Çarşamba, 30 Safer 1446 | 2024/09/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Özbekistan Tiranı, Allah’ın Yolundan Alıkoyma Suçlarında Yahudi Varlığına Eşlik Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Özbekistan Tiranı, Allah’ın Yolundan Alıkoyma Suçlarında Yahudi Varlığına Eşlik Ediyor!

Haber:

Özbekistan'da güvenlik güçleri 23 Hizb-ut Tahrir üyesini yeniden tutukladı ve bu yıl 9 Mayıs’ta, ölen diktatör Kerimov döneminde yargılandıkları ve 1999-2000 yıllarından bu yana yaklaşık 20 yıllarını hapis ve işkence altında geçirdikleri aynı suçlardan dolayı yargılanma süreçleri devam etti.

Yorum:

Hizb-ut Tahrir’in, şer’an ve ideolojik olarak maddi eylemi kesinlikle reddeden ve değişim konusunda Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodunu takip eden fikri ve siyasi faaliyetleri uzak yakın herkes tarafından bilinmektedir; bu nedenle Mirziyoyev’in İslam’a ve onun davetine düşmanlıkta suçlu Kerimov’un izini takip etmekte ısrar etmesi, suç üretmenin bir aracı olarak en adi şantaj biçimlerini ve en ağır işkence türlerini kullanmak yoluyla Hizb-ut Tahrir gençleri gibi İslam davetini taşıyanlara savaş açması, sonra üçüncü yönetim döneminin bir başarısı olarak “terörizmle” mücadeleyle övünmesi, tiran yöneticilerden her bir zalimin basiretini kör eden bir ısrar ve kibir gözüdür. Böylece onlardan her biri, zalim baskıcı rejimleri pekiştirmek için hayatlarının bu kritik döneminde işgal altındaki Müslüman ülkelerin her bir yerinde ümmetin yaşadığı trajedileri sona erdirecek olan İslam’ı ve Müslümanları birleştirme davetini ortadan kaldırmaya çalışan sırf birer araç haline geldiler.

Hak ile batıl arasındaki çatışma, kıyamet gününe kadar devam edecektir; şüphesiz Allah Subhanehu ve Teala, İslam davetini taşıyan, onu savunan ve onun uğrunda eziyetlere katlananları, Hilafetin geri dönüşünden her zamankinden daha fazla korkan bu suçlu dünya düzenine ve ikiyüzlü uluslararası topluma karşı mücadelenin ön saflarında yer almayı seçmelerinin ardından onların iyiliklerini artırmak, kötülüklerini silmek ve derecelerini yükseltmek için en hayırlı kulları olarak seçmiştir. Nitekim Allahu Subhanehu’nun zalimler hakkındaki sünneti, onlara mühlet vermek, zulümlerini artırmak, sonra da güç ve kudretine lâyık bir şekilde yakalamak şeklinde cereyan etmektedir. Aslında bunlar, kendilerinden öncekilerden ders çıkarmaları gerekirdi ancak Allah onların basiretlerini kör etmiştir. Nitekim Ebu Musa Radıyallahu Anh’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ الله لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ فَإِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُAllah zalime mühlet verir, onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez. Sonra şu ayeti okudu: وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir!” [Hud 102]” (Müttefekun Aleyh)

Allah’ın tiran Mirziyoyev için yazdıklarından biri de, onun yozlaşmış Batı medeniyetinin erozyona uğramasıyla sahteliği küresel olarak ortaya çıkan saman çöpü gibi olan insan haklarına yalan ve iftirayla sımsıkı sarılması, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet projesine karşı durması, Buhari, Tirmizi ve Zamehşeri’nin beldesi Özbekistan’da Hizb-ut Tahrir gençlerini tutuklaması ve onlara işkence etmesinin, İsra ve Miraç topraklarında Hizb-ut Tahrir gençlerinin Yahudiler tarafından tutuklanması ve işkence görmesiyle aynı zamana denk gelmesidir. Böylece zalimlerden intikam alacak ve Kabe’nin örtüsüne yapışsalar bile Arap ve Acem Siyonistleri suçlarından dolayı asla affetmeyecek olan Hilafet şafağının doğmasından önce bu ceberut kral gecesinin son üçte birlik bölümünde, Allah yolundan alıkoyma, ümmeti kurtarmaya ve İslam’ı yeniden yaşamaya daveti ortadan kaldırma girişimi gibi suçlarında Yahudi varlığına eşlik etmektedir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَّنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْداً مَّفْعُولاًBunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi.” [İsra 5]

Sonuç olarak ümmete ve evlatlarına yakışan şey, tüm samimiyet ve ihlasla, kendisine karşı yürütülen zalim Siyonist-Haçlı kampanyasını durduracak ve bu vahşi küresel kapitalist sistemin enkazı üzerine ümmetin parlak tarihini yeniden yazacak İslam Devleti’ni yeniden kurmak yoluyla ümmeti ve evlatlarını her türlü bağımlılık ve tabiiyetten ve doğrudan veya dolaylı her türlü zulüm ve işgalden kurtarmak için sözlü ve fiili olarak çalışan doğru bir siyasi liderliğin etrafında toplanmalarıdır; şüphesiz bir süre sonra da olsa zafer ve iktidar vaat edilmiştir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Onlar, Allah’ın Nuru’nu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi Nuru’nu tamamlayıcıdır; kâfirler istemese bile.” [Saff 8]

#ÖzbekistandanÇağrı

#PleaFromUzbekistan

#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД

#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Mühendis Visam Atraş – Tunus

Devamını oku...

Tarih Sanat Olsun Diye Yazılmaz! Zira Tarihçi Silahtır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tarih Sanat Olsun Diye Yazılmaz! Zira Tarihçi Silahtır!

Haber:

Cereş Festivali 2024, “Söz Devam Ediyor (he Promise Continues)” sloganı altında dünyanın dört bir yanından binlerce ziyaretçi ve sanatçıyı ağırlamaya hazırlanıyor; zira miras, sanat ve kültür, köklü Arap kimliğini anlatan ve vefaya, kalıcı desteğe, yeniliğe ve icat ediciliğe bağlılığı ifade eden benzersiz bir deneyimle bir araya geliyor. Festival düzenlemelerine vakıf olan bir kaynak, 38. festivalin Filistin halkının fedakârlıklarına yakışır bir renk taşıyacağını ve Ürdün’ün Filistin davasına yönelik destekleyici duruşuyla uyum içinde olacağını söyledi. Festivalin mevcut oturumu, kültür ve sanatın payının artırılmasına yönelik yoğun çabalara tanık oluyor; zira giriş biletlerinin dörtte biri Ürdün Haşimi Yardım Kuruluşu’na (Jordan Hashemite Charity Organization) bağışlanacak ve Güzel Sanatlar Sergisinde sergilenen tabloların bedelinin bir kısmı da Gazze Şeridi’ndeki yardım çalışmalarına destek için kullanılacak. (Madar Alsa Haber Ajansı, 05/07/2024)

Haber:

İnternet haber sitelerinde bu eylemi öven çeşitli başlıklar arasında şunlar yer aldı; “Cereş Festivali doğru yönde atılmış bir adımdır” ve “Cereş Festivali 'Söz Devam Ediyor' sloganı altında vefa ve dayanışmayı somutlaştırıyor”…Gazze’deki halkımızın kararlılığını destekleyen sanatsal ve kültürel mesajlar içerecek olan festivalin etkinlik ve faaliyetleri, Ürdün’ün kararlı tutumu ve Kral’ın saldırganlığın derhal durdurulması, sivillerin korunması ve Gazze Şeridi’ne insani yardım ve yardım malzemesi sevkiyatının devamının sağlanması için yorulmak bilmeden gösterdiği çabalar için büyük övgülere yer verildi!“Biz öldürme ve yok etme bağımlısı değiliz, aksine ölümü ve yıkımı kendimizden uzaklaştırırız” diyerek babasının izinden giden bu barışçıl evlat, Gazze’ye sanatla destek olmayı seçti; şarkı söyleyerek, dabke dansı yaparak, resim yaparak ve tiyatro gösterileriyle ölüme direniyor!!

“Söz Devam Ediyor!” Evet, bunu yerine getirdin ey Ürdün kralı; zira ajanlıkla ilgili sözünüz devam etmekte olup sizi tahtınızda tuttuğu sürece de İngilizlere olan sadakatiniz devam edecektir. Batı, ona sadakat gösteren Müslümanların başındaki yöneticiler ve medya organları tarafından kullanılan dezenformasyon senaryosu ise bu tür eylemleri yüceltmek içindir; bu yüzden doğru ve köklü çözüm dışında tüm yamalı çözümlerin ortalıkta dolaşması, şaşırtıcı bir şey değildir.

Ey Müslümanlar: kötü ile iyi eşit değildir; Gazze’nin temiz kanı, ancak iyi olanı kabul eder; bu yüzden Gazze’nin kanına, festivallerden, konserlerden veya yardımlardan elde edilen kırıntılarla yardım edilmez; aksine gerçek bir savaşta Yahudi varlığının karşısına çıkıp devasa bir orduyla Gazze’nin kanının intikamını alacak birine ihtiyaç vardır; böylece Filistin İslam ümmetine geri dönecek ve toprağı ve ırzı gasp edene şu şekilde muamele edilecektir:وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.[Bakara 191]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

M. Durra El-Bakuş

Devamını oku...

1- Hacıların Cemre (Şeytan Taşlama) Zamanı 2- Besili Dananın Kurban Edilmesi 3- Kuşları Kurban Etmenin Hükmü

(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fıkhî” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)

Soru-Cevap

1- Hacıların Cemre (Şeytan Taşlama) Zamanı

2- Besili Dananın Kurban Edilmesi

3- Kuşları Kurban Etmenin Hükmü

Ameer Torman, Emced Taamari, Heysem Ebu Şuhaydem ve Noman Almur’a

Birinci soru: Hacıların cemre (şeytan taşlama) zamanı

Ameer Torman’ın sorusu:

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

Nasılsınız Emirimiz? Allah’tan hayır ve afiyette olmanızı temenni ediyorum; ayrıca Allahu Teala’dan, size bir çıkış yolu vermesini ve sizin ellerinizle bir hayır gerçekleştirmesini temenni ediyorum…Amin… Allah’ın izni sayesinde bu yıl hac farzını eda etmeye niyetlendim; bu yüzden şeytan taşlamayla (cemre: şeytan taşlama sırasında atılan taşlara ve bu taşların atıldığı yerlere verilen ad) ilgili bir sorum olacak; orada bulunanların bazıları ilk şeytan taşlamayı gece yarısından önce yapıyor, gece yarısından sonra o yerde kalıyor ve ikinci kez şeytan taşlıyor, ben bunun yanlış olduğunu düşünüyorum; dolayısıyla ben, hacıların o gün gün batımından önce (şeytan) taşlaması, sonra günün gün batımıyla sona ermesinden dolayı ikinci kez şeytan taşlaması için güneşin batmasından sonrasını beklemesi gerektiğini düşünüyorum: Bu, doğru mudur?

Allah sizi mübarek kılsın ve sizi hak yola iletsin.

Cevap:

Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh;

Öncelikle yolunuzu kolaylaştırması, haccınızı mebrur ve makbul olarak yazması ve Allah Subhanehu’nun sizi affetmesi için Allah Subhanehu’ya dua ediyorum.

Size, hacca gitmeden önce haccın hükümlerini dikkatli bir şekilde incelemenizi tavsiye ediyorum; zira haccın hükümlerinden bahseden birçok kitap olduğu gibi bazı alimlerin hac ve hükümleri hakkında resimler ve açıklamalar eşliğinde yeterli dersleri ve açıklamaları mevcuttur… Ayrıca hac sırasında sizin için problem olan şeyleri sormak için uzmanlara danışabilirsiniz ki orada bunlardan çok sayıda vardır… Şimdi sizin sorunuzu cevaplayalım:

1- Şeytan taşlamak (cemrelere atmak) Zilhicce ayının onuncu günü olan Kurban Bayramı’nın ilk günü olduğu gibi aynı şekilde bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri olan Zilhicce ayının on birinci, on ikinci ve on üçüncü günleri olan Teşrik günlerinde de olur… Bayramın dördüncü günü olan Zilhicce'nin on üçüncü günü şeytan taşlamak, acelesi olmayanlar içindir. Acelesi olanlara gelince; onların şeytan taşlaması, bayram günü ve ondan sonraki iki teşrik gününde, yani Zilhicce ayının on birinci ve on ikinci günlerinde olur…

2- Şeytan taşlamanın başlangıcına ve bitimine gelince; benim için racih olan (benim için racih olan diyorum; çünkü başka görüşler de vardır) aşağıdaki şekildedir:

a- (Şeytan) taşlamanın başlangıcı:

- Bayram günü şeytan taşlarken, (büyük şeytan denilen) Akabe cemresine sadece yedi çakıl taşı atılır ve bunun dışında atılmaz; taş atma vakti konusunda efdal olan, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i örnek almak açısından Kurban Bayramı günü kuşluk vakti (sabah ile öğle arasındaki vakit) olmasıdır. Zira Buhari’nin Sahihi’nde, Cabir Radıyallahu Anh’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: رَمَى النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ النَّحْرِ ضُحًى وَرَمَى بَعْدَ ذَلِكَ بَعْدَ الزَّوَالِNebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Kurban Bayramı günü kuşluk vakti taş atardı, bundan sonra da zeval vaktinden sonra (yani güneşin gökyüzündeki tepe noktasını geçip batıya doğru kaymasından sonra) taş atardı (şeytan taşlardı).” Müslim’in rivayetinde şöyle geçmektedir: رَمَى رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْجَمْرَةَ يَوْمَ النَّحْرِ ضُحًى وَأَمَّا بَعْدُ فَإِذَا زَالَتْ الشَّمْسُAllah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bayram günü kuşluk zamanında taş attı. Bir daha bunu güneşin zevalinden sonra yaptı.” Tirmizi Süneni’nde İbn-i Abbas’dan şöyle rivayet etti: أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدَّمَ ضَعَفَةَ أَهْلِهِ وَقَالَ لَا تَرْمُوا الْجَمْرَةَ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُNebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ailesinin zayıf fertlerini (kalabalıktan önce Mina’ya) (sabahın karanlığında önden) gönderir ve onlara güneş doğuncaya kadar şeytanı taşlamamalarını söylerdi.” [Ebu İsa, İbn-i Abbas’ın hadisinin, Hasen-Sahih hadis olduğunu söyledi.]

- (Şeytan) taşlamanın başlangıcının zeval vaktinden sonra olduğu şeklinde taşlamanın başlangıcıyla ilgili benim de tercih ettiğim üç günlük teşrik günlerine gelince; bu ise aşağıdaki şekildedir:

- Buhari Sahihi’nde Cabir Radıyallahu Anh’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: رَمَى النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ النَّحْرِ ضُحًى وَرَمَى بَعْدَ ذَلِكَ بَعْدَ الزَّوَالِNebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Kurban Bayramı günü kuşluk vakti taş atardı, bundan sonra da zeval vaktinden sonra (yani güneşin gökyüzündeki tepe noktasını geçip batıya doğru kaymasından sonra) taş atardı (şeytan taşlardı).” Müslim’in rivayetinde şöyle geçmektedir: رَمَى رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْجَمْرَةَ يَوْمَ النَّحْرِ ضُحًى وَأَمَّا بَعْدُ فَإِذَا زَالَتْ الشَّمْسُAllah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bayram günü kuşluk zamanında taş attı. Bir daha bunu güneşin zevalinden sonra yaptı.” Ebu Davud Süneni’nde Aişe’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: أَفَاضَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ آخِرِ يَوْمِهِ حِينَ صَلَّى الظُّهْرَ ثُمَّ رَجَعَ إِلَى مِنًى فَمَكَثَ بِهَا لَيَالِيَ أَيَّامِ التَّشْرِيقِ يَرْمِي الْجَمْرَةَ إِذَا زَالَتْ الشَّمْسُ كُلُّ جَمْرَةٍ بِسَبْعِ حَصَيَاتٍ يُكَبِّرُ مَعَ كُلِّ حَصَاةٍ وَيَقِفُ عِنْدَ الْأُولَى وَالثَّانِيَةِ فَيُطِيلُ الْقِيَامَ وَيَتَضَرَّعُ وَيَرْمِي الثَّالِثَةَ وَلَا يَقِفُ عِنْدَهَاAllah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bayram) gününün son kısmı (teşkil eden ikinci yarısı)nda öğle namazını Mekke'de kıldıktan sonra ifaza (ziyaret) tavafını yaptı, sonra Mina’ya döndü. Teşrîk günlerinin gecelerinde orada kaldı, (sözü geçen günlerde) güneş batıya kayınca her bir çakılda tekbir getirmek suretiyle her taş yığınına yedi taş atıyordu. (Taşları attıktan sonra) birinci ve ikinci (Cemre)’nin yanında uzun bir süre ayakta duruyor ve dua ediyordu ve (Sonra) üçüncü cemreye de (taşları) atıyordu. (Ancak) onun yanında durmazdı.

- İbn-i Kudame’ye ait Muğni’de şöyle geçmektedir (3/399) – Bölüm: Nefer günü (hacıların Mina'dan Mekke'ye indikleri gündür) şeytan taşlamanın zeval vaktinden önce ve Teşrik günlerinde de zeval vaktinden sonra olması:

[(2569) Bölüm: Teşrik günlerinde sadece zeval vaktinden sonra şeytan taşlanır; şayet zeval vaktinden önce taşlarsa tekrar etmesi gerekir. Buna dair nâss. Bu, İbn-i Ömer’den rivayet edildi. Ve bunu, Malik, es-Sevri, Şafii, İshak ve rey sahipleri de bunu söylediler. Hasan ve Atâ‘dan rivayet edildiğine göre, ancak İshak ve rey sahipleri, nefer günü zeval vaktinden önce şeytan taşlanmasına ve zeval vaktinden sonra Mina‘dan Mekke'ye inileceğine ruhsat verdiler…

Bizim için Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sadece zeval vaktinden sonra taş atardı (şeytan taşlardı); Aişe’nin kavli için; güneş batıya kayınca taş atardı (şeytan taşlardı). Cabir, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in haccının sıfatı hakkında şöyle dedi: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Kurban Bayramı günü kuşluk vakti taş atardı, bundan sonra da zeval vaktinden sonra (yani güneşin gökyüzündeki tepe noktasını geçip batıya doğru kaymasından sonra) taş atardı (şeytan taşlardı). Zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: خُذُوا عَنِّي مَنَاسِكَكُمْHacc Menâsikini (yapılış erkânını) benden alınız.” İbn-i Ömer şöyle dedi: biz beklerdik, güneş batıya kayınca taş atardık (şeytan taşlardık). Zeval vaktinden sonra herhangi bir vakitte (şeytan) taşlamak caizdir, ancak zeval vaktinde taşlamaya başlaması müstahabdır; tıpkı İbn-i Ömer’in dediği gibi. “İbn-i Abbas şöyle dedi: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, güneş batıya kayınca taş atardı (şeytan taşlardı), taş atmayı bırakınca öğle namazını kılardı.” (İbn Mace rivayet etti.)]

b- Taş atma (şeytan taşlama) vaktinin bitimine gelince; bu hususta benim için racih olan aşağıdaki şekildedir:

- Akabe Cemresi’nin atma vakti, (bayramın ilk günü) güneşten (kuşluk) vaktinden, bayramın ikinci gününün fecrine kadar devam eder; Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, gece (şeytan) taşlamayı onayladı. Zira Buhari, Sahihi’nde şöyle bir rivayette bulunmuştur: [İbn-I Abbas Radıyallahu Anhuma’dan şöyle rivayet edildi: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Kurban günü Mina’da soru sorulur, O da şöyle buyururdu: لَا حَرَجَBir günah yoktur.” Zira bir adam O’na soru bir sordu ve kurban kesmeden önce tıraş olduğunu söyleyince Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: اذْبَحْ وَلَا حَرَجَKes, bir günah yoktur.” Ve (adam) akşam olunca taş attım (şeytan taşladım) deyince, Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: لَا حَرَجَBir günah yoktur.” Aynı şekilde Taberani Mucemu’l Kebir’de, Atâ ve İbn-i Abbas’dan şöyle rivayet etti; Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, çobanların geceleri (şeytan) taşlamalarına izin verdi.] Ve gece, fecrin girişiyle son bulmaktadır.

- Teşrik günlerinde taşlamanın vaktinin sonuna gelince; bu, yukarıda belirttiğimiz gibi ertesi günün fecir vaktidir; zira Buhari, Sahihi’nde İbn-I Abbas Radıyallahu Anhuma’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Kurban günü Mina’da soru sorulur, O da şöyle buyururdu: لَا حَرَجَBir günah yoktur.” Zira bir adam O’na soru bir sordu ve kurban kesmeden önce tıraş olduğunu söyleyince Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: اذْبَحْ وَلَا حَرَجَKes, bir günah yoktur.” Ve (adam) akşam olunca taş attım (şeytan taşladım) deyince, Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: لَا حَرَجَBir günah yoktur.” Ve gece, fecrin girişiyle son bulmaktadır.

c- Acelesi olanlar için bayramın üçüncü günü bundan istisna kılınmıştır; zira henüz Mina’da iken üçüncü günün gün batımıyla bayramın dördüncü gününe girilmediği için taşlama vaktinin sonu, gün batımından önce olur; çünkü Mina’da iken dördüncü güne girmiş ve oradan da ayrılmamışsa, dördüncü güne kadar Mina'da kalması gerekir... Bayramın dördüncü günü de istisna kılınmıştır; zira (şeytan) taşlama vaktinin sonu, güneş batımından öncedir; çünkü o, taşlama günlerinin sonudur.

3- Yukarıda açıklananlara binaen, sizin sorunuzda bahsedilen resimler varit olmamıştır; zira siz şöyle diyorsunuz: (bu yüzden şeytan taşlamayla ilgili; orada bulunanların bazıları ilk şeytan taşlamayı gece yarısından önce yapıyor, gece yarısından sonra o yerde kalıyor ve ikinci kez şeytan taşlıyor, ben bunun yanlış olduğunu düşünüyorum; dolayısıyla ben, hacıların o gün, gün batımından önce (şeytan) taşlaması, sonra günün gün batımıyla sona ermesinden dolayı ikinci kez şeytan taşlaması için güneşin batmasından sonrasını beklemesi gerektiğini düşünüyorum: Bu, doğru mudur?) Açıktır ki siz, teşrik günlerindeki taşlamayı kastediyorsunuz:

a- Sizdeki birinci resim; teşrik günlerinin ilk günü olan Zilhicce’nin on birinci günü taşlamaktır ki bu, doğru olan bir taşlamadır; ancak Zihicce’nin on birinci günü gece yarısından sonra Zihicce’nin on ikinci günü taşlamak doğru değildir; çünkü bu, Zilhicce’nin on ikinci gecesi güneşin batıya kaymasından öncedir… Aynı şey diğer teşrik günleri içinde söylenilir.

b- Sizdeki ikinci resim; teşrik günlerinin ilk günü olan Zilhicce’nin on birinci günü, gün batımından önce taşlamaktır ki bu, doğru bir taşlamadır; ancak Zilhicce’nin on birinci günü gün batımından sonra Zihicce’nin on ikinci günü taşlamak doğru değildir; çünkü bu, Zilhicce’nin on ikinci gecesi güneşin batıya kaymasından öncedir… Aynı şey diğer teşrik günleri içinde söylenilir.

Binaenaleyh kurban günü ve teşrik günlerinde taşlama vaktinin sonu/bitimi, yukarıda (2-b) bendinde açıkladığımız gibidir.

Umarım şimdi mesele açıklığa kavuşmuştur.

============

İkinci soru: Besili dananın kurban edilmesi

Emced Taamari’nin sorusu

Sevgili Emirimiz, Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh; Allah’tan sıhhat ve afiyette olmanızı temenni ediyorum.

Sorum şöyledir: İki yaşından küçük olduğu halde kurbanda, iki yaşından küçük besili danaların (kurban) olması caiz midir??

Soru: Heysem Ebu Şuhaydem

Esselamu Aleykum

Yaşı iki yaşından küçük olan besili bir küçükbaş hayvanların kurban edilmesi caiz midir?

Cevap:

Her ikinizin sorusu da tek bir konu hakkında olup işte size cevabı:

Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

1- Kurban bir ibadet olup Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun şartlarını ve hükümlerini açıklamıştır ve kurbanın şartlarından biri de onun yaşıdır; zira Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَا تَذْبَحُوا إِلَّا مُسِنَّةً، إِلَّا أَنْ يَعْسُرَ عَلَيْكُمْ، فَتَذْبَحُوا جَذَعَةً مِنَ الضَّأْنِMüsinne’den (kurban olmaya elverişli en alt yaş sınırına ulaşmış olan hayvan) başkasını kesmeyin. Ancak size (böylesini) bulmak güç gelirse, bu takdirde koyun türünden ceza’ (altı aylık) olanı kesin.” [Müslim rivayet etti.] Müsinne; iki yaşında ve daha büyük olan inek demektir… Alimlerin icmasıyla, yağlı ve etli olması halinde iki yaşından küçük olan ineklerin kurban edilmesi sahihtir şeklinde söz, doğru olmayan bir sözdür; zira etinin çok olması halinde iki yaşından küçük olan ineklerin kurban edilmesinin caiz olduğunu, bu asırdaki fetva sahiplerinden sadece birkaç kişi söylemiştir ve onların bu fetvası, delile ve selef-i salih âlimlerinden olan müctehidlerinin onaylanmış sözlerine aykırıdır.

Şerî nisap ve miktarlar, illetlendirilmeyen şerî nisap ve miktarlardır; dolayısıyla nisap veya miktar, bir illet olmaksızın dikkate alınır; zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisi açıktır: لَا تَذْبَحُوا إِلَّا مُسِنَّةًMüsinne’den (kurban olmaya elverişli en alt yaş sınırına ulaşmış olan hayvan) başkasını kesmeyin.” Müsinne, iki yaşını tamamlamış üçüncü yılına ayak basmış olan inektir; burada nehiy, kesin olan bir nehiy olup kesinlik karinesi nâssta açıktır ki o da; kendisi için koyun türünden ceza’ (altı aylık) olanı kesmesi caiz olan güç durumdaki kişinin istisna edilmesidir. Ceza’, altı ayını tamamlayan koyun demektir.

Kurban kesmek bir ibadet olup şeriatın açıkladığı şartlara ve sebeplere göre yerine getirilen diğer ibadetlerin durumu gibi tevkifi (nâsslara göre yerine getirilen) bir ibadettir; dolayısıyla bu şartlar illetlendirilmez ve kurbanlar sadece bu şartlara göre sahih olur.

2- Mehfumlar kitabının 32. sayfasında şöyle geçmektedir: (İslam, nizamlar; ibadetlere, ahlaka, yiyeceklere, giyeceklere, muâmelâta ve cezalara yönelik şerî hükümlerdir. İbadetlere, ahlaka, yiyeceklere ve giyeceklere ilişkin şerî hükümler illetlendirilmezler. Aleyhissalatu ve’s Selam şöyle buyurmuştur: حُرِّمَتِ الْخَمْرَةُ لِعَيْنِهَا “Şarap, aynı ile haram kılınmıştır.” Muâmelât ve cezalara ilişkin şer’î hükümlere gelince; bunlar illetlendirilir. Zira bunlar hakkındaki şerî hükümler, illetlere bağlı olarak gelmiştir ki bu illetler hükümlerin varlığının sebebidir. Nitekim birçokları, batılı fikrî liderliğin ve menfaati tüm amellerin esâsı haline getiren batı hadâratının tesirinde kalarak, tüm hükümleri menfaat ileilletlendirmeye alışmışlardır. Bu ise ruhu tüm amellerin esası kabul eden ve ruhun madde ile birleştirilmesini amellerin disipline edicisi haline getiren İslam’ın fikrî liderliğine aykırıdır. Buna göre, ibadetlere, ahlaka, yiyeceklere ve giyeceklere ilişkin şerî hükümler mutlak olarak illetlendirilmezler. Zira bu hükümler için illet yoktur ve ancak naslarda nasıl geçiyorlarsa öylece alınırlar. Herhangi bir illete asla bağlanmazlar. Nitekim namaz, oruç, hac, zekat, namazın nasıl kılınacağı, rekatlarının sayısı, haccın rükünleri, zekat nisapları ve bunlara benzer şeyler, naslarda geçtikleri gibi öylece alınırlar. İlletlerine bakılmaksızın, dahası illetleri hiç aranmaksızın kabul ve teslimiyet ile alınırlar…)

Hakeza dana ister şişman, ister büyük ya da büyük olmasın kurbanlıkların yaşının ihlal edilmesi doğru değildir; zira nâss yaşı, illetsiz olarak zikretmiş olup bu, bağlayıcı bir emirdir…

============

Üçüncü soru:

Soru: Noman Almur

Esselamu Aleykum…

Kuşları kurban etmenin hükmü nedir… Efendimiz Bilal’in horozunu kurban etmekle ilgili sözü bilinmektedir?

Cevap:

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

Birincisi: Kurban, İslam’ın ibadet ve şiarlarından olup şerî delillerin dışına çıkmaksızın şerî delillerde geçtiği üzere ve ilgili şer’i delillere tabi olarak yerine getirilmesi gerekir ki bunun açıklaması aşağıdaki şekildedir:

1- Kur’an-ı Kerim nüsuk kelimesini hayvanlarla bağlantılı olarak zikretmiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur: وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللهِ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِBiz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık.” [Hac 34] Bu ayet-i kerimenin tefsiri hakkında, Kurtubi’nin tefsirinde aşağıdaki şekilde geçmektedir:

[Kurtubi’nin tefsiri (12/58)

Allahu Teala’nın şu kavli: وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ “Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. Şimdi ilahınız, bir tek ilahtır. Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlaslı ve mütevazi insanları müjdele!” [Hac 34] Ve Allahu Teala’nın şu kavli: وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكاً “Biz, her ümmete, kurban kesmeyi gerekli kıldık.” Nitekim Allahu Teala kurbanlardan bahsederken, hiçbir ümmetin ondan yoksun olmadığını ve ümmetin de bir mezhep üzerinde toplanan bir kavim olduğunu açıklamıştır; yani Biz, her mümin bir topluluk için kurban kesmeyi gerekli kıldık demektir. Dolayısıyla kurban, kesmek ve kan akıtmak demektir; bunu Mücahid söyledi. Şöyle denilir: Kurban, kesildiği zaman kurban olur. Kurban, kesmektir ve çoğulu ise nüsuktur. Allahu Teala’nın şu kavli gibi: أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ “Sadaka veya kurban olmak üzere.” [Bakara 196] Nüsuk, aynı zamanda itaat demektir. Ezheri, Allahu Teala’nın, وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكاً “Biz, her ümmete, kurban kesmeyi gerekli kıldık” kavli hakkında şöyle demiştir: Bu, bu konuda kurban yerine delalet ediyor, kurban yerini kastediyor. Şöyle denilir: Mensek ve Mensik olmak üzere her iki şekilde de okunur. Nitekim Âsım hariç Kufeliler, (‎ - Sin)’i esre olarak okumuş olup diğerleri ise üstün olarak okumuştur. Ferrâ şöyle demiştir: Arap kelamında mensek, hayır ve şer için alışılmış bir yer olarak kullanılmaktadır. Haccın menâsiklerinin, vakfe durmak, taş atmak ve say gibi insanların tekrarladıkları şeyler olduğu söylenir. İbn-i Arafa Allahu Teala’nın, وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكاً “Biz, her ümmete, kurban kesmeyi gerekli kıldık” kavli hakkında şöyle demiştir: Yani Allahu Teala’ya itaat eden mezhep demektir. Şöyle denilir: Şayet onların mezheplerini takip ediyorsa, kavminin itaatlerini yerine getirdi demektir. Mensek’in bayram olduğu söylenir ki bunu Ferrâ söylemiştir. Mensek’in hac olduğu söylenir ki bunu da Katade söylemiştir.

İlk söz, Allahu Teala’nın, لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ “(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye.” kavlini ortaya koymaktadır; yani onlara rızık olarak verilenlerden kurban kessinler demektir. Zira Allahu Teala, kurban kesmek Kendisi için olduğundan dolayı kesme anında Kendi adının zikredilmesini emretmiştir; çünkü bu rızkı veren O’dur.] Bitti.

Bu ayet-i kerimenin tefsirinden kesilen kurbanın, en racih olarak hayvanlardan olduğu gayet açıktır. Zira ayet kurbanın ve şiarın-ibadetin, hayvanların cinsinden olduğunu bildirmektedir; yani ayet, şiar ve kurbana dahil olanın, hayvanların kesilmesi olduğunu bildirmiştir; bu ise kurban ve şiar-ibadet olması bakımından da kurban kesmeye intibak etmektedir.

2- Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve aynı şekilde kerim Sahabesi’nin sunduğu kurbanlardan bahseden şerî nâssların tamamı, kurbanların özellikle (büyük ve küçükbaş) hayvanlardan olduğunu bildirmektedir; örneğin:

- Buhari Sahihi’nde Enes İbn-i Malik Radıyallahu Anh’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: كانَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم يُضَحِّي بِكَبْشَيْنِ وَأَنَا أُضَحِّي بِكَبْشَيْنِNebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem boynuzlu iki koç kurban ederdi. Ben de iki koç kurban ediyorum.

- Buhari, aynı şekilde Enes’den Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in: انْكَفَأَ إِلَى كَبْشَيْنِ أَقْرَنَيْنِ أَمْلَحَيْنِ فَذَبَحَهُمَا بِيَدِهِ “Boynuzlu, alaca beyaz tüylü iki koç kurban ettiğini ve onları kendi eliyle kestiğini” rivayet etmiştir.

- Yine Buhari, Aişe Radıyallahu Anha’dan şöyle dediğini rivayet etti; Şerife (denilen yere vardığımızda) Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma girdi ve ağlıyordum. Bunun üzerine Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi: مَا لَكِ أَنُفِسْتِ؟ قُلْتُ نَعَمْ، قَالَ: إِنَّ هَذَا أَمْرٌ كَتَبَهُ اللهُ عَلَى بَنَاتِ آدَمَ فَاقْضِي مَا يَقْضِي الْحَاجُّ غَيْرَ أَنْ لَا تَطُوفِي بِالْبَيْتِ. قَالَتْ وَضَحَّى رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم عَنْ نِسَائِهِ بِالْبَقَر(Hayzı kastederek) nifas mı gördün? Evet, dedim. Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi: Şüphesiz ki bu, Allah'ın Adem kızlarına takdir buyurduğu bir şeydir. Sen, hacıların yaptığını yap. Yalnız yıkanmadıkça beyti tavaf etme! Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınları nâmına sığır kurban etti.

- Müslim Sahihi’nde, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: أَمَرَ بِكَبْشٍ أَقْرَنَ يَطَأُ فِي سَوَادٍ وَيَبْرُكُ فِي سَوَادٍ وَيَنْظُرُ فِي سَوَادٍ فَأُتِيَ بِهِ لِيُضَحِّيَ بِهِ فَقَالَ لَهَا يَا عَائِشَةُ هَلُمِّي الْمُدْيَةَ ثُمَّ قَالَ اشْحَذِيهَا بِحَجَرٍ فَفَعَلَتْ ثُمَّ أَخَذَهَا وَأَخَذَ الْكَبْشَ فَأَضْجَعَهُ ثُمَّ ذَبَحَهُ ثُمَّ قَالَ بِاسْمِ اللهِ اللَّهُمَّ تَقَبَّلْ مِنْ مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَمِنْ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ ثُمَّ ضَحَّى بِهِ(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) siyah içinde yere basan, siyah içinde yatan ve siyah içinde bakan boynuzlu bir koç (getirilmesini) emretti. Ve kurban etmesi için kendisine (böyle bir) koç getirildi. Müteakiben Aişe’ye: “Ey Aişe! Bıçağı getir! dedi. Sonra onu bir taşla keskinleştir dedi. O da dediğini yaptı. Sonra bıçağı alıp koçu tutarak yatırdı, sonra kesti ve: Bismillah! Ey Allahım! Muhammed’den, ümmet-i Muhammed’den kabul eyle! dedi ve onu kurban etti.

- Tirmizi Süneni’nde Aişe’den Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: مَا عَمِلَ آدَمِيٌّ مِنْ عَمَلٍ يَوْمَ النَّحْرِ أَحَبَّ إِلَى اللهِ مِنْ إِهْرَاقِ الدَّمِ إِنَّهَا لَتَأْتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِقُرُونِهَا وَأَشْعَارِهَا وَأَظْلَافِهَا وَأَنَّ الدَّمَ لَيَقَعُ مِنَ اللهِ بِمَكَانٍ قَبْلَ أَنْ يَقَعَ مِنْ الْأَرْضِ فَطِيبُوا بِهَا نَفْساًAdemoğlu, kurban kesme günü Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli bir amel işlememiştir. O kurban, mahşer günü boynuzları kılları ve tırnaklarıyla gelecektir. Kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında yüce bir mevkiye kavuşur. Öyleyse kurbanları gönül hoşnutluğu ile kesin.” İmran İbn-i Husayn ve Zeyd İbn-i Erkam’dan rivayet edilen bölümde olduğunu söyledi. Ebu İsa dedi ki; bu, Hişam İbn-i Urve’den bu yönün dışında bilmediğimiz Hasen ve Garip bir hadistir; ismi Süleyman Yezid olan Ebu Müsenna’dan, İbn-i Ebu Fudayl rivayet etmiştir; Ebu İsa, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunun rivayet edildiğini söylemiştir: فِي الْأُضْحِيَّةِ لِصَاحِبِهَا بِكُلِّ شَعَرَةٍ حَسَنَةٌ وَيُرْوَى بِقُرُونِهَاKurban sahibi için her kıl mukabilinde bir hasene vardır; boynuzları mukabilinde olduğu da rivayet edilmiştir.

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında kurbanlık, özellikle (büyük ve küçük baş) hayvanlardan oluyordu…Tüm bunlar, (büyük ve küçük baş) hayvanların dışındakilerin kurban için caiz olmadığına işaret etmektedir.

3- Yaş bakımından, caiz olması bakımından ve uzuvlarının sağlam olması ve benzerleri bakımından kurbanın şartlarıyla ilgili varit olan şerî nâssların tamamı, (büyük ve küçükbaş) hayvanlarla ilgili olarak gelmiş olup (büyük ve küçükbaş) hayvanların dışındaki şartları belirleyen herhangi bir şerî nâss varit olmamıştır; buna dair örneklerden bazıları aşağıdaki şekildedir:

- Müslim Sahihi’nde Cabir’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَا تَذْبَحُوا إِلَّا مُسِنَّةً، إِلَّا أَنْ يَعْسُرَ عَلَيْكُمْ، فَتَذْبَحُوا جَذَعَةً مِنَ الضَّأْنِMüsinne’den (kurban olmaya elverişli en alt yaş sınırına ulaşmış olan hayvan) başkasını kesmeyin. Ancak size (böylesini) bulmak güç gelirse, bu takdirde koyun türünden ceza’ (altı aylık) olanı kesin.

- Buhari Sahihi’nde Bera İbn-i Azib Radıyallahu Anhuma’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: ضَحَّى خَالٌ لِي يُقَالُ لَهُ أَبُو بُرْدَةَ قَبْلَ الصَّلَاةِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: شَاتُكَ شَاةُ لَحْمٍ. فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ إِنَّ عِنْدِي دَاجِناً جَذَعَةً مِنْ الْمَعَزِ، قَالَ: اذْبَحْهَا وَلَنْ تَصْلُحَ لِغَيْرِكَ، ثُمَّ قَالَ: مَنْ ذَبَحَ قَبْلَ الصَّلَاةِ فَإِنَّمَا يَذْبَحُ لِنَفْسِهِ وَمَنْ ذَبَحَ بَعْدَ الصَّلَاةِ فَقَدْ تَمَّ نُسُكُهُ وَأَصَابَ سُنَّةَ الْمُسْلِمِينَEbu Bürde diye anılan dayım namaz'dan önce kurban kesmişti. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem (o haliyle) "Senin bu koyunun (ibadet maksadıyla kurban edilen bir koyun değil, sadece etinden istifade edebileceğin) bir et koyunudur." buyurdu. (Dayım da): "Ey Allah'ın Rasulü ben de bir yaşını doldurmuş bir keçi yavrusu vardır''. (onu kurban edebilir miyim?) diye sordu. (Sallallahu Aleyhi ve Sellem de): "Senden başkası için uygun olmamakla beraber sen kes!” buyurdu. Sonra (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Her kim (kurbanını) bayram namazından önce keserse, o ancak kendisi için kesmiş olur. Her kim de namazdan sonra keserse, kurbanını tamam kesmiş ve Müslümanların sünnetine uymuş olur.

- Müslim Sahihi’nde Cabir İbn-i Abdullah’tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: نَحَرْنَا مَعَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم عَامَ الْحُدَيْبِيَةِ الْبَدَنَةَ عَنْ سَبْعَةٍ وَالْبَقَرَةَ عَنْ سَبْعَةٍHudeybiye senesinde Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikle yedi kişi için bir deve, yine yedi kişi için bir sığır kurban ettik.

- Hakim Müstedrek’inde caiz olan kurbanlarının nitelikleriyle ilgili aşağıdaki şekilde bir dizi hadise yer vermiştir:

[… Ubayd İbn-i Feyruz’un şöyle dediğini işittim: Bera Radıyallahu Anh’a, bana Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kerih gördüğü veya yasakladığı kurbanlıklardan bahset dedim, o da şöyle dedi: فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم هَكَذَا بِيَدِهِ وَيَدِي أَقْصَرُ مِنْ يَدِ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم: أَرْبَعٌ لَا يَجْزِينَ فِي الْأَضَاحِي: الْعَوْرَاءُ الْبَيِّنُ عَوَرُهَا، وَالْمَرِيضَةُ الْبَيِّنُ مَرَضُهَا، وَالْعَرْجَاءُ الْبَيِّنُ عَرَجُهَا، وَالْكَسِيرُ الَّتِي لَا تُنْقَى. قَالَ: قُلْتُ فَإِنِّي أَكْرَهُ أَنْ يَكُونَ نَقْصٌ فِي الْأُذُنِ وَالْقَرْنِ. قَالَ: فَمَا كَرِهْتَ فَدَعْهُ، وَلَا تُحَرِّمْهُ عَلَى غَيْرِكَ “Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayağa kalkıp (Ben şu anda onun sözlerini aktarırken onun gibi el kol hareketleri de yapacağım) Oysa benim elim Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in elinden daha kısadır: “Şu dört çeşit hayvan kurban olmaz: Körlüğü açıkça belli olan, hastalığı açıkça belli olacak kadar hasta, topallığı iyice belli olan topal, yürüyemeyecek kadar zayıf olan hayvan” buyurdu. (Bera dedi ki): Ben: “Boynuzda ve dişlerde eksiklik olmasını da kerih görürüm” dediğimde, (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Kerih gördüğün şeyi bırak, ama kendinden başkasına da yasaklama” buyurdu.”

Bu sahih bir hadistir ve Süleyman İbn-i Abdurrahman’ın rivayetlerinin azlığından dolayı tahric etmemiştir ve Ali İbn-i Medînî, onun faziletlerini ve titizliklerini ortaya çıkarmıştır; bu hadisin tahric edilmeyen doğru senetleri olan muhtelif şahitleri vardır ve bunlardan bazıları şunlardır:

… Ali Radıyallahu Anh’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, نَهَى أَنْ يُضَحِّيَ بِأَعْضَبِ الْقَرْنِ وَالْأُذُنِ “Boynuzu ve kulağı kesik (hayvanın) kurban olarak kesilmesini yasakladığı” rivayet edilmiştir.Katade dedi ki, bunu Said İbn-i Museyyeb’e söyledim, o da şöyle dedi: Yarısının ve daha fazlasının kesik olması.

Biri de şudur… Ali Radıyallahu Anh’ın şöyle dediğini işittim: أمرنا رسول الله صلى الله عليه وسلم أن نستشرف العين والأذنAllah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, (kurban edeceğimiz hayvanın) gözüne ve kulağına dikkat etmemizi emretti.

Biri de şudur… Bir adam Ali Radıyallahu Anh’a sığır hakkında sorunca Ali, yedi olduğunu söyledi. Boynuzlu dedi, Ali de topal dedi. Adam, eğer kurbana yetişirsen dedi, Ali de: وكان رسول الله صلى الله عليه وسلم أمرنا أن نستشرف العين والأذنAllah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, (kurban edeceğimiz hayvanın) gözüne ve kulağına dikkat etmemizi emretti” dedi.

Biri de şudur… Ebu Hamid Ruayni’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Utbe İbn-i Abdu’s Selemi’nin yanında oturuyorduk; bu sırada Yezid Zu Mısrin el-Makrai geldi ve Utbe için şöyle dedi: Az önce kurbanlık keçi yavrusu bulmak için dışarı çıktık ve neredeyse temiz bir şey bulmadık ancak ön dişleri kökünden kırık şişman bir şey buldum. Bunun üzerine Utbe şöyle dedi: Keşke onu bize getirseydin. Bunun üzerine (el-Makrai) şöyle dedi: Allah affetsin, senin için caiz de benim için caiz değil mi? (Utbe) şöyle dedi: Evet. (el-Makrai) şöyle dedi: Neden böyle? (Utbe) şöyle dedi: Çünkü sen şüphe duydun ve ben ise şüphe duymadım. Bunun üzerine (el-Makrai) şöyle dedi: Sonra Utbe elini çıkardı ve şöyle dedi: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu beşini nehyetmiştir: el-Mavsıle, el-Musfira, el-Bahgâu, el-Meşîatu ve el-Kesrâu ve şöyle dedi: el-Mavsıle: Boynuzu çıkmış olan. el-Musfira: Kulağı kesilmiş olan. el-Bahgâu: Kusuru açığa çıkmış olan. el-Meşîatu ve el-Kesrâu: Koyunları takip edemeyecek şekilde zayıf ve hasta olan.] Bitti.

a- Bu hadislerin tamamı, (büyük ve küçükbaş) hayvanlardan bahsetmekte olup bu hadislerin arasında, diğer hayvanlara ve kuşlara dair bir hadis bulunmamaktadır; bu da Allahu Teala’nın şu kavlinde geçen mücmeli beyan etmektedir: فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْO halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” [Kevser 2] Dolayısıyla (büyük ve küçükbaş) hayvanların dışındakilere başvurmak doğru değildir; çünkü bu, beyan etmeye dahil edilmemiştir.

b- Sonra (büyük ve küçükbaş) hayvanlarda yaş şartı ve belirli kusurlardan arınmış olma şartı, bu şartları yerine getirmeyen herhangi bir (büyük ve küçükbaş) hayvanın kurban için uygun olmadığı anlamına gelmektedir; zira (büyük ve küçükbaş) hayvan olmayan ve hakkında hiçbir delil bulunmayan nasıl uygun olacak ki?! (büyük ve küçükbaş) hayvanların kurban olabileceklerine dair deliller varit olmuştur; ancak şerî olarak talep edilen şartlar gerçekleşmediği takdirde, bunların kurban olması caiz değildir; bu da (büyük ve küçükbaş) hayvanların dışındakilerin (kurban olmasının) caiz olmamasının evla babından olduğuna delalet etmektedir.

İkincisi: İbn-i Hazm’ın (büyük ve küçükbaş) hayvan dışındakilerin kurban olmasının caiz olduğuna dair getirdiği delil ise, bir delile dayanmamaktadır. Nitekim İbn-i Hazm’a ait el-Muhallâ adlı kitapta, bu mesele hakkındaki delillerinin beyanı hususunda aşağıdaki şekilde geçmektedir:

[Eti yenen tüm hayvanların kurban olmasının caiz olması meselesi

- Mesele- İster dört ayaklı olsun isterse kuş, at, deve, yabani sığır, horoz, diğer kuşlar ve eti helal olan hayvanlar olsun eti yenen tüm hayvanların kurban olması caizdir;tüm bunların içinden en efdal olanı, eti güzel, çok ve fiyatı pahalı olanıdır.

Kurbanlarla ilgili konuşmamızın başında Bilal’in şu sözünden bahsetmiştik: Bir horoz kurban etsem de aldırmam.İbn-i Abbas’tan rivayet edildiğine göre, iki dirheme et satın aldı ve şöyle dedi: Bu, İbn-i Abbas’ın kurbanıdır…. Hasan İbn-i Hayy, yabani sığırın yedi kişi için, Antilop ve geyiğin de bir kişi için kurban olmasının caiz olduğunu söyledi. Ebu Hanife, insanın (beslediği) sığırın, yabani boğadan hamile kalıp (doğurduğu hayvanın) ve keçinin de dağ keçisinden hamile kalıp (doğurduğu hayvanın) kurban olması caizdir dedi. Malik şöyle dedi: Sadece, deve, sığır ve koyun caizdir. Malik’in görüşü şöyle: Dişi koyun, keçi ve teke, kurbanda deve ve sığırdan daha efdaldir. Ebu Hanife ve Şafii ona muhalefet ederek önce devenin, sonra sığırın, sonra koyunun, sonra da keçinin daha efdal olduğu görüşünü savundular; bu görüşe dair herhangi bir delil bilmiyoruz; bu nedenle asıl olana istinaden bunu aktarıyoruz; ancak bu hayvanların caiz olduğu konusunda icma olduğunu iddia ettiler ve bunun dışındakilere muhalefet ettiler.

Bu daha hiçbir şey değil; zira bu hususta Bilal’den rivayet edilenin sahih olduğuna karşı çıkıyorlar; oysa Sahabe Radıyallahu Anhum’dan buna muhalefet eden hiç kimse bilinmiyor; bu ise, onların muvafakat etmesi haline onların nazarında bir delil oluyor.

........

Ebu Muhammed şöyle dedi: Bir anlaşmazlık olduğunda kendisine başvurulan şeye gelince; bu, Allahu Teala’nın kendisine başvurulmasını farz kıldığı şeydir; dolayısıyla nâssların, bizim sözümüze şahitlik ettiğini gördük; çünkü kurban, Allahu Teala’ya yakınlaşmaktır. -Kur’an ve sünnetin yasaklamadığı her şey ile- Allahu Teala’ya yakınlaşmak, güzeldir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَHayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” [Hac 77] Allah Azze ve Celle’ye, O’nun yasaklamadığı bir şey ile yakınlaşmak, hayırlı olan bir fiildir.

Bize Yunus İbn-i Abdullah İbn-i Mugîs rivayet etti; bize Ahmed İbn-i Abdullah İbn-i Abdurrahman rivayet etti; bize Ahmed İbn-i Halid rivayet etti; bize Muhammed İbn-i Abdüsselâm el-Huşenî rivayet etti; bize Muhammed İbn-i Beşşar Bunder rivayet etti; bize Safvân İbn-i İsa rivayet etti; bize İbn-i Aclân babasından, o da Ebu Hureyra’dan şöyle dediğini rivayet etti: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَثَلُ الْمُهَجِّرِ إلَى الْجُمُعَةِ كَمَثَلِ مَنْ يُهْدِي بَدَنَةً، ثُمَّ كَمَنْ يُهْدِي بَقَرَةً، ثُمَّ كَمَنْ يُهْدِي بَيْضَةًCumaya giden kimsenin misali, bir deve hediye etmiş gibi, sonra bir sığır hediye etmiş gibi, sonra bir yumurta hediye etmiş gibidir (sevap alır).” Ayrıca Malik kanalıyla, Ebu Bekir’in Mevlası Sümmeyye’den, o da Ebu Salih Semmân’dan, o da Ebu Hureyra’dan, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet ettik: مَنْ اغْتَسَلَ يَوْمَ الْجُمُعَةَ ثُمَّ رَاحَ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ بَدَنَةً، وَمَنْ رَاحَ فِي السَّاعَةِ الثَّانِيَةِ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ بَقَرَةً، وَمَنْ رَاحَ فِي السَّاعَةِ الثَّالِثَةِ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ كَبْشاً أَقَرْنَ، وَمَنْ رَاحَ فِي السَّاعَةِ الرَّابِعَةِ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ دَجَاجَةً، وَمَنْ رَاحَ فِي السَّاعَةِ الْخَامِسَةِ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ بَيْضَةHer kim Cuma günü cünüblükten guslederek yıkanır gelirse bir deve kurban etmiş gibi, ikinci saatte gelen bir sığır kurban etmiş gibi, üçüncü saatte gelen boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi, dördüncü saatte gelen bir tavuk kurban etmiş gibi, beşinci saatte gelen bir yumurta kurban etmiş gibi olur.

Bu iki hadiste, bir tavuğun ve bir kuşun hediye edilmesi (Allah’a) yakınlaştırıyor ve yumurta da (Allah’a) yakınlaştırıyorsa, o zaman şüphesiz kurban da (Allah’a) yakınlaştırır. Aynı şekilde bu ikisinde, çok ama çok büyük bir fazilet ve yoksullar için bir fayda vardır; aslında bu iki nâssa hiçbir itiraz olmamıştır…] Bitti.

1- İbn-i Hazm’ın kurban fiilinin, kurbanlık hayvanlardan kolay olan şeylerle yerine getirilmesi gerektiği yönündeki deliline gelince; bu, doğru değildir; çünkü şeriat, kurbanın ve kurban edilecek hayvanın hükmünü açıklamıştır; dolayısıyla şeriatın açıklamış olduklarının dışındakilerin kurban olması doğru değildir. (Büyük ve küçükbaş) hayvanların dışındakilerin kurban olmasının caiz olmadığına dair delile gelince; şeriat, kurbanla ilgili mücmel olanın şerî hükmünü açıklamış ve (büyük ve küçükbaş) hayvanların kurban olacağını beyan etmiştir. Bu yüzden bu şerî beyanın dışına çıkmak doğru değildir; çünkü mücmelin beyanı, şer’an bağlayıcıdır. Aynı şekilde İbn-i Hazm’ın, Cuma namazına erken gitmenin faziletiyle ilgili hadisi delil getirmesine gelince; bu, kurban kesmeye has değildir; bilakis bu, herhangi bir sadaka gibi Allah’a yakınlaşmaktır; bunun delili, hadisin sonunda şu şekilde yumurtanın zikredilmesidir: وَمَنْ رَاحَ فِي السَّاعَةِ الْخَامِسَةِ فَكَأَنَّمَا قَرَّبَ بَيْضَةًBeşinci saatte gelen bir yumurta kurban etmiş gibi olur.” Dolayısıyla şüphesiz yumurta kurbanlık hayvanlara dahil değildir; çünkü kurban, kan akıtmaktır. Bu nedenle bu hadis, kurban hükümlerini beyan etmek için gelmemiştir; dolayısıyla bu hadisin, kurbanlık meselesine delil getirilmesi doğru değildir.

2- Onun Bilal Radıyallahu Anh’dan nekledileni delil getirmesine gelince; İbn-i Hazm bunu, el-Muhallâ’nın başka bir yerinde, uzunca şu şekilde zikretmiştir: [Said İbn-i Mansur kanalıyla bize, Ebu’l Ahvas rivayet etti; bize İmran İbn-i Müslim el-Cu’fî Suveyd İbn-i Gafale’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bilal bana şöyle dedi: Bir horoz kurban etsem de aldırmam. Bedelini bir yetim veya toz toprak içerisinde kalmış bir yoksula tasadduk etmem hayvanı kurban etmemden daha faziletlidir.] Aynı şekilde bu, yerinde olmayan bir delildir; çünkü Bilal Radıyallahu Anh’ın sözü, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in söz ve fiillerine karşı çıkacak kadar güçlü değildir. Ayrıca diğer Sahabe-i Kiram, sadece (büyük ve küçükbaş) hayvanların kurban olabileceğini nakletmişlerdir. Sonra Bilal Radıyallahu Anh, horozu kurban etmemiştir ve horozu kurban ettiği herhangi biri tarafından rivayet de edilmemiştir. Aslında onun sözü, kurbanda caiz olan şeyi açıklamak anlamında değildir; aksine kurbanın vacip olmadığını ve kendi görüşüne göre sadakanın kurbandan daha faziletli olduğunu açıklamak içindir; tıpkı şu sözünde açıkça görüldüğü gibi: [Bedelini bir yetim veya toz toprak içerisinde kalmış bir yoksula tasadduk etmem hayvanı kurban etmemden daha faziletlidir.]

3- Aynı şekilde İbn-i Hazm’ın, [İbn-i Abbas’tan rivayet edildiğine göre, iki dirheme et satın aldı ve şöyle dedi: Bu, İbn-i Abbas’ın kurbanıdır] şeklinde delil getirmesinin, sağlıklı olmadığı gayet açıktır; çünkü İbn-i Abbas Radıyallahu Anh’ın bu fiili, şeriatın örfünde kurban değildir; zira kurbanın, kesilmesi gerekir. Dolayısıyla pazardan et alıp bunu dağıtması, şer’an kurban sayılmayacağı gibi şer’an kurban konumunda da değildir; aksine bu, sadaka türündendir.

Binaenaleyh büyük bir mutmainlikle, kuşun kurban olmasının caiz olmadığını ve şerî delillerin delalet ettiği şartlara göre şer’an sadece (deve, sığır ve koyun) gibi (büyük ve küçükbaş) hayvanların kurban olabileceğini söyleyebiliriz.

Kardeşiniz

Ata İbn Halil Ebu Raşta

H. 02 Zilhicce 1445

M. 08/06/2024


Cevaba, Emir’in (Allah onu korusun) web sitesinden bağlanabilirsiniz:
https://www.facebook.com/AtaabuAlrashtah.HT/posts/304211249428047
https://archive.hizb-ut-tahrir.info/arabic/index.php/HTAmeer/QAsingle/4461/

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Yayında Halaka Programı; İslam Nizamı Kitabı (39.) Bölüm - Kalkınmanın Sırrı İdeolojik Bağdır

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
"Yayında Halaka” Programı
 
"İslam Nizamı Kitabı (39.) Bölüm"
[Kalkınmanın Sırrı İdeolojik Bağdır]
Programı Sunan: Üstad Ahmet El KASAS
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi
H. 19 Mübarek Ramazan 1439 El-Muvafık M. 04 Haziran 2018

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

Devamını oku...

Katil ve Terörist Esed, Dostum Esed Olma Yolunda!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Katil ve Terörist Esed, Dostum Esed Olma Yolunda!

Haber:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nın “Geçmişin, geleceğimizi de ipotek altına almasına müsaade edemeyiz. Bu anlayışla, komşularımızdan başlayarak bölgemizdeki tüm aktörlerle münasebetlerimizi ilerletmeye gayret ediyoruz.” açıklamasında bulundu. (03.07.2024 TRTHaber)

Yorum:

Erdoğan “Esad’ı bir siyasi olarak kabul etmiyorum. O devlet terörü estiren bir teröristtir” dediği asrın mücrimi kasap Esed’e şimdi efendisi ABD’nin talimatı ve direktifiyle zeytin dalı uzatmaya başladı. Erdoğan da dahil olmak üzere İslam dünyasının hain ve kukla yöneticileri omurgasızdır. Omurgasız oldukları için dün farklı bugün farklı söylemlerde bulunmalarına, bu bukalemunluklarını “ülkemiz ve milletimizin çıkarları esastır”, “siyasette küslük ve düşmanlık olmaz” gibi ilkesiz ve omurgasız söylemlerle kamuoyuna yutturmaya çalışmalarına İslam ümmeti alışıktır.

Erdoğan’ın Suriye devrimine kürtaj yapmak için kuzu postuna bürünerek ve devrimciler “dostu” görünerek samimi devrimcilere desise ve tuzak kurduğu çok iyi biliniyor. Şimdi de Suriye devrimini mezara gömmek ve yeniden dirilmemesi amacıyla üzerine beton dökmek için terörist Esed’e zeytin dalı uzatıyor.

Erdoğan gibi uşak yöneticiler efendileri sömürgeci kafir ülkelerin direktifleri ve çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri için ve bir ideolojiden yoksun oldukları için sabiteleri ve ilkeleri yoktur, sabitesizlikleri ve ilkesizlikleri vardır. Tek sabite ve ilkeleri, kölelik yaptıkları efendileri Amerika ya da İngiltere’nin çıkarlarıdır.

Bir milyon Müslümanı katleden, milyonlarcasını yerinden eden, onları İslam diyarında muhacir, kafir yurdunda mülteci durumuna düşüren, kucaklarında küçük bebeklerle engin denizlerde boğulmalarını sağlayan tarifinde kelimelerin kıyafetsiz kaldığı birine, tüm bu olanları unutarak zeytin dalı uzatmak, bırakın Müslümanlığı insanlığa bile sığmaz.

Erdoğan’ın bozuk mantığı ve zihniyetine göre, eğer yakın geçmişte bunları yapan ve Müslüman kardeşlerimizi acımasızca ve hunharca katleden katile, kin ve nefret beslemeyeceksek, bu geçmişin bizi ipotek altına almasına müsaade etmeyeceksek, o zaman Gazze ve Filistin’de yaşananların da bizi ipotek altına almasına müsaade etmemiz gerekiyor. Erdoğan’a göre, Gazze’de neredeyse 40 bin Müslüman kardeşimizi katleden ve soykırım yapan Yahudi varlığına da düşmanlık beslememeliyiz. İçgüdüsel olarak bile bir insan, ailesini, kardeşlerini öldüren birine kin ve nefret besler. İntikamlarını almanın yollarını arar, tevessül eder. Ama demek ki Erdoğan, insanlığını bile kaybetmiş bir köledir. Böylesi köleci bir mantık ve zihniyet yüzünden İslam ümmeti bu durumdadır.

Sykes-Picot bayrağını milyonlarca Müslümanın kanından ve canından mukaddes gören, Sykes-Picot topraklarına saldırı olmadıkça İslam topraklarına yapılan saldırıyı kendisine yapılmış bir saldırı olarak saymayan, Sykes-Picot bayrağına uzanan “elleri kırarız” dediği halde Milyonlarca Müslümanı öldüren birine elini uzatan, “Kudüs bizim kırmızı çizgimiz” dediği halde Kudüs’ü yakıp yıkan Siyonist varlık ile ticari ilişkilerini sürdüren Erdoğan gibi bir yöneticiden Müslümanlara zerre kadar hayır gelmez. Erdoğan, olaylara ve kişilere İslam ideoloji perspektifinde bakmadığı sürece kölelikten ve ABD’nin esiri olmaktan kurtulamayacaktır. Kölelik ve esaret Erdoğan’ı tamamen esir almış, gözlerini kör etmiş durumda. Bu kölelik ve esaretten de kurtulacak gibi görünmüyor. İslam ümmetini böyle köle ve esir yöneticilerden ve liderlerden ancak Hilafet kurtarabilir. Hilafet Devletini kurmadığı sürece böylesi köle yöneticilerin esiri olmaya devam edecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ercan Tekinbaş

Devamını oku...

Afganistan'daki İktidar Rejimi; Allah’a Giden Yoldan Birleşmiş Milletler Yol Haritasına!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Afganistan'daki İktidar Rejimi; Allah’a Giden Yoldan Birleşmiş Milletler Yol Haritasına!

Haber:

25 ülke ve beş uluslararası örgütün özel temsilcilerinin katılımıyla 30 Haziran Pazar günü başlayan Doha’daki Afganistan konulu toplantının üçüncüsü, iki gün üst üste yapılan görüşmelerin ardından sona erdi.İktidar rejiminin sözcüsünün başkanlığındaki Taliban heyeti, özel sektör, bankacılık ve narkotikle mücadele konularını ele aldı.Toplantıya liderlik eden BM Genel Sekreter Yardımcısı toplantıyı “olumlu” olarak nitelendirdi.

Yorum:

Bu toplantı, BM Güvenlik Konseyi Afganistan Koordinatörü Feridun Sinirlioğlu'nun bağımsız değerlendirmesinden ortaya çıkan 2721 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı sonrasında gerçekleşti.İktidardaki rejimin uluslararası sisteme siyasi entegrasyonuna yönelik Birleşmiş Milletler “yol haritası” olarak bilinen bu belge, Afganistan’ı uluslararası hukuka uymaya, kapsayıcı bir hükümet kurmaya, ulusal diyalog başlatmaya ve Afganistan için özel bir temsilci atamaya teşvik ediyor.Bu yol haritasının uygulanmasının sağlanmasını hedefleyen Doha’daki 3. toplantıya iktidar rejimi, sadece başarılarını Birleşmiş Milletler’e sunmak için bir “raportör” olarak oradaydı. Görünen o ki Birleşmiş Milletler, Taliban'ın raporundan memnun kalmıştır; zira BM heyetinin başkanı, Taliban’ın açıklamasını ikna edici olarak nitelendirdi.

Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan yol haritası, esasında iktidardaki rejimi küresel laik düzene entegre etme ve onlarla siyasi ve istihbarat anlaşmaları sağlamayı amaçlayan bir Amerikan planıdır.İktidar rejimi defalarca İslam şeriatı çerçevesindeki her türlü anlaşmayı kabul ettiğini açıklamış olsa da ancak iktidar rejiminin Birleşmiş Milletlerin çizdiği yol haritasını tanıması ve düşmanın kurallarına göre oynaması, şeriata bağlı kalma iddiasını anlamsız bir hale getirmektedir. Nitekim bu toplantıların daha çok çıkar odaklı olduğu ve değere dayalı tartışmaların ertelendiği görülmektedir. ABD, Birleşmiş Milletlerin liderlik rolü aracılığıyla, teşvik paketleri temelinde iktidardaki rejimle birlikte ilerlemeyi planlıyor; bu nedenle insan hakları, kadınların eğitimi ve özel bir temsilci atanması gibi konular, Taliban’ın sempatisini kazanmak için bir kenara konulmuştur. Zira Birleşmiş Milletler, öncelikle iktidardaki rejimi hesap verebilir bir hale getirmek için küresel sisteme entegre etmek istiyor. Bu yüzden Taliban, Doha’daki ikinci toplantıya katılmadığından dolayı Birleşmiş Milletler onun Doha’daki üçüncü toplantıya katılmasını istemiştir.

Bu toplantı esas olarak siyasi ve ekonomik etkileşimlere odaklanmış olsa ve Taliban da BM platformunu siyasi ve ekonomik hedeflerine ulaşmak için kullanacağına inansa da, küresel laik düzene entegre olduktan sonra laik değerlerin dayatılmasından kaçmak, kendi kendini kandırmak demektir. Ayrıca Taliban sözcüsü, şeriata aykırı olmadığı sürece uluslararası anlaşmaları kabul edeceklerini söylemişti. Bu tamamen kötü bir anlayış ve vehimden ibarettir. Birincisi:Birleşmiş Milletlere üye olmak, onun ideolojisinin ve evrensel ideolojiyi ve liberal değerleri güçlendirmek olan temel amacının kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Zira büyük güçlerin dışındakilerin BM’nin talimatlarına meydan okuması imkansızdır. Çünkü mevcut küresel sistem, devletlerin mutlak egemenliklerini sınırlayan göreceli bir egemenliğe izin vermekte olup göreceli bir egemenlik ile de şeriat kurallarının uygulanması imkansızdır.

İktidardaki rejim defalarca iç meselelerin kendi iç işlerine ait olduğunu belirtmiş olsa da ancak BM, laik değerlerin uygulanmasının sadece uluslararası bir mesele olmadığını, aksine bu değerlerin iç ve dış politikalarda da dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Nitekim siyasi İşlerden sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo Taliban için şunları söylemiştir: “Afganistan, insan ve sivil haklara odaklanan birçok uluslararası sözleşme ve anlaşma imzalamıştır.Hükümetin değişmesi önemli değildir. Zira bu ülke, bir ülke olarak bu anlaşmalara imza atmıştır; yani mesele, sadece iç mesele değildir; bunu açıkça belirttik.”

Bu nedenle bu yol haritasının, Allah Subhanehu ve Teala’yı razı etmeye yol açmayacağının ve Batılı güçlerin siyasi, ekonomik ve istihbarat şartlarını kabul edip onların değerlerine bağlı kalmadıkça da Batılı güçleri memnun etmesinin imkânsız olduğunun net olması gerekir.

Yol haritalarını ve düşmanın kurallarını kullanmak, bizi her alanda Allah Subhanehu ve Teala’dan uzaklaştıracaktır; bu yüzden iktidar rejiminin bugün laik diplomasi temelinde hareket etmek istemesi, onun Batı’nın tuzağına düşmesine yol açacaktır. Nitekim şu andan itibaren Taliban, Batı tarzı temelinde siyaset uygulamaya başlamıştır. Örneğin bu toplantıda Taliban sözcüsü Gazze meselesine değinerek şunları söyledi: “Gazze’de savaş suçu ve soykırım işleyenler, insan haklarına riayet etme konusunda bize ders verecek ahlaki konumda değildir.”Bu hatırlatmanın Gazze’deki mağdurları savunmak için değil de onların acılarını Taliban lehine kullanmak ve manipüle etmek için yapıldığı ifadelerinden açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Taliban bu argümanla eylemlerini meşrulaştırmak istemektedir.

Bu nedenle çok geç olmadan, Allah Subhanehu ve Teala’nın belirlediği yol haritasına göre hareket etmek ve sadece O’nun rızasını kazanmak için çalışmak en efdal olanıdır. İslam’ın yol haritası ise, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin kurulmasından ve İslami hayatın yeniden başlamasından başka bir şey değildir. Dolayısıyla şayet bunu yapmaz ve Allah Subhanehu ve Teala’nın ahdine bağlı kalmaz isek, o zaman şüphesiz Allah Subhanehu ve Teala, otorite ve nüfuzu kötüye kullanarak zulüm ve zorbalık işleyenleri değiştirecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Yusuf Arslan

Devamını oku...

“İşte O Zaman Ruveybida Konuşacak”

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

وينطِقُ فيها الرُّويْبِضَةُ

“İşte O Zaman Ruveybida Konuşacak”

Haber:

Ortadoğu meseleleri ve Arap-“İsrail” çatışması konusunda uzman Fransız gazeteci Georges Malbrunot, Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Muhammed bin Abdulkerim İsa’nın “Marine Le Pen ile iyi ilişkileri” hakkındaki açıklamalarını, “şaşırtıcı açıklamalar” olarak nitelendirdi.

Middle East Eye internet sitesinin aktardığı açıklamalara göre Le Figaro gazetesi muhabiri, sosyal paylaşım sitesi X hesabından attığı tweet aracılığıyla şu açıklamayı yaptı; Muhammed bin Abdülkerim İsa Pazartesi günü Londra’daki bir araştırma merkezi önünde yaptığı bir konuşmada şunları söyledi: “Kendisiyle iyi bir ilişkimiz var, Fransa’ya her gidişimizde Sayın Le Pen ile görüşüyoruz.”

Ve şöyle devam etti: “Eski Suudi Arabistan Adalet Bakanı 2016’dan bu yana şunları ekledi: Birbirimizle konuşurken oldukça şeffafız… Arkadaş gibi diyalog kuruyoruz. Karşılıklı anlayışa dayalı bir dostluğumuz var.”

Malbrunot, takipçileriyle etkileşime geçtiği aynı tweeti aracılığıyla şunları ekledi: “Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri şöyle soruyor: Fransa’dayken cumhuriyetin değerlerine saygı duymalıyım; aksi takdirde değerlerine saygı duymadan bir ülkeye nasıl girebilirim?”

Fransız gazetecinin tweetine göre Muhammed bin Abdülkerim İsa şöyle bir eklemede bulundu: “Sayın Le Pen bana bunun İslam olup olmadığını sordu, ben de ona, evet, bu İslam dedim.” (Arabic 21, 04/07/2024)

Yorum:

Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: سَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ سَنَوَاتٌ خَدَّاعَاتُ يُصَدَّقُ فِيهَا الْكَاذِبُ وَيُكَذَّبُ فِيهَا الصَّادِقُ وَيُؤْتَمَنُ فِيهَا الْخَائِنُ وَيُخَوَّنُ فِيهَا الأَمِينُ وَيَنْطِقُ فِيهَا الرُّوَيْبِضَةُ قِيلَ وَمَا الرُّوَيْبِضَةُ قَالَ الرَّجُلُ التَّافِهُ فِي أَمْرِ الْعَامَّةِ İnsanlara öyle aldatıcı seneler gelecek ki, o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlü olanlar da yalanlanacaklardır. O zaman hainlere itimat edilecek, emin olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruveybida konuşacaktır.” Denildi ki Ruveybida da nedir? Buyurdu ki: “Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) müptezel adamdır.”

Sen doğru söyledin, ey Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem!

Şayet bir rejim İslam’a ve Müslümanlara karşı savaşıyor, Batılı kafirleri dost ediniyor ve gâsıp Yahudilerle normalleşmeyi arzu ediyorsa… böyle bir rejimin bizim için, İsa gibi Ruveybidalardan başka birini çıkarması düşünebilir mi?!

Ama bir sistem, Allah’ın şeriatına göre hükmediyor, İslam ehlini dost ediniyor, alimlere büyük saygı duyuyor ve cihat sancağını yükseltiyorsa... işte böyle bir sistemin bizim için, büyük efendilerimiz Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin, İbn-i Avf, İbn-i Cerrah, Zübeyr, Talha, İbn-i Mesud, İbn-i Abbas, İbn-i Müseyyeb, İbn-i Cübeyr, Ebu Hanife, Malik, Şafii, İbn-i Hanbel, Leys ve Evzâi (Allah hepsinden razı olsun) gibilerini çıkarması düşünülebilir.

Allah’ım bize bir an önce Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti nasip et ki, Sana itaat edenler yücelsin, Sana isyan edenler zelil olsun, iyilik emredilsin ve kötülükten de nehyedilsin; Allahumme Amin!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdulaziz Munîs - Kuveyt

Devamını oku...

Sömürgecinin Mahalle Yöneticileri Beldelerimizin Siyonistleridirler Gazze’nin Yok Edilmesine ve El-Haram Katliamına Ortaktırlar!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sömürgecinin Mahalle Yöneticileri Beldelerimizin Siyonistleridirler

Gazze’nin Yok Edilmesine ve El-Haram Katliamına Ortaktırlar!

Müslüman ülkelerdeki ulusal devlet, sömürgeci kâfir Batı’nın azim İslam Hilafetimizin enkazı üzerine bizim için kurduğu bir hapishane, mezbaha ve bir mezarlık olup onların başındaki hain ajan yöneticileri de hapishane gardiyanları, cellatlar, mezbaha kasapları ve mezar kazıcılarıdır.

Aynı şekilde ulusal devlet, sömürgeci kâfir ve onun zorba hırsızları için bir üreme ve otlak alanı ve kötü spermalar için bir rahimdir; bu yüzden suçlu ve hırsız bir yöneticiden, çete bir hükümetten, hain ve paralı politikacılardan, ahlaksız ve facir medyadan, iki yüzlü ve yalancı fakihlerden ve harap olmuş ülkelerden başka bir şey doğurmaz. Sömürgecinin mahalleleri ve onların zararlı yöneticileri, yaşantımızın sıkıntılı olduğu, durumlarımızın kötüleştiği ve ülkelerimizin sömürgeleştirildiği bir dönemden başka bir şey değillerdir; zira onlar sayesinde zulme ve baskıya maruz kalıyoruz, sömürgeleştiriliyoruz, aç kalıyoruz, çıplaklaştırılıyoruz, hastalanıyoruz, körleştiriliyoruz, cahilleşiyoruz, ayartılıyoruz, ateistleştiriliyoruz, inkar ediyoruz, sıkıntıya düşüyoruz, helak oluyoruz ve yine onlar sayesinde dünyada ve ahirette hüsrana uğrayacağız.

Gazze savaşı ve halkının yok edilmesi, onlarca yıldır Müslüman ülkelerin sömürgeleştirilmiş olduğunun şarlatanlık, siyasi saptırma ve kültürel tahrifat gibi yoğun bir dumanla örtbas edildiği ve bu sömürgecinin, kafir Batı’nın bizi bağladığı fikri, kültürel, politik ve ekonomik prangalar, hatta askeri bağımlılık gibi birçok yönler aracılığıyla hâlâ bu ülkenin üzerine çöreklendiği şeklindeki acı siyasi gerçeği ortaya çıkarmıştır. Gazze savaşıyla birlikte sömürgeci Batı ifşa olduğu gibi vahşi uluslararası sisteminin giriş bölümlerinin ve tüzüklerinin sahteliğinin, insan hakları yalanlarının ve uluslararası adaletinin batıllığının üzerindeki kara bulutların dağılmasının ardından tamamen açığa çıkmıştır. Yine sömürgeci Batı’nın, bu sefil sahte bağımsızlık yoluyla kurbanlarını aldatmaya çalıştığı gibi ahlaki ve siyasi bir uyanış için gelişmediği, ancak uluslararası durum ve güç dengesindeki derin tarihsel dönüşümlerin bir sonucu olarak sömürgecilik durumunun geliştiği Batı medeniyetinde, kültürel ve siyasi yapısında kök salmış sömürgecilik durumu da net bir şekilde açığa çıkmıştır. Bunun ardından Batı’da, güç dengesinin bozulduğu ve yüksek maliyetinden dolayı eski sömürgeci ve doğrudan çatışma durumunu sürdürmenin imkansız olduğu yönünden bir idrak oluşmuştur; bunun üzerine sömürgeci Batı, sömürgecilik metodunu ve amacını korumak için sömürgecilik yöntemlerini değiştirmeye karar verdi. Bunu gerçekleştirmek için de Batı, sömürgeleştirilmiş “ulus devletin” ve onunla birlikte sömürgeciliğin istikrarını ve sürekliliğini sağlamak için yerel baskı araçlarıyla birlikte sömürge devletini yönetmek ve sömürgecilik misyonunu ve hedefini gerçekleştirmek için sömürgeleştirilmiş “ulusal devlet”, bağımsızlık yanılsaması ve (kral, başkan, şeyh, prens ve hatta İran Şahı gibi imparator şeklindeki) yerel ajan yönetici gibi en büyük aldatmacasına ve zehirli yeniliğine başvurmaya karar verdi.

Bugün yeni ortaya çıkan şey, İslam’ın ideolojik canlılığını yeniden kazanması ve insan yapımı medeniyet ve kültür sistemlerine karşı ezici meydan okuması karşısında Batı medeniyeti ve kültürünün yankılanan iflası, sonra Batı’nın, Müslümanları medeniyet ve kültürel olarak Batı’ya yönlendirilen ve ona tabi olan ikinci sınıf öğretmenlere dönüştürme konusundaki iğrenç siyasi başarısızlığı, sonra da Batı’nın Müslümanları, birbirinden nefret eden, birbirine sırtını dönen ve birbiriyle çatışan halklar ve milletler haline getirme konusundaki başarısızlığıdır. Zira Batı’nın ümmetin varlığının arasına ektiği milliyetçilik ve vatancılık projesi artık etkili değildir; aksine İslam ümmeti olarak kimliğini yok etme konusunda iflas etmiştir. Bu da Batı’nın, İslam ve onun ümmetiyle karşı karşıya gelmesine neden olmuştur ki bu da Batı'nın İslami durumla yüzleşmesindeki bu kanlı vahşetini ve sadist barbarlığını açıklamaktadır. Nitekim Batı’nın vahşeti ve barbarlığı en üst düzeydedir; çünkü İslam ile kafir Batı arasındaki medeniyet çatışması, son ve nihai aşamasındadır. Bu da Batı’yı İslam'la girdiği son medeniyet savaşında tüm sömürgeci araçlarını kullanmaya zorlamakta ve Batı, medeniyetinin yok oluşunun ve İslam’ın yeniden dirilişinin kabusunu yaşamakta ve aynı şekilde dahili ajanlardan oluşan tüm yerel kartları onu yakmaktadır; zira medeniyet çatışmasının bu son aşaması, ulusal devlet ile işlevsel sömürge arasındaki tüm yapay engelleri parçalamış, sömürgenin hakikatini ifşa etmiş, devletin sahteliği tamamen ortadan kalktığı gibi yönetici de ortadan kaybolmuş olup böylece bizler, sömürge projelerini uygulamak, sömürgeciliğin misyonunu gerçekleştirmek ve sömürgecinin hakimiyet, kontrol ve hegemonya konusundaki hedefini gerçekleştirmek için görevli sömürgecinin ajanıyla karşı karşıya kaldık. Nitekim bugün sömürgecinin durumu yok olma aşamasında olup bununla birlikte yöneticinin ve yönetimin ihaneti durumunun ötesine geçerek, ümmete olan düşmanlığı sömürgeci kafir Batı’nın düşmanlığı gibi olan sömürgecilik karakterindeki bir sömürgecilik ajanlığına dönüştük. Dolayısıyla bizler, sömürgeci kâfir Batı’nın ümmete karşı zorla yönetici olarak dikip ümmetin varlığının içine sızmış ve ümmete ve çıkarlarına düşman olan bir düşman vakasıyla karşı karşıyayız; ama bugün Gazze savaşı, sömürgeci ve sömürgecinin ajanının üzerindeki örtüyü kaldırmış ve bizler, biri iç ve diğeri dış düşmanla olan hadari bir savaş halinde olduğumuzun ve savaşımızın her iki cephede de gerçekleştiğinin farkına vardık.

Siyonist Haçlının, bugün Gazze’deki kanlı medeniyet savaşına yönelik vahşeti ve barbarlığını ve sömürgecinin ajanları ile sömürgecinin mahalle yöneticilerinin ümmet ve onun çıkarlarıyla yaptığı bu açık ve küstah çarpışmayı, İslam’ın hadari ve siyasi olarak meydan okuması ve Batı projesinin yaşadığı ölümcül durum karşısında Batı’nın acizliği ve baskısı dayatmaktadır; zira sömürgecinin ajanları iç düşmanlar olup onların politikaları, asıl olan sömürgeci Batı’nın bir kolu durumundadır ve onlar, İslam’a, ümmetine ve çıkarlarına tam bir düşmanlık içindedirler; bu yüzden onların politikaları ancak sömürgeci Batı’nın politikaları ışığında anlaşılabilir; zira onlar, Batı’nın politika yapıcıları değil, onun hizmetkarları, çalışanları ve araçlarıdır.

Sömürgecinin mahalle ajanları bugün, İslam ile kafir Batı arasındaki medeniyet savaşında son derece yıkıcı ve ölümcül bir Batı topu ve bombası olup bugün bu savaşın kanlı arenası ise imanlı izzetli Gazze ve Şam’dır; zira onlar (sömürgecinin mahalle ajanları) kâfir Batı’nın bir kampı olup onların görevleri, İslam’ın hadari-medeniyet projesine meydan okumak, İslam’ın içeriğini havaya uçurmak, onun gücünü parçalamak, saflarını bölmek ve topluluğunu parçalamaktır. Dolayısıyla onların politikaları, İslam’a, onun ümmetine ve çıkarlarına yönelik ajanlıklarını ve düşmanlıklarını ifade etmektedir.

Gazze savaşı ve halkına yönelik bir türlü bitmek bilmeyen soykırıma rağmen geçen 5 Aralık’ta sömürge ülkesi BAE ile Yahudi varlığı arasında, gasp edilen Dubai ve Hayfa şehirleri arasında Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden geçecek bir kara köprüsünün işletilmesini öngören bir anlaşma imzalandı. Bu da Dubai limanını Suudi Arabistan, Emirlikler ve Ürdün’e bağlayan ve Hayfa limanına ulaşan yol üzerinden malların kara yoluyla taşınması alanında işbirliği yaparak Yahudi varlığına mal tedarik etmek ve onu Kızıldeniz’deki seyrüsefer sorunlarından kurtarmak içindir. Nitekim kaynaklar, Yahudi varlığına ait “Traknet” şirketinin BAE ile bir anlaşma imzaladığına dikkat çekmekte ve “Traknet” şirketinin, ABD Ordusu’na hizmet veren ve BAE, Orta Doğu, Afrika, Avrupa ve Kafkaslarda faaliyet gösteren Bahreyn’deki bir lojistik şirketi ile olan görüşmelerde ilerleme kaydettiğinden ve ayrıca bunun bizi yok etmek için Yahudi varlığına tedarikte bulunmak ve ona gerekli olan şeyleri sağlamak amacıyla kara köprüsü projesiyle de bağlantılı olacağından bahsetmektedir.

Şam topraklarının doğu yakasında ve nehrin doğusundaki sömürgeye gelince; oradaki İngiliz ajanı onu, Amerikan sömürgecisine kadar götürdü; zira 2021 yılında imzalanan Amerikan-Ürdün savunma anlaşması, Amerikan kuvvetlerine, uçaklarına ve araçlarına Ürdün topraklarına serbest giriş hakkı tanımış ve ülkedeki üslerde konuşlanmış yaklaşık 3.000 Amerikan askerine Ürdün mahkemeleri tarafından dokunulmazlık tanınmıştır. Böylece kalelerimizi yok etmek ve kanlarımızı dökmek için harekete geçen sömürgeci Amerika’nın uçaklarının ve insansız hava araçlarının bir üssü haline gelmiştir. Dahası sömürgecinin ajanı, Batı’nın coğrafyamızın kalbindeki stratejik üssü olan Yahudi varlığının savunulmasına bile ortak olmuştur; zira sömürge ülkesinin (Ürdün) hava kuvvetleri, Yahudi varlığına doğru ilerleyen onlarca İran insansız hava aracına karşı koyup düşürmüş ve “Aksa Tufanının” Yahudi varlığının tarımsal üretimine darbe indirmesinin ardından varlığa domates ve sebze sağlamıştır.

Sonra sömürge ülkesi Mısır’daki Siyonistlerin ajanı, Gazze halkını kuşatma ve aç bırakma yoluyla yok etmek için görevlendirilmiş olup onun, Gazze ile Mısır topraklarındaki Refah’ı birbirine bağlayan tünellerin yıkılması, sınır şeridi bölgesindeki sakinlerin boşaltılması sürecinin uygulanması, mevcut evlerin yıkılması ve yerin derinliklerine kadar uzanan beton bir bariyerin dikilmesiyle başlayan düşmanca suç eylemleri gibi uzun ve derin bir tarihi geçmişi vardır ki sınırları kapatma olayı, ajan Sisi’nin Temmuz 2013’te iktidara gelmesinden bu yana bir norm haline gelmiştir.

Ankara’nın ajanı ve şarlatanına ve mıntıka ve bölgede uzun kolları olan sömürge ülkesi Türkiye’ye gelince; Globes ekonomi sitesinin Yahudi yetkililere dayandırdığı haberine göre Türkiye, Ceyhan Limanı’ndan Yahudi varlığına petrol taşıyan tankerlerin yüklemesini henüz durdurmamıştır. Zira Azerbaycan, Yahudi varlığı için önemli bir petrol tedarikçisi olarak görülüyor ve petrol de Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden ulaşıyor ve bu yüzden petrol tankerleri Ceyhan Limanı’ndan yüklenerek Yahudi varlığının Hayfa Limanı’na gidiyor. Ayrıca sömürge ülkesi Türkiye’nin ekonomik verilerine ve dış ticaret istatistiklerinin veri tabanına göre Türkiye, 2024 yılının 01. ve 02. aylarında Yahudi varlığına, 2 milyon 919 bin 58 Türk Lirası (90 bin Dolar) değerinde mühimmat ve silah ihraç etmiştir. Bunun yanı sıra Barut ve patlayıcı madde ihracatının değeri 1 milyon 940 bin 36 Türk Lirası (60 bin Dolar) değerine, biyodizel, yangın söndürme malzemeleri, dezenfektan ve tarım ilaçlarının da aralarında bulunduğu kimyasal ihracatların değeri ise 33 milyon 75 bin 119 Türk Lirasına (1 milyon 300 bin Dolara) ulaşmıştır; yani bizler, sömürgecinin Türkiye’deki ajanı Erdoğan’ın silahlarıyla yakılıp yok ediliyoruz.

Bir de İslami Batı’da, sömürgecinin Faslı bir ajanı var ki Yahudilerinin onun yanında bir itibarı vardır; zira o, kendisine Yahudilerden bir danışman seçtiği gibi Yahudi varlığı ile bir dizi askeri, güvenlik ve ekonomik anlaşmalar yapmıştır. Gazze tarif edilmesi imkânsız bir şekilde yıkılmasına ve taşları parçalayan evlatlarımızın katledilmesine rağmen ancak sömürgecinin ajanı bu konuda ülke halkının tersine bir düşünceye sahip olup katliamında Yahudi varlığına yardım etmektedir. Zira ABD’den Yahudi varlığına gitmek üzere yelken açan Yahudi varlığının donanmasına ait yeni çıkarma gemisi, malzeme ikmali yapmak üzere Fas’ın kuzeyindeki Tanca limanına gelmiştir. Nitekim bir bilgi kaynağı Glabes Gazetesi’ne şunları söyledi; malzeme almak için Fas ile temasa geçilmiştir. (RT Rusça). Ayrıca Arabicpost sitesi tarafından incelenen Yahudi varlığının resmi verileri, Yahudi varlığına tedarik edilen Fas ürünlerinin sayısının 113 ürüne ulaştığını ortaya çıkarmıştır; bu da sömürge ülkesi Fas’ın, yapılan incelemede Yahudi varlığına 206 çeşit ürün ihraç ettiği ortaya çıkan sömürge ülkesi Mısır’dan sonra ikinci ihracatçı olduğu anlamına gelmektedir. Yine “İbrahim Barış Anlaşmaları Enstitüsü” tarafından yayınlanan bir önceki raporda, Fas ile Yahudi varlığı arasındaki ticaret hacminin 2023 yılında rekor bir seviyeye ulaştığı ve bunun 2022 yılında kaydedilen rakamın iki katından fazla olduğu belirtildi. Dolayısıyla bizler, ajan rejim ile Yahudi arasındaki tam bir entegrasyonla karşı karşıyayız ve Yahudi varlığının düşmanları, sömürgecinin mahalle rejiminin de düşmanlarıdır.

Bir de Hicaz topraklarında, kendisini sömürgeciye hizmet etmeye adayan, Beytullahi’l Haram’daki hacılara katliam yapan ve onlara Gazze ve Şam halkının yok oluşunun bir türünü tattıran sefil bir ajan vardır; zira tesis eksikliği, ulaşım eksikliği, ekipman eksikliği, ambulans eksikliği ve hatta 60 dereceyi aşan kavurucu sıcakta su eksikliği nedeniyle Beytullahi’l Haram’daki hacıları kasıtlı ve bilinçli olarak ihmal ederek işlediği iğrenç suçun bir sonucu olarak binden fazla telbiye getiren saf Müslümanlar hayatlarını kaybetmişlerdir. Sonra baskıcı ve işkenceci ajanın polisi, Beytullah’daki telbiye getiren saf Müslümanlara suçlular gibi muamele etmektedir. Beytullah’a gelen hacılara karşı işlenen bu suç, Batı’nın “aşırılık ve terörün kaynaklarını kurutmak” olarak adlandırdığı ancak dindar Müslümanların kaynaklarını kurutmaya yönelik Haçlı medeniyet savaşının maddelerinin uygulanmasına yönelik bir politika ve yaklaşımdır. Hicaz topraklarındaki sömürgecinin ajanının rolü, engelleyici şartlar, son derece yüksek maliyetler ve zorlu hac koşulları yoluyla Müslümanların hac yapmalarını engelleyerek sömürgecinin politikasını uygulamaktadır; bugün de Betullahi’l Haram’dan uzaklaştırmak için ölünceye kadar kötü muamele ve işkence yöntemini benimsemiştir.

Hac, İslam ümmetinin gerçek vücut bulmuş bir hali ve İslam’ın, insanı kendi potasında eritme konusunda azametinin ve kudretinin bir tercümesidir. Hadarat anlamda Hac ise; sömürgecinin mahallelerini İslam ümmetini ve coğrafyasını parçalama ve bölme projesine hizmet etme temelinde inşa eden Batı’nın vatancılarının, milliyetçilerinin ve asabiyetlerinin her yıl sürekli ve tekrarlanan bir şekilde parçalanmasıdır.

Bizler, Batı’nın sömürgeci projesine yönelik son derece yıkıcı bir medeniyet çarpışması durumuyla karşı karşıyayız; Hac ise “İslam en üstündür ve hiçbiri ondan daha üstün olamaz” şeklindeki büyük hadari aksiyomun açık bir tercümesidir. Ayrıca Hac, sömürgeci Batı’nın parçalanmasının zıddı olduğu gibi sömürgecinin mahallesi Suudi Arabistan’ın da zıddıdır; zira bizler, medeniyet savaşının son aşamasında olduğumuz ve Batı’nın yok oluşu da bir taş atımı uzaklıkta olduğu için Batı’nın, sömürgecinin ajanları üzerinden, ister gizli ve açık olsun, isterse ahlaksız, sert ve kanlı bir şekilde olsun her yöntem ve araçla İslam’a karşı savaşmasını gerektirmektedir.

Hac’da İslam’a karşı savaş verilmekte olup mahallenin ajanı Hicaz sefihi, bu rol için görevlendirilmiştir; yani gerçekte Müslümanların haccetmesi, yasak hükmündedir; zira geçtiğimiz on yılda boyunca toplam hacı sayısı, 200 milyondan oluşan bir ümmetin içinden 23 milyon 796 bin 977 hacı vardır. Bu arada sömürgecinin mahalle ajanı, alemlerinin Rabbinin dinine karşı savaşmakta olup sömürgecinin mahallesini, düşük ve aşağılık insanlar için bir iniş pistine dönüştürmüştür; zira Riyad’daki sefahat ve müstehcenlik sezonunda, 6 aydan kısa bir süre içinde 20 milyon erkek ve kadın aşağılık insanı kabul etmiş ve tek bir aşağılık kişinin bile boğulduğunu, susuzluktan öldüğünü veya mahallenin baskı araçlarının korkutmasından şikayet ettiğini duymadık! El-Haram katliamı, Haccı engellemenin ve Beytullahi’l Haram’dan uzaklaştırmanın kanlı yöntemleridir.

Bugün çürüme durumuna ulaşmış sömürgecilik durumunu ve bununla birlikte Batı medeniyetinin yok oluşunun işaretlerini yaşarken öte yandan İslam medeniyetinin artan ve yükselen canlılığını ve yakın zamanda yeniden dirileceğine dair işaretlerini yaşıyoruz; dolayısıyla Batı, İslam’a karşı kendi yok oluşu için savaşmakta olup bugün onun İslam’a ve ümmetine karşı sergilediği tüm barbarlık, vahşet ve sadist muamelesi, onun son çırpınışlarının sert bir hareketi mesabesindedir. Bu yüzden Batı, sömürgeci mahallesinin ajanları başta olmak üzere tüm stratejik stoklarına çağrıda bulunmaktadır. Sömürgecinin bugünkü durumu Batı’nın ana merkezinden idare edilmekte olup onun tek konusu İslam’a karşı savaşmaktır; onun ana ve stratejik silahı ise, sömürgenin ve sömürgeciliğin bekası için İslam’ı ortadan kaldırmak amacıyla görevlendirilmiş sömürgecinin mahalle ajanlarıdır. Onlardan her birinin, İslam’a ve ümmetine karşı yürütülen bu vahşi ve kanlı medeniyet savaşında bir rolü ve işlevi vardır.

Yeryüzünün doğusu ve batısındaki Müslümanlar topluluğu! Yöneticileriniz ama tüm yöneticileriniz, İslam’ınızı ortadan kaldırmak, cemaatinizi havaya uçurmak ve sizin düşmanınız adına sömürgecinin mahallerini idare etmek için çalışan sömürgecinin ajanlarıdır; yöneticileriniz ama tüm yöneticileriniz, sizin düşmanlarınızdır; peki aklı başında biri için, size düşman olan birinin size yönetici olması mantıklı mıdır?!

هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ

Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl da döndürülüyorlar.” [Münafıkun 4]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Münâcî Muhammed

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER