Pazartesi, 28 Safer 1446 | 2024/09/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, İslâmabad'da "Tek Bir Ümmet, Tek Bir Devlet... Tek Bir Hilâfet" Başlıklı Görkemli Bir Konferans Düzenliyor

Hizb-ut Tahrir, Hilâfet Devleti'ni kurmak için fikrî çatışma ve siyasî mücadele yolunda bir adım daha attı. Zîra Hizb, bugün, İslâmabad'da "Tek Bir Ümmet, Tek Bir Devlet... Tek Bir Hilâfet" başlıklı görkemli bir konferans düzenledi. İslâmabad ve Revalpindi bölgesinden yaklaşık iki bin kişinin katıldığı konferansta Mühendis Cüneyd, Sa'da Cağrânafî, Hizb-ut Tahrir Resmî Sözcü Yardımcısı İmrân Yûsufzây ve Hizb'in Pakistan'daki Resmî Sözcüsü Navit Butt birer konuşma yaptı.

Konuşmacılar, Ümmettin karşı karşıya kaldığı iktisadî, siyasî, içtimaî, adlî ve askerî krizlerin ve İslâm'a yönelik savaşın sebebinin, İslâm'ın İslâmî Hilâfet Devleti'nin gölgesinde tatbikinin Müslümanların hayat sahasından kalkması, Sömürgeci Kâfirin Müslümanların arasındaki ilişkilere egemen olması ve yöneticilerimizin hıyânet etmesi olduğunu vurguladılar. Ayrıca bu krizlerden çıkmanın yegâne yolunun bu yöneticiler ile tatbik edilen Kapitalizm nizamını devirerek Hilâfet nizamını kurmak olduğunu vurguladılar. Katılımcılara, demokrasi ile diktatörlüğün, bir paranın iki yüzü olduğunu, Sömürgeci devletlerin sömürgecilik gayelerine ulaşmak amacıyla bu iki aracı kullandıklarını göstererek her iki nizamın da yasama hakkını Allahu Subhâhnehu ve Te'alâ yerine insana verdiklerini izah ettiler. Yine konuşmacılar, bu günlerde Amerika'nın dünya üzerindeki hegemonyasının en zayıf olduğu bir süreçten geçtiğini ve karşısında ona rakip olup işini bitirecek güçlü bir devletin olmamasından dolayı yıkılmasının geciktiğini vurguladılar. Bunun içindir ki Müslümanlar, Hilâfet Devleti'ni kurarak dünyanın liderliğini ele geçirmeleri için Allah'ın verdiği bu fırsatı kaçırmamalıdırlar.

Konferans salonu, üzerinde [لا اله إلا الله محمد رسول الله] Kelime-i Tayyibenin yazılı olduğu siyah-beyaz bayraklar ve pankartlar ile donatıldığı gibi Hizb'in kitapları için bir stant kuruldu ve Hizb kültürünü ve aktivitelerini içeren CD'ler temin edildi. Ayrıca Hizb, konferans konusuna ilişkin bir beyan yayınladı ve geçen Cuma salâhından sonra vilâyetin dört bir tarafında dağıtıldı.

 

 

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ey Kafirler ve Onların Müslüman Görünümlü Yerli Uşakları Kurduğunuz Tuzakların Meyvesini Göremeyeceksiniz, Allah'ın izniyle!

25-26 Şubat 2009 tarihlerinde sömürgeci kafir ABD Başkanı Obama'nın Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell Türkiye'ye geldi. Bu ziyaret, ABD'nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'in açıklamasına göre hem Irak'ta faydalı bir rol, hem de Suriye, (İsrail), Lübnan'da öncü bir rol oynayan Türkiye'yi desteklemek ve Ortadoğu Barışı konusunda koordinasyonu sağlamak amacını taşıyordu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve Başbakan Erdoğan ile görüşmelerde bulunup, bu tiksindirici şahsiyetlere Obama döneminde icra edecekleri rollerini kavratarak, gasıp yahudi varlığına geçmek üzere Türkiye'den ayrıldı.

Yapılan görüşmelerde George Mitchell, ABD Başkanı Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın Türkiye'nin kapsamlı barışa ve Orta Doğu'da iki devletli bir çözüme bağlılığını takdir ettikleri şeklindeki mesajı iletirken, Cumhurbaşkanı Gül de Obama'nın ABD Başkanı seçilmesiyle dünyada bir umut ortamının oluştuğunu, bunun iyi değerlendirilmesi gerektiğini, bu çerçevede Türkiye'nin üzerine düşen çabayı göstermeye hazır olduğunu belirtti. Dışişleri Bakanı Babacan ise; ABD'nin, Irak'tan askerî varlığını çekerken, Türkiye'den olabilecek taleplerini her an görüşmeye hazır olduklarını belirterek, "Bu konudaki desteğimizi, yardımımızı açıkçası vermek isteriz." ifadesini kullandı.

Asıl yüzleri kâfir sömürgeci ABD'ye dönük olan bu Müslüman görünümlü hain yöneticiler eliyle uygulanması planlanan ve kamuoyuna yansıdığı kadarıyla bile mide bulandıran "Ortadoğu Barışı" adı altındaki kalleş planlar asla meyvesini vermeyecektir, Allah'ın izniyle. Obama'nın gelişi, koltukları sallanan uşak yöneticilerin son umudu olabilir ve bu nedenle kendilerini unutup, efendilerini ayakta tutmak için haris bir şekilde çırpınabilirler. وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً  Dediler ki: Bizden çok daha kuvvetli kim vardır? Görmediler mi ki kendilerini yaratan Allah, kendilerinden çok daha kuvvetlidir! [el-Fussilet 15]

Ancak İslam Ümmeti'nin yeşeren umudu, yaklaşmakta olan İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin kuruluşudur ki; aleyhine tezgâhlanan tüm şerir planları yok edecek, Müslüman Türkiye halkını yerel seçim atmosferi ile uyutmaya çalışan koltuk müptelası hainlerin sonunu getirecek, İslami Ümmeti layık olduğu izzetine kavuşturacak olan Hilafet Devleti, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kesin vaadi ve Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesidir.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Ordunuzu ve Sınır Muhafızlarınızı Yok Etmeye Yönelik Hint Komplolarını Boşa Çıkarınız ve Gıkını Dahi Çıkarmayan Hükümetin Karşısında Dimdik Durunuz Ey Müslümanlar!

  • Kategori Bangladeş
  •   |  

Bangladeş'teki insanlar, 25 ve 26 Şubat'ta, Sınır Muhafızları Karargâhı'nda yaşanan trajik olaylardan, özellikle de yüzün üzerinde subayın gizli bir şekilde hunharca katledilmesinden dolayı öfke ve kin kustular. Zîra subayların ve masum aile fertlerinin katledilmesi affedilmez iğrenç bir cürümdür. Gerçekte katledilenlerin cesetlerinin parçalanması ve yakılması, evlatlarının, hanımlarının, hamile kadınların katledilmesi ve kadınlara tecavüz edilmesi cürümlerinin tamamını, Hindistan'ın ödlek ajanlarından oluşan bir çete yapmıştır.

Ey insanlar!

Hindistan, orduyu zayıflatmak ve Bangladeş silahlı kuvvetlerinin saflarını parçalamak için komplo kurmaktadır. Hindistan, daha önce yaptığı gibi Bangladeş'teki ajanları vasıtasıyla komplo planının uygulanması için fırsat oluşturdu. Nitekim sözde isyan olaylarının gelişmesinden ortaya çıkmıştır ki bu, Hindistan ile Hükümet dışına ve içine yuvalanmış ajanları tarafından tezgahlanan komplonun uygulanması için ilk adım olmuştur. Böylece sırf müşrik Hindulara ve ajanlara hizmet etmedikleri için birçok yetenekli subay katledildi. Şimdi sorumluluğu, istihbaratın acizliğine ve ordu ile sınır muhafızları arasındaki sözde anlaşmazlığa yüklüyorlar.

Komplonun yaşandığı iki gün içerisinde olayların gelişmesine bakılmasıyla "Avami Birliği" Hükümeti'nin şüpheli rolü ortaya çıkar:

Bu komplonun iğrençliği Hükümetin gözünden mi kaçtı? Hükümet, isyancıların can güvenliğini sağlamak amacıyla bu önemli güvenlik hususunda isyancılarla görüşmeleri için üst düzeyde bakanlar ve askerî polis temsilcisi gönderdi mi? Neden Hükümet, subaylar ile ailelerinin kanlarını ve onurlarını korumak için hiçbir tedbir almadı? Özel korumaları olmaksızın defalarca Sınır Muhafızları Karargâhına girmelerine rağmen herhangi bir bakanın veya askerî polis temsilcisinin isyancılar tarafından herhangi bir eziyete maruz kalmadıkları doğru değil midir? Hükümetin, isyancılar hakkında genel af ilan etmesinin, subayların ve ailelerinin akıbetlerini açıklamamasının maksadı nedir? Genel affın ilân edilmesinin, katillerin cürüm mahallinden uzaklaştırılmasını, bölge sakinlerinin tahliyesini ve güvenlik kuvvetlerinin bölgeye konuşlanmasını gizlemek amacıyla olduğu hususunda bir şüphe kalmış mıdır?

Ey insanlar!

Komployu düzenleyenler, Sınır Muhafızları Komutanı'nı ortadan kaldırmayı başardılar. Şimdi onlar, Sınır Muhafızlarını ordu komutasından tasfiye etmeye hazırlanıyorlar. Açıktır ki bu çaba, ülkenin güvenliğini tehdit etmektedir. Sınır Muhafızlarının ordudan ayrılmasında ve iki kuvvet arasında bölünmüşlük oluşturulmasında çıkar sahibi olan düşman Hindistan'dır. Dolayısıyla iki kuvveti birbirinden ayırma çabası, kabul edilemez bir durumdur.

Ey insanlar!

Mevcut kriz bağlamında Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, insanları aşağıdaki adımları atmaya davet eder: Ordu ile Sınır Muhafızlarını yok etme komplosunu boşa çıkarmaya çalışılması. Bu cürümün meydana gelmesini engellemek için gerekli adımları atmaması ve komlodaki şüpheli rolünden dolayı Hükümetin muhasebe edilmesi. Komploya ve katliama ortak olan kişilerin muhasebe edilmesinin talebi.

Müslümanları birleştirecek, aralarında Amerika'nın, Hindistan'ın ve İngiltere'nin de bulunduğu muharip devletlere karşı koymaya muktedir silahlı kuvvetleri güçlendirecek Hilâfet Devleti'nin kurulmasında acele edilmesi.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Pakistan Nizâmı, Yetkisini Tamamen Kaybetmiştir ve Bazı Siyâsîlerin Siyâsî Yetkisini Kaldırması Onu İflâh Etmeyecektir Siyâsî Ortamda Kopartılan Fırtına ise Pakistan'daki Amerikan Savaşını Kamufle Etmekten Öte Bir Şey Değildir

Nevâz Şerîf ile kardeşinin herhangi bir devlet makamında görev almalarından mahrum edilmelerine hükmeden Yüksek Mahkeme kararı, insanların kötü durumunu değiştirmeyecektir. Zîra Müslümanlar, Kapitalizm zulmünün sıkıntısını çekmekteler ve kendilerine tatbik edilen nizâm o olduğu sürece sıkıntı çekmeye devam edeceklerdir. Nevâz Şerîf ile kardeşi, ilk kez yönetime geldiklerinde Kapitalizm ile hükmetmişler ve Amerika kendilerinden talep ettiğinde aynı işi yapmışlardı. Çünkü onların partisi, dilediği gibi hareket ettireceği şekilde Amerika'nın elinde idi ve taraftarları ilk kez onları sürgün edilmekten korumak için sokaklara dökülmemişti. Bugün insanlar, şahsî çıkarlarına hizmet uğrunda mahkemenin kararına karşı kendisinin yanında olmaları için partisinin üyelerini nasıl bir araya topladığını izlerlerken Svat Vadisi'ndeki Müslümanların maruz kaldığı katliamı veya Gazze'deki Müslümanların katledilmesini durdurmak için Nevâz Şerîf, kardeşi ve partisi kıllarını dahi kıpırdatmamışlardır. Hatta bunlara hiçbir ilgi dahi göstermemişlerdir.

Oysa Pakistan Müslüman Birliği Partisi'ne [PML] yaraşan, Pakistan'a yönelik Amerikan savaşına karşı insanları sokaklara dökmesidir. Ne var ki partinin liderleri, herhangi faydalı bir eylem yapılmasını engellemek amacıyla Mullen, Boucher ve diğer Amerikalılar ile yapılan zelîl görüşmelerle meşguldürler.

İnsanlar, yönetimde ister Nevâz Şerîf, isterse Zerdârî olsun her ikisinin de mevcut fâsit nizâm yoluyla Amerikan çıkarlarına hizmet için seferber olduklarının tamamen farkındadır. Artık insanlar nazarında gizli kapaklı bir şey kalmamış, bu yöneticiler ile bu nizâm yüzünden sabırlar taşmış ve herkes dört gözle bunların alternatifini bekler olmuştur. Hiç şüphesiz alternatif, İslâm ve onun tatbik keyfiyeti bilincinde olan muhlis siyâsî liderliğe sahip küresel İslâmî-siyâsî bir parti olan Hizb-ut Tahrir'dir. Nitekim pek çok kitap ve neşriyat yoluyla İslâmî Nizâm hakkında net bir görüş sunmuştur. O halde tek sorun, insanların mevcut siyâsî ortamın hıyânetini keşfedip Pakistan'da Hilâfet Devleti'ni kurarak bölgeden Amerikan nüfuzunu kovmak için var güçleri ile harekete geçmeleridir. İşte o zaman Amerika'nın kuyruğunu arkasına kıstırarak kaçmaktan başka bir seçeneği kalmayacaktır.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Tek Bir Ümmet ve Tek Bir Devlet Sloganı Altında Pakistan'ı, İslâmî Âlemi Birleştirecek Yeni Küresel Bir Kuvvet Yapınız

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Amerikan Başkanı Barack Hüseyin Obama, 17 Şubat 2009'da, Afganistan'da bulunan otuz sekiz bin (38.000) Amerikan askeri ile NATO kuvvetlerinden oluşan on dokuz bin (19.000) askerin yanı sıra Amerikan işgalini güçlendirmek için Afganistan'a on yedi bin (17.000) ek asker gönderme kararını açıkladı. Beyaz Saray ve Obama tarafından yayınlanan belgede şöyle geçmiştir: "Afganistan ile Pakistan'daki durum, acil bir ilgi ve hızlı bir hareket gerektirmektedir... Bu artış, Afganistan'da istikrarın sağlanması ve durumların kötüleşmesini durdurmak için gereklidir. Afganistan, daha önce yeterli stratejik ilgiyi görmemiştir. Dolayısıyla acil bir ilgiye ve daha fazla askere gerek vardır." Bazı İslâmî ukûbat nizâmı hükümlerinin tatbikine ilişkin Svat Vadisi Anlaşması'nın imzalanmasından sonra Amerika, İslâm'ın bölge için bir tehdit teşkil edebileceğini, bunun için de İslâm'a karşı savaşında dünyanın Amerika'ya destek vermesi gerektiğine dair dünyayı aldatacak şekilde yaygaralar koparmaya başladı.

Ancak gerçek şu ki kuvvetlerin arttırılması, yaygaralar koparmaya yönelik medya kampanyası ve Müslümanlara yönelik saldırıların arttırılması Haçlı Obama'sını başarısızlığa mahkum olmaktan kurtaramayacaktır. Zîra Amerikan askerleri, ellerindeki gelişmiş silahlar göz ardı edildiğinde hiçbir çarpışmaya giremeyecek derecede ödlektirler. Amerikalılar, sayısal ve donanımsal olarak zayıf ama cesur direnişçi mücahit bir grupla karşı karşıya kalmalarından ötürü bir çıkmazın içerisindedirler. Yine onlar, Pakistan'ın kabileler bölgesinde de bir çıkmazın içerisindedirler. Hatta Pakistan ordusunu -ki o, Amerika'nın kullanmaya bel bağladığı bir ordudur- içerisindeki İslâmî şiarların yükselmesi ve Amerikalılardan nefret etmesi nedeniyle etkin bir şekilde kullanması mümkün değildir. Amerika açısından durum oldukça korkunçtur. Zîra o, hükümetini koruması için Amerikan kuvvetlerine dayanacak derecede zayıf ve sadece Kâbil şehrine hakim, Afganistan'daki ajanı Karzâi'ye bel bağlamaktadır. Nitekim Amerika, Karzâi'nin yerine bir alternatif aramakta veya önümüzdeki Afgan seçimleri yapılmadan önce başka bir çözüm peşindedir.

Bunun yanı sıra Amerika'nın sıkıntısı, -Hilâfet Devletleri olmamasına rağmen- Müslümanlarla sınırlı değildir. Bilakis Amerika, azgınlığı ve küstahlığı yüzünden aralarında büyük devletlerin de olduğu dünyada pek çok devletin öfkesini çekmektedir. Nitekim hem Kanada, hem İngiltere, hem de Almanya, kuvvetlerini Afganistan'dan çekmeye niyetli olduklarını açıkladılar. Ancak onlar, Afgan seçimlerinden doğrudan haberdar olmak için az sayıda kuvvet gönderecekleridir. Ayrıca bu devletler, Pakistan ile Afganistan'ın kuşatılmasına yönelik Amerikan baskılarına karşı koymaktadırlar. Yine Tayvan, Kuzey Kore, Hindistan, Çin, Gürcistan meseleleri ve füze kalkanı dosyası hala çözümsüz olarak beklemektedir ve Amerika bunları çözmekten acizdir.

Bizzat Amerikan kıtasına gelince; Kuzey, Orta ve Güney Amerika yeni bir dünya olarak isimlendirilmektedir. Amerika, bu bölgedeki egemenliğine yönelik tehditlerle karşı karşıyadır. Zîra Venezüella ve Bolivya, Amerikan çıkarlarını tehdit etmektedirler. Amerika'nın kendi içerisinde dahi pek çok Amerikan eyaleti, olağanüstü bir durum halinde Birleşik Devletler'den ayrılma niyetinde olduklarını ifade etmişlerdir!

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Amerika açsından şu an zor bir durumdur. Belirttiğimiz bu hususların yansıra mevcut boğucu ekonomik kriz, Amerika'yı kasıp kavurmaktadır. Artık sonsuza dek düşmancıl saldırılarda bulunmaya muktedir olmayacağı, hatta yok olmaya mahkum olacağı kesindir. Dünyanın dört bir tarafında varlığı olmasına ve onun bu varlığını fâsit yöneticiler ile nizâmlar desteklemesine rağmen insanların ve halkların, özellikle de İslâmî Ümmettin evlatlarının ona olan nefreti gittikçe artmaktadır. Zîra milletler, küstahlığından, Yahudi devleti taraftarlığı yapmasından ve başkalarının beldelerini sömürmesinden dolayı Amerika'dan nefret etmektedirler.

Her ne kadar şu an Amerika'yı yok etmek için altın bir fırsat olsa da Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın âlemlere rahmet olarak inzâl ettiği İslâm'ı tatbik edecek Hilâfet Devleti kurulmadıkça bu mümkün değildir. Zîra Hilâfet'in kurulmasıyla İslâm'ın adaleti zuhur edecek ve ister maddiyatçı fikrinin ifşâsı, isterse ideolojisini yaymadaki sömürgecilik metodunun bozukluğunun ifşâsı olsun Amerikan Kapitalizm liderliğinin bozukluğunu ve iğrençliğini ifşâ edecektir. Bunun yanısıra varlığını parçalayamasa da Amerikan egemenliğine ve küstahlığına son verecek, onu dünyadan tecrit olmaya ve şerlerini bırakmaya zorlayacak olan Hilâfet Devleti'dir.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Gün, sizlerin günüdür. O halde işinizde azmedip Hilâfet Devleti'ni kurmaya yönelik ciddî çalışmasında Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmalısınız. Amerika'nın sizler için somut bir örnek olduğunu hatırlayınız ey Müslümanlar! Zîra o, bir anda veya tesadüfî bir şekilde süper bir devlet olmamıştır. Nasıl ki bugün Amerika, sizlere egemen ise bir zamanlar o da Avrupalılar, özellikle de İngiltere tarafından sömürülürken şu anda sizlerin içerisinde bulunduğunuz aynı durum içerisindeydi. Nasıl ki bugün sizler parçalanmışsanız bir zamanlar Amerika da birbirini boğazlayan eyaletlerden oluşmakta ve bugün Müslümanların halinde olduğu gibi faydalanamadığı pek çok servete sahipti. Ancak o, içinde bulunduğu kötü durumuna boyun eğmeyip sömürgecileri kovdu ve elli vilayetten oluşan tek bir devlet kurdu. Böylelikle dünyanın birinci devleti oldu. Eğer bu, bozuk Kapitalizm ideolojisini taşıyan Amerika açısından mümkünse, semavî bir rısâleti -ki o haktır- taşıyan insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir Ümmet olarak sizler için haydi haydiye mümkündür. Kaldı ki sizler, diğer insanların dışında tek bir Ümmet olmakla emrolundunuz.

Hilâfet Devleti'nin kurulması için ciddiyetle çalışmak, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, hayatı sevmemiz ve ölümü kerih görmemiz halinde düşmanlarımızın bizlere güç yetireceğini söylediği sıradaki uyarısını dikkate almanızı kaçınılmaz kılmaktadır. Zîra şöyle buyurmuştur:

يُوشِكُ الأُمَمُ أنْ تَدَاعَى عَليْكُم كَمَا تَدَاعَى الأكَلَةُ إلَى قَصْعَتِهَا، فقالَ قَائِلٌ: وَمِنْ قِلّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قالَ: بَلْ أنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ، وَلَكِنّكُمْ غُثَاءُ كَغُثَاءِ السّيْلِ، وَلَيَنْزِعَنّ اللّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوكُمْ المَهَابَةَ مِنْكُمْ، وَلَيَقْذِفَنّ اللّهُ في قُلُوبِكُم الَوَهْنَ، فقالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ الله وَمَا الْوَهْنُ؟ قالَ: حُبّ الدّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ المَوْتِ "Yiyicilerin (oburların) tabakları üzerine üşüşmeleri gibi Ümmetlerin (diğer milletlerin) sizin üzerinize üşüşmeleri yakındır." Birisi dedi ki: "O gün biz sayıca az mı olacağız?" Dedi ki: "Bilakis siz, o gün çok olacaksınız, velâkin selin köpüğü gibi köpükler olacaksınız ve Allah düşmanlarınızın kalplerinden sizin heybetinizi çıkaracak ve sizin kalplerinize de vehn atacak." Birisi dedi ki: "Yâ Rasulullah vehn de nedir?" Dedi ki: "Hayatı sevmek ve ölümü kerih görmektir."

Bundan dolayı Müslümanların dünyayı sevmemeleri ve ölümden korkmamaları talep edilmiştir. Çünkü bunu yaptıkları takdirde hayatın zorlukları ve Kıyâmet Günü'nün hesabı ile karşı karşıya kalacaklardır. Bunun içindir ki Hilâfet Devleti'nin kurulmasına girişmeniz hususunda yöneticilerden veya Sömürgeci efendilerinden korkmayı terk etmelisiniz.

Ey Müslümanlar!

Zamanın sizlerin zamanı olmasının ötesinde sizler, Hilâfet Devleti'ni kurmaya daha çok muktedirsiniz. Zîra İslâm ile Hilâfet sizlerin damarlarında dolaşmaktadır ki sizler, Hilâfet Devleti'nin gölgesinde Allahu Subhânehu ve Te'alâ'nın dînini on üç asır boyunca yüceltmek için varını yoğunu fedâ etmiş bir Ümmet'in parçasısınız. Hatta sizler, İngiliz sömürgesi altındayken bile, Hilâfet'in desteği sayesinde ona karşı koydunuz. Halen kuvvet dinamikleri sizlerin içerisinde yatmakta ve geçen asrın sonlarında sizlerde açığa çıkan İslâm'a teveccühünüzün emâreleri, şu anda daha belirgin bir durumdadır. Dolayısıyla İslâm'ın doğuşu ve güçlü bir şekilde Hilâfet Devleti'nin ikinci kez geri dönüşü Allah Subhânehu ve Te'alâ'nın izniyle yine an meselesi haline gelmiştir.

Hilâfet Devleti, aynı anda bir veya birden fazla İslâmî beldede kurulacaktır. Hiç şüphesiz askerî gücü ve nükleer silaha sahip olması da dâhil pek çok sebepten ötürü Pakistan, Hilâfet Devleti'nin kurulmasına aday beldelerden biridir.

Muhakkak ki Allah'ın hak dinini ve bu dinin hükümlerini tatbik edecek ve Ümmeti dünyanın lider devleti haline getirmek için fiili adımları atacak olan ancak Hilâfet Devleti'dir. İslâmî beldeleri ifsât eden sömürgeci devletlerin büyükelçilerini kovacak olan ancak Hilafet'tir. Afganistan'a saldıranlara yönelik her türlü desteğe son verecek, NATO kuvvetlerine uzanan ikmal güzergahlarını kesecek, dahası bunlara el koyacak olan Hilâfet'tir. Hilâfet Devleti'nin ordusu ise, Afganistan'daki Haçlı kuvvetlerine karşı koymak için kendisi ile kabileler bölgesindeki ve Afganistan'daki Müslümanlar arasında köprüler inşâ edecektir. Yine Hilâfet Devleti, Afganistan'daki Amerikan varlığını ve Afganistan'a yönelik Hint müdahalesini bitirmek için hızla Afganistan'ı bünyesine ilhak etmeye çalışacaktır. Keza İslâmî âlemin tüm beldelerini dünyanın en güçlü ve en zengini olacak tek bir devletin gölgesinde birleştirecek olan Hilâfet'tir. Hilâfet Devleti, sadece İslâmî âlemin haritasını değiştirmekle kalmayıp dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar Amerikalıların altına dinamit koyacaktır. Böylece Amerika tarafından zulme maruz kalan milletlerin ve halkların her taraftan ona karşı cephe açması için onlara bir model teşkil edecektir.

Ey Silahlı Kuvvetlerdeki Müslümanlar!

Artık Amerika'nın ihtişamı çökmekte ve dünya onu yalnız bırakmaktadır. Onu kaldırıp atmak için sadece son öldürücü bir darbeden başka bir şeye ihtiyaç yoktur. Ümmet ise, iki seneden beri Hilâfet Devleti'ni kurmaya hazırdır ve Pakistan küresel olayların merkezinde bulunmaktadır. O halde Amerika'yı yok etmeye başlamak için Pakistan'dan daha iyi bir yer var mıdır? Her şey sadece sizlerin elindedir. Zîra sizler tâğut yöneticileri devirmeye ve onlara alternatif olarak Hilâfet Devleti'nin kurulması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye muktedirsiniz. Biliniz ki Allahu Subhânehu ve Te'alâ'nın vaat ettiği azîm ecir, sizlerin ellerindedir. Şunu da biliniz ki bu vecîbenizi yapmaktan geri kalmanız, sizleri âlemlerin Rabbinin öfkesine maruz bırakacaktır ve unutmayınız ki tâğut yöneticilerin yanında yer alarak onlara itaat edenlerin akıbeti, onlara itaat ederek dost edinmeleri yüzünden kendilerine lanet edilmesi ve bundan dolayı da nedamet duymalarıdır. Ama o zaman nedametin hiçbir faydası olmayacaktır. el-Hak Tebârake ve Te'alâ şöyle buyurmuştur.

وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّآ أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَآءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلاَ رَبَّنَـآ ءَاتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنَاً كَبِيراً "Diyecekler ki: Rabbimiz! Biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânet ile lânetle! [el-Ahzâb 67-68]

O halde işinizde azmediniz ki Allah sizlere merhamet etsin. Allah'tan başka kimseden korkmayın ve sadece bu Ümmet'e değil bilakis tüm insanlığa merhameten değişim için çalışmaya koyulunuz. Artık icâbet edecek misiniz?

 

Devamını oku...

Blears'den Müslümanlara Mesaj: Değerlerinizi Değiştirin, Dış Politikaya Bakmayın ve Devlete İtaat Edin

Toplum Bakanı Hazel Blears, bugün, London School of Economics'te yaptığı konuşmasında, Müslümanlara İngiliz İslâm versiyonunu benimsetmeyi amaçlayan hükümet stratejisine ilişkin son önlemleri teyit etti.

Alelacele yapılan bu konuşma, anti-terörizmi revize eden Çatışma-2 adındaki strateji taslağının dışarı sızması üzerine yapılmıştır. Bu taslak, açıkça hükümetin radikalizme ilişkin tanımını göstermektedir ki o: İslâmî âlemde Hilâfet'in kurulması çağrısına ve İslâmî şeriata destek vermek, işgale karşı cihadın şer'î bir emir olduğuna inanmanın yanı sıra livatanın da günah olduğuna inanmaktır.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Bürosu Temsilcisi Mustafâ Tâci, bu konuşmaya cevaben şöyle dedi: "Bu konuşmada Blears, hükümetin "radikalizm" tanımının ve Müslüman jenerasyonlara özgü "önleme" stratejisinin, Müslüman jenerasyonları sahip oldukları değerlerde değişime zorlamak ve İngiltere'nin sömürgeci dış politikasına yönelik eleştirilerimizi susturmak üzere onları kontrol etme girişiminden öte bir şey olmadığını teyit etmiştir."

"Dolayısıyla konuşmasında geçen birçok noktaya değinilmesi gerekir."

"Birincisi: Doğrusu Blears, RAND Think-Tank Kuruluşu'nun radikalizm bakımından Müslümanları gruplara ayıran "Sivil-Demokratik İslâm" başlıklı raporunda geçenlere benzer bir politika ortaya koymuştur. Dolayısıyla hükümet, şimdi tüm örgütleri ele alacak ve şiddet benimseyenleri yasaklayacaktır. Ayrıca Blears, liberalizmle çatışan İslâmî sosyal ve siyasî görüşlere sahip örgütler üzerinde de belirsizliklere yer bırakmıştır. Bunu da devlet tarafından laik liberal sesler oluşturulup güçlendirilinceye kadar şu anda kendisi ile birlikte çalışılması gerekse bile bu örgütlerin fikirlerine karşı çıkmak için çalışacağı şeklinde ifade etmiştir."

"İkincisi: Bir kez daha zorla entegrasyon programını, yani Müslümanların Batı liberalizm değerlerini benimsemeleri gerektiğini ifşa etmiştir: Batılı toplumların kadınlara muamelesini görmezden gelmeliler, livatayı kabullenmeliler ve hiç eleştirmeden demokrasiye teşvik etmelerinin yanı sıra kerîm Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sîretine tabi olup Nübüvvet Minhâcı Üzere Râşidi Hilâfet'in kurulmasına destek vermek gibi İslâmî fikirleri terk etmeliler."

"Üçüncüsü: Blears ayrıca mescitler ile Müslüman nesillerin derneklerini kontrol etmeye ve genç liderlik programları aracılığıyla itaatkâr bir liderlik oluşturmaya yönelik hükümet programını ifşa ettiği gibi imamların dışarıda doğmuş olması hakkında da saçma argümanlar dile getirmiştir. O halde Piskopos York, Bishop ve Rochester, Büyük Britanya dışında doğmalarından ötürü Anglikan Kilisesini de mi şikâyet etme niyetindedir? Zîra dinî kuruluşların işlerine müdahale eden bir devlette daha önce hiç görülmemiş bir yöntem ile mescitlere müdahale etmeyi planlamaktadır. Bu da bu müdahalelerin İngiltere'de "inanç özgürlüğü" görüntüsü vermemesi bakımından objektif gözlemciler açısından sadece liberal demokraside yatan zayıflık intibasının güçlenmesine yol açacaktır. Ancak bunlar, İngiliz Devleti'nin insanların dinî inançlarına bakışına daha fazla Stalinci ve kontrolcü görünümü vermektedir."

"Son olarak; Blears'ın konuşması, esasen aldatıcı bir konuşmadır. Zîra bir taraftan masadaki meselelerin farklılığını anlamaya çağrıda bulunurken, diğer taraftan "Müslüman halkların üstünlüğüne" ve Birleşik Krallık'ta dinsel bir devletin kurulmasına çağrılar hakkında yalanlar ve imalar yaymakta, İslâmî âlemdeki direniş ile "terörü" birbirine karıştırmaktadır. Ayrıca "Birleşik Krallık dış politikasının, dünya boyunca Müslümanların güvenliğini ve haklarını himaye etmeye yönelik çalışma keyfiyetinin" izah edilmesine çağrıda bulunmaktadır. Fakat Irak ve Afganistan'daki bir milyondan fazla insanın ölmesini görmezden gelmektedir. Böyle bir işin ve meşguliyetin aktörlüğünü yapmak, "bir tür şikayet ve sitemdir." Blears, "İsrail'e" düşman Müslümanların tutumu ile anti-semitizmi birbirine karıştırarak Filistin konusunun ele alınmasını önlemeye çalışmaktadır. O bir kez daha Müslümanların, 11 Eylül olaylarından önce başlayan Batı dış politikası ile meşgul olması fikrini yaymaktadır ki bir şekilde insanların öfkesinin aslında şiddet ideolojisine kök salması gerektiğini göstermektedir. Böylelikle de 1991 Körfez savaşını, peşi sıra gelen cezaları, geçen on yıl içerisinde tekerrür eden ve yarım milyon çocuğun katledilmesine yol açan saldırıları ve gasıp "İsrail'in" Filistin'deki işgaline verilen koşulsuz desteği görmezden gelmektedir. İşte tüm bu hususlar, devlet bakanlarının tartışmalarındaki aldatıcı yapıyı göstermektedir."

"Bu program, başarılı olmayacaktır. Bu da yalnız yüce İslâmî değerlerdeki potansiyel güçten dolayı değil aynı zamanda hem insanların "yıkılan İngiltere'deki" sosyal, siyasî ve iktisadî sorunları görmelerinden, hem de insanların süslerin arkasındaki hakiki politikaları müşahede etme kabiliyetlerine inancımızdan dolayıdır."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kudüs Sakinlerinin Tehcir Edilmesi, Yöneticilerin ve Barış Peşinde Soluk Soluğa Kalanların Alınlarında Bir Utanç Lekesidir

Hizb-ut Tahrir'in Filistin'deki Medya Bürosu üyesi Mühendis Ahmed el-Hatîb, el-Aksâ altında yürütülen "İsrail" kazılarına, Kudüs'teki Filistinlilerin evlerinin yıkım politikasına ve binlerce Kudüslünün evlerinden tehcir edilmesine ilişkin değerlendirmesinde şöyle dedi: "Mübarek arzı gaspeden bu varlığın yaptıkları, yeni veya garip olan bir şey değildir. Bilakis bu yaptıkları, şehri Yahudileştirmeye ve sözde heykellerinin rüyası peşinde koşarak mübarek Mescid-il Aksâ'nın temellerini zayıflatmaya dönük kapsamlı planın bir parçasıdır ki bu plan, şehir işgal edildiğinde başlamış ve değişen hızıyla hala devam etmektedir. Nitekim Silvan şehri üzerinden yayılan son kazı izleri, bu ayın başında  Kudüs ilkokul kızlarının maruz kaldığı ve 14 öğrencinin yaralanmasına yol açtığı toprak kaymaları ile ortaya çıkmıştır." el-Hatîp şöyle ekledi: "Bu, gasp edilen bir arz üzerinde kurulmuş bir devlet açısından hiç de garipsenecek ve kınanacak bir şey değildir. Aksine garipsenecek, kınanacak ve eleştirilecek olan şey Arap yöneticilerinin, Müslümanların ve sözde barış peşinde soluk soluğa kalanların içerisine gömüldüğü sessizliktir. el-Aksâ'nın altındaki tüneller neredeyse el-Aksâ'yı yerin derinliklerine gömecekken yöneticilerin dikkatlerini, ilaç, gıda ve hafif çaplı silahların Gazze halkına ulaşmasını engellemek amacıyla Gazze ile Mısır sınırı üzerindeki tünelleri gözetmeye odaklaması inanılmaz bir durumdur. Bu kimselere göre Gazze'ye yaşam ve direnme dayanaklarının sokulması affedilmez bir cürüm iken, el-Aksâ'nın yıkılması, halkının tehcir edilmesi ve evlerinin yıkılması dikkate alınması gereken bir meseledir!"

el-Hatîb şöyle ekledi: "Yahudi varlığının planlarını uygulamaya devam etmesinde hiçbir şeyi umursamaması, 1969 yılında Mescid-il Aksâ'nın yakılmasından geçenlerde Gazze'de işlenen iğrenç katliama kadar bu planlara karşı gerçek bir tepkinin olmaması yüzündendir. Eğer Yahudi varlığı, Arapların ve Müslümanların yöneticileri tarafından temellerini sarsacak ve binalarını yıkacak bir tepki görseydi Müslümanların kanlarının hurmâtına ve Ümmetin mukaddesatına saldırmaya tevessül edemezdi. Ne var ki o, her ne zaman katliama ve yıkıma girişse peş peşe gelen hıyânet müzakereleri ve teslimiyetçi girişimlerin sunulması yönünde daha hızlı adımların atılması ile karşılaştı." Ve şöyle ekledi: "Bu davranışlar, barış hayali peşinde soluk soluğa kalan herkese, bu Yahudi varlığının onu planlarından vazgeçirecek, dahası onu kökünden kazıyacak caydırıcılık ve kuvvet dilinden başka bir şeyi anlamayacağı mesajını vermektedir. Devletlerarası kurumlara, Güvenlik Konseyi'ne ve benzerlerine çağrıda bulunma dili ise, delik deriyi şişirmekten öte bir şey değildir. Bu nedenle iş işten geçmeden el-Aksâ'yı, Kudüs'ü ve bir bütün olarak Filistin'i Yahudilerin pençelerinden kurtarmak için tüm Müslümanlar kıyama kalkmalıdırlar. Bu da mukaddesatlarına, dinlerine ve ehline yardım etmek üzere harekete geçmeleri için kışlalarına çakılan ordularına doğrudan baskı yapmalarıyla mümkündür. Bu ordular, böylesi musibetlerde harekete geçmezlerse Allah aşkına ne zaman harekete geçecekler?!" el-Hatîb, İslâmi Ümmeti, Ümmetin mukaddesatlarını koruyacak ve topraklarını günahta haddi aşanlardan kurtaracak Hilâfet'in ortaya çıkarılması için çalışmanın gerekliliğine çağrıda bulunarak şöyle dedi: "Zira Filistin'in el-Fâruk Ömer tarafından fethedilmesi, komutan Salâhaddin tarafından Haçlıların pisliğinden kurtarılması, Sultan AbdulHamid'in koruduğu gibi Filistin'in korunması Hilâfet ile olmuştur. Yine Kudüs ve Filistin, Yahudilerin pençesinden Nübüvvet Minhâcı Üzere İkinci Râşidi Hilâfet ile kurtulacak ve Allah'ın izniyle Müslümanların dârının merkezi olacaktır."

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Filistin
Medya Bürosu

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hilâfet Devleti, İslâmi Ümmet'in Yegâne Küresel Liderliği Olacaktır

Hizb-ut Tahrir, bugün basın kulübünde "Güney Asya Kuvvetleri, Hindistan Geçit Koridoru, Amerika ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması / Harici Siyasete İlişkin İslâmi Model" başlıklı bir konferans düzenledi. Moderatörlüğünü Hizb'in Bangladeş'teki Resmi Sözcü Yardımcısı Murşidîl Hakk'kın yaptığı, Şeyh Memnûr Raşîd, Mustafâ Menhâz ve Abdullah el-Me'mûn'un katıldığı konferansın açılış konuşmasını Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmi Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed yaptı.

Muhyuddîn Ahmed konuşmasında, peş peşe Bangladeş yönetimine gelen hükümetlerin, sömürgecilere bağlılığı ve çıkarlarına hizmet etmeyi alışkanlık haline getirdiklerini ifade etti. Nitekim Şeyh Hasina liderliğindeki mevcut hükümet, daha önceki hükümetlerin aynı çizgisini takip etmiştir. Ayrıca İslâmi Ümmet'in, Müslümanlara dünyanın liderliğini sağlayacak olan İslâm'ın harici siyâsetine geri dönmesi gerektiğini teyit etti.

Hilâfet Devleti'nin Harici Siyaset Modeli:

Küresel Liderlik: İslâmi Devlet'in harici siyaseti, İslâm'ın dünyaya yayılması, diğer dinlere, milletlere ve inançlara egemen olması esasına dayanır. Nitekim Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sahabesi, dönemin en zorba iki gücü olan Fars ve Rum devletlerini kahr'u perişan edip devletlerarası arenadan silerek bu vizyonu gerçekleştirmiş, arından da on yıllarca dünyaya liderlik eden İslâmi Devlet'in azim kulesi oluşmuştur.

İnşâAllah yakında kurulacak olan Hilâfet Devleti, halklarıyla, servetleriyle ve ordularıyla İslâmi alemin beldelerini birleştirecektir ki bu da büyük devletler ile rekabet eden bir süper güç olarak kendisini devletlerarası sahneye dayatma imkanı verecektir. Böylece bu devletlerin nüfuzunu silecek, onlara ve devletlerarası konuma tahakkümlerine son verecektir.

Sanayileşme Politikası: Hilâfet Devleti, harici siyasetini uygulayabilmek için harp esasına dayanan güçlü bir sanayi sektörü kuracak, çelik, demir, kömür ve maden çıkarma sanayisi gibi savaş silahı ve ağır sanayinin geliştirmesi yoluna gidecek, ağır sanayiye hizmet edecek farklı endüstri kollarının gelişimi için gerekli idari ve iktisadi uzmanlıkları temin edecek, harp sanayisine hizmet edecek şirketler inşa edecek, sanayi makinelerinin ihtiyaç duyduğu çelik, demir ve kimyasal maddelerin üretilmesi için bedava toprak kiralayarak finansman desteği sağlayacak, ender bulunan kimyevi maddeler veya değerli madenler gibi devletin ihtiyaç duyduğu ağır sanayiyi kurmak isteyenlere faizsiz finans kredileri verecek.

Ordunun Güçlendirilmesi: Hilâfet, İslâmi orduyu güçlendirmek için aşağıdaki işleri yapacaktır:

Ordunun İslâmi akidenin dünyaya egemen bir risâlet olarak yayılmasının zorunluluğu kültürü ile kültürlendirilmesi, gerekli askerlerin istihdam edilmesi, eğitilmesi ve ordu için yeterli bütçenin gözetilmesi, 15 yaşını doldurmuş mükellefiyete ehil her Müslümanın askeri becerilerle eğitilmesi.

Muhyiddîn Ahmed konuşmasını bitirdikten sonra farklı kesimlerden konferansa katılan yüzlerce kişi tarafından yöneltilen pek çok soruya cevap verdiği tartışma faslı başladı.

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER