Pazar, 27 Safer 1446 | 2024/09/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Pakistan Vilayeti: Allah Subhanehu ve Teala, İsmail Haniye'nin Şehadetini Kabul Etsin

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Allah Subhanehu ve Teala, İsmail Haniye'nin Şehadetini Kabul Etsin

Allah Subhanehu ve Teala, İsmail Haniye'nin Şehadetini kabul etsin. O, bu savaşın ne ilk şehididir ne de son şehididir.

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

27 Muharrem 1446 Hicri - 2 Ağustos 2024 Miladi

Basın açıklamasını okumak için Tıklayınız

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

Ümmetin Hizb-ut Tahrir Liderliğinde Değişim Zamanı

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Vai Dergisi

Ümmetin Hizb-ut Tahrir Liderliğinde Değişim Zamanı

Müh. Abdullah Es-Salâhî / Yemen Vilayeti

Müslümanların zillet ve aşağılanma içinde yaşadıkları, düşmanların tuzaklarının ve onların Müslüman ülkelerin başına musallat olmalarının yanı sıra; Müslümanların içinde bulundukları şartların temsil ettiği zor koşullar ve acı durumlarla çevrili oldukları ve İslam’ın öğretilerinden uzaklaşmak, Allah Subhanehu’nun şeriatının dışlanması, şeriatla hükmetmenin ve onunla muhakeme olmanın reddedilmesi gibi Müslüman toplumlarının çoğunun başına gelenler bugün artık insanlardan hiç kimse için bir sır değildir.

Bugün Müslümanlar tarihlerindeki en karanlık dönemlerden birini yaşıyorlar; zira onlar, güçlülükten zayıflığa, liderlik ve öncülükten bağımlılık ve aşağılanmaya doğru kaymışlardır. Bugün Müslümanların durumunu tasavvur eden biri, Müslümanların toplumlarında ve yaşamın farklı yönlerinden her birinde zayıflığın ve İslam dininin hakikatinden uzaklığın tezahürlerini çok açık bir şekilde görebilir.

Ey Müslümanlar: İslam ümmetinin tarihini takip eden ve onun altın sayfalarla dolu sicilini inceleyen biri hayrete düşer ve onun, İslam’ı, Kur’an ahlakını, ahirete bağlanmayı, dünyadan kaçınmayı, Allah yolunda cihat etmeyi, Allah’ın dinini yaymayı, tüm insanların hidayet üzere olmasına ve Allah’ın kendilerini şereflendirdiği bu dinin genişlemesine hırs göstermeyi temsil eden bu parlak sayfalardaki tutumlarını zenginleştiren görkemli yüceliklerini okuyan biri de tamamen hayretler içerisinde kalır.

Ey Müslümanlar: Dünyanın her yerinde Müslümanların öldürüldüğü, yerlerinden edildiği, onurlarının çiğnendiği ve servetlerinin yağmalandığı bu kötü durumda olsak bile nefislerimize mağlubiyet duygusu yerleşmemelidir; çünkü bizler, Allah Azze ve Celle’nin şu kavlini açıkça bilen bir ümmetiz: وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ   “Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) varis kılmak istiyorduk.” [Kasas 5]

Ümmet olarak bizler, Allah Azze ve Celle’nin şu kavlini yakinen biliyoruz: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar Bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Allah Azze ve Celle’nin şu kavlinin anlamını da biliyoruz: إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ فِي ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا وَيَوۡمَ يَقُومُ ٱلۡأَشۡهَٰدُŞüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” [Ğafir 51]

Allah’ın kulları: Müslümanların düşmanları, güç ve kuvvet içerisinde Müslümanların başına musallat olmuş ve gurur ve kibir içesinde batıl ve küfür üzeredir; ama İslam ümmeti olarak bizler, zillet, zayıflık ve aşağılanma içinde olsak da hak ve hidayet üzere bir ümmet olduğumuz gibi bizler, güzel akıbetin muttakiler için olmasından ve yardımın da müminler için olmasından dolayı güce, kuvvete, yardıma ve yakîne daha layık olan bir ümmetiz. Ayrıca liberallerin, laiklerin, dinsizlerin ve alemlerin Rabbinin şeriatının uygulanmasından nefret edenlerin iktidarlarının tadını çıkaramayacakları kesindir; çünkü Allahu Teala bunu söylediği gibi Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bunu haber vermiştir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُرِيدُونَ أَن يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلَّا أَن يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ * هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَه بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ   “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Tevbe 32-33]

İslam, bir yönde batarken diğer yönden doğan ve doğmaya da devam edecek olan bir güneş gibidir. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَيَبْلُغَنَّ هَذَا الْأَمْرُ مَا بَلَغَ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَلَا يَتْرُكُ اللَّهُ بَيْتَ مَدَرٍ وَلَا وَبَرٍ إِلَّا أَدْخَلَهُ اللَّهُ هَذَا الدِّينَ بِعِزِّ عَزِيزٍ أَوْ بِذُلِّ ذَلِيلٍ عِزًّا يُعِزُّ اللَّهُ بِهِ الْإِسْلَامَ وَذُلًّا يُذِلُّ اللَّهُ بِهِ الْكُفْرَ   “Muhakkak ki bu iş (bu dinin hakimiyeti) gece ve gündüzün ulaştığı yerlere ulaşacaktır. Allah ne bir kerpiç ev ne de bir keçe çadır bırakmayacak; azizi aziz ederek, zelili zelil ederek, bu dini ona dahil edecektir. Allah'ın bu işte aziz edeceği İslâm'dır. Allah'ın bu işte zelil edeceği küfürdür.

Zafer gecikebilir; çünkü iman eden ümmet henüz Allah’a ve davetine yönelik çabasını somutlaştırmamıştır. Zafer gecikebilir; çünkü çevre henüz hakkı, hayrı ve adaleti kabul etmeye uygun değildir; yani zafer, nefisler onu kabul etmeye ve korumaya hazır oluncaya kadar gecikebilir ancak o mutlaka gelecektir:وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُون “(Bu) Allah'ın vâdettiğidir. Allah vâdinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.” [Rum 6]

Allah bize, saflarımızı birleştirmemizi ve köklü bir değişim ve Allah’ın şeriatının uygulanması için gayretle çalışmamızı emretmiştir; zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: وَأَطِيعُواْ اللهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ    “Allah ve Rasulü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” [Enfal 46]

Bu ayeti kerimede Allah bizi, çekişmekten ve bölünmekten nehyetmiştir: çünkü bu zayıflığımızın sebebi olup düşmana karşı muzaffer olmamızın sebebi ise birlik ve uyum içinde olmamızdır. Bugün İslam ümmetinin saflarını birleştirmeye ve yöneticilerini değiştirmek için çaba göstermeye şiddetle ihtiyacı vardır; çünkü bu yöneticiler olmasaydı ne Yahudiler ne de diğerleri ümmetin başına musallat olamazlardı; yine İslam ümmetinin, ümmetin yeniden birleşmesi için çalışmaya da şiddetle ihtiyacı vardır… Zira birlik, zaferin müttefikidir; bu değişim ise ancak ümmeti bilinçlendirmeye ve ona tek bir devlet olduğu zamanki büyük ihtişamını hatırlatmaya davet edip çalışmakla olacaktır; zira zafer, tüm enerjilerini ümmeti köleleştirmek ve onu alemlerin Rabbinin yarattığı fıtratından saptırmak için kullanmaya adayan yöneticilerinden, tiranlarından, kötü âlimlerinden ve aynı şekilde bu alimlerin, bu yöneticilerin kaprislerini, halklarının başına musallat olmalarını ve ümmetin onuru ve izzeti pahasına Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmelerini sağlayan fetvalarından dolayı ümmetin büyük acılar çektiği gerçeklikte köklü bir değişimin olmasıyla bağlantılıdır… Ayrıca bu alimler, ümmetin kalkınmasına, onun uykusundan uyanmasına, Hilafet hakkındaki meşru ve vacip olan hakkını tanımasına ve evlatlarını, sınırlarını ayırmayan ve Arabı, Acemi, siyahı ve beyazı, küçüğü ve büyüğü, yöneticileri ve yönetilenleri şeriatın şemsiyesi ve gölgesi altında birleştirecek tek bir ümmet ve devlet olmasına karşı savaşan yöneticilerin yanında yer almaktadırlar.

Müslümanlar olarak bizim umutsuzluğa kapılmamamız, aksine üzücü ve acı verici gerçekliğimizi değiştirmek için çok çalışmamız gerekmektedir; bu değişimin, akidemizden, ilkelerimizden ve Allah'ın müminlere olan vaadine ve yardımına olan samimi imanımızdan kaynaklanması gerekir. Bu yüzden ümmetin, ajanlarının ve münafıklarının yükünden kurtulması için değişime şiddetle ihtiyaç duyması zaruri ve kaçınılmazdır; zira Gazze halkı kararlılıkları ve sabırlarıyla, zafere ulaşmak için bir umudun olduğuna dair açık bir delil oluşturmuşlardır. Dolayısıyla gerçekliğimizi değiştirip toplumumuzu, İslam şeriatına dayalı köklü bir değişimle değiştirip ıslah etmedikçe bu değişim gerçekleşmeyecektir.

Ümmet için köklü değişim, Batı’nın aşağılık demokrasisi ile teşvik ettiği gibi bir değişim değil, aksine İslam şeriatına ve zalim ve ajan hükümetlerin devrilmesine dayalı bir değişim anlamına gelmektedir… işte bu, dünyanın dört bir tarafındaki mustazaf Müslümanlara yardım edilecek olan bir değişimdir. Çünkü bizler, kıyamet gününde onlardan dolayı sorguya çekileceğiz. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙOnları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler.” [Saffat 24] Peki Gazze’deki kardeşlerimizin başına gelen bu acı gerçeklik ve Yahudilerin onların üzerine üşüşmeleri, değişimi ve zalimlerin tahtlarını alt üst etmeyi gerektirmiyor mu?! Nitekim Gazze’ye yönelik saldırı maskeleri düşürüp gerçekleri ortaya çıkarmış olup -yöneten ya da yönetilen olsun- hiç kimsenin, dünyadaki, özellikle de Müslüman ülkelerdeki durumun ciddiyetini ve değişimin kaçınılmazlığını idrak etmemek, sorumluluk almamak ve katkıda bulunmamak, dahası herkesin işbirliği yaparak köklü bir değişimi gerçekleştirmek için acele etmemek gibi bir mazereti kalmamıştır… Zira bu, kötüleşmenin devam etmesini durduracak ve Müslüman ülkeleri tehlikeli çıkmazdan ve sadece batıla saygı duymayı dayatanlara saygı duyan bu dünyadaki karanlık gelecekten kurtaracak olan bir değişimdir.

Dolayısıyla gerekli olan köklü değişim, dinini ve kutsallarını kıskanan her Müslümanın arzuladığı bir gerçeklik mesabesinde olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin geri dönüşü için ana faktör ve temel bir başlangıç noktasıdır.

Ümmetin tüm gençlerinin projesi ve tek kaygılarının, Hilafetin yeniden tesis edilmesinin ve Hilafetin geri dönüşünün, İslam’ın ve İslam ümmetinin akıbetinden dolayı kıskançlık duyan ve korkan, kâfirler hoşlanmasalar bile İslam’ın tüm dinlere üstün gelmesini arzulayan herkesin zihnini meşgul etmesi gereken bir talep olmasıdır… İşte bu, bu dinin düşmanlarının uykusunu kaçıracak ve ellerini Müslümanlara tuzak kurmaktan çekecektir.

Bu bağlamda El Cezire Net internet sitesinden bir metin aktaralım; (-Kaldırılan Hilafetin yeniden tesis edilmesi- meselesi, günümüz İslami hareketleri en çok meşgul eden konulardan biri haline gelmiştir; aksine Osmanlı Devleti’nin -veya Osmanlı Hilafeti’nin- kaldırılması, büyük küresel İslami hareketlerin ortaya çıkmasına sevk eden güçlü ve doğrudan nedenler arasında yer almaktadır. Örneğin: Mısır'da ortaya çıkan Müslüman Kardeşler, Hindistan’da ortaya çıkan Tebliğ Cemaati ve Cemaat-i İslami ve Türkiye'de ortaya çıkan Nur Cemaati, sonra bunların ardından ortaya çıkan ve Hilafet meselesinde uzmanlaşan ve bunu ana kaygısı ve sürekli çabası haline getiren İslami Hizb-ut Tahrir gibi.) (El Cezire Net İnternet Sitesi)

Hizb-ut Tahrir fikri, metodu ve akidesiyle benzersiz olup Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin kaçınılmaz olarak geleceğine kesin olarak iman etmiştir; zira bu, Allah’ın bize vaat ettiği gibi kesin olan bir emirdir; nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ    “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadisinde şöyle buyurmuştur:تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ» ثُمَّ سَكَتَ... “Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Sonra sükût etti.” [İmam Ahmed rivayet etti.]

İslam ümmeti bu dine yardım etmek için fedakârlıklarda bulunmuş ve bulunmakta olup birçok Müslüman ülkede İslam’ın geri dönüşü yolunda ölüm kalım mücadelesi vermektedir. Zira Filistin, Irak, Şam, Cezayir, Mısır, Keşmir ve diğer bölgelerdeki sahneler, ümmetin, İslam’ı üstün kılma ve Allah Subhanehu ve Teala’nın kelimesini yüceltme yolunda ölüm kalım mücadelesini girmeye hazır olduğuna tanıklık etmektedir.

Hizb-ut Tahrir, projesini sunmuş, fedakârlıklarda bulunmuş ve aynı şekilde gençleri, İslam ümmeti için bir kalkınma projesi olarak Hilafet Devleti’nin kurmak yoluyla İslam’ın yönetime taşınmasını ölüm kalım meselesi olarak benimsemiştir… Bu yüzden partinin birçok genci, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet projesine davet etme yolunda yerinden edilmiş, hapsedilmiş, işkence görmüş ve öldürülmüştür… Dolayısıyla onların çabaları, fedakârlıkları ve sabırları sayesinde bu proje, kendi ehlinin, hatta başkalarının şehadetiyle neredeyse sonuna ulaşmak üzeredir…

Geriye sizin ölüm kalım meselesini benimseniz ve dininize yardım etmeniz kalmıştır ey nusret ehli! Burada sizlere, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ensar Rıdvanullahi Aleyhim arasında gerçekleşen İkinci Akabe biatıyla ilgili hadisi hatırlatalım; zira Ensar şöyle dediler: “Ey Allah’ın Rasulü, seninle biatlaşıyoruz. Vallahi bizler harb ehliyiz ve silah sahipleriyiz. Bunlar ecdadımızdan bize miras kalmıştır.” Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onlara şöyle demiştir: بَلْ الدَّمَ الدَّمَ وَالْهَدْمَ الْهَدْمَ، أَنَا مِنْكُمْ وَأَنْتُمْ مِنِّي أُحَارِبُ مَنْ حَارَبْتُمْ وَأُسَالِمُ مَنْ سَالَمْتُمْBilakis kana kan ve dişe diş var. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Sizin savaştığınız kimselerle savaşır, barış yaptığınız kimselerle de barış yaparım.” 

Ey güç ve kuvvet ehli: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَا طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ الْخَالِقِYaratıcıya isyanda kula itaat yoktur.Ey komutanlar ve ey özgür ordular; vicdanınızı harekete geçiren imanınız ve İslam'a ve halkına yönelik kıskançlığınız hani nerede?Kardeşlerinizin Gazze'de ve başka yerlerde öldürüldüğünü ve namuslarının çiğnendiğini görmüyor musunuz?! İçinizde Mu’tasım gibi bir yiğit yok mu? Ümmete karşı komplo kuranların, onu satanların ve onu ideolojisinden ve akidesinden koparanların emirlerini yerine getirirken içine düştüğünüz utanç verici gerçekliğinizi görmüyor musunuz?!

Ey komutan, ey askerim: Kendisine, Kitabı’na, Rasulü’ne ve O’na indirdiğine iman ettiğiniz Allah için soruyorum; İslam halkı ve Gazze'deki kardeşleriniz katledilirken, öldürülürken, açlık ve susuzluktan ölürken siz nasıl uyuyabiliyor, yiyebiliyor, içebiliyor ve oynayabiliyorsunuz?

Ey güç ve kuvvet ehli: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmadı mı: مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى    “Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini korumada bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” Sayıları iki milyara yaklaşan Müslümanlar, insanlığın neredeyse dörtte birini temsil etmekte, elli yedi devlete yayılmış durumdalar ve Müslüman azınlıklar dünyanın dört bir yanına yayılmışlar ancak onlar selin üzerindeki çer çöp gibidirler. Dinimize ve akidemize dönmediğimiz sürece çokluğumuzun ve silahlarımızın çokluğunun hiçbir değeri yoktur. Şayet Allah’a dua edip O’nun şeriatını aramızda tatbik etmek ve korumasıyla korunacağımız ve hayırlarıyla nimetleneceğimiz Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin olduğu tek bir devleti kurmak için çaba göstermezsek bizde de bir hayır yoktur; zira Allah’ın vaadi kesinlikle haktır. Çünkü ümmet, dinine karşı ilgili ve sorumludur; bu yüzden din, onun kutsalları ve metodu savunulmalı ve ümmetin bireyleri, İslam’ın ihtişamını yeniden tesis etmek ve onu, düşmanının entrikasından, onların aç kurtlar gibi üşüşmelerinden ve tuzaklarından kurtarmak için sahip oldukları mümkün ve mevcut olan yolları layıkıyla kullanmalıdırlar.

Bizim vacibimiz Allah’a karşı hüsnü zan beslemektir; bu da kulun, durumu ne olursa olsun ve ne kadar zayıflık, zulüm ve aşağılanmış duruma ulaşmış olursa olsun Allah’ın ümmete bir çıkış yolu ve imkan vereceğine inanmasının vacip olduğu anlamına gelmektedir; çünkü bu, asla cayılmayacak olan Allah’ın vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir. Zira önünden de ardından da batılın gelmediği Kur’an’ın açıkça aramızda olduğu sabit olup Kur’an, Hakîm ve Hamîd olanın katından inmiştir; masum olan Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den sabit olan sahih sünnette açıkça aramızdadır. Ayrıca güç ve kuvvet ehline, dinlerine ve ümmetlerine karşı sorumluluğun imanın bir parçası ve bunun gerçek bir delil olduğunu da hatırlatırız; çünkü İslam’ın merkezini savunmak, tüm Müslümanların üzerine vacip olan bir emirdir.

Kaynak: El-Vai Dergisi - 457. Sayı - 20/08/2024

Devamını oku...

Amerikan Seçimlerinin Adayları, Mübarek Filistin Topraklarındaki Yahudilerin İşlediği Suçlara Destek Vermek İçin Yarışıyorlar

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerikan Seçimlerinin Adayları, Mübarek Filistin Topraklarındaki Yahudilerin İşlediği Suçlara Destek Vermek İçin Yarışıyorlar

Haber:

Kamala Harris: Her zaman “İsrail’in” kendini savunma hakkının yanında duracağım ve “İsrail’in” kendini savunma gücüne sahip olmasını sağlayacağım; çünkü “İsrail” halkı, bir daha asla terör örgütü Hamas’ın yol açtığı dehşetle yüzleşmemelidir. (Nabd)

“Demokratların Chicago’da fısıldamaya cesaret edemediği kelime Gazze” başlığı altında BBC internet sitesi, “ABD polisinin 21 Ağustos 2024 tarihinde Chicago’daki Damen metro istasyonunun peronu boyunca Filistin yanlısı bir protesto yürüyüşünü filme alan başörtülü kadınları gözaltına aldığını” bildirdi.

Yorum:

Bazıları Donald Trump'ın ABD seçimlerini kazanacağından korkuyor; çünkü Trump’ın, rakip aday Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in başını çektiği Demokrat Parti’deki rakiplerinden daha aşırı olduğunu düşünüyorlar; ancak Harris'in açıklamaları, manipülasyonla, söz farklılıklarıyla ve Demokrat Parti’nin politikası olan sopayı ortada tutmakla birlikle her iki rakibin de aynı madalyonun iki yüzü gibi olduğunu teyit ediyor. Bu arada Trump inandığı şeyi gizlemezken o da Harris ve partisinin inandığı aynı şeye inanıyor; ancak bazılarının bilmediği şey, her iki partinin ve adaylarının hemfikir olmalarının nedeninin hem içeride hem de dışarıda Amerikan çıkarlarını belirleyenlerin Amerika’daki enerji, sanayi ve teknoloji sektörlerindeki kapitalistlerin olduğudur. Dolayısıyla Beyaz Saray’da birbirini izleyen yönetimler, bu kapitalistlerin çıkarlarına hizmet etmek için istihdam edilen işçilerden başka bir şey değildir ve son dönemde gelen Amerikan yönetimlerinin rolü, bu çıkarların gerçekleştirilmesinde ikincil hale gelmiştir; zira Amerikan askeri ve siyasi öcüleri tarafından desteklenen ve kendi çıkarlarına hizmet eden kıtalararası kapitalist şirketler, Amerikan siyasetinde derin bir devlet haline gelmişlerdir.

Harris ve Trump'ın söylemlerinin farklı olmasının nedeni, her iki parti için tercih edilen oyları belirlemek içindir; nitekim Harris, Müslümanlar da dahil olmak üzere azınlıkların oylarını kazanmak istiyor ve Müslümanların oylarını kazanmak için de Yahudi devletine verdiği desteğin arkasında durma noktasında Trump’tan daha küstah olmak istemiyor.Trump ise, Avrupa kökenli olan Amerikalılar arasındaki Yahudilerin ve aşırı ırkçıların, özellikle de Amerika’nın güney eyaletlerinin sakinlerinin oylarını kazanmak istiyor. Bu nedenle bu ırkçı Yahudileri ve Avrupa kökenli beyazları yatıştırmak için ırkçı söylemlere başvuruyor. Bu yüzden seçmenlerin çoğunluğu enerji, sanayi ve teknoloji şirketlerinde çalışan ve “şirket köleleri” olarak bilinen işçilerden ve çalışanlardan oluşuyor ve onların oyları, içinde çalıştıkları ve Amerikan seçmenini, ahlakı, ilkeleri, yüce idealleri ve özgürlük, insan hakları, demokrasi, kadın hakları ve benzerleri gibi attıkları sahte sloganları umursamayan şirketlerdeki “efendileri” tarafından önceden belirleniyor.

Amerika’daki Müslüman toplumun, dillerinin ucuyla tatlılık verip sonra da tilkinin kaçtığı gibi kaçan bu yalancılar için bir seçim kartı olmamaları gerekir! Dolayısıyla kendileri için hiçbir faydası olmayan seçimlere katılmamalıdırlar. Ayrıca şeyhlerin, cami imamlarının, İslami kurum ve derneklerin sorumlularının, insanları, sadece müminler hakkında hiçbir anlaşma ve ahit gözetmeyen alçak bir insan salgılayacak olan Amerikan seçimlerinin saçmalıklarına ve komplolarına bulaşma tehlikesine atmaya teşvik etmekten vazgeçmeleri gerekir. Zira gerek taşıdıkları İslam hakkında gerekse güvenlik güçlerine karşı duydukları kuruntulu korkudan ve küfür ve ehlinin gölgesinde rahat bir yaşam arzusundan dolayı Müslümanlara yönelik kötü çağrıları sayesinde Amerikan kimliğini İslam ümmetine ait olmaktan daha ön planda tutan Müslümanlar hakkında Allah’tan korkmalıdırlar. Bu yüzden onların, azim İslam’ın risaletini benimsemeleri, toplumu azim dinleriyle gurur duymaya davet etmeleri ve onlara, bu hayrı aralarında yaşadıkları kitap ehline tebliğ etme vacibini yüklemeleri gerekir ki böylece onları (ehli kitap), kapitalizmin ve kapitalistlerin zulmünden kurtarıp İslam’ın adaletine ve nuruna kavuştursunlar. ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ (Rasulüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” [Nahl 125]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

Kahraman Çeçenler, Nasıl Oldu da Rusların Lehine Olan Bir Savaşın Kurbanlarına ve Yakıtlarına Dönüştürler?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kahraman Çeçenler, Nasıl Oldu da Rusların Lehine Olan Bir Savaşın Kurbanlarına ve Yakıtlarına Dönüştürler?!

Haber:

Rusya Ukrayna’nın sızmasını engelliyor ve Zelenski ise sınırları ziyaret ediyor. (El Cezire, 22/08/2024)

Yorum:

Çeçen Müslümanlar, Rusya’yı savunup müdafaa ediyorlar, onu kendi ülkeleri, Putin’i de kendi başkanları olarak görüyorlar. Rusya ve Ukrayna’da, Ukrayna’ya karşı savaşında Rus rejimini korumak için ölesiye Rusya’yı savunuyorlar, direniyorlar ve savaşıyorlar ve yaklaşık 45.000 Çeçen savaşçının Kursk ve Ukrayna’da ölesiye Rusya ve Putin’i savunduğu söyleniyor!

Kahraman Çeçenler, ne zamandan beri tarih boyunca Çeçenistan’ın ve büyük Çeçen ve Kafkas mücahitlerinin geleneksel ve ana düşmanı olan Rusya rejimi için savaşıp onu savunuyorlar?! Çeçen kahramanlar, nasıl oldu da tarih boyunca Çeçenistan ve Kafkasya’da Müslümanların kanlarını akıttığı gibi genel olarak dünyada özel olarak da Suriye’de Müslümanların kanlarını akıtan, Şam ve bizzat Çeçenistan’da Müslümanların çocuklarını parçalayan bir rejimi korur hale geldiler?!

Ülkelerinin işgalini kolaylaştıran hainlerin yardımıyla 2000 yılında Çeçenistan’ın işgal edilmesinden bu yana Çeçenler, kendilerine zulmeden, tarihlerine, şanlarına ve kahramanlıklarına aykırı olan bu olumsuz dönüşüme uğradılar. Rus toplarının oyuncağı ve eti ve Putin’in savaşçılarının yakıtları oldular. Ardından Putin, Çeçenistan’ın işgalinden sonra onun yönetimini hain Ahmet Kadirov başkanlığında Çeçenlere teslim ederek onları ödüllendirdi ve Ahmet Kadirov’ın suikasta uğramasının ardından Rusya, Çeçenistan’ın yönetimini Putin’in dürüst oğlu lakaplı aptal ve ahmak Ramazan Ahmet Kadirov’a emanet etti! Ne kadar kötü bir baba ve oğul! O tarihten bu yana Çeçenistan ve kahramanları, Rusya’nın boğazındaki diken olmaktan çıkıp Rusya’nın oyuncağı, Putin ve suç rejiminin mızrak ucu haline geldiler. Böylece Çeçenlerin kanları, Rusların menfaati, onun hedeflerini gerçekleştirmek ve 2000 yılında kuzeyin gelini Grozni’yi yerle bir eden ve halkının kanlarını döken Putin’i desteklemek için akmaya başladı. Ramazan Kadirov’un Çeçenistan işgalinin kalıntılarından biri olduğunu, medyada ne kadar İslam’ı sevdiğini iddia ederse etsin onun kafir işgalcilerin bir eli ve kolundan başka bir şey olmadığını, bunu kendisinin itiraf ettiğini, hatta suçlu kafir Putin’in manevi oğlu olmaktan gurur duyduğunu vurgulamak gerekir!

Çeçenistan tarihinin bu karanlık döneminin, ülkesi Ruslar tarafından yerle bir edilip işgal edilen, evlatlarını kovalayan ve onlara iki zorluk yaşatan bir halk için bir tökezleme olduğunu söyleyip bunu kabul etsek bile peki Çeçenistan’ın şimdi Putin’i ve onun suç rejimini terk etmesini, Rusya’dan tamamen ayrılıp bağımsız olmasını ve Çeçenistan'da otoriteyi tamamen halkına geri vermesini engelleyen şey nedir? Rusya’nın Ukrayna ile olan savaşında felaketlerin acısını çektiği ve savaşın artık Rusya’nın kendi merkezindeki topraklarında olduğu bir dönemde Çeçenlerin bu tarihi fırsatı değerlendirmelerini engelleyen şey nedir? Artık Çeçenistan’ın Rus işgalinden ve Moskova ve Putin’e olan bağımlılıktan kurtulmasının zamanı gelmedi mi? Kadirov’un habis kolunu kesmek ve Çeçenistan’ı ondan temizlemek için tamamen uygun bir zaman değil mi?

Çeçenistan’ın hiçbir zaman yokluğunu hissetmediği kahraman Çeçenlerin, Putin’in yavrusu ve sadık hizmetkarı olan başkanlarının ihanetine son vermeleri gerekir! Samimi insanların, Çeçenistan’ı Rusya’nın elinden almak ve onun köpeklerinden kurtarmak için öne çıkmaları gerekir; aksi takdirde Çeçenistan, Rusya'nın savaşının yakıtı, toplarının eti ve ateş korunun maşası olmaya devam edecektir.

Ey Çeçenlerin muhlis evlatları, ey Kafkasya’nın kahraman evlatları, ey Gazi Molla Muhammedin’in, İmam Hamzat’ın, İmam Şamil’in ve Taşo Hacı’nın evlatları ve ey Cevher Dudayev ve Şamil Basayev’in torunları: Rusya’nın kanatları altına girmekten ve onun yolunda ölmekten nasıl mutlu olabilirsiniz?! Peki Rabbinize ne diyeceksiniz ve Peygamberiniz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in karşısına hangi yüzle çıkacaksınız?! Ramazan Kadirov sizi sadece kâfir Putin uğruna ölmeye ve Rusya’nın sorunlarına ve çıkarlarına hizmet etmeye yönlendirecektir. Kendiniz için, dininiz için ve davanız için Allah’tan korkun!

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُم مِّدْرَاراً وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَEy kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O’na tövbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin.” [Hud 52] Allahu Teala şöyle buyurmuştur: بَقِيَّتُ اللَّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَEğer mümin iseniz Allah'ın (helalinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır.” [Hud 86]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Ferec Memduh

Devamını oku...

Yahudi Varlığı Silah ve Ordularla Desteklenirken Gazze İse Suçlama Ve Kınamakla Destekleniyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudi Varlığı Silah ve Ordularla Desteklenirken Gazze İse Suçlama Ve Kınamakla Destekleniyor!

Haber:

CNN de dahil olmak üzere medya organları Cuma akşamı, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in Perşembe günü “İsrailli” mevkidaşı Yoav Galant ile İran ve onun yandaşları tarafından devam eden tehdit hakkında bir telefon görüşmesi yaptığını…. ve “Amerika Birleşik Devletleri’nin “İsrail’i” savunmak için bölge genelinde iyi bir durumda olduğunu” söylediğini belirttiler.

Yorum:

Ey İslam ümmeti, ey cihad ümmeti, ey insanların en hayırlısı ve ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet: Gazze ve onun kardeşleri Kudüs, Batı Şeria, Şam, Irak, Yemen ve Sudan... sizden yardım istiyor; o halde desteğiniz hani nerede? Kuvvetiniz hani nerede?!

Amerika ve Batı'nın Yahudi varlığını, en modern silahlarla, parayla, medyayla ve kara, deniz ve hava ordularıyla maddi olarak destekleyip Amerika ve Batı'nın büyükelçileri gezip dolaşırlarken, hatta emirler verirlerken ve Katar, Türkiye, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Mısır ve Müslümanların denizlerinde üsleri bulunurken Gazze ve kardeşlerini, gözyaşları, dua, suçlama ve kınamayla desteklemek akıl işi mi Allah aşkına?! Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, milletler üzerimize üşüşecektir derken ne kadar da doğru söylemiştir; zira çokluğumuza, servetlerimize, gücümüze, bunun da ötesinde Allah’ın bunu bize farz kılmasına rağmen şu ana kadar onlara, Allah’ın farz kıldığı şekildeki yardım ve desteği sağlayamadık!

Bunun nedenleri:

1- Müslümanların başındaki tüm yöneticiler, aşağılık Ruveybida, tiran ve Batı’nın kuyruklarıdırlar; bu yüzden Batı’ya itaat edip yaratıcıya isyan ediyorlar ve Batı’nın çıkarlarını gözetip ümmetlerini yardımsız bırakıyorlar; şayet onlarda zerre kadar İslam’ın şeref ve yüceliği olsaydı, Allah’ın kendilerine farz kıldığı cihad, silah, mal ve ordular yoluyla Gazze ve onun kardeşlerine yardım ederlerdi. Ancak onlar, tüm bunları Yahudi varlığını korumak, hatta onu desteklemek için kullanıyorlar. Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun. Dolayısıyla onlar bizden değil, biz de onlardan değiliz; o halde onlara işitmek ve itaat etmek yoktur.

2- Kendilerini alim diye nitelendiren otoritenin etrafındaki kişiler, tiranların zulmünü, onların ajanlıklarını, ihanetlerini ve onların ümmete olan düşmanlıklarını meşrulaştırıyorlar ve kelimelerin yerlerini değiştiriyorlar; nitekim Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlar hakkında, cehennemin kapılarındaki davetçiler derken ne kadar da doğru söylemiştir…

3- Müslümanların, bilinçli ve samimi insanların, çabalarını birleştirme, İslam Devleti’ni kurma, İslami hayatı yeniden başlatma ve tiranları ve anayasalarını devirme farzını yerine getirme çağrısına cevap vermemesi; oysa bu, ümmeti kalkındırmak, İslam’a ve ehline yardım edip izzetli kılmak için en önemli vaciplerden biridir.

Ey Müslümanlar: Allah’ın vaadi sizleri bekliyor; o halde bozgunculuk yapan İsrailoğullarının zayi ettiği gibi sizler de onu zayi etmeyin; zira onlar, Allah’ın kendileri için yazmış olduğu kutsal topraklara girmelerini emrettiğinde onlar bunu reddettiler ve yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaştılar!

Ey Müslüman orduların komutanları: İçinizdeki İslam’ın gururu hani nerede?! Onu yöneticiler mi öldürdü yoksa? İçinizdeki Sa’d ve Halid nerede?! Silahlarınız ve güçleriniz hani nerede?! Onları Allah’a ve Rasulü’ne isyan yolunda mı zayi ediyorsunuz?!Zamanımızın Firavun ve Haman’larıyla birlikte olmaya razı mı oluyorsunuz?! Sizler silah ve cihat ehlisiniz ve batıl ehlinin modern maddi güçle nasıl destek verdiğini görüyorsunuz; sizler ise suni sınırları koruyor, cihadı devre dışı bırakıyor ve tiranları koruyorsunuz!! Yaptığınız şeyler ne kadar da kötüdür! O halde çok geç olmadan uyanın artık; şüphesiz Allah Subhanehu sizlere çağrıda bulunuyor; o halde çağrısına icabet edin: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْEy iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Ey Müslümanlar: Ya bizimle ya da bir başkasıyla şüphesiz Allah’ın dini muzaffer olacak, hakkın sancağı dalgalanacak ve Allah’ın hükmü egemen olacaktır; o halde Allah’ın sizden hoşlandığı şeyleri gösterin ve İslam Devleti’ni kurma farzını yerine getirin; beklenen vaadin gerçekleşmesi, Allah’ın izniyle yakındır; bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Şeyh Muhammed İbrahim - Lübnan

Devamını oku...

İran İle Amerika Arasında İlan Edilen Düşmanlık Yalanı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İran İle Amerika Arasında İlan Edilen Düşmanlık Yalanı!

Bu yalan, medya organlarının düşmanlık şeklinden, özellikle de Irak, Lübnan ve Yemen sahalarının Tahran’ın bölgedeki kolları olmalarından dolayı sürekli bir düşmanlık halinde olduklarından bahsettiği bir zamanda ilan edilmiştir. Yine İran’ın “İsrail’e” ve Amerika’ya ölüm” gibi sloganlarının popüler olduğu gibi aynı şekilde ABD’nin Tahran’a yönelik yaptırımları da birçok siyasetçi arasında kendine bir pazar bulmuştur.

Humeyni’nin devrimi başarmasından ve iktidarı teslim almasının başlangıcında “Büyük Şeytan Amerika'ya Ölüm” şeklinde attığı yankı uyandıran sloganlardan bu yana olan İran-Amerikan ilişkilerinin tarihine dalmak istemiyorum ki zaten bu muamma, gözlemlenen gerçeklik tarafından yalanlanıyor; zira İran’ın 1980’lerde Lübnan’daki Filistinli mültecilerin öldürülmesine yönelik Emel Hareketi’ne verdiği destek, iddia edilen yalanın en büyük kanıtıdır. Dahası onun yalanını gösteren ve Büyük Şeytan (Amerika) ile iş birliğini teyit eden daha birçok olay vardır.

Amerika ve İran arasındaki anlaşmazlık hiçbir zaman ideolojik bir anlaşmazlık olmamıştır ancak Tahran, Washington ile olan anlaşmazlığı dini bir şekilde kullanmayı ve bu sloganlara aldanan halklar arasında yankı uyandıran sloganlar atmayı başarmıştır.

Aynı şekilde onların Yahudi varlığıyla olan anlaşmazlıkları da kesinlikle ideolojik bir anlaşmazlık olmamıştır, ancak anlaşmazlık bölgedeki rolü üstlenmeye yönelik bir anlaşmazlıktır.

Nitekim Tahran ile Amerika arasındaki anlaşmazlığın hakikatinin, kamuoyunu yanıltmak için medya üzerinde yapılan çekişmelerinden ve karşılıklı suçlamalardan öteye geçmediği açıkça ortaya çıkmıştır. Sahaya (vakıa zeminine) gelince; durum tamamen farklıdır. İran’ın Afganistan’da Amerika için yaptıkları çok da uzak değildir ve aynı şekilde sahne Irak’ta da tekrar etmiştir; zira Amerika’yı Irak çıkmazından kurtaran bizzat Tahran’dır.

Ancak halklar, çıkarların yakınlaşmasının ve ortak çıkara dayalı ilişkilere yönelik yeni bir zeminin oluşması için zaman içinde oluşan şekli anlaşmazlıkların ortadan kalkmasının imkânsız olmadığı şeklinde medyanın ortaya attığı şeylerin esiri olmaya devam ediyorlar!

Körfez bölgesinin Amerika için olan önemi devam etmekte olup bu uzun zamandır ilan edilmektedir; dolayısıyla Amerika’nın çıkarından başka bir dostu olmadığı gibi onların örflerinde değerlere, ahlaka ve insanlığa bir yer yoktur.

Dolayısıyla medyanın Amerika tarafından kontrol edildiği ve medya organlarının aktardığı siyasi haberlerin çoğunun tek kaynaktan geldiği ancak anlaşmazlığın onu kontrol eden kaynakta kalmaya devam ettiği bilinmektedir.

Aynı şekilde nükleer anlaşma kozu, Amerika’nın Körfez bölgesinde kalması ve İran’ın nükleer kapasitesinden duyduğu endişe bahanesiyle üslerini yoğunlaştırması ve Körfez ülkelerine silah satışını arttırması için kârlı bir koz olmaya devam ediyor. Bu nedenle Amerika, bölgedeki varlığını yoğunlaştırmak için kaos ve yıkım oluşturma olarak bilinen politikası üzerinde çalışmaya devam ederken bölgedeki durumu düzenlemek ve bunu Amerika’nın çıkarlarına göre planlamak için Tahran ile gizli ilişkilerini sürdürüyor. Aynı şekilde doğrudan ve dolaylı olarak karşılıklı mesaj alışverişinin de İran-Amerikan ilişkilerinde önemli bir rolü vardır ve bu da İran’ı, ABD’nin çıkarlarına hizmet etmek için bölgenin jandarması haline getirmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Diriliş İvmesini Sürdürün, Haçlı Saldırısını Sona Erdirin ve Yahudileri Kovun

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Diriliş İvmesini Sürdürün, Haçlı Saldırısını Sona Erdirin ve Yahudileri Kovun

Haber:

19/8/2024’te BBC Arabic, gazete sunumunda, ağır insan hakları ihlalleri işlediği için Amerika’nın “İsrail'e” yönelik askeri yardımların askıya alınmasına izin verebilecek bir Amerikan yasasını ele aldı.

Yorum:

Köpeklerin aslanların cesetleri üzerindeki çatışması ve dansı, ümmetin ilk siretindeki kalkınmasına dönmedikçe son bulmayacaktır. Medine-i Münevvere’de ilk İslam Devleti’nin kurulmasından bugüne kadar bu ümmete yönelik komplo, doğrudan kâfirler ve onların, bizim cildimizden olan evlatlarımız arasındaki münafık ve hainlerden oluşan işbirlikçileri tarafından devam etmekte olup geçen yüzyılın başında, özellikle de Osmanlı Hilafet Devleti’nin temsil ettiği siyasi varlığın devrilmesinin, küfür devletlerinin Hilafetin ve İslami yönetimin asla geri dönmemesi üzerinde ittifak etmesinin yanı sıra İslami toplumun parçalanmasını, ümmetin fikri ve sanayi olarak cahil bırakılmasını ve kendilerine bağlı zayıf varlıklarda meydana gelen her türlü kalkınmayla savaşmayı kapsayan diğer kararların ardından bu komplonun şiddeti daha da artmıştır.

Ancak kâfirler Müslümanlar konusunda kendi aralarında anlaşmalarına rağmen onların, ülkemizin zenginlikleri ve bağımlılığı konusunda anlaşmazlığa düştüklerini ve çatıştıklarını görmekteyiz; tüm bunlarla birlikte ümmet ile onun düşmanları, onların üssü olan Yahudi varlığı ve tabi konumda olan Arap yöneticiler arasındaki çatışma, Yahudi varlığı ile savaşlar ve Sykes-Picot sınırlarının bekçileri olan tabi konumdaki yöneticilere karşı devrimler yoluyla devam etmektedir. Nitekim Gazze’deki son olaylar ve Gazze kahramanları tarafından temsil edilen ümmet ile Yahudiler ve onların Haçlı destekçileri arasındaki cihat ateşinin alevlenmesi, küfürle olan çatışma silsilesinden biri olup bu da çatışmayı ve köpeklerin dansını sona erdirmek için aslanın uykusundan uyandığını müjdelemektedir.

Nitekim Haçlı güçlerinin tamamı bu tehlikenin farkına vardırlar, savaşa son vermek, savaşı sadece Gazze ile sınırlandırmak ve onu genişletmemek için en sert kararları aldılar. Meseleyi, örtbas etmek için de Hamas hareketi ve liderlerine bağladılar ancak Gazze savaşı ümmet için hayati bir mesele olduğundan dolayı ümmetin duygularının bir ifadesi ve uzantısı haline geldi; zira Haniye’nin suikasta kurban gitmesi, Gazze halkından 40.000 kişinin şehit olması, bunun iki katından fazlasının yaralanmasının yanı sıra maddi kayıpların olması ve tüm bunların, Gazze halkının ve tüm ümmetin desteğiyle savaşa, yüksek maneviyata ve cihada devam etmekten caydıramaması bunu teyit etmektedir.

Gazze savaşı sırasında bile Müslümanlara karşı birlik olmalarına rağmen saldırgan kâfir güçler arasında yaptıkları açıklamalar yoluyla açık bir çatışmanın olduğunu görmekteyiz. İngiliz BBC kanalının bazı gazetelerde, on yıl önce çıkarılan ve ABD’nin ciddi insan hakları ihlalleri işleyen yabancı güçlere, failleri cezalandırılmadığı sürece yardım etmesini yasaklayan bir Amerikan yasasının (Senatör Patrick Leahy yasası) varlığına ilişkin yayınladığı haberin amacı, Yahudi varlığına karşı çelişkili davranışları konusunda Amerika’yı utandırmaktır.

Aynı zamanda Sada el-Irak Gazetesi, Londra’nın uluslararası hukuk ihlalleri nedeniyle Yahudi varlığına silah yasağını reddetmesini protesto etmek için İngiltere’deki üst düzey bir yetkilinin istifasıyla ilgili bir haber yayınladı.Her iki haber de her iki ülkenin de sivillere yönelik katliamlardaki sorumlulukları konusunda çelişkili bir tutum sergilediklerini ortaya koysa da, ancak her ikisi de Yahudi varlığının kuruluşundan bugüne kadar Müslümanlara karşı yürüttüğü savaşta Yahudi varlığının yanında yer almışlardır.

Bizler, Aksa Tufanı operasyonunun başlamasıyla birlikte Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği tüm Haçlı Batı ülkelerinin askeri yardımlar gönderdiklerini ve uluslararası kuruluşlar ile medya aygıtının da Yahudi varlığına yönelik destek açıklamaları yaptıklarını biliyoruz. Nitekim Yahudi varlığının sahada yenildiğini anlamalarının ardından, Amerika filolarını ve askeri tümenlerini, İngiltere ise gemilerini ve yaklaşık 190.000 askerini Yahudi varlığıyla birlikte savaşmak üzere bölgeye gönderdi, hatta fiilen de onunla birlikte savaştılar.

İşte bu onların, diğer Müslüman ülkelerin yanı sıra Filistin toprakları üzerindeki çatışmaları ve danslarıdır.

Ey Müslümanlar: Sizler ayaklanıp izzetli Gazze’de sunulan fırsat yoluyla ümmeti yeniden hayata döndürmediğiniz sürece bu çatışma ve ümmetin vücut parçaları üzerindeki dans asla son bulmayacaktır; bu da umudu arkasındaki ümmet ve onun yöneticileri tarafından hapsedilmiş ordular olan küçük bir grup ile planlarında ve hesaplarında karışıklığa yol açan tüm küfür milleti arasında on ayı aşkın bir süredir devam eden savaştaki ivmenin devam etmesiyle mümkündür. Allah’ın yardımıyla zafer ve iktidarın alametlerinin ortaya çıkması yakındır. Sabır, sabır ey Gazze halkı ve ey mücahitler; Allah’ın izniyle sabah apaçık bir zafer doğacak ve küfrün, kafirlerin, münafıkların ve ajanların tamamı devrilecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Hamdânî

Devamını oku...

Tabi Konumunda Olan Orta Asya Cumhuriyetleri Devlet Başkanlarının Astana’daki Zirvesi, Putin’in Çıkarlarına Hizmet Ediyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tabi Konumunda Olan Orta Asya Cumhuriyetleri Devlet Başkanlarının Astana’daki Zirvesi, Putin’in Çıkarlarına Hizmet Ediyor

Haber:

9 Ağustos’ta Kazakistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın resmi internet sitesinde şu ifadeler geçti: “Orta Asya Devlet Başkanları Altıncı İstişare Toplantısı Kasım Cömert Tokayev başkanlığında gerçekleştirildi. Kazakistan Cumhurbaşkanı, istişare toplantılarının sonuçlarının bölgesel iş birliğinin düzeyini benzeri görülmemiş bir düzeye çıkardığını, ona sistematik, kapsamlı ve en önemlisi de güvene dayalı bir karakter kazandırdığını belirtti.” Ve şöyle ekledi: “Ortak çabalar sayesinde, uzun süredir devam eden kronik sorunlar çözüme kavuşturuldu.Bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması için kapsamlı tedbirler alındı. Ayrıca sınır, su ve göç sorunları da sistematik olarak çözüldü ve karşılıklı ticaretin önündeki birçok engel kaldırıldı. Yine sınır kontrol noktalarının modernleştirilmesi, ulaşım bağlantılarının genişletilmesi ve yeni yolların açılmasının yanı sıra ticaret, ekonomik ve yatırım iş birliği de dinamik bir şekilde gelişmektedir.”

Yorum:

Orta Asya cumhuriyetlerinin cumhurbaşkanlarının olağan toplantısı yapıldı. Bu toplantıda ekonomideki başarılar, güvenlik alanında cumhuriyetler arası iş birliği ve karşılıklı kültürel ve ahlaki ilişkilerin gelişmesi hakkında çok şey söylendi ancak Orta Asya’nın gerçekliği bunun aksini söylüyor.

Nitekim bölge, halkın memnuniyetsizliğinin zirvede olduğu ve halk arasında huzursuzlukların sürekli yaşandığı bir volkan gibidir. Örneğin Ocak 2022'de Kazakistan'da ordu tarafından vahşice bastırılan kitlesel huzursuzluklar yaşandı. 2022 yılının yaz ayında Özbekistan’daki Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti’nde bir isyan patlak verdi ve bu isyan polis ve ordu tarafından kan dökülerek bastırıldı. Yine 2021 yılının sonbaharında Tacikistan’ın Gorno-Badahşan Özerk Bölgesi’nde bir kriz yaşandı ve bu kriz de aynı şekilde kurbanlardan yoksun değildi. Ayrıca Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te de bu yılın Mayıs ayında vatancılık temelinde kitlesel huzursuzluklar patlak verdi... Bunların tamamı, sadece son iki yıl içinde gerçekleşti.

Bölgenin doğal kaynaklar bakımından zenginliğine rağmen insanlar yoksulluk, hastalık ve suç oranlarının artışının acısını çekiyor. İster kışın ister yazın olsun sürekli elektrik, yakıt ve ısı sıkıntısı, enerji kaynaklarının yurt dışına olan büyük satışlarını etkilemiyor.İşsizlik insanları, geçimlerini sağlamak için istismara, soyguna, hatta ölüme maruz kaldıkları uzak ülkelere gitmeye sevk ediyor. Dini temeldeki tam bir zulüm, tüm cumhuriyetlerde bir kuraldır. Yasaklı dini örgütlerin listesi, sanki kopyalanmış gibi neredeyse hepsinde aynıdır...

Peki bu cumhuriyetlerin başkanları hangi başarılardan bahsediyorlar acaba?Bu zavallı yöneticilerin gerçekliğine baktığımızda onların sadece Putin’e tabi olduklarını göreceğiz. Zira Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan Rus askeri üsleriyle dolu olup yöneticilerin çoğu çökmüş Sovyetler Birliği’nin eski subayları ya da Rus askeri üniversitelerinde eğitim görmüşlerdir.

Bu sefil tabi olan yöneticilerin politikası, halklarının çıkarlarına değil, aksine Putin’in iradesine ve emirlerine dayanmaktadır.Örneğin Özbekistan son birkaç yıl içinde Çin’e olan gaz satışını birkaç kez artırdı. Peki tüm bu gazlar nereden geliyor? Neden halkı, kışın kesilecek derecede gaz sıkıntısı yaşıyor?! Çünkü Şevket Mirziyoyev, Avrupa’nın yaptırımlarını baypas ederek Putin’in emriyle Rus gazını satmak zorunda kaldı. Ayrıca Kazakistan ve Özbekistan uranyum yatakları bakımından zengin ülkeler ancak nükleer endüstriyi geliştirip kendi başlarına nükleer santraller inşa edemezler; zira her ikisi de Kremlin’den izin almak zorundadırlar! Buna benzer birçok örnek vardır.

Biraz aklı olan herkes, bu değersiz tiranların yankı uyandıran açıklamaları ile gerçeklik arasındaki büyük çelişkileri görebilir. Zira gerçeklik, ne yazık ki tabi olan bu tiranların efendileri Putin’e hizmet ettiklerini, zulmettiklerini, çaldıklarını ve yüksek bir çit ve büyük bir orduyla halklarına baskı yaptıklarını söylüyor.

Öte yandan insanlar, tiranların yönetiminin zulmüne karşı giderek daha aktif bir şekilde isyan ediyorlar.Tiranlar ülkedeki Müslümanlara ne kadar zulüm ve baskı yaparlarsa yapsınlar, insanlar dinlerine aktif bir şekilde ilgi duyuyorlar ve bu ümmetin samimi evlatları Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalışıyorlar. Allahu Teala’nın izniyle Allah Subhanehu’nun yardımı ve sevgili Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi, uzak değildir.

Nitekim İmam Ahmed Müsned’inde, Numan İbn-i Beşir’in Huzeyfe İbn-i Yeman’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ. ثُمَّ سَكَتَNübüvvet aranızda Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacak ve Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah dilediği zaman onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler olacak ve Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra zalim yöneticiler gelecek ve onlar da Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Bunların ardından ise yine Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sustu.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Eldar Hamzin

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER