Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Kemalist Laiklerin Vermemek için, Demokrat Laiklerin Ele Geçirmek için Çırpınıp Durduğu Yargının Durumu Bu!

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, 22 Nisan 2010 Perşembe günü Anayasa Mahkemesi'nin 48. kuruluş yıldönümü töreninde yaptığı konuşmada yargı sorunlarına değindi. Konuşmasında "Ne yazık ki Adalet Bakanlığı, Adli Sicil ve İstatistik Müdürlüğü'ne baktığımızda, cezaevlerinde yatanların sayısı 116 bin görülmektedir. Bu sayının toplamda yüzde 52'si tutuklu olarak cezaevindedir. Cezaevinde yatanların yarıdan fazlası tutukludur." demesinden sonra mahkeme başkanı, "ceza mahkemelerinde 258 gün, Yargıtay'ın ceza dairelerinde 838 gün, toplam 1442 gün, yani 4 yıl sonra ceza davalarının kesinleşerek sonuçlandığı görülmekte" ifadesinde bulunmuştur.

Hapishanelerde yatan 116 bin kişiden 61 bin küsurunun tutuklu olması cumhuriyetin yargı sisteminin insanların meselelerini kesinlikle çözemediğini gösterir. Bu vakıaya binaen de Hizb-ut Tahrir'in kimi şebabı bir seneye yakındır hapishanelerde tutuklu olmalarına rağmen bir defa dahi mahkeme önüne çıkarılmamışlardır. Bu muamele, İslam'a aykırıdır. İslam'da beraat-ı zimmet asıldır. Bir kimsenin suçu mahkeme tarafından kanıtlanmadıkça şeri hükümlerce belirlenen gözaltı süresinden daha uzun süre tutuklanması kesinlikle haramdır. Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bir kişiyi bir gece bir gündüz veya gündüz iki saat tutuklu olarak hapsettiği sonra da serbest bıraktığı rivayet edilmiştir.

 

Ey Müslümanlar!

İşte Kemalist laiklerin vermemek için, demokrat laiklerin ele geçirmek için çırpınıp durduğu yargı sisteminin durumu budur. Şayet İslami duygulara sahip olduğunu iddia eden AKP yöneticileri bu iddialarında doğru olsalardı böylesi bir yargı sistemini ele geçirmek için çalışacaklarına, bunu yıkarak İslam temelleri üzerine dayalı bir yargı sistemini kurmak için çalışırlardı. İslami yargı sistemi, bütün kainatın yaratıcısı Allah [Subhânehu ve Te'alâ] tarafından inzal edilmiştir, tüm bu adaletsizliklerden münezzehtir. O halde bu batıl yargı sistemini yıkarak yerine İslam'ın adil yargı sistemini kuracak ve Kâdı Şüreyh gibi adaletli yargıçlar çıkaracak olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e destek veriniz ey Müslümanlar!

وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Oysa yakin sahibi bir toplum için yönetimi Allah'tan daha güzel olan kim vardır?" [el-Mâide 50]


Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir, Pakistan'ın büyük şehirlerinde yürüyüşler düzenledi

  • Kategori Pakistan
  •   |  

20/4/2010 tarihinde Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilâyeti, hükümetin Amerikan istihbaratını ve ona bağlı katil şirketleri desteklemeyi sürdürerek Müslüman kanı akıtmasını kınamak amacıyla Pakistan'ın büyük şehirlerinde yürüyüşler düzenledi.

Zira sözkonusu Amerikan istihbaratı ve katil şirketi, Peşavar kentinde bir okulu ve elektrik krizini protesto etmek amacıyla yürüyüş düzenleyen topluluğu hedef alarak 20'den fazla Müslümanın ölümüne sebep olmuştu.

İşte ülkede terörü yaymayı hedefleyen Amerika'nın siyaseti budur. Bu ise tüm bölge için tehlikelidir.

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilâyeti, Müslümanların gerçek eman ve emniyete kavuşması için Hilafetin yeniden kurulmasına yönelik davette bulundu. Ayrıca Mayıs ayının 9'unda kuvvet ehline yönelik olarak ülkenin kötü halinden onları sorumlu tutacak önemli bir açıklamada bulunacak.

 

Daha fazla fotoğraf için tıklayınız...

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, Üyelerinden Birinin Kaçırılıp İşkence Edilmesini Kınamak Amacıyla Pakistan'ın Ana Şehirlerinde Yürüyüşler Düzenledi

Hizb-ut Tahrir, üyelerinden birisi olup henüz yirmi bir yaşındaki Kimya Mühendisi ve Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan bir aktivist olan "Erselan Kamer'in", Karaçi şehrinde otobüse bindiği bir sırada iki gizli polis mensubu tarafından 2 nisan cuma günü akşam saat beşte kaçırılıp işkence edilmesini kınamak amacıyla Karaçi, Lahor, İslamabad ve Peşaver şehirlerinin her birinde yürüyüşler düzenledi. Nitekim onu zorla kaçırıp siyah bir arabaya aldılar, ardından ellerini kelepçeleyip şiddetli bir şekilde vurarak üzerine saldırdılar ve kendisinden, ellerinde bulunan resimler yoluyla bazı hizb üyeleri hakkında bilgi istediler. Ancak o, onları tarif etmeyi reddetti ve onların hiçbir sorusuna cevap vermedi. Onu bunu yapmaya zorlamak için hafıza kaybına yol açan uyuşturucu tozu koklamaya icbar etmelerine rağmen hükümetin çapulcuları onun azmini kırmaya güç yetiremediler. Siyah araba iki saat boyunca hareket etti ve onlar Erselan'ın üzerine vahşi bir şekilde saldırdılar, ardından onu boş bir araziye götürdüler, başına bir torba geçirip araziye fırlatarak başının yakınına ateş açtılar ve ondan ümitlerini kesmelerinin ardından Erselan'ı aynı yerde bırakarak arkalarını dönüp gittiler.

Bu devlet terörüne cevap verip onu ifşa etmek için Hizb, üzerinde "Ey Zalim Hükümet! Hizb-ut Tahrir Üyesi Erselan'a İşkence Etmeniz Hilafet Devleti'nin Kurulmasını Asla Engelleyemeyecektir" ifadesinin yazılı olduğu pankartların açıldığı yürüyüşler düzenledi. Yürüyüşteki konuşmacılar, Erselan'ın ajan hükümet nezdindeki tek suçunun Hizb-ut Tahrir'e üye olması, Hilafet Devleti'ni kurmak ve Müslümanların beldelerini güçlü bir devletin altında birleştirmek için hizb ile birlikte çalışması olduğunu ifade ettiler. Ayrıca konuşmacılar, hükümetin bu saçma amelinin, Hizb-ut Tahrir'in yaptığı fikri çatışma ve siyasi mücadeleye karşı meydan okumadaki başarısızlığını gösterdiğini ve hizbin büyüyen popülerliğinden duydukları endişelerinin boyutunu da ortaya koyduğunu dile getirdiler.

Ayrıca hizbin bu tür saçma eylemlere geçen altı on yıl boyunca büyük bir cesaretle karşı koyduğunu vurgulamalarının yanı sıra hükümetlerin Hizb-ut Tahrir'e uyguladıkları zulümlere rağmen hizbin, hain hükümetlerin başarısızlıklarını kanıtlamak için 40'tan fazla ülkede çalışır hale geldiğini de ifade ettiler. O halde hükümet ile onun paralı çapulcuları, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, ثم تكون خلافة على منهاج النبوة "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet olacak" dediği müjdesini gerçekleştirmek için çalışmak ile ağır bir başarısızlıkla sonuçlanacak olan bu müjdenin gerçekleşmesini durdurmak için büyük bir çaba harcamak arasında tercih yapmalıdırlar. Son olarak konuşmacılar, güç ve kuvvet ehlinin muhlislerinden Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini gerçekleştirecek olan Hilafet Devleti'ni kurmak için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelerini talep ettiler. Yürüyüşlerin sona ermesinin ardından göstericiler sağ salim bir şekilde dağıldılar.

Şeyh Şehzad
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Peçe ve İnsan Hakları

Ülkenin en üst anayasal organı- olan Belçika devlet konseyinin başörtüsü meselesi hakkında pozitif karar vermesinden birkaç gün sonra Belçika'daki tüm partiler, güvenlik zarureti ve kadının şerefinin savunulması gerekçesiyle peçenin bütün kamusal alanlarda takılmasını yasaklayan taslağın geçmesi yönünde oy kullanmak için koşuşturdular.

İnsan hakları örgütleri bu taslağı reddederek bunu, bireysel ve dini özgürlüğün ihlali saydılar. Zira Avrupa İnsan Hakları Komiseri "Thomas Hammarberg", Müslüman kadının tüm bedenini örtmesinin yasaklanması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle çeliştiğini açıkladı. Nitekim daha önce de "İnsan Hakları İzleme" Örgütü, bu türden bir yasaklamanın İslam dini kimliğine ilişkin hususlarda ifade özgürlüğünü kısıtladığını ve insan haklarını ihlal ettiğini ilan etmişti.

Şimdi soruyoruz: İnsan hakları örgütleri peçenin yasaklanmasını insan hakları ihlali sayarlarken nasıl oluyor da siyasetçiler bu taslak için oy kullanmaya cüret edip bunun gerçekleşmesinden dolayı övünebiliyorlar? İnsan hakları örgütleri Müslüman kadının tüm bedenini örtmesinin yasaklanmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle çeliştiğini söylerlerken nasıl oluyor da Belçika siyasetçileri bunun yasaklanması üzerinde anlaşıp bunu kadının şerefini savunma kabilinden sayabiliyorlar?

Batılı siyasiler, bu bağlamda uzmanlaşmış örgütlerin açıklamalarına göre insan haklarını ihlal etmiş olmalarına rağmen hala insan haklarını savunmakla övünüp durmaktadırlar. Batılı siyasiler, anayasa ilkelerini ve ideolojilerinin temel değerlerini ihlal etmelerine rağmen hala Müslümanların anayasaya saygı duymasını ve değerlerini kucaklamasını istemektedirler. Bundan daha bariz bir çelişki olabilir mi?

O halde insan haklarını iptal ve ihlal edenlerin başında kendileri oldukları halde Batıdaki siyasiler hangi insan hakkından bahsetmektedirler? Sonra bir Müslüman, kendi halkının nezdinde bile hiçbir kıymeti olmadığı halde Batının üstünlüğü ile övündüğü Batılı değerleri ne diye kucaklasın ki?

Batılı siyasilerin bizlere birçok kez açıkladığı üzere insan hakları, bu hakları benimsediğini ve savunduğunu iddia eden kimseler nezdinde bile uygulanması imkansız olan bir teoriden ibarettir. Dolayısıyla insan hakları, politikacıların kendi isteklerine göre yorumladıkları elastiki bir fikirden ibarettir; zira hakikatte insan hakları, Batılı politikacıya Müslüman insana istediğini dayatma hakkı vermesi veya Batılı politikacıya Müslüman insanın hakkını belirleme hakkının verilmesi ve bu Müslüman insan da kendisine hakkını verdiğinde Batılı politikacıya teşekkür etmelidir. Çünkü Avrupa halkı, -filozof Renan'ın dediği gibi- efendilerin ve kahramanların doğurduğu bir halktır. Müslümana gelince; Batılı politikacının ona yeme ve içme hakkını vermesi onun için yeterlidir!

 

Okay Pala [Ebu Zeyn]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Telefon: (+31) 06 43 56 16 28

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Karzai, Afgan Halkı için Asla Bir Değişim Getiremeyecektir

Karzai'nin, 01.04.2010 Salı günü yaptığı açıklamalar, yerel ve uluslararası medya organlarında tartışmaya yol açtı. Zira açıklamasında; seçilmesine hile karıştığı ve bunun da arkasında uluslararası standartlara göre meşru olması için seçimleri gözlemleyen uluslararası örgütlerin durduğu geçmiştir. Ayrıca işgal ile uluslararası destek arasında herhangi bir farkın olmadığına dikkat çekerek ardından gelecek parlamento seçimlerinde de benzeri bir hilenin gerçekleşmesinden korktuğunu ifade etmiştir. Hakikatte ise Karzai, geçen yirmi yıl içerisinde Batılı sömürgeciler arasında sık sık dile getirilen "Afgan halkını kiralayabilirsin ancak asla satın alamazsın" söyleminde tecelli eden Batının Afgan halkından duyduğu korkuyu bir kez daha vurgulamıştır. Karzai'nin dürtüsü ve bu eylemler ile aldatıcı açıklamalar yoluyla elde etmeye hazırlandığı kazanımlar her ne olursa olsun, Afganistan tarihi boyunca kendinden önceki ajanların tekrarlayıp durdukları şeylerden farklı hiçbir şey yapamayacaktır. Zira bu yeni bir şey değildir ve Afgan halkının trajik durumunda herhangi büyük bir değişim gerçekleştirmeyecektir.

Şayet Karzai, açıklamalarında belirttiği üzere bağımsızlık için kendi çıkarlarını feda ediyorsa Allah'a dönmeli, işgali reddetmeli ve bu yolda işgalciler tarafından şehit olmayı ümit etmelidir. İşte o zaman en azından müttefikleri tarafından ihanete uğrayan Müşerref gibi olmayacaktır. Aldatıcı açıklamalarda bulunup ardından bazı menfaatleri elde etme arzusuyla önceki davranışlara dönmesi Afgan halkını ikna etmeyecektir.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması – Hizb-ut Tahrir, Hükümetin Su, Elektrik ve Doğalgaz Krizini Çözmedeki Başarısızlığını Protesto Etmek İçin Bir Yürüyüş Düzenledi

Hizb-ut Tahrir, bugün Dakka'da, hükümetin ülkeyi kasıp kavuran su, elektrik ve doğalgaz krizini çözmedeki başarısızlığını protesto etmek için şebabının ve destekçilerinin katıldığı bir yürüyüş düzenledi. Yürüyüşe katılanlar, bu krizlerin ve insanların sıkıntılarının asıl sebebi olması itibarıyla kapitalist nizamının tatbik edilmesini kınayan pankartlar açtılar.

Bangladeş'in üzerinden geçen kırk yıl içerisinde ülkeyi yönetmek üzere birbirini takip eden hükümetler diktatörlük, demokratik ve nizamsal yönetim gibi çeşitli nizamlarla yönettiler ancak bu nizamların hepsi insanların temel ihtiyaçlarını garanti etmede başarısız oldular. Çünkü kapitalist nizamın insanlara karşı sorumluluk hissedecek yöneticiler çıkarması imkansızdır. Bilakis tek dertleri kendilerinin ve zebanilerinin çıkarlarını garantileyecek yöneticiler çıkarmaktır. Zira geçen otuz dokuz yıl boyunca bu ahmak Bangladeş yöneticilerinden hiç birinin aklına güçlü ve bağımsız bir ekonomi inşa etmek gelmedi. Doğalgaz ve taş kömürü gibi bol servetlere sahip olmasına rağmen Bangladeş, geri kalmış üçüncü dünya ülkelerinden sayılmakta ve 5. 500 megabaytı geçmeyen elektrik ihtiyacını bile üretmeye gücü yetmemektedir.

İnsanlar susuzluklarını giderecek bir damla suyu aramakla meşgul olularken yöneticiler ise %80'den daha fazla yükselttikleri maaşlarını artırmak yoluyla servetlerini servet katmak için insanları yağmalamakla meşgul olmaktadırlar. Dolayısıyla el-Mustafa [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisi tam da onlara intibak etmektedir:

مَا مِنْ أَحَدٍ اسْتُرْعِيَ رَعِيَّةً يَمُوتُ يَوْمَ يَمُوتُ، وَهُوَ غَاشٌّ لَهَا، إِلا لَمْ يَجِدْ رِيحَ الْجَنَّةِ، أَوْ قَالَ: مِنْ أَهْلِ النَّارِ " Allah’ın bir raiyyeye çoban kıldığı hiçbir çoban yoktur ki öleceği gün raiyyesini aldattığı halde ölmüş de cennetin kokusunu almış olsun. Veya (ravi) dedi ki: Ateş ehlinden olmamış olsun."

Yürüyüşe katılanlar, ümmetin sorununun tek çözümü olarak Hilafet Devleti'nin kurulmasına davet etmelerinin yanı sıra Şeyha Hasina ile Avami Birlik Partisi'nin alternatifinin Şeyha Halide Ziya ile Bangladeş Halk Partisi'nin olmadığını vurguladılar.

Hilafet Devleti'ndeki yöneticiler, sorumludurlar ve muhasebe edilirler ki onların üzerine, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisi intibak eder:

الإمام راع وهو مسئول عن رعيته İmam bir çobandır ve o güttüğünden sorumludur. Ayrıca Halife, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini tatbik edecektir:

ثلاثة لا يمنعن: الماء والكلأ والنار Üç şey yasaklanmaz: Su, mera ve ateş.

İşte bu üç şey, İslami şeriatın belirlediği kamu mülkiyetindendir. Bunun içindir ki Halife, insanların bunlardan faydalanmasını sağlayacağı gibi Allah [Subhânehu ve Te'âla]'nın ümmete bahşettiği bu servetleri kendisinden süper bir devlet çıkarmak üzere güçlü ve bağımsız bir ekonomi inşa etmek amacıyla kullanacaktır.

Devamını oku...

Ey Müslümanlar: Seçimleri Boykot Edip Hüznünüzü Açığa Vurunuz ve Gerçek Değişim İçin Çalışınız

  • Kategori Sudan
  •   |  

Ulusal Seçim Komisyonu, cumhurbaşkanı, vilayet valileri ile ulusal ve vilayet yasama meclisi üyelerini seçmek amacıyla seçmenlerin oylarını kullanması için oy merkezlerinin kapılarının üç gün süreyle açılarak seçimin 11 Nisan 2010 Pazar günü başlayıp 13'ünde sona ereceğini ilan etti.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bu vakıa karşısında aşağıdaki hususları açıklarız:

Birincisi: Allah'ın inzal ettiklerinden başkasıyla yöneten cumhurbaşkanını veya vilayet valilerini ya da Allah'ın dışında yasa yapan meclis üyelerini seçmek amacıyla Müslümanların oy sandıklarına gitmeleri haramdır. Çünkü bunların hepsi İslam esasından başkasına daha doğrusu Nifaşa Anlaşması'ndan alınmış olan laik Sudan anayasası esasına dayanmaktadır.

İkincisi: Müslümanların oy sandıklarına gitmesi haramdır. Çünkü bu seçimler, Nifaşa Anlaşması’nın kararlaştırdığı ve Sudan'ı parçalamayı amaçlayan komplolarını tamamlamak için kafir Batının başarıyla sonuçlanması için uğraştığı bir seçimdir. Bunun içindir ki bu seçimlerle Güneyin ayrılmasına meşruiyet kazandırmayı amaçlamaktadır. Nitekim 24.03.2010 tarihinde eş-Şark-ul Avsat Gazetesinin alıntıladığı Spiegel Alman Gazetesi ile yaptığı bir röportajda Devlet Başkanı Beşir şöyle demiştir: "Artık bizler, -Güneyin ayrılması- gibi tarihi öneme haiz bir olayın halkın meşru temsilcileri tarafından olmadan kesinlikle mümkün olmayacağının farkındayız." Bu ifade, Amerika’nın ifade ettiği şeyin aynısıdır. Nitekim -Nifaşa Anlaşması’nın mimarı- Amerika'nın Sudan'dan Sorumlu Özel Temsilcisi Scott Gration, 26.03.2010'da Routers Haber Ajansı ile yaptığı bir röportajda şöyle demiştir: "Birleşik Devletler, Sudan'daki gelecek ayki seçimlerin iç savaşın değil sivil bir ayrılık yolunu hazırlamasını ümit etmektedir."

Oy sandıklarına mevcut nizamı pekiştirmek isteyen laiklerin başımıza gelmemesi için gidiyoruz denilmez. Böyle denilmez: Çünkü bu saptırıcı bir yaklaşımdır. Zira Sudan'ın yakın tarihi bu mevcut nizamdan daha laik ve İslam'dan daha uzak bir nizama şahit olmamıştır. Dolayısıyla bunların hepsi boş gerekçeler ve mazeretlerdir. Zira Nifaşa Anlaşması’nın üzerine imza atan ve kafirler ile laiklerden oluşan mücrimleri insanların başına onurlu yöneticiler olarak getiren bu nizam değil midir?! Güney için self-determinasyon hakkını kabul ederek ülkenin birliğini tehdit eden bu nizam değil midir?!! Laiklerden ve komünistlerden oluşan ve İslam esasına dayalı olmayan partiler ile organizasyonları yasallaştıran bu nizam değil midir?!! Dolayısıyla oy sandıklarına gitmek şeran haramdır. Çünkü bu, Nifaşa Anlaşması ile anayasasını tatbik etmek isteyenleri getirecektir. İşte bu laikliğin ta kendisidir. O halde bize dayatılan laikliğin yerine bizi günah işlemeye iten bir laikliği mi getireceğiz?!!

Oy sandıklarına başımızdaki zulmü kaldırmak üzere değişim arzusuyla gidiyoruz denilmez. Böyle denilmez çünkü seçimlerin bina edildiği temel bizlere, bu seçimlerin Nifaşa Anlaşması’nı uygulamak için olduğunu açıklamaktadır. Bu da bizzat zulmün devam etmesi anlamına gelmektedir. Çünkü beklenen değişim sadece yönetimdeki kişilerin değişimi olup temeliyle, organlarıyla ve yasalarıyla zulmün ve belanın başı olan mevcut laik nizamın değişimi değildir.

Oy sandıklarına halkımıza ve bölgemize hizmet edecek olan kişiyi seçmek için gidiyoruz denilmez. Çünkü gaye vasıtayı meşru kılmaz. Bilakis vasıta da gayenin cinsinden olması gerekir. Dolayısıyla bizler Allah'tan başka yöneticiler ve milletvekilleri seçtiğimiz sürece bizleri batıl ile yönetecekler ve ülkemizi parçalayacaklardır. Bu da şeran haramdır ve okul ile hastane inşa etmek bunu meşrulaştırmaz. Bilakis gözetim, Allah Subhânehu'nun hakkında kendilerini sorguya çekeceği bu yöneticilerin boyunlarındaki bir vaciptir. İşte bu, okul veya hastane inşa edilmesinden daha önemlidir. Bunun yanı sıra Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] dünya hayatını arzulayarak yöneticiye biat edilmesini nehyetmiştir.

ثَلاثَةٌ لا يُكَلِّمُهُمْ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ... وَرَجُلٌ بَايَعَ إِمَامًا لا يُبَايِعُهُ إِلا لِدُنْيَاهُ إِنْ أَعْطَاهُ مَا يُرِيدُ وَفَى لَهُ وَإِلا لَمْ يَفِ لَهُ " Allah kıyamet gününde üç kişiyle konuşmayacak, onları temize çıkarmayacak ve onlar için elim bir azap vardır… Biri de, bir imama dünyalık için biat eden, kendisine istediğini verdiğinde sözünde duran, vermediğinde ise sözünden cayan adamdır." [el-Buhari rivayet etti]

Oy sandığına gitmemek kötü olumsuz bir yaklaşımdır denilmez. Zira şeriat, olumsuz teklifleri bildiği halde bir Müslümanın haramdan kaçınmasını zorunlu kılmıştır ve bütün Müslümanların da haramdan kaçınmaya gücü yeter. Çünkü şeriat, bunun için güç yetirebilirliği şart koşmamıştır. Zira Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

فَإِذَا نَهَيْتُكُمْ عَنْ شَيْءٍ فَاجْتَنِبُوهُ وَإِذَا أَمَرْتُكُمْ بِأَمْرٍ فَأْتُوا مِنْهُ مَا اسْتَطَعْتُمْ "Sizi bir şeyden nehyettiğim zaman ondan kaçınınız. Size bir şeyi emrettiğim zaman ise gücünüz yettiğince onu yerine getiriniz." [Buhari rivayet etti]

Ey Müslümanlar:

  • İnsanların Güneyin ayrılması için oylarını kullanmak istediği ve ülkenin parçalanmışlığın eşiğine getirildiği bu günde hüznünüzü açığa vurunuz.
  • Bu seçimleri boykot ediniz. Çünkü bunun semeresi kesinlikle kendisini getirmenin günahını yükleneceğimiz laik bir rejim olacaktır. Böylece kendimizi ve aday olan kardeşlerimizi cehenneme atmış olacağız Allah korusun.
  • İnsanların Müslümanlar için alemlerin Rabbinin şeriatını tatbik edecek ve Müslümanların beldelerini birleştirmek için çalışacak olan bir halife seçeceği azim Hilafet Projesi yoluyla gerçek değişim için sıkı bir çalışma içerisine giriniz.

 

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ "Muhakkak işte bu, azim bir kurtuluştur." [es-Saffât 60]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Feyyad! Hakikaten Sen, Çok Çirkin Bir Şey Ortaya Attın

      Daha önce otorite ile Filistin Kurtuluş Örgütünün sık sık övünüp durduğu kırmızı ve sarı çizgilerin hepsini aşan ve Ramallah Otoritesi Başbakanının gırtlağına kadar Amerikan planlarına batarak her ne pahasına olursa olsun bunların başarısı için hırs gösterdiğini hatta ölümü bile göze aldığını ilan ettiği açıklamaları altında  (Amerikan vatandaşı ve dostu) Feyyad, gelecek yıl "müstakbel" Filistin "devletinin" ilan edileceğini beklemektedir. Feyyad, içerisinde geçenlerin hiç birisini yalanlamadığı bu açıklamaları "İsrail'in" Haaretz gazetesine yapmıştır.  Ayrıca Feyyad, siyasi cürümleri siciline eklemek üzere akidevi cürümleri işlemeyi de ihmal etmediği Beyt Sahour'daki "kutsal cumartesi" yürüyüşüne katıldığı sırada yaptığı konuşmasında bu açıklamaların hepsini doğrulamıştır. Zira Feyyad'ın nitelemesine göre efendimiz Mesih Aleyhisselam, "Filistinli" sayılıp ruhunu Filistin halkını seçkin kılan değerler yolunda "kurban etmiştir!!" Feyyad, Müslümanların -ki onlar, Filistin halkının tamamıdır- akidelerini hiç sayarak bu değerler temelinde Filistin devletini kurmak için çalışmaktadır.

Feyyad, 2011 yılının "'İsrail' devleti ile tam bir uyum içerisinde olmanın yanında doğduğumuz devlet içerisinde özgür ve şerefli olarak yaşama hakkımızı" yansıtan bir Filistin devletinin ilan yılı olmasını beklediğini ifade etti.

"Gelecek yıl tüm insanlık Filistin devletinin doğuşunu kutlayacak" diyerek Filistinlilerin "kırıntılar" üzerinde bir devlet, dahası "başkalarının tahakküm ettiği bir egemenliği" istemediklerini hatırlatan Feyyad, kendisinin ve otoritesinin ne kırıntılara ne de egemenliğin her hangi bir zerresine malik olamadığı bir zamanda kırıntılar ve egemenlik sahibi olmaksızın bir devletin nasıl kurulacağını açıklamadı!! Nitekim Feyyad, Filistin devletinin ilan edilmesi kutlamalarına -Paskalya festivallerini kutlamak için hırs gösterdiği- "İsrailli" dostlarının katılmasını ümit etmektedir. Bu arada devletin ilan edilmesi planı mülteciler meselesini dikkate aldığında ne olacağı sorulduğunda Feyyad, "kendi beldeleri olan Filistin'in mültecilere döndürülmesi hususunda mültecilere karşı" ifratçı dahası komplocu bir dille onları kapsayan esasların belirlendiği böylece "Filistinlilerin Filistin devleti içerisinde ikamet etmeye hakları olduğu" şeklinde cevap verdi. Böylelikle de Feyyad, Yahudi varlığının halkın soykırım uygulayıp geri kalanlarını da tehcir ettiği Filistin topraklarını göz ardı ederek devlet olarak adlandırılan bu belediyeyi de mültecilerin kaçınılmaz kaderi olarak ifade etmiştir.

Otoriteye tahakküm edip Filistin meselesini manipüle eder hale gelen Feyyad, artık ardışık Amerikan idarelerinin ürettiği planları hayata geçirmede Amerika'nın rehin aldığı bir Truva atı haline gelmiştir. İşte o, sırf yalancı bir gebelik olmasından dolayı asla gün yüzü görmeyecek olan bir doğumdan gafil bir şekilde günden güne kendi projesi yoluyla kamuya ve sıradan insanlara bir devletin doğuşunu ilan etmeye çalıştığını vehmederek onu ifşa etmektedir!

"Müstakbel devletçiğin" ilanına dönük Feyyad'ın bu planı, sadece insanların idari işlerini idare etmekten başka bir şeye sahip olmadığı gibi kara, hava veya sınır egemenliğinin yanı sıra kırıntılara ve bundan daha aşağısına sahip olamayan belediye kurumları binalarından öte bir şey olmayacaktır.

Bir belediye devletinin ilanından söz etmek ayrıca örneğine ne tarihte ne sınırlarda ne coğrafyada ne yeryüzünde ne de egemenlikte şahit olunan devletlerin ismine dönük yeni bir format icat etmesinden dolayı Feyyad'a ait bir "patent" olarak kayıtlara geçecektir!! Zira bu patent, Filistin'in tamamen işgal edilmesini pekiştirmek, Filistin'in %80'inden fazlası üzerinde olan Yahudi varlığının meşruiyetini itiraf etmek ve "kendi beldeleri olan Filistin'in mültecilere döndürülmesi hakkını" heba etmek sayılır.

Feyyad'ın saptırmak ve Amerikan planlarını hayata geçirmek amacıyla bir türlü fark edemediği veya göz ardı etmeye çalıştığı bir şey var ki Filistin otoritesi ile onun arkasında duran Amerikalılar veya Avrupalılar veya Yahudiler, bu mübarek arzı halkı ile gaspçıları arasında paylaştıran bir çözümü dayatmaya asla güç yetiremeyecekler ve komplocuların tuzaklarının ve planlarının boyutu ne olursa olsun Filistin'in ikiye bölünmesini kabul etmek mümkün değildir. Tüm dünyanın içindeki zorba ve ceberut güçlerin tamamının, özellikle ümmetin Allah'ı ve resulü seven ve Allah'ın ve resulünün de kendisini sevdiği raşit bir halife için meydanlarda başı çektiği bir sırada gerçek kurtuluş iradesini söküp atmaları veya mukaddesatlarını kurtarmak isteyen ümmetin karşısında durmaları asla mümkün olmayacaktır. Şüphesiz yarın onu bekleyen kimse için çok yakındır.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا لاَ تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ  "Ey iman edenler! Allah'a ve resulüne hıyanet etmeyin! (Sonra) bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27]

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER