Çarşamba, 30 Safer 1446 | 2024/09/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Irkçı Kampanyalar ve Suriyeli Mültecilerin Zorla Sınır Dışı Edilmesi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Irkçı Kampanyalar ve Suriyeli Mültecilerin Zorla Sınır Dışı Edilmesi!

Haber:

Birleşmiş Milletler, bazı ülkelerdeki Suriyeli mültecilerin ciddi risklerle karşı karşıya kaldıklarını ve kendi ülkelerine zorla sınır dışı edilmeleri riskinden dolayı uyardı. Nitekim BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Sergio Pinheiro, 3/7/2024 Çarşamba günü Cenevre'de düzenlenen BM İnsan Hakları Konseyi'nin 56. oturumunda yaptığı açıklamada, Suriyelilerin sınır dışı edilme ve zorla geri gönderilme riskinin giderek arttığını söyledi.Yakın zamanda komşu ülkelerden dönen mültecilerin tutuklanma, kaybolma ya da evlerinin ve çiftliklerinin tahrip edilmesi riskiyle karşı karşıya kaldıklarını, zira Suriye’de geçimlerini sağlamanın bir yolu olmadığını vurguladı. (El-Arabi El-Cedid)

Yorum:

Suriyeli mülteciler, suçlu Beşar rejiminin vahşetinden kaçarak karada ve denizde zorlu bir iltica yolculuğuna çıktılar; onlardan birçoğu insan kaçakçılarının kurbanı olurken birçoğu da varış noktalarına ulaşamayıp ya boğularak ya da çöllerde trajik koşullar altında hayatlarını kaybettiler; onların arasından Avrupa ülkeleri ya da komşu ülkeler gibi varacakları yere ulaşmayı başaranlar, geçim kaynaklarını kısıtlayan ve onları, yaşam gerekliliklerinin sağlanmadığı, hatta bazıları Ürdün'deki Zaatari ve Rukban mülteci kampları gibi “ölüm kamları” olarak adlandırılan kamplara yerleştiren ajan rejimlerin altında yağmurdan kaçarken doluya tutuldular.

Durumu daha da kötüleştiren ve bu mültecilerin acılarını artıran şey,özellikle Lübnan ve Türkiye’de mültecilere karşı yürütülen menfur ırkçılık kampanyaları, sığındıkları ülkelerde “ağır misafir” olarak görülmeleri, sınır dışı edilmelerinin talep edilmesi, “ülke halkının geçimini kestikleri” gerekçesiyle onlara karşı kışkırtmalar yapılması ve onların oradaki kaos ve sorunların sebebi olarak görülmesidir! Maalesef mesele söz ve sloganlarla sınırlı kalmamış, aksine Türkiye’nin Kayseri ilinde olduğu gibi mültecilere ve mallarına saldırılar düzenlenmiş, bu ırkçı kampanyalar, seçim tartışmaları ve siyasi çıkarlar çerçevesinde siyasetçiler, partiler, medya kuruluşları, daha ziyade suçlara ve saldırılara göz yuman ve faillerini cezalandırmayan resmi makamlar tarafından körüklenmiştir; bunun da ötesinde Türkiye ve Lübnan gibi bu resmi makamlar, yeniden baskıyla, işkenceyle, tutuklamayla ve öldürülmeyle karşı karşıya kalmaları için Suriyeli mültecileri fiilen suçlu Beşar’ın kucağına göndermeye başlamıştır! Suriye İnsan Hakları Ağı, 56’sı çocuk ve 30’u kadın olmak üzere en az 1.236 keyfi tutuklama vakasını belgelemiştir; bunların 1.007’si bu yılın ilk yarısında zorla kaybetme vakasına dönüşmüştür! Rapor, tutuklama operasyonlarının Suriye-Lübnan sınır bölgesindeki Masnaa geçiş noktasında Lübnan’dan zorla geri gönderilen Suriyeli mültecileri hedef aldığını, Lübnan ordusunun Lübnan’daki Suriyeli mültecileri hedef alıp baskınlar ve tutuklama kampanyaları düzenleyerek onları Suriye-Lübnan sınırına göndermesinin ardından, onların çoğunun Humus ve Şam vilayetlerindeki güvenlik ve askeri gözaltı merkezlerine götürüldüğünü vurgulamaktadır. Ayrıca rapor, ağın bu yılın başından bu yana Lübnan’dan zorla geri gönderilen en az 126 mültecinin tutuklandığını belgelediğini açıkladı. Yine raporda, Suriye rejim güçlerinin kontrolündeki geri dönüş bölgelerine ulaşmaya çalışan geri dönenleri hedef alan ve aynı zamanda Lübnan, Ürdün ve Şam Uluslararası Havaalanı geçiş kapılarından dönen mültecileri hedef alan tutuklama operasyonları da kaydedildi.

Başta Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelerdeki suçlu rejimler, Şam devriminin atlatılmasında, suçlu Beşar’ın rejiminin korunmasında ve efendileri Amerika’nın emirleri doğrultusunda Beşar ile ilişkilerin normalleştirilmesinde kirli bir rol oynadılar ve hâlâ da oynamaya devam ediyorlar. Bunu da Beşar’ın parçalanan iktidarının temellerini pekiştirmek ve "Allah İçin, Allah İçin" sloganıyla başlayan devrimi doğru yoluna geri döndüren her türlü gerçek değişim hareketini ortadan kaldırmak için yaptılar.Allah’tan, onların tuzaklarını başlarına geçirmesini, samimi kullarına iktidar vermesini ve onları suçlulara ve yardımcılarına karşı muzaffer kılmasını temenni ediyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Mûnasıra

Devamını oku...

Değişime Davet: İnsanların Hayatını Manipüle Etmeyen ve Sömürmeyen Tek Sistem İslam’dır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Değişime Davet: İnsanların Hayatını Manipüle Etmeyen ve Sömürmeyen Tek Sistem İslam’dır

Haber:

Kenya son günlerde, zaten enflasyon ve yüksek işsizlikle boğuşan bir nüfus için -yemeklik yağ, bebek bezleri ve ekmek gibi bir dizi günlük ihtiyaç maddesi de dahil olmak üzere- vergileri arttıran bir yasa tasarısının parlamentodan geçmesinin ardından kitlesel protestolara tanık oldu. Devlet Başkanı Ruto, şu ana kadar 39 kişinin ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına neden olan ölümcül protestoların ardından tasarıyı imzalamayı reddetti.

Yorum:

Genç neslin protestoları, şeker, ekmek ve yemeklik yağ da dahil olmak üzere günlük temel ihtiyaçlara cezai vergiler uygulayacak yeni bir mali yasa tasarısının yürürlüğe girmesiyle patlak verdi; bu ise özellikle yoksul Kenyalıları çok sert bir şekilde vuracak bir politikadır. Aynı yasa tasarısı, Cumhurbaşkanının konutunun yenilenmesi ve diğer cömert harcamalar için büyük miktarlarda para ayırmaktadır.

Haziran başlarında IMF, kredi ödemesi konusunda bir ön anlaşmaya varmış ve Kenya hükümetine gelirlerini artırma çağrısında bulunmuştu; bunun üzerine Kenya ek 2,7 milyar Dolar elde etme hedefi belirlemiştir. Dolayısıyla Nairobi’nin önünde, en yoksul insanları orantısız bir şekilde etkileyecek cezalandırıcı vergi politikaları yoluyla acıyı vatandaşlarına aktarmaktan başka bir seçenek yoktur. Bu konuda Kenya yalnız değildir; zira dünya çapında 3 milyardan fazla kişi, kamunun eğitim ve sağlık harcamalarından daha çok borç ödemeye harcayan ülkelerde yaşıyor!

Bu gösterilerin tetikleyicisi katı mali politikalar ve açgözlü siyasi sınıf olsa da medya organları, protestocuların Kenya gençliğinin duygularını temsil ettiği propagandasını yapmaya devam ediyor ancak onlar, kapitalizmin yozlaşmış ekonomik sistemini görme noktasında başarısız oldular. Kasvetli beklentilerle karşı karşıya kalan ve -ihtiyaçlarını umursamayan açgözlü bir siyasi sınıftan dolayı hayal kırıklığına uğrayan- gençlerin, tüccarlardan başka liderleri yok gibi görünüyor; bu yüzden onlar, kendiliğinden internet üzerinden örgütlendiler, büyük sanal yürüyüşler düzenlediler ve korkusuzca sokaklara çıktılar. Bu eşi benzeri görülmemiş protestolar, demokratik sınıfın ve aynı şekilde siyasi düşmanlık ve açgözlülükle dolu bir ekonomik model olan, dolayısıyla sıradan insanları temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan mahrum bırakan kapitalizmin tamamen başarısızlığına yönelik şiddetli bir tepkidir.

Sömürgeci Batı, değişimi seçimler, anayasal reformlar ve ekonomik tedbirlerle sınırlayan bir vehim yaratmıştır ki protestocular da aynı Batı tuzağına düşecektir; yani kendisini her türlü “değişimin” kaderinin sahibi olarak gören Batı’yı taklit edeceklerdir.

Sadece Kenya’daki değil, tüm dünyadaki gençlerin talep etmesi gereken gerçek değişim, insanlığın karşı karşıya olduğu sorunlara yönelik net çözümlere sahip olan bir sistemdir.Bu sistem ise, demokrasiyi sadece insanları kendi bencil planlarına bağlı tutmanın bir yolu olarak vaaz eden açgözlü seçkinler tarafından insanların hayatlarının kolayca sömürülmesine veya manipüle edilmesine izin vermeyecek olan İslam’dır. Nitekim Allah Subhanehu ve Teala Peygamberlerinin sonuncusu Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i, insanlara yalan söylemeyen ve onlara sadece muhasebe etme ve siyasete sahte katılım imkânı sunmayan gerçek bir İslami yaşam tarzıyla göndermiştir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şaban Muallim - Kenya

Devamını oku...

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’e Bir Mektup

  • Kategori Özbekistan
  •   |  

Hamd Allah’a mahsustur. Salat ve selam Rasûlullah’a, onun Âli ve ashabı üzerine olsun. Ve badu

Sayın Şevket Mirziyoyev, 2021 yılında BM İnsan Hakları Konseyi’nin 46. oturumunda yaptığınız konuşmada, “İşkenceyi Önleme Ulusal Önleme Mekanizması’nın devreye girmesiyle birlikte insan onurunu zedeleyen insanlık dışı işkencenin hiçbir türüne asla izin vermeyeceğiz. Bu tür suçlar, ne zaman işlendiğine bakılmaksızın cezalandırılmalı. İşkenceye Karşı Sözleşmenin İhtiyari Protokolünü onaylayacağız.” ifadelerine yer vermiştiniz. 

Özbekistan hükümetinin bu anlaşmaya taraf olduğu ve Özbekistan halkını işkence suçundan koruma sözü verdiği biliniyor.

Yine aynı yıl “İşkenceyi önleme sisteminin iyileştirilmesine ilişkin” yeni bir kararname imzaladınız. Bu amaçla, hızlı soruşturma, ön inceleme, soruşturma ve ön inceleme faaliyetlerini yürüten kurumlar ve ceza infaz kurumu personeli için işkence ile mücadele eğitim kursları düzenlendi. 19 Temmuz 2023 tarihinde Taşkent bölgesinde “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin uygulanmasına ilişkin Özbekistan Cumhuriyeti’nin altıncı periyodik raporunun hazırlanmasıyla bağlantılı olarak devlet kurumu çalışanlarının mesleki becerilerinin geliştirilmesi” konulu bir eğitim kursu düzenlendi. Özbekistan Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi basın servisine göre, Özbekistan bugün insan hakları ve özgürlükler alanında 80’den fazla uluslararası belgeyi onayladı. Bu bağlamda ülke içinde çok sayıda toplantı ve seminerler düzenlendi, kararlar alındı.

Özbekistan vatandaşlarının insan hak ve özgürlüklerini güvence altına almak amacıyla alınan tedbir ve kararlara rağmen 4 Ocak 2024 tarihinde içişleri görevlileri, istihbarat servisinin işbirliğiyle Taşkent şehrinde yaşayan ve 1999-2000 yıllarında yargılanan ve 20 yıl cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılan bazı Hizb-ut Tahrir’li kardeşlerimizin evlerine gecenin karanlığında baskın düzenlediler. Çok sayıda Hizb-ut Tahrir genci, Özel Kuvvetlere mensup maskeli polisler tarafından panik havası içinde kanuna aykırı bir şekilde tutuklandı... İçişleri Bakanlığına getirilen gençler şiddetli işkenceye maruz kaldılar. Bu yıl 9 Mayıs’ta Taşkent’in Şeyhan Tahur bölgesinde başlayan duruşmalarında bu 23 genç, hâkime tutuklanmalarının ardından nasıl işkenceye maruz kaldıklarını anlattılar. Maruz kaldıkları işkenceden bazıları şunlar:

1- Gençleri İçişleri Bakanlığı’na getirdikten sonra başlarına çuval geçirip, iki gün boyunca sert baskı uyguladılar ve akşam saat ikiden sabah saat altıya kadar işkence yaptılar.

2- Gençler, bu itirafın iddianameye dayanak olarak kullanılması için soruşturma organı tarafından önceden hazırlanan aşağıdaki itirafı imzalamaya zorlandılar:

A- Gençlerden birini, itirafı imzalamaması halinde eşini ofise getirip ona tecavüz etmekle tehdit ettiler.

B- Bir başka genç de yurtdışında okuyan oğlunu büyükelçilik aracılığıyla Özbekistan’a getirmekle tehdit edildi.

C- Bir başka gencin oğlu da İçişleri Bakanlığı’na getirildi ve itirafı imzalamaması halinde oğlunun hapse atılacağını belirten itirafı imzalamaya zorlandı.

D- Başka bir yerde bir kardeşimiz hakkında soruşturma öncesinde ön inceleme yürütüldü, hatta kardeşimiz elektrikli işkenceye maruz kaldı.

Bilindiği üzere Özbekistan Anayasası ve mevzuatı keyfi gözaltı ve tutuklamayı kesinlikle yasaklar, ancak devlet yetkilileri bu uygulamayı hala sürdürüyorlar. Taşkent’te yakalanan ve yukarıda adı geçen kişilerin suçluluğunu kanıtlayacak fiziki hiçbir delil bulunmadığı gibi, aleyhlerinde herhangi bir ifadesi de mevcut değildir. Bununla birlikte haksız yere tutuklanmışlardır. Özbekistan Cumhuriyeti, BM İşkenceye Karşı Sözleşmeyi onaylamış olmasına rağmen gençler acımasız işkenceye maruz kalmışlardır. Sorgu memurları tarafından zorla itiraf ve ifade vermeye zorlanmışlardır. Eski Kerimov rejimi döneminde Hizb-ut Tahrir üyelerine karşı kullanılan Özbekistan Cumhuriyeti Kanunu’nun 159. ve 244. maddeleri bu gençlere de uygulanmıştır.

Soruyoruz: Rejim, nasıl “Rabbimiz Allah’tır” diyen, Özbekistan ve halkının iyiliği için çalışan kimseleri tutuklayıp işkence etme yiğitliğini gösterebiliyor? Ama aynı zamanda suçluların ve kötülerin tam bir özgürlük ve rahatlıkla ülkede bozgunculuk çıkarmalarına, talan etmelerine, yakıp yıkmalarına izin verebiliyor? Nasıl? Sonra rejim, “Düşünce ve inanç özgürlüğü”, “düşünceye karşı düşünce, hedefe karşı hedef…” sloganlarının neresinde?

Kuşkusuz Özbekistan’da yaşananlar ve halen yaşanmakta olanlar, laik rejimin fikri olarak yenilgiye uğradığının ve rejimi yürütenlerin, kasap Kerimov’un izinden gitmeye devam ettiklerinin bir teyididir. Yoksa rejim, neden hayatlarının yirmi yılından fazlasını Özbekistan zindanlarında geçiren Hizb-ut Tahrir gençlerini yeniden tutuklayıp işkence etsin ki? Sonra rejim, niye yalan söylesin ki? Neden hiçbir aslı olmayan uyduruk suçlamalar üretsin ki? Birini sırf fikri ve inancı nedeniyle mahkûm etmek, Özbekler için yeni bir şey değil, çünkü masum bir insanı bile suçlu sayabilen Kerimov rejiminden beri buna alışıklar. Fakat şaşırtıcı olan, mevcut rejimin liderlerinin, “baskı ve susturma politikası” konusunda önceki rejim gibi olmadıklarını iddia etmelerine rağmen önceki rejimin izinden gitmeye devam etmeleridir.

Aşağıda Taşkent’in Şeyhan Tahur ilçesinde yargılanan kardeşlerimizin isim listesini sizlere sunuyoruz:

1- Yakubov Muradcan Nimetoviç

2- Efdalov Mahmud Dadaboyeviç

3- E’lamov İsamuddin Celaloviç

4- Hikmetov Fahruddin Şerefoviç

5- Fazıl Bikov Duranbek Ulugbekoviç

6- Ehuncanov Omid Abdulrahimoviç

7- Me’murov Dilmurad Muhtarovic

8- Tulacanov Mirzahid Mirvoşidoviç

9- Mirzi Ahmedov Meşreb Şamiloviç

10- Gafurov Bahtiyar Talatoviç

11- Mirtalibov Abdül Rezzak Abdül Fettahoviç

12- Eşrefov Sadruddin Salah Dinoviç

13- Ali Mehmedov Aziz Aczamoviç

14- Mirzab Ahmedov Atabek Abdülhaliloviç

15- Rahmetov Enver Sametoviç

16- Yoldaşef Envercan Sabitoviç

17- Murad Tahiroviç Nizamov

18- Kemalov Hayrullah Abdul Ehedoviç

19- Mahmudov Delmurad Rahimoviç

20- Abdullah Yif Zabihullah Halilullah Yeviç

21- Abdurahmanov Şevket Abdurraşidoviç

22- Rahimov İbadullah Rahmanoviç

23- Şemsiyev Alem Tulyacanoviç

Şu da Taşkent, Andican, Hokand, Karşı ve Semerkant şehirlerinde haksız yere tutuklanıp Taşkent’e getirilen ve haklarında soruşturma yürütülen gençlerimizin listesidir:

1- Musayev Şükrullah Sadullah Yeviç

2- Selimov Dilşad

3- Tuhtasinov Abdulhamid

4- Mehmedov Muhammedcan

5- Masalev Ravşan

6- Emanturdiev Abdül Ğaffar

7- Timirov Turagül

8- Arcaşef Hurşid

9- Himmetov Atabek

10- Azizov Bahtiyar

11- Hakimov Bahtiyar

12- Yoldaşev Kemal

13- Razikov Babür

14- Abdülrahmanov Enver

15- Tagayev Şevket

16- Arbov Ulugbek

Biz, adı geçen gençlerimizin akıbeti konusunda son derece kaygılıyız, zira yargılanan gençlerimizin maruz kaldığı işkence ve baskıları biliyoruz.

Hizb-ut Tahrir bir terör örgütü değildir. Kuruluşundan bu yana 70 yılı aşkın bir süredir 50’den fazla ülkede faaliyet yürüten partinin herhangi bir yerde şiddet veya sabotaj eylemi gerçekleştirdiği kayıtlara geçmiş veya kanıtlanmış değildir… Özbek yetkililerin, Hizb-ut Tahrir’e savaş ilan etmesinden bu yana 25 beş yılı aşkın zaman geçti. Ancak Özbek güvenlik birimlerindeki bir grup suçlu tarafından Hizb-ut Tahrir gençlerine karşı gerçekleştirilen tüm korkunç suçlara, korkunç cinayetlere, ölüme varan işkencelere ve onlarca yıl hapis cezasına rağmen parti gençlerinin bu rejim ve haydutlarına karşı tek bir şiddet ve sabotaj olayına bile karıştığı kanıtlanmış veya kayıtlara geçmiş değildir!

Özbekistan’da Hizb-ut Tahrir’in terör örgütleri listesine alınması tamamen asılsız, hatta suç ve vahim bir hatadır... Bu nedenle Özbekistan Müslümanları Dini İdaresi’ndeki, Dini Komite’deki, kolluk kuvvetlerindeki ve diğer resmî kurumlarındaki bilge insanları, Hizb-ut Tahrir’in terör listesinden çıkarılması için baskı uygulamaya çağırıyoruz!

Şu anda zalimane ve düşmanca bir şekilde yargılanan bu saf, temiz ve dindar gençlerin bulundukları bölgelerde suçu azalttıkları kanıtlandı. Daveti taşıdıkları suçlular, sapık ve ilgisiz hırsızlar, Allah'ın lütfu sayesinde Salih ve güzel insanlar haline geldiler...

Yargılanan bu gençler, kendi kişisel çıkarları ve güvenliklerinden çok Özbekistan’ın çıkarlarını, güvenliğini ve emniyetini önemsemektedirler! Yargılanan, ikiyüzlülükten yoksun, hakkı söyleyen ve Allah hakkında hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan inançlı bu insanlar, fikir ve doğru yaklaşım sahibi kişilerdir.

وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ  “Allah’a çağıran, Salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” [Fussilet 33]

Neden temiz ve dindar insanlar, zulümden, hapisten, ölümden kaçmak için ülkelerini terk etmek, yurtdışına göç etmek zorunda kalıyor?

Sayın Şevket Mirziyoyev’e diyoruz ki, Özbekistan hapishanelerinde tutuklu bulunan, şu anda yargılanan, sorgulanan ve sürgünde yaşayan tüm Hizb-ut Tahrir gençleri, Özbekistanlıdır. Allah onlara fikirlerini ve bu ülkenin iyiliğine olanı ifade etme hakkını bahşetmiştir…Kaldı ki cumhurbaşkanlığı görevini üstlendiğinizdeifade ve ibadet hakkını teyit eden bu insan yapımı anayasa üzerine yemin ettiniz. Dolayısıyla rejim ne Allah’ın emrine ne de yürürlükteki insan yapımı sisteme bağlı kalmıştır. Bu nedenle sizden şunları yapmanızı istiyoruz:

1- Hizb-ut Tahrir’in “terör örgütü” statüsünü kaldırmak.

2- Bazıları yirmi beş yıldır Özbekistan zindanlarında hukuka aykırı bir şekilde tutulan tüm tutuklu Hizb-ut Tahrir gençlerini hemen serbest bırakmak.

3- Taşkent’te yargılanan Hizb-ut Tahrir gençlerine yöneltilen ağır cezai suçlamaları düşürmek, onları serbest bırakmak, onlara işkence yapanları, öldürenleri ve eziyet edenleri yargılamak.

4- Zalimane ve düşmanca tutuklanan gençlerimizin sorgulanmalarını durdurmak…

5- Hem yurt dışında yaşayan hem de aranan Hizb-ut Tahrir gençlerine yönelik cezai kovuşturmaları sonlandırmak…

Devamını oku...

Eski Siyasi Mahkumlar Neden Yeniden Tutuklanıyor?

  • Kategori Özbekistan
  •   |  

Bugün Taşkent’te 23 vatandaş yargılanıyor. Bu gençlerin her biri, Kerimov diktatörlüğü döneminde zindana atılmış ve ölene kadar zindanda kalmıştı. Bu gençler, 1999-2000 yıllarında İslami siyasi parti Hizb-ut Tahrir’e üyelikten hüküm giymişler ve tutuklu iken defalarca tutukluluk süreleri uzatılmıştı. 20 yıl veya daha fazla son derece zor koşullar altında kaldılar… Bu dönemde 1999’daki toplu tutuklamalar sonucu Özbekistan’ın farklı bölgelerinden dava taşıyıcısı binlerce kadın-erkek tutuklanmıştı. O karanlık yıllarda, ölümle sonuçlanan işkenceler, cezaevlerindeki “kırılmalar”, son derece ağır insanlık dışı koşullar sonucu yüzlerce kardeşimizin naaşı ailelerine teslim edildi. Morarmış bedenleri, zindanlarda yapılan korkunç işkencenin sessiz öyküsünü anlatıyordu! Üzerlerine kaynar su dökülerek öldürülen, tırnakları sökülen, göğüsleri yarılan ve dayaktan morarmış cesetleri evlerine bırakılan kardeşlerimizin bedenleri, aile babalarının ve çocuklarının yüreklerini parçaladı...

Zalim Kerimov’un korkunç ölümünün ardından iktidara gelen Mirziyoyev, cezalarını bitirmeleri nedeniyle zindanlarda bulunan Hizb-ut Tahrir gençlerini serbest bırakmaya başlayınca, adeta mazlumların evinde yeniden sevinç yaşanıyordu. Ancak bu sevinç çok uzun sürmedi. Çünkü Mirziyoyev, Rusya gibi sömürgecilerin ve etrafındaki bazı kukla çetelerin tavsiyelerine yanıt verdi ve akıl hocası Kerimov’un uyguladığı baskı makinesini yeniden aktifleştirdi. Soruşturmalar, infazlar, zulümler ve yeniden tutuklamalar artmaya başladı. Soruşturmalar sırasında baskılar arttı ve yukarıda adı geçen kardeşlerimizden bazıları, eşlerine tecavüz etmek ve çocuklarını tutuklamak tehdidiyle iddianameyi imzalamaya zorlandı.

Şu anda Taşkent’te yargılanmakta olan 23 gencin hepsi, yirmi yılı aşkın bir süredir cezaevinde bulunuyor ve uzun süredir ailelerinin yanına dönemediler. Onlar, dinimize tam anlamıyla uymak isteyen, zulme sessiz kalmayan, sonra fikirleri ve inançları yüzünden suçlanan ve çeyrek asra yakın bir süreyi zindanlarda insanlık dışı acılarla geçiren çağımızın cesur insanlarıdır. Bu gençlerin terörizmle hiçbir ilgilerinin olmadığını belirtmek gerekir. Şu an onlara yöneltilen suçlamalar, 1999’da yöneltilen suçlamalardan pek farklı değil. Onların, Ulusal Ceza Kanunu’nun 159. ve 244. maddelerinde öngörülen suçlarla hiçbir ilgisi yok. Çünkü yetkililerin anayasal faaliyetlerini engellemedikleri gibi anayasal düzeni şiddet yoluyla yıkmaya da çalışmamışlardır. Onlar, Özbekistan halkı da dahil olmak üzere tüm dünya halklarının yalnızca Allah’ın indirdiği sisteme göre yaşadıkları takdirde mutluluk ve refaha erişeceklerine inanıyorlar. Salt böyle bir düşünce ve inanç, anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmaya çalışmak veya maddi olarak işlevini iptal etmek anlamına gelmez! 16 Şubat 1999’da Taşkent’te gerçekleşen terör saldırısı ise bambaşka bir konu. Bu tür eylemlerin Hizb-ut Tahrir ile hiçbir ilgisi yok. Çünkü Hizb-ut Tahrir, evrensel siyasi bir partidir. Amacına ulaşmak için yalnızca fikri çatışma ve siyasi mücadele yürütür.

Özbek rejiminin gençlere yönelik suçlamalarına geri dönecek olursak, bu suçlamaların hiçbiri sorgulamalar sırasında kanıtlanmış değildir. “Anayasal düzeni yıkma…” suçlaması, önceki rejim döneminde olduğu gibi kuru bir iftiradır. Hizb-ut Tahrir’in ideolojik programlarına, fikri ve siyasi kitaplarına, ayrıca soruşturma sırasında gençlerin verdiği ifadelere bakmak, bu dediğimizi kanıtlamak için yeterli. Ancak ne yazık ki hükümet, çeyrek asırdır bu tür tarafsız soruşturmalar yürütememiştir. Öyle görünüyor ki gelecekte de bunu yapamayacaktır. Dolayısıyla bugün iktidardakilerin, İslami sisteme göre yaşama gerekliliğine inananlara savaş açtıkları ve böylece tarihteki cahillerin yolundan gittikleri söylenebilir. Bugün Müslüman ülkelerde bir veba gibi yayılan ahlaksızlığa ardına kadar açılan kapı, aklı başında her insan için bu gerçeğin açık kanıtıdır. Ayrıca dinimizin emrettiği erdemler ve Salih amellerle mücadele biçimleri de bizi yöneten hükümetin bu safta yer aldığının delilidir.

Fikirleri üzerinde kararlılık gösteren bu gençleri, cezalarını çektikten sonra cezaevinden salıvermek ve yıllar sonra bu fikir ve görüşlerinden dolayı onları tekrar cezaevine atmak cumhurbaşkanı için ne anlam ifade ediyor? Bu gençler, halkımızın ve yurdumuzun iyiliği için davette bulunan kimselerdir ve kesinlikle yıkıcı değillerdir. Bugünkü Özbek rejiminin eylemlerinin, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar tarafından izlendiğini ve tartışıldığını da ayrıca belirtelim.

Siyasi parti Hizb-ut Tahrir olarak biz, Özbekistan hükümetini bu tür vahşeti tekrarlamamaya çağırıyor, Kerimov rejiminin 1999 yılında gerçekleştirdiği katliamlara benzer yeni katliamlara karşı bir kez daha uyarıyoruz. Bu suçlar, hükümetin tarih sayfalarında en çirkin niteliklerle damgalanmasına yol açacaktır. Özbekistan’ın Salih halkına baskı yapmayı bırakın! Tutukluları serbest bırakın! Ülkemizdeki iyi insanlara saldırmayı ve işkence etmeyi bırakın. Yirmi yılı aşkın bir süredir işkence ettiğiniz ve hapsettiğiniz bu saf ve dindar insanları zindanlara geri göndermeyin.

Devamını oku...

Özbekistan’daki Mirziyoyev Rejimi, Ölü Kerimov’un Hizb-ut Tahrir Gençlerini Kovuşturma ve İslam Karşıtlığı Biyografisini Yeniden Canlandırıyor

Basın Açıklaması

Özbekistan’daki Mirziyoyev Rejimi, Ölü Kerimov’un Hizb-ut Tahrir Gençlerini Kovuşturma ve İslam Karşıtlığı Biyografisini Yeniden Canlandırıyor

Özbekistan güvenlik güçleri, 23 Hizb-ut Tahrir üyesini yeniden tutukladı ve bu yıl 9 Mayıs’ta, ölü diktatör Kerimov döneminde yargılandıkları ve 1999-2000 yıllarından bu yana yaklaşık 20 yıl hapis yattıkları ve işkence gördükleri aynı suçlamalarla yargılanmalarına başlandı. Mirziyoyev’in yıllardır dillendirdiği ve tutuklulara yönelik işkence ve şiddet karşıtı olduğu, düşünce ve inanç özgürlüğünü yerleştirme, keyfi tutuklamalarla mücadele yolunda ilerlediği iddialarına rağmen liderliğindeki Özbek rejiminin son zamanlardaki tutumu, İslam’a ve İslam’a davet eden herkese düşmanlık etme, daha önce selefi mücrim Kerimov’un yaptığı gibi Hizb-ut Tahrir gençlerini aynı baskıcı ve acımasız yollarla kovuşturma konusunda ölü Kerimov’un izinden gittiğini gösteriyor.

Gençler keyfi olarak, barbarca ve acımasızca tutuklanıp, ağır işkencelere maruz kaldılar, uydurma suçlamaları itiraf etmeye zorlandılar. Gençlerin başlarına çuval geçirip sert baskı uyguladılar. Gençlerden birinin eşini içişleri bakanlığına getirip tecavüz etme tehdidiyle genci önceden hazırlanan itirafı imzalamaya zorladılar. İtirafı imzalamaya zorlamak için bir diğer genci de yurtdışında okuyan oğlunu büyükelçilik aracılığıyla Özbekistan’a getirmekle tehdit ettiler. Bir başka genci de oğlunu İçişleri Bakanlığı’na getirmekle, bir başka genci de elektrikli işkenceyle tehdit ettiler. Ayrıca Taşkent, Andican, Hokand, Karşı ve Semerkant bölgelerinde de 16 yeni genç tutuklandı, Taşkent’e getirilip şiddet ve terörizm suçlamalarıyla sorgulanmaya başlandılar.

Hizb-ut Tahrir gençlerine yönelik terör ve şiddet suçlaması, açıkça iftira ve yalandır. Çünkü ne Hizb-ut Tahrir ne de gençleri ne şiddet ne de terör uygulamış değildir. Parti, 1953’te kurulduğu günden bu yana daha önce hiçbir zaman şiddet ve terör uygulamamıştır. Parti, rejimlerden korktuğundan ya da baskıcı rejimlere göre şekillenmeye çalıştığından değil, İslami hayatı yeniden başlatma metodunda Allah’a kulluk ettiğinden dolayı bunu yapmamaktadır. Metodu, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in izlediği siyasi fikri metottur. Bu nedenle, Müslüman ülkelerdeki ve hatta Batı’daki tüm baskıcı ve polis rejimleri, defalarca denemelerine rağmen Hizb-ut Tahrir ve gençlerine yönelik terörizm veya şiddet suçlamasını kanıtlayamamışlardır. Ancak mücrim yöneticilerin kalplerinden taşan nefret, İslam’ın gelecekteki projesi Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet projesi savunucularından intikam alma arzusundan dolayı onları kendi gözleri ve kulaklarını yalanlamaya itiyor. İslam dünyasındaki yöneticiler, Amerika, İngiltere, Rusya, Fransa ve Almanya’daki efendileri suç ve sömürgecilik liderlerinin rehberliğinde, İslam projesiyle mücadele ediyorlar. Davet taşıyıcı Hizb-ut Tahrir’li gençler söz konusu olduğunda, bayraktarlığını yaptıkları ve dünyaya pazarladıkları yasa ve ilkeleri (özgürlükler, demokrasi, insan hakları) ayaklar altına alıyorlar.

Mirziyoyev’in, ölü Kerimov’un izinden giderek baskı, tutuklama ve işkenceye geri dönmesi, bunun, Rusya ve Amerika’daki sömürgeci liderlerin istek ve politikalarının bir uygulaması olduğunu gösteriyor. Yöneticilerimiz her zaman olduğu gibi karar alma hakkına sahip değillerdir. Onlar, sadece sömürgeciliğin ajan ve uşaklarıdır.

Hizb-ut Tahrir olarak biz, Mirziyoyev rejimini, Kerimov rejiminin İslam ve İslam davasını yüklenenlere karşı uyguladığı baskı ve vahşete geri dönmemesi konusunda uyarıyoruz. Zira bu, suçluların yoludur, kendisine hiçbir fayda sağlamayacak, aksine sadece ümmetin ona karşı öfkesini artıracak ve kendi sonunu hızlandıracaktır. Çünkü İslam ümmeti, sömürgecilikten kurtulacağı, anayasa, yasa ve hayat sistemi olarak Rabbinin Şeriatına döneceği günü dört gözle bekliyor. Bugün ümmet, amacını ve umudunu gerçekleştirmeye her zamankinden daha yakın. Bu yüzden Mirziyoyev, gençlerimizi gecikmeksizin derhal serbest bırakmalı, daveti yüklenenleri kovuşturmaktan ve İslam projesine düşmanlık etmekten vazgeçmeli ve öncekilerden ibret almalıdır. Bütün kafir milleti bir araya gelse bile, akıbet muttakiler içindir. Allah, bir süre sonra bile olsa, dinine mutlaka yardım edecektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

كَتَبَ اللهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي إِنَّ اللهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ Allah, “Şüphesiz ben ve peygamberlerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphe yok ki, Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Mücadele 21]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER