Salı, 20 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/11
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Avustralya Hükümeti, Baskıcı Esad Politikasını Destekleyen Bir Tutum Benimsemektedir

Federal polis, 30.08.2012 Perşembe günü, toplumla bağlantılı ekibi yoluyla "Suriye'deki Çatışma Bağlamında Avustralya Hükümetinin Yönergeleri" başlığı altında Avustralya hükümetinin Suriye'deki durum hakkındaki tutumunu açıklayan bir bildiri yayınlamıştır. Nitekim bildiride şunlar açıklanmıştır: "Avustralya hükümetinin Suriye'ye karşı dayattığı yaptırımlar, Avustralya vatandaşlarının savaşa katılmaları için Suriye'ye gitmelerini yasaklamanın yanı sıra savaşçıların finanse edilmelerini veya eğitilmelerini veya orada savaşmak için mobilize edilmelerini yasaklamaktır. Aynı şekilde silah temin edilmesini veya Suriye'de çatışan herhangi bir tarafın silahlanmalarının finanse edilmesini de yasaklamaktır." Aynı şekilde bildiri, şunu da iddia etmiştir: "Esad rejiminin işledikleri, Avustralya vatandaşlarının Esad hükümeti ile savaşmak için Suriye'ye geri dönmelerinin bir gerekçesi olamaz."

Avustralya hükümetinin benimsediği bu tutuma bir tepki olarak Hizb-ut Tahrir, aşağıdaki hususları vurgular:

Birincisi: Çatışama taraflarına yasağın dayatılması, Suriye rejiminin takip ettiği baskıya destek vermek anlamına gelmektedir. Zira Esad'ın, masum erkeklere, kadınlara ve çocuklara karşı katliamlar işlemeyi sürdürmek için hala bütün ihtiyaçlarını Silahlı Kuvvetleri'nden karşılayan donanımlı bir ordusu varken bu vahşî baskıya karşı çıkanlar ise direnme gereksinimlerinden yoksun bırakılmaya terkedilmektedirler. Dolayısıyla çatışmayı sınırlamak bahanesiyle tarafsız bir tutum sergilemeye teşvik etmek, sadece tagutların yaklaşımına destek vermeye yol açtığından dolayı kınanması gereken bir bahanedir.

İkincisi: Batılı ülkeler ile birlikte uluslar arası kuruluşlar ve bölge ülkeleri de hala silahsız ve masum Suriye halkına karşı işlenen korkunç katliamlara seyirci kalan bir tutumu tercih etmişlerdir. Aha işte Avustralya hükümeti de Müslümanlardan, güvenli bir yerden Suriye'deki Müslümanlara karşı rast gele  işlenen katliamları izleyen bu çevrelere katılmalarını istemektedir. Kendisi ile bencil ve ahlakî olmayan yöntemine tabi olanları koruması için bu "nasihat", hükümete geri iade edilir. Ayrıca onun, Suriye'nin işlerine  müdahalede bulunmasının doğru olmadığını da anlaması gerekir.

Üçüncüsü: Bu tutum, Avustralya politika yapıcılarının açık ikiyüzlülüğünü göstermektedir. Zira diğer ülkelerde savaşmak ve buraları kapsamlı bir şekilde yıkmak amacıyla kuvvetler, tanklar ve füzeler gönderilmesini kendilerine mubah sayarlarken insanların, tagutî rejimler tarafından baskıya maruz kalanlara yardımda bulunmalarını caiz görmemektedirler. Dolayısıyla Müslümanlara yönelik ikircikli tutumlar, tamamen saçmalıktır. Zira bir Avustralya vatandaşı, 2006 yılında Güney Lübnan'da "İsrail'in" yanında savaştığı sırada Dışişleri Bakanı'nın onun fedakarlıklarına övgüler yağdırdığını görmüştük. Ancak bir Müslüman, mazlum Suriye halkını savunmak için savaştığında Avustralya hükümeti ona, tarafsızlığın erdemleri hakkında nasihatler etmeye kalkışmaktadır!

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika Vilayeti 14/09/2012 tarihli Cuma günü Darussalam, Zincebar ve Tanzanya'da Rasul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e hakaret eden Amerikan filmine karşı  protesto gösterileri yaptılar.

  • Kategori Doğu Afrika
  •   |  

Şüphesizki Batı İslam'ın yüce değerlerini fikri yönden alt edemeyeceğini anlamış ve çamur atma, karalama ve alay etme yollarına başvurmuştur. Elbetteki bu ve buna benzer hücumlar müslümanların sadece İmanlarını artırır. Batılı ülkelerdeki gayri-muslimlerin ise İslam’a olan özlemlerini ve meraklarını artırarak İslam’a girmelerine sebeb olur.

Allah (Subhânehu ve Teala)’nın şu sözü ne kadar da doğrudur:

يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
”.....Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, kafirler istemeselerde şüphesizki Allah nurunu tamamlayacaktır.”

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Şevket Kerimov'un Özbekistan Firavunu Tarafından Öldürülmesine Karşı Bir Gösteri Düzenlemiştir Özbekistan Tagutunun, Hilafet Devleti'nin Kurulmasını Önlemesi İmkansızdır

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, hizbin üyesi Şevket Kerimov'un Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov tarafından öldürülmesine karşı İslamabad'taki Özbekistan Diplomatik Misyonu önünde bir gösteri düzenlemiştir. Nitekim göstericiler, üzerinde şöyle yazılı pankartlar taşımışlardır: "Ey Kerimov, Özbekistan'daki Muhlis Müslümanlara Dönük Tutuklamalar, İşkenceler ve Katliamlar Kesinlikle Hilafet'in Kurumasını Önleyemeyecek Bilakis Senin Sonunu Hızlandıracaktır" ve "Yargıyı Kullanarak Müslümanları Katletmeyi Durdurun." Zira Kerimov rejimi, Hizb-ut Tahrir üyesi Şevket Kerimov'u 1999 yılında hapse mahkum etmiş, 2002 yılında da Kerimov'un talimatları doğrultusunda bu bulaşıcı ve ölümcül hastalığa yakalansın diye tüberküloz hastalığı olan mahkumların arasına konulmuş ve nihayet sonunda da Şevket, kendisine isabet eden hastalık sonucunda bu yılki Ramazan'ın 27. gecesinden vefat ederek şehit olmuştur. Nitekim göstericiler, Şevket'in öldürülmesine ve Kerimov'un ona yönelik işkencesine karşı sloganlar atmışlardır.

Göstericiler, Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti'nden Özbekistan Diplomatik Misyonu'na Özbekistan tagutuna yönelik bir mektup teslim etmişlerdir. Nitekim mektupta, Özbekistan Firavunu'nun hizbin şebabına dönük zulmünün kınanması, ondan, baskı ve zulme rağmen şu an halklarının öfkesiyle karşı karşıya kalan Arap yöneticilerinin başlarına gelenlerden ve hala da gelmekte olanlardan ibret almasının talep edilmesi ve kendisinin de aynı akıbetle karşı karşıya kalacağı geçmiştir. Ayrıca mektupta, Kerimov'un iki on yıl boyunca Hilafet'i kurmak için mücadele eden hizbin şebâbına dönük baskısına rağmen bu mücadelenin Şevket'in şehit edilmesinin ardından bile aynı istek ve arzuyla devam ettiği, Hilafet'in çok yakında kurulacağı, baskıcı iktidarını devrileceği, onun boynundan kavrayacağı ve Allah'ın izniyle onu, geriye kalan yöneticilerden ibret almak isteyenler için ibret yapacağı vurgulanmıştır.

Göstericiler, "Ümmetin Gücü, Hilafet'tir" sloganları atarak barışçık bir şekilde ayrılmışlardır.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti'nden, Özbekistan Tagutuna Açık Bir Mektup

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun!

Bu mektubu size, Pakistan'daki Özbekistan Diplomatik Misyonu aracılığı ile gönderiyoruz.

Özbekistan, İslamî bir belde olup onun Müslüman halkı bize, en güçlü sevgi, şefkat ve İslam bağlarıyla bağlıdırlar. Nitekim atalarımız, bu Doğulu ümmetin İslam'ı ayağa kaldırdığındaki şafağına tanık olmuşlardır. Zira onlar, İslam sayesinde kafirlere karşı zaferler üzerine zaferler kazanan atlılarımız oldukları gibi aralarında bu ümmetin doğurduğu hadis-i şerif alimlerinden biri olan İmam Buhari'nin olduğu Buhara şehrinin fenerleri olan bilimin ve ilmin fenerlerini ortaya çıkarmışlardır. Şimdi de Müslümanlar, bu Horasan topraklarında Hilafet'i geri getirmek için sabırla mücadele eden Özbekistan'ın kahraman halkına tanıklık etmektedirler.

Bundan dolayı bizler, binlerce cürümlerden sadece bir tanesi olan Hilafet için çalışanlara karşı işlediğin en son cürmünü kınarız. Ayrıca bizler, Hizb-ut Tahrir şebâbından olan kardeşimiz Şevket Kerimov'un senin cezaevinde olmasını da kınarız. Zira sen onu, bu bulaşıcı ve ölümcül hastalığa yakalansın diye 2002 yılında kasıtlı olarak tüberküloz hastalığı olan mahkumların arasına koydun. Bu arada bizler, kardeşin şehadetini kabul etmesi için Allah'a dua ediyoruz. Zira kendisi, bu Ramazan ayının 27. gecesi olan (Kadir Gecesi'nde) şehit olmuştur. Bundan dolayı bizler, onun kanının laneti senin ve ona zulmedenlerin üzerine olması için Aziz ve Cabbar olan Allah'a dua ediyoruz. Çok iyi bil ki kerim Resulümüz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle dedi:

إِنَّ اللَّهَ قَالَ مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ "Allah, şöyle buyurmuştur: Kim benim dostuma düşmanlık ederse, kuşkusuz ona savaş ilan ederim." [Buhari rivayet etti]

Sana, şunu vurgularız; kendilerinden Hizb-ut Tahrir'e karşı işlediğin cürümlerini aldığın Rusya ve Amerika'nın olduğu güçler, Hilafet Devleti'nin yakında kurulacak olmasından dolayı korkmaktadırlar. Zira onun alametleri, ister Suriye isterse de diğer yerlerde olsun açık bir şekilde görülmeye başlamıştır. Yine sana, dünyanın en büyük yedinci Silahlı Kuvvetleri'ne sahip ülkesi olan Pakistan'dan şunu da vurgularız: Hilafet, ister senin evinin eşiği olan burada isterse de buradan önce başka herhangi bir yerde kurulsun kesinlikle sana gelecek, boğazından kavrayacak ve seni ibret almak isteyenler için bir ibret yapacağız. Dahası sana, şunu da vurgularız; gerek dilinle gerekse de günahkar ellerinle gösterdiğin bütün çabalar, sadece ahirette sana ve sana destek verenlere isabet edecek olan şiddetli azaba neden olacak eziyetlerden ibarettir. Dolayısıyla sana ve efendilerine rağmen İslam'ın nuru, Allah'ın izniyle çok yakında dünyanın dört bir tarafını aydınlatacaktır.

يُرِيدُونَ لِيُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ "Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Velev kafirler kerih görseler de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır." [es-Saff 8]

Şayet sen, değişim rüzgarının sana dokunmayacağını sanıyorsan vehme kapılıyorsun. Zira senin mücrim Firavun akranların da kendilerinin yeryüzünde kalacaklarını ve Allah'tan başka ilahlar olduklarını zannediyorlardı. Ancak Allah'ın taktiri onlara öyle bir geliverdi ki ya kaçtılar, ya hapse girdiler ya lağım borularında öldüler yada elleri yüzleri dağıldığı gibi onlardan bir kısmı da çok yakında görecek oldukları akıbetlerini beklemektedirler.

Ey Moskova ve Washington köpekleri bizi iyi dinleyin! Bizleri, evlerinizin eşiğinde görmeden önce ittika edin!

إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا

"Kesinlikle Allah emrine galiptir. Allah, her şey için bir kader koymuştur." [et-Talâk 3]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- H. 1433 M. 2012 Ramazan Kampanyası

Hizb-ut Tahrir / İskandinavya, Danimarka'nın birçok şehirleri ile İsveç'in başkenti Stockholm'daki iftarları kapsayan 2012 Ramazan kampanyasını başarıyla tamamlamıştır.

Bu iftarlara, Müslüman ve gayrimüslimlerden binlercesi katılmıştır. Bu bağlamda bizler de İslam'a olan büyük ilgiye ve Müslümanların birbirleriyle olan özel ilişkilerine tanık olduğumuzdan dolayı çok mutlu olduk. Dolayısıyla bizler, meyvesi farklı yaştan ve kökenden yedi kişinin İslam'a iman etmesi olan İslam'a davete ve risaletinin açıklanmasına gösterilen büyük çabaları takdir ediyoruz. Zira bu yedi kişi, mübarek Ramazan ayında Müslüman olmayı tercih etmişledir. Aynı şekilde Danimarka'daki cami ve derneklerde, bu kerim ayda bazı kişilerin İslam'a iman etmesine yol açan övgüye değer çabalara da tanık olduk. Dolayısıyla bu çabalar, Batı'daki Müslümanların davetlerine ve dinlerine karşı taşıdıkları potansiyeli ve sorumluluğu göstermektedir.

Son olarak bizler, 2012 Ramazan kampanyasına katılan bütün Müslümanlara teşekkür ediyor ve Allahu Subhânehu'dan, onları en güzel şekilde mükafatlandırmasını temenni ediyoruz. Aynı şekilde İslam davetini taşıma yükünü yüklenen bu Müslümanlara da teşekkür ediyor, bunu hasanet mizanlarına yazması için Allah'a dua ediyor, yeni Müslüman kardeşlerimize de teşekkür ediyor ve ayaklarını sabit kılması, imanlarını ve İslam ümmeti olan bağlarını güçlendirmesi için Allah'a dua ediyoruz.

Aynı şekilde bütün Müslümanların mübarek Iyd-ul Fıtrlarını tebrik ediyor ve oruçlarını ve namazlarını kabul etmesi için Allah'a dua ediyor ve O'ndan, Müslümanların gözlerini aydın kılmasını ve onları Hilafet Devleti'nin gölgesinde birleştirmesini temenni ediyoruz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Tihâmî Necîm ile Saîd Fuad'ı Serbest Bırakın! Zira O ikisi; (Rablerine İman İki Gençtirler) Aha İşte Adalet Bakanı da Bu İkisinin Siyasî Tutuklu Olduklarını İtiraf Etmiştir

16.08.2012 tarihinde, Hizb-ut Tahrir dosyasından dolayı tutuklu bulunan Tihâmî Necîm ile Said Fuad, ed-Dâr-ul Beydâ'daki Temyiz Mahkemesine getirilmişlerdir. İlk aşamada yargı, bu ikisini K.C.M'nin 206'ıncı bölümünün gereksinimleri gereği para cezasıyla birlikte on ay hapis cezasına mahkum ederken savunma heyetinin biçimsel savunmalarda bulunmasının ardından hakim, karar için 23.08.2012 dosyasını dikkate almıştır. Avukatlar, tutukluların şartlı tahliyelerini talep etmişler ancak savcılık buna itiraz etmiş ve karar organı da reddetmiştir.

23.08.2012 günü, savcılığın tutukluların mahkeme duruşmasına katılma talebini istememesiyle birlikte yargıç avukatlarının duruşmaya katılma taleplerinin kabul edildiği hususunda bir görüntü koymalarının ardından şok olduk. Ancak o, bunun ardından onların getirilemedikleri gerekçesiyle geri çekilmiş ve avukatların ertelenmesi konusunda ısrar edilmesine itirazda bulunmalarına rağmen duruşma, 28.08.2012 Salı gününe ertelenmiştir.

Bu vakıalar karşısında aşağıdaki hususları kaydettik:

a-Adalet Bakanlığı'ndan, tutukluların duruşmaya katılmalarının istenmemesine neden olanları sorgulamasını talep ederiz.

b-Tutukluların adil bir şekilde yargılanmalarının garantilenmemesi hususundaki bütün sorumluluğu Adalet Bakanlığı'na yükleriz. Zira duruşmanın "tutukluların katılamadıkları" şeklindeki boş gerekçeyle ve baypas girişimleriyle ertelenmesi, adil yargılama şartlarının olmadığına dair bir kanıttır. Dolayısıyla ona, şu beş dakikalık gerçeği hatırlatırız; zira başlangıç aşamasında yargı heyeti, daha beş dakika öncesindeki "maraton" görüşmesinde tutukluların mahkumiyetine karar vermiştir.

c-Tihâmî Necîm ile Saîd Fuad'ın serbest bırakılmalarını talep ederiz. Dolayısıyla duruşmanın 23.08'e ertelenmesi, bunun öncesinde, yani 18.08'de şartlı tahliyenin reddedilmesi ve bunun öncesinde de, yani 07.08'de duruşmanın ertelenmesi, mahkeme onların lehine hüküm verse bile tutukluların gözaltında kalmalarını mümkün olan en uzun süre ertelemek isteyenlerin olduğuna dair bir kanıttır. Zaten mahkemenin elinde, başlangıç olarak mahkumiyet süresinin tamamını yada buna yakın bir kısmını geçirmiş olan tutukluları gıyaben mahkum etmekten başka bir şey de yoktur.

d-Mahkeme heyetinin, şartlı tahliyeyi reddetmesinin yanı sıra bugün de boş argümanlarla duruşmayı ertelemesinden dolayı aşağıdaki şu üç hususu vurgularız:

1-Hizb-ut Tahrir dosyasından tutuklu olanların mazlum olduklarını, dosyalarının adli değil siyasî dosya olduğunu ve suçlarının ise Rabbimiz Allah'tır deyip gördükleri fesadı temelden reddetmeleri olduğunu tüm mahkeme bilip konuşmaktadır. Dolayısıyla tutukluların cezaevinden geçirdikleri her bir gece, kıyamet gününün karanlıkları olan bir zulüm olup buna neden olan herkes bunun günahını çekecektir. Dolayısıyla da mahkeme heyetine yakışan, onları şartlı olarak serbest bırakmasıdır. Zira o, onların masumiyetlerini bilmekte olup onların huzuruna getirilmelerine dönük tüm yasal haklara sahiptir. Çünkü bu ay, rahmet ve Allah'tan ittika etme ayı olmasının yanı sıra bu günlerde, bayram günleridir. Ancak o, Tihâmî, Saîd ve akrabalarını bu sevinçten tamamen mahrum etmiştir. Aynen Müslümanlar ve insanlık için büyük bir fırsat olan peygamberin doğum yıldönümü öncesi gecesinde İçişleri'nin onları tutukladığında yapmış olduğu gibi. Aynı şekilde ona yakışan tutukluların serbest bırakılmalarını hızlandırması ve her defasında duruşmalarını ertelememesidir. Zira böylece onların, cezaevinde kalmalarını mümkün olan en uzun süre ertelemek isteyenlerin bir eli olacaktır.

2-Mahkeme başlangıçta dosya için karar vermeden önce suçlular hakkındaki duruşma öncesi tutukluluk süresi dört ay uzatılmış ve temyiz duruşma tarihi belirlenmesi öncesinde de geriye zapta dahil olan iki aylık bir dosya kalmıştır. Yargı heyetinin, temyizle yaptığı bu ertelemelerle birlikte tutuklular, haklarında nihaî karar verilmeden önce başlangıçta kendileri için verilen sürenin yaklaşık dörtte üçünü yatmış olacaklardır. Halbuki bu, bazı ülkelerde serbest bırakılmayı arzulayan mahkumlara tanınan süredir. Dolayısıyla bu, mahkemenin tutukluların şartlı tahliye edilmesine izin vermesi için yeterli olmasına rağmen ancak o bunu yapmamış bilakis bunun üzerine bir de bugünkü duruşmanın ertelenmesini eklemiştir.

3-Dosyaların mahkeme önüne getirilmesi, alternatif yaptırımlar, önemli davalarda yargılama öncesi tutukluluğun değiştirilmesi ve adaletin reform masasının üzerine atılması hız kazanmıştır. Dolayısıyla yargıçlar, reform konusunda devam eden görüşmelerin bir parçası olup reformun iyiliği için yargıçlara kanaatlerinin ve anlayışlarının değişmesi dayatılmaktadır. Nitekim mahkemenin, yargı önüne gelme süresi uzayan ve siyasî dosya olması vasfıyla sahiplerinin yerinin cezaevi değil de sadece tartışma ve görüşme olması gereken Hizb-ut Tahrir dosyası için şartlı tahliyenin reddine karar vermesi ve kararın ertelenmesinin baypas edici yollarla bu güne kadar gelmesi, bizi şu soruya sormaya itmektedir: Yargıç kendi kanaatine göre mi karar vermektedir, yoksa tutuklama kararı verenlerin yada bunu emredenlerin hesabına mı karar vermektedir? Zaten İçişlerinin, suçluları mahkum ettiği, tutuklamanın ardından en az 24 saat içerisinde yaptığı açıklamada suçu formüle ettiği ve daha henüz soruşturmanın sona ermediği de bilinmektedir.

Tihâmî Necîm ve Saîd Fuad, sağlıklı hiçbir temeli olmayan bir suçtan dolayı siyasî olarak tutuklanmışlardır. Ayrıca Tihâmî'nin aldığı para havaleleri, sadece yabancı firmalara sağlanan hizmetler gibi bilgi mühendisi olarak çalıştığı ücretleri olup Saîd Fuad ise herhangi bir para havalesi almamıştır. Dolayısıyla bu ikisi, ne barbar ne terörist nede güvende olanları korkutanlardır. Bilakis onlar, İslam'ı taşımakta ve vakıaya İslam penceresiyle bakan, sorunlarını belirleyen, ona yönelik İslamî çözümler sunan ve hiçbir maddî ve manevî zorlama olmaksızın insanlara delil ve burhanla görüşünü sunan İslamî siyasî bakışa göre ona davet etmektedirler. Ayrıca devlet, Hizb-ut Tahrir'in hakikatini bildiği gibi aynı şekilde Adalet ve Özgürlükler Bakanı'nın şahsında hükümet de onu bilmektedir. Nitekim günlerden bir gün, aynı suçlamalarla hazırlanmış olan benzer bir dosya için hizbin şebâbını savunan bir kişi, mahkeme sırasında "gülünç bir şaka" yapmış ve şöyle demiştir: "Nazariye mensuplarına savaş açan boş bir dosyayı harekete geçiren kamu davaları işi kimin elindedir."

Bu münasebetle ve Adalet ve Özgürlükler Bakanı'nın, siyasî tutuklulukla olası ilişkisi olan tüm dosyaların envanterini isteyip inceletmesinin ve haberin de 23.08.2012 günü, "Adalet Bakanlığı, şu anda Fas'ta sadece iki siyasî tutuklunun varlığını tanımakta olup bu husus da Faslı Hizb-ut Tahrir tutuklularıyla ilgilidir" şeklinde Akşam Gazetesi'nde yayınlanmasının akabinde sorarız: Bakanlığın ikrarına rağmen neden siyasi tutuklu olan Tihâmî ve Fuad cezaevinde tutulmaktadır? Yoksa o, onunla ilgili kararın sona ermediğini iddia ederek Hizb-ut Tahrir dosyasını bir kenara mı atacaktır? Yada biz, maalesef dosyanız siyasî olup sizden adalet istiyoruz denilmesi için bir kararın çıkmasını mı bekleyeceğiz? Halbuki hükümlü olan siyasî tutuklulara adil davranmak öncelikli bir husus olduğu gibi aynı şekilde talimatların çıkarılması, siyasî tutukluluğun durdurulması bağlamında söz ve fiilinin örtüşmesi için devletin samimiyetini ortaya koyması ve yargı önüne getirilen dosya sahiplerine beraat kararının verilmesi de öncelikli bir husustur. Dolayısıyla kamu işlerinin yönetimi konusundaki ihtilafı çözmek, ağızları kapamak, dilleri kesmek, insanları cezaevlerine koymak, rızıkları kesmek, takip, kovuşturma ve sıkıştırma yapmakla olmaz. Zira bu, hiçbir işe yaramayan ve yaramayacak olan bir politikadır. Nitekim civar Arap ülkelerinin hali buna tanıktır.

Adalet Bakanlığından istenen, söz ve fiilinin örtüşmesi, siyasî tutuklu olduklarını itiraf ettiği Tihâmî Necîm ile Saîd Fuad'ı derhal serbest bırakması, hızla geri kalan siyasi ve düşünce tutuklularının isimlerini ifşa etmesi ve elindeki ilgili tüm dosyalara çözüm getirmesidir. Zira siyasî tutuklular ile düşüncesinden dolayı tutuklananların zamanı geçip gitmektedir.

İslam'ı taşıyıp Hilafet'e davet edenler, daha ne zamana kadar parmaklıklar arkasında kalmaya devam edecekler? جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا "Parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler." [Nuh 7] şeklindeki hak sözü işittiklerinde إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَنْ يُظْهِرَ فِي الأَرْضِ الْفَسَادَ "Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum." [Mumin 26] şeklinde nidada bulunan kimseler daha ne zamana kadar devlet içerisinde kalmaya devam edecekler? Ayrıca siyasî ihtilafın idaresinde, قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ "De ki: Haydi burhanınızı getirin eğer gerçekten doğru söylüyorsanız." [en-Neml 64] değil de مَا أُرِيكُمْ إِلا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلا سَبِيلَ الرَّشَادِ "Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum." [Mümin 29] mantığı daha ne zamana kadar devam edecek? Dahası bakış açısı Allah'a ve şeriatına rüku olması gerekirken daha ne zamana kadar insanlara ve kanunlarına rüku devam edecek?! Halbuki bu, şahit olunan bir cürümdür.

Devamını oku...

Köklü Değişim Suriye Konulu Konferanslarına Devam Ediyor

  • Kategori Video
  •   |  

Köklü Değişim Dergisi 15 ilde 17 farklı noktada 'Suriye Halkı Ne İstiyor? Biz Ne Yapmalıyız?' konulu konferanslar düzenliyor. Suriye kıyamına bugüne kadar düzenlediği konferanslar, paneller, basın açıklamalarıyla destek veren KöklüDeğişim 17 farklı noktada konferanslar düzenleyerek kahraman Şam Ehline desteğini devam ettiriyor.

Konferans Adresleri:

1- ADANA/SEYHAN - Mahmudiye Külliyesi (Telli Dere Mah. 72092.Sk No:1/2) 16 Eylül Saat: 13:30

2- ADIYAMAN - Adıyaman Belediye Konferans Salonu 16 Eylül Pazar Saat:19:30

3- ANKARA - Kocatepe Konferans Salonu 16 Eylül Saat: 14:30

4- BURSA - HANDEM Düğün ve Toplantı Salonu 16 Eylül 2012 pazar Saat: 14.00(Bayanlar için yer ayrılmıştır)

5- BURSA/İNEGÖL Sani Konukoğlu Konferans Salonu 16 Eylül Saat: 20.00

6 - DİYARBAKIR - Babil Düğün ve Konferans Salonu - Bağlar 14 Eylül 2012 Saat: 19:30 (Bayanlar için yer ayrılmıştır)

7- ERZURUM - Çırağan Düğün Salonu 15 Eylül saat:17:30

8 - GAZİANTEP - Nov Otel Konerans Salonu İstasyon Cd.16 Eylül 2012 Saat:19:30

9- HATAY/REYHANLI - Döğücüler Düğün Salonu (Bağlar Mah. Reyhanlı Lisesi Karşısı) 16 Eylül Saat: 19:30

10- İSTANBUL - Anadolu Yakası - SULTANBEYLİ Atlas Düğün Ve Konferans Salonu Tarih 16 Eylül Pazar Saat: 14:00 (Bayanlar için yer ayrılmıştır)

11- İSTANBUL - Avrupa yakası - BAĞCILAR Beyaz Saray Düğün Salonu 16 Eylül Saat: 14:00

12 - KOCAELİ - Gebze Hanedan Düğün Salonu 16 Eylül Saat: 14:00 (Bayanlar İçin yer ayrılmıştır)

13- KONYA - Ankara Düğün Salonu - Selçuklu 16 Eylül Pazar Saat 15:00

14- MERSİN - Alyans Toplantı Salonu (Mithat Paşa Mah. Gondol Otel Arkası, Kaptan İveco Üstü Kat 2) 16 Eylül Saat: 15:00

15 - ŞANLIURFA - Yenişehir Çamlık 14 Eylül 2012 Saat:19:30

16- VAN - Beyaz Saray Düğün Salonu 16 Eylül Saat: 16:00 (Bayanlar için yer ayrılmıştır)

17- YALOVA - Yıldız Düğün salonu 16 Eylül Saat: 18:00

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER