Perşembe, 16 Recep 1446 | 2025/01/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Onların yanında izzet mi arıyorlar? Oysa izzetin tamamı şüphesiz Allah'a aittir." [en-Nîsa 1398]

Karzai, 12 Mayıs 2010'da Beyaz Saray'daki basın toplantısında efendisi Obama'nın yanında durdu. Obama şöyle dedi: "Orada böylesi karmaşık ve zor bir durumda ortaya çıkacak olan bir takım gerilimlerin olduğu açıktır." "Orada bir takım aksilikler olacaktır. Orada kısmi taktik hususunda hükümetlerimizin ihtilaf ettiği zamanlar da olacaktır. Ancak ben, bu yıl sonunda yapılacak bir açıklama ile bir nota olarak sunmayı ümit ettiğimiz geniş bir stratejiyi paylaştığımızdan eminim." "Bizler terörizm karşıtı kampanyada birlikteyiz. Mutlu olacağımız günler de mutsuz olacağımız günler de olacaktır." Sayın Karzai ise şöyle dedi: "Son birkaç ay içerisindeki derin ve güçlü ilişkilerin yansımalarını gördüğünüzü sanıyorum."

Allah [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur:

أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Onların yanında izzet mi arıyorlar? Oysa izzetin tamamı şüphesiz Allah'a aittir." [en-Nîsa 139]

Karzai'nin Müslümanların nezdindeki iki yüzlülüğü açık olan bir husustur. Zira son birkaç ay içerisinde ajan ile efendisi arasında görünen çatışma kamuoyunu saptırmak ve Afganistan'da süregelen katliamı göz ardı etmekten öte bir şey değildir.

Aslında Karzai ile Obama arasındaki ilişkinin uzun vadeli bir ilişki olduğu bugün herkes tarafından bilinmektedir. Zira onlar, Afganistan'da Müslümanlara karşı bir haçlı savaşı yürütmekteler, Müslümanları katletmekteler ve ülkenin her köşesinde onların servetlerini sömürmekteler.

Amerikan Dışişleri Bakanı Clinton, ziyaretinin başarısının Müslümanların katledilmesine ortak olmakta olduğunu şu sözleriyle vurguladı: "Bizim açımızdan ilişkilerimizi en yüksek seviyeye ulaşmasına yol açan bu ziyaret gerçekten başarılı olmuştur." Ve şöyle ekledi: "Şüphesiz bizler, hükümetlerimizin tüm düzeylerini barındıran güçlü bir ortaklık inşa ediyoruz."

Bunun içindir ki daimi düşmanınızın tuzağına düşmeyiniz, Hilafet'in geri gelmesi ve tüm ümmetin kalkınması için gece gündüz çalışınız.

مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ "Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!" [Ankebût 41]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Avustralya Hükümeti "Ulusal Çıkar" Uğrunda Şeyh Mansur'u Harcıyor

Avustralya hükümeti, Göç Bakanı -Senatör Chris Evans'ın- davasına karışmayı reddetmesinin üzerine Avustralya'yı terk etmesi için Şeyh "Mansur Ligaî'ya" altı hafta süre tanıdı. Avustralya İstihbaratı [ASIO], kendisini herhangi bir izahatta bulunma veya herhangi bir bilginin verilmesi yükümlülüğünden muaf tutan Yüksek Mahkeme tarafından verilen karara istinaden -dış müdahale eylemlerinde bulunduğuna- dair suçlaması hususunda şu ana kadar herhangi bir kanıt veya ayrıntı sunmayı reddetti.

Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir / Avustralya Temsilcisi Osman Bedr şöyle bir değerlendirmede bulundu:

"Bu durum, Batılı hükümetlerin ikiyüzlülüğüne dair başka bir apaçık örnektir. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve yasal temellerin gözetilmesi hakkındaki tüm konuşmalara rağmen uygulamaların vakıa zemininde tamamen aykırı olduğunu görüyoruz. Bırakın suçsuzluğunu kanıtlaması için kendisine bir fırsatın verilmesini kesin herhangi bir kanıt sunulmaksızın bir kişiye karşı birtakım önlemlerin alınması şüphesiz kötü bir zulümdür."

"[ASIO] gibi bir kurumun ‘dış müdahale eylemlerinde bulunma' suçlamasını kullanması doğrusu çok gülünç bir durumdur. Zira ‘John Howard' hükümetinin, yalan üzerine kurulu Irak savaşına katılmasını sağlayan bizzat bu örgüttür. Keza Avustralya hükümetinin istihbaratlarına dayanarak dünyanın çeşitli bölgelerindeki birçok devletlerin işlerine müdahale etmesine sağlayan da bizzat aynı kurumdur."

"'Ulusal güvenlik' önemli bir husus olmasına rağmen Avustralya hükümeti ve istihbarat kurumlarının bu husustaki sicili oldukça zayıftır. Mesela Dr. Hanîf, İzhar el-Hakk, David Hicks ve zulme uğrayan pek çok kimsenin yanı sıra Şeyh Mansur davası da ‘ulusal çıkar' ve ‘siyasi fırsatçılık' uğrunda tüm ahlak ve ilkelerini hiçe sayarak hükümet ile ona bağlı kurumların kullandığı yöntemi ortaya koymaktadır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Peçe ve Batı Hadaratı

Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, daha önce devlet şurasının kararlaştırdığı üzere hiçbir anayasal dayanağı olmadığını bile bile Fransa'da peçenin yasaklanmasına ilişkin bir kanun tasarısı sunma kararı aldı.

Fransa'daki siyasi durumu takip eden bir kimse, gerek ekonomik gerek toplumsal gerekse benzerlerine ilişkin olsun iç politikalarının başarısız olmasından dolayı Sarkozy'nin zor bir dönemden geçtiğini görür. -Kimilerinin isimlendirdiği üzere- Cumhuriyet Kralı, başarısızlığını haklı çıkarmayı ve hatalarını örtmeyi istemektedir. Bunun içindir ki Müslüman kadının yüzündeki peçeyi çıkararak onunla gün yüzüne çıkan hatalı politikalarını ve davranışlarını örtbas etmeye karar vermiştir. Dolayısıyla Sarkozy, bir peçe meselesi türeterek başarısızlığını örtmeye ve Müslümanlara karşı olan tek bir kanunun Fransa'nın ağır başarısızlıklarını ve sorunlarını unutturduğu bazı seçmenlerin oylarını kazanmaya çalışmaktadır.

İşin garip tarafı Sarkozy, anayasal bir dayanağının olmadığını, insan haklarına ve özgürlüklerine aykırı olduğunu bile bile bu kanun tasarısını sunmakta ayak diretmektedir. Bu da bizi tekrar şu soruyu sormaya itmektedir: Kendi halkı nezdinde bile hiçbir değeri olmadığı halde Batı hangi özgürlükten bahsetmektedir? Batılı yöneticilerin kendilerinin bile saygı duymadığı bir anayasaya Batı ülkelerindeki Müslümanlardan nasıl saygı duymalarını isteyebilirler?

Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ"Biz o günleri insanların arasında döndürüp dururuz." [Âli İmrân 140]

Dolayısıyla bir gün lehine bir gün aleyhine olabilir. Bugün bir hadarat doğar gelişip büyür başka bir gün bu hadarat düşer ve darmadağın olur. Benimsedikleri ve tatbik ettikleri bir ideoloji esası üzerine doğan ve kalkınan devletler ile ümmetler, ideolojileri baki oldukça baki kalırlar ve ideolojileri yok oldukça yok olurlar. Dolayısıyla herhangi bir ümmetin varlığının, bekasının ve devamlılığının sırrı onun bir ideolojiye olan inancıdır. Dolayısıyla da bir ümmettin kendi ideolojisine olan güvenini yitirmesi, onun mefhumlar ile değerlerini hafife alması ve ilkelerinin maksatlarına aykırı davranmasının manası ideolojiye, elverişliliğine ve çözümlerine olan güveninin yitirmesi demektir. Madem ki durum böyledir o halde o ümmet, yıkılmaya mahkumdur. Çünkü o, devletinin temellerini kendi elleriyle yıkmıştır.

Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

KöklüDeğişim Dergisinden Kamuoyuna Duyuru

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah'u Teâlâ'ya, Salât ve Selâm yeryüzünün gördüğü en güzel insan olan Ahmet, Mahmut, Muhammed Mustafa'ya,  Âline ve tüm ashabının üzerine olsun ve ba'd.

Filistin, İslâmî Beldelerden bir parçadır! Filistin, Müslümanların ilk kıblegahıdır! Filistin,  İsrâ'nın sonu ve Miraç'ın başlangıcıdır! Filistin, kanayan yaramız ve çözüm bulmamız gereken kavgamızdır!

Filistin, Ömer RadiyAllahu anh döneminde feth edilmiş ve şanlı komutan Salâhuddîn Eyyubi Rahmetullahi aleyh döneminde ise Haçlılardan temizlenmiştir. Ve ümmet ona gereken ilgiyi göstererek, bu kutsal beldeyi canı ve malı pahasına korumuştur. Halife Abdulhamid Han gibi bir karışından bile, ne teklifle gelinirse gelinsin vazgeçilmemiştir. İşte Filistin böylesi büyük bir sevdadır.

Ama maalesef Müslümanlardan gasp edilen bu kutsal topraklara İngilizlerin yardımıyla yerleşen ve daha sonra Amerika'nın desteğiyle ayakta duran yahudi varlığı "İsrail", zulüm üstüne zulüm katmış ve katliam üstüne katliam yapmıştır. 1948 yılından beri Filistin, işgal edilmiş bir İslami belde ve esaretten kurtarılması gereken bir emanettir. Dolayısıyla onu gasıp Yahudi varlığından temizleyebilmek için Halife Ömer'lerin ve komutan Salâhuddîn'lerin torunlarına ihtiyaç vardır. Sultan Abdulhamid gibi cesur siyasetçilere ihtiyaç vardır.

O yüzden bizler bu basın açıklamamızda gasıp yahudi varlığı olan "İsrail'i" kınamıyoruz. Zira ona karşı sadece cihad edilir diyoruz.

Evet, yanlış anlamadınız!

Biz gasıp Yahudi varlığı "İsrail'i" kınamıyoruz!!!

Çünkü biliyoruz ki:

Ancak zayıf ve aciz olanlar kınar!

Gücü yetmeyen ve düşmanından korkanlar kınar!

Haddini bildiremeyen ve vatandaşlarına yapılanların hesabını soramayanlar kınar!

Kuru bir özür ile tatmin olacağını açıklayanlar kınar!

Dik bir duruş gösteremeyen ve zillete mahkûm olanlar kınar!

İşte o yüzden biz, Siyonist ve gasıp Yahudi varlığını kınamıyoruz. Zira ona karşı sadece ve sadece Cihad edilir diyoruz...

Devletlerarası sularda mazlum Gazze halkına yardım götüren Müslüman kardeşlerimize karşı yapılan bu aleni ve haddini bilmez saldırıyı işleyeni değil, bu katliama yönelik olarak önlem almayanları kınıyoruz. Zira bu, yahudinin ne ilk nede son saldırısıdır. Bu katliamlar, Ortadoğu'nun yaramaz ve aşağılık maymun seviyesinde olan, her fırsatta Müslümanları katleden, zulmü bırakın insanları, dağlara ve taşlara kadar sirayet eden Yahudi varlığı devletçiğin olağan amelleridir. Maalesef bu saldırı, Yahudi varlığının kurulduğu 1948 yılından beri işlediği katliamlara baktığımızda sadece küçük bir kısmıdır. Ve zulüm onların en iyi bildiği iştir. Çünkü onlar bizden nefret ederler. Bu konuda Rabbimizin bizleri uyarmış ve onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِّلَّذِينَ آمَنُواْ الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُواْ

"İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın." (Maide 82)

O yüzden laftan anlamayan yahudiler kınanmaz. Onlara anladıkları dilden cevap verilerek hadleri bildirilir.

Ey Müslümanlar!

Biz, bu saldırılara karşı suspus olanları kınıyoruz! Ordularını kışlalarda tutarak harekete geçirmeyenleri kınıyoruz! Yağmayacağını bildiğimiz halde gürlemekten bile aciz kalanları kınıyoruz! Sadece söz üreterek somut adımlar atamayanları kınıyoruz! Küçücük bir varlığa karşı, sahip oldukları devasa güçle cevap vermeyenleri kınıyoruz! Kendi tebaasını korumaktan bihaber olanları kınıyoruz! Müslümanların ferdi tepkisinden çekinerek, Yahudileri koruma gayreti içerisinde bulunanları kınıyoruz! Anti-semitizim yapmayın diyenleri kınıyoruz! Ellerine Müslüman kanı bulaşmış olanların o kanlı ellerini tutanları kınıyoruz! Müslümanların ilk kıblesi olan ve kutsal mekânlarından birisi olan Mescid-i Aksa'yı işgal ettiği halde Yahudi ile istihbarat antlaşması yapanları kınıyoruz! Askeri ve ekonomik işbirliği içerisinde olanları kınıyoruz! Yahudileri hoş görmeyi ve dinlerarası diyalog kurmayı tavsiye edenleri kınıyoruz! Gemideki Müslüman kardeşlerimizi katledenlere ses çıkarmayıp neden mazluma yardım götürürken zalimden izin almadınız diyenleri kınıyoruz!

Esas kınanması gereken bütün İslami beldelerdeki yöneticileri kınıyoruz! Zira yönetici olmanın vakıası tebasını korumayı gerektirir.

الإمَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ "İmam, çobandır ve güttüğünden mesuldür." (Buhari)

Ayrıca, elleriyle güçleri yettiği halde, parmaklarını bile kıpırdatmayanları kınıyoruz! Dilleriyle güçleri yettiği halde, lafı geveleyip duranları kınıyoruz! İmanın en zayıfı olan kalpten buğz etmeyi, en erdemli tepki olarak ortaya koyanları kınıyoruz! Aynen Rasulullah'ın dediği gibi...

مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أَضْعَفُ الإيمَانِ

"Sizden kim bir münker görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle (ona karşı) buğz beslesin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır." (Müslim, Ahmed b. Hanbel)

Ey Müslümanlar! Filistin meselesinin köklü çözümünü ortaya koymamız elbette mümkündür. Bilinmelidir ki, her tür sorunun köklü çözümü mutlak olarak Allah azze ve celle'nin sunduğu şer'i çözümdür. Bu da Kur'an'a ve Sünnet'e başvurarak, Şer'i hükmün bunlardan alınmasında ve buna muhalefet edilmemesinde yatmaktadır.

İşte Filistin meselesi, hayat-memat meselesi olan İslâmî bir meseledir. Hayat- memat meselesi ise, bu toprağın Allah yolunda Cihad edilerek kâfir Batı'nın ve Yahudilerin elinden geri alınmasını gerektirir.

Bu konuda Allah'u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا

Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu beldeden çıkar, bize katından bir veli, koruyucu gönder ve bize katından bir yardımcı gönder.' diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?! (en-Nisa 75)

Ve biz biliyoruz ki; bu gasıp varlığa hak ettiği cevabı verecek olan ancak İslami bir otoritedir. Zira o, Allah Azze ve Celle'nin hükümlerini uygulamaktan başka hesap yapmaz. Tek bir Müslüman için bile savaşmaktan asla geri durmaz. Müslümanlara yapılan zulmü karşılıksız bırakmaz. Çünkü bir Müslüman'ın kanının dökülmesi, tebasından birine zulüm edilmesi ona çok ağır gelir. Ve şanlı İslam tarihinde bunun birçok örneği vardır. Bunu en iyi bilen bir Müslüman kadına yaptıklarından dolayı Rasulullah Sallallah'u Aleyhi ve Sellem tarafından Medine'den sürgün edilen Kaynuka Yahudileridir.

Bu vahim vakıadan sonra bugün İslâmî Beldelerdeki yöneticilerin, artık hiçbir şekilde samimiyetleri kalmamıştır. Çünkü onlar, Allah'ı, Allah'ın Rasulü'nü ve Müminleri bırakıp onlara düşman olan Amerikalıları, İngilizleri ve Yahudileri dost edinmişlerdir. Halbuki Rableri onlara şöyle buyurmuştu:

لاَّ يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُوْنِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّهِ فِي شَيْءٍ

Müminler, Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Her kim bunu yaparsa, artık hiçbir şekilde onun Allah ile bağı kalmamıştır. (Âl-i İmrân 28)

KöklüDeğişim Dergisi olarak Yüce Rabbimizden, bu hain saldırıda İnşaAllah şehit olan kardeşlerimizin şahadetlerini kabul buyurmasını, yaralı olan kardeşlerimize acil şifalar vermesini, Müslüman kanı akıtan yahudileri de en kısa zamanda kahhar ismiyle kahretmesini niyaz ediyoruz. Ve yine Rabbimizden Müslümanları koruyup kollayacak, İslami hükümleri hayata hâkim kılacak olan, Hz. Ömer gibi adaletli, Mutasımlar gibi çağrılara icabet etmede gecikmeyen, Abdulhamidler gibi siyasi basiretli Halifeleri en yakın zamanda Müslümanlara nasip etsin diyoruz.

Ve son olarak İslam Ümmetinin başı sağ olsun diyoruz.

Es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh

 

KÖKLÜDEĞİŞİM

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- [ إِلاَ تَنفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلَيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ] Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi çok can yakıcı bir azâb ile c

Gayri meşru Yahudi varlığı korsanları 31 Mayıs 2010, Pazartesi günü sabah saatlerinde, Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren 6 gemilik filoya saldırdı. Tüm dünyanın gözünü çevirdiği bu kalleşçe saldırı sonucu ölü ve yaralıların sayısı hakkında çelişkili bilgiler gelmektedir. Mevcut uluslar arası hukuka göre de savaş sebebi olabilecek bu olay karşısında Türkiye'yi yöneten hain AKP yöneticilerinden gelen aşağılık açıklamalar ve tavırlar daha vahim olmuştur. Zira Erdoğan yaptığı açıklamada bu saldırıyı "bir devlet terörü" şeklinde niteleyerek gayri meşru Yahudi varlığını meşru bir devlet gibi takdim etmiş, saldırıda dökülen kana değer vermeyerek,  bu olayın bölge barışını olumsuz etkileyeceğine vurgu yapmıştır. Başbakan vekili Bülent Arınç ise açıklamasında; tüm çareyi hukuk ve diplomasi içinde arayacaklarını belirterek, ``Hiç kimse bu olay sebebiyle İsrail'e savaş ilan etmemizi beklemesin. Böyle bir şey olmaz. Mümkün de değil, doğru da değil" demiştir. Bu zelil adamlar için asıl mesele, Erdoğan'ın açıklamasında da geçtiği gibi "Duyguların yönetilmesidir""Uluslar arası hukuk" ve "diplomatik yol" teranelerini dillerine dolayarak İslami kamuoyunu yatıştırmaktır. Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

إِنَّهَا سَتَأْتِي عَلَى النَّاسِ سِنُونَ خَدَّاعَةٌ يُصَدَّقُ فِيهَا الْكَاذِبُ وَيُكَذَّبُ فِيهَا الصَّادِقُ وَيُؤْتَمَنُ فِيهَا الْخَائِنُ وَيُخَوَّنُ فِيهَا الْأَمِينُ وَيَنْطِقُ فِيهَا الرُّوَيْبِضَةُ قِيلَ وَمَا الرُّوَيْبِضَةُ قَالَ السَّفِيهُ يَتَكَلَّمُ فِي أَمْرِ الْعَامَّةِ İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hâinlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihânetle suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruveybida konuşacaktır." Dediler ki: "Ruveybida da nedir?" Buyurdu ki: "Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) aşağılık adamdır!" [Ahmed tahriç etti]

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Müslümanların kanlarını heder eden gasıp Yahudi varlığının ortadan kaldırılmasındaki tek engel başınızdaki hain ve zelil yöneticilerden başkası değildir. O halde sizi gayri meşru Yahudi varlığı karşısında acziyete sürükleyen bu ruveybida yöneticilerden kurtulup, Raşid bir halifenin komutasında ordularla Yahudi varlığını yok ederek, İslam ümmetine izzet ve itibarını iade etmek üzere Nübüvvet Metoduyla İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir'e destek vermekte acele edin.

إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ  Eğer siz Allah'a nusret verirseniz, Allah da sizi zafere ulaştırır ve ayaklarınızı sâbit kılar. [Muhammed 7]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Habergazete.com Sayfasında Yayınlanan Bir Habere Reddiye!!

Söz konusu yayın organının 24.05.2010 tarihinde yer verdiği gerçek dışı haberinde Gülen cemaatinin Kırgızistan'da çok sayıda kanlı eyleme imza atan Hizb-ut Tahrir örgütüne ekonomik destek verdiği ileri sürülerek "Gülen Cemaati, Kırgızistan'ın güneyinde Hizb-ut Tahrir adlı örgüte açık bir şekilde mali destek sunuyor. Nitekim ABD'nin Kırgızistan'daki Manas hava limanındaki varlığını sürdürebilmek için Hizb-ut Tahrir örgütünü aktifleştirdiği belirtiliyor." şeklinde ifadelere yer verilmektedir. Haberin sadece metni incelendiğinde bile asparagas bir haber olarak kendini ele vermektedir. Bu nedenle de herhangi bir mesnet ya da delile de başvurmaya gerek görülmeyerek masa başında hazırlanmış düzmece bir haberdir. Tüm bunlara rağmen biz yine de Allah'ın izniyle hedefini gerçekleştirmesine ramak kala, hala Hizb-ut Tahrir'den bihaber olan ya da Hizb-ut Tahrir'e aşağılık iftiralarla saldırma görevi üstlenmiş bu taşeron yayın organı yetkililerine aşağıdaki hususları belirtmek isteriz:

Birincisi; Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir ve ameli de İslami fikirlerini temel alan siyasettir. Kurulduğu 1953 yılından bugüne kadar ve çalışma yaptığı elliyi aşkın beldede takip ettiği Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in İslami Devleti kurma metodu gereği hiçbir zaman maddi silahlı eylemi benimsememiştir. Hal böyleyken Kırgızistan da dahil, birçok İslami beldede hizbin şebabı hapse atılmakta, türlü türlü işkencelere maruz kalmaktadır. Hizbin şebabına yönelik tüm bu işkence ve eziyetler, Kıgızistan'da sömürgeci kafir ABD'ye boyun bükerek Manas Askeri Üssü'ne izin veren o zamanın Bakıyev'i gibi muadili olan diğer uşak ve hain yönetimlerle fikri ve siyasi mücadelede bulundukları içindir.

İkincisi; Hizb-ut Tahrir, küresel olarak yürüttüğü çalışmasında kendi şebabı dışında başka hiçbir yerden maddi yardım almamıştır. Hizb-ut Tahrir çalışma yaptığı hiçbir beldeye hiçbir oluşumun şemsiyesi altında girmediği gibi, hiçbir oluşumun da desteğine muhtaç değildir. Parti, hedefi olan Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafet'i ikame etmeye muktedirdir ve İslami beldelerden, başta ABD ve İngiltere olmak üzere tüm sömürgeci kafirlerin kökünü kazıyacaktır, Allah'ın izniyle.

Son olarak; Hizb-ut Tahrir'e bugüne kadar sayısız iftiralar atılmış, hiçbiri İslami ümmetin Hizb-ut Tahrir'e olan güvenini sarsamadığı gibi, aksine partiye olan teveccühü artırmıştır. Bu iftiralar, ancak sahibi olan müfteri azınlığı küçültmeye yaramıştır.


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Terörizmi Hizb-ut Tahrir'e Yaftalama Girişimi, Başarısız Bir Girişimdir ve Fikri İflasın Bir Kanıtıdır

Rus (Novosti) Haber Ajansı, 14.05.2010 günü sabahı Rus güvenlik birimleri Batı Sibirya bölgesinde "Hizb-ut Tahrir'e bağlı gizli terörist hücresini ortaya çıkarmıştır" şeklinde bir haber yayınladı. Ajans, Federal Güvenlik Servisi sözcüsünün şu sözlerini aktardı: Bu hücre, "mahalle sakinleri arasında radikal fikirlerin propagandasını yapmanın ve yeni üyeler kazanmanın" yanı sıra güvenlik birimleri tutuklama esnasında yüz adet yasak kitap ve kitapçıklar ele geçirmiştir.

Rusya hükümeti, Hizb-ut Tahrir'in maddi eylemlerde bulunmadığını, dahası İslam akidesi ve nizamıyla donanıp fikir, hüccet ve ikna yolunu takip ettiğini çok iyi bilmektedir. Buna rağmen o, Rusya ve Kafkasya'nın dört bir tarafında baskı ve zulüm uygulayıp batıl propagandalar yaparak Müslümanlara karşı ilan ettiği savaşanın bir parçası olarak hizbi (terörizm) ile niteleme yalanlarını tekrarlamakta ısrar etmektedir. Bu şekilde o, İslam'ın nurunu ve Müslümanlar ile İslam'ın hidayetine ve adaletine susamış halkını bilinçlendirmeye dönük davetini perdelemeyi ummaktadır.

Bizler de çok iyi bilmekteyiz ki; Müslümanların yöneticilerinin zavallılığı ile Müslümanların beldelerinde İslam'a ve onun davetine dönük savaşları, Çeçenistan'da Müslümanlara karşı cürümler işleme, Kafkasya'da Müslümanlara baskı yapma ve İslami davet kampanyasına zulmetmeyi sürdürmede Rus yöneticileri ve diğerlerini cesaretlendirmiştir. Özellikle de Müslüman yöneticiler, Rusya'nın 2005 yılındaki (İslam Konferansı Örgütüne) girme talebini kabul edip onu ödüllendirmekle İslam ile savaşması, Müslümanları katletmesi ve onlara suikastlar düzenlemesi için Rusya'ya sahte bir "İslam" kılıfı sağlamışlardır.

Ancak Rusya hükümetinin bir türlü fark edemediği yakinen inandığımız bir şey var ki o da; İslam erleri güçlerine güç katarak çoğalmaktalar ve ne hapis ne baskı ne de saptırma onları davetlerinden vazgeçiremeyecektir. Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan Raşidi Hilafet'in ikamesine dönük davet şiddetli bir kasırga gibi dünyaya yayılmakta olup ne zalim yöneticiler ne de onların zulümleri bu daveti asla perdeleyemeyecek veya engelleyemeyecek ve yakında yeryüzü yeniden İslam'ın adaleti ve Hilafet'in nuru ile aydınlanacaktır.

Samimi ve dürüst basın organlarını, hiçbir kimsenin aldanmayacağı Rus rejiminin yalan ve dolanlarını ifşa etmeye davet ediyoruz. Zira davetinde köklü bir geçmişe sahip olan Hizb-ut Tahrir, sırf Resulü Ekrem [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i örnek almasından dolayı hiçbir gün maddi eylemlere başvurmamıştır ve davetinin tarihi buna dair en iyi kanıttır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER