Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Hükümet, Su, Elektrik ve Doğalgaz Krizlerini Çözmedeki Başarısızlığını Protesto Eden İnsanları Tutukluyor

Hükümet, su, elektrik ve doğalgaz krizlerini çözmedeki başarısızlığını protesto etmek için yürüyüşe katılmaya hazırlandıkları sırada dün Dakka şehrinde yedi kişiyi tutukladı. Zira Hizb-ut Tahrir şebabı ve destekçileri Rajluki mescidi önünde toplandıkları bir sırada polis onların bir araya gelmelerini engellemiş, mescitte arama yapmış ve aralarından üçü Hizb-ut Tahrir şebabından olmak üzere katılımcılardan yedi kişiyi tutuklamıştır.

Hükümetin bu aşağılık tutumu, kapitalist nizamın insanlara karşı en ufak bir sorumluluk duygusu taşımayan yöneticiler çıkarttığını açıkça ortaya koymaktadır. Zira onlar, bir taraftan insanları daha önce benzeri görülmemiş krizlere sokarlarken diğer taraftan protesto etmelerinden ve meşru haklarını talep etmelerinden dolayı insanlara baskı uygulamaktadırlar.

Bangladeş'in üzerinden geçen kırk yıl içerisinde ülkeyi yönetmek üzere birbirini takip eden hükümetler diktatörlük, demokratik ve nizamsal yönetim gibi çeşitli nizamlarla yönettiler ancak bu nizamların hepsi insanların temel ihtiyaçlarını garanti etmede başarısız oldular. Zira geçen otuz dokuz yıl boyunca bu ahmak Bangladeş yöneticilerinden hiç birinin aklına güçlü ve bağımsız bir ekonomi inşa etmek gelmedi. Doğalgaz ve taş kömürü gibi bol servetlere sahip olmasına rağmen Bangladeş, geri kalmış fakir üçüncü dünya ülkelerinden sayılmakta ve 5. 500 megavattı geçmeyen elektrik ihtiyacını bile üretmeye gücü yetmemektedir. Dolayısıyla bu yöneticilere el-Mustafa [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisi intibak etmektedir:

مَا مِنْ أَحَدٍ اسْتُرْعِيَ رَعِيَّةً يَمُوتُ يَوْمَ يَمُوتُ، وَهُوَ غَاشٌّ لَهَا، إِلا لَمْ يَجِدْ رِيحَ الْجَنَّةِ، أَوْ قَالَ: مِنْ أَهْلِ النَّارِ " Allah'ın bir raiyyeye çoban kıldığı hiçbir çoban yoktur ki öleceği gün raiyyesini aldattığı halde ölmüş de cennetin kokusunu almış olsun. Veya (ravi) dedi ki: Ateş ehlinden olmamış olsun."

Yürüyüşe katılanlar, ümmetin sorununun tek çözümü olarak Hilafet Devleti'nin kurulmasına davet etmelerinin yanı sıra Şeyha Hasina ile Avami Birlik Partisi'nin alternatifinin Şeyha Halide Ziya ile Bangladeş Halk Partisi olmadığını vurguladılar.

Hilafet Devleti'ndeki yöneticiler, sorumludurlar ve muhasebe edilirler ki onların üzerine, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisi intibak eder:

الإمام راع وهو مسئول عن رعيته "İmam bir çobandır ve o güttüğünden sorumludur." Ayrıca halife, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini tatbik edecektir:

ثلاثة لا يمنعن: الماء والكلأ والنار "Üç şey yasaklanmaz: Su, mera ve ateş."

İşte bu üç şey, İslami şeriatın belirlediği kamu mülkiyetindendir. Bunun içindir ki Hilafet, insanların bunlardan faydalanmasına imkan tanıyacak, insanların içmek için sağlıklı su sağlayacak, bununda ötesinde Hilafet, Allah [Subhânehu ve Te'âla]'nın ümmete bahşettiği bu servetleri kendisinden süper bir devlet çıkarmak üzere güçlü ve bağımsız bir ekonomi inşa etmek amacıyla kullanacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, Hükümetin Amerikan Ordusu ile Gerçekleştirme Niyetinde Olduğu Ortak Askeri Tatbikatları Protesto Etmek için Bir Yürüyüş Düzenledi

Bangladeş'teki Amerika büyükelçiliği, 11.04.2010'da bir basın açıklaması yayınlayarak şöyle dedi: "Amerika ile Bangladeş kuvvetleri mayıs ayının sonlarında Chittagong ve Sylhet bölgesinde ‘Köpekbalığı' adı altında ortak askeri tatbikatlar yapacaklardır." Bunun içindir ki Hizb-ut Tahrir şebabı ile onların destekçileri, Chittagong'da bu tatbikatlara yönelik bir protesto yürüyüşü düzenledi. Yürüyüşteki göstericiler, Amerika'nın Müslümanlara olan düşmanlığını vurgulayan sloganlar attılar ve Müslümanları bu tatbikatlara karşı seslerini yükseltmeye davet ettiler.

Evet Amerika, yıllardır İslami ümmetin maslahatlarını yok etmek için çalışmaktadır. Bu tatbikatların ortak güvenlik işbirliği olarak isimlendirilmesi, bölgedeki planlarını uygulamaya imkan bulabilmek için İslam'ın geri dönüşünü ve İslami ümmetin kalkınmasını önlemek amacıyla Amerika tarafından hazırlanmış şerir bir komplodan öte bir şey değildir.

Amerika, Hindistan ile Çin'in ortasında bulunmasından dolayı Bangladeş'in coğrafi konumunu stratejik bir konum olarak görmektedir. Dolayısıyla Bangladeş, bölgedeki planlarını uygulaması açısından Amerika için önemli bir yerdir. Bunun içindir ki Amerika, Çin'i kuşatmak ve Hindistan'ı yakından gözetlemekte dahil ani çıkarlarını gerçekleştirebilmek için Bangladeş'teki ayaklarını pekiştirmeye ve buradaki Müslümanlara baskı uygulamaya çalışmaktadır.

Bütün bunların başında ise Amerika'nın bu bölgede dahil dünyanın dört bir tarafında İslam'a ve Müslümanlara karşı haçlı savaşında yoğun bir uğraş verdiğine şahit olmaktayız. Amerika'nın bu bölgede bulunma maksatlarından birisi de Pakistan, Bangladeş ve Endonezya'da Hilafet'in kurulmasını geciktirmek üzere çalışmaktır. Zira Hizb-ut Tahrir'in bu bölgelerdeki Hilafet'e dönük davetine insanların desteği büyümüş ve hizbin hedefini gerçekleştirmesine kıl kadar veya daha da yakın bir zaman kalmıştır. Bunun yanı sıra Amerika, Hilafet'in kurulmasının sonunun başlangıcı, Müslümanlara karşı haçlı savaşının ve dünya üzerindeki egemenliğinin sonu olacağının farkındadır.

Yürüyüşe katılanlar Müslümanları, hükümetin Amerika'ya boyun eğmesine karşı çıkmaya ve Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmaya davet ettikleri gibi kuvvet ehlini de sömürgeci politikacılar ve onların askerleriyle işbirliği yapmayı reddetmeye davet ettiler. Şayet Amerika derhal kararlı bir şekilde durdurulmazsa en uzun el onun eli olacak ve ümmete daha fazla zarar verecektir. Zira Subhânehu ve Te'alâ bizleri bu hususta uyarmış ve şöyle buyurmuştur:

إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَآءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ "Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten onlar inkâr edivermenizi istemektedirler." [el-Mumtehine 2]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni'ne Açık Mektup

Esselamü Aleyküm ve Rahmetüllahi ve berekatühü,

Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni'ne;

Gazeteniz yazarlarından Ebubekir SİFİL beyefendinin köşesinde 04 - 11 ve 18 Nisan tarihlerinde "Okuyucu Soruları 21, Muhtelif Meseleler 6-7-8" başlıkları altında üç adet yazısı yayınlanmıştır. Bu yazıların ilkinde bir okuyucu mektubuna kısaca değinerek, İslami, siyasi ve küresel bir parti olan Hizb-ut Tahrir'in kurucusu değerli âlim, mutlak müçtehit, büyük müfekkir, güçlü siyasetçi Şeyh Takıyyuddin En-Nebhani‘nin şahsı ve tesis ettiği Hizb-ut Tahrir hakkında kaynağı meçhul, içinde çirkin bir iftiranın da bulunduğu bilgilere yer vermiştir. İkinci yazısında görünüşte şeyhin bir Osmanlı alimi olmadığını ortaya koyma amacıyla gerçekte ise zihinleri bulanıklaştıracak bir tarzda, dipnot olarak yer verdiği kaynaklardan çok sınırlı bazı alıntılar yaparak, sanki anormal görüşlermiş gibi şeyhin bazı görüşlerine yer vermiştir. Üçüncü yazısında ise, hızını alamayarak, Hizb-ut Tahrir'in derin İslami kültüründen bihaber olmasından ya da hangi sebepten kaynaklandığını bilmediğimiz, garez kokan bir üslupla Hizb-ut Tahrir'in amacı ve çalışması hakkında haddini aşan ifadeler kullanmıştır.

Hizb-ut Tahrir, hiçbir neşriyatında Şeyh Takıyyuddin En-Nebhani'nin bir Osmanlı alimi olduğunu iddia etmemektedir ki bir mektuba cevap adı altında yazarınız bu konuya açıklık getirmeye çalışmış olsun. Madem bir mektuba cevap yazmak istiyor; Takıyyuddin En-Nebhani'nin hiçbir biyografisinde böyle bir iddia bulunmamaktadır şeklinde cevaplayabilirdi. Şeyhin hayatı ve mücadelesi hakkında detaylı bilgiler partinin kaynaklarında mevcuttur. Yazarınız bunlara başvurmak yerine, ancak istihbarat kaynaklarında yer alabilecek ve partiyi karalamak için ortaya atılmış çirkin iftiralara itibar etmekte, parti ve kuruluşu hakkında asli kaynak olan Hizb-ut Tahrir yayınlarına bakmamıştır. Partinin hiçbir yayınında geçmediği halde yazarınızın partinin ismini "Hizbu't-Tahrîri'l-İslâmî" şeklinde vermiş olması partinin kaynaklarından faydalanmadığına kesin bir delilidir.

Sayın Genel Yayın Yönetmeni, Hizb-ut Tahrir, köklü, derin bir İslami kültüre sahip, küresel ve İslami ümmetin teveccühünü kazanmış, 57 yıllık temiz geçmişi olan, siyasi bir partidir. Dolayısıyla cılız ve üstü kapalı karalama girişimleri, Hizb-ut Tahrir'i etkileyemez Allah'ın izniyle. Ancak, delilsiz, mesnetsiz ve asılsız iddialar içeren bu tür yazılara yer vermeniz halinde, bir medya organı olarak, Müslüman Türkiye kamuoyu üzerindeki, itibarınız ve güvenilirliğiniz olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle söz konusu yazıları kaleme alan yazarınızı ciddi bir şekilde uyarmanızı, hatta yazılarını tekzip etme yönünde talimat vermenizi,  temenni ederiz.

Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Türkiye için Tek ve Alternatifsiz Model, Raşidi Hilafet Devleti'dir

18 Nisan 2010 tarihinde televizyon kanalı atv'de gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Erdoğan'ın, başkanlık sisteminin Türkiye'nin gündemine gelebileceği ve kendisinin de bu sisteme olumlu baktığı yolundaki açıklamaları üzerine Türkiye kamuoyu yeni bir tartışma atmosferine girdi. Konuyu televizyon ekranlarında değerlendirenler, Türkiye'ye ABD'nin başkanlık sisteminin mi, yoksa Fransa'nın parlamenter sisteminin mi daha uygun olacağı, yoksa Türkiye'ye uygun farklı bir başkanlık sisteminin mi oluşturulması gerektiği üzerinde tartışmaya koyuldular.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar. İnanan bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm veren mi vardır?" [el-Maide 50]

Bilindiği üzere AKP iktidara geldiğinden bugüne, Türkiye'de İngiliz güdümlü dikta laik yönetim anlayışı yerine, ABD nüfuzunun pekişmesi ve temelli yerleşmesi adına ılımlı laik yönetim anlayışına zemin hazırlamak için çalışmaktadır. Türkiye'de başkanlık sisteminin yerleştirilmesi meselesi ise AKP'nin başından beri nihai hedef olarak arzuladığı ve gündeme getirmek için fırsat kolladığı bir meseledir. Zaten Batı'dan kopyalanan laiklik (dinsizlik) anlayışına göre vücuda getirilmiş olan cumhuriyet, Türkiye'deki Müslüman halkın inancına rağmen zorla tatbik edilmiştir. Şimdi yine başa dönülerek, yine halka rağmen nereden sistem kopyalanacağı tartışılmaktadır. 87 yıldır köhnemiş ve yıkılmaya yüz tutmuş bir devletin yeni bir makyajla ayakta tutulmasına çalışılmaktadır. Ayrıca bu sayede resmi rakamlara göre %13 düzeyindeki işsizlik, topluma yaşatılan müzmin fakirlik gibi konular gündemden uzak tutulmaktadır.

Hâlbuki Türkiye'deki Müslüman halk için gerçek çözüm, İslam akidesinden kaynaklanan, özlemini duyduğu geçmişteki izzetli günlerine kavuşturacak ve onları yine yeryüzünde birinci devlet konumuna yükseltecek olan nübüvvet minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'dir.

لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَل الْعَامِلُونَ "İşte çalışanlar böylesi (bir kurtuluş) için çalışsınlar." [es-Saffat 61]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

İnsanları Mutlu Edecek Tek Yargı Sistemi İslam'ın Yargı Sistemidir

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Müslüman Türkiye kamuoyu, son birkaç aydır iktidar partisinin hazırladığı ve meclisten geçirip yasalaştırmak istediği anayasa paketi gündemiyle meşgul edilmektedir. Yargı reformu adı altında yasalaştırılmaya çalışılan maddeler, kesinlikle İslami ümmetin sorunlarını çözecek cinsten olmayıp sadece mevcut iktidar partisinin kalıcılığını sağlamak ve Amerikan projelerini uygulamak üzere özgürlükler ve demokrasi kılıfı altında Kemalist laiklerin can simidi konumundaki HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısını yandaş bir konuma getirmek içindir. Bu da İslami ümmeti, ister yargı alanında olsun isterse de bunun dışındaki alanlarda olsun sorunlarına hiçbir çare olmayacak olan konularla meşgul etmek anlamına gelmektedir. Halbuki yargı denildiğinde Müslümanların aklına ilk gelmesi gereken, Allah'ın hükümlerine göre yönetmek ve yönetilmek olmalıdır. Zira Allah Subhânehu ve Te'alâ şöyle buyurmuştur: فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ "Onların aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma." [el-Mîade 48]

Oysa AKP'nin reform ederek değiştirmeye çalıştığı ve mevcut yargının başındakilerin ise kalmasını istedikleri anayasa maddelerinin temeli Allah'ın indirdiklerine değil bilakis kafir laik nizama dayanmaktadır.

Halbuki yargı denildiğinde Müslümanların aklına ilk gelmesi gereken, insanlar arasında adaletle hükmetmek olmalıdır. Zira Allah Subhânehu ve Te'alâ şöyle buyurmuştur: وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ "(Allah) İnsanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi (emreder)." [en-Nisâ 58]

Oysa mevcut yargıçların adaletli bir şekilde hüküm verdiklerine şahit olmak imkansızdır, herhangi bir vatandaş suç işlediğinde derhal cezalandırılırken, devlet zirvesindeki yöneticiler yaptıkları o kadar zulüm ve haksızlıklara rağmen ya dokunulmazlık adı altında yargılanmamaktalar veya bir şekilde zaman aşımına uğratılıp dosyaları kapatılmaktadır. Bu bağlamda kâdi Şureyh ile Halife Ömer [r.a] arasında geçen şu olay ne kadar da çarpıcıdır. Müminlerin halifesi Ömer İbnu Hattab [r.a] bir bedeviden bir at satın alıp parasını ödedi ve sonra üstüne binip gitti. Fakat bir süre gittikten sonra atın yürüyecek hali kalmayınca Hz. Ömer geri dönüp adama, atını al çünkü çok zayıf, yürüyecek mecali yok dedi. Adam, ey müminlerin emiri onu alamam, çünkü ben onu sana sapa­sağlam satmıştım dedi. Hz. Ömer peki aramızda birisini hakem yap deyince adam, aramızda Şureyh İbnu Haris hakem olsun dedi. Hz. Ömer, tamam razı oldum dedi. Müminlerin emiri Hz. Ömer ile atın sahibi Şureyh'e başvurdular. Şureyh bedevinin konuşmasını dinleyince Hz. Ömer'e dönerek şöyle dedi: Ey müminlerin emiri sen atı sağlam mı aldın? Ömer evet dedi. Şureyh, ya satın aldığını elinde tut ya da aldığın gibi geri ver dedi. Hz. Ömer, hayretler içinde Şureyh'e bakıp hüküm sadece böyle mi, doğru bir söz ve adil bir hüküm dedi ve bunun üzerine Kadi Şureyh'i Kûfe'ye vali tayin etti.

Yargı denildiğinde Müslümanların aklına ilk gelmesi gereken, devletin en başındaki kişi ile herhangi bir vatandaşın aynı düzeyde görülüp suç işlemeleri durumunda  her birinin ayrıcalıksız yargılanabilmeleri gelmelidir. Zira Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, إنما هلك الذين قبلكم أنهم كانوا إذا سرق فيهم الشريف تركوه وإذا سرق فيهم الضعيف أقاموا عليه الحد وأيم الله لو أن فاطمة بنت محمد سرقت لقطعت يدها "Sizden evvelki ümmetleri ancak şu helak etmiştir; onlar aralarında şerefli bir kimse hırsızlık yaptığında onu bırakırlardı da zayıf olan bir kişi hırsızlık yaptığında ise ona had cezası tatbik ederlerdi. Allah'a yemin ederim ki hırsızlık yapan kızım Fatıma bile olsa elini keserdim" [Müslim] sözü tam da buna işaret etmektedir.

Oysa bu sistemin yargıçları, bir avuç zümrenin değerlerini ve çıkarlarını korumak adına diğer tüm insanların değerlerini ve çıkarlarını yok saymakta, hatta bu değerleri yüzünden insanları cezaya çarptırmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri kafir laik nizamı korumak üzere çete kuranlar, binlerce faili meçhul cinayet işleyenler ve ümmetin servetlerini özelleştirme adıyla kafir şirketlere peşkeş çekenler mevcut yargı tarafından korunup kollanırken İslam'ın yargı sisteminin gelmesini isteyenler ve maslahatlarını şeri hükümlere göre düzenlemek isteyenler ise suçlu muamelesi görüp cezaevlerine atılmaktadırlar.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar! Allah'ın hükümleri ile yönetecek, insanlar arasında adaletle hüküm verecek, suç işlemeleri halinde devletin en zirvesindeki yöneticiyi de normal bir vatandaşı da yargı önüne çıkaracak ve insanları mutlu edecek tek yargı sitemi, İslam'ın yargı sistemidir. O halde bu yargı sitemini uygulayarak tüm Müslümanları hatta tüm insanlığı adaletiyle ısıtacak olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için acele ediniz. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ "Şüphesiz biz sana kitabı, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdikleri ile hükmedesin diye hak ile indirdik." [en-Nîsâ 105]

 

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru: Kırgızistan'da olaylar kızıştı, muhalefet 08.04.2010'da Bakiyev'e karşı darbe yaparak bunda başarılı oldu, otoriteyi ele geçirdi ve Bakiyev doğum yeri olan ülkenin güneyine kaçtı. Ardından bugün, yani 16.04.2010 günü istifa ederek Kazakistan'a gitti... Bu sırada darbeyi ilk tanıyan ve kutlayan Rusya oldu. Zira geçici Başbakan Roza Otunbayeva, 08.04.2010 Perşembe günü, yani geçici hükümetin işlerin dizginlerini ele geçirdiği gün Rusya Başbakanı Putin ile resmi bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Bu da olayların arkasında Rusya'nın olduğu anlamına gelmektedir. Şayet bu doğruysa 2005 yılında Asker Akayev'e karşı düzenlenen darbeyle yönetime getirdiği ve 23.07.2009'daki son seçimlerde desteklediği Bakiyev'e karşı Rusya nasıl olur da böyle bir darbe yapabilir? Rusya'yı kışkırtan ve Bakiyev'i devirmesine sebep olan şey onun Manas'daki Amerikan askeri üssünü kapatmaması mıdır?

Cevap: Bütün kanıtların Bakiyev'in devrilmesinin arkasında Rusya'nın olduğunu gösterdiği doğrudur. Ancak bu, Bakiyev'in Manas askeri üssünü kapatmamasından ve üssü Amerikalılara yeniden kiraya vermesinden dolayı değildir. Çünkü Rusya, üs ve Bakiyev'in yönetimde kalması hususunda muvafıktı. Hatta Rusya, 15.07.2009'da üssü yeninden kiralamasından sonra, yani Bakiyev'in yeniden seçilmesinden ve Rusya onu desteklemezden önce 23.07.2009'da onun seçilmesini desteklemiştir. Nitekim Rusya'nın onun seçilmesini desteklemesi dikkat çekici idi. Zira Rusya Devlet Başkanı Medvedev, bizzat Kırgızistan'a gitmiş ve 02.08.2009 günü Bakiyev için düzenlenen atama merasimine katılmıştı!

Dolayısıyla Rusya'yı kışkırtan şey üssün yeniden kiralanması değildir. Bilakis Rusya, bu hususta hatta kendisinin getirdiği yeni yönetim hususunda muvafıktı. Zira Rusya, üssün kalması hususunda muvafıktı ve darbe liderleri de bu hususta açıklama yapmışlardır. Dolayısıyla Rusya, Amerika'yı hoşnut etmek ve bu bölgede onun şerrini kendisinden uzaklaştırmak için aslen üssün anlaşmasının yenilenmesine muvafıktı. Çünkü Rusya, Manas askeri üssünü "transit" geçiş noktası, yani her iki ülkenin de düşmanı olan İslam beldesi Afganistan'a geçiş noktası olarak görmekte olup bu üssün Rusya'nın nüfuzunu etkileyecek olan içerideki çalışma ile bir ilgisi yoktur.

Ancak Rusya'yı kışkırtan ve onu eski ajanı Bakiyev'e karşı darbe yapmaya sevk eden faktör başka bir husustur. Bu faktörün ne olduğuna vakıf olmak için aşağıdaki olayları zikredeceğiz:

1. Amerikan Başkanının Afganistan'dan Sorumlu Temsilcisi Richard Holbrooke, 19.02.2010'da Özbekistan ve Kırgızistan'a bir ziyarette bulundu ve her iki ülkenin devlet başkanlarıyla bir araya geldi. Nitekim "Rusya Bugün" internet sitesinin "Rus İnterfax" haber ajansından aktardığı habere göre Holbrooke, Devlet Başkanı Kurbanbek Bakiyev ile, "İkili ilişkilerin geleceğini, Afganistan'ın durumunu, gözlerden ırak bir şekilde tarafların Afganistan'ın durumu hakkında görüş alışverişinde bulunulmasını, iki ülke arasında karşılıklı çıkar işbirliğini geliştirme yollarının görüşülmesini" ele almıştır. Yine Kırgızistan Devlet Başkanlığı Basın Bürosu, Bakiyev'in şu açıklamasını aktarmıştır: "Ülkem, Kırgızistan-Amerikan ilişkilerinin geliştirilmesi ve ikili ilişkilerin aktifleştirilmesi açısından önemli ve öncelikli bir konuma sahiptir." Keza Rus İnterfax Haber Ajansı ise bu haberi aktarırken açıklamaya, "taraflar gözden ırak bir şekilde" cümlesini eklemeyi uygun görmüştür. Yani bunun anlamı, Rusya'nın ajanı olan Bakiyev'in Amerikalılar ile üzerinde anlaştıkları şeyin ne olduğunu bilmemesi için onun dikkatinden ırak gizli bir şekilde demektir. Dolayısıyla bu, Kırgızistan devlet başkanı ile Amerikalılar arasında bir şeyler döndüğüne dair Rusya tarafından verilmiş olan bir işarettir.

2. "Rusya Bugün" internet sitesi, 17.03.2010'da, "Birleşik Devletler, geçenlerde Batken şehrinde terörle mücadele amaçlı özel birlikler eğitim merkezi kurmak için Kırgızistan'a yardım amacıyla 5,5 milyon dolar tahsis ettiğini açıkladığı" şeklinde bir haber geçmiştir. Nitekim "Rusya Bugün", Bağımsız Devletler Topluluğu Ülkeleri Enstitüsü Bişkek Şubesi Müdürü Alexander Kinazov'a bu merkez konusu hakkında sorduğunda şöyle demiştir: "Washington, bu merkezi Orta Asya'daki ihtiyaçlarını gidermek için kullanmaktadır. Terörle mücadele sloganı, Irak ve Afganistan'da olduğu gibi Amerika'nın hedeflerini gerçekleştirmeye dönük gerekçeden öte bir şey değildir." Ve şöyle eklemiştir: "Washington, Orta Asya'daki bu projeler yoluyla bölgede Rusya'nın ve Çin'in rekabetine karşı koymaya çalışmaktadır."

3. Rusya, Holbrooke'un Kırgızistan'ı ziyaret etmesi, gözlerden ırak bir şekilde Devlet Başkanı Bakiyev ile bir araya gelmesi ve taraflar arasında gizli anlaşmaların yapılmasından dolayı korkuya kapıldı. Nitekim Amerika Kırgızistan'daki nüfuzunu güçlendirmek ardından oradan diğer bölgelere sıçramak için bu anlaşmalar, sözde terörizmle mücadele gerekçesi altında özel kuvvetler eğitmek ve ajanlar yetiştirmek amacıyla Kırgızistan'da bir Amerikan merkezinin kurulmasıyla taçlandırılmıştır.

4. Özel kuvvetler eğitmek veya diğer bir ifadeyle Kırgızistan'da Amerika için ajanlar yetiştirmek için bir Amerikan merkezinin kurulması anlaşması, tehlike çanlarını çaldırmış ve Rusya açısından kırmızı çizgileri aşmaya doğru harekete geçmiştir. Bu nedenle Rusya, Bakiyev'in Amerika ile olan ilişkisini sürdürmesini engellemek için darbe yapmaya koştu ve Bakiyev'e karşı darbe yapıp onu devirmedeki "zafer" sarhoşluğu Rusya üzerinde açıkça görülüyordu.

5. Amerika ise şok oldu. Zira Amerikan Dışişleri Bakanlığı Resmi Sözcüsü Philip Crowley, "Kırgızistan'da yaşanan karışıklıklar karşısında ülkesinin derin endişe duyduğunu" açıklamış ve şöyle demiştir: "Hükümetin hala yönetimde olduğu inancını taşıyoruz. Birleşik Devletler, muhalefetin yönetimi ele geçirdiğine dair bilgi sahibi değildir." [Ahbar-ul Alem/07.04.2010] Bu da Amerika'nın yaşanan değişimden endişe duyduğunu, muhalefeti desteklemediğini ve Bakiyev hükümetinin yanında yer aldığını göstermektedir. Nitekim Amerika, Kırgızistan'daki üssünü üç günlüğüne kapatmış ve Kırgızistan Geçici Hükümet Başkanı Roza Otonbayeva'nın Amerika üssüne dokunulmayacağını ve önceki anlaşmaya göre olduğu gibi kalacağını açıklamasının üzerine tekrar yeniden açmıştır.

Birleşik Devletler, bu vakıaya teslim olarak yeni hükümeti zımnen tanımıştır. Zira Amerika, Dışişleri Bakanı Yardımcısı Robert Blake'yi Kırgızistan'daki yeni hükümet ile görüşmelerde bulunması için oraya temsilci olarak göndermiş ve bu temsilci, yeni yetkililerin Manas'taki Amerikan üssünün kalacağına ve ona dokunulmayacağına dair güvence sözü vermelerinden dolayı Birleşik Devletlerin memnuniyet duyduğunu açıklamış ve bunları birer harika haber olarak nitelemiştir. Şu anda Amerika, özellikle Manas hava üssünün bekasını güvence altına almışken yeni vakıa ile ilişki içerisine girmek istemektedir. Görünen o ki Amerika, mevcut yeni vakıaya karşı hiçbir şey yapamamaktadır. Zira Bakiyev, ülkenin güneyindeki kendi köyüne kaçmış ardından istifa etmiş ve Kazakistan'a gitmiştir...

Böylece Amerika, geçici bir şekilde olsa bile yeni vakıa ile ilişki içerisine girmekten başka bir yol bulamamıştır. Zira Amerika, Kırgızistan'daki mevcut durum hakkında Rusya ile müzakerelerde bulunmuş ve Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Gregory Karasen de Kırgızistan'daki durumu ele almak amacıyla Amerika'nın Moskova Büyükelçisi John Berlye ile 13.04.2010'da bir araya gelip "ülkede normal hayata dönülmesine" çağrıda bulunarak anlaştıklarını ortaya koymuşlardır! Tüm bunlara rağmen orada, Rusya ile Amerika arasındaki çatışma devam edecek ve bu çatışma, farklı eylemler, şekiller, siyasi, ekonomik ve toplumsal karışıklıklarla kendisini gösterecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا "Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira

Batı Darfur vilayetinin başkenti Cenine şehrinin güvenlik ve istihbarat birimleri, adeta çetelerin yaptığı gibi Hizb-ut Tahrir'in iki şebabı olan kardeşlerimiz Ömer Hımed ve Şeyh Muhammed İbrahim Yunus'u tutukladılar. Ardından Ömer kardeşin yarı ölü yarı baygın bir şekilde evinin yakınına atıldığı 12.04.2010 pazartesi sabahının ilk saatlerinde serbest bırakılmasından önce her ikisini de şiddetli bir şekilde döverek işkence ettiler ki evinde Hizb-ut Tahrir'e ait kitap, dergi ve neşriyatların ele geçirildiği Şeyh Muhammed İbrahim hala tutuklu bulunmaktadır.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Vilayet Meclisinden bir heyet, kardeşimiz Ömer ile Şeyh Muhammed İbrahim'in başına gelenler ve gelmekte olanların bütün sorumluluğu yüklenmeleri amacıyla Hartum'daki güvenlik ve istihbarat birimleri başkanlığına gitti. Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin Cenine bölgesinde, "Ey Müslümanlar Seçimleri Boykot Ediniz, Hüznünüzü Açığa Vurunuz ve Gerçek Değişim İçin Çalışınız" başlıklı neşriyatı dağıtmasının akabinde meydana gelen güvenlik güçlerinin bu davranışı gerçekten çok şaşırtıcıdır. Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bu vakıa bağlamında aşağıdaki hususları ifade deriz:

-Vatani güvenlik ve istihbarat birimlerine yaraşan görevlerini yerine getirerek ümmeti kalkındırma ve en barizi (Nifaşa) parçalama anlaşması olmak üzere ümmete karşı kurulan komploları ifşa etme çalışmasının yükünü omuzlarına alan ve bu yolda sabreden Hizb-ut Tahrir şebabını tutuklamak yerine ülkenin birliğini ve güvenliğini tehdit eden hükümet ortaklarını, onların işlerini yapanları veya onları destekleyenleri tutuklamalarıdır.

-Azim İslam, suçu ispatlanıncaya kadar bir Müslümanın suçsuzluğuna ve onun ancak mahkeme kararıyla cezalandırılacağına hükmetmiştir. Bu gibi cürümsel eylemlere gelince; haram olmasının ötesinde bunu işleyen kişinin cehenneme gitmesine yol açar Allah korusun! Aleyhi's Saletu ve's Selam şöyle buyurmuştur:

صِنْفَانِ مِنْ أَهْلِ النَّارِ لَمْ أَرَهُمَا : قَوْمٌ مَعَهُمْ سِيَاطٌ كَأَذْنَابِ الْبَقَرِ يَضْرِبُونَ بِهَا النَّاسَ "Cehennem ehlinden iki sınıf var ki henüz onları görmedim: (Bunlardan birisi) yanlarında insanları dövdükleri inek kuyrukları gibi kamçıların olduğu kavimdir..." [Muslim Sahih'te rivayet etti]

Bir fikirle bu tür fillerle mücadele edilmez ve Hizb-ut Tahrir de ancak esası ümmetin akidesi olan bir fikre dayanmakta olup şebabını, hayatlarını, nefislerini ve mallarını onun için feda etmektedir. Nitekim Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللَّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنْفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ "Muhakkak ki Allah, müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır." [et-Tevbe 111]

Bunun ötesinde Darfur ve bezlerleri gibi ihtilaflı bölgelerde bu tür eylemler, insanları isyancılara yardım etmeye (zulüm işlemeye ve adaletsizlik duygusuna) sevk eder ki böylece onlar da kafirlerin maşaları haline gelirler Allah korusun!

Zalimlerden intikam almak ve dünyanın dört bir tarafına adaleti yaymak amacıyla Hilafet'in güneşi kaçınılmaz doğacaktır. Böylece Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in: كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُ "Bir Müslümanın kanı, malı ve namusu diğer Müslümana haramdır" emrine itaat ederek insanlar şüpheyle tutuklanmayacak ve hurumatları ihlal edilmeycektir.

 

Ey Müslümanlar:

Yeniden insanlar için çıkarılmış hayırlı ümmet haline dönmek için Hilafeti ikame etmek amacıyla ciddi bir şekilde çalışınız ki korkmaksızın güven ve mutmainlik içerisinde yaşayasınız da geri dönmesini beklemek yerine Hizb-ut Tahrir ile birlikte Hilafeti ikame etmek için çalışma şerefine nail olasınız. Sakın kafirlerin ve avenelerinin çoklukları sizleri aldatmasın. Zira onlar örümcek ağından daha zayıftırlar. Onların sabaha kadar vakitleri vardır. Sabah ise çok yakın değil midir?

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "İnsanlar onlara: İnsanlar size karşı toplandılar, artık onlardan korkun dedikleri halde bu onların imanları artırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir dediler." [Âli İmran 173]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, 09 Mayısta Güç Sahiplerine Açık Bir Hitapta Bulunacaktır

Hizb-ut Tahrir, bugün Karaçi, Lahor ve İslamabad olmak üzere üç ayrı yerde basın konferansı düzenledi. Lahor'da düzenlenen basın konferansında Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmi Sözcüsü Nâvid Butt konuşurken Karaçi ile İslamabad'daki konferanslarda ise Resmi Sözcü Yardımcıları Şehzâd Şeyh ile İmran Yûsufzây konuştular.

Resmi sözcü ve yardımcıları, ajan yöneticilerin Amerika ile yaptıkları gizli işbirliği soncunda Pakistan'ın daha önce karşılaşmadığı bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu ifade ettiler. Zira Amerikan istihbaratçıları ile Amerikan özel katliam şirketleri, ülkenin dört bir tarafında patlama ve suikast eylemleri düzenlemelerinin yanı sıra Amerika ile yapılan "stratejik müzakereler" yoluyla da ajan yöneticiler Amerika ile birlikte kabileler bölgesinde Müslümanların savaş meydanında karşı karşıya geldiği bir "fitne" savaşı başlattılar. Bu da Amerika'ya Afganistan işgalini pekiştirme imkanı vermiştir. Zira Hafsa Camii, Svat ve Güney Veziristan operasyonlarından sonra hükümet, Orkazi bölgesinde askeri operasyonlar düzenledi ve ordunun yakında Güney Veziristan'da askeri operasyonlar yapacağı ilan edildi ki bu operasyonlar, Amerika'nın yapması için sürekli olarak Pakistan'a baskı yaptığı operasyonlardır.

Diğer taraftan Amerika'nın terörizme yönelik savaşına karşı direnişe ve ülkede kaos çıkarmaya çalışan Blackwater ve Dane Grup gibi Amerikan katliam şirketlerine karşı koymaya geçmemeleri için insanlar elektrik krizi gibi suni krizler ile meşgul edildi. İş bununla da sınırlı kalmayıp dahası ajan yöneticilerin ülkenin ekonomisini harap etmelerinden ve insanları fakirlik, açlık, enflasyon ve sürekli elektrik kesintisi bataklığına sürüklemelerinden sonra Pakistan Amerikan'ın kucağına atıldı. Böylece bu iki hükümetin üzerinden geçen iki sene demokrasi ile diktatörlüğün bir paranın iki yüzüdürler ve her ikisi de Amerika tarafından birbiri ardı sıra kullanılmaktadır söylemi doğrulanmış oldu.

Yeter! Yeter artık! Özür sahibi için hiçbir mazeret kalmadı. Bu yöneticilerin hıyanetini görmezlikten gelen bir kimse onların cürümlerin ortak olmuş olur. Zira Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

إنَّ النَّاسَ إَذا رَأوُا الظَّالِمَ فَلمْ يَأْخُذُوا عَلى يَدَيْهِ أوْشَكَ أن يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بعِقَاب "İnsanlar zalimi görür de onu engellemezlerse Allah'ın onları katından bir azap ile kuşatması yakındır."

Artık güç ve kuvvet sahiplerinin Pakistan'daki 180 milyon Müslümanı bu trajik durumdan kurtarmalarının zamanı gelmiştir. Bunun içindir ki resmi sözcü ve yardımcıları, bu üç basın konferansında Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti'nin, 09 Mayıs 2010'da Pakistan'ın başkenti İslamabad'daki basın kulübü önünde ve medya karşısında güç ve kuvvet sahiplerine açık bir hitapta bulunacağını ilan etmiştir ve bu ilan Pakistan'ın sorunlarına dönük bir çözüm içerecektir. Ayrıca bu olaya olası en güzel şekilde yer vermeleri için medya organlarına görevlerini yapmaları çağrısında bulundular.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER