Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Amerika Gibi Bir Yılanı Sütle Beslemenin Mükâfâtı İşte Bu! Pakistan, Amerika'nın Savaşından Derhal Vazgeçmeli ve Taşa Kayayla Karşılık Vermelidir

Salıyı Çarşambaya bağlayan gece ödlek Amerikalılar, kabileler kuşağındaki Muhmend bölgesini bombalayarak 12 ordu personeli dâhil 47 Müslümanı şehit ettiler. Aşağılayıcı gerçek şu ki Pakistan helikopterleri, bu saldırgan hareketin intikâmını almak şöyle dursun, sırf cesetleri getirmek için ertesi sabaha kadar izin bile alamazken Amerikan savaş uçakları, tam bir dokunulmazlık içinde semâlarımızda devriye gezmeye devam etmektedirler. Medyada geçen haberlere göre Pakistan-Afganistan sınırında konuşlu 100 bin Pakistan askeri, bu saldırıya karşı herhangi bir askerî eyleme girişme gereği görmediler. Pakistan hükümetinin Amerikalılara keskin bir darbe vurmak yerine çekingen ve ürkek bir tepki göstermesi, her Pakistanlı Müslümanın utanç içinde başını öne eğmesine yol açtı. Yetersiz silahlanmış Mücâhitler bile Amerikan kuvvetlerine kan kusturabiliyorsa, tam donanımlı yüz binlerce askerlik Pakistan kuvvetleri kendilerini nasıl savunamazlar?

Bugün insanlar, Amerika'yı sanki -hâşâ- Allah Subhânehu kadar güçlü göre bu beceriksiz ve çolpa yönetimler yüzünden zilleti ve hayati kayıpları sineye çekmeye mecbur tutulmaktadırlar. "Önce Pakistan" sloganını istismar edenler, Amerikalılara Allah'ın hükümleri ihmâl edilerek verilen geniş çaplı desteğin ve arkamızdaki kuyu kazmasına izin verilmesinin sonuçlarını şimdiden kestirmelidirler. Amerikan yılanını beslemenin neticesi, şu anda ordumuzu ısırıyor olmasıdır.

Pakistan ordusunun hedef alınması, kabileler kuşağındaki askerî operasyonları yeniden başlatması için baskı yapmak ve kısa bir süre önce imzalanan barış anlaşmasından vazgeçirmektir. Pakistan ordusu, kendi halkına karşı savaşmasına yönelik Amerikan baskısını reddetmeli, Amerika'nın saldırgan eylemlerine karşı Pakistan'ı korumak için pratik adımlar atmalıdır. Bu durumda muazzam halk kitlelerinin gönülden kendi tarafında yer aldığını görür. Dahası her Pakistan askeri, kendi Müslüman kardeşine karşı savaşırken öldürülmektense Amerikalılara karşı savaşırken şehit düşmeyi bin kat daha fazla tercih eder. Ümmet, başındaki yöneticilerden, Amerikan saldırısı karşısında hiçbir şey yapmadan embesil gibi oturmak yerine Bagram'daki Amerikan askerî üssünü cruise füzeleriyle hedef almasını talep etmektedir. Üstelik Amerika'nın İslâm'a karşı bu savaşından, mutlaka vazgeçirilmesi gerekir, Bu da Afganistan'daki Amerikan kuvvetlerine yakıt, gıda ve askerî donanım tedârikinin kesilmesiyle mümkün olur. Amerika'ya bir ders vermenin yolu, yalvarmalar ve alttan almalar değildir, bilakis attığı her bir taşa koca kayalarla karşılık vermektir. İşte Hilâfet, böylesi küstah saldırılara böyle karşılık verecektir.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir'in Kuveyt'te İdamla Yargılanan Üyeleri Beraat Etti

Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslâm olan siyâsî bir partidir, gayesi ise Râşidî Hilâfet'i kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmaktır. Metodu, siyâsî ve fikrî çalışmadır. Üslubu ise, Ümmet'in meselesini açıklamak üzere lisan ve kalem kullanarak İslâm'ın tedriçten uzak, kapsamlı ve tastamam tatbîkine dâvet etmektir.

Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir, ne maddî eylemde bulunur, ne maddî eylemi benimser, ne de maddî eyleme teşvîk eder. Bu tür eylemleri de kendisine haram kılar; çünkü o, Rasûl [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in İslâmî Devlet'i kurmadaki metodunu anlayışı ışığında Râşidî Hilâfet'in kurulması metodunun, maddî eylemlerden uzak olmasını benimser. İşte bu anlayış, 1952'de Hizb-ut Tahrir'in doğuşu ile birlikte doğmuştur ve yeni bir şey değildir.

Hizb-ut Tahrir şebâbının yargılanmasına gelince; H. 28 Receb 1342 el-muvâfık M. 3 Mart 1924'de Hilâfet'in yıkılışının yıldönümü münâsebetiyle ücreti ödenen ilânın 09.08.2007 tarihli günlük yerel gazetelerde yayınlanması talebinin akabinde olmuştur. Bu ilân ile o tarihten bu yana İslâm'ın tatbikinin ilgâ edildiğini, İslâmî hayatın durdurulduğunu, Müslümanların diyârının Hilâfet'ten yoksun kaldığını, Müslümanları ve beldelerini Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet ile gölgelendirmedikçe bu yıldönümünü tekrar yaşatmamasını Azîz-ul Kadîr olan Mevlâ'dan temennî ettiğimizi hatırlattık. Dolayısıyla yayınlanmayan ilânın bu içeriği, Hizb-ut Tahrir'in şiddet, tahribat ve tahrik eylemlerinden uzak olan fikrî ve siyâsî çalışmasını teyit etmektedir. Zaten yargı da bu husustaki sözünü söylemiştir.

Bu münâsebetle bize lütufta bulunup hapishaneden çıkaran Allah Sübuhânehû'ya binlerce şükürler ve hamdüsenâlar olsun.

Ayrıca Hizb'in konumunu, fikrî ve siyâsî çalışmaya yönelik bağlılığını açıklamada gösterdikleri yoğun uğraşlarından dolayı savunma makamına da müteşekkir ve minnettarız.

قَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَن يَتَّقِ وَيِصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ  "Allah bize lütufta bulundu; doğrusu her kim ittikâ eder ve sabrederse, muhakkak Allah muhsinlerin ecrini zâyi etmez." [Yûsuf 90]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Son Ebiyi Anlaşmasının İmzalanması, Bölgenin Sessiz-Sedâsız Kâfir Batı'ya Teslimine Yönelik Bir Adımdır

Sudan Devlet Başkanı ve Birinci Yardımcısı, mültecilerin geri dönüşüne ve Ebiyi Protokolü'nün uygulanmasına ilişkin yol haritası denilen belgeyi imzaladı. Bu belgede geçen maddeler arasında en tehlikeli olanlar şunlardır:

Birincisi: Barış Anlaşması'nda geçtiği gibi, müzâkerelerini yürütebilmesi için Ebiyi'deki Birleşmiş Milletler heyetinin gücüne, gerek Kuzeyinde, gerekse Güneyinde hareket etme serbestisi veren 3. maddesidir.

İkincisi: İki tarafın, bir ay içerisinde tahkîm heyeti yada tahkîm şartları yada tahkîmin diğer referansları yada yürütme ilkeleri hakkında bir anlaşmaya varamamaları halinde Lahey'deki Daimî Tahkîm Mahkemesi Genel Sekreteri, Devletlerarası Tahkîm Mahkemesi kurallarına ve devletlerarasında geçerli örflere göre tahkîm görevi üstlenecek, yürütme ilkelerini ve referanslarını belirleyecek bir heyet oluşturulacaktır şeklindeki 5. maddesidir.

Hizb-ut tahrir / Sudan Vilâyeti, Kasım 2007'de yayınladığı, "Natsios Önerileri, Servetlerini Yağmalamak İçin Ebiyi'den Hükümetin Otoritesini Çıkarmaktır" başlıklı neşriyatında Ebiyi'yi, Hükümetin otoritesinin olmadığı silahtan arındırılmış bir bölge haline getirmeyi hedefleyen Amerikan planlarından sakındırmıştı. Dolayısıyla otoritesi, Birleşmiş Milletler heyeti yoluyla Amerika'nın eline geçecektir ki böylece 2011'de sona erecek geçiş döneminden geriye kalan zaman içerisinde ve sonrasında sessiz-sedasız servetlerini hortumlayacaktır.

Hükümet atmış olduğu bu imza ile bir defa daha tuzağa düşmüş, oltaya takılmış, Sömürgeci Kâfire istediğini vermiş ve iki Amerikan delegesi -ki bunların sonuncusu Williamson'dur- yoluyla bölgeye getirdiği cürüm planlarını infâz etmiştir.

Kâfir Sömürgeci Amerika lehine Ebiyi'den sessiz-sedasız taviz vermek ve ümmetin mülkü olduğu halde servetleri ve kaynakları üzerinde ifrâta kaçmak büyük bir cürümdür ve Allahu Te'alâ'nın kavlinden ötürü şer'an câiz değildir:  وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141] يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَ أَن تَجْعَلُواْ لِلّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُّبِينًا "Ey imân edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Yoksa Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delîl mi vermek istiyorsunuz?" [en-Nisâ 144]

Ayrıca Amerikan küfür güçlerinden veya diğer kâfir devletlerden yardım istemek, mutlak olarak haram bir ameldir. Çünkü Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] bundan nehyetmiş ve şöyle buyurmuştur:  لا تستضيئوا بنار المشركين "Müşriklerin ateşi ile aydınlanmayın." Ve şöyle buyurmuştur:  إنا لانستعين بمشرك "Biz müşrikten yardım almayız."

Tüm bunlardan daha tehlikeli olan ise devletlerarası küfür heyetlerine muhakeme olmaktır ve Allahu Te'alâ'nın kavlinden ötürü ağır bir haramdır:  أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا 60 وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُودًا "Sana ve Senden öncekilere indirilenlere îman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar inkâr etmekle emrolundukları halde tâğuta muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara, "Allah'ın indirdiğine (Kitâb'a) ve Rasul'e gelin" denildiği zaman, münâfıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün."[en-Nisâ' 60-61]

Ey Müslümanlar! Amerika'nın ve diğer kâfir devletlerin planlarını boşa çıkaracak, Ümmet'i izzetine ve mecdine kavuşturacak ve Rabbini râzı edecek olan faktör; hayatı İslâmî Akîde esâsı üzerine ikâme edecek İkinci Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâm esâsı üzerine samimiyetle amel etmektir ki Allah, bu sayede üzerimizden zilleti kaldırsın ve düşmanlarımıza karşı bize nusret versin.  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey îmân edenler! Eğer siz Allah'a [Dînine ] nusret verir, zafere ulaştırırsanız, Allah da size nusret verir, zafer ulaştırır ve ayaklarınızı [Dîni üzere] sâbit kılar." [Muhammed 7]

Devamını oku...

Irak'ın İşgâlci Kâfire Teslîm Antlaşması Büyük Bir Hıyânettir

  • Kategori Irak
  •   |  

Geçen senenin sonunda [26 Kasım 2006'da] Amerikan Başkanı Bush ile Irak Başbakanı el-Mâlikî arasında "İlkeler Deklarasyonu" adında bir belgenin imzalanmasından beri, işgâl hükümetinin kuyrukları Allah'ın her günü insanların karşısına çıkarak, işinin sahibi olmayan Irak ile Amerika arasında imzalanan "uzun vadeli" bu antlaşma hakkında kulisler arkasında dönen olayların hakîkatini açığa çıkarmayan muğlak ve imâlı açıklamalarda bulunmaktadırlar. Amerika ise el-Râfideyn [Mezopotamya] beldesinin siyâsî, iktisâdî ve kültürel sahalarına dek uzanan kollara sahip olmak için yoğun uğraş vermektedir. Tâ ki Irak, ne toprakları, ne hava sahası, ne de karasuları üzerinde egemenliği ve bağımsızlığı olan Amerika'ya bağlı bir vesâyet haline gelsin!

Ey Müslümanlar! Güneş balçıkla sıvanmaz ve hakikatler ilelebet silinmez. Irak yöneticilerinin, "olmayan" egemenlik için çırpınmaları, ülkenin "yağmalanmış" servetleri için ağlayıp sızlamaları ve kırmızı çizgilerinin olduğunu iddia etmeleri; işte tüm bunlar ve benzerleri, işgâlciye, Allah'a, Rasulü'ne, mü'minlere hıyânet eden, az bir geçimlik dünya metaı karşılığında, hatta karşılıksız olarak ülkeyi ve halkını satan kuyruklarına karşı insanların kabaran öfkesini dindirmeye yönelik birer saptırmadan ve manevradan öte bir şey değildir! Halbuki antlaşma taslağına yönelik medya yasağına rağmen kokusu burunların direklerini kırmıştır. Basına sızan antlaşma maddelerinden bazıları, işgâlciden başka hiç kimseye hizmet etmemektedir ki bunlardan bazıları şunlardır: 1) Çok sayıda askerî üs ve kışla kurulması, 2) İşgâl askerlerine ve güvenlik şirketleri çalışanlarına dokunulmazlık zırhı verilmesi ve Irak mahkemelerinde yargılanamamaları, 3) Irak Hükümeti'nin izni olmaksızın askerî kuvvetlerin serbest giriş-çıkış imkânına kavuşması, Irak içindeki ve dışındaki operasyonlarda kullanılması, 4) 30,000 fit altındaki hava sahasının kontrolünün teslim edilmesi, 5) Yeniden imâr kampanyasında Amerikan şirketlerine öncelik tanınması, 6) Yeni petrol kaynaklarında Amerikan şirketleri lehine tasarruf hakkı verilmesi, 7) Demokratik nizâmın her tür iç ve dış tehdide karşı korunması. Daha bunların haricinde, [لا إله إلا الله محمد رسول الله] şehâdet kelimesi getiren Müslüman Irak halkını aşağılayan pek çok madde vardır.

Ey Müslümanlar! İşgâlcinin, Allahu Te'alâ'nın şu kavlini unutmuş yada unutmuş görünen ajanlarının ve müttefiklerinin cafcaflı sözleri sakın ha sakın sizleri aldatmasın!  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Ey îman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin! Zîra onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden hem kim onları dost edinirse o da onlardandır. Muhakkak ki Allah zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez." [el-Mâide 51-52] Zîra Ümmetin başını belâlara sokan ve milletler arasındaki konumunu kaybettiren unsur, Kâfirlerin metoduna sarılmak, hayata ilişkin fikirlerini benimsemek, onları dost ve yardımcı edinmek, onlarla anlaşmalar ve deklarasyonlar imzalamaktır.

Binâenaleyh; Hizb-ut Tahrîr / Irak Vilâyeti, Iraklı Müslümanları, işgâl şartları ile Irak'ın elini kolunu bağlayacak, topraklarını işgâlcinin fikirlerine ve dîni hayattan ayırmaya dayanan Küfür akîdesine çiğnettirecek, ülkenin maslahatlarını işgâlci Amerika'nın çıkarlarına raptedecek, topraklarını, karasularını ve hava sahasını diğer beldelerdeki Müslümanlara karşı kullandıracak bu antlaşmayı reddetmeye davet etmektedir. Şer'î hüküm ise sizleri, İşgâlci Kâfirin tüm projelerini reddetmeye, planlarını boşa çıkarmak için Şeriat'ın gösterdiği tüm meşru vesîleleri kullanmaya ve yandaşları ile birlikte onları kovmaya dâvet etmektedir. Bu ise; Kâfirleri ve âvânelerini hüsrana uğratacak, yalnızca Müslümanlar arasında değil, tüm dünya sathında adâleti ve hayrı yayacak Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak için samîmi bir şekilde çalışmakla olur. O gün hiç de uzak değildir, bi-İznillah.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine ğâlibdir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Birleşik Devletler, Ortadoğu'da Askerî Hegemonyasını Pekiştirme Peşinde

Amerikan liderliğindeki askerî işgâli güçlendirmek üzere Irak'ta bir güvenlik "anlaşması" yapmaya zorlama girişimleri hakkındaki detaylar ortaya çıkmaktadır. Söz konusu anlaşma, bu yılın sonunda sona erecek olan mevcut Birleşmiş Milletler mandasının yerini alacak ve Irak'ı, etkin bir şekilde, Birleşik Devletler'in devasa bir askerî üssü halinde inşâ edecektir. Bush yönetimi, 31 Temmuz 2008 itibariyle bu manda rejimi ile bir anlaşmanın sağlanacağını ummaktadır, ancak son zamanlarda Irak'ta, on binlerce kişilik gösterilerle açığa vurulan dikkat çekici bir muhâlefet vardır.

İngiliz gazetesi Independent'taki sızdırmalar, Amerikalıların uzun bir süre boyunca Irak'ta 50'den fazla üssü elinde tutacağını ifade etmektedir; Amerikan birlikleri ve taşeronları Irak hukukundan muaf tutulacaktır, Amerika 29,000 fit altı Irak hava sahasını kontrol edecektir ve Irak'ta "teröre karşı savaşını" sürdürme hakkını elinde bulunduracak, böylece dilediği herhangi bir kimseyi tutuklama ve Bağdat Hükümeti'ne danışmaksızın askerî operasyonlar yapma yetkisine sahip olacaktır.

Hizb-ut Tahrir'in Britanya'daki Medya Temsilcisi Tâci Mustafa şöyle dedi: "Bush yönetiminin, Kasım 2008'de döneminin sona ermesinden evvel bu anlaşmayı hızla ve zorla kabul ettirme girişimleri, bölgedeki askerî tutunma noktasını güvence altına almaya, dolayısıyla nüfûzunu sürdürmeye yönelik hâyâsız Sömürgecilik örneğidir. Bu anlaşma, 1930'larda Irak'taki sömürge mandası rejim ile İngiltere arasında imzalanan anlaşmaya benzerlikler arzetmektedir. Kuveyt ve Katar'daki Amerikan üslerinde ele alınan bu anlaşma, Suudi Arabistan'daki Amerikan üslerinin boşaltılmasından beri ne kadar cüz'î bir değişim yaşandığını göstermektedir."

"Batı anlamalıdır ki bölgenin petrollerinde aslan payının kime ait olacağı konusunda birbirleriyle yıllarca rekabet ederek kendi benzin istasyonları gibi kullanabilmek maksadıyla, siyâsî geleceğine tahakküm ederek ve kendince tedavi etmeye çalışarak İslâm Âlemi'nin önüne ket vurma girişimlerine artık devam edemezler."

"Dünya çapında Müslümanlar, bu mevcut hegemonyayı bitirmek üzere İslâmî topraklar üzerinde Hilâfet Devleti'nin kurulmasına yönelik günden güne büyümekte olan çağrıya icâbet etmelidirler. Muhakkak ki İslâmî Nizâm; yabancı işgâlden kurtuluş getirecek, ekonomik sömürüye son verecek, siyâsî hegemonyanın kökünü kazıyacaktır ki yapılan son araştırmalar böylesi bir değişime verilen desteğin artmakta olduğunu göstermektedir. Böylelikle bölgede Laik (dinsiz) değerleri yerleştirme ve kapitalist sistemi oturtma arayışındaki Batı'nın, bilhassa Amerika'nın yahut İngiltere'nin tüm menfaatlerine hizmet eden despotlar ve diktatörler dönemi bitecek ve yerine Allah'ın izniyle, İslâmî kıymetler ve nizâmlar gereğince tüm tebâsını adâlet ve ihsân ile yönetecek muhâsebe edilebilir bir yönetim kurulacaktır."

 

Tâci Mustafa

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi

Britanya

Devamını oku...

İslâm'ı Yasaklayan ve Müslümanları Tutuklayan Laik Devletin Kökünü Ancak Hilâfet Kazır

Bugün Anayasa Mahkemesi, başörtüsünün -sadece üniversitelerde- serbest bırakılması hakkında yapılan anayasa değişikliklerine CHP'nin itirazı ile açılan dâvâyı karara bağlayarak yapılan değişiklikleri iptal etti ve başörtüsü yasağının, anayasanın "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" (!) ilk maddelerinin ihlâli anlamına geldiğini belirterek içtihat niteliğinde bir karar aldı. Buna göre artık Türkiye'de -diğer öğretim kurumlarında ve kamuda değil- sırf üniversitelerde bile, Allah'ın kesin emri olan başörtüsü üzerindeki yasağın kaldırılmasına yönelik herhangi bir girişimin dahi önüne geçmiş oldu.

Allah'ın emrinin hiçbir zamanda ve mekânda Müslüman hanımlara yasaklanması asla kabul edilemez. Bunu yalnızca üniversitelerde serbest bırakıp diğer öğretim kurumlarında ve kamu kuruluşlarında sürdürmeye yönelik cüzi bir çabanın da hiçbir samimiyeti ve ciddiyeti yoktur. Üstelik Allah'ın emrini, şer'î dayanağını bırakıp özgürlüklere dayandırmanın da İslâm ile hiçbir alâkası yoktur. Mesele İslâm olduğundan, bunu yalnızca başörtüsü ile sınırlı tutmanın da İslâm ile hiçbir alâkası yoktur. Bilakis olması gereken, İslâm'ın bir bütün olarak hayatın her anında ve alanında tatbik edilir hale getirilmesidir. Bu da mevcut Demokratik Kapitalist Küfür sistemi dâhilinde olmaz, bu sistem içindeki mevcut siyâsî partilerin çıkaracağı Küfür kanunları ile hiç olmaz. Bilakis bu, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şiddetten uzak yalnızca fikrî-siyâsî çalışmalar ile sınırlı metodunu adım adım takip ederek Allah'ın indirdikleri ile yönetecek bir İslâmî Devlet kurmakla olur.

Ne tevâfuktur ki Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü kararının açıklandığı gün, bu demokratik diktatörlüğün kökünü kazımak ve yerine Allah ve Rasulü'nün râzı olduğu şiddetten uzak şer'î metot dâhilinde Hilâfet Devleti'ni kurmak üzere takva ve ihlasla çalışan sekiz genç Erzurum'da tutuklandı. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2003 yılında Yargıtay'a sunduğu raporun hilâfına, Hizb-ut Tahrir'i "terör örgütü" olarak tanımlama gafletinde ve Allah'ın rızâsı, İslâm'ın izzeti ve Müslümanların kurtuluşundan başkası için çalışmayan mü'minleri tutuklama hıyânetinde bulunan Erzurum Emniyeti, yayınladığı açıklamada Hizb'e "büyük darbe" vurulduğu iddiasında bulunmuştur. Daha Hizb'in kimliğinden ve hacminden bî-haber olanlar, görülüyor ki işledikleri cürümü yalnız işlemekle kalmamaktalar, bir de hâyâsızca bununla övünmektedirler. Tutuklanan kardeşlerimize gelince; umulur ki Allah, sabretmelerinden ötürü onlara mükâfatlarını iki kat verecektir.

Muhakkak ki ne Hükümet'in değiştirdiği yasaların, ne de Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararın, İslâm ve Müslümanlar nezdinde hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti yoktur. Güvenlik ve istihbârat birimlerinin cürümlerinin de, İslâmî Dâvet üzerinde hiçbir zararı yoktur. Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaat ettiği ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Nübüvvet Minhâcı üzere İkinci Râşidî Hilâfet Devleti Allah'ın izniyle mutlaka kurulacak, İslâm'a ve Müslümanlara alenen düşmanlık eden bu Laik devletin, siyâsî mahkemelerinin, ikiyüzlü hükümetlerinin, kokuşmuş partilerinin ve şerir birimlerinin varlığını kökünden kazıyacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Devamını oku...

Mevcut Sistemler de, Yöneticiler de Fâsittir, Yegâne Kurtuluş Yolu Râşidî Hilâfet'tir

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Müslümanların bugünkü halini görünce yüreklerimiz parçalanıyor. Sahip oldukları muazzam servetlere rağmen Müslümanlar her gün yeni bir musibetle karşılaşıyor; bir gün petrol krizi, bir gün doğalgaz zammı, bir gün buğday fiyatlarının yükselişi, bir gün elektrik kesintiler, bir gün su sıkıntısı, her gün hırsızlıklar, yağmalamalar, hortumlamalar, aşırı fakirliğin sürüklediği intiharlar... Müslümanların inançları için de durum farklı değildir. Eğitim müfredatlarında İslâm'ın sürekli baltalanması, anne-babaların çocuklara sürekli öcü gösterilmesi... Müslümanların toprakları için de böyledir. Afganistan hâlâ Sömürgecinin işgâli altında, Hindu Devleti, Keşmir Müslümanları üzerindeki baskılarını günden güne koyulaştırıyor...

Müslümanların onca acılar içinde kıvrandığı görüldüğünde damarlarda akan kanlar kaynarken, başımızdaki yöneticiler ve liderler, kendi koltuklarının ve Sömürgeci efendilerinin menfaatlerini korumakla meşguldürler:

Yönetimde: Bu sözde yöneticiler Londra'dan Dubai'ye koşmakta, sonra dönüp İslâmâbâd'a gelmekte ve Avrupalı-Amerikalı yetkililerle toplantı üstüne toplantı yapmaktadırlar ki garantör olarak hareket edecek ve Küffârı koruyacak bir hükümet kurabilsinler. Yargıçlar meselesini, hem politikacıların önceki cürümlerini affeden Ulusal Uzlaşma Kararnamesi'ni, hem de Müşerref'in Sömürgeci güçlerin menfaatine çıkardığı tüm yasaları güvence altına alan Yedinci Düzenleme'yi koruyacak şekilde çözme arayışındadırlar.

Ekonomide: IMF ve Dünya Bankası gibi Sömürgeci finans kurumları ile görüşmeler yapmakta, onlardan Pakistan ekonomisini mahveden kapitalist politikaları almakta, vergiler yoluyla ekonomiyi sıkboğaz etme ve Müslümanların kaynakları üzerindeki Batı istismarını güçlendirme taahhüdünde bulunmaktadırlar. Âdeta Müslümanlarla alay edercesine, "haftalık" zamlar yapmakta, hatta zamları "otomatiğe" bağlamakta, tam bir çelişkiyle"yıllık" bütçe hazırlamaya devam etmektedirler. Yine de yetinmeyip bu defa alaylarına bir yenisini eklemekte, pek çok insanı açlıktan ve fakirlikten intihara ve hırsızlığa iten bütçelerini "halk dostu bütçe" olarak adlandırmaktadırlar.

Müslümanların topraklarında: İnsanların benzin ve mazot için birbirleriyle yarıştıkları bir sırada onlar, Sömürgeci NATO'nun askerî araçlarına doldurulmak ve Müslümanlara saldırmaya hazır hale getirmek üzere Afganistan'a yakıt ihraç etmektedirler. İnsanların biçâre buğday arayışlarında horlandıkları bir sırada, başımızdaki yöneticiler, Amerika'nın Afganistan işgâlini desteklemek üzere Kuzey-Batı Sınır Eyâleti üzerinden onlara her tür gıda maddesi sevk etmeyi sürdürmektedir.

Ey Pakistan Müslümanları! Seçimlerden henüz çok kısa bir süre geçmiş iken hepiniz için açığa çıktı ki mevcut hiçbiri, sizi ne umursuyor, ne de size karşı samimi. Muhakkak ki başınızdaki bu yöneticiler, aynen Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in tarif ettiği gibidirler:  أَعَاذَكَ اللَّهُ مِنْ إِمَارَةِ السُّفَهَاءِ قَالَ وَمَا إِمَارَةُ السُّفَهَاءِ قَالَ أُمَرَاءُ يَكُونُونَ بَعْدِي لاَ يَقْتَدُونَ بِهَدْيِي وَلاَ يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي فَمَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ لَيْسُوا مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُمْ وَلاَ يَرِدُوا عَلَيَّ حَوْضِي وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُمْ وَسَيَرِدُوا عَلَيَّ حَوْضِي "Allah seni sefihlerin yönetiminden korusun." Dedi ki: ‘Sefihlerin yönetimi de nedir?' Dedi ki: "Benden sonra yöneticiler olur. Onlar Hidâyetime uymazlar ve Sünnetimi de tâkip etmezler. Her kim onların yalanlarını doğrular ve zulümlerinde onlara yardım ederse, işte onlar Benden değildir ve Ben de onlardan değilim! Onlar (Cennetteki) Havzıma gelemezler. Her kim de onların yalanlarını doğrulamaz ve zulümlerine de yardım etmezse, işte onlar Bendendir ve Ben de onlardanım! Havzıma gelecek olanlar işte bunlardır." [İmâm Ahmed rivâyet etti]

Yine, Ey Müslümanlar, biliniz ki bu kokuşmuş küfür sistemi içerisinde yönetimi kabule hazır hiçbir liderlik, size karşı asla samimi ve dürüst olmayacaktır. Bilakis bu sistemde liderler, İslâm'ın ve Müslümanların maslahatlarını kendi menfaatleri karşılığında heder ederler, ne kadar dürüst olursa olsun, hiçbiri bundan kurtulamaz. Çünkü bu sistem, İslâm'ı engellemek ve küfür hükümlerini tatbik etmek için kurulmuştur ve Kâfirlerin menfaatlerini korumak üzere şekillendirilmiştir.

Ey Pakistan Müslümanları! Başınızdaki demokrat liderler, size zilletten, hezîmetten ve ümitsizlikten başka hiçbir şey verememiştir. Aynen kendilerinden önceki diktatörler gibi. Bir an düşünürseniz, Ey Müslümanlar, içinizden yükselen muhlis liderliğin şuuruna varırsınız. Öyle bir liderlik ki Kâfirlerin entrikalarına karşı sizin için bir erken-uyarı işlevi görür, sizi tehlikelere karşı önceden haberdar eder, hâin yöneticilerin gerçek yüzünü ifşa edip maskelerini düşürür ve sizleri sorunlarınızın yegâne köklü çözüm metodu olan Hilâfet istikâmetine yönlendirir. Bunu yaparken hiçbir gayreti heder etmez, Müslümanların topraklarındaki mevcut hâin yöneticilerden hiçbir zâlimin zulmünden, hiçbir kınayıcının kınamasından Allah için korkmaz.

İşte bu nedenle Hizb-ut Tahrir sizleri, ihlaslı şebâbı etrafında toplanmaya çağırmaktadır, Ey Müslümanlar! Onlar ki İslâm'ı bağırlarına basmışlar, Akîdesini kalplerinin zîyneti yapmışlar, var güçleriyle hükümlerine sımsıkı sarılmışlardır. İşte Hizb-ut Tahrir sizleri, Hilâfet'i yeniden kurmak üzere mücâdelesinde onunla omuz omuza durmaya çağırmaktadır, Ey Müslümanlar! Şüphe yok ki işlerinizi adâlet ve ihsân ile gözetecek, canlarınızı, mallarınızı, namuslarınızı ve her şeyin ötesinde dîninizi hakkıyla koruyacak ve savunacak, bu dünyada size yüksek bir siyâsî liderlik kazandıracak olan Hilâfet'tir. İşte bunun içindir ki Hilâfet zamanında, Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e saldırıldığında protestolar düzenlemeye gerek yoktu. Çünkü Müslümanlar biliyorlardı ki Hilâfet Devleti, II. AbdulHamîd Hân zamanında olduğu gibi, kuvvet ve azim ile karşılık vermeye hazırdır.

Bu sene H. 28 Raceb 1429 yılı (Temmuz 2008'in sonuna denk gelir) İngilizler, Fransızlar ve Kâfirlerle işbirliği yapan Müslümanların hâin yöneticileri tarafından Hilâfet'in bu Ümmet'ten mahrum bırakılışının 85 yılı tamamlanmış olacaktır. O halde İslâm'ın en azîm farzı olan Hilâfet'in kurulmadığı bir başka yıl geçmesine fırsat vermeksizin hiçbir fedâkârlıktan kaçınmayacağınıza, bu uğurda tüm gücünüzü harcayacağınıza dair Rabbinize ahdediniz! Biliniz ki Hilâfet, size ve dîninize karşı ihlaslı kimselerin yöneticileriniz olabilmesinin tek yoludur.

Ey Güç Sahipleri! Daha ne zamana kadar halkınızın feryatlarına ve çığlıklarına kulaklarınızı tıkayacak, gözlerinizi kapatacak, dillerinizi tutacak, ellerinizi bağlayacaksınız? Daha ne zaman kadar günden güne büyüyen fitnelere, acılara, hüzünlere, aşağılanmalara kör bir bakışla bakacaksınız? Muhakkak ki sizler engellemeye muktedir olduğunuz halde, yine de engel olmadan sırf izlemekle, yerinize çakılıp kalmakla yetindiğiniz halde mevcut yöneticilerin halklarını gözleriniz önünde harap etmeleri kabul edilemezdir. Biliniz ki Allah, yalnızca zulmeden zâlimleri cezalandırmakla kalmaz, bilakis Subhânehu ve Te'alâ, muktedir olduğu halde o zulmü durdurmayıp pasif kalan herkesi de o zâlimler ile birlikte cezalandırır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:  وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً  "İçinizden yalnızca zulmedenlere erişmekle kalmayacak bir fitneden sakının!" [el-Enfâl 25]

Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] de şöyle buyurmuştur:  إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمْ اللَّهُ بِعِقَابٍ مِنْهُ "İnsanlar zâlimi görürler de engel olmazlarsa, Allah'ın onları, katından bir ceza ile kuşatması çok yakındır." [et-Tirmizî rivâyet etti]

İşte Hizb-ut Tahrir sizleri, azimlerinizi bilemeye çağırmakta ve düşmanlarınız tarafından başınıza musallat edilmiş ve tamamen onlarla hizmetle görevlendirilmiş tüm bu yöneticilere karşı harekete geçmeye teşvik etmektedir. Tutun ellerinden, kaldırıp atın boynunuzdan ve kurun Hilâfet'i onların yerine ki Allah da size ecrinizi iki kat versin ve sizi de onlarla birlikte cezalandırmasın.

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلاَغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ "Şüphesiz bunda, [Allah'a] kulluk edenler topluluğu için bir bildiri vardır." [el-Enbiyâ' 106]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, Gazze-Mısır Sınırında Sınırın Yıkılması ve Müslümanların Topraklarının Yeniden Birleştirilmesi Talebiyle Protesto Gösterisi Düzenledi

Binlerce gösterici, 25 Nisan Cuma günü, Hizb-ut Tahrir / Filistin tarafından düzenlenen bir gösteride, Gazze ile Mısır arasındaki Rafah sınır kapısında bir araya geldi. Göstericiler, Mısır Hükümeti'nin Gazze'ye yönelik vahşi "İsrail" baskısını ve ehline çektirdiği acıları onaylamak üzere istismar ettiği Sömürgeci sınırların yıkılmasını talep ettiler. Ayrıca engellerin kaldırılıp Filistin'in kurtarılmasının bir yolu olarak İslâmî toprakların yeniden birleştirilmesine ve Müslüman Dünya'da yönetim nizâmı olarak Hilâfet'in yeniden ikâme edilmesine çağrıda bulundular.

Hizb-ut Tahrir'in Britanya'daki Medya Temsilcisi Tâci Mustafa şöyle dedi: "Bütün İslâm Âlemi, Yahudi varlığının insan hayatını hiçe sayan vahşi tarihine âşinadır. Hüsnü Mübârek de bizâtihi, Yahudi varlığının güvenliğinin sağlanmasında Batılı efendilerinin emirlerine âmâdedir. Filistinlilere yapılan bu hıyânette, Müslümanların başındaki tüm yöneticiler de ona eşlik etmektedir. Onlar ki iktidar koltuklarını korumak uğrunda Batı'nın desteğini sağlama almak üzere Müslümanların kanlarını pazarlık malzemesi haline getirmeye oldukça heveslidir ve bunu fiilen yapmışlardır da! Nitekim Gazzeliler kan ağlıyor, yakıt sıkıntısı çekiyor oldukları halde Mısır, Yahudi varlığına petrol ve doğalgaz sağlamaktadır."

"Bu rejimlerin varlığı, İslâmî Hilâfet olmaksızın Filistin'deki hiçbir mâsum Müslümanın eziyetten asla kurtulamayacağına delildir. Çünkü Müslümanların topraklarını birleştirmeye, zayıflıklarından sonra Ümmet'i güçlendirmeye, zilletlerinden sonra izzetlendirmeye, bulundukları bölgeleri esenlik ve güvenlik getirmeye muktedir yegâne varlık Hilâfet Devleti olacaktır."

 

Tâci Mustafa

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi

Britanya

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER