Cuma, 04 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/06
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Arap Yöneticileri ve Otorite, Filistin Halkı ile Müslümanların Mukaddesatlarına Yönelik Cürümlerinden Dolayı Yahudi Varlığını Ödüllendirmektedir

Arap dışişleri bakanları, bugün Kahire'de, Filistin otoritesinin isteğine binaen ve Amerika Birleşik Devletleri'nin isteği doğrultusunda Filistin otoritesi ile Yahudi varlığı arasındaki dolaylı müzakerelerin dört ay müddetince yeniden başlamasını onayladı. Bizler Hizb-ut Tahrir olarak, Arap nizamlarının ve otoritenin ümmetin tamamı tarafından dışlanmış ve ifşa olmuş bir hale geldiğini fark etmemize rağmen el-Muntakim el-Cebbar olan Rabb-il İzze'ye bir mazeret olsun diye aşağıdaki hususları ifade ederiz:

1-Dolaylı müzakereler fikri, arsızca bir düzenbazlık olup ümmeti saptırmaktır. Dolaylı müzakereler bir savaş mıdır, yoksa tüm içeriğiyle Müslümanların en mukaddes mekanlarını aşağılayan ve ifrata kaçan bizzat bu müzakereler midir?

2-Bu karar; bizleri Irak, Afganistan ve Pakistan'da katliam, yıkım ve yağmaya boğan, Filistin'in işgalinde, halkını katletmesinde ve mukaddesatlarını mubah kılmasında Yahudi varlığına yardım eden İslam'ın ve Müslümanların düşmanı Amerika'nın talebine boyun eğilerek ve icabet edilerek alınmıştır.

3-Bu karar; Yahudi varlığının Mescid-i Aksa'ya, orada itikafta bulunanlara, Filistin halkının tamamına ve Filistin'deki geri kalan mukaddesatlara ve mescitlere peş peşe saldırdığı, bu gaspçı varlığın özellikle park yapmak için Silvan'nın el-Bustan mahallesi olmak üzere Kudüs halkının onlarca evinin yıkılmasıyla ilgili karar üzerine karar yayınladığı, Gazze kuşatmasında azgınlaştığı, ellerini Dubai, Şam ve Tahran'a uzatarak Müslümanların evlatlarını katlettiği, Suriye ve Güney Lübnan'a savaş açmakla veya Gazze'yi tekrar bombardımana tutmakla tehdit ettiği bir sırada gelmiştir.

4-Bu karar; mübarek Filistin arzına, mukaddesatlara ve Filistin halkının tertemiz kanlarına yönelik alaycı, tavizkar ve ifrata kaçan yaklaşımın devam ettiği bir sırada gelmiştir. İşte bu, Filistin ve Filistin dışındaki cürümlerinden dolayı Yahudi varlığı ile Amerika için bir hediye ve ödüldür. Dolayısıyla bu karar, Filistin halkına ve mukaddesatlarına yönelik cürümleri ile saldırılarında Yahudi varlığının daha ama daha çok hızlandıracaktır.

5-Arap yöneticileri ve otorite, işgalci Yahudi'nin cürümlerinde ortaktırlar. Bizler ve ümmet, Filistin toprakları üzerinde akan ve akıtılacak olan tertemiz kanların sorumluluğunu taşıdığımız gibi Mescid-i Aksa, tüm mescit ve mukaddesatlarda meydana gelecek olanların da sorumluluğunu taşımaktayız. Ümmet ise dünyadaki bu cürümlerinden dolayı onları asla bağışlamayacaktır. Ahiretin azabı ise daha büyük ve daha şiddetlidir. Keşke akletmiş olsalar.

6-Yahudi varlığına gelince; ona diyeceğimiz şudur ki, sizin ve size tabilerinin korktuğu dini savaş, Nebi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in vadine göre kaçınılmazdır ve Filistin'i, mukaddesatlarını ve halkını terörist mücrim ellerinizden kurtarmak için Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan Hilafet'in ordusundan korkarak ağaç ve taşın arkasına saklanacaksınız. هُوَ الَّذِي أَخْرَجَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِن دِيَارِهِمْ لِأَوَّلِ الْحَشْرِ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُوا وَظَنُّوا أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ "Ehl-i kitaptan inkar edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran odur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. Kalplerine öyle bir korku düşürdü ki; evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. İbret alın ey akıl sahipleri!" [el-Haşr 2]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yönetimlerin ve Otoritenin Sessizliği ile Onların Gizli Anlaşmaları Kudüs ve Halkına Karşı Saldırıları Sürdürmede Yahudi Varlığını Cesaretlendirmektedir

Filistin halkına ve mukaddes mekanlara yönelik saldırılarda süregelen cürümleri kapsamında Yahudi varlığı ile terörist gurupları, Mescid-i Aksa'ya zorla girdiler, orada fitne fesat saçtılar, kendisine ve fanatik terörist guruplarına açık göğüsleriyle karşı koyan musallilerin üzerine ateş açtılar. Böylece Mescid-i Aksa arazisi üzerinde toplananların saflarında onlarcasının yaralanmasına neden oldu.

Bu terörist varlık, Batının ortaya çıkarmasından bu yana Amerika, Avrupa, Birleşmiş Milletler ve diğer demokratik kapitalist devletlerden hem askeri hem maddi hem de siyasi destek bulmuş ve halen de bu desteği bulmaktadır. Bu da onu Filistin halkına karşı zorbalığa ve tekrar tekrar mukaddesatlara saldırmaya cesaretlendirmektedir. Bu da uluslararası kuruluşları bu cürümlere ortak yapmaktadır.

Müslümanların boyunlarına musallat olan bu nizamlar sessiz kalarak, büyük devletlerle gizli anlaşmalar yapıp komplolar kurarak Yahudi varlığını kökleştirmişlerdir. Bu nizamların tek yaptığı şey, kınamak, eleştirmek ve Filistin halkının üzerindeki zulmü kaldırmaları talebinde bulunmak üzere Yahudi varlığını ortaya çıkarıp onu destekleyen kesimlere çağrılarda bulunmaktır. Oysa belanın ve zulmün başı bizzat bu kesimler iken nasıl olur da bunlardan insaf ve zulmü kaldırmaları talep edilir? Bu da cürümlerini sürdürmesinde Yahudi varlığını cesaretlendirmektedir.

Filistin otoritesi, Yahudi varlığını ortaya çıkaran ve onu destekleyen devletlerin gözetimi altında bu mücrim varlık ile birlikte şeran batıl olan zalimane anlaşmalarla ortaya çıkmıştır. Bu anlaşmalarda, Yahudi varlığının himaye edileceği ve ezaların kendisinden defetmeyi veya ehlini ve mukaddesatlarını savunmayı düşünen herkesin ona teslim edileceği belirtilmektedir. Tüm bu saldırılar sırasında otoritenin yaptığı tek şey, kınamak, eleştirmek ve zalim uluslararası topluma yakarmaktır. Bu da cürümlerini sürdürmesinde Yahudi varlığını cesaretlendirmektedir.

Şayet Yahudi varlığı cürümlerine denk olan karşılığı görseydi kesinlikle kendisine karşı çok şiddetli olup onu derinden yaralayan kimseden merhamet dileyerek aşağılanmış, horlanmış ve zelilleşmiş olarak kendi kabuğuna çekilirdi. Ancak bu, utanç ve zillete alışmış olup Yahudi varlığını ortaya çıkaran, İslam'ın ve Müslümanların düşmanlarını razı eden kimselerin yapamayacağı, azme değer bir iştir.

İslami ümmetin yapması gereken azmedip, kendisini aşağılayıp sultasını gasbeden, mukaddesatlarını, boyunlarını ve servetlerini düşmanlarına teslim eden yöneticilerden sultasını geri alması, Filistin'i, tüm Filistin'i kurtarıp Yahudi'yi kökünden söküp atarak Filistin ile işgal edilmiş tüm beldeleri İslam diyarına dönüştürecek olan muazzam ordu içerisindeki evlatlarına komutanlık edecek müminlerin emirine biat etmesidir. Hizb-ut Tahrir'in oluşturmaya çalıştığı şey işte budur. O halde yarışanlar işte bunun için yarışsınlar. Zira dünyanın ve ahiretin izzeti Allah'ın izniyle işte budur. وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İslam'a İftira Atarak Şerir Amellerinizi Gizlemeyiniz Ey Yöneticiler!

Ulusal uzlaşı belgesi, Medine-i Münevvera vesikasına benzetilmesi İslam'a yönelik iğrenç bir iftira olup Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e gölge düşürmektir. Medine vesikasının onayladığı yolsuzluk nerede ey yöneticiler? Medine vesikası kaç sahabenin işlediği cürümü düşürmüştür? Medine vesikasını haram para kazanmak için kim onaylamıştır? Yöneticiler, şerir yolsuzlukları ile cürümlerini İslam'a ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e iftira atarak gizlememeli ve Medine vesikasının cahili diye ümmeti saptırmamalıdırlar. Medine vesikası, Medine Yahudilerini yeni doğmuş İslami Devleti tanımaya mecbur bırakmak için yazıldığı gibi Müslümanların Yahudiler ile olan ilişkilerini de düzenlemiştir. Mesela vesikanın bentlerinden birin de Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki husumetleri çözme yetkisi Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e verilmiştir. Yani Yahudilerin bu şartı kabul etmeleri, İslami Devlet'in sultasını tanıdıkları ve onun tabiiyetini deklare ettikleri anlamına gelmektedir. Bunun yanı sıra kendi yönlerinden İslami Devlet'e bir saldırının gelmesine izin vermemeleri şartı ile Yahudilerin himayesini garanti altına almıştır. Bu şart bile Yahudilerin Müslümanların sultanına boyun büktükleri hususunda yeterli değil midir? Nitekim Yahudiler, Hendek savaşı sırasında bu şartı bozup Kureyş'e destek verince Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], Beni Kureyza'nın adamlarını öldürmüş ve kadınları ile çocuklarını esir almıştır. O halde uzlaşı vesikası olarak iddia ettikleri şey bunun neresinde!

Hakikatte Medine vesikası, İslami Devlet'in sultasının temellerini atan ve Medine Yahudilerini İslami Devlet'in sultanına boyun eğmeye mecbur bırakan şeri bir vesikadır. Bunun yanı sıra bu vesika, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şahsında tecelli eden siyasi tecrübeyi ve devlet adamı liderliğini göstermektedir. Tüm bunlardan sonra bu cahil yöneticiler nasıl olur da Medine vesikasını yolsuzluklarını gizlemek için kullanabilirler? Şüphesiz bu yöneticiler, şerir amellerini haklı çıkarmak için kendi enbiyalarına iftiralar atan Yahudiler gibidirler. Bugün de bu yöneticiler yolsuzluklarını gizlemek için Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e iftira atmaktadırlar. Bizler onları, hadlerini aşarak İslam'a ve kerim Resulüne eziyet etmeleri hususunda uyarıyoruz. Aksi taktirde ümmet, boğazlarına sarılarak onları bir yolun kenarına fırlatıp atacaktır. Artık yöneticilerin Hilafet fecrinin doğmasının çok ama çok yakın olduğunu anlamaları gerekir ve onlar bu şerir amellerinin bedelini çok ağır ödeyeceklerdir. Ahiretin azabı ise daha çetindir. هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ تَأْوِيلَهُ يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِن قَبْلُ قَدْ جَاءتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ فَهَل لَّنَا مِن شُفَعَاء فَيَشْفَعُواْ لَنَا أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ قَدْ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ "(Fakat onlar), Onun tevilinden başka bir şey beklemiyorlar. Tevili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya (dünyaya) döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım? Onlar gerçekten kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti." [el-Âraf 53]

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

 Basın Açıklaması Hükümet, Chittagong Limanını Askeri Bir Üst Olarak Amerika'ya Hibe Etti

 

      Bangladeş'teki Amerikan Büyükelçiliği web sitesi üzerinden yayınlanan basın açıklamasında, bir Amerikan savaş gemisi filosunun 13 martta ulaştığını ve Amerikan mürettebatı ile Bangladeş Deniz Kuvvetleri arasındaki ortak tatbikat dönemi olan 19 marta kadar kalacağını teyit etti. Bu ziyaret, hükümetin bir aydan daha az bir zaman içerisinde Amerikan kuvvetlerine yaptığı üçüncü davettir. Nitekim Amerikan Büyükelçiliğinin basın açıklamasında şöyle geçmektedir: "Bu davetler, Amerikan hükümetinin bölgenin ve Bangladeş'in güvenliğine olan bağlılığını göstermektedir."

Bangladeş'teki Müslümanlar bilmelidirler ki herhangi bir beldeye yönelik "Amerika bağlılığı" demek oranın Amerikan kölesi veya sömürgesi olmasından başka bir şey demek değildir. Nitekim "bölgesel güvenlik" ve "küresel barış" lafları, dünyanın çeşitli bölgelerinde kendisine bir dayanak oluşturma imkanı bulmak için sömürgeciliğin tekrarlayıp durduğu iğrenç kadim laflardan başka bir şey değildir.

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

لا يُلدغ المؤمن من جحر واحد مرتين "Mümin bir delikten iki defa sokulmaz."

Nitekim uzun zamandan beri Amerika ile yardımlaşan ve bu yardımlaşma sonucunda Amerikan ordusuna yardım sağlamaktan başka bir şey elde edemeyen Pakistan ordusu örneğinden ders çıkarmalıyız! Burada da aynı durum vardır. Zira Bangladeş'teki bu yardımlaşmanın etkisi gözü gören herkesin önünde açık bir hale gelmiştir. Mesela bir önceki ortak tatbikatlar geçen yılın kasım ayında "köpekbalığı" adı altında yapılmış ve haçlı Amerikan Büyükelçiliği, ortak tatbikata yönelik davetlerin durmayacağını ve ortak tatbikatların durmaksızın düzenli bir şekilde olacağını ilan etmişti.

Artık mesele açık bir hal almıştır. Zira Amerika'nın, Chittagong'da askeri bir üs inşa etme planı merhalesinde olmayıp bilakis üs artık fiilen vardır. O halde Müslümanlar, bölgedeki Amerikan varlığına karşı siyasi bir mücadelenin içerisine girmeliler, Chittagong limanının Amerikan Deniz Kuvvetleri için askeri bir üsse dönüştürülmesine izin vermekle Müslümanların beldelerinin güvenliğini tehdit eden mevcut nizamı kaldırıp atmalılar ve emperyalizmi Müslümanların tüm beldesinden uzaklaştıracak olan Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmalılar.

 

Devamını oku...

Basın Açıklaması Endonezya'da Batılı Planların Uygulanmasında Gösterdiği Çabalarından Dolayı Endonezya Devlet Başkanına "Şeref Madalyası" Verildi

Endonezya Devlet Başkanı 'Susilo Bambang Yudhoyono', dün Avustralya yetkilileri ile görüştüğü ve büyük bir saygıyla karşılandığı kısa bir ziyaretin ardından Avustralya'dan ayrıldı. Ziyareti sırasında Avustralya parlamentosunda dikkat çekici bir ilgi gördüğü konuşma yaptı ve Avustralya'nın gerçek bir dostu olmasından, "Avustralya ile Endonezya arasındaki ilişkileri güçlendirmede" oynadığı rolünden ve Endonezya'da demokrasinin propagandasına dönük yaptığı çalışmasından dolayı "Yudhoyono'ya" şeref madalyası takıldı!

Hizb-ut Tahrir / Avustralya Medya Temsilcisi Osman Bedri, bu bağlamda şu değerlendirmede bulundu:

"Endonezya Devlet Başkanı, İslami şeriatı tatbik etmek için çalışmak yerine akidesi İslam olan Müslüman halka yabancı bir nizamı tatbik etmeye odaklanmaktadır. Halbuki demokrasi, kendi istek ve arzularına göre kanun çıkarsın diye bizzat insana egemenlik hakkı veren iflas etmiş akıl dışı bir fikirden öte bir şey değildir."

"Mevcut bütün göstergeler, -ister toplum ister ahlaki-değersel ister ekonomik isterse siyasi düzeyde olsun- Batı fikrinin kaçınılmaz bir gerilemeye ve çöküşe doğru gittiğini gösterdiği sırada Endonezya Devlet Başkanı, tüm bunları görmezlikten gelmekte ve ülkesini harabe bir yola sürüklemektedir. Oysa Endonezya Devlet Başkanına yaraşan halkının talebine icabet etmesi, toprağını ve halkını liberal laiklik, kapitalizm ve demokrasi altında kök salmış olan fesattan korumak için İslam'ı yeniden tatbik etmesidir."

"Batılı hükümetler tarafından alınan bir övgü kesinlikle son derece tehlikeli bir göstergedir. Zira İslam, kafirlerin dinlerine ve yaşam tarzlarına tabi olmadığımız sürece asla bizden -Müslümanlardan- razı olmayacaklarını açık bir şekilde belirtmiştir. Dolayısıyla Devlet Başkanı Yudhoyono'nun onurlandırılması, sırf Endonezya'da Batılı planları uygulamaya çalışmasından dolayıdır.

"Sözde 'terörizme karşı savaş' ise İslam'ın giderek yükselen yayılmasına ve ümmetin uyanışına karşı koymak ve İslami şeriatın gölgesinde yaşamayı özlemle bekleyen dünya Müslümanlarının önüne engeller koymaya dönük plandan öte bir şey değildir. Doğrusu Endonezya Devlet Başkanı, Batılı planların uygulanmasına çalışmak ve gerçek 'şer ekseninin' yanında yer almakla İslam'a ve Müslümanlara hıyanet etmiştir."

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Avustralya
Medya Bürosu

E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Telefon: (+61) 438 000 465

Devamını oku...

Anlamsız Uzlaşma, Kindar Eleştiriler ve Aldatıcı Sloganlar

 

Bazı İslami dernekler, 2008 yılında bir takım Danimarkalı gazeteler tarafından Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden karikatürlerin tekrar yayınlanması hususunda Politiken Gazetesi ile uzlaşmaya vardılar. Bu uzlaşmaya yorum olarak aşağıdaki noktalara ışık tutulması kaçınılmazdır:

Birincisi: Bu uzlaşma, yarı özürden başka bir şey içermemektedir. Zira Politiken Gazetesi, Resulullah'a hakaretten dolayı özür dilemeyi reddetti ve iğrenç karikatürlerin yayınlanması sebebiyle Müslümanların duygularını yaralamaktan dolayı özür dilemekle yetindi. Hatta Politiken Gazetesi, "bu karikatürleri tekrar yayınlama hakkından" vazgeçmeyi reddederek bu hakaretin tekrarında ısrar etti! Buna makabil gazete, bu derneklerin kendisine karşı açtıkları hukuki davadan vazgeçmelerini şart koştu. Bu saçma (özür), bir kimsenin kendisine vuran kişiye şöyle söylemesine benzemektedir: "Seni dövdüğüm için asla özür dilememem ama maruz kaldığın acılardan dolayı özür dilerim. Ayrıca istediğim zaman seni dövme hakkımı saklı tutuyorum. Ha bir de seni dövdüğümden dolayı davacı olmaman şartıyla özür dilerim!"

İkincisi: Bu uzlaşma, Danimarka'daki siyasiler ve medya organlar tarafından sert eleştirilerle karşılandı. Bu da İslam'a yönelik aşırı nefreti ve Müslümanların duygularının hiçe sayıldığını teyit etmektedir. Keza bu durum bizlere, bu iğrenç karikatürlerin eski kültür bakanı ile bazı aydınların ve sanatçıların Kur'an ve Resul-il Kerim'le istihza edilmesine teşvik etmelerinin birkaç gün sonrasında yayınlandığını hatırlatmaktadır! Bu karikatürlerin yayınlanması, Batıdaki siyasilerin ve medya organlarının (terörizme) karşı savaş adı altında Müslümanlara karşı uyguladıkları düşmancıl politikanın taçlandırılmasıydı.

Üçüncüsü: Gerek Müslümanlara ve mukaddesatlarına yönelik tekerrür eden hakaretler gerekse Müslümanlara karşı devam eden saldırılar karşısında kıllarını dahi kıpırdatmaksızın sessiz kalan Müslümanların hain yöneticileri yüzünden her kindar günahkar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret etmeye cüret etme imkanı bulur oldu. Zira ajan yöneticilerden oluşan bu zümre, bazı Müslümanları aptalca şartlar eşliğinde yarı özre bile razı olmaya iten alçaltıcı bir vakıa oluşturdu! Bundan daha beteri ise bazı utanmaz Müslümanlar, Batılı kurumlar ve kindar liderleri ile yaptıkları işbirliklerine meşruiyet kazandırmak için bu anlamsız uzlaşmayı destekleyici sloganlar atmaya başladılar! Zira siyasiler, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaretin koşulsuz olarak devam etmesinin kaçınılmaz olduğu anlamına gelen "taviz kabul etmez ifade özgürlüğü" hakkında kindar ifadelerini yineledikleri bir sırada bu Müslümanlar, bu uzlaşmanın Batı ile en faydalı ilişki yolunun şu anda Afganistan'daki Müslümanlara yönelik saldırılara ortak olan bu siyasiler ile diyalogda ve işbirliğinde yattığını teyit ettiğini iddia etmekteler!

Son olarak; Müslümanlar olarak bizlere yaraşanın Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakarete verilecek cevabın tekrar hakaret etme (hakları) olduklarında ısrar eden medya organları ile anlamsız uzlaşma yoluyla olmayacağını bilmemizdir! Buna verilecek cevap Müslümanlara ve mukaddesatlarına yönelik tekerrür eden bu hakaretleri durdurmaya muktedir olup Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in getirdiği şeriatı ikame ederek her şeyden önce onun kadir kıymetini bilecek olan Hilafet Devleti'nin kurulmasında yatmaktadır. Artık boykotların, gösterilerin, protestoların ve eleştirilerin en iyi durumda bile aptalca şartlar eşliğinde yarı özürden başka bir sonuç vermediği açığa çıkmıştır! Zira ortada kuvvet dilinden başka bir şeyden anlamayan kindar ve küstah bir düşman var! İster siyasi ister ekonomik isterse askeri olsun Müslümanların düşmanlarına yönelik etkin yaptırımların alınması ancak İslami Hilafet Devleti'nin gölgesinde mümkündür. Bundan dolayı Müslümanları özellikle de Müslümanların beldelerindeki kuvvet ehlini, İslam dünyasındaki ajan nizamları yok edip Raşidi Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya davet ediyoruz. Zira mukaddesatlarımızı müdafaa edecek, nebimizin şeriatını ikame edecek, düşmanların bize olan saldırısını ve kindarların hakaretlerini engelleyecek olan ancak Hilafet'tir!

Şadi Farica
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
İskandinavya

E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

Basın Açıklaması "M15 ve M16'ya" Yöneltilen İşkence Suçları Hakkında Soruşturmaya Gerek Olmadığı Kararı, Hükümetin En Yüksek Seviyelerinde Gizli Anlaşmaların Olduğunu Göstermektedir

 

Başsavcı Baroness Scotland'ın, yurtdışındaki tutukluların işkencesine karışmaları hususunda "M15 ve M16" hakkında soruşturmaya gerek olmadığı kararı, doğrusu bu gibi iğrenç ve yasadışı faaliyetlerin en üst seviyelerde resmi olarak kabul edilir bir hale geldiği ve Batılı devletlerin bunları kanunlarının da üstünde gördüklerine dair açık izlenimi bir kez daha kanıtlamaktadır.

Dün yayınlanan kınama kararında Temyiz Mahkemesi, Bünyam Muhammed'e yapılan kötü muamelenin İngiliz istihbaratının bilgisi dahilinde olduğunu ve Amerikan mahkemesinin, İngiliz makamlarının Muhammed'in Birleşik Devletlerdeki tutukluluğu sırasında maruz kaldığı kötü muamele ve işkenceyi kolaylaştırdığını ifade ettiğini belirtti.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa şöyle demiştir: "İlkesel olarak İngiltere hükümeti işkenceye karşı olarak görünürken vakıa, onun güçlü bir şekilde Amerikan politikasına ortak olduğunu söylemekte olup Bünyam Muhammed meselesi, ikiyüzlü tutumunu ifşa etmiştir."

"Batılı hükümetler tarafından propagandası yapılan laik değerlerin tüm İslami dünyada güven ve saygı görmemesi elbette şaşırtıcı değildir. Zira nizamları değiştirmeye dönük önleyici saldırılar, askeri işgaller, itiraflar veya istihbarat elde etmek veya sırf korkutma amaçlı yapılan şu anki önleyici işkence, işte tüm bunlar, ahlaken iflas etmiş olan bu hükümetlerin gerçek yüzünü göstermekte olup Müslümanlar, bu hususta İslam dünyasındaki hükümetler hakkında yeterli benzer tecrübeye sahiptirler."

"Bu gibi iğrenç işler üzerindeki örtünün kalkması, artık İslam dünyasında cazibeliğini kaybetmiş olan özgürlük, demokrasi ve hoşgörü sloganları altına gizlenen kapitalizmin çirkin yüzünü ifşa etmektedir. Her yeni bir örtünün kalkmasıyla birlikte Batı tarafından desteklenen yöneticilerin alternatifi olan Hilafet'e davet güçlenecektir."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ürdün, Müslümanların Mukaddesatlarında Meydana Gelen Olayları Protesto Etmede Kınamak ve Eleştirmekle Yetiniyor

 

     Filistin gaspçısı Yahudi varlığı Başbakanı Netenyahu, işgal edilen el-Halil'deki Mescid-i İbarahim ile Beytlahim şehri yakınındaki Mescid-i Bilal İbn-u Rebah'ın Yahudi eserleri olması itibarıyla restore edilmesini istediği kültürel miras bölgeleri kapsamına alındığını açıkladı.

Zaten Ürdün rejiminden de sanki Müslümanların mukaddesatlarını gasp eden ve kirleten bir kimseye verilecek cevap kınamak ve eleştirmekmiş gibi bu icraatı kınamak ve eleştirmek üzere harekete geçmekten başka bir şey beklenmezdi!

Nitekim Ürdün'deki mevcut rejim, Haziran 1967 savaşı olarak bilinen tiyatroda Yahudilere teslim ettiği sırada Mescid-i Aksa ve Mescid-i İbrahim'in olduğu Ürdün Nehrine kadar olan Batı Şeria hususunda da ifrata kaçmıştı. Bugün ise o, Filistin gasp eden Yahudi varlığı ile sıcak ilişkiler kurmaktadır. Hatta bu vahşi varlığa yönelik müttefiklik tutumu benimsemiştir. Oysa bu rejimin takınması gereken tabii tutum, Yahudi varlığına karşı savaş açmaktır, onunla barış, uzlaşma ve ittifak yapması değildir.

Kınama, eleştiri ve benzeri sözlerin hiç birisi Yahudi varlığını cürüm fiilleri işlemekten vazgeçirmez. Onları bundan vazgeçirecek olan şey, onlarla savaşmak ve varlıklarına son vermek amacıyla acilen harekete geçmektir. Çünkü onlar, gasıptırlar ve varlıkları meşru değildir.

Onlarla yapılan anlaşmaların hepsine son verilmelidir. Çünkü bunlar, şeran birer batıl anlaşma olup hiçbir şekilde Müslümanları bağlamaz. Keza savaş hazırlığı yapılması gerektiği gibi haçlılar ve Birleşmiş Milletler kuvvetleri ile birlikte savaşmaya giderek şeytan yolunda ölmek üzere kendilerini paralı asker yapan Ürdün kuvvetlerinin tümü de geri çekilmelidir. Bu Ürdün kuvvetlerine düşen, Yahudilerle savaşmak üzere geri gelmeleridir. Böylece umulur ki gece gündüz İslam'a ve Müslümanlara tuzak kuran kafirlere yardım etme hususundaki günahlarına kefaret olur.

Yahudileri cürümlerinden vazgeçirecek yegane çözüm işte budur ve bundan başka bir çözüm yoktur. Bizler Ürdün rejiminin bu çözüme göre harekete etmeyeceğini yakinen biliyoruz ama Rabbimize bir mazeret olsun diye bunu söylüyoruz.

وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ "İçlerinden bir topluluk: ‘Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir azap ile azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?' dedi. (Öğüt verenler)Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz)' dediler." [el-A'râf 164]

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER