Perşembe, 16 Recep 1446 | 2025/01/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Yemen'deki Düşünce Mahkumları Siyasi Güvenlik Biriminin Sistematik İhlalde Bulunduğunun Kanıtıdır!!

Gazeteler ve resmi internet siteleri, H. 19 Şevval 1431 el-Muvafık M. 28 Eylül 2010 çarşamba günü İnsan Hakları Bakanı'nın, Yemenli güvenlik birimlerinin özellikle de ulusal ve siyasi güvenlik birimlerinin sistematik ihlalleri hakkında "Uluslararası Af Örgütü'nün" adam kaçırma ve hiçbir suçlama ve yargılama olmaksızın işkence etme ve benzerleri de dahil bahsetmiş olduğu raporuna cevap vermek amacıyla resmi cevaplar hazırlama komitesi toplantısına ilişkin yapmış olduğu açıklamalarını aktardılar.

Bakan Huda Alban, Yemen'in 26 Eylül resmi sitesine şu açıklamada bulundu: "Cevaplar şeffaf ve dakik olacak ve şüphe götürmez net bilgilere, gerçeklere, rakamlara ve kanıtlara dayanacaktır.!!"

Şimdi öne çıkan soru şudur; Yemen hükümeti tarafından bir cevap olarak sunulacak olan bilgiler, gerçekler, rakamlar ve kanıtlar nelerdir? Dünya alem herkes çok iyi bilmektedir ki güvenlik birimlerinin cezaevleri siyasi, yazar ve düşünce sahibi tutuklularla doludur. Bunun en çarpıcı örneği ise hiçbir açık suçlama veya adil bir yargılama olmaksızın veya mahkemeye çıkarılmaksızın iki ayı aşkındır tutuklu bulunan gazeteci Abdulilah Haydar Şaya, Kemal Şeref ve Eş-Şamî ile düşünce tutuklusu 21 yaşındaki şab Ammar Muhammed el-Cermuzî'ye yönelik ihlallerin devam etmesidir.!!

Gazeteciler, yargılanmak üzere -meşru olmayan- devlet güvenlik mahkemesinin karşısına çıkarıldıkları halde siyasi güvenlik birimi Ammar Cermuzî'nin mahkemeye çıkarılmasına veya serbest bırakılmasına karşı çıktı. Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, -daha önceki beyanında- Ammar'ın şayet suçu varsa mahkemeye çıkarılması yada derhal serbest bırakılması hususunda siyasi güvenlik birimine meydan okumuştu.

Bakanın sunacağı rakamlar nedir? Sadece Saada'da binlerce kişi öldürülüp yüzlerce kişi tutuklandı mı diyecek? Yada Güney Hareketi'nden tutuklananlar hakkında ne diyecek? Onlar, "teröristlerdir" mi diyecek? Yada falan filan kişi hatayla mı tutuklandı diyecek? Yada Ani katliamı yanlışlıkla mı gerçekleşti diyecek? Abyan, Lahaj, Dali, el-Mukalla ve benzeri katliamlar hakkında ne diyecek? Nitekim tutuklular ve aileleri, tüm bu ihlallerin kanıtıdırlar. Dolayısıyla ortaya atılan gerekçe günahtan daha çirkindir!!

Düşünce ve fikir (özgürlüğüne) saygı duyduğunu iddia eden bu rejim; şeri görüş sahibi olmalarından, inançlarını taşıyıp bununla iftihar etmelerinden, iman ettikleri hakka sımsıkı sarılmalarından, Rablerinin rızası yolunda rahatlarından ve huzurlarından ödün vermelerinden, inançları üzerinde olduklarından dolayı cezaevi ve tutukevlerinin dehlizlerinde kaybolmalarından, gevşeklik göstermeksizin Allah'ın gerekli emri yerine gelinceye kadar sadece ahiretin sevabını umarak sabretmelerinden başka hiçbir suçu olmayan görüş sahiplerini takip eden ve onlara karşı casusluk yapıp tutuklayan bu güvenlik birimlerinin fikre ket vurma zulümlerini pekiştirdiğini anlaması gerekir. Onlar kesinlikle bilmektedirler ki Allah'ın vaadi haktır, nusretin gelmesi kaçınılmazdır, dünyada devlet çoktur ama İslami Hilafet Devleti yoldadır ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini doğrulayarak mutlaka kurulacaktır: ثُمَّ تَكُونُ خـلافةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ .. ثُمَّ سَكَت "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır... Sonra sustu." [Ahmed rivayet etti]

إِنَّ الأَرْضَ لِلّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ "Şüphesiz ki yeryüzü Allah'a aittir. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Akıbet muttakilerindir." [Âraf 128]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Avustralya Savunma Bakanı, Emperyalizmin Afganistan'ı Yağmalama Sürecinin Sürdürülmesine Olan Desteğini İlan Etti

Avustralya Savunma Bakanı Stephen Smith, Afganistan'daki Avustralya kuvvetleri ile koalisyon liderlerini ziyaretinin ardından yardıma muhtaç bir ülkede barışın ve istikrarın gerçekleşmesinde Avustralya kuvvetlerinin katkılarından dolayı şükran ve saygılarını ifade etti.

Hizb-ut Tahrir / Avustralya Medya Temsilcisi Osman Bedir, bu hususu şöyle yorumladı:

"Avustralya yetkilileri hala Afganistan hakkında yalanlar üretmeye devam etmektedirler. Zira bunların sağlamış oldukları yardım, Afganistan işgalinden faydalanan tek cihet olan Amerika ve onun emperyalist ajandalarından başkası değildir. Afganistan'a gelince; Amerikan işgalini destekleyen koalisyonun uyguladığı yağmalamadan dolayı buraya yıkımdan başka bir şey ulaşmamıştır."

"Artık Avustralya hükümetinin, kuvvetlerinin Afganistan'a gönderilmesinin gerçek nedenleri hakkında yalanlar üretmekten vazgeçmesinin zamanı gelmiştir. Çünkü bu kuvvetler, sadece Amerika'nın isteğine boyun eğerek ve Avustralya hükümetinin yabancı güçlere köleliğinin bir ifadesi olarak Afganistan'a gitmiştir."

"Avustralya askerleri Afganistan'da, Afganistan halkını savunmak için ölmemektedirler. Bilakis Amerika'nın ekonomik ve politik çıkarlarını korumak için ölmektedirler. Avustralya hükümetinin yapması gereken kuvvetlerinin Afganistan'daki gerçek varlığı hakkındaki yalanlarla halkın dikkatlerini başka tarafa çekmek yerine Avustralya halkına karşı dürüst olmak ve bu konuyla ilgili genel bir diyalog sağlamaktır. Afganistan'ın Amerikan emperyalizminin naşına son neşteri vurmasının ardından artık orada yaşananların hakikati ayan beyan ortaya çıkmıştır."

"Artık Avustralya, pervasız dış politikasını ve Amerika'ya köleliliğini sürdürmek ile günden güne büyük bir ivmeyle artış gösteren ve Avustralya'da politika üretenlerin özel bir ilgiyle ele alması gereken İslami kalkınma olmak üzere küresel siyasi konuma ilişkin reddedilemez hakikatleri anlamaya çalışma arasında bir tercih yapmalıdır. Zira artık Batı tarafından desteklenen İslam dünyasındaki diktatör yöneticilerin, İslami Hilafet'i geri getirmeye dönük giderek artan dalgalanmanın baskısı altında çökmesi bir an meselesidir. İşte o gün uluslararası güçler dengesi tepeden tırnağa değişecektir."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Tarihteki İlk Emsal...!! Sudan Hükümeti, Ülkenin Parçalanma Cürmünü Kabul Etmekle Kafir Batıya Bağlılığını İlan Etti

 

24.09.210 cuma günü Güney Sudan ve (gelecekteki Sudan'ın Keşmir'i) Ebiyi bölgesi referandumları hususunda Devlet Başkanı Yardımcıları Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir ve Ali Osman Muhammed Taha, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Amerika Başkanı Obama, beş Afrika ülkelerinin devlet başkanları ve bunlara ek olarak Fransa, Almanya ve Norveç dışişleri bakanlarının katılımıyla Birleşmiş Milletleri'nin New York'taki Daimi Merkezi'nde bir konferans düzenlendi. Amerika Devlet Başkanı Obama; "Referandum zamanında ve sessizce yapılmalıdır" diyerek referandumun başarısız geçmesi ve hükümetin sonuçlarını kabul etmemesi hususunda uyarıda bulundu. Hükümet ise Obama'nın bu sözüne, Amerika'nın var gücüyle Sudan'ı parçalamayı hedefleyen kararlarına tam bir teslimiyetle cevap verdi. Zira Devlet Başkanı Yardımcısı Ali Osman konuşmasında şöyle dedi: "Hükümet, Güney Sudan'daki self-determinasyon referandumunun sonuçlarını kabul edecektir. Ancak kendisine yönelik uluslararası yaptırımların hafifletilmesini istiyor."

Şu Cürmün İğrençliğine Bak! Şu Bedelin Düşüklüğün Bak!!

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, kafir Amerika ve Batının bu komplosu ile Sudan hükümetinin zavallılığı ve yalvarışı karşısında meşum saptırıcı anlaşmalar yoluyla ülkemizi parçalamayı hedefleyen sömürgeci kafirlerin komplolarını reddeden ideolojik tutumumuzu vurgular ve tüm bunlara karşı aşağıdaki şekilde cevap veririz:

Her ne kadar hükümet, önceden bilinen sonucunun kabulünü kafir Batıya taahhüt etmiş olsa da Amerika'nın parçalama anlaşması olan (Nifaşa) anlaşmasına binaen 09 Ocak 2011'de yapılması planlanan bu referandum, kesinlikle batıl bir referandum olup Sudan halkını da bağlamamaktadır.

Hükümete deriz ki; öncelikle kendiniz ve ümmetiniz için Allah'tan ittika ediniz. Kendinize geliniz, insanları parçalanma ve parçalanmışlık tehlikelerinin içerisine atmayınız ve büyük günahınızdan vazgeçiniz. Ülkenin parçalanması için habis planlarını uygulamada sömürgeci kafirin dayanağı ve aracı olduğunuz için ümmet sizi asla affetmeyecektir. O halde sizden önce Amerika'yı razı etme yolunda yürüyenlerden ders çıkarınız. Amerika onlara ne yaptı?!

Amerika'nın sizlere hiçbir şey vermeyeceği gibi sizlerden asla razı olmayacağını da iyi biliniz. Sadece şeytanın dostlarına ümit verdiği gibi sizlere ümit vermektedir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلا غُرُورًا "(Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir." [en-Nisa 120] Ümmete de deriz ki; münkere rıza gösterip masiyete karşı sessiz kalmanın akıbeti, dünyada zillet ve aşağılanmışlık ahirette ise Allah'ın şiddetli azabıdır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَلا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لا تُنْصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz!" [Hud 113]

Yönetenler ve yönetilenleriyle ey kerim ümmet! Rızkınızın, hayatınızın, ölümünüzün ve dirilişinizin sahibi olan sapasağlam dayanağa, yani Allah'a sığının, yerin ve göğün Cebbarı olan ve Amerika ile tüm kafir Batıya gücü yeten alemlerin Rabbi olan Allah'a dönün. O Allah ki; tövbe etmedikçe, referandumu ve anası Nifaşa'yı iptal ederek masiyetten kaçınmadıkça ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti olan İslam Devleti'nin gölgesinde tatbik edilecek olan İslam'ın hükümlerine geri dönmedikçe asla razı olmayacaktır.

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bir Buçuk Milyar Müslüman ile Kıyamete Kadar Doğacak Her Müslümanın Vakfesi Olan Filistin'den Elinizi Çekiniz

 

Son günlerde medya organları, Filistin Otoritesi Başkanı Mahmut Abbas'ın; Filistin topraklarının küçük bir parçası üzerinde kıytırık zelil bir devletçik karşılığında mübarek Filistin topraklarının büyük bir kısmından Yahudiler lehine feragat edeceğini ve Yahudilerin güvenliğini sağlamaya hazır olduğunu vurguladığı açıklamalarına değindiler. Mahmut Abbas açıklamasında şöyle dedi: "Bu düğümün "İsrail'in" ayrılmaz bir parçası olduğunu biliyorum. Bizler bir devlet vermeniz durumunda sizlere hayatınızda görmediğiniz bir güvenliği garanti edeceğimizi ve gerekli her şeyi yerine getireceğimizi "İsrail'e" açıkça söylemek isteriz."

Ve şöyle ekledi: "... Bizler her hangi bir tarafın "İsrail'e" karşı herhangi bir şey yapmasını engelliyoruz. Çünkü "İsrail'in" güvenliği bizim güvenliğimizdir." Sunday Times gazetesi 19.09.2010 pazar günü Mahmut Abbas'tan şunları aktardı: "Şayet İsrailliler ciddi olarak bizimle anlaşmaya varırlarsa bizler bunun, çatışmanın ve Filistin halkının tarihsel taleplerinin sonu olduğunu ilan edeceğiz."

Bununla birlikte Obama, 23.09.2010 perşembe günü Birleşmiş Millet Genel Kurulu'nda şöyle dedi: "... Varlığının üzerinden 60 yıl geçmesinin ardından "İsrail'in" varlığı tartışma konusu olmamalıdır... "İsrail" egemen bir devlettir ve Yahudi halkı için tarihi bir vatanı oluşturmaktadır."

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak; Müslümanlardan hiçbirini temsil etmeyen ve onları hiçbir şekilde bağlamayan bu açıklamaları tamamen reddediyor ve soruyoruz: Filistin'in gerçek sahibi olan İslami ümmeti temsil edenler Mahmut Abbas ve müzakerelere koşuşan sürüngen bir gurup mudur?! Tabii ki temsil edenler onlar değildir. Hatta bunlar Filistin halkını bile temsil etmemektedirler.

Aşağıdaki hususları vurgularız:

1. Dinen bilenen bir zorunluluktur ki Allah, Filistin arzının tamamını mübarek kılmış ve Kur'an-il Kerim nassıyla Müslümanların akidesine bağlamıştır.

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلا مِنْ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ "Bir gece, (Muhammed) kulunu Mescid-il Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-il Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir." [el-İsrâ' 1] İşte burası, Aleyhi's Selamın bisetinden kıyamet gününe kadar dünyadaki bütün Müslümanların vakfesidir. İster Abbas ister otorite isterse Müslümanların yüzde birinden daha azını oluşturan Filistin halkının tamamı olsun hiç bir insan onun bir karışından dahi feragat etme hakkına sahip değildir.

2. Bu hakikatleri idrak eden Müslümanlar; Salahaddin Eyyubi'nin liderliğinde Filistin'i haçlılardan kurtardıkları gibi işgalcilere ve açgözlülere karşı Filistin'i savunmak için canlarını ve mallarını feda etmişlerdir. Nitekim Sultan Abddulhamid [Rahimehullah] da bu gerçekleri idrak etmiş ve Yahudiler lehine Filistin'in küçük bir parçasından dahi vazgeçilmesini reddederek şöyle demiştir: "... Doktor Hertzl'e bu konuda ciddi adımlar atmamasını nasihat ediniz. Zira ben Filistin toprağının tek bir karışından dahi vazgeçemem!.. Orası benim şahsi mülküm değildir... Bilakis İslam ümmetinin mülküdür..."

3. Filistin meselesi bugün, ümmetin hiçbir şekilde kendilerine yetki vermediği kültürüne yabancı bir avuç insanın elindeki zaptedilmiş bir meseledir. Bilakis Yahudi, Amerikalı, Avrupalı ve Rus olan kafirler bu kişileri razı etmekte ve Filistin meselesini tasfiye etmek için de bu kişilere uluslararası meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadırlar. İslami ümmetin tarihindeki siyasi aldatmanın ve saptırmanın en büyüğü işte budur.

4. Genelde tüm Müslümanların özelde ise alimlerden, siyasilerden, aydınlardan ve düşünürlerden etkin olanların yapması gereken otoritenin adamlarına gece gündüz şöyle demeleridir: Filistin'den elinizi çekiniz. Zira sizler kendinizden başkasını temsil etmemektesiniz! Siz kimsiniz! Yeryüzünün en mukaddes beldesinin bir karışından dahi Yahudiler lehine feragat etmeniz için sizi kim yetkilendirdi! Dolayısıyla bütün Müslümanların seslerini yükseltmeleri gerekir. Çünkü otoritenin ve Filistin Kurtuluş Örgütünün, Filistin meselesi hususunda tasarrufta bulunması ve onu zayi etmesi karşısında sesiz kalmak Müslümanlar için büyük bir günahtır. Zira bu, Müslümanların karşı çıkması ve seslerini yükseltmeleri gereken bir münkerdir.

5. Yahudi varlığına gelince; ne Amerika'nın ne Ortadoğu Dörtlüsü'nün ne zırar yöneticilerin taahhütlerinin ne de nizamların ve otoritenin imzaladığı tüm haksız anlaşmaların ona hiç bir faydası dokunmayacaktır. Zira bir buçuk milyar Müslüman, göğüslerine çöreklenen nizamlardan kurtulacakları ve kendilerine, "Savaşta elbiseme bulaşan bu tozları bir yastığın içerisine doldurunuz ve onu da Rabbim katında Kudüs'ünü kurtardığıma dair bana şahitlik yapması için başımın altına koyunuz" şeklinde vasiyeti olan Salahaddin Eyyubi gibi bir adamın liderlik edeceği Hilafetin ordularına katılacakları günü sabırsızlıkla beklemektedirler. Ne kadar cürüm işleseniz, saldırsanız, mağrur olsanız ve diyar diyar dolaşsanız da Allah'ın izniyle bu kesinlikle olacaktır.

لاَ يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُواْ فِي الْبِلادِ مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ "İnkar edenlerin azıcık bir menfaat için diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! Sonra onların varacakları yer cehennem olacaktır. Ne kötü varış yeridir orası!" [Âli İmran 196-197]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Afiyet Sıddıkî'nin 86 Yıl Hapse Mahkum Olması Ajan Yöneticilerin Amerikalılarla Gizli Anlaşma Yaptığının En Kötü Örneğidir

Amerika, Afiyet Sıddıkî'yi 86 yıl hapse mahkum etmekle ajanlarının naşına son neşteri vurdu. Afiyet Sıddıkî'nin meselesi, ajan yöneticilerin Amerikalılarla gizli anlaşma yaptığının en kötü örneği olmasının yanı sıra bu mesele, fasit Amerikan yargı sistemini de ifşa etmiştir. Diğer taraftan insanlar, artık demokrasinin gerek Fransa'da türban meselesi gerek İsviçre'deki minare meselesi gerekse Guantanamo'daki işkence odaları gibi hususlarda Batıdaki Müslüman kuşaklara adil davranmadığı gibi kendilerine de adil davranmadığına kani olmuşlardır. Artık bundan sonra Pakistan'daki laik liderler, hala bu fasit nizama daveti sürdürmeye cesaret edebilecekler mi?!

Afiyet Sıddıkî bacının meselesi, Pakistan'daki Müslümanların bu haksız hükmün sorumluluğunu ajan Pakistan yöneticilerine yüklemleri hususundaki duygularının ne kadar samimi olduğunu kanıtlamıştır. Hatta sebatkar Afiyet'in annesi, bu yöneticileri hayasızlar olarak nitelemiştir. Nitekim Afiyet Sıddıkî'nin kız kardeşi "Fevziye", Pakistan hükümetinin Amerika'ya Afiyet Sıddıkî'yi terör kanunlarına göre yargılamaları ve onu en ağır cezaya çarptırmalarını talep eden bir mektup gönderdiklerini açıklamıştır. Bu bağlamda bu ajan yöneticiler, Dr. Afiyet Sıddıkî'nin serbest bırakılması için çalıştıklarını iddia ederek kamuoyunu kandırmaktadırlar. Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], bu gibiler hakkında ne kadar da doğru söylemiştir:إذا لم تستحْيِ فاصنع ما شئت "Haya etmiyorsan dilediğini yap."

Afiyet'in masum olması ve mahkemede aleyhinde her hangi bir suç kanıtlanamamasından dolayı Amerika'nın onu serbest bırakma imkanı olmasına rağmen Amerika, insanların Amerika'nın "terörizme" karşı savaşına karşı çıkmamaları ve aralarında bir korku durumu oluşturmak amacıyla Pakistan'daki Müslümanlara bir korku mesaj göndermek istemiştir. Ancak Amerika, bu adımın Müslümanların İslami akidesini canlandırdığını ve Müslümanları Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'dan başka hiçbir kimseden korkmamaya teşvik ettiğini bilmemektedir. Nitekim 11 Eylül olaylarından sonra Müslümanları İslam'a geri dönmeye sevk ederek İslam'a daha sıkı bağlanmalarına ve İslam'ın yükselmesi uğrunda her türlü fedakarlığı göstermeye hazır hale gelmelerine neden olan sebep de işte bu aynı sebeptir.

Ey Müslümanlar; Afiyet Sıddıkî'yi kararlar ve talepler yayınlayarak kurtarmak imkansızdır. Bilakis onun kurtulması, Halife'nin liderlik edeceği ordu sayesinde Allah yolunda cihat etmekle olur.

Ey Pakistan ordusu; şüphesiz sizler, Müslüman kızları pazarlamalarından, Kur'an'a yaptığı saygısızlıkta Amerika ile birlikte olmalarından ve Müslüman evlatların katledilmesinde Amerika ile gizli anlaşmalar yapmalarından dolayı yöneticilerinizin hiçbir utanç hissetmeyecek derecede en aşağılık seviyeye düştüklerini görmektesiniz. O halde sizlere düşen kıyama kalkmanız ve Hilafeti kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermenizdir. Zira Hilafet, sadece Afiyet'i kurtarmayacak bilakis bir avuç kapitalistler tarafından köleleştirilen milyonlarca insanı da kurtaracaktır. Böylece İslam'ın nuru dünyanın semalarını aydınlatacaktır.

وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah, Kendisine [Dinine] nusret verenlere mutlak surette nusret [zafer] verir. Muhakkak ki Allah, Kavidir, Azizdir." [el-Hacc 40]

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'nın Düzenleyeceği Yıllık Konferansa Karşı Tepkiler

Bazı Danimarkalı politikacılar, Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'nın Batıdaki Müslümanların rolünü ele almak üzere 03.10.2010'da Uluslararası Bella Senter Merkezinde düzenleyeceği yıllık konferansa karşı yoğun bir tepki verdiler. Zira Danimarka basın organları, dün bu kişilerin bazılarının konferansı boykot etme çağrısına yer verirken diğer bazıları ise her zamanki yalanları yaymayı ve Müslümanların görüntüsünü çarpıtmayı alışkanlık haline getirdiler. Bu tepkiler ışığında aşağıdaki hususları açıklamak isteriz:

1. Bu konferansın hedefi oğul Bush yönetimi zamanında başarısızlığı ortaya çıkan İslam'a yönelik bu düşmanca politikaları takip etmekte ısrar edegelen bu kişiler olmadığı gibi Müslümanlara karşı alçakça ifadeler kullandıkları ucuz yöntemlerle seçmenlerin oylarını kazanmaya çalışan kişiler de değildir. Bu konferansımızın tek hedefi, aşağılama ve yalan kampanyalar yerine fikirleri objektif olarak tartışmaya çalışan, burhan ve delil getirmeye muktedir olan akil insanlardır.

2. Hizb-ut Tahrir, çalışmasını kültürel ve siyasi yönle sınırlandıran siyasi bir hiziptir. Bu konferansımız da İslami görüşleri ve fikirleri objektif olarak ele aldığımız bu faaliyetlerin bir parçasıdır. Buna rağmen Batılı siyasetçilerden birçoğu, hizbi yasaklamaya çalışmak ve ona çamur atmak yoluyla insanları bu fikirlerden döndürmeye çalışmaktalar. Nitekim Danimarka başsavcısı, Hizb-ut Tahrir'in şiddet kullanmadığı ve meşru olmayan faaliyetlerde bulunmadığı hakikatini defalarca vurgulamasına rağmen Danimarka'da bu gibi girişimlere tanık olunmaktadır! Yasaklama girişimleri başarısız olduğu gibi çarpıtma, yalan ve boykot çağrıları da kesinlikle başarısız olacaktır. Çünkü bir fikri hapsetmek ve yasaklamak imkansız olduğu gibi despotik politika ve ağızlara gem vurmakla da ortadan kaldırılmaz. Bilakis bir fikir sahte ise onun sahteliğini beyan etmekle çürütülür!

3. Bizler, Hizb-ut Tahrir / İskandinavya olarak; ister bazı basın organları tarafından olsun isterse bazı siyasi ve fikri seçkinler tarafından olsun İslam'a ve Batı'daki Müslümanlara yönelik düşmanca söylemleri durdurmaya davet ediyoruz. Çünkü düşmanca yapılan açıklamalar hiçbir tarafa faydası olmayan mania ve engellerin oluşmasına yol açar. Ayrıca artık bu tür söylemlerin Müslümanları korkutma, İslami akide ve değerlerden vazgeçip bunları Batılı mefhumlar ve değerlerle değiştirmeye zorlamada başarısız olduğu açık bir hal almıştır. Bu nedenle bizler, bu söylemlerin akla hizmet eden diğer söylemlerle değiştirilmesini ümit ediyoruz. Sonuç olarak insanı üstün kılan ve onu harekete geçiren aklıdır ve akıbet, doğru delillere dayanan fikir ve değer sahibinindir. Bu nedenle bizler, tüm akil insanları önümüzdeki günlerde yapılacak olan yıllık konferansımıza katılmaya davet ediyoruz.

Daha fazla detay için Globalkhilafah.com sitesine bakınız.

Şadi Farica
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
İskandinavya
E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Kaybedilen Savaş ve Katillerle Tokalaşmak!!

 

Yemen devlet başkanı ve yardımcısı, 20.09.2010 pazartesi günü Sana'da, Amerikan devlet başkanının "terörle" mücadele ve iç güvenlikten sorumlu başdanışmanı "John Brennan'ı" ağırladı ve Brennan, "haçlı liderinden" Yemen devlet başkanına bir mektup teslim etti. Kayda değerdir ki İslam'a ve Müslümanlara karşı "haçlı savaşı" açan devlet başkanı yardımcısının bu gelişi, ordu ve güvenlik güçlerinin "terörizmle" mücadele adı altında Şabva eyaletinin Huta kasabasına açtığı savaş ve devlet güvenlik mahkemesinin el-Kaide örgütü mensubu olmakla suçlanan mütedeyyin gençlere yönelik kanun dışı gerçekleştirdiği mahkemeler ile eş zamana denk gelmiştir!!

Bu ziyaret, savaş ve mahkemeler, Yemen'deki mevcut rejimi desteklemek için 24.09.2010'da düzenlenecek New York konferansı öncesinde gerçekleşmiştir. Bu olayların ne anlama geldiğine baktığımızda; Yemen'deki mevcut rejimin, Müslümanların ülkelerini işgal eden, Irak, Afganistan, Pakistan ve Yemen'de milyonları katleden Amerikalı katillerle tokalaşmak için elini uzatmasından, katillerin planları ve komploları hususundaki anlaşmaya göre yürüdüğünü kanıtlamak istemesinden, katillerden ve onların Amerikan büyükelçilerinin geçen yıllarda Yemen'de yaptığı siyasi hareketlerinden korkmasından ve Amerika'dan kendisine bir felaketin gelmesinden kaygılanmasından ve onu razı etmek için koşuşturmasından başka bir şey görmeyiz. Ancak o, işini sıkı tutup İslam ile yönetse ve Hilafet Devleti'ni kurmuş olsaydı kendisine isabet eden krizlerin, sorunların, fitnelerin ve savaşların hiçbiri isabet etmezdi. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَن تُصِيبَنَا دَآئِرَةٌ فَعَسَى اللّهُ أَن يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِّنْ عِندِهِ فَيُصْبِحُواْ عَلَى مَا أَسَرُّواْ فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ "Kalplerinde hastalık bulunanların: Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır." [el- Maide 52]

Son zamanlarda Amerika; ister sopa ve havuç politikası, ister muhalefet ile diyalog, seçimler, Saada savaşı meselesi, ister Güney meselesi, ister Yemenlileri fakirleştiren Dünya Bankasının politikası, ister paranın çökmesine yol açan Uluslararası Para Fonu'nun politikası olsun askeri, siyasi, güvenlik ve ekonomik tüm yönlerden Ali Salih rejimi üzerindeki baskıları arttırmıştır. Nitekim Amerika Devlet Başkanı Obama, Yemen Devlet Başkanına gönderdiği mektubunda şu sözleriyle bununla övünmüştür: "Yemen'in Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası mali kurumlara olan giderek artan katılımından dolayı mutluyuz. Bu kurumların Yemen'i bu yılın erken bir vaktinde desteklemeleri bizleri sevindirdiği gibi Yemen'deki dost gurupların gelişimi için de bu ayın sonlarında uluslararası ortaklarımızla birlikte çalışacağız. İleride Yemen'e destek vermesi için çok yönlü bir finans fonunun kurulmasına yardım edeceğiz... Amerika, ulusal diyalog ve yaklaşan parlamento seçimlerine yönelik desteğini vurgular!!"

Salih rejiminin Amerika'nın yardımıyla açtığı bu savaş, kaybedilmiş bir savaştır. Zira Afganistan topraklarında burnu sürtülen Amerika'nın Yemen topraklarında da burnu sürtülecektir. Salih rejimi, bu hakikati anlamlı ve Batılı devletlerin harcadıkları şeylerin er ya da geç bumerang gibi kendilerine geri döneceğini, Allah'ın nusretiyle hezimete uğrayacaklarını, kurdukları tuzakların boşa çıkacağını ve kazdıkları kuyuya kendilerinin düşeceğini görmelidir. O halde Salih rejimi, Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan muhlisleri takip edip tutuklamak yerine onlara sımsıkı sarılıp onlarla birlikte çalışmalıdır. Zira Batılı liderlerin her fırsatta uyarıda bulunduğu işte bu Hilafettir. إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ "Şüphesiz ki kafirlik edenler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar, daha da harcayacaklardır. Sonra bu onlar için hasret (yürek acısı) olacak ve sonra (nihayetinde) mağlup olacaklardır. Kafirlikte ısrar edenler ise Cehenneme toplanacaklardır." [el-Enfâl 36]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hain Pakistan Yöneticileri Dilsiz Aptallar Gibi Tek Kelime Dahi Etmezken Savunmasız Keşmirli Kadınlar, Çocuklar, Erkekler ve Gençler Göğüslerini Hintlilerin Kurşunlarına Germektedirler

 

Sık sık Keşmir'in kurtarılmasını ve Pakistan'a ilhak edilmesini dillendiren Pakistan yöneticileri bugün, kendileri dudak büküp aptallar gibi dururlarken Keşmir halkının kurtuluş mücadelesinde ısrar etmeleri nedeniyle Manmohan Sing, Vajpaye ve Advani'den daha çok korkar hale geldiler. Zira Hint kuvvetleri, Keşmir'deki göstericilerin üzerine ateş açarak ertesi gün de gösteri yapmakta ısrar eden insanların birçoğunu katlettikleri bir sırada Pakistan hükümeti, dışişleri bakanlığı, Keşmir Komitesi ve güvenlik güçleri sağır, dilsiz ve kör kaldılar, kınama ve eleştiri lafızları boğazlarına düğümlendi ve tek dertleri müzakere zamanının belirlenmesi için Hindistan'a yalvarmak oldu.

Bu yöneticiler; Keşmirlilerin, Hintli işgal güçlerine karşı intifadaya kalktıkları, yüz binlerce şehit verdikleri, Keşmir'i kurtarma eşiğine geldikleri, ancak Kargil tepelerindeki Pakistan kuvvetlerini geri çeken Pakistan yöneticileri Keşmir için mücadele edenleri sırtlarından hançerledikleri 1989 yılında da Keşmirlilere ihanet etmişlerdi.

Mücadeleyi yeniden başlatan Keşmirliler bugün de gayelerine ulaşmanın eşiğine gelmişler fakat Pakistan yöneticileri, Keşmir'in kurtuluşu için kuvvetlerini donatmak yerine ikinci kez Keşmirlilerin mücadelesini görmezden gelmekteler ve Keşmirli Müslümanlara karşı başka bir hıyanet işlemekteler.

Pakistan yöneticilerinin sık sık Keşmirlilere karşı hıyanet etmesi, ayrılma talebi eğilimlerinin oluşmasının güvencesi olmuştur. Yöneticiler, Keşmirli gençler arasındaki bu eğilimleri Keşmir'in Pakistan'ın bir parçası olması talebine dönüştürmeye muktedir olmalarına rağmen Pakistan yöneticileri bunu yapmamaktadırlar. Çünkü bu, Keşmir'deki Amerikan projesiyle çelişmektedir!

Ey Müslümanlar!

Sizler, Keşmir'deki Müslümanların dinleri uğruna nasıl büyük fedakarlıklarda bulunduklarını görmektesiniz. Ancak bu fedakarlıklar, yöneticilerin hıyaneti sebebiyle boşa gitmektedir. Zira bu yöneticiler, Batılı efendilerine hizmet etmekle ve değeri geçen altı yıl boyunca üç katına çıkan özel paralarını toplamakla meşgul olmaktalar.

Ümmete düşen, kuvvet sahiplerini ümmetlerine karşı vecibelerini yapmaya ikna etmek yoluyla Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmaktır. Zira Hilafet, silahlı kuvvetlerin cihat etmesi sayesinde sadece Keşmir'i kurtarmayacak bilakis tüm Hindistan'ı necis Hinduların şerlerinden kurtaracaktır. Nitekim Resulullah [SalllAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, "Hint Gazvesini" zikrettiğindeki müjdelediği şey işte budur.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER