Pazartesi, 28 Safer 1446 | 2024/09/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ukrayna: Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!

  • Kategori Ukrayna
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Ukrayna:
Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!
 

Sadece “Rabbimiz Allah'tır” dedikleri için Özbekistan hapishanelerinde tutuklu bulunan kardeşlerimize destek için, Hizb-ut Tahrir/ Ukrayna'nın, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi tarafından başlatılan "Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!" başlıklı küresel kampanyanın faaliyetlerine katılımı.

Çarşamba, 17 Muharrem 1446 Hicri - 23 Temmuz 2024 Miladi

ukrayna

Hizb ut-Tahrir/Ukrayna'dan bir heyet Kiev'deki Özbek Büyükelçiliği'ne bir ziyarette bulundu

Özbek rejiminin siyasi tutuklulara, özellikle de Hizb-ut Tahrir gençlerine karşı işlediği suçlar hakkında partiden Özbek cumhurbaşkanına bir mesaj iletildi.

Çarşamba, 17 Muharrem 1446 Hicri - 23 Temmuz 2024 Miladi

ukrayna

#ÖzbekistandanÇağrı
#PleaFromUzbekistan
#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД
#صرخة_من_أوزبيكستان

ukrayna

İlgili Bağlantılar:

Hizb-ut Tahrir Ukrayna Resmi Web Sayfası
Hizb-ut Tahrir Ukrayna Twitter Sayfası

Hizb-ut Tahrir Ukrayna Facebook Sayfası

 

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Hilafet, IMF'nin Dikte Ettiği Özelleştirme Politikasına Son Verecektir!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Hilafet, IMF'nin Dikte Ettiği Özelleştirme Politikasına Son Verecektir!

Hilafet, enerji, petrol ve gaz sektörlerinin mahvolmasına neden olan IMF diktasındaki özelleştirme politikasına son verecektir.

#خلافت_نیا_عالمی_آرڈر

#Khilafah_New_World_Order

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

26 Zilhicce 1445 Hicri 4 Temmuz 2024 Miladi

Basın açıklamasını okumak için Tıklayınız

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

Yahudilerin Yemen’deki Suçlarını ve Huzursuzluklarını Ancak Hilafetin Ordusu Durdurabilir

20 Temmuz 2024 Cumartesi günü Yahudi varlığı uçaklarının, Yemen’in batısındaki El Hudeyde şehrine düzenlediği ve enerji santrali ile akar yakıt tanklarını hedef aldığı saldırılarda çok sayıda insan şehit oldu ve yaralandı. Axios sitesinin bir Yahudi varlığı yetkilisinden bildirdiğine göre Husilere yönelik düzenlenen hava saldırıları, ABD ve uluslararası koalisyonun koordinasyonuyla gerçekleştirildi.

Müslüman ülkelerdeki rejimlerin ihmalkarlığı, vurdumduymazlığı ve ihaneti sayesinde ve başta Amerika olmak üzere uluslararası işbirliğiyle Mübarek Toprak Filistin’de akıttığı Müslüman kanlarıyla, Gazze’de işlediği katliam ve soykırımlarla yetinmeyen Yahudi varlığı, şimdi de küstahça ve yüzsüzce Yemen’de Müslümanları katletmeye başladı. Yahudi varlığının bu küstahlığı ve nobranlığı, tarihleri utanç verici eylemleriyle kararan ve Yahudi varlığını hiçbir zaman kızdırmayan yöneticiler ve benzerlerinin yüzlerine atılmış unutulmaz bir tokattır. Allah’ın, üzerlerine zillet ve meskenet damgası vurduğu bu suç varlıkla yüzleşmedeki bu apaçık yetersizlik, Müslüman ülkelerdeki kurulu ve gökten kopup yeryüzüne daha doğrusu kafir düşman Amerika ve İngiltere’ye bağlanan milliyetçilik temelindeki karikatür devletçiklerin zayıflığını göstermektedir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلا بِحَبْلٍ مِنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ“Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ahdine ve insanların himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah’ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir.” [Ali İmran 112] Amerika ve İngiltere, kukla yöneticiler aracılığıyla Müslümanları parçalama ve bölme planlarını hayata geçiriyor ve bu kanserli varlığı ümmetin vücudunda tutmak için ellerinden geleni yapıyor.

Yahudilerin küstahlığına ve caniliğine verilecek yanıt, Birleşmiş Milletler’den, Adalet Divanı’ndan ya da Güvenlik Konseyi’nden bu küstah davranışın durdurulması talebinde bulunmak değildir. Dayanışmaya çağıran oturma eylemleri ve yürüyüşlerle de olmaz. Filistin halkına destek, savaşmaksızın onlar için dua etmekle ya da kınamakla da olmaz. Katliam işlemesi ve kan dökmesi için Filistinlilerle Yahudi ordusunu baş başa bırakmakla da olmaz. Gazze halkını ve tüm Müslümanları desteklemek ve Yahudi varlığının kökünü kazımak ancak güç kullanılarak, kana kanla, orduya orduyla karşılık verilerek mümkündür. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللهِ وَعَدُوَّكُمْ“Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın.” [Enfal 60]

Bu cani varlığa verilecek yanıt, Müslüman ülkelerdeki hain yöneticilerin tahtlarını devirdikten sonra üzerinde sancağı dalgalandırmak üzere orduları Mescid-i Aksa’ya doğru yürütmektir. Çünkü bu yöneticiler, ümmet ile Mübarek Toprak Filistin halkını desteklemek arasında duran engellerdir. Ümmetin samimi çocuklarının lisani hali ve söylemleri şöyle sesleniyor: Müslüman askerler ve subaylar arasında damarlarındaki kanı kaynayan, Müslüman ülkelerdeki zararlı yöneticileri devirmeden ve bu misyonu eda etmek üzere orduları harekete geçiren bir halife atamadan rahat ve huzura ermeyecek bir adam yok mu? Yoksa Filistin halkını zillet ve aşağılanmaya mı, ciğerleri ve etlerinin Yahudi köpekleri tarafından yenilmesine mi terk ediyorlar?

Ey Müslümanlar! Ümmet, habis Yahudi varlığını birkaç saat içinde bünyesinden söküp atabilecek güçtedir. Allah yolunda cihada ve şehit olmaya iten bir imana sahiptir. Yahudi varlığına doğru yürümek, onu ezmek, kökünden söküp atmak, böylece toprakları ve kutsal mekanları kurtarmak, Mübarek Toprağı İslam otoritesi altında aziz halkına geri vermek için can atan güçlü silahlara ve ordulara sahiptir. Ancak kukla yöneticiler bu devasa orduları ya kışlalarına hapsediyor ya da Amerika ve Batı’ya hizmet etmek, halkları bastırmak ve Müslümanlarla savaşmak için kışlalarından çıkarıyorlar. Kuşkusuz biz, ümmetin uykusundan uyandığına ve Allah’ın izniyle zincirleri kırma yolunda ilerlediğine inanıyoruz.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Devamını oku...

Husiler, Taşkınlıklarına Devam Ediyorlar, Hizb-ut Tahrir Gençlerini Gözaltına Alıyorlar!

8 Temmuz 2024 Pazartesi günü Husiler, Hizb-ut Tahrir gençlerinden Halid Muhammed El-Hami’yi eşini Taiz Valiliğindeki El Zekira pazarındaki hastaneye götürürken kaçırdılar. Bununla da yetinmeyip yakınlarının onu ziyaret etmesini engellediler. Onu İslam dinini yüceltmek, Müslümanları birleştirmek ve yeryüzünde İslam’ı uygulayan bir devlet kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan Hizb ut-Tahrir ile çalışmakla suçladılar. Bilindiği üzere yüz yılı aşkın bir süredir yeryüzünde İslam Devleti yok.

Hizb-ut Tahrir gençlerini gözaltına almak da dahil olmak üzere Husilerin işledikleri zulümler, davetini yüklenenlere karşı devam eden acımasız savaşta sömürgeci kafir Batı’nın çıkarlarına hizmet etmektedir. Kafir Batının yandaşları, İslami yönetimin yeryüzüne dönüşünü önlemek için Hilafete savaş açmış durumdalar. Hizb-ut Tahrir, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurma hedefini gerçekleştirmede sadece Allah’tan yardım umar ve medet bekler. Bu hapis cezasını gerektiren bir suç mu?

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ * الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ “Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür.” [Buruç 8-9]

İslam’a karşı savaş açılması ve ona çağıran gençlerin hapse atılması garip ve tuhaf değil mi? Nerede? Hem de iman ve hikmet ülkesinde, Ensar’ın ülkesinde! Daha da kötüsü, partinin gençleri İslam Hilafetini kurmak için çalışmakla suçlanıyor! Nerede? Halkı Müslüman olan bir İslam ülkesinde. Gençler, hakkı söyleyen, İslam’a göre hükmedilmesi gerektiğini belirten ayetleri okuyorlar.

وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللّهُ إِلَيْكَ “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın.” [Maide 49]

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar” [Nisa 65]

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.” [Maide 44] Allah’ın kurulmasını emrettiği bir devletin kurulması için çalışmak ve davet etmek suç mu? O devlet Müslümanları tek bir toprakta, tek bir bayrak ve tek bir yönetici altında bir araya getirecektir. Müslümanlar, Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünneti üzerine Halifeye biat edecekler, birlikte Allah’ın düşmanlarına karşı cihat edecekler ve Allah’ın indirdikleriyle hükmedeceklerdir! Bu, bir Müslüman ülkesinde bir Müslümanın hapse atılmasını gerektiren bir suç mu?

Husiler kulaklarımızı sağır ediyorlar ve gece gündüz İslam’a yardım çığlıkları atıyorlar. Ama öte yandan İslam’ı hâkim kılmak için çalışanları gözaltına alıyorlar! Ayrıca yalan da söylüyorlar. Kirli suç eylemlerinde hiçbir gerçekliği olmayan içi boş sloganlar dillendiriyorlar. İnsanları laik cumhuriyet sistemiyle yönetiyorlar, BM yasalarını hakem kılıyorlar ve her yerde mezhepçilik fitnesini yayıyorlar. Müslüman ülkelerdeki tüm yöneticiler ve arkalarındaki sömürgeci kafir Batı gibi onlar da Hizb-ut Tahrir’in taşıdığı ve dayandığı fikir ve projenin gücünü, insanları ikna etme ve onları fikri ve siyasi olarak etkileme yeteneğini biliyorlar. Parti ve gençlerinin maddi ve askeri eylemlere başvurmadıklarının da farkındalar. İşte bu yüzden kovuşturma ve gözaltı konusu devreye girmektedir. Parti ve gençlerinin ümmetle baş başa bırakıldığında partinin kısa sürede ümmetin liderliğini alacağını biliyorlar. Ne var ki, iktidarlarını ve ceberut saltanatlarını sona erdirecek olan parti çalışmalarının gerçekliğinin ve doğasının farkında olmaları, hiçbir caydırıcı unsura aldırış etmeden çeteler ve mafyalar gibi davranmalarına neden olmaktadır. Sanki Yüce Rabbimizin her zalimi gözetlediğinin farkında değiller.

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, Allah’ın izniyle hakikati söylemeye devam edecektir. Allah hakkında hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaz. Suçluların yandaşlarının kovuşturması ne kadar çok ​​ve yoğun olursa olsun, cesaretini kıramayacaktır. Gençlerine karşı yapılan bu haksız eylemler, onların bu dünyada sadece güç ve izzetini artıracak, ahirette ise Allah’ın izniyle sevap ve Allah’ın rızasına nail olmalarını sağlayacaktır. Lisani halleriyle Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözünü söylemeye devam edeceklerdir.

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ“Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.” [Ali İmran 173]

Ayrıca, bu ümmetin iyiliğin hiçbir zaman sona ermeyeceğinden emin olduğumuzu ve Yemen halkımızın iyilik yarışında Müslümanların en ön saflarında yer aldığını vurguluyoruz. Yemen halkımızın, zalim yöneticiler hoşlanmasa da Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İmam Ahmed’in rivayet ettiği sahih hadiste müjdelediği Hilafeti ilk kuranlardan olacağını umuyoruz:

تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا اللهُ إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا. ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا. ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَرْفَعَهَا. ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا. ثُمَّ تَكُونُ خِلَافةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Nübüvvet içinizde, Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet metodu üzere bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder. Ardından Allah onu da -dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat/bir krallık/zalim yönetimler başa gelir; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”

Devamını oku...

Medya Savaşı ve Kurban da Gerçekler!

Rusya’nın Şubat 2022’de başlattığı Ukrayna savaşıyla birlikte Mart ayında Avrupa Birliği (AB) Avrupa’daki birçok Rus veya Rusya yanlısı basın kuruluşunu yasakladı. AB, Rusya’nın basın kuruluşlarını propaganda ve dezenformasyon için kullandığını ileri sürerek bu önlemleri meşru göstermeye çalıştı. Mart 2024’te AB, propaganda yapmak ve Ukrayna savaşını desteklemekle suçladığı dört medya kuruluşunun daha faaliyetlerini askıya aldığını bildirdi. Buna karşılık Rusya da 81 Avrupa medya kuruluşuna erişim engeli getirdi ve yasakladı.

Rusya, “mütekabiliyet” ilkesinden hareketle erişim yasağı getirdiğini ileri sürürken Avrupa Birliği bu erişim yasağını kınadı. Joseph Borrell yaptığı açıklamada, “Yasaklanan Avrupa medyasının gazetecilik ilke ve standartlarına göre çalıştığını, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırıları da dahil olmak üzere Rus izleyicilere de gerçek bilgiler verdiğini” belirtti.

Buradaki yasağın, anlatıyı kontrol etmek için olduğu tartışma götürmez. Öyle ki her iki kesim de kendine uygun imajı sunmak, sempati kazanmak ve kamuoyunu harekete geçirmek için gerekli argümanları ve gerekçeleri sunma çabasındadır.

Avrupa Birliği ve genel olarak Batı, dünyaya dayatmaya çalıştığı standart ve normları belirleme hakkının hala kendinde olduğunu düşünüyor. Demokrasisini ve kefil olduğu özgürlük ilkelerini mutlak gerçek olarak görüyor. Bu da kendisine uygun ve çıkar, açgözlülük ve sömürünün egemen olduğu istek ve yönelimleriyle uyumlu yasaları dayatmasını kolaylaştırıyor. Batı, hedeflerine ulaşmak için sık sık yalan ve aldatmacaya başvuruyor. “Amaç, vasıtayı meşru kılar” kuralına göre hedefe ulaştığı sürece bu yöntemlerin meşru olduğunu düşünüyor. Kendisi için amaç ve hedefleri belirleyen bizzat kendisi olduğundan, çıkarlarına ulaşmak için araçları meşrulaştırıp kanunlaştırabiliyor. Bunun sayılamayacak kadar çok örnekleri var. Hatta bu ilke onların dini ve imanı haline gelmiştir.

Batı, ifade ve fikir özgürlüğünün yanı sıra kişisel, medya ve din özgürlüğü de dahil olmak üzere özgürlüklerin sigortası olmakla övünürken, mutlak bir hak olduğunu iddia ettiği görüşe muhalif herkesin karşısında durmak için yasallaştırdığı ve meşrulaştırdığı araçları nasıl manipüle ettiğine tanık oluyoruz Görüşünü kanıtlamak için bazen tarihi çarpıtmakta, bazen de medyayı yanlış yönlendirmektedir. Dolayısıyla fikri çatışmayı sınırlamak veya yalanlarını, yozlaşmış fikirlerini ve kötü prosedürlerini ifşa eden gerçekleri gizlemek veya işlediği suçları örtbas etmek için medyaya kısıtlama getirme derdindedir.

Savaş ve barış halinde Batı’daki durum budur. Çünkü değişken çıkarlara dayalı bir ilke kaçınılmaz olarak değişken ve dalgalı olacak, çıkarlara göre şekil alacak ve koşulların değişimine uğrayacaktır. Bütün bunlara karar verenler aciz, kusurlu insanlardır. Dün faydalı olan, yarın zararlı olabilir ve dün dost olan, bir kalem darbesiyle düşman olabilir. Dün savunduğu fikre bugün savaş açabilir, yarın da yasaklayabilir. Böylece görüşler ve imajlar değişkenlik göstermekte, ilkeler hem meşru hem de gayrimeşru çıkarların, hedeflerin ve kişisel amaçların rüzgarında değişken hale gelmektedir.

Örneğin Batı, Holokost’un araştırılmasını bile yasaklamakta ve Holokost’u kabul etmeyenlere yıllarca hapis cezası vermektedir. Benzer şekilde, Yahudi varlığını eleştirmek de anti-Semitizm olarak kabul edilmekte ve kanunen cezalandırılmaktadır. Son dönemde Filistin meselesine ilişkin gösteri düzenlenmesi, görüşlerin dile getirilmesi, Yahudilerin Gazze’deki suçlarının ifşa edilmesi, Filistin topraklarını işgallerini reddedilmesi de suç sayılmaktadır. Batı, Yahudi varlığını geri alınamaz bir hak olarak görüyor. Hatta Almanya, vatandaşlık başvurusunda bulunanların İsrail’in var olma hakkını kabul etmelerini şart koşan bir yasa bile çıkardı. Son olarak Batı, sosyal medyada bir haberi veya görüşü paylaşan veya beğenen herkes suçlu saymakta, terörizmi övdüğünü ya da halklar arasında kin ve nefret çıkardığını düşünmektedir. Oysa bu tanımları koyan, bu terimleri tanımlayan ve gerçekliğine ya da doğruluğuna göre değil, çıkarlarına göre kanunlaştıran Batı’nın ta kendisidir. O kadar ileri gitti ki, Hamas yanlısı bir terörist sembolü olduğu düşüncesiyle ters kırmızı üçgen sembolünü yasaklayan bir yasa çıkardı!

Böylece Batı’nın, Rusya’nın Batılı basın kuruluşlarını yasaklama önlemlerini kınaması, ikiyüzlü ve hatta kafir olduğunu kanıtlamaktadır. Oysa aynı önlemi kendisi için kabul edip, başkaları için yasaklaması benimsediği ilke ve anayasasına aykırıdır.

Savaş halinin, konumlarını güçlendirmek, cesaretlerinin kırılmasını önlemek ya da siyasi veya askeri kararları etkilemek için savaşan ülkelere istisnai tedbirler dayattığı biliniyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ şu buyruğunda buna dikkat çekti:

وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الْأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنبِطُونَهُ مِنْهُمْ وَلَوْلَا فَضْلُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلَّا قَلِيلاً“Kendilerine güvenlik (barış) veya korku (savaş) ile ilgili bir haber geldiğinde onu yayarlar. Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm) çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç, muhakkak şeytana uyardınız.” [Nisa 83] Çünkü Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem seriyeler gönderirdi. Galip veya mağlup olmaları durumunda, yaymak için münafıklar seriyyelerin durumunu sorarlardı. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den önce konuşurlar ve böylece müminlerin kalplerinde şüphe oluştururlardı. Bu durum, İslam Devleti’nin medya politikasına da uygun düşer. Medya ve haberlerin yayılmasından devlet sorumludur. Allah savaş halinde düşmana yalan söylenmesine izin verdi. Savaş hali dışında ise hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler için yalan söylemek haramdır. Dolayısıyla gerçeği araştırmak meşru bir iştir ve doğruyu araştırmak her Müslümanın geleneğidir. Bu, İslam Devleti’nin ümmetin işleriyle ilgilenme ve İslam davetini tüm insanlığa taşıma politikasıdır.

Bu yasa her şeyi bilen Yaratıcı’dan gelmiştir, aciz ve kusurlu insanlardan değil. Tüm yasalar, insanları karanlıklardan aydınlığa, dinlerin zulmünden rahmanın adaletine çıkarmak için Alim ve Hakim katından indirilmiştir.

Devamını oku...

Mesaj Alındı, Peki Yanıt Nerede?

Amerika, yaramaz çocuğu ve ileri karakolu Yahudi varlığının 7 Ekim 2023’te Gazze’de direnişçiler tarafından yediği tokada hiçbir şekilde tahammül edemedi. Bu yüzden NATO’daki sömürgeci müttefikleriyle yeni bir haçlı seferi başlattı. ABD, kendisine isyan eden hem kendisinin hem de yaramaz çocuğunun prestij ve itibarını yerle bir eden ümmete bir mesaj vermek için Yahudi varlığını kullandı. Amerika, Müslümanların tek bir ümmet olduğunu, tek bir vücut olduklarını, tıpkı Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in nitelendirdiği gibi bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaştığını kesinlikle çok iyi biliyor. Amerika, sadece direnişçilere değil, tüm ümmete bir mesaj vermek istedi. Mesaj, haklarını veya özgürlüklerini ve kutsallarını kurtarmak isteyen ümmete ya da bir gruba asla izin verilmeyeceği mesajı idi. Sömürgeci devletler ve haçlı ittifakı olarak Batılı ülkeler, Kral Richard savaşlarından günümüze kadar haçlı seferlerine hiç ara vermemişlerdir. Doğuda Endonezya’dan, Hindistan alt kıtasına ve Arap ülkelerine, Kuzey ve Orta Afrika’ya kadar sömürgeci pençesinden kurtulmaya çalışan Müslüman halklara ve İslam ümmetine rıza ve tahammül göstermemişlerdir.

Bu bağlamda, küfrün ele başı ve Haçlı İttifakı’nın lideri Amerika’nın, Arap Baharı halklarının özgürlüklerini kazanmalarına ve sömürgeci kafirin boyunduruğundan kurtulmalarına izin vermediğini gördük. Bazen hileyle, bazen yüzleri değiştirerek, bazen de bastırarak bu devrimleri kontrol altına aldığına tanık olduk. Bu devrimleri boşa çıkarmak ve devrim halklarının gerçek değişime ulaşmasını engellemek için büyütüp beslediği Müslüman ülkelerdeki ajan yöneticileri ve siyasi çevreleri kullandı. Amerikan ajanı Baasçı Nusayri rejiminin enkazı üzerinde bir İslam Devleti kurma farkındalığının olduğu Şam Devrimi Amerika’yı bitap düşürünce, ABD, devrimi zorla ezmek için tüm uluslararası ve bölgesel haydutlarını seferber etti. “Ey İslam ümmeti! Sen sömürgeciliğin pençesinden kurtulamazsın, Allah’ın Şeriatını hâkim kılma çağrısında bulunamazsın, ülken benim hayvan çiftliğim ve araçlarımın benzin istasyonu olarak kalmalıdır” şeklinde Şam halkına ve ümmetin geri kalanına mesaj vermek için Rusya’daki alkolikleri, İran’daki Farsları, Lübnan’daki İran Partisini, Nusayri rejimini ve son olarak da Türkiye’deki münafıkları (bardağı taşıran son damla) seferber etti.

Aynı şekilde Amerika, Haçlı müttefiklerini de harekete geçirdi ve ümmete, Amerika’nın, Batılı ülkelerin ve Haçlı ittifakının yaramaz çocuğu gazaba uğrayanlara “dil uzatmasının”, haysiyetlerini ayaklar altına almasının veya onlara en ufak bir darbe vurmasının caiz olmadığı mesajını iletmek için Yahudi varlığını kullandı. Bu nedenle ABD, mutant Yahudi varlığına silah, teçhizat ve para sağladı, siyasi ve medya desteği verdi. Haçlı ittifakının tam desteğini alan Yahudi varlığı da Gazze’de katliam ve kıyım işlemeye, kafa kesmeye, bombalamaya ve yok etmeye devam etti. Amerika ve Yahudi varlığı bu suçları günün her saatinde kukla TV ekranlarında yayınladı. Ümmeti aşağıladı, ümmet, suçluların çocuklarını öldürdüğüne, kadınlarına tecavüz ettiğine tanık oldu. Çocuklarını desteklemesine ve onları kurtarmasına izin verilmedi. Böylece Amerika, kadın ve çocuk ceset yığınları üzerinden mutant varlığa kaybettiği hayali “prestijini” yeniden kazandırdı. Ümmet de çocuklarını koruma, yardım etme ve onları canavarların elinden kurtarma becerisine olan güvenini yitirdi. Ayrıca, Arap Baharı ülkelerindeki kukla rejimleri değiştirebileceğine dair güvenini de kaybetti. Gazze halkına yönelik devam eden zulüm ve direnişe yönelik saldırılar, bu mesajın ulaştırılması için seçilmiş kurbandan başka bir şey değildir.

Mesaj açık ve net bir şekilde alınmıştır. Önümüzdeki hafta Amerika, işlediği şeytani eylemlerinden dolayı ödüllendirmek, devletinin savunmasız kadınlar, çocuklar ve zayıf donanımlı direniş karşısında zafer kazandığını ilan etmek için en büyük mücrim Netanyahu’yu Darun Nedve’de, ABD Kongresi’nde ağırlayacak! Peki yanıt nerede? Bu suçluların hak ettiği yanıt, Müslümanların kukla yöneticilerinin tahtlarını devirmek, ümmetin birliği önünde duran engelleri kaldırmak, ümmeti kafir Batı’nın pençesinden kurtarmak, Yahudileri hezimete uğratmak ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmaktır... Bu yanıt, Müslümanların Halifesi Muzaffer komutan liderliğindeki orduları harekete geçirmek, Yahudileri öldürmek, mübarek Mescid-i Aksa’yı kurtarmak, Amerika ve Haçlı müttefiklerine Şeytan’ın vesvesesini unutturmaktır. Bu nedenle ümmet, Müslüman ordulara çağrıda bulunmalı, genelkurmay başkanlıklarının önünde oturma eylemi düzenlemeli ve Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret talep etmelidir. Güç ve kuvvet ehli bu çağrıya yanıt vermeli, kukla rejimleri devirerek bağımlılıktan kurtulmalı, dinlerine ve ümmetlerinin tarafında hizalanmalıdır. Böylece dünyada izzete ve ahirette ise mutluluğa erişeceklerdir.

لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ “İşte çalışanları bunun için çalışsın.” [Saffat 61]

Devamını oku...

Washington’daki Son NATO Zirvesi Ve Yetmiş Beş Yıllık Saldırganlık ve Kibir

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Washington’daki Son NATO Zirvesi Ve Yetmiş Beş Yıllık Saldırganlık ve Kibir

Üstad Ahmed El-Hutvâni’nin Kaleminden

ABD Başkanı Joe Biden Washington'da düzenlenen Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) zirvesinin açılışını yaptı ve bu zirve, Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinin liderlik ettiği saldırgan uluslararası askeri ittifakın kuruluşunun 75. yıldönümüne denk geldi; zira bitmek bilmeyen bölgesel ve yerel savaşları körükleyen, dünyada sürekli olarak tahribata ve yozlaşmaya yol açan ve beş kıtada sayısız çatışma ve gerilim noktaları oluşturan bu ittifaktır.

Biden zirvenin açılışında aldatıcı ballı sözler söyledi; zira ittifakı övdü, başarılarını abarttı ve kuruluşunun yetmiş beşinci yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada bunu, 75 yıl önce asıl anlaşmanın imzalandığı yerin önemiyle ilişkilendirdi. Ancak aslında o, NATO’nun yayılmacı ve sömürgeci bir karaktere sahip olduğu gerçeğini görmezden geldi ve yalan ve iftirayla onu, küresel barış ve istikrarın yayılmasına katkıda bulunduğu şeklinde nitelendirdi!

Mevcut zirve genel olarak ittifakın Ukrayna’ya verdiği kararlı desteğe odaklandı; özellikle bu, Rusya’nın geçen Pazartesi günü Ukrayna şehirlerini füzelerle bombalamasının ve bunun da Kiev'deki bir çocuk hastanesine isabet etmesine yol açmasının ardından geldi; bu da ittifak liderlerinin görüşmelerinde, zirvelerinin büyük bir bölümünü Ukrayna dosyasını ele almanın önemine çağrı yapmalarına neden oldu. Şöyle ki; diğer dosyaları gölgede bırakarak gelecek yıl Ukrayna’ya 43 milyar Dolar değerinde ek mali yardım sağlama sözü verdiler ve ona, F-16 savaş uçakları da dahil olmak üzere hava sahasını korumak için yeni silahlar tedarik etmeyi taahhüt ettiler.       

Avrupa’da yeni gelişmiş Amerikan silahlarının konuşlandırılmasına gelince; Biden yönetimi, 2026 yılında Almanya’da uzun menzilli füzelerin konuşlandırılmasına başlayacağını açıklarken Almanya ise başka yeni silahların konuşlandırılacağının da sinyalini verdi; nitekim Beyaz Saray ve Almanya hükümeti, Soğuk Savaş'tan bu yana -ilk kez NATO zirvesi sırasında-, 2026’dan itibaren Almanya’da, Rus topraklarına ulaşabilecek yüksek kapasiteli ABD silahlarının konuşlandırılacağını duyurdu ki bunlar arasında, Avrupa’daki NATO müttefiklerine daha iyi koruma sağlayan yeni geliştirilmiş hipersonik silahların konuşlandırılmasına ek olarak, 2.000 kilometreden fazla mesafeye ulaşan Tomahawk seyir füzelerinin ve SM-6 uçaksavar füzelerinin konuşlandırılması da yer almaktadır.

Zirvede ayrıca zirvenin kapanış gününde Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore liderleriyle yapılacak görüşmeler öncesinde Japonya ve Güney Kore ile ilişkilerin güçlendirilmesi çağrısında bulunulurken diğer taraftan Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol ve Japonya Başbakanı Fumiyo Kişida NATO ile güvenlik işbirliğini güçlendirme sözü verdiler.

Rusya’ya gelince; NATO’nun Rusya'ya yönelik düşmanlığını tırmandırmasına karşı Amerika’yı ve Batı’yı uyardı ve her türlü tırmanışa karşılık vereceğini söyledi; zira Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov St. Petersburg'da şunları söyledi: “Bu tür silahlar nedeniyle Rusya’nın güvenliği tehlikeye maruz kalacak ve bu da Rusya’nın bir tepki vermesini gerektirecektir.”

Çin, Perşembe günü NATO zirvesi açıklamasını kınadığını ifade etmesinin yanı sıra Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Perşembe günü, NATO zirvesinde yayınlanan deklarasyonu Çin'in kınadığını ve güçlü bir şekilde karşı çıktığını dile getirerek NATO’nun açıklaması hakkında şunlara dikkat çekti: “Asya-Pasifik bölgesinde gerilimi körükleyen ve Soğuk Savaş zihniyetini taşıyan düşmanca açıklamalarla, önyargılarla, çarpıtmalarla ve provokasyonlarla doludur.” Ayrıca Çin bu konuda NATO’ya ciddi resmi protestolarda bulunmuştur.

İttifakın önde gelen Amerikalı ve Avrupalı ​​üyelerinin dünyaya bakışı, hegemonik ve kibirli bir bakıştır; özellikle Amerika’nın ittifaka bakışı, sömürgeci bir liderlik ve yönetim bakışı olup bu da maddi menfaate dayalıdır; zira Amerika ve onun büyük müttefikleri dünyayı kendileri için bir çiftlik ve sömürgeleştirilecek, faydalanılacak ve sömürülecek bir yer olarak görmektedirler.

Amerika, ittifakı, güç ve askeri üsler konuşlandırarak ve Çin ve Rusya’yı kuşatmak için bölgesel ve küçük ülkelerle askeri ittifaklar kurarak, Amerika ve ittifak tarafından kuşatılan Rusya ve Çin başta olmak üzere rakip büyük güçlerin yeteneklerini sınırlamak için kullanıyor ve aynı zamanda Amerika, Avrupalı ​​ortaklarına Amerikan şemsiyesi altında koruma, bağlılık ve disiplin dayatıyor.

Dünyanın geri kalan ülkelerine gelince; Amerika, ittifak yoluyla ya Libya ve Sırbistan'a yaptığı gibi onları dizginlemek ya da parçalamak için askeri müdahalede bulunuyor, ya da diğer ülkelere yaptığı gibi onları caydırmak ve itaat etmelerini sağlamak için onları korkutuyor, tehdit ediyor ve büyük sopa sallıyor.

NATO aslında Sovyetler Birliği Devleti’ni caydırmak ve Avrupa'daki nüfuzunun yayılmasını önlemek için kurulmuştu; bu yüzden Komünist Rusya liderliğindeki Varşova Paktı’nın kaldırılmasından, komünizmin çöküşünden ve komünist devletler kampının sona ermesinden ve Sovyetler Birliği’nin tamamen dağılmasından sonra feshedilmesi ve ortadan kaldırılması gerekiyordu. Ancak olan şu ki; Amerika ve Batılı ülkeler, geleneksel komünist düşmanının sona ermesine rağmen NATO’nun varlığını sürdürdüler, sonra şeytanlaştırdıkları İslam’ı aşırılık, terörizm ve köktencilik olarak nitelendirerek kendileri ve ittifak için yeni bir düşman icat ettiler.

NATO’nun genişlemesi, İsveç ve Finlandiya gibi daha fazla ülkeyi bünyesine katması ve Ukrayna’nın gelecekte NATO’ya katılma adaylığının desteklenmesi, evet tüm bunlar, sömürgeciliğin ve kibrin ömrünü uzatmak, zayıf ve yoksul ülkelere zorbalık yapmayı, onları sindirmeyi ve halklarını terörize etmeyi kalıcı bir uluslararası davranış ve küresel bir örf haline getirmek içindir.

Böylesine hegemonik ve zalim bir ittifakın varlığı nedeniyle ortaya çıkan bu anormal uluslararası durum, dünyanın kötülüklerden arındırılması için Müslümanlara değiştirilmesi, ortadan kaldırılması ve kendisinden kurtulunması gereken ağır bir gerçekliği dayatmaktadır; çünkü onun varlığının devam etmesi, uluslararası ilişkilerin olumsuz bir özelliği olarak, bu ilişkilerin yapısının çarpık bir doğası olarak ve büyük sömürgeci güçlerin hegemonyasının pekiştirilmesi olarak zulmün ve kibrin devam etmesi anlamına gelmektedir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında insanlığa miras kalan, Müslümanların ve onunla birlikte dünyadaki tüm mazlum ve mağdurların sırtına yüklenen bu ağır mirastan insanlığı kurtarmak için gerekli olan bu değişim kaçınılmazdır.

Bu büyük misyonu ancak, İslami hayatı yeniden başlatmak ve Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için ciddi ve ısrarla çalışan inançlı Müslümanlar arasından davet taşıyıcıları ve risalet sahipleri gerçekleştirebilir; zira insanlığı kapitalist dünyanın zulmünden ve onun suçlu NATO ittifakının temsil ettiği yağmacı askeri makinesinden kurtulmak için tek umut Hilafet Devleti’dir.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 504. Sayı - 17/07/2024

Devamını oku...

Bin Selman, Harameyn Beldesini Satmak İçin Zemin Hazırlıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bin Selman, Harameyn Beldesini Satmak İçin Zemin Hazırlıyor!

Haber:

Resmi Suudi Basın Ajansı'na göre, Prens Muhammed bin Salman ve Sullivan görüşmeleri sırasında şu değerlendirmelerde bulundular: “İki ülke arasındaki stratejik ilişkileri ve bu ilişkilerin çeşitli alanlarda geliştirilmesinin yolları ele alındı. Ayrıca görüşmede, İngiltere ve ABD arasında neredeyse tamamlanmak üzere olan stratejik anlaşma projelerinin yarı final formülü de ele alındı.” (El Arabiya Net)

Yorum:

Suud Hanedanı’nın Amerikalılardan silah satın almak için petrol harcamasının üzerinden 52 yıl geçmesinin ardından raporlar, Suud rejiminin son elli yılda silah satın almak için yaklaşık üç trilyon Dolar harcamasının ve Suudi ordusunun ABD güçleri tarafından 34 yıl boyunca eğitilmesinin ardından, sahip olduğu tüm bu yeteneklere rağmen Amerikalılardan koruma istemesinin mantıksız olduğunu vurgulamaktadır!

Bin Selman, Kudüs’ü kâğıt ve kalemle Yahudilere teslim eden ve ondan vazgeçen dedesi Abdülaziz’in izinden gidiyor, torunu da şimdi Mekke’den ve Harameyn beldesinden vazgeçip bunları ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kabrini bu haçlılara satmaya hazırlanıyor! Bunun da ötesinde bu kafirlere sadık kalarak Azze ve Celle’nin, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُمْ مِنْ الْحَقِّEy iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir.” [Mümtehine 1] kavlini sırtının arkasına atıyor.

Bütün bunları yapana ve Müslüman topraklarını ezeli düşmanlarına satana, itaat edilmesi gereken veliyyül emr veya yönetici demek doğru değildir; zira لَا طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ الْخَالِقِYaratıcıya isyanda kula itaat yoktur.” Bilakis o ve onun gibilerle savaşmak, onları gözetleyip durmak, İslam ümmetinin bağrına çöreklenmiş yozlaşmış insan yapımı rejimleri kökünden söküp atmak ve Allah Subhanehu’nun bize fark kıldığı ve Müslümanların topraklarını ve ırzlarının koruyacak, onlara Allah ve Rasulü’nün razı olacağı bir yaşamı garanti edecek ve böylece Müslümanların Allah’ın izniyle dünyada ve ahirette kazananlardan olacakları sistemi hakim kılmak gerekir; bu ise uzak veya imkansız değildir; çünkü bu, Rabbimizin vaadi ve kendi hevasından konuşmayan Sallallahu Aleyh ve Sellem’in müjdesidir: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra (Yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet Olacaktır.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Amine Arus

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER