Cumartesi, 18 Recep 1446 | 2025/01/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

ABD Başkan Yardımcısının Pakistan Ziyareti Protesto Edildi

  • Kategori Foto
  •   |  

Bugün Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Pakistan ziyaretini protesto eden gösteriler düzenledi. İslamabad, Lahor ve Karaçi'de düzenlenen gösterilerde pankartlar açılarak, "Biden'e itaat eden hain yöneticilerden kurtuluş için Hilafet'i ikame edin", "Pakistan Ordusunu Amerika'nın emrine vermeyin" sloganları atıldı. Protestocular ayrıca, Pakistan Ordusundan Hizb-ut Tahrir'e Hilafet'in yeniden kurulması noktasında yardım etmesi çağrısında bulundular.

Diğerleri için fotoğraf galerisine tıklayınız...

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bu, İnsanlara Bir Beyandır

Bugün pazar günü, yani 09.01.2011 günü Güney Sudan'ın self-determinasyon hakkına yönelik referandum sürecinin başlamasıyla birlikte kafir Batı, Sudan'ı parçalamayı hedefleyen planını gerçekleştirmeyi başarmış olacaktır. Çünkü referandumun sonucu, seçmenlerin oylarına bakılmaksızın kesinlikle ayrılık olacaktır. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi'nin Genel Sekreteri Pagan Amum, dün şöyle dedi: "Gökten ateş bile yağsa yarın ayrılığı oylayacağız." Hatta Amerika, beklenen Güney devleti büyükelçiliği görevi için üç ismi aday gösterdi bile. Devlet Başkanı el-Beşir ise birkaç gün önce Cuba'yı ziyaret ettiğinde ayrılık noktasında onlara güvence verdi ve şöyle dedi: "Taziye çadırı kurmaycağız bilakis sizinle birlikte kutlama yapacağız."

 

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bu vakıa karşısında aşağıdaki hususları vurgularız:

  • Güney Sudan'ı ayırmak, kolayca hakim olmak ve servetlerini yağmalamak için Müslümanların beldelerini gücü ve kuvveti olmayan kıytırık zayıf varlıklara bölmeye yönelik eski yeni planın bir parçasıdır. İnsanlar bu planı geçiştirdikleri veya bu komploya sessiz kaldıkları sürece bu iş Güney ile bitmeyecektir.
  • Güney Sudan'ın ayrılmasının günahının sorumlusu ve kafir Batının ajandasını hayata geçirmenin mesulü, meşum Nifaşa Anlaşması'nı imzalayan ve uygulayan hükümettir, bu anlaşmayı kutlayan ve ona sessiz kalan siyasi güçlerdir, bu planı boşa çıkarmaya güçleri yettiği halde bunu yapmayan ordu, polis ve güvenlik güçleridir.
  • Bugün bizler bu komplonun başarısından dolayı hüznümüzü ilan ediyoruz. Bu cürümden Allah [Azze ve Celle]'ye karşı temize çıkmaları, bu iğrenç cürümü planlayanların ve uygulayanların isimleri ile sıfatlarını Allah'ın izniyle yakında gelecek olan Müslümanların Hilafetinin onlardan intikam alacağı güne kadar akıllarının bir köşesine yerleştirmeleri için Sudan halkına özellikle de İslam ümmetinin geneline sesleniyoruz. Bu Allah'a hiç de zor değildir.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

"Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması-

Saygın Er-Riyad Gazetesi Editörüne;

Suudi Arabistan menşeli er-Riyad gazetesi, 25.12.2010 tarihli 15524 sayılı baskısında yazar Yusuf Ebâ el-Halil'in "el-Gazami ve Damgalı Liberalizm" başlıklı makalesini yayınladı. Yazar makalesinde ülkesinde ve Müslümanların beldelerindeki Batılı liberalizmi bizzat liberallerin de ötesinde ölümüne savundu! Bunu ise Dr. Abdullah el-Gazami'nin liberalizmi ve Suudi Arabistan'daki liberalizm savunucularını eleştirdiği dersinde verdiği reddiyesinde yaptı.

Yazar "Ebâ el-Halil", Batılı liberalizmi şiddetle savunurken -ileride zikredeceğimiz diğer hatalarının yanı sıra- liberalizmin İngiltere'de, Fransa'da ve Amerika'daki beşiğinde çökmediğini ispatlamak için Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki faaliyetleri hakkında yanlış bilgiler sundu. Yazarın Hizb-ut Tahrir İngiliz Kraliçesi'nin konvoyu önünde, "Müslüman ol ve Müslüman yap ki Allah sana iki sevap versin. Eğer yüz çevirirsen İngilizlerin günahı sana aittir" yazılı bir afiş açtığını zikrettiği olay doğru değildir. Bilakis bu, makalenin yazarının utanmadan ve sıkılmadan yaptığı bir saygısızlıktır! Bu olaya ilişkin Hizb-ut Tahrir imzalı bir afiş gördü mü? Yok eğer yazarın gözünde bir problem varsa ona yaraşan dürüstlük ve tarafsızlık gereği denetleme ve doğrulamadır. Veya Batılı liberalizmi eleştirirken tarafsızlığını yitirdi diye Dr. el-Gazami'yi eleştirmişken en azından yazarın okuyuculara saygı göstermesidir! Mesele bunlarla sınırlı kalmayıp bilakis yazar, hizbin İngiltere'de İslam Devleti kurmak ve Buckingham Sarayı'na bayrak dikmek istediğini söyleyerek hizbe iftira atmaktadır. Ardından yazar, bu davranışları ve söylemleri, İngiliz liberalizminin çökmediğine dair delil olarak getirmektedir. Zira İngiliz liberal hukuku eleştirilemez!

Bilsin yada bilmezlikten gelsin yazara meşhur bir hususu vurgulamak isteriz ki hizb, kralları ve devlet başkanlarını İslam'a davet etme işini Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan İslam Devleti'nin üstleneceği bir iş olduğu ve bunu fertler ile cemaatlerin yapamayacağı görüşündedir. Bu da Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i örnek aldığından dolayıdır. Zira kralları, kayserleri ve devlet başkanlarını İslam'a davet etmeye ancak yönetim hususunda Evs ve Hazrec'ten ensarın kendisine biat etmesinden sonra Medine-i Münevvera'daki ilk İslam Devleti'nin başkanı olduğu zaman başlamıştır. İşte Aleyhi's Salatu ve's Selam, bu biat üzerine Medine'ye hicret etti ve otoritenin dizginlerini teslim aldı. Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], devleti ikame edip Medine'de İslam hükümlerini tatbik etmeye başladıktan sonra da devletleri şeri hükümlere göre İslam'a davet etmeye koyuldu.

Bilsin yada bilmezlikten gelsin yazara başka bir hususu daha vurgulamak isteriz ki hizb, Hilafeti Müslümanların beldelerinde kurmak için çalışmaktadır. Zira hizbin çalışma mecali Müslümanların beldesi olup bu, aklı olan veya hazır bulunup kulak veren herkesçe bilinen bir husustur.

Tekrar İngiliz liberalizmine dönecek olursak: Sanki yazar, İngiltere'de masumlara yönelik tutuklama kampanyalarını, tutuklulara işkence yapıldığını, Müslümanları gözetlemeye dönük ağır tedbirleri, bireylerin de ötesinde tüm mahallelerini, mescitlerini, siyasi ve medya destekli ırkçı kuruluşların dışındaki kuruluşları kapsayacak şekilde onlara karşı casusluk yapıldığını hiç işitmemiştir. Hatta bazı Müslümanlar, yazarın belirttiği gibi "söylemleri somut eylemlere dönüştürme" sebebiyle değil sırf niyetlerine yönelik varsayımlarda bulunularak ve terörizmle mücadeleye dönük İngiliz liberal özel hukukuna göre "radikal fikirlere" sahip olmalarına dayanılarak tutuklanmış, suçlanmış ve hapsedilmiştirler! Oysa döneminde bazı kanunların çıkarıldığı Toni Blair'in akidesine göre radikallik, "İsrail'in" varlığı ve Batılı devletlerin sömürgeci müdahalelerini özellikle de Amerika ile İngiltere'nin işgal güçlerinin Irak ve Afganistan'daki mücrim uygulamaları ile çelişmektedir. "Batılı emperyalizmin üvey kızı ve zayıf halkların yetenekleri üzerinde koşturduğu Truva atı" olmasından dolayı Dr. el-Gazami'nin Batılı liberalizme saldırısını aktarmasına rağmen yazarın, bu meseleyi açık bir şekilde bilmezlikten gelmesinin sebebi nedir acaba! Kendi ülkesindeki Batılı liberalizmi bu denli ölümüne savunmak ve Napolyon'un 1979'da Mısır'ı işgal etmek için demokrasi kampanyasını başlatmasından Batının 2011'de Sudan'ı parçalamaya koyulmasına kadar Batılı liberalizmin iki asrı geçkindir Müslümanların beldelerindeki uygulamalarına karşı açıkça sessiz kalmak da ne diye?! Sorarız, ne diye?!


Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İhanet, Zelillik ve Zavallılık Ne Zamandır "Sabır" Oldu?

Yunanistan Başbakanı Papandreu 07 Ocak 2011 tarihinde Erzurum'da düzenlenen 3. Büyükelçiler Konferansı'nda yaptığı konuşmasında özetle "Türkiye, Kıbrıs'ta işgali oldukça AB'ye giremez." ve "Hava sahası ihlalleri, Ege'deki statüyü değiştirmez", "Hristofyas'ın gerçek bir muhataba ihtiyacı var." şeklinde açıklamalarda bulundu. Bu sözlere Başbakan Recep Erdoğan "AB üyesi ülkeler aslında bizi sabır noktasında adeta test ediyorlar. Bakalım nereye kadar sabredeceğiz? Eğer Türkiye'yi gerçekten istemiyorsanız istemediğinizi ilan edin. Eğer bizi sabırda test ediyorsanız sabrın da bir sonu var. Bir yere kadar biz bu sabrı devam ettireceğiz." şeklinde karşılık verdi.

Yunan başbakanının bu sözlerinin dayanağı 01 Mayıs 2004'te Kıbrıs'ın bir bütün olarak ve "Rum kesimi" muhatap alınarak "Kıbrıs Cumhuriyeti" adıyla Avrupa Birliği'ne dahil edilmiş olması ve 30 Temmuz 2005 tarihinde Avrupa Birliği'nin genişlemesi dolayısıyla yeni üyelerle ilişkileri düzenleyen AKP yönetimindeki Türkiye'nin imzaladığı "Ek Protokol"dür. Bu protokol sayesinde AKP yönetimindeki Türkiye, Rumların muhatap alındığı "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni resmen tanımıştır. Her ne kadar AKP yönetimi bir deklarasyon yayınlayarak "ek protokolü imzalamış olmasının "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni tanıma anlamına gelmediğini" duyurmuş olsa da bunun Avrupa Birliği açısından hiçbir kıymeti bulunmamaktadır. Avrupa Birliği bu protokole dayanarak Kıbrıs'ı Avrupa toprağı, Kıbrıs'taki Türk askeri varlığını da "işgalci" olarak nitelemektedir.

Ey Müslümanlar!

Türkiye yöneticilerinin ekonomik krizin dehlizlerine yuvarlanmış bir Avrupa Birliği hülyası peşinden zelil bir şekilde koşması "sabır" değil, ancak çölde kendini bilmez bir şekilde serap peşinde koşmaktır. Kaldı ki Recep Erdoğan'ın "sabır" dediği bu zavallılığın, ihanetin sonu bir türlü gelmeyecektir. Yoksa Avrupa Birliği macerasından vazgeçtiklerini mi açıklayacaklar? Yada Kıbrıs'ı bir bütün olarak Türkiye'ye mi ilhak edecekler? Hayır, bu korkak yöneticiler buna cüret bile edemezler. Kıbrıs'ı bir bütün olarak aslına ilhak edecek olan ancak, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın açıkça vaat ettiği, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği, kuruluş ilanı beklenen Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'dir Allah'ın izniyle.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir. [Şuarâ 227]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene davet ettiğinde icabet edin." [el-Bakara 183]

  • Kategori Tunus
  •   |  

Ülkenin göbeğinde zayi olmuş vilayetlerden birinin merkezi olan Sidi Bouzid şehrinde 17.12.2010 günü kıvılcım alan ve vilayetin diğer şehirlerine sıçrayacak şekilde alevi yayılan kriz, ardından Tunus'un önemli şehirlerinden peşe peşe protesto çığlıklarının gelmesi, bunların öncesinde 2008'deki maden ocağı ve 2010'daki Bin Garden olayları rejimin, insanların işlerini İslam'ın vacip kıldığı şerefli bir gözetim olan ihsan ve adalet ile gözetmeyi ihmal ettiğini göstermektedir.

Baskı, zulüm ve yalan vaatlerle insanların boyunlarına musallat olan rejimin zulmüne şahit olduk ve olagelmekteyiz. On iki gün sonra rejim, başını göstererek insanlara bazı ihtiyaçlarını giderme sözü verdi. İnsanlara, yirmi üç senedir uyguladığı hiçbir faydası olmayan icraatlarla onurlu bir yaşam ve -gelmeyecek- rahat bir gelecek vadinde bulunmanın ötesine geçmedi.

Ardından protesto veya muhasebe etmeye tevessül eden herkesi tehdit etti. Medya içerisindeki çığırtkan borazanlarını da "rejimin güzel başarılarına" övgüler yağdırmaları ve "velinimete" karşı çıkan veya muhasebe eden herkesi lanetlemeleri için harekete geçirdi.

Bu rejim, İslam'ı sırtının arkasına attı, sömürgeci kafir Batının kucağına atladı, direktiflerini kabul etti, bizi gelişmiş devletlerin seviyesine sıçratacak ideal bir seçenek olduğunu iddia ederek Batının reçetelerini hiç sapmadığı bir çizgi edindi. Devletlerarası örgütlerin ve Avrupa devletlerinin buna şahitlik etmesinden dolayı da Tunus'la gurur duydu. Bu örgütlerin ve devletlerin, Tunus rejimini övmesi ve ülkemiz hakkında yazılar yazması, ülkemize ve diğer İslam beldelerine sırf servetlerimizi istismar etmek ve bu mücrim rejimin IMF'nin sırtımızdaki ağır krediler karşılığında şart koştuğu bozuk bir eğitim sistemine göre yetiştirdiği evlatlarımızın enerjilerini tüketmek için gelen kendi şirketlerinin çıkarlarına hizmet etmesi için olduğunu görmezden geldi.

Ey Müslümanlar!

Kokuşmuş zalim kapitalist sistemin ağır krizler doğurması ve servetin etkin küçük bir gurubun elinde toplanmasından dolayı fakirliği oluşturması onun doğasından kaynaklandığı hiçbir kimsenin gözünden kaçmaz. Artık aşikar olmuştur ki Dünya Bankası, reçeteleri, ülkemizden neredeyse hiç ayrılmayan heyetleri, Avrupa Birliği'nin şartları ve direktifleri, krizlerin ve yıkımların kaynağıdır. Bunlar her nereye gitmişler ve yerleşmişlerse oradaki ülkeye ve ülke insanlarına öfke getirmişlerdir.

İşsizlik, yaşam sıkıntısı, kötü gözetim, yetkililerin yolsuzluğu, ağızların susturulması, rızıkların kesilmesi, insanların boyunlarına musallat olunması, rüşvet, adam kayırmacılık, çıkarcılık ve benzerleri, habis bir hastalığın tezahürlerinden ve renk ile şekil değiştirmede bir uzman olan kovulmuş gizli şeytanın çirkin yüzlerinden başka bir şey değildir. Nitekim (Fransızların bizi sömürgeleştirmesinden şu ana kadar) ülkemizi, halkımızı ve gençlerimizi saranlar, İslam akidesi ile çelişen bozuk ve hatalı kapitalizm ideolojisinin uygulanmasının habis semeresinden başka bir şey değildir. Şöyle buyuran Azim Allah ne kadar da doğru söylemiştir: وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve biz onu kıyamet günü de kör olarak haşrederiz." [Tâ-hâ 124] Ortaya atılan yamalı çözüm kırıntıları, sakın sizleri aldatmasın. Zira bunlar, başarılı olsa da teskin edici ve oyalayıcı şeylerden başka bir şey değildir. Bunların gayesi acınızı geçici olarak hafifletmektir. Sonra çok geçmeden krizler ilk haline geri dönecektir.

Ey Müslümanlar!

Sizin durumunuzu neyin ıslah edeceğini bilen Latif ve Habîr olan bir Rabbiniz vardır: أَلاَ يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ "Hiç yaratan bilmez mi? O, Latif'tir, Habir'dir" [el-Mulk 14] Sizi heba ve helak olmaya terk etmeyecek Rahim olan bir Rabbiniz vardır: Zira tabi olduğunuzda sapmayasınız ve bedbaht olmayasınız diye nebiniz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e bir rahmet ve hidayet olarak katından bir nizam indirdi. Allahuteala, Aziz kitabında şöyle buyurmaktadır:فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلا يَشْقَى "Her kim Benim hidayetime tâbi olursa o sapmaz ve bedbaht olmaz." [Tâha 123]

Şüphesiz o nizam, arı-duru akidesinden kaynaklanan adil şeri hükümleriyle Azim-ul İslam'dır. Fertlerin ve toplumun temel ihtiyaçlarını, fakirliği, işsizliği ve yolsuzluğu bitirmeyi garantileyecek olan sadece odur. Bunu ise insanların işlerini hakkıyla gözetecek, bundan başka hiçbir şeyle meşgul olmayacak ve Müslümanların evlatları açken kendisi tok olmayan bir yöneticinin olduğu İslam'ı tatbik edecek bir devletle yapacaktır. Nitekim Allah, Ramade yılında Müslümanların en küçüğü bile doyuncaya kadar yemek tatmayacağına dair yemin eden el-Faruk Ömer İbn-ul Hattab'a rahmet etsin ki şimdi o olsaydı Müslümanlar valilerin ve yetkililerin zulmünden dolayı çığlık atarlarken, Müslümanların evlatları kendilerini denize atarlarken, kendilerini ateşe verirlerken, diğer bir kısmı da zebaniler tarafından darpedilirken veya öldürülürken ne boğazından bir lokma ekmek geçer ne de sarayında uyuyabilirdi.

Şüphesiz çözüm; amirler ve memurlar için dokunulmazlığın olmayacağı, Müslümanların Halifesinin muhasebe edileceği, Halife veya valilerinden yada muavinlerinden herhangi birisi zulmettiğinde veya şeri hükümlere muhalefet ettiğinde veya insanların işlerine önem vermede kusur gösterdiğinde Mezalim Mahkemesi önünde yargılanacağı Allah'ın hükmünün her şeyin üstünde olduğu azim İslam Devleti'ndedir.

Allahuteala, şöyle buyurmuştur: إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ وَلاَ تَكُن لِّلْخَآئِنِينَ خَصِيمًا "İnsanlar arasında, Allah'ın Sana gösterdiği şekilde yönetesin diye sana kitabı hak ile indirdik. Sakın hainlerin savunucusu olma!" [en-Nisâ 105]

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak sizlere çağrıda bulunuyor ve sizlere sesleniyoruz: Artık kendisine ibadet ettiğimiz, ona hiçbir şeyi ortak koşmadığımız, ondan başkasına itaat etmediğimiz, ancak razı olduklarına tabi olduğumuz Allah için kıyama kalkmanın, bozuk kapitalizm sömürgeciliğini ve ajanlarını ülkemizden bir daha geri dönemeyecekleri şekilde kökünden söküp atmamızın zamanı gelmiştir. Keza artık sizden basiret sahibi herkesin, bu rejimin bizleri ulaştırdığı durumun köklü çözümünün, bizleri ve diğer İslam beldelerini el-Ukab rayesi altında gölgelendirecek olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için bizimle birlikte çalışmak olduğunun farkında olmasının zamanı gelmiştir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız." [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hükümet, Ülkenin Birliğini Korumaya Çalıştıkları İçin Hizb-ut Tahrir'in Şebabını Tutukladı

Güvenlik birimleri, ülkenin birliği için insanlardan imza topladıkları için Mudnî şehrinde Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti şebabından altı kişiyi tutukladı. Tutuklanan şebab şunlardır:

 

1- Adem İbrahim

2- el-Beşir Ahmed

3- Zâhî Fadlallah

4- Abdulâl ed-Desîs

5- Abîd ez-Zeyn

6- Mehdi Muhacir

 

Hükümetin bu eylemi, ülkenin birliği için çalıştığının yalan olduğunu ifşa etmekte ve Amerika'nın isteği doğrultusunda ülkeyi parçalamaya ve bölmeye dönük cürüm planını hayata geçirmek için çalıştığını teyit etmektedir. Bu şebab her ne yaptılarsa bunları, şartlar her ne olursa olsun ve baskılar ne kadar artarsa artsın herhangi bir İslami arz hakkında sırf Allah'ın ifrata kaçmamaya çağıran emrine icabet etmek için yapmışlardır.

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak hükümete, Allah'ın kendisine olan öfkesini hatırlatırız. Zira hükümet, hak olan bir kampanyanın ve ona davet edenlerin karşısında durarak Allah'ı öfkelendirmek ve emrine muhalefet etmek pahasına Amerikalı ve diğer kafirlerin rızası için çalışmaktadır. Ve ona deriz ki: Bu mümin taifeyi derhal serbest bırak, hakka dön ve Allah, muhlis müminlerin elleriyle Nübüvvet Minhacı Üzere İslam Devleti olan Raşidi Hilafet'in dönüşünü gerçekleştirinceye kadar hak için çalış. Aksi takdirde Allah'ın metodundan uzaklaşmanızdan ve dostlarına savaş açmanızdan dolayı Müslümanların Halifesi, dünyada sizden intikam alacak ve ahirette de sizleri azap beklemektedir.

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلاَّ أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Onlardan sırf Azîz-ul Hamîd olan Allah'a iman etmelerinden dolayı intikam aldılar." [el-Burûc 8]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bangladeş'teki Cinsel Tehdidin Ölümcül Sonuçları, Kadının Onuruna Hakkıyla Önem Veren İslami Liderliğin Ne Kadar Hayati Bir Gereklilik Olduğunu Vurgulamaktadır

Bangladeş insan hakları örgütü [Ain o Salish Kendra-ASK]'a göre, bu sene ülkede 28 kadın ve kız intihar ederken diğer 7 kadın da tekrarlanan cinsel tehditten kaçmak için intihara kalkıştı. Aynı şekilde kızına yönelik cinsel taciz sonucunda çektiği aşağılanma sıkıntısı nedeniyle bir baba da intihar etti. Bangladeş'te kızlara ve kadınlara yönelik tekerrür eden cinsel tehdit veya halk tabiriyle "gece tacizi", yaygın olup giderek daha da yaygınlaşmakta ve şiddetlenmektedir. Zira çocuklar ve erkekler, sokaklarda, okullarda ve işyerlerinde sık sık kızlara veya kadınlara cinsel tarzda sözlü veya fiili tacizlerde bulunmaktalar. Nitekim Bangladeş Ulusal Müslüman Kadın Avukatları Derneği'ne göre, yılda 10-18 yaşları arasındaki kızların yaklaşık %90'nı "cinsel tacize" maruz kalmaktadır. Ayrıca Eğitim Bakanı Nurulislam Nahid, şu anda bayan öğrenciler ve öğretmenlerin sokaklarda ve okullarda güven içinde olmadıklarını itiraf etti. Bu nedenle birçok bayan öğrenci, günlük tacizden kaynaklanan aşağılanma sebebiyle okulu bırakmakta veya babaları kızlarının bu tür tacizlerin kurbanı olması korkusuyla okula gitmelerini engellemektedir. Nitekim sadece bu sene içerisinde "ASK" örgütüne cinsel tehdit yüzünden okulu bırakan kızlardan 61 şikayet gelmiştir. Diğer iffetli kızlar veya kadınlar ise tekrarlanan tacizlere ve ahlaksız saldırılar yüzünden aşağılanmaya tahammül edemedikleri gibi güvenlik birimlerinden ve hukuktan sıkıntılarını sona erdirecek gerekli yardımı da alamıyorlar. Dolayısıyla da intihar ediyorlar. Çoğu zaman suçlular hiçbir ceza almadan serbest kalıyorlar ve kurbanlar yardımsız ve barınaksız kalıyorlar.

Bangladeş hükümeti, şu ana kadar kızlara veya kadınlara yönelik cinsel tacize karşı hiç bir kanun çıkarmadı. Bu konuda rejimin yasal bir düzenlemeye sahip olmaması nedeniyle 2009 Mayıs ayında bu uygulamaya dönük bir yasaklama çıkarması için meseleyi Yüksek Mahkeme'ye bıraktı. Şu ana kadar cinsel taciz, bir suç eylemi bile sayılmamıştır. Cinsel saldırıların bulunması ve kadınların istismar edilmesi bu ülke için hiç de garip değildir. Zira fuhuş yasal olup kırmızı lisanslı yaklaşık 18 bölge vardır ve ülkedeki fahişe sayısının yaklaşık 200.000 bin olduğu tahmin edilmektedir. Bunların çoğunluğu aşırı yoksulluk sonucunda bu işe düştüğü gibi Bangladeş, Güney Asya ve diğer ülkelerde ticari cinsel istismar amaçla kullanılmak üzere kaçırılan kadın ve çocukların ana merkezidir.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Bayan Medya Temsilcisi Dr. Nesrin Nevaz, bu hususta şöyle bir değerlendirmede bulundu: "Bu trajik ölümler, Bangladeş'teki ardışık laik hükümetlerin kadının onurunu, selametini ve yaşamını güvence altına almadaki mutlak başarısızlıklarının bir sonucudur. Bu hükümetler, herhangi layık bir liderliğin azami bir ilgi göstermesini gerektiren bu meselenin ciddiyetini teşhis etmede başarısız oldukları için kadının onurunu koruma sorumluluğunu basit yöntemlerle çözdüler. Diğer taraftan bu hükümetler, kadınlara en aşağı derecede gören İslam dışı adetlerle yüzleşmekten kaçındılar ki bu, kötü muameleye yol açan bir faktördür. Bir diğer taraftan fahişelik yasasını kabul ederek kadının toplumdaki konumunu bilfiil düşürdüler. Şu halde erkeklerin şehvetlerini tatmin etmek için binlerce kadının cinsel amaçla istismar edilmesini yasallaştırarak hükümetin oluşturmayı beklediği kadına yönelik yaygın bakış nasıl olur? On binlerce kadın kendilerini ve çocuklarını doyurmak için ümitsizce bedenlerini satmaya kalkışmak zorunda kaldığı bir sırada hiçbir hükümet liderliğinde, herhangi bir başarı gerçekleştirdiğini iddia edemez."

"Ayrıca hükümet, eğlence, reklam ve laik eğitim sistemi yoluyla Batılı özgürlük değerlerinin serbest akışını teşvik etmiştir. Bunlar, cinsel özgürlüğü kutsayan, erkeklerin yabancı kadınlara bakmasına ve onlarla diledikleri gibi ilişki kurmalarına izin veren değerlerdir."

"Bangladeş hükümeti, dikkate almayarak seyirci kalırken bu yolda kaç nice kızın hayatı heba olacaktır? Kadının onurunu kirletmek, bu denli ilgisiz kalınacak bir mesele değildir. Zira tacizden veya kötü muameleden korkmadan eğitim almak, çalışmak ve seyahat etmek her kadının temel hakkıdır. Bangladeş'teki ardışık hükümetler, kadınları korumayı öncelik sıralamasında en aşağıya atarak bu hakka hıyanet etmişlerdir. Kadının hak ettiği onurlu hayatı tanımayan herhangi bir hükümet, halkına liderlik yapmaya müstahak değildir."

"Bu çirkin sosyal salgının durdurulması mümkündür. Ancak bu, kadının onurunu korumayı hayatı koruma ile aynı seviyeye koyacak bir yönetim nizamını gerektirmektedir. Bu ise İslami Hilafet Devleti'ne ait bir değerdir. Hilafet Devleti, sözlü yada fiili olsun her türlü cinsel tacize veya kötü muameleye veya kadınlara uygulanan şiddete karşı en ufak gevşekliğe izin vermeyecek bir nizamdır. Hilafet Devleti, -ne kadar basit olursa olsun- herhangi bir kadına yönelik cinsel alayı veya tacizi ağır bir cezayı gerektiren ciddi bir suç sayacaktır. Hilafet Devleti, kadına yönelik olumsuz adetleri ve gelenekleri söküp atmak için çalışacak ve toplumda kadına ilişkin İslami bakış açısını besleyecek bir nizamdır. Kadın, sosyal bir konuma sahip olması ve yüksek bir saygı görmesi gerektiği gibi hiçbir taciz veya korku olmaksızın eğitim, seyahat ve çalışma hakkına da sahiptir. Hilafet Devleti, kadına yönelik her türlü cinsel istismarı yasaklayacak, eğitim sistemi ve medya yoluyla kadına bakılması gereken keyfiyetin ve ona muamele yönteminin muhasebe edilmesini güçlendirecek. Hilafet Devleti, vatandaşların bir hamisi olarak onları gözetme mefhumunun hakkını verecek olan bir devlet olup zulme uğrayan kimselerin acziyetini giderecek ve onların meselesini destekleyecektir."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Tunus'taki Protestolar: Yöneticilerin Zulmüne ve İfsatlarına Ne Zamana Kadar Sabredilecek?

Yoğun protestoların üzerinden geçen yaklaşık iki haftanın ardından Tunus Devlet Başkanı Bin Ali, açlık, yoksulluk ve gençlerin coşkulu işsizlik protestolarının turizmi etkilemesinden dolayı öfke dolu suskunluğunu bozdu..! Zira dün "yatırımcıların ve turistlerin gelmesini engelleyen bozuk bir görüntü veren uygarlık dışı bir görünüm" olarak nitelendirdiği protestoların arkasında duran "radikallere ve kiralık provokatörlere" uyarıda bulunan bir konuşma yaptı! Bin Ali'nin bu konuşması, despot rejiminin işsizliğin, fakirliğin, yolsuzluğun ve rüşvetin yayılması nedeniyle iki vatandaşın Tunus rejiminin zulmünü protesto etmek amacıyla intihara kalmışının akabinde Sidi Bouzid ilinde başlayan protestoları engellemede ağır bir başarısızlığa uğramasının ardından geldi. Tunus rejimi ülkeyi, her taraftan gelen fitne fücur ehli için bir turizm cennetine ve bir lokma ekmek peşine düşerek göç eden ülke ehli içinse kaçtıkları bir cehenneme dönüştürdü.

-Her zaman olduğu gibi- polis ve güvenlik güçleri, protestoculara birçok kişinin ölümü ve yaralanması ile sonuçlanan kurşunlar ve gaz bombaları ile karşılık verdikleri gibi evlere baskın düzenleme, tutuklama ve insanlara gözdağı verme kampanyası yürüttüler. Tunus rejiminin çeyrek asırdır uygulayageldiği bu terör ve korkutma yöntemlerinin rejime yönelik öfkeyi ve kızgınlığı bastırmada başarılı olacağını sandılar. Ancak bu defa hiçbir faydasını göremediler. Aksine protestolar yayıldı ve ülkenin dört bir tarafındaki birçok şehirde gösteriler baş gösterdi. Bu durum rejimi, sonuçları hiç de hoş olmayan olaylara dönüşmesi endişesiyle tırmanan öfkeyi dindirme girişiminde bulunmaya itti... Zira Devlet Başkanı Bin Ali, işsizlik sorununun çözümüne ilişkin kalkınma projeleri duyurusunda bulunması için kalkınma bakanını Sidi Bouzid bölgesine gönderdi. İnsanların bu hileyi yutmadığının ortaya çıkmasının üzerine rejim, cebinden gözle kaş arasında ürettiği, pençesini otoriteye ve topluma geçirmek ve kendisini yıkılmaya karşı korumak için bir emniyet supabı olarak görevlendirdiği hayali muhalefet kartını çıkardı.

Her ne kadar "güvenlik" birimlerinin insanlara karşı uyguladığı zulüm ve baskı, protestoların diğer şehirlere sıçramasına katkıda bulunmuş olsa da bunun gerçek sebebi, rejimin mevcut bozukluğunun kötüleşmesi, uzun yıllardaki kötü gözetimi, tüm muhaliflerine karşı terör uygulama alışkanlığı, Müslümanların duygularını tahrik etmesi, İslam'a, ehline, değerlerine ve İslam'la ilgili her şeye açıkça meydan okumasıdır.

Batılı devletler özellikle de başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa tarafından desteklenen Tunus rejimi kendisini, İslam'la savaşmaya ve onu İslam beldelerinin bu şerefli geçidinde hayatın tüm alanlarından söküp atmaya adamıştır. Nitekim Chirac'ın, Fransa'da başörtüsünü yasaklamanın alt zeminini oluşturmak üzere Tunus'u başörtüsünü saldırmanın bir kürsüsü edinmekten daha iyi bir yer bulamadığı o gün hiç de uzak değildir. Keza yalan ve iftira ile yayınlanan devletlerarası raporlar, Tunus rejimi ile gelişme ve istikrar alanındaki başarılarını övmeye devam etmektedir. Mesela IMF'nin 2010 yılında yayınlanan raporu, Tunus hükümetinin ekonomik bütçeleri ve reformları iyi idare etmesine övgüde bulunmuştur! Keza Davos Dünya Ekonomik Forumu Tunus'u, 122 ülke arasında 35. sıraya koyarak büyüme hızı bakımından Afrika'nın birincisi ve Arap ülkelerinin ikincisi yapmıştır! Bunlara hiç de şaşmamak gerek! Zira bunlar, milyonlarca aç fakiri doyurmayan ve onlara onurlu bir yaşam temin etmeyen birer "ekonomik bütçe ve reformlardır." Dahası bunlar, Batılı kapitalist devletlere, batılı girişimcilere ve tabii ki Tunus devlet başkanının fesatları ile ifsatlarının yönünü değiştirmelerinden korktuğu turistlere hizmet eden "dengeli reformlardır!"

İslam'la, eğitim kurumlarında ve işyerlerinde başörtüsüyle, tutuklama, hapsetme ve işkence yoluyla on yıllar boyunca İslam daveti ile savaşmada başı çekmesinden dolayı Tunus rejimini işte böyle ödüllendirmekteler. Hatta cürümleri iffetli Müslüman kadınları hapsetmeye ve işkence yapmaya kadar uzanmıştır.

Aslında insanların işlerini gözetmede, yiyecek, giyecek ve mesken gibi onların temel ihtiyaçlarını garantilemede ve servetin adil şekilde dağıtılması yoluyla onurlu bir yaşam temin etmede ortaya çıkan bu başarısızlık, sadece Tunus rejimi ile sınırlı değildir. Bilakis bu, Müslümanların beldelerindeki mevcut yönetim sistemlerinin tamamının genel bir özelliğidir. Peki bu kerim ümmet, halkalara zulmetmek, Batıya bağımlı olmak ve Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmek gibi bünyelerinde her türlü şerri barındıran bu sistemlerin altında ne zamana kadar ezilmeye devam edecek? Bu ümmetin ve içerisindeki kuvvet sahiplerinin artık ciddiyet ve gayret ile Müslümanların beldelerinde insanları dünya ve ahiret hayatında mutmain güvenli bir hayatla mutlu edecek Hilafeti kurmak için çalışmalarının zamanı gelmedi mi?

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلا يَشْقَى، وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا "Kim benim hidayetime ittiba ederse o, sapmaz ve bedbaht olmaz. Kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse onun için sıkıntılı bir hayat olacaktır." [Tâhâ 23-24]


Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER