Pazar, 27 Safer 1446 | 2024/09/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Bangladeş’teki İç Huzursuzluklar: Batı’nın Nüfuz Çatışması

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bangladeş’teki İç Huzursuzluklar: Batı’nın Nüfuz Çatışması

Haber:

Bangladeş Başbakanı’nın kaçmasının ardından ileriye dönük yol nedir?

Yorum:

Bangladeş’te son darbeyle karakterize olan siyasi huzursuzluklar, stratejik öneme sahip bu ülkede nüfuzlarını korumaya çalışan küresel güçler, özellikle de İngiltere ve Amerika arasında daha derin ve devam eden bir çatışmaya ışık tutmaktadır. Nitekim bu Batılı ülkelerin Bangladeş’in siyasi sahnesine karışması yeni değildir; aksine bunun tarihi, ülkenin sömürge geçmişine ve soğuk savaşa kadar uzanmaktadır. Zira hem İngiltere hem de Amerika tarihsel olarak nüfuzlarını, Bangladeş halkı pahasına kendi çıkarlarına öncelik verilmesini sağlamak için kullanmışlardır.

Uzun süredir İngiliz çıkarlarıyla uyumlu olan Şeyha Hasina rejimine, ABD'nin güç dinamiklerini kendi lehine çevirmek için muhalif hareketleri ustalıkla desteklemesiyle birlikte iç protestoların ve dış baskıların birleşmesi sayesinde sonunda istikrarsızlık hakim oldu. Amerikan çıkarlarıyla yakından bağlantılı bir isim olan Muhammed Yunus’un geçici hükümetin başkanı olarak atanması, bu jeopolitik rekabetin devam ettiğine işaret ediyor; bu da Bangladeş’i, Bangladeş nüfusunun refahından ziyade daha çok kendi stratejik avantajlarına odaklanan iki güç arasında kuşatılmış olarak bırakıyor.

Bu durum, Batılı güçlerin dayattığı laik ve kapitalist sistemlerin başarısızlığının açık bir hatırlatıcısı sayılır. Bu rejimler, Bangladeş halkına veya benzer dış müdahaleye maruz kalan herhangi bir ülkeye bir nebze olsun adalet, istikrar veya refah getirme konusunda yeterli donanıma sahip olmadıklarını defalarca göstermişlerdir. Bunun yerine zaten kırılgan olan bölgeleri daha da istikrarsızlaştırarak sömürü ve baskı döngülerini sürdürmeye çalışıyorlar.

Bangladeş’te devam eden jeopolitik çatışma, Batı’nın çıkarlarına hizmet etmenin ötesine geçen bir alternatife olan acil ihtiyacı teyit ediyor. İster Bangladeş’te isterse dünya çapında olsun İslam ümmeti açısından çözüm, İslam ideolojisine geri dönmekte yatmaktadır. Zira İslam, sadece bireylerin ruhi ihtiyaçlarını değil, aynı zamanda hayatın sosyal, ekonomik ve siyasi boyutlarını da ele alan ve herkes için adalet ve istikrarı sağlayan kapsamlı bir sistem sunmaktadır.

Bangladeş’teki olaylar bizlere, destekçileri kim olursa olsun laik rejimlerin eninde sonunda kalıcı istikrar ve adaleti sağlamakta başarısız olacaklarını hatırlatmaktadır. Zira Batılı çıkarlar tarafından yönlendirilen kapitalist ve laik modellerin hegemonyasının devam etmesi, sadece Bangladeş’te değil, aksine dünyanın dört bir tarafında geniş ölçekte zulmün ve istikrarsızlığın yayılmasına yol açmaktadır. Gerçek çözüm, tüm insanlar için gerçek bir adalet ve refaha giden bir yol sunan İslam’ın kapsamlı bir sistem olarak uygulanmasında yatmaktadır.

Müslümanlar olarak bizim sorumluluklarımızdan biri de, bu gerçekliğin farkına varıp yönetim ve toplum için yol gösterici bir ideoloji olarak İslam’ı ihya etmek için çalışmamızdır. Bu ise sadece İslami hükümleri kişisel hayatlarımızda uygulamayı değil, aynı zamanda İslami ilkelerin, değerlerin ve hükümlerin, yönetim, ekonomi ve toplumun yapılarını desteklediği bir dünya için çalışmayı kapsamaktadır. Bu yüzden ümmetin, herkes için adaleti ve refahı önceleyen ortak bir vizyonu gerçekleştirmek için birleşmesi ve Bangladeş’teki mevcut durumun eylem için açık bir çağrı mesabesinde olması gerekir.

Bangladeş’teki jeopolitik çatışma, kapitalist ve laik çıkarların, adalet ve insan onurundan daha öncelikli olduğu küresel sistemdeki daha geniş çaplı sıkıntıların belirtilerinden biridir. Bu yüzden Müslümanlar olarak sorumluluğumuz, bu zalim rejimlerin kökünden söküp atıldığı ve gerçek adaleti gerçekleştirebilecek gerçek bir İslami sistemin kurulduğu bir dünya için çalışmamızdır.

İleriye dönük yol, adalet ve refah için kapsamlı bir sistem olarak İslam’ın yeniden ortaya çıkarılmasında yatmaktadır. Bu sadece Bangladeş için değil, tüm dünya için bir çözümdür; dolayısıyla tek bir ümmet olarak bir arada durmak yoluyla kendisine şiddetle ihtiyaç duyduğumuz değişimi gerçekleştirmemiz mümkündür. Harekete geçmek, birleşmek ve tüm insanlık için adalet ve refaha giden gerçek bir yol olması itibariyle Hilafet sistemini kurmak yoluyla İslam’ı ihya etmek amacıyla çalışmak için şu an bizim için en uygun zamandır.


Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Okay Pala

Devamını oku...

El-Aksa’nın Yakılmasının 55. Yıldönümü!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

El-Aksa’nın Yakılmasının 55. Yıldönümü!

Haber:

Bugün, işgalcilerin ve yerleşimcilerin İslam’ın kutsallarına karşı 1949’da başlayan ve bugüne kadar devam eden tarihi suçları kapsamında işgal altındaki Kudüs şehrindeki Mescid-i Aksa’nın yakılmasının elli beşinci yıldönümüdür.

Dennis Michael adlı Avustralyalı aşırıcı bir Yahudi,21 Ağustos 1969’da Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi ve caminin doğu kanadını kasten ateşe verdi; bunun üzerine Mescid-i Aksa'nın cepheleri, tavanı, halıları, nadide süslemeleri, Kur'an-ı Kerim ve mobilyaları dahil tüm içeriği tahrip oldu ve bina büyük bir zarar gördü. (Arabi 21, 21/08/2024)

Yorum:

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana mübarek toprak (Filistin) iki şeyin acısını çekiyor; bir yandan habis sömürgeci İngilizler diğer yandan Yahudiler… Dolayısıyla Filistin meselesi, Yahudi varlığının kurulmasının bir sonucu değil, aksine Osmanlı Hilafetinin işlerinin, buna ehil olmayanlar tarafından yönetilmesiyle başlamıştır; zira Halife İkinci Abdulhamid, Allah Ona rahmet etsin, Yahudilerin Filistin’e girmelerini yasakladı ancak İngilizler burayı sömürgeleştirdiğinde onlara imkan verdiler ve onlar da toprak ve binalar satın almaya başladılar; dolayısıyla Osmanlı Hilafeti yıkılıp mesele İngilizler ve Yahudiler lehine sonuçlandığında, yani 1920'lerin başından bu yana, evet o günden bugüne kadar Filistin topraklarında kan dökülürken medya organları ise katliamları, şehitleri ve yaralıları sayıyorlar! Bundan daha da kötüsü, Filistin İngiliz mandası altına girdi, bu da birçok Filistin kasabasının ve köyünün yerinden edilmesine ve yok olmasına neden oldu; böylece bu durum, 1947 yılında Filistin’in Yahudiler ve Filistinliler arasında bölünmesine karar verilinceye kadar on yıllar boyunca devam etti ve İngilizler de Filistin’in geri kalanını Haşimi vesayetinin altına soktu. 1967 yılında da Filistin'in geri kalanı Yahudilere teslim edildi; nitekim Yahudilerin İslam’ın kutsallarını ele geçirdiği bu savaştan iki yıl sonra Mescid-i Aksa, önce Haşimilerin sonra da Müslümanların başındaki diğer yöneticilerin gözü ve kulağı önünde bir Yahudi tarafından yakıldı ancak onlar kıllarını dahi kıpırdatmadılar!

Bu mübarek topraklarda olup bitenlerden dolayı kalplerimiz yanıp tutuşurken ve içimizi hüzün ve acı sarmışken bu yıldönümünü nasıl yaşayabiliyoruz Allah aşkına?! Abdullah İbn-i Ömer’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i Kâbe’yi tavaf ederken gördüm, şöyle diyordu: مَا أَطْيَبَكِ وَأَطْيَبَ رِيحَكِ مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَحُرْمَةُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللَّهِ حُرْمَةً مِنْكِ مَالِهِ وَدَمِهِ وَأَنْ نَظُنَّ بِهِ إِلَّا خَيْراً Sen ne güzelsin, kokun da ne hoştur. Sen ne kadar büyüksün, hürmetin de çok büyüktür. Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin olsun ki, müminin hürmet ve kıymeti senin hürmetinden daha büyüktür. Allah onun malını, kanını haram kılmış ve bize mümin hakkında ancak hayır düşünmemizi emretmiştir.

Allah’ın bütün Müslümanlara haccetmelerini farz kıldığı, Allah, Rasulü ve Müslümanlar nezdindeki konumunu ve Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Müslüman'ın kanının ondan daha kutsal olduğunu söylediğini bildiğimiz işte bu Kâbe’dir; peki o halde nasıl oluyor da Allah Azze ve Celle’nin, سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ   “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye Muhammed kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.” [İsra 1] ayetiyle Kâbetu’l Müşerrefe’ye bağladığı bu mübarek topraklarda her gün onlarca ve yüzlerce Müslüman öldürülüyor?

Katar'dan Mısır, Türkiye ve İran’a kadar Müslüman ülkelerin, Filistin’e ve halkına yönelik hain plan ve komploların yuvası haline gelmesi kalpleri yaralıyor.

Bugün el-Aksa’nın yakılmasını mı hatırlayalım yoksa Filistin’in Müslümanların başındaki yöneticiler tarafından ihanete uğrayıp Yahudilere teslim edilmesi üzerinde mi duralım? Bu, Osmanlı Hilafeti’nin yıkılmasından sonra en büyük bir şeydir.

Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ehlinin İsra’sı mukaddes beytin başına gelen büyük felaketler hiç kimse için bir sır değildir; zira kırk binden fazla şehit vardır ve kayıp ve engelli olanların sayısını bilmediğimiz gibi mahkumların sayısını da bilmiyoruz... İşte bütün bunlar, iki milyar Müslümanın gözü ve kulağı önünde meydana geliyor! İran ve partisi, İsmail Haniye’nin şehit edilmesinin intikamını almak için Yahudileri tehdit edip korkutuyor ama biz sadece televizyon ekranlarında devasa silahların sergilendiğini görüyoruz! Peki intikam ve misilleme söylemi ne zamana kadar sürecek?!Amerikan yönetiminden emirler gelene kadar mı? Sanki öyle gibi!

Mescid-i Aksa'nın yakılmasının elli beşinci yıldönümü, Yahudilerin istedikleri zaman mescide saldırdıkları, onun Müslüman ordulara haykırdığı ve hiçbir cevabın olmadığı halde kıskançlık duymadığımız bir zamana denk gelmiştir! Zira Filistin’in kadınları, çocukları ve yaşlıları on ayı aşkın süredir İslam ümmetine haykırıyorlar ama hiçbir cevap yok!

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراً

Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Toprağın Özgürleştirilmesi, Fikirle Başlayan Bir Farzdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Toprağın Özgürleştirilmesi, Fikirle Başlayan Bir Farzdır!

Haber:

Taliban hareketi, son Amerikan askerinin Afganistan'dan ayrılışının 3. yıl dönümü münasebetiyle eski Bagram askeri üssünde büyük bir tören düzenledi ve törende, ülkede yönetimi teslim almalarının gölgesinde yönetim ve dış politikaya ilişkin görüşlerini ifade ettiler; ayrıca El Cezire bunu şu başlık altında aktardı: “3 yıl sonra Taliban… Güç gösterisi ve yönetimin zorlukları.”

Yorum:

İnsan; hayat, kâinat ve insan hakkında sahip olduğu fikirle kalkınır ve külli fikir olmadan bir kalkınma olmaz. Dolayısıyla halkların ve milletlerin kalkınması, dışarı taşımak ve içeride uygulamak için sahip oldukları ideolojiler sayesinde olur. Bu yüzden ümmet, inanmış olduğu şeyden başkasını tatbik ederse kalkınamayacağı gibi bir halk da dünya ile ideolojisinin cinsinden olmayan bir sistemle muamele ederse kalkınamaz.

İslam siyasi bir din olup o, mütekâmil bir ideolojidir; yani kendisinden bir nizamın kaynaklandığı bir akidedir; yani hayat, kainat ve insan hakkındaki fikirlerin toplamı olup her şeyi detaylandırmakta ve bunları bireye, gruba, topluma ve bir bütün olarak insanlığa taşımanın ve uygulamanın metodunu göstermektedir. Nitekim Allah Subhanehu, her şeyi açıklayan Kitab’ı indirerek bizleri nimetlendirmiştir. Zira Subhanehu şöyle buyurmuştur: الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِيناًBugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.” [Maide 3]

Yönetim hayatın bir parçası olup İslam, iç ve dış siyaset ve diğer insanlar dışında bir ümmet olmaları vasfıyla Müslümanlar arasındaki ilişkiler gibi yönetime dair özel hükümler getirmiştir. Bu nedenle İslam, tek hak ve onun dışındakinin batıl olduğu bir ideoloji olarak fikir ve metoduyla taşınmadıkça, yönetimi teslim alır almaz İslam derhal uygulama konumuna getirilmedikçe ve İslam hayatın tüm işlerinin yürütülmesi için tek referans yapılmadıkça İslam’ın yönetime ulaşması kesinlikle İslami hareketlerin yönetime ulaşmasıyla bağlantılı değildir.

Ama İslam, vahyin ruhundan yoksun bir slogan haline geldiği, referans noktası hareketin büyük ülkeler tarafından kabul edilip reddedilmesi olduğu ve Müslümanların meseleleri sadece sempati ve duaya bağlılık meselesi haline geldiği zaman işte ne yazık ki burada, bir hareketin İslam olmadan yönetime ulaşması tuzağının, bu hareketi avlamayı başardığını görmekteyiz!

Üç yıl, işgalcinin askerleriyle birlikte çekip gittiği uzun bir dönem ama Afganistan’da hâlâ milliyetçilik ve ulusal sistem bakış açısı referans olmaya devam ediyor. Hâlâ Batı'dan medet umma zihniyeti hükümet sözcülerinin kafalarında yuvalanmış durumdadır!Filistin’e gelince; Taliban hükümetinden birinin söylediği gibi halkı onu özgürleştirecektir; bu şekilde söyleyerek ümmetin mübarek topraklara karşı sorumluluğunu ortadan kaldırdığı gibi iki milyar Müslümanın Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını kurtarmak için cihat etme farzını da düşürmüştür!

Vatancı fikirler hâkim olduğu zaman durum işte böyledir; zira bu fikirler, başörtüsü takmaya zorlamanın farz olduğunu düşünürken sınırları kaldırmak ve ümmeti birleştirmek için cihadın talep edilmeyen bir farz olduğu düşünen hükümetler ortaya çıkarmaktadır! Bu yüzden ümmetimize dua ederek yardım etmekle yetinirken dünya ülkelerinin bize egemen bir devlet gibi muamele etmeleri ve bizleri resmi olarak tanımaları için yalvarıyoruz! Neden İslami hareketler, iktidara geldikleri Müslüman ülkelerde hep aynı tuzağa düşüyorlar? “Hâlâ akıllarını kullanmayacaklar mı?!”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beyan Cemal

Devamını oku...

Müslümanlar, Diğer İnsanların Dışında Tek Bir Ümmettir Onların Savaşları da Birdir, Barışları da Birdir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslümanlar, Diğer İnsanların Dışında Tek Bir Ümmettir
Onların Savaşları da Birdir, Barışları da Birdir!

Haber:

El Cezire’nin Facebook internet sitesi, Gazze’deki direniş operasyonları odasındaki bir kaynaktan, onların, İngiltere’nin işgal lehine Gazze’deki istihbarat çalışmalarına katkıda bulunduğuna ve İngiltere’nin katılımının Gazze Şeridi’nde binlerce kadın ve çocuğun öldürülmesine doğrudan katkıda bulunduğunu dair açık kanıtlara sahip olduklarını aktardı.

Yorum:

Sadece İngiltere değil, tüm kâfir ülkelerin on ayı aşkın bir süredir Gazze’ye ve halkına karşı yürüttükleri soykırım savaşında Yahudilerin yanında yer aldıkları, bu kirli savaşa gizliden değil açıktan fiili olarak katıldıkları ve Yahudilere her türlü hizmeti sağladıkları iki gözü olan herkes için bir sır değildir; zira savaş, baştan sona onların savaşı olup Yahudileri her türlü tehditten korumak onların en büyük çıkarlarından biri olarak kabul edilmektedir. Dahası ölüm kalım meselesi olarak benimsedikleri hayati konulardan birinin Yahudi varlığının korunması olduğunu söylersek abartmış olmayız. Dolayısıyla şayet onların bu ipleri olmasaydı, Yahudi varlığından hiçbir iz kalmazdı. Sadece bu da değil; aksine istisnasız tüm Arap yöneticiler de Yahudilerin yanında yer almakta, Yahudi varlığının hayatta kalması için aktif ve pratik olarak çalışmakta ve bu varlığın bekasını tehdit eden herkese karşı durmaktadırlar. Bu ise onlar için hiç şaşırtıcı değildir; zira bu mutant varlığın İslam ümmetinin kalbine dikilmesine yardım edenler de bizzat onlardır.

Asıl tuhaf olan şey, kardeşleri koyun kesilir gibi katledilirken hâlâ bir kenarda durup izlemekte ısrar eden Müslümanların evlatlarının, özellikle de orduların evlatlarının tutumlarıdır; zira onlar, hâlâ tek bir ümmetin evlatlarını bölüp parçalayan Sykes-Picot sınırlarının arkasına barikat kuruyorlar. Herhangi bir Müslümana karşı savaşı tüm Müslümanlara karşı savaş haline getiren İslam’ın mefhumları kaybolmuştur. Oysa Müslümanların savaşları da birdir barışları da birdir. Şüphesiz Allah Subhanehu, Gazze ve diğer yerlerdeki kardeşlerine yardım etmek için onların gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkmalarını farz kılmıştır. Peki Müslüman ordular daha ne zamana kadar ümmetin düşmanlarının ve onların ajanlarının elinde rehin olarak kalmaya ve Allah’ın yolu ve İslam’a ve Müslümanlara destek olmak dışında her yere hareket etmeye devam edecekler?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi: "Ey Ümmet; Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlardan Bir Çağrı!" Başlıklı Küresel Kampanya DVD'si

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Küresel Kampanya:

"Ey Ümmet; Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlardan Bir Çağrı!"
Başlıklı Küresel Kampanyasının DVD'si

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi, takipçilerine ve ziyaretçilerine "Ey Ümmet; Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlardan Bir Çağrı!" Başlıklı Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisinin Düzenlediği Küresel Kampanyasının DVD'sini sunmaktan mutluluk duyar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Arşiv ve Yayıncılık Bölümü tarafından hazırlandı.

CMO UZBEK CAMP 1446 2024 COVER

DP

DVD'yi indirmek için:TIKLAYINIZ

CMO UZBEK CAMP 1446 2024 STICKER

DP

Kampanya Sayfası İçin TIKLAYINIZ

Diğer CD/DVD'ler Sayfası İçin TIKLAYINIZ

 

ETİKETLER

#صرخة_من_أوزبيكستان

#PleaFromUzbekistan

#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER