleceğini düşündüğünü bildirdi.Kapanan şirketler arasında inşaat, yol, gıda maddeleri, madencilik ve diğer sektörlerle ilgili olanlar yer almaktadır. Dolayısıyla hiçbir sektör, şirketlerinin kapanmaya maruz kalmasından kurtulamadı. Bu şirket ve kurumların iflası ve kapanması, işgücü sıkıntısı, düşük satış seviyesi, yüksek faiz oranı, yüksek finansman maliyeti, nakliye ve taşımacılık maliyetleri, yurtdışından ithal edilen hammadde sıkıntısı, tarım arazilerine erişimin zorluğu ve özellikle binlerce kişinin Yahudi varlığından ayrılması ve birçoğunun da ayrılmaya hazır olmasıyla birlikte ürünlerin tüketici sayısındaki düşüşten kaynaklanmaktadır.

Ayrıca Middle East Monitor, 5/6/2024 tarihinde “İsrail” ekonomisi Gazze’ye yönelik saldırganlığının ağırlığı altında sarsılıyor” başlıklı bir makale yayınladı. Zira fiyatlar Yahudilere büyük bir yük olacak şekilde yükseldi, bu da yaşamın zorluklarından kaçmalarına yol açtığı gibi savaşın etkilerinden de korkarak kaçmalarına yol açmıştır. Örneğin petrol ürünlerinin fiyatı %12’den fazla oranında artış göstermiştir. Uluslararası düzeyde varlığın küresel derecelendirme notu tarihinde ilk kez birden fazla derecelendirme şirketi tarafından düşürülmüştür. Belki de bu düşüşün nedenlerinden biri de, gerek savaşın maliyetinin yüksek olmasından gerekse maliyetin bu yılın sonuna kadar 65 milyar Dolardan daha fazlasına ulaşabilecek olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca ekonomik büyümedeki düşüşün, 2023’ün son çeyreğinde yaklaşık %20’ye ulaşmış olmasından kaynaklanmaktadır. Yine savaş ve maliyetleri, varlığın ekonomik büyüme oranının 2022’deki %6,5’ten 2023’te %2’nin altına düşmesine neden olmuştur. Buna ek olarak Amerikan bankası JPmorgan’ın yanı sıra işgalci devletin Merkez Bankası, varlığın ekonomik büyüme oranını %3,6 yerine %0,5’e düşürme kararı almıştır.

Nitekim Fransız Le Monde gazetesi, Yahudi varlığının ekonomisinin, Filistin ve Lübnan’daki direnişle arasında devam eden savaş sonucunda daralma ve istikrarsızlık evresine girdiğini ve bunun da ekonomik hayatın tüm yönlerine etki ettiğini belirtmiştir.

Ayrıca varlığın sanayi şirketlerinin günlük işgücünün %25'ini karşılayan Filistinli işçilerin yerine yurtdışından ithal edilen işgücünün ayrılması ve bu işgücü miktarının ne içeriden ne de diğer ülkelerden telafi edilememesi varlığın ekonomisini büyük ölçüde etkilemiştir.

Merkez Bankası'nın Şekeli (varlığın para birimi) desteklemek için 30 milyar Dolar kullanma kararı almasına rağmen Şekel Dolar karşısında %20'den fazla değer kaybetmiştir.

Özetle devam etmekte olan savaşın Yahudi varlığının ekonomisi üzerindeki etkisi ağır olup bu da ekonomiyi temelden sarsacak ve varlığı onlarca yıl boyunca küresel borç batağına sürükleyecektir. Ancak dikkate alınması gereken gerçek şu ki; bu varlığın tamamının, ekonomik olanlar da dahil olmak üzere her yönde yapay olmasıdır. Oradaki halk da yapay olup bir diaspora halkı oluşturmak için en başta Avrupa olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinden yerlerinden edilmişlerdir. Aslında Yahudi varlığı kökten yapay olup başlangıçta İngiltere’ye, sonra da Amerika’ya dayanmaktadır. Dolayısıyla varlığın çökmemesi için ayakta kalmasını sağlayan mali finansman, özellikle ülke olarak Amerika ve vergilerine indirim yapılması karşılığında varlığa bağış yapmalarına izin verilen Amerika’daki Yahudi kuruluşları gibi yurt dışından gelmektedir. Bu ayrıcalık, Amerika’daki Yahudiler dışında hiçbir odağa tanınmamıştır. Örneğin devam etmekte olan savaş sırasında Amerika bu varlığa şu ana kadar 20 milyar Dolardan fazla yardımda bulunmuş olup bu rakam 2024 yılı sonuna kadar 30 milyar Doları aşabilir.Bu, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi diğer Avrupa ülkelerinin sağladığı desteğe ek olarak verilmektedir. Dolayısıyla bu varlık, onu inşa etmek ve varlığını ve devamlılığını sağlamak için çalışan devletlerin desteklerine dayanmaktadır; Tıpkı ABD Başkanı Biden’ın “Şayet “İsrail” olmasaydı bir “İsrail” icat etmek zorunda kalırdık” ifadesini kullanmasının yanı sıra sürekli olarak ne pahasına olursa olsun Yahudi varlığının güvenliğini ve varlığını taahhüt eden açıklama yapması gibi.

Bundan dolayı her zaman idrak etmek gerekir ki bu varlığın mevcudiyeti, sömürgeci kafir Batı'nın Müslüman ülkelerdeki varlığının şekillerinden biri olmaktan başka bir şey değildir. Yani bu varlık, Amerika ve İngiltere’nin Müslümanların çıkarlarına darbe indirmek ve bölgede güçlü bir gücün ve devletin ortaya çıkmasını engellemek için kullandığı gelişmiş ve kalıcı bir üsten başka bir şey değildir. Dolayısıyla varlığı, finansmanı, ekonomisi ve şekli olmak üzere Yahudi varlığının tamamı kâfir Batı’ya dayanmaktadır. Belki de ayet-i kerimenin kendisine işaret ettiği hususların bir kısmı da budur: وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللَّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِن دُونِهِمْ لَا تَعْلَمُونَهُمُ اللهُ يَعْلَمُهُمْ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ شَيْءٍ فِي سَبِيلِ اللهِ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لَا تُظْلَمُونَ Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” [Enfal:60] Dolayısıyla hazırlık yaparken doğrudan düşmanı ve onun arkasında kimin durduğu gerçeğini idrak etmek gerekir. Ayrıca varlığın ekonomisi, anne rahmindeki bebeği besleyen bir damar gibi Amerika’ya uzanan bir kordon mesabesindedir. Ancak Allah gözetlemektedir; Allah’tan bu ümmete, Amerika’ya, onun üvey evladına ve onun ajanlarına şeytanın vesveselerini bile unutturacak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasını bahşetmesini niyaz ediyoruz; bu ise aziz olan Allah için hiç de uzak değildir.

Kaynak: El-Raye Gazetesi -517. Sayı - 16/10/2024

Devamını oku...

Bir Müslümanın Kanı, Kâbe’nin Kutsallığından Daha Büyüktür!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bir Müslümanın Kanı, Kâbe’nin Kutsallığından Daha Büyüktür!

Haber:

İşgalci Yahudi varlığının hava saldırıları hastaneleri ve okulları hedef almakta ve yüzlerce Gazzeliyi öldürüp yaralamakta olup aynı durum Lübnan’da da yaşanmaktadır.

Yorum:

Filistin ve Lübnan’daki şiddetli savaş, insanlığın bildiği değerlerin hiçbirini dikkate almadan hâlâ bir grup insanı evlatlarından ayırmaya devam ediyor; zira bir çocuğun, bir kadının veya bir yaşlının hiçbir değeri yoktur. Çünkü ister insan, ister bitki isterse hayvan olsun, hareket eden ya da nefes alan her cisim, gaspçı varlığın yıkım ve ölüm makinesi için bir hedeftir.

Hâlâ Filistin ve Lübnan’daki ümmetin evlatlarını koruması için çeşitli uluslararası kuruluşlara yönelik çığlıklar ve çağrılar yükselmeye devam ediyor; sanki bu kuruluşlar uluslararası durumun ve büyük güçlerin etkisinin dışındaymış gibi. Oysa gece gündüz açıkça işlenen bu katliamların ve suçların birincil sorumlusu Amerika ve müttefikleridir.

Nitekim başta Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi ve onların kurduğu mahkemeler olmak üzere uluslararası kuruluşlar, hiçbir şeyin kutsallığına saygı göstermeyen suçlu devletlerin ve varlıkların ilk savunma hattıdır; dolayısıyla onlar, öldürmeyi, yerinden edilmeyi ve tehciri onları çıkarları olarak gördükleri sürece asla kıllarını dahi kıpırdatmayacaklar ve bu kuruluşları, onları öfkeden, isyandan ve hesap verebilirlikten koruyan ilk savunma hattı olarak göreceksiniz.

Çığlıkların ve çağrıların, hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek şekilde güçlü ve yüksek bir sesle İslam beldelerindeki mevcut varlıklara yönelik olması gerekir; zira Allah’ın şu kavlinden dolayı Allah’ın onlara farz kılmış olduğu şerî sorumlulukları vardır: وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراً Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75]

Bugün Filistin ve Lübnan topraklarında dökülen Müslümanların kanı, haram olan bir kandır; zira Allahu Teala onu, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavliyle haram kılmıştır: ُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ، دَمُهُ وَمَالُهُ، وَعِرْضُهُHer Müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka bir Müslümana haramdır.” Bunun da ötesinde Allah Resulü, bir Müslüman’ın kanını, milyonlarca Müslüman’ın hac yaptığı Kâbe'den daha kutsal kılmıştır. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İbn-i Ömer’in rivayet ettiği hadiste şöyle buyurmuştur: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i Kâbe’yi tavaf ederken gördüm, şöyle diyordu: مَا أَطْيَبَكِ وَأَطْيَبَ رِيحَكِ! مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ! وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَحُرْمَةُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللهِ حُرْمَةً مِنْكِ؛ مَالِهِ وَدَمِهِ وَأَنْ نَظُنَّ بِهِ إِلَّا خَيْراًSen ne güzelsin, kokun da ne hoştur! Sen ne kadar büyüksün, hürmetin de çok büyüktür. Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin olsun ki, müminin hürmet ve kıymeti senin hürmetinden daha büyüktür. Allah onun malını, kanını haram kılmıştır.” [İbn-i Mace tahric etti.] Aynı şekilde İbn-i Abbas’ın da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kâbe’ye baktı ve şöyle buyurdu: مَرْحَباً بِكِ مِنْ بَيْتٍ، مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ، وَلَلْمُؤْمِنُ أَعْظَمُ حُرْمَةَ عِنْدَ اللهِ مِنْكِMerhaba sana ey Kâbe! Sen ne kadar büyüksün, hürmetin de çok büyüktür.(Ama) iman etmiş bir kulun Allah katındaki hürmeti seninkinden daha büyüktür.” [Beyhaki tahric etti.]

Bugün İslam ülkelerinin farklı bölgelerinden Müslümanların, ister hac için isterse umre için olsun, Beytullahil Haram’ı ulaşmak için yarıştıklarını ve bazılarının da büyük miktarda para ödediklerini görmekteyiz; ama onlar, günün her saati dökülen Müslümanların kanlarının kutsallığının, Beytul Haram’ın kutsallığından daha büyük olduğunu idrak edemediler!

Evet, onlardan biri, bizim güç ve kuvvetimizin yok, bizler silaha sahip olmayan kimseleriz, sınırlar kapalı ve sınırları da ordular kapatmıştır diyebilir. Şüphesiz bu doğrudur; diğer bir ifadeyle yöneticiler, ordularını hapsediyorlar ve halklarının görevlerini yerine getirmelerini engelliyorlar. Ancak bu bağlamda daha doğru ve daha önemli olan, tüm ümmetin omuzlarına düşen görevin hâlâ devam ettiğini ve yöneticilerin suç ortaklıkları ve ihanetleri nedeniyle de görevin kalkmadığını, aksine ümmetin görevinin ümmet ile Müslümanların kanının kutsallığının büyüklüğü arasında engel olan bariyeri ortadan kaldırmak için çalışmaya intikal etmek gerektiğini idrak etmektir.

Evet Müslümanlar, adaletsiz, zalim ve alçak yöneticileri ortadan kaldırmadan, kendileri tarafından kabul edilmeyen zorluk ve sıkıntıları bir kez daha bahane etmekte ve dua etmekle, la havle ve la kuvvete illa billah demekle ve Hasbunallahlarla yetinmektedirler… Ancak onlara diyoruz ki; şayet üzerinizdeki görevinizi yapmaya hazır değilseniz, en azından bu ümmeti, sadece prangalarından değil aynı zamanda bu prangaları yapanlardan, sizleri zincirleyenlerden ve sizleri milletler arasında en aşağı seviyeye sürükleyenlerden kurtarmak için çalışanlara destek olmalısınız. Yine en azından, kanlarınızı ve ırzlarını korumak, üzerinizden zulmü ve adaletsizliği kaldırmak, bunun dışında düşmanınızı kökünden ve dalından söküp atmak, kindar kafirlerin diktiği ve onu gözetmesi, koruması ve ona su, yiyecek, ilaç ve enerji sağlamak için bekçiler atadığı mutant varlığı kökünden söküp atmak için, kendilerini tüm güçleriyle sizi ve ordularınızı kurtarmaya adayan, içinizdeki muhlislere odaklanarak manevi bir destek ve geniş bir taban oluşturmalısınız.

Ümmetin müçtehitlerinin ve samimi Rabbani âlimlerin ortaya koyduğu en önemli kaidelerden biri de şudur; “Vacibin Ancak Kendisi ile Tamamlandığı Husus da Vacibtir.” Ama Müslümanların geneli bu kaideden habersizdir; her Cuma binlercesi minberlere çıkan ve yüz milyonlarca Müslüman’ın Allah’ın şu çağrısına cevap vermek için toplandığı alimler ve şeyhler hani nerede: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.” [Cuma 9] Artık alimlerin ve şeyhlerin, akidesinin dürtüsüyle hareket ettiğinde dağları bile yerinden oynatacak ve onları işgalci kafirlerin başlarına yıkacak olan bu ümmet için Allah’tan korkmalarının zamanı gelmiştir. Artık şeyhlerin ve alimlerin, Müslümanların görevlerini yerine getirmelerini engelleyen her türlü kısıtlamadan kurtulmak için çalışmadığı sürece Filistin ve Lübnan’da gece gündüz dökülen Müslümanların kanından her bir Müslümanın sorumlu olduğunu, sadece dua etmekle toprakların özgürleşmeyeceğini, kanların korunmayacağını ve düşmanın yenileyemeyeceğini insanlara açıklamaları gerekir. Zira onlar, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Bedir'de azılı düşmanıyla nasıl karşılaştığını bildikleri gibi Allah’ın Rasulü’nün savaşın hangi anında ellerine havaya kaldırıp zafer için Allah’a dua ettiğini de çok iyi biliyorlar. Nitekim Allah’ın Rasulü orduyu hazırlayıp donattı, askerlerin yerlerini ve görevlerini belirledi, savaş için stratejik bir yer benimsedi, ardında da Kur’an-ı Kerim’de geçtiği gibi bir tepeye gidip dua etti: إذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُرْدِفِينَHatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.” [Enfal 9]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Ceylani

Devamını oku...

Şanghay İşbirliği Örgütü ABD’nin Dünya Düzeninin Bir Parçasıdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Şanghay İşbirliği Örgütü ABD’nin Dünya Düzeninin Bir Parçasıdır!

Haber:

17 Ekim 2024 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller ŞİÖ toplantısı hakkında şu yorumu yaptı: “Amerika Birleşik Devletleri, her ülkenin kendi seçtiği gruplara katılma konusundaki egemenlik hakkına saygı duymaktadır. Bizler her devleti, çok taraflı forumlara katılımının uluslararası hukuka uygun ve saygılı olmasını sağlamaya teşvik ediyor ve tüm devletlerin egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını yeniden teyit ediyoruz.” (state.gov)

Yorum:

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü “çok taraflı forumlara katılımın uluslararası hukuku desteklediğini ve saygı duyduğunu” söylerken haklıydı. Zira bugün tüm uluslararası örgütler, anlaşmalar ve sözleşmeler ABD’nin uluslararası sistemi ve hukuku içinde yer almakta olup Washington kendi nüfuzu dışındaki hiçbir örgütün varlığına izin vermez. Nitekim BM, ABD dış politikasının etkili bir aracı olmasına rağmen Amerika çıkarlarını genişletmek için ek örgütler de kurmuştur.Örneğin Dörtlü Güvenlik Diyaloğu aracılığıyla Çin'i Hint-Pasifik’ten kuşatmıştır. Ayrıca Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nü (NATO) Avrupa üzerindeki hegemonyasını korumak ve Rusya üzerinde baskı kurmak için kullanmaktadır. Dolayısıyla bu yaklaşım, veto hakkına sahip diğer güçlerin ABD’nin gücü üzerinde bir kontrol oluşturmasını engellemektedir. Aynı şekilde Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) de ABD sistemi içinde yer almakta ve onun kurallarına göre işlemektedir.

Rusya başlangıçta Orta Asya bölgesini Amerika’nın saldırganlığından korumak için Çin ile birlikte Şanghay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİÖ) kurdu ve burayı kendi nüfuz alanı olarak değerlendirdi. Yozlaşmış sosyalist ideolojiye olan güvenini yitiren Rus halkı, toplum için herhangi bir güçlü ideolojik temelden mahrum bırakılmıştır. Rusya ise Amerika ile eşit düzeyde büyük bir jeopolitik güç olarak tanınmaya çalışmaktadır.Ancak bu, büyük ölçüde mevcut uluslararası sistemin kısıtlamaları ile sınırlıdır. Çin'e gelince; Amerika’nın Çin ekonomisini Batı ekonomik yapısına entegre etme stratejisini takip ediyor ve şimdi dış politikası ekonomik çıkarlarına bağlı bir hale getirmiştir. Bu nedenle Çin, devam eden Rusya-Ukrayna çatışması sırasında Rusya ile ilişkilerinde ekonomik çıkarlarına öncelik vermiştir. Sonuç olarak Şanghay İşbirliği Örgütü’nün, potansiyeline rağmen bir ağırlığı kalmamıştır. Bunun nedeni Rusya ve Çin’in Şanghay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİÖ), ABD sistemi ve uluslararası hukukun altında kalarak kendilerine bir nüfuz alanı inşa etmek için kurmuş olmalarıdır.

Pakistan’a gelince; ABD dış politikasının bir aracıdır; çünkü yöneticileri Amerika’nın ajanıdırlar; dolayısıyla tamamen Washington’un izin verdiği ölçüde Şanghay İşbirliği Örgütü'ne dahil olmaktadırlar. Şu anda bu yöneticiler, Pakistan’ın ABD'nin bölgesel planına, yani Çin’e ve bölgedeki Müslümanlara meydan okumak için Hindistan hegemonyasına meydan okumamasını sağlamakla görevlidirler. Dolayısıyla onlar, tıpkı Arap yöneticilerin Batı’da Arap Birliği’ne bağlı olmaları gibi Doğu’da milliyetçilik ve ulus-devlet mefhumuna dayalı bölgesel bir örgüte bağlıdırlar.Ulus-devlet mefhumu ise Müslümanların güçlü bir Hilafet Devleti altında birleşmesini engellemekte ve İslam topraklarının işgalinin devam etmesini sağlamaktadır.

Hizb-ut Tahrir, Müslümanların Amerikan dünya düzenine boyun eğmelerine izin verilmemesinin nedenlerini ayrıntılı bir şekilde açıklamış ve şöyle demiştir: “Birleşmiş Milletler, bir küfür nizamı olan kapitalizm nizamı esasına dayanmasının yanı sıra büyük devletlerin özellikle de Amerika'nın İslam dünyasındaki mevcut devletler de dahil küçük devletlere hakimiyetini dayatmak amacıyla kullandığı elindeki bir araçtır.”

Hizb-ut Tahrir aynı kitapta Müslümanların neden Şanghay İşbirliği Örgütü ve Arap Birliği gibi ulus-devleti temel alan bölgesel örgütlerin parçası olmasına izin verilmediğini de açıklamış ve şöyle demiştir: “Arap Birliği, kapitalizm nizamı esasına dayanmakta ve sözleşmesinde Arap devletlerinin bağımsızlıklarının korunacağı, yani İslam beldelerinin ayrılmışlığının ve parçalanmışlığının korunacağı belirtilmektedir ki bu haramdır.”

Nükleer bir güce, güçlü ve muktedir bir orduya ve İslam'ı seven büyük bir nüfusa sahip olan Pakistan, Güney ve Orta Asya'daki Müslümanları birleştirme potansiyeline sahiptir.İslam ümmetinin onurunu ve heybetini geri kazandıracak olan yol işte budur; bunun dışındaki her şey başka bir köleleştirme şeklidir.Bu nedenle Pakistan’daki güç ve kuvvet ehli, ümmetin bölünmüş bir halde kalmasını sağlayan tüm araç ve çerçeveleri reddetmeli ve hızla İslam ümmetini birleştirecek Hilafeti kurmalıdır. Zira Amerika tarafından inşa edilen güvenlik yapısı, uluslararası sistem aracılığıyla kendi çıkarlarını korumayı amaçlamaktadır. Bu arada Allah’ın izniyle yakında kurulacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet, yeni ve adil bir dünya düzeninin temelini oluşturacaktır. Nitekim Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتاً وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!” [Ankebut 41]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhanned Müctebi – Pakistan

Devamını oku...

Yahudilerin, Ortadoğu’nun Stratejik Gerçekliğini Değiştirme Hayalleri!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Yahudilerin, Ortadoğu’nun Stratejik Gerçekliğini Değiştirme Hayalleri!

Hizb-ut Tahrir Mübarek Toprak (Filistin) Medya Bürosu Üyesi

Bahir Salih’in Kaleminden

Son zamanlarda Yahudi varlığının Ortadoğu’ya egemen olma stratejisi ve Netanyahu’nun Ortadoğu’nun stratejik gerçekliğini değiştirme çabası hakkında çok şey konuşuluyor. Yahudilerin Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın ve aynı şekilde Lübnan’daki İran’ın partisinin Litani’nin gerisine çekilmesi için Lübnan’ın güneyini işgal etmesinin yanı sıra, İran’ı ve Yemen’de Husileri, Suriye ve Irak’taki askeri hedefleri vurmakla tehdit etmesinin ışığında Nil ve Fırat nehirleri arasında uzanan İncil'deki Yahudi devleti hakkında da çok şey konuşuluyor. Tüm bunlar ve savaşın uzatılması ve uzantısıyla ilgili diğer ayrıntılar, Yahudilerin hayallerini gerçekleştirebilme gücünün boyutunu, Amerika’nın onlara ne ölçüde uyacağını ve ümmetin onların planlarını başarısız kılma kapasitesini okumak ve düşünmek için siyasi sahnenin üzerinde durmayı gerektiriyor.       

Öncelikle Netanyahu ve aşırı sağın liderleri başta olmak üzere Yahudi liderlerin 7 Ekim 2023'ten sonra Tevrat’a ve akideye dayalı tüm hayallerini ortaya çıkarma boyutuna kadar ulaşan önemli açıklamalar yaptıklarını belirtmek gerekir. Uzak yakın herkesin bildiği açıklamalar ve planlar yaptılar ancak bunlar, Yahudilerin boyutlarını ve kapasitelerini aşan ve onlar için kabul edilemeyecek açıklama ve planlardır.

Dolayısıyla bu açıklamaların büyük bir kısmı, ya yerleşimciler, dindarlar ve sağcılar gibi popüler tabanlarının duygularını okşamak içindir ya da Smotrich ve Ben-Gvir gibi siyasi olmayan ve ülkenin siyasi görünümüyle hiçbir ilgisi olmayan figürler tarafından ortaya atılmıştır.

Netanyahu gibi bir figür açısından olana gelince; dolayısıyla o, “Ortadoğu’daki stratejik gerçekliği değiştirmekten” bahsederken daha gerçekçi davranmıştır; zira Netanyahu, gerek Yahudi varlığının bölgesel konumunu güçlendirmekle ilgili gerekse ister Filistinli direniş hareketleri olsun, ister İran'ın Lübnan'daki partisi olsun, hatta ister bizzat İran'ın kendisi veya bölgedeki jeopolitik dönüşümler olsun stratejik gerçekliği birçok tehditler karşısında daha güvenli ve istikrarlı bir hale getirecek şekildeki değişimle ilgili siyasi ve askeri hedeflere işaret etmektedir.

Şüphesiz 7 Ekim 2023 olayları, Yahudi varlığına hesap edilmeyen yeni zorluklar dayatmıştır; zira Yahudiler, varlıklarının kırılganlığını fark ettikleri gibi tehditlerin, gerek kısa vadede gerekse uzun vadede varoluşa daha yakın olduğunu da fark ettiler. Bu da onlara yeni zorluklar dayatmış ve Netanyahu’nun tüm korkularını, inançlarını ve endişelerini ortaya dökmesine yol açtığı gibi bir yıl süren, halen devam eden ve ne zaman ve nasıl biteceğini kendisinin de bilemediği uzun bir savaşa girmesine yol açmıştır.

Yolsuzluk dosyalarının ve yargılanmasının kapatılması için savaşı sürdürmenin ve onu uzatmanın kişisel çıkarına olduğu doğrudur ancak sonuç kendi varlıkları için felaket olmadan. Bu nedenle İran’a ve çıkarlarına doğrudan dokunma konusunda çok ileri gittiğinde ve ilk yanıt Nisan 2024’te kendisini büyük ölçüde frenleyen bir mesaj şeklinde geldiğinde, hayallerini ve kibrini azalttığını gözlemliyoruz. Her ne kadar tepki zayıf olsa da ancak bu, herhangi bir hesap verme ve gözetim olmadığı gibi askeri açıdan da vahim sonuçlar olmaksızın Gazze Şeridi’nde kendilerinin de öldürüldüklerini, yıktıklarını ve yaş kuru her şeyi yaktıklarını görmelerinin ardından Netanyahu ve Yahudi liderleri sarhoşluklarından uyandırdı.

Sonra geri dönüp İran'a karşı tekrar çok ileri gittiğinde, ona ilkinden daha güçlü bir mesajla yanıt geldi: İran isterse Yahudi varlığına ciddi zararlar verebilir ve Yahudilerle bir savaşa girmek zorunda kalırsa, tüm ittifaklarına ve sadık adamlarına rağmen onlara zarar verebilir. Bu nedenle Yahudi liderlerin bugün hâlâ Amerika ile tepki, tepkinin boyutu ve niteliği konusunda istişarelerde ve müzakerelerde bulunduklarını ve kapsamlı bir savaşa ve gerçek bir çatışmaya sürüklenmemek için Amerika’nın belirleyiciliğinin devam etmesini sağladıklarını görüyoruz.

Aynı şey İran’ın partisiyle olan kuzey cephesi için de geçerlidir; zira Netanyahu’nun, İran’ın partisiyle çatışmaların devam etmesinin, Gazze’deki savaşın sona ermesiyle bağlantısının farkında olduğu açıktır; bu da Amerika tarafından onaylanması gereken savaş sonrası vizyonuna göre Gazze’den çıkışını hızlandırmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Bu nedenle sapkınlarının normal hayata dönmelerini sağlamak ve Gazze yoluculuğunu tamamlamaya odaklanmak için kuzey cephesini güvence altına almak amacıyla çalışma ihtiyacı hissetmiştir. Bu yüzden İran partisinin müdahalesini durdurmak için Lübnan’a, direnişe ve liderlerine yüksek düzeyde, güçlü ve canice saldıralar düzenlediler; nitekim günlerdir baskıyı artırmak ve İran’ın partisini geri çekilmeye ve çatışmaları durdurmaya zorlamak için karadan girmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla özellikle UNIFIL güçlerinin geri çekilmeyi reddetmesi, İran’ın partisine askeri, manevi ve siyasi desteğini sürdürmesi ve İran partisinin sınır bölgelerinde hesaba katılmayan askeri yeteneklerinin ortaya çıkması gibi yeni zorlukların ortaya çıkmasının gölgesinde hedeflerine henüz ulaşabilmiş gibi görünmüyorlar.

Yahudilerin büyük hayallerini gerçekleştirme gücüne gelince; Amerika ve Batı’nın kılıcıyla savaştıklarını fark etmelerinin ardından bu hayal güçleri zamanla azalmaya başlamış gibi görünüyor; zira onların tek başlarına çok ileri gitmeye ya da gerçekliği değiştirmeye güçleri yetmez. Örneğin Amerika başından beri yerinden edilme, iki devletli çözümün sonlandırılması ve bölgesel savaş gibi kırmızı çizgiler koydu ve Yahudiler bu çizgileri aşamayacaklarını fark etti ve Amerika için hiçbir önemi olmayan, dahası başlı başına kendi hedefi olan bedeli Müslümanların kanı, ülkesi ve kaynakları olduğu sürece istediklerini yapsınlar diye geri kalan detayları da Yahudilere bıraktı.

Dolayısıyla Amerika, bölgeye yönelik vizyonunu ya da projelerini baltalamadığı sürece Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Yemen, Irak ve Suriye’de Yahudilerin öldürmesine, küstahlık yapmasına ve suç işlemesine alan bıraktı ancak bölgeye yönelik vizyonunu tehdit eden bir durum söz konusu olduğunda Yahudilerin ümüğünü sıkmaktadır.

Sonuç olarak Amerika, Yahudiler ve onlarla birlikte Batı, Müslümanların kanını, ülkelerini ve kaynaklarını ihlal etmekte olup onları hepsi Müslümanlara karşı tek bir eldirler; zira onlar, Yahudi varlığını İslam beldelerindeki gelişmiş sömürge üsleri olarak görüyorlar ve onun desteklenmesi, korunması, geliştirilmesi ve üstünlüğü ile ilgileniyorlar, ona ihtiyaç duyduğu tüm silahları, parayı, siyasi ve lojistik desteği sağlıyorlar. Yöneticilerden ve yandaşlardan kendileri için ajanlar sağlıyorlar ve sınırlarını koruyorlar. Zira 7 Ekim 2023'ten sonra ortaya çıkan tehdit, tüm Batı, Müslümanların başındaki yöneticiler ve Yahudiler için de bir tehdittir; bu yüzden onlar, bu tehdidi sona erdirmek ve işleri düzene koymak konusunda görüş birliği içindedirler.

Ama Yahudiler kendi kendilerini ölüme sürüklüyorlar; zira onlar, kendilerini asla kabul etmeyen ümmetle çatışmaya giriyorlar. Çünkü ümmet ve yetenekleri büyük olup dizginleri ele alıp otoritesini yeniden elde ettiğinde ne Yahudiler ne de Amerika onun karşısında duramayacaktır; nitekim bugün ümmet, neredeyse yöneticilerin kontrolü dışında bir kazandaki su gibi kaynamaktadır.

Nitekim ümmet, Yahudi varlığının kırılganlığını ve hareket edip Allah’a güvendiği takdirde ordularının sahip olduğu büyük potansiyeli kendi gözleriyle görmüştür; ayrıca ümmet, meselenin bir irade meselesi olduğunu, zayıflık ya da acizlik meselesi olmadığını da anlamıştır.

Allah’tan, işlerin dizginlerini, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti ilan edecek ve İslam’ın ve Müslümanların merkezini korumak, el-Aksa’yı ve işgal altındaki tüm Müslüman toprakları kurtarmak için ümmeti ve güçlerini seferber edecek Rabbani bir liderliği teslim etmeleri için ümmete ve onun içindeki güç ve kuvvet ehline ilham vermesini niyaz ediyoruz.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 517. Sayı - 16/10/2024

Devamını oku...

İbranice Rapor: İran’ı Vurmak İçin Hazırlıklar Tamamlandı Ve Saldırı Büyük Olacak!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İbranice Rapor: İran’ı Vurmak İçin Hazırlıklar Tamamlandı Ve Saldırı Büyük Olacak!

Haber:

Yediot Ahronot gazetesi Pazar günü bilgi sahibi kaynaklara dayandırdığı haberinde, Yahudi varlığında İran’ı vurmak için tüm hazırlıkların tamamlandığını ve İran’ın olası tepkisi de göz önünde bulundurularak saldırının büyük çaplı olacağını söyledi. İbranice gazeteye göre kaynaklar, Binyamin Netanyahu başkanlığındaki kabinenin bugün (Pazar), İran’ın vurulmasını, Lübnan’daki savaşın devam etmesini ve Gazze Şeridi’ndeki yardımların dağıtılmasını ele alacağına dikkat çekti.Bilgi sahibi kaynaklar “İsrail’deki” varsayımın İran’ın saldırıya karşılık vereceği ve bunun için bizzat hazırlıklar yapıldığı yönünde” olduğunu vurguladılar.

Yediot Ahronot Cumartesi günkü raporunda, Yahudi varlığının, Hamas lideri Yahya Sinvar’ın Gazze’de öldürülmesinin ardından bile İran’a saldırı başlatmak için hazırlıklarına devam ettiğini ifade etti. Gazete, Yahudi varlığının ikileminin şu soruların yanıtlanmasında yattığını belirtti: Hedef ne olacak, operasyon nasıl uygulanacak ve aynı zamanda İran’ın tepkisi ne olacak?

Bu bağlamda ABD Başkanı Joe Biden geçtiğimiz Cuma günü düzenlediği basın toplantısında şunları söylemişti: “İsrail’in” İran’a nasıl ve ne zaman misilleme yapacağını biliyoruz.” Ayrıca rapor, “İsrail”, Amerika Birleşik Devletleri ve İran tarafından askeri hazırlıkların arttığından” bahsetmiştir. (RT, Uyarlanmıştır)

Yorum:

Ey İran’ın yöneticileri ne bekliyorsunuz?Sağ eliniz koptu ama kılınızı dahi kıpırdatmadınız; şehit İsmail Haniye sizin topraklarınızda ve başkentinizde suikasta uğradı cevap vermekle tehdit ettiniz ama cevabınız çok zayıftı, hatta bir cevap bile değildi;füzelerinizin yere düştüğünde hiçbir şeyi yok etmediğine ve tek bir Yahudi’yi bile öldürmediğine kendi gözlerimizle tanık olduk. Bakın şimdi de Lübnan’daki partiniz olan sağ eliniz kesildi; peki daha neyi bekliyorsunuz? Sonrasında cevap veremeyecek hale gelmek için Yahudiler tarafından öldürücü bir darbe mi bekliyorsunuz?!

Ey İran’ın yöneticileri: Şayet halkınıza, ümmetinize ve dininize karşı samimiyseniz, o halde şerefinizi savunacak, öldürülen liderlerin ve şehitlerin intikamını alacaksanız; bu yüzden siz, Yahudi varlığını ortadan kaldırmak, mübarek toprakları Yahudilerin pisliklerinden ve iğrençliklerinden temizlemek için ordunuzu derhal harekete geçirmelisiniz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Amerikalılar Gazze'deki Soykırıma Karşı Gösteri Yaparlarken Savunma Bakanlıklarındaki Lobiler İse Savaşı Körüklüyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerikalılar Gazze'deki Soykırıma Karşı Gösteri Yaparlarken
Savunma Bakanlıklarındaki Lobiler İse Savaşı Körüklüyorlar!

Haber:

Protestolar Birleşik Devletlerin çeşitli yerlerinde tırmanıyor; zira göstericiler, Gazze’de devam eden soykırıma dikkat çekiyorlar. Üniversitelerin ana kampüsünden Wall Street’in kalbine kadar Amerikalılar, ABD’nin Yahudi varlığına verdiği desteğin sona ermesini talep ediyor.Amerikalılar şiddete karşı gösteri yaparlarken, hükümet halkın taleplerine doğrudan karşı çıkmaya devam ediyor; zira Amerikalıların çoğunluğunun soykırıma karşı çıkması (Gallup), özel çıkar gruplarının sözde demokratik temsil üzerindeki nüfuzunun altını çizen bir husustur.

Geçtiğimiz iki hafta içinde Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli yerlerinde düzenlenen çok sayıda protesto gösterisi, Yahudi devletinin eylemlerine karşı geniş çaplı bir muhalefeti ortaya koymaktadır. Harvard Üniversitesi, yönetimin Filistin yanlısı gösterilere katılan öğrencilerin eğitimini askıya alma kararına karşı dahili çalışma profesörlerin öncülük ettiği protestolara tanık oldu.Harvard Tıp Fakültesi’nde klinik tıp profesörü olan Lara Z. Germanos şöyle bir yorumda bulundu: “Harvard yönetimi, Filistinlilerin sağlığını, insan haklarını ve yaşamlarını savunan her türlü konuşma ve protestoyu yasaklayarak kampüste bir korku iklimi yaratmaktadır.” (NBC Boston)

Columbia Üniversitesi'nde yüzlerce öğrenci, ABD üniversitelerini kasıp kavuran Filistin yanlısı geniş çaplı hareketin bir parçası olarak 7 Ekim 2024 tarihinde kitlesel bir gösteriye katıldılar.Bu eylemlere ek olarak Filistin Gençlik Hareketi öncülüğünde binlerce protestocu Los Angeles'ta sokaklara döküldü.Gazze'de devam eden soykırımın birinci yıldönümüne denk gelen protesto, ülke çapında düzenlenen 55'ten fazla benzer etkinlikten sadece biriydi. (USC Annenberg)

Protestolar, üniversite alanının dışına taşarak ülkenin finans merkezine kadar ulaştı.Barış için Yahudilerin Sesi öncülüğünde yüzlerce protestocu Wall Street’teki New York Menkul Kıymetler Borsası’nda toplandı.Verdikleri mesaj açıktı: Yahudi varlığını silahlandırmayı durdurun. Barış için Yahudilerin Sesi Siyasi Direktörü Beth Miller protestocuların duygularını şöyle ifade etti: “İsrail” Gazze'deki insanları katletmek için Amerikan bombaları kullanırken Wall Street silah üreticileri ise hisse senedi fiyatlarının fırladığına tanık oluyor.”(NBCNew York); protestolarda 200’den fazla kişi tutuklanmış olup bu da kamuoyunun ABD politikalarına karşı artan hayal kırıklığını yansıtıyor.

Yorum:

Bu gösteriler, soykırıma karşı çıkan Amerikan halkı ile Yahudi varlığına mali ve askeri yardım yaparak soykırımı desteklemeye devam eden ABD hükümeti arasındaki derin uçurumu ortaya koymaktadır.

ABD hükümetinin Yahudi devletine verdiği sabit destek, Siyonist lobi ve askeri-endüstriyel kompleks gibi özel çıkar gruplarının tehlikeli etkisine ışık tutmaktadır; zira bu gruplar ABD dış politikası üzerinde güçlü bir etkiye sahip olup bu da insanların sesleri pahasına politikacıların kendi mali ve siyasi çıkarlarına öncelik vermelerini sağlamaktadır.İnsanlar ile hükümet arasındaki bu kopukluk, demokratik sistemdeki ciddi bir kusuru açığa çıkarmaktadır.

Özgürlüğün feneri ve insan haklarının koruyucusu olduğunu iddia eden bir millet olan Amerika, bir ara yüzden başka bir şey değildir. Zira onlar, demokrasi yoluyla barışı teşvik ediyormuş gibi görünürlerken elleri kana bulaşmıştır. Ancak bu demokrasi, yoksul ve çaresizlerin üzerine bombalar ve füzeler atılarak yayılıyor.Washington'daki sözde adalet kahramanları eylemlerini reform diliyle örtbas ederlerken, aslında yolsuzluk ve yıkım tohumları ekmektedirler. Allah Subhanehu ve Teala, bu yalan anlatıyı şu kavliyle açığa çıkarmaktadır: وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ قَالُواْ إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ * أَلا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَـكِن لاَّ يَشْعُرُونَ Onlara “Yeryüzünde düzeni bozmayın” denildiğinde, “Hayır, biz yalnızca ıslah edenleriz” derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, anacak anlamazlar.” [Bakara 11-12] Dolayısıyla barış için çalıştıklarını iddia eden Washington’un liderleri, bizzat Yahudi varlığını silahlandıran, finanse eden ve soykırımı körükleyen aynı kişilerdir.

Bugün seçkinlere hizmet eden bir demokrasiye tanık oluyoruz. Nitekim savunma lobicileri, kamuoyunun çığlığına bakmaksızın mali ve askeri yardımların akışının devam etmesini sağlamaktadırlar.Askeri-endüstriyel kompleks savaştan fayda sağlamaktadır; zira dünya çapında şiddeti besleyen silahların satışından milyarlarca Dolar kazanmaktadır.Sonuç olarak politikacılar, temsil ettiklerini iddia ettikleri halkın taleplerini göz ardı ederek bu çıkarlarla aynı çizgide yer alıyorlar.

Amerika’nın dört bir yanındaki protestolar, Amerikalıların çoğunluğunun Gazze’deki soykırıma karşı olduğunu kanıtlamakta ancak hükümet, Yahudileri destekleme kararlılığını sürdürmektedir. Kamuoyu ile hükümet politikası arasındaki bu açık bölünme, demokrasinin ikiyüzlülüğünü ortaya koymaktadır. İnsanların sesi ise savaş ve baskıdan fayda sağlayan birkaç güçlü grubun çıkarları için bastırılmaktadır.

Demokrasi, ortaya çıkışından bu yana seçkinlerin elindeki bir araç olmuş, onların gücünü ve servetlerini korumak için tasarlanmış ve kesinlikle halkın iradesini temsil etmemiştir. Başta savunma lobileri olmak üzere özel çıkar grupları sistemi kontrol etmekte ve politikaların savaş ve baskıdan fayda sağlayan kişilerin lehine olmasını sağlamaktadır. Zira Amerikalılar Gazze’deki soykırımı protesto etmek için sokaklara dökülürken, çatışmadan fayda sağlayan kişilerin liderlik ettiği hükümetleri ise Yahudi varlığını finanse etmeye ve silahlandırmaya devam ediyorlar. Dolayısıyla bu sistem, bir özgürlük ya da temsil sistemi değil, aksine bir sömürü sistemidir. Zira bu sistem, sıradan insanların çığlıklarını görmezden gelerek zenginlerin ve güçlülerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Bu yüzden devam eden protestolar, sadece halkın arzuları ile hükümetlerinin eylemleri arasındaki derin uçuruma ışık tutmakta ve demokrasinin, hizmet ettiğini iddia ettiği insanların değil, iktidardakilerin lehine çalışan baskıcı bir yapı olduğunu ortaya koymaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Divan Ebu İbrahim

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 22/10/2024

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 22/10/2024
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- Yahya Sinvar'ın Şehadeti
- Yenidoğan Çetesi ve Bebek Cinayetleri
- Bahçeli'nin Öcalan Açıklaması

 

H. 19 Rebiu's Sâni 1446 El-Muvafık M. 22 Ekim 2024

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Basın Konferansına Davet

Değerli basın mensupları, yazılı, görsel ve işitsel medya kuruluşları, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, “Entebbe Anlaşması, Rönesans Barajı ve Yöneticilerin Ümmetin Hayatı Çıkarlarını Peşkeş Çekmesi” başlıklı düzenleyeceğimiz basın toplantısında sizleri ağırlamaktan ve aramıza görmekten memnuniyet duyarız.

Konuşmacılar: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü Üstat İbrahim Osman (Ebu Halil)

Tarih: 23 Rabiu’s Sânî 1446 / 26 Ekim 2024 Cumartesi Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stad Caddesi, Stadın Doğu Tarafı.

Sizleri aramızda görmekten mutluluk duyarız.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER