Cuma, 17 Recep 1446 | 2025/01/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Amerika'nın Skandallarının Yayınlanması, Batı Hadaratının Sahteliğinin Kanıtıdır

"Wikileaks" internet sitesinde yayınlanan "gizli belgelerin" yankıları sonucunda oluşan sözde devletlerarası ilgi, Irak da dahil Müslümanların beldeleri üzerinde dönen devletlerarası çatışmanın bir yansımasından öte bir şey olmayıp Irak halkına duyulan bir ilgi değildir... Zira herkes, işgali desteklemek veya işgale sessiz kalmak üzere Irak'ı işgal etmek ve onu yok etmek için ittifak kurdu.

Bir başka husus ise şudur: Bir web sitesinin veya enstitünün kafir Amerika'nın istemediği bir şeyi yayınlayabilmesi aklen inanılacak bir şey değildir... Bilakis tüm bunlar, bir takım hedefleri ve bir dizi amaçları gerçekleştirmeye dönük bir tuzak ve tedbirdir.

Belirli bir kesimi suçlamak ve başka bir kesimi aklamak için yapılan tartışmalar ise; otoritenin tepesine ulaşmanın sağlayacağı "çıkarlara" dönük çatışmadan ibarettir. Bir yönden böyledir. Diğer yönden ise Afganistan hakkında yayınlanan bu "belgelerin" ve daha önceki belgelerin içerdiği skandallar ve cürümler, boş kınama ve eleştiri dışında bir karşılık görmeyen vahşi hayvanların bile yapmaktan haya ettiği bir insanlık utancıdır. Şüphesiz bu, insanların özgürlük ve insan hakları sloganlarını dillendirmesinden bıktığı Batının bozuk hadaratının sadece görünen kısmıdır.

 

Ey Müslümanlar!

İktidar partilerinin, ortaya çıkan hakikatlerin yanında veya karşısında birleşmesi ve bir araya gelmesi tüm insanlar için bir fenomen olmamıştır. Dolayısıyla bu, skandaldan veya hesap saatinin yaklaşmasından duydukları korkudan dolayı bu kişilerin kapıldığı paniğin kesin bir kanıtıdır. Zira bu kişilerin hepsi de Irak halkının kanını emdi ve elbirlik yaparak servetleri heba etti.

 

Ey Yöneticiler!

Hiçbir muhafız ve danışman olmadan yapayalnız bir şekilde el-Cebbar olan Subhânehu'nun huzuruna çıkacağınızı, güttüklerinizden dolayı sizleri hesaba çekeceğini, o gün Amerika'ya ve başkasına yaltaklanmanın sizlere hiçbir faydasının dokunmayacağını bilmelisiniz. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

مَا مِنْ وَالٍ يَلِي رَعِيَّةً مِنْ الْمُسْلِمِينَ فَيَمُوتُ وَهُوَ غَاشٌّ لَهُمْ إِلا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ "Müslümanların çobanlığını üstlenen hiçbir vali yoktur ki onları aldattığı halde ölüp de Allah Cenneti ona haram kılmış olmasın."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Nihayet Almanya, Çok Kültürlülüğün Öldüğünü İlan Etti

Hizb-ut Tahrir / Avrupa'nın 2002 yılında çıkarttığı "Batı Diyarına Göç" kitabında şöyle demiştik:

  • Batının açıkladığı ve uğrunda çalıştığı şey, entegrasyon olmasına rağmen peşinden koştuğu gizli hakikat ve amaç asimilasyondur.
  • Kolektif kültür mefhumuna dayalı ve tek kültürlülük bakışı üzerine kurulu olan entegrasyon politikası, hatalı bir politikadır ve kendisiyle çelişmektedir.
  • "Ya entegre ol yada çek git" söylemi, doksanlı yıllarda ortaya çıktı ve 11.09.2001'deki New York-Washington saldırılarından sonra meşhur oldu. Görünen o ki bu söylem, Batının Müslümanlara olan muamelesinde gelecekteki politikasını temsil edecektir.

Hizb-ut Tahrir / Avrupa'nın 2009 yılında çıkarttığı "İslami Kimlik" kitabında ise şöyle demiştik:

Çok kültürlülük fikri, bazı Batılı ülkelerde aydınlardan ve politikacılardan destekçisi olan popüler bir fikirdir. Bu fikir, bireylerin ve cemaatlerin kimliklerini korumak için hoşgörüye izin vermekte, cebir ve zorlama olmadan gerçekleşen doğal bir süreç olarak gördüğü kısmî entegrasyona çağrıda bulunmaktadır. Ancak -Jurgen Habermas'ın ifade ettiği üzere-: "Bu fikirle fırtına koptu. Mesele akademisyenlerin ötesine geçerek politikacıların yanı sıra güvenilir gazete yazarlarına da dayandı; zira hepsi de 'aydınlanmanın' İslami radikalizme karşı korunması ve savunulması gereken bir kale olduğunu düşünmektedir." Pascal Bruckner ise kendince toplumun parçalanmasına ve farklı değerlere tabi olan birbirinden izole olmuş birden çok gurubun oluşmasına yol açmasını, çok kültürlülük fikrinin hatasına gerekçe olarak gösterdi. Bu nedenle de bu fikri, "ırkçılık karşıtlarının ırkçılığı" olarak isimlendirdi.

Böylece Batı hadaratını savunmak, aydınlanma ve modernite değerlerini korumak amacıyla aydınlanma köktenciliği denilen şey ortaya çıktı. Ardından da laikliği savunma gerekçesiyle Fransa'da başörtüsü yasaklandı, Alman Şansölyesi Angale Merkel, Avrupalıları Radikal İslamcılara ve demokrasi düşmanlarına karşı Nasranilik değerlerini savunmaya çağırdı, Papanın Özel Sekreteri George Chaynsfein, "Batının Müslümanlaşması" olarak nitelendirdiği olguya karşı uyarıda bulunarak Avrupa kimliği için bir tehdit olarak görmesinden dolayı İslami değerlere direnç gösterilmesini, İtalya'daki Kuzey Ligi Partisi, Müslümanların ülkeden kovulmasını ve Hollandalı Vekil Wilders, İslam'ı terk etmedikleri sürece milyonlarca Müslümanın gönderilmesini talep etti. Bunun üzerine bugün güçlü bir şekilde İslam'ı terk et kal, İslam'a sarıl çek git anlamında "Ya entegre ol yada çek git" sloganıyla sembolize olan zorunlu entegrasyon fikri ve asimilasyon politikası ortaya çıktı. Dolayısıyla öteki, yani Müslüman için hadaratsal ve kültürel özelliklerini, yani İslam'ı terk etmekten, Batının kendi standartlarına ve kanaatlerine göre şekillendirdiği diğer kimliğin yerini alması için kendi kimliğini terk etmekten başka bir seçeneği kalmamaktadır. Zira Batı, Müslümanların sadece kendi sistemine boyun bükmesiyle yetinmemektedir. Bilakis onlardan kendi değerlerini ve mefhumlarını benimsemelerini ve İslam'ı terk etmelerini istemektedir. Bu nedenle Batı, dinimizle bağlantısı olan herkese: akideye, şeriata, Hilafete, Kur'an'a, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e, ibadete, Arapça diline, peçeye, başörtüsüne, yüzüğe, kurbana, mescitlere, imamlara, medreselere, bayramlara, evliliğe ve benzeri şeylere... karşı azgın bir kampanya yürütmektedir.

Bugün Alman Şansölyesi Merkel, çok kültürlülük politikasının ve çok kültürlü toplum modelinin başarısız olduğunu ilan ederek sözümüzü teyit etmektedir. Bu da zorunlu entegrasyon ve asimilasyon döneminin başlaması demektir.

Bir bütün olarak Avrupa'daki Müslümanların yaşadığı trajik vakıa, geçmişte ve 17.09.2007 tarihli basın açıklamasında sorduğumuz şu soruyu tekrar sormamıza neden olmaktadır: Endülüs trajedisi tekerrür mü ediyor?

Bu sorumuzun cevabını, öngörülerinin geneli doğru çıkan Amerikalı ünlü araştırmacı Gerald Celente, 2010 yılında "Avrupa'daki Müslümanlara karşı etnik temizliğin 2012 ila 2016 yılları arasında başlayacağını" teyit eden ifadeleriyle verdi. İşte o zaman Müslümanlar, giyotine vurulan Maximilien Robespierre'nin "Yaşasın özgürlük! Yaşasın demokrasi" kanaatini dillendireceklerdir.

Mühendis Şâkir Âsım
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Almanya ve Alman Bölgeleri

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Fırsatçı Şeyha Hasina, Aşağılık Siyasi Maksatlarını Gerçekleştirmek İçin Kur'an-il Kerim'e İftira Atıyor

Şeyha Hasina, Hindu tapınağında bir Hindu dini törenine katıldı ve Kur'an-il Kerim'deki bir ayeti tahrif etti. Zira tapınakta müşriklerle hoşgörü hakkında konuşurken İslam'ın laikliği benimsemeyi mubah kıldığını söyledi. Kâfirûn suresinin son ayetini [لكلٍ دينه] "Herkesin dini kendisine" şeklinde okuyarak da buna delil getirdi. Şeyha Hasina, siyasi amaçlarına hizmet etmesi amacıyla ayeti bu şekilde okuyarak Kur'an-il Kerim'de varit olan ayeti tahrif etmiştir. Zira ayet; [لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ] "Sizin dininiz size, benim dinim de bana" şeklinde olup Resulün onların, yani müşriklerin putperest dinlerini reddetmesinden sonra inmiş ve surede onlar kafirler olarak nitelendirilmiştir.

Özellikle insanları haklarından mahrum eden bu fasit nizamın mızrağı altında yapılan seçim zamanında olmak üzere İslami inançlarla oynamada bir uzman olan Şeyha Hasina'nın bu ayet hususunda insanlara yalan söylediğini gözlemlemekteyiz. Zira bu ayet Mekkeli kafirlerin, eziyet etme ve kendi ilahlarına ibadet etmesi karşılığında Allah'a ibadet etmeyi kabul etmeleri gibi orta çözümler yoluyla Nebi [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'ı İslam'a davet etmekten vazgeçirmekle meşgul oldukları bir sırada inmiştir. Ancak Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], bu teklifleri reddetmiştir. Söz konusu olan sure de bunu teyit etmektedir:

قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ 1 لا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ 2 وَلا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ 3 وَلا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ 4 وَلا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ 5 لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ 6 "De ki: Ey Kafirler! (1) Ben sizin taptıklarınıza tapmam! (2) Siz de benim taptığıma tapanlar değilsiniz. (3) Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. (4) Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. (5) Sizin dininiz size, benim dinim de banadır. (6)" [el-Kâfirûn 1-6]

Şeyha Hasina, laikliği benimsemekle hevasını ilah edindiğini ve böylece Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya şirk koşmasından dolayı bağışlanmayacak büyük bir günah işlediğini bilmelidir.

إِنْ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلَّهِ "Hüküm sadece Allah'a aittir." [Yusuf 40]

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ "Her kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır." [Âl-i İmrân 85]

Eğer Şeyha Hasina, bu ayetleri inkar ediyorsa ülkedeki Müslümanlara karşı yalan söylediği ve onları saptırdığı ifşa olmaktadır. Zira Şeyha Hasina'nın benimsediği ve bir ilaha dönüştürdüğü laiklik inancına İslam'da yer yoktur. Allahu [Subhânhu ve Te'alâ]'nın yardımıyla Müslümanlar, çok yakında bu nizamın işini bitireceklerdir. Zira bu nizam, ülkedeki binlerce Müslümanı, temel ihtiyaçlarını giderecek ve günlük sorunlarını çözecek bir şey bulamadan açık havada yaşamak ve uyumak zorunda bırakmıştır. Yakında Müslümanlar, Müslümanıyla ve gayrimüslimiyle tüm insanların ihtiyaçlarını giderecek ve haklarını koruyacak Hilafeti kuracaklardır.

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Diktatör Devlet Başkanının Tuğyanına Karşı Ne Zamana Kadar Sessiz Kalacaksınız!

  • Kategori Tacikistan
  •   |  

Gösterdiği büyük çabalara rağmen Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmayan Sovyetler Birliği'nin çökmesinin ardından Orta Asya'daki Müslümanlar, Rusya'yı ve Batıyı endişelendirecek şekilde büyük bir arzu ve şevkle dinlerine teveccüh etmeye başladı. Bunun üzerine bölgede özellikle de Tacikistan'da fitneyi harekete geçirdiler. Böylece yüz binlerce Müslüman, Rusya'nın "Devlet Güvenlik Komitesi" aracılığıyla planladığı iç savaşın kurbanı oldu. Bunun sonucunda Müslümanların İslam'a olan teveccühleri kısa bir süreliğine azaldı ve çok kısa bir süre geçmeden İslam'a olan teveccühleri kat be kat arttı. Buna ise ümmetin muhlis evlatları olan Hizb-ut Tahrir şebabının faaliyetlerinin büyük bir katkısı oldu. Bu kitle, Tacikistan'daki Müslümanların dinlerine geri dönmesi için çok büyük çaba sarfetti. Böylece son on yıl içerisinde gösterdiği fedakarlığı ve sabrıyla çarpıcı sonuçlar elde etti.

Bu durumun ajan devlet başkanı ile kafir efendilerini oldukça endişelendirmesi doğal bir durumdur. Böylece İslam'a, Müslümanlara özellikle de Hizb-ut Tahrir şebabına karşı olan öğütücü savaşlarının dozunu arttırdılar. Nitekim son  on yılda Hizb-ut Tahrir şebabından yüzlercesini uzun süreli hapse çarptırdılar. Bugün onların yüzlercesi hapishanelerdedir.  Rahmanov ve onun mücrim zümresi, son iki yılda kafir efendilerinin emriyle öğütücü savaşını şiddetlendirdi. Mesela "inanç özgürlüğünü ve dini örgütleri" sınırlandırılması, birçok mescidin kapanmasına yol açan mescitlerin tescil edilmesi ve yüksek enstitülerindeki ortaöğretimde başörtüsünün yasaklanması kanununun imzalanması bunlardan bazılarıdır. Sadece Hizb-ut Tahrir ile sınırlı olmayıp "Tebliğ Cemaati", "Selefiler", " Özbekistan İslami Hareketi", "el-Kaide" ve "Tacikistan İslami Kalkınma Partisi" ve diğer Müslümanları kapsayan zulüm, işkence ve tutuklamalara gelince; bu yaygın bir durumdur. Bu husustaki liste oldukça uzun olup diktatör başkanın ve mücrim zümresinin kafir efendilerinin emriyle İslam'a ve Müslümanlara karşı savaştaki yeni bir atılımın olduğunu göstermektedir. Karton tahtından ve dünyevi servetlerinden başka bir derdi olmayan bu ajan yönetici, kendisinden razı olsunlar diye efendilerinin İslam'a ve Müslümanlara karşı savaşmaya ilişkin emirlerini "tam bir sadakatle" uygulamaktadır. Nitekim son aylarda İslam'a ve Müslümanlara karşı savaştaki çabası doruk noktaya ulaşmıştır. Şimdi de doğrudan açık bir şekilde tüm İslami görüntülere karşı bir savaşa başlamıştır. Resulullah [SallAlllahu Aleyhi ve Sellem], bu zalim yöneticiler hakkında şöyle buyururken ne kadar da doğru söylemiştir: إذا لم تستحيِ فاصنع ما شئت "Haya etmiyorsan dilediğini yap!"

Devlet Başkanı Rahmanov'un insanlarla bir araya geldiği, radyo ve televizyonlara yaptığı açıklamalar esnasında değindiği ardından da uygulamaya başladığı eylemlerden bazıları şunlardır:

- Geri dönmelerini sağlamak, seyahat etmelerini engellemek, anne-babaları tehdit etmek ve benzerleri gibi sert önlemler alarak gençlerin ülke dışında İslam'ı öğrenmelerini yasaklamak.

- Gençleri mescitlerden uzaklaştırmaya çalışmak, ortaöğretim ve enstitülerdeki öğrencileri mescitlerden men etmek.

- Gençleri ve erkekleri takip edip tutuklayarak sakal bırakmalarını yasaklamak, sakallarını kesmek, onları tehdit etmek ve benzeri işleri yapmak.

- Gençlere evlerinde İslam'ı öğreten alimleri tutuklayarak evlerde İslam'ın öğretilmesini yasaklamak.

- Kadınların ve kız çocukların sadece ortaöğretim, enstitüler ve devletin diğer kurumlarında değil bilakis korkutma, tehdit, cezai yaptırımlar ve şeri elbiseleri bırakıp ulusal ve benzeri elbiseleri giyme hususunda hatiplerin verdiği fetvalarla eğitim ve iş alanlarından kovmak gibi farklı önlemler alarak çarşılarda ve diğer mekanlarda başörtüsü takmalarını yasaklamak.

- İleri yaş sınırlaması gibi hac farizasını eda etmek isteyen Müslümanlara yeni sınırlamalar dayatmak.

- Cezai yaptırımlar uygulamak ve dükkanları kapatmak gibi dini kitapların ve İslami kasetlerin satışına yeni sınırlamalar dayatmak.

- İslam Merkezi ve Din Kurulu yoluyla mescitlerin denetimini yoğunlaştırmak, devlet başkanını destekleyen imamlar ve hatipler atamak, vaaz konularının güvenlik komitesi tarafından hazırlanması, biraz olsun İslam'a ihlaslı ve düşkün olan imamları ve hatipleri tehdit etmek ve cezalandırmak.

İslam'ın ve Müslümanların azılı bir düşmanı olan bu diktatör yönetici, İslam'a olan nefrette ve savaşta haddi aşmıştır. O, bu hususta mevkidaşı Yahudi Kerimov'a benzemektedir. İslam'a ve Müslümanlara karşı işlediği tüm bu vahşi cürümlerden ardından zihinlerde şu soru yer etmektedir: Bu zalim katile Müslüman demek caiz midir?

Ülkede cereyan eden bu hususlardan maksat, Tacikistan'daki Müslümanların İslam'a olan teveccühlerini yavaşlatmak için Müslümanlarda bir endişe ve korku oluşturmaktır. Tacikistan'daki Müslümanlar, İslam ümmetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Çünkü muhlis alimler, farklı İslami harekete tabi olanlar ve ülkedeki Müslümanların çoğu bugün, Hizb-ut Tahrir'in ve diğer davetçilerin etkisiyle İslam'a ve bu hizbin temeli olan güçlü sahih fikirlere doğru koşuşturmaktadırlar. Bu nedenle bu zalimlere ve efendileri bir korku hakim olmaktadır. Dolayısıyla zulümlerini ve düşmanlıklarını arttırmaktadırlar. Ancak onlar, bu eylemlerinin kendilerine Allah'tan başka hiçbir kimseden korkmamalarını ve çekinmemelerini hatırlatan Müslümanlardaki İslami akideyi ve İslami duyguları harekete geçirdiğinin farkında değiller. Bugün büyük bir hırs ve iştiyakla dinlerine teveccüh etsinler diye Tacikistan'daki Müslümanları harekete geçiren bizzat bu akidedir.

Burada varit olan soru şudur: Bu yöneticilerin İslam'la savaşmada ve Müslümanlara zulmetmedeki tüm bu despotlukların ve inatlarının nedeni nedir? Cevap açıktır ki o, Müslümanları diktatörlük karşısında zillete razı olmaları ve Allah'ın kendilerine farz kıldığı zalim yöneticileri muhasebe etme ve onları İslam'la yönetimi hayata geri döndürmeye zorlama farziyetini terk etmeleridir. Allahu Subhânehu, şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Her kim de Zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve Biz onu Kıyâmet Günü de kör olarak haşrederiz." [Tâ-hâ 124]

 

Hizb-ut Tahrir / Tacikistan, İslami hareketler ve mensuplarına seslendiği gibi ülkedeki tüm Müslümanlara ve kerim ihlaslı alimlere sesleniyor, kuvvet ehli ile nüfuz sahiplerinden ihlaslı olanlara sesleniyor:

Ey İnsanlar İçin Çıkartılmış Ümmetin En Hayırlı Evlatları!

Bu zulme ve zillete ne zamana kadar sabredeceksiniz?!

Bu fakirliğe ve Allah'ın size bahşettiği servetleri yağmalayan bu yöneticilerle onların kafir efendilerine ne zamana kadar sabredeceksiniz?!

Sizleri parçalayan ve sizlere zarar veren ihtilaflar ve anlaşmazlıklarla ne zamana kadar meşgul olacaksınız?! Allahuteala'nın şu kavlini işitmediniz mi?

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ "Hepiniz toptan sımsıkı Allah'ın ipine [dinine] sarılınız, sakın ayrılığa düşmeyiniz." [Âl-i İmrân 103]

Haklarınızın gasp edilmesine dahası dininizin mukaddesatlarınızın çiğnenmesine, zalim yöneticiyi muhasebe etme ve onu zulmünden vazgeçirme hususundaki Allah'ın farzının uygulanmasına ne zamana kadar sessiz kalacaksınız?! Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlini işitmediniz mi? وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ الْمُنْكَرِ، أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَاباً مِنْ عِنْدِه،ِ ثُمَّ لَتَدْعُنَّهُ فَلاَ يَسْتَجِيبُ لَكُمْ "Nefsimi elinde tutan [Allah'a] yemin olsun ki ya marufu emreder ve münkerden nehyedersiniz yâhut Allah'ın, üzerinize katından bir ikab göndermesi muhakkak yakındır. Sonra O'na dua edersiniz ama (artık) size icabet edilmez."

Bu zalim diktatör köleden ne zamana kadar korkacaksınız?! Allahu [Subhânehu ve Te'ala]'nın şöyle buyurduğunu bilmiyor musunuz? فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي "Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun." [el-Bakara 150]

Hizb-ut Tahrir sizleri, kendisine kucak açamaya, görüşlerini ve fikirlerini etüt etmeye ve şebabına yardım etmeye davet etmektedir. Zira onlar sizlerin kardeşleri olup sizler de bu kerim ümmetin evlatlarısınız!

Hizb-ut Tahrir sizleri, kendi saflarına katılmaya ve sizler bir farz olmasından dolayı Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatma yolunda çalışmaya davet etmektedir! Zira hakkı sahibine döndürecek ve tüm sorunlarınızı çözecek olan sadece adil bir Halifedir. Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: إِنَّمَـا الإِمَامُ (الَخَلِيفَةُ) جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmam [Halife], arkasında savaşılan ve kendisiyle korunulan bir kalkandır."

Hizb-ut Tahrir sizleri, dünyanın ve ahiretin izzetine davet etmektedir! Haydi onun davetine icabet ediniz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey imân edenler! Allah ve Rasulu sizi, size hayat verene çağırdığında icâbet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız." [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Güney Sudan'ı Bölme Cürümünü Engellemeye Dönük Milyonlarca İmza Toplama Kampanyası

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, ülkenin İslam esası üzerine birlik olmasının, kamuoyunun önce 2011 yılı Ocak ayında yapılması planlanan referandumla Güney Sudan'ı bölerek sonra da Darfur, Kurdufan, en-Nil Ezrak ve Doğu Sudan'ı hedef alarak Sudan'ı parçalamaya çalışan sömürgeci kafir Amerika'nın planlarına karşı birleşmesinin gerekliliği inancında olup Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in devleti kurmadan önce İslam davetini taşıma metodu olan fikri ve siyasi çalışmaya bağlanmaktayız.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin geçen Haziran ayında Sudan Haber ajansıyla yaptığı basın toplantısında duyurduğu imza kampanyasını sürdürmek ve gelecek Ocak ayında kararlaştırılan referandumu reddederek Güney Sudan'ı bölme cürümün engellemek için milyonlarca imza toplama kampanyasını güçlendirmek üzere hizb, aşağıdaki genel alanlarda imza çadırları kurmaya başladı:

 

1- Hartum: Büyük Camii civarındaki Arap Çarşısı, Merkez Çarşı, el-Mîna el-Berî, Hartum Stadyumu Durağı, Yeni Durak, Büyük Özgürlüğün Batısı, el-Kilâkile-til Life Çarşısı, Cebel-i Evliya Çarşısı

2- Hartum Deniz Yakası: el-Vusta Durağı, Hılla Kuku Çarşısı, el-Hâc Yusuf el-Vahde Çarşısı (6), Kurum Kavşağı.

3- Ummu Dermân: Şehitler Durağı, Ummu Dermân Çarşısı, Halk Pazarı ve Libya Çarşısı.

 

İmza kampanyası, her gün sabah saat sekizde başlayıp akşam saat dokuza kadar devam edecektir.

 

Allahuteala'nın izniyle Güney Sudan'ı bölme cürümünü engellemeye dönük milyonlara ulaşacak bu imza kampanyası, H. 15 Zilkade 1431 el-Muvafık M. 23 Ekim 2010 cumartesi gününe kadar sürecektir.

Kerim Kardeşim:

Hakka yardım etmek ve Allahau Subhânehu'ya mazerette bulunmak için milyonlara ulaşacak olan bu imza kampanyasına iştirak et de umulur ki bu topluluk, Allah'tan ittika ederek cürümlerinden vazgeçerler. Allah [Azze ve Celle], şöyle buyurmuştur:

وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ "İçlerinden bir topluluk: ‘Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir azap ile azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?' dedi. (Öğüt verenler)Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz)' dediler." [el-A'râf 164]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "Wilders'in" Yargılanması, Kendisinin Yaptığı Bir Saçmalık Dahası Hollanda'nın Dünyaya Yaptığı Bir Şakadır

Bilindiği üzere Hollanda, antik çağlardan beri kendisini "ifade özgürlüğünü" sınırlandırmaya adamıştır. Zira kraliyet ailesine veya guruplara hakaret eden veya nefrete ve ırkçılığa çağıran herkese yaptırımlar getirmiştir. O halde başsavcının görevinin bu kanuna aykırı davranan herkese karşı harekete geçmesi, kovuşturması ve mahkemeye çıkarması açık bir durumdur. Binaenaleyh başsavcı, birkaç ay önce Müslüman bir gurubun "soykırım" hakkında karikatürler çizerek "Wilders'e" cevap verdiğinde kanuna aykırı davrandığı iddiasında bulup haklarında sıkı bir kovuşturma yürüterek onlara bu kanunu uygulamak ve cezalandırmak için mahkemeye çıkarttı. Zaten de cezalandırıldılar.

"Wilders'e" gelince başsavcı, onu uzunca bir süre göz ardı etti ve guruplar hakkında hakaretvari hatta birçok analistlere göre nefret ve ırkçı ifadeler kullanmasına rağmen haçlı kampanyasına karşı hiçbir girişimde bulunmadı. Ancak bir gurup insan, "Wilders'e" karşı dava açınca başsavcı, dava hakkında kovuşturmada bulunmak zorunda kaldı. Böylece "Wildders", guruplara hakaret etme, nefrete ve ırkçılığa çağrıda bulunma suçlamasıyla mahkemeye çıkarıldı.

Bu durumda başsavcı, "Wilders'e" karşı zoraki dava açmıştır. Bu nedenle de başsavcı, ta başından beri mahkemeye dava açacağını ve muhtemelen "Wilders'e" yöneltilen suçlamadan dolayı beraat talebinde bulunacağını vurgulamıştır. Nitekim öyle de olmuştur. Zira şu anda başsavcı, resmen "Wilders'e" yöneltilen en ciddi suçlamadan dolayı onun beraatını talep etmiştir.

Açıktır ki yargılamanın daha ilk günlerinden beri başsavcı, iddia makamının yanında değil "Wilders'i" savunma makamının yanında yer almıştır. Örneğin "Wilders'in" savunma makamı, aslında "Wilders'i" destekleyen İslam'da uzman denilen kimselerin tanıklık yapmaları talebinde bulununca savcı bunu kabul etmiş ve "Wilders'in" görüşüne karşı çıkan alimleri çağırtmamıştır. Bundan daha garip olanı ise başsavcı, sanki onların İslam hakkındaki görüşleri doğruymuşçasına tanıkları çapraz sorgulamaya alama zahmetinde bile bulunmamıştır. İşte tiyatro böyle başladı, "Wilders'i" destekleyen genel bir atmosfer oluştu ve o, bir mağdur haline geldi. Bu yargılama, gerçekten bir saçmalık olup "Wilders" bundan ifade özgürlüğünü savunan bir kahraman olarak çıkmıştır. Otoritelerin rolüne gelince; otoritelerin "Wilders'i" desteklediği kesin kanıtla ortaya çıkmıştır. Zira İslam'a ve Müslümanlara karşı haçlı kampanyasını sürdürsün diye onun beraatı için her türlü çabayı harcamışlardır.

Vallahi bu, gerçekten komik bir durumdur. Zira "Wilders", Hollanda otoritelerinin desteği ile Müslümanları Hollanda değerlerine benimseme anlamında entegrasyona çağırmaktadır. Yani Müslümanları, alemlerin Rabbinin şeriatını terk etmeye ve tamamen beşer şeriatını benimsemeye çağırmaktadır. Ancak aynı zamanda bu beşeri şeriata aykırı davranan ve değerlerini çiğneyen ilk kişi de bizzat "Wilders" ve Hollanda otoriteleridir.

Bu nedenle deriz ki: "Wilders'in" Yargılanması, Kendisinin Yaptığı Bir Saçmalık Dahası Hollanda'nın Dünyaya Yaptığı Bir Şakadır.

Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sudan'ın Kuzeyi İle Güneyi Arasına Uluslararası Güçlerin Konuşlandırılması, Sudan Halkını Daha Fazla Aşağılamak Olup Bunun Günahı Hükümete Aittir

Amerikan Hükümeti, bu günlerde Sudan Devlet Başkanı Yardımcısı ve Güney Sudan Hükümeti Başkanı Salva Kiir Mayardit'in Kuzey ile Güney arasındaki sınıra uluslar arası güçlerin yerleştirilmesi talebini incelemektedir. Bunun üzerine Amerikan Başkanı Barack Obama, Sudan'ın en öncelikli bir husus olduğunu ve çok önem verdikleri büyük bir mesele haline geldiğini söyledi.

Buna mukabil hükümet, Kuzey ve Güney arasına uluslararası güçlerin konuşlandırılması düşüncesini reddetti reddetmesine de bizleri her zaman önce Batılı dayatmaların hepsini güçlü bir şekilde reddetmeyi ardında da geri dönerek kabul etmeyi alıştırdı. Şayet hükümet, sözlerinde samimi ise hakka geri dönüp özellikle de isyancı hareket (Sudan Kurtuluş Hareketi), Nifaşa cürüm anlaşmasının birçok maddesini reddetmişken bu anlaşmayı ilga ederek hemen işlediği tarihi hatayı düzeltmelidir.

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak Kuzey ile Güney arasına uluslararası güçlerin konuşlanmasının şu anlamlara geldiğini ifade ederiz:

-Amerikan yönetimi ve uluslararası güçler, Güneye korunmaya muhtaç müstakil bir devlet olarak muamele eder hale gelmiştir.

-Kendi özel çıkarları için Güneyi ayırmak ve Nasrani karakterine sahip bir devlet kurmak için çalışan bizzat Amerikan yönetimidir. Nitekim Obama, Güney Sudan hakkında konuşurken şöyle demiştir: "Bu savaşları, sırf insani gerekçelerle değil aynı şekilde kişisel çıkarlar için de önlememiz kaçınılmazdır." [eş-Şark-ul Avsat/16.10.2010]

-Uluslararası güçler tarafından içişlerimize yapılan bu bariz müdahale, aşağıladıkça aşağılamadır. Bu zillet ve aşağılanmanın büyük payı bizzat hükümet aittir. Çünkü ülkeyi dilediği şekilde ve istediği zaman askerlerini konuşlandırsın diye kafir Batıya mubah kılan meşum Nifaşa anlaşmasını imzalayan bizzat odur.

Bu beldenin tüm muhlis evlatlarını özellikle de güç ve nüfuz sahiplerini, sömürgecilik gerçeğini ifşa eden Nifaşa'yı ilga ederek bu saçmalığı durdurmaya ve tamahkar sömürgecilerin önünü kesecek ve hain mücrimleri cezalandıracak olan Raşidi Hilafet Devletini kurmak için ciddiyetle çalışmaya çağırıyoruz.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Hükümetin Katma Değer ve Satış Vergisi Gibi Koyduğu Haksız Vergiler, Şeran Haramdır Bu Vergileri Reddedip Ajan Yöneticilerin Suratlarına Çarpınız

-Basın Açıklaması-

Hükümetin Katma Değer ve Satış Vergisi Gibi Koyduğu Haksız Vergiler, Şeran Haramdır

Bu Vergileri Reddedip Ajan Yöneticilerin Suratlarına Çarpınız

 

Hükümet, son olarak Amerikan önerilerini uygulamak üzere yeni satış vergisi altında katma değer vergisi uygulama niyetinde olduğunu açıkladı. Hayasız ve güvensiz yöneticiler, 122 emtia türüne ve hizmete vergi koymayı ve bunun sonucunda insanlardan 150 milyar küsur rupi yağmalamayı planlamaktalar. Bu türlerin arasında et, balık, yumurta, sebze, meyve, ilaç, gübre, hayvancılık, dokuma, spor, ameliyat ve cilt aletleri ve benzeri emtialar vardır. Bu vergi, maksadı sanayiyi ve ticareti yok etmek ve insanların geneline ağır bir zarar vermek olan bir komplodur.

Evet, işte insanların genelini bir avuç elit için kurban eden gerçek demokrasi budur. Batıdaki durumu da doğudaki durumundan pekiyi değildir. Yoksa hükümet, ne diye milyonlarca hektar araziden harac ve öşür alınmazken fakir insanların geneline vergi koymak için hırs göstersin? Ne diye toplumdaki zenginlerden zekat alınmamaktadır? Ne diye Belucistan'daki altın, bakır, kömür, petrol ve doğalgaz sahaları yok pahasına yabancı şirketlere peşkeş çekilmektedir? Ne diye bu sahaların gelirleri insanların ihtiyaçlarına harcanmamaktadır? Ne diye hükümet, bozuk beş şirkete ait olan dört yüz milyon rupiye el koymamaktadır?

İslam, zengin fakir demeden doğrudan ve dolaylı şekilde insanlara koyulan satış ve katma değer vergisi gibi tüm vergileri haram kılmıştır. Zira İslam'da vergi, fakirler dışında sürekli ve tüm hallerde değil de şeriatın belirlediği sınırlı hallerde geçici olarak sadece insanların zenginlerine koyulur. Harac ve öşür, sadece araziye koyulurken zekat, nisap miktarına sahip olanlara koyulur. İslam Nizamı'nda, sekiz sınıfa harcanan zekat gelirleri ve petrol, doğalgaz, kömür ve madenler gibi ümmete ve bir kısmı da devletin harcamalarını karşılamaya harcanan kamu mülkiyeti gelirler Müslümanların Beyt-ul Mâli'ne dahil edilir. Mevcut kapitalizm nizamında ise bu gelirlerin hepsi kamu mülkiyetinden olmasına rağmen yabancı şirketlerin bunları mülk edinmeleri yoluyla onların kasalarına gitmektedir. Bu muazzam gelirlerin varlığına rağmen devletin insanların geneline vergi koyması caiz değildir. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], bu vergileri alan kimseyi uyarmış ve ona ateşi vaat etmiştir. Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurmuştur: لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ "Gümrük vergisi alan cennete giremez." [Ebu Davud tahric etti] Ve şöyle buyurmuştur: إِنَّ صَاحِبَ الْمَكْسِ فِي النَّارِ "Gümrük vergisi alan ateştedir." [Ahmed, tahric etti]

Hükümet bir taraftan yöneticilere ve yandaşlarına yaptığı yüksek harcamalarını kısmaya karşı çıkarken diğer taraftan geçimlerini sağlamak için zorluklara göğüs geren fakir insanların ağzındaki lokmayı çekip almaktadır.

Hizb-ut Tahrir, tüccarları ve fabrika sahiplerini bu haksız vergilerin koyulmasına karşı durmaya ve hükümetin fakirlerin sırtından saraylar inşa etmesini engellemeye davet etmektedir.

İslam'ın iktisat nizamını uygulamak, Pakistan'daki insanların ihtiyaçlarını karşılamak, üzerilerindeki ekonomik sıkıntı ve sefaleti kaldırarak ümmeti bu vergilerden kurtarmaya muktedir olan sadece Hilafettir.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER