Pazartesi, 20 Recep 1446 | 2025/01/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Sömürgeci Devletlerle Birlikte Hareket Etmek, Cürümlerine Ortak Olmaktır!

Tunus'ta başlayıp Libya'ya sıçrayan isyan karşısında Libya Tağutu Kaddafi'nin Müslüman Libya halkına karşı giriştiği katliamları istismar ederek uluslar arası kamuoyu oluşturan başta ABD olmak üzere, İngiltere ve Fransa'nın girişimleriyle, 17 Mart 2011 gecesi BM güvenlik Konseyi'nin Libya Hava sahasını "uçuşa yasak bölge" ilan eden ve "sivilleri koruma" bahanesiyle havadan askeri müdahaleye izin veren kararı sonrası, 19 Mart 2011 tarihinde Libya'ya ABD'nin komutasında olduğu ilan edilen, Kanada, Fransa, İngiltere, İtalya, daha sonra Belçika, Norveç ve İspanya'nın da katıldığını açıkladığı, sömürgeci kafir Batı devletleri, leş kargaları gibi havadan yeni bir "haçlı seferi" başlattılar.

22 Mart 2011 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner'in açıklamasıyla Türkiye'nin Libya'da ABD'nin "koruyucu gücü/hami devlet" olmayı kabul ettiği duyuruldu. Buna göre Türkiye, rolü "koruyucu güç/hami devlet" kapsamında Trablus Büyükelçiliği aracılığıyla Libya'da ABD çıkarlarının koruyucusu ve temsilcisi olacaktır. Öte yandan Beyaz Saray'ın Erdoğan ve Obama'nın görüşmelerine dair yaptığı açıklamada "BM kararlarını hayata geçirmek ve uygulamak için en üst düzeyde etkinliğin sağlanması amacıyla, NATO'nun komutasında Arap ülkeleri de dahil olmak üzere geniş çaplı uluslararası çabayı gerektireceği yönünde görüş birliğine vardıkları" belirtildi.

Görünen o ki Türkiye Başbakanı Erdoğan, bir yandan "Türkiye asla ve asla Libya halkına silah doğrultan taraf olmayacaktır" derken diğer yandan sömürgeci kafir ABD'nin Libya'daki çıkarlarının hamiliğine soyunmakta, bu haçlı cürümüne insani yardım bahanesiyle NATO şemsiyesi altında İslami beldelerin de katılması için yine ABD adına çaba harcamaktadır.

Ey Müslümanlar!

Bosna'da, Afganistan'da, Irak'ta, Somali'de ve daha bunun gibi nice İslami beldede ellerindeki pak Müslüman kanı hala kurumamışken, başınızdaki yöneticiler eliyle, ordularımızın ne isim altında olursa olsun, sömürgeci kafir batı devletlerinin çıkarlarını tesis edecek yada pekiştirecek yeni bir işgale ortak edilmesine asla müsamaha göstermeyiniz. Böyle bir durumda suskun kalmanız başınızdaki yöneticilerin ihanetlerine ve cürümlerine ortak olmak demektir. O halde hemen sömürgeci kafir devletleri ve avenelerini beldelerimizden söküp atacak, ordularımızı tek bir ordu, topraklarımızı tek bir toprak yaparak layık olduğunuz izzeti sizlere iade edecek Nübüvvet Minhacı Metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet'i yeniden kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir'le birlikte harekete geçin. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey imân edenler! Allah ve Rasûlü sizi, size hayat verene çağırdığında icâbet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız." [el-Enfâl 24]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

27 Mart 2011 KöklüDeğişim Dergisi NATO'NUN LİBYA İŞGALİNİ PROTESTO ETTİK!

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Köklüdeğişim Dergisinin düzenlediği ve öncülük ettiği ve yine Medarik Yayınları, Hicret-Der ve İnsan-Der'in de  katıldığı,  Amerikan Büyükelçiliği önünde düzenlenen basın açıklamasında, NATO'nun Libya'ya gerçekleştirdiği saldırı binlerce müslümanın katılımıyla protesto edildi. Ankara Emniyeti'nin yoğun güvenlik önlemleri aldığı ve toplumsal olaylara kullanılan TOMA ve panzerlerin bile alana getirilmesi, Müslümanlar tarafından esefle karşılandı.

İlk önce caddeyi trafiğe kapatmayan Emniyet güçleri, kalabalığın artmasıyla birlikte Kennedy Caddesini trafiğe kapatmak zorunda kaldı.

Basın Açıklamasında "Ne Kaddafi'nin Zulmü, Ne Batı'nın Küfrü", "NATO'nun Libya'da Ne İşi Var (R.T. Erdoğan)", "B.O.P'a Karşı Hilafet", "AKP+CHP+MHP, NATO Emrine Amade", "Afganistan, Irak, Libya, Ya Sonra ?", İşgalciye Tezkere, Eş Başkan'dan Hediye", "Ne Kaddafi, Ne NATO, Tüm Zalimlere Veto" ve "Küfür Tek Millettir" pankartları açıldı.

KöklüDeğişim Dergisinden Muhammed Hanefi Yağmur'un ilk konuşmayı yaptığı Basın Açıklamamız, daha sonra vahdethaber.com editörü Bülent Uğur Koca'nın yaptığı konuşma ile devam etti. Daha sonra ise Medarik Yayınları adına M. Emin Akın güzel bir dua yaptı ve Müslümanlar olaysız bir şekilde dağıldılar.

 

Okunulan basın açıklamalarının metinleri aşağıdadır.

 

KÖKLÜ DEĞİŞİM DERGİSİ ADINA HANEFİ YAĞMUR'UN

KONUŞMA METNİ:

 

Değerli Müslüman Kardeşlerimiz;

Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in مَنْ أصْبَحَ وَلمْ يَهْتَمّ بِأمْرِ الْمًسْلِمِينَ فَلَيْسَ  مِنَّا "Kim Müslümanların işlerini, dertlerini önemsemeksizin sabahlarsa bizden değildir." hadisine icabet ederek; yine Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in, الْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا وَشَبَّكَ بَيْنَ أَصَابِعِهِ "(parmaklarını birbirine kenetleyerek) Müminler birbirlerine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibidirler." (Buhari) hadisi ve diğer şer'î nasslar gereğince hareket ederek burada toplanmış bulunuyoruz.

Kelimelerin duygularımızı ifade etmede kifayetsiz kaldığı bugünde, sömürgeci Haçlı Ordular tarafından bombalanan Libya'da ve diğer İslâm beldelerinde direnen kardeşlerimize destek olmak, İslâm Ümmeti'nin diğer milletlerden ayrı ve tek bir ümmet olduğunu göstermek için, bu basın açıklamasını yapıyoruz. Rabbim, burada bulunan bu topluluğu, O'nun ipine sımsıkı sarılan ve böylece kurtulacak olan topluluklardan eylesin... Hepiniz hoş geldiniz. Rabbim buraya gelirken sarf ettiğiniz tüm emekler adına, atmış olduğunuz her adım başına sizleri ecriyle mükâfatlandırsın İnşaAllah.

Kardeşlerim; yine aynı senaryo, yine aynı kirli tezgâh! Yine "sizi kurtaracağız" bahanesiyle başlatılan kanlı bir operasyon! Yine bombalanan bir İslâm beldesi ve yine katledilen Müslümanlar! Müslümanlara kan kusturan ise, ABD liderliğindeki yine aynı sömürgeci güçler; BM ve NATO adı altında birleşen şer odakları ve onları destekleyen işbirlikçi yöneticiler!

Müslümanların mahremine yapılmış olan bu melun Libya saldırısı ile alakalı olarak, şüphesiz ki söylenecek çok şey var. Libya'daki vahim tablo, 42 yıllık Kaddafi iktidarının bugünlerinde, akıl almayacak zulümlerin işlendiği, sayısı on binleri bulan katliamların yapıldığı bir duruma gelmiştir.

Fakat hem zaman hem de mekânın dayattığı şartlar sebebiyle biz burada duygu ve düşüncelerimizi sizlere kısa maddeler halinde şu şekilde sıralamak istiyoruz:

1- Şu anda Haçlı zihniyetiyle sömürgeci kâfirler tarafından bombalanmakta olan Libya, M. 647 yılında Ukbe b Nafi komutasındaki İslâm ordusu tarafından fethedilmiş ve 1911 yılında İtalyanlar tarafından işgal edilinceye kadar da İslâm hâkimiyeti altında kalmış bir İslâm beldesidir. Bu nedenle Gazze'den, Keşmir'den, İstanbul'dan, Medine'den ve diğer herhangi bir İslam beldesinden farklı değildir. Unutulmamalıdır ki, tüm İslâm topraklarında yaşanan her türlü mesele, bütün Müslümanların meselesidir ve özellikle sömürgeci kâfirlerin buralarda yaşanan olaylar hakkında söz söyleme ya da çözüm koyma hakları yoktur.

2- İslâm âlemi, bu operasyondan önce de, "zulüm gören insanlara insanî yardım edeceğiz" bahanesiyle BM ve NATO adına gerçekleştirilen, ancak hiçbir zaman bölge halklarının kurtuluşuna, huzuruna ve refahına sebep olmayan, aksine daha da kötü esarete düşmesine sebep olan daha nice olaylara sahne olmuştur. Daha dün Irak'ta yaşananlar halen hafızalarımızdaki yerini korurken, bu şer güçleri Afganistan'da şu anda bile aynı cinayetleri işlemektedir. O yüzden kimse bu operasyonun Libya halkına huzur getireceğini söyleyemez. Afganistan'a ve Irak'a demokrasi getireceğiz diyerek, "kurtaracaklarını" iddia eden Amerika ve koalisyon güçleri, milyonlarca Müslüman kardeşimizi katlederek, kadınlarımızın ırzına el uzatarak, camileri ve mescitleri yıkarak, tüm kutsal değerlerimizi çiğnemişlerdir? Zulümde Kaddafi'den daha beter olan Saddam, Irak işgali sonrası mumla aranmamış mıdır? Sömürgeci kâfir Batı'nın demokrasi yalanına Müslümanlar aldanmamalı ve İslam'dan başka bir nizam asla kabul etmemelidirler! Rabbimiz bakın ne buyuruyor:

وَاِذَا قيلَ لَهُمْ لا تُفْسِدُوا فِى الاَرْضِ قَالُوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ اَلا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰـكِنْ لا يَشْعُرُونَ

"Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın denildiğinde, biz sadece ıslah edicileriz derler. Onlar gerçekten bozguncular değiller mi? Fakat bunun farkında değillerdir" (Bakara: 11-12)

3- Küfürde ittifak etmiş koalisyon güçleri; Fransa, İngiltere ve Amerika'nın, Libya'ya karşı başlattığı ve daha sonra BM ve NATO güçlerine devretmeye çalıştıkları kanlı "Odesa Şafağı Operasyonu"nun, İslâmî açıdan hiçbir meşru zemini bulunmamaktadır. Allah katında kâfirler tarafından hiçbir Müslüman'ın kanının akıtılması veya İslâmî bir beldenin bombalanması asla meşru değildir.

4- BM ve NATO'nun Halepçe'de soykırıma karşı neden sesi çıkmamıştır? Bugün halen insansız uçaklarıyla Afganistan ve Pakistan'da yüzlerce Müslüman sivili katledenler, bu şer ittifakı değil midir? Şu anda dahi Gasıp Yahudi varlığı Filistin'de çocukları katlederken, neden aynı meşru gerekçeler neden oluşmamıştır? Avrupa'nın gözü önünde, Bosna'da topluca yapılan katliamlara niçin en son aşamada müdahale edilmiş ve Srebrenitsa'da BM güçleri neden Müslümanları zalim Sırplara teslim ederek katledilmelerini beklemişlerdir? NATO'nun kuruluş amacında, "düşman" olarak vasıfladığı Rusya'nın, Çeçenistan'da yaptığı katliamlara neden tepkisiz kalınmış ve neden meşru müdahale hakkı kullanılmamıştır? Bu işgalci sömürgeci güçler, neden aynı hassasiyeti Keşmir'de ve Bangladeş'te göstermemişler ve göstermiyorlar?

5- Libya'daki kanlı iç savaşın, Batı'nın askeri müdahalesine araç kılınması gerçekten bir trajedidir. Arap yöneticilerinin, daha doğrusu İslam beldelerindeki tüm yöneticilerin, Kaddafi'ye karşı Libyalılara yardım etmeyip, NATO ve BM safında yer alarak askeri müdahaleye katılımda bulunmaları, ayrı bir trajedidir. Oysa onların yapmaları gereken şey, Libya Tağutu'nun belini kırmak ve batılı devletlerin Müslümanların topraklarına girmelerini engellemek için ordularını harekete geçirmek suretiyle Libya'lılara yardım etmektir. Kışlalarında besledikleri ordularını katliamlar bittikten sonra oralara göndermek ancak ve ancak sömürgeci devletlerin planlarına katkıda bulunmak anlamına gelir.

Kanlı katliamlarda bulunan Kaddafi'ye karşı, Libya halkına yardım etmeyen ve onları bu zalimden kurtarmayan yöneticiler, maalesef Libya halkı için insanlık adına(!) 1973 sayılı BM kararının ardından, Batılı devletlerin askerî olarak da Libya'ya girmeleri için gerekli ortamı oluşturma suçuna iştirak etmişlerdir.

Ey Müslümanlar! Bu ümmetin musibeti, yöneticileridir. Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler yalanlarıyla, fitneleriyle kendilerini kandıran saptırıcılara inanarak, bu zalim yöneticilere karşı sessiz kalarak bu belalara adeta davetiye çıkartanlardır. Bu sessizliğin sonunda ise, şu anda İslam dünyasındaki yöneticilerin yaptıkları zulümler ortaya çıkmıştır.

Suriye'de babasının izinden giderek Dera Kenti'nde göstericilerin üzerine ateş açan ve yüzlerce, hatta binlerce Müslümanı katleden Beşar Esad gibi katil yöneticiler ortaya çıkmıştır. Yemen'de 32 yıldır iktidarda olan Ali Abdullah Salih de, yüzlerce Müslümanın katledilmesi için elinden geleni ardına koymamıştır. Müslümanların yaşadıkları tüm bölgelerdeki yöneticilerin zulmü sayfalara sığmayacak kadar çoktur.

Bir de bunların yanında bu zulümlere karşı olduğunu söyleyip hemen yanındaki zalimin elini tutup onu engellemeyen, tam tersine ona destek olduğunu söyleyenler vardır.

Bu zulümler sadece, zalimleri ve avanelerini sorumlu tutmaz. Bu zulümleri engellemek adına hareket etmeyen tüm Müslümanları da sorumlu kılar. Bakın Rabbimiz bu konu hakkında bizleri nasıl uyarıyor:

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

"Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır." (Enfal 25) Yani, zalim zulmünden dolayı, mazlum ise zulme karşı sükût ettiği için azaba uğrar. Ebu Bekir es-Sıddık RadiyAllahu Anh, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle işittiğini söylüyor:

إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمْ اللَّهُ بِعِقَابٍ مِنْهُ

"İnsanlar zalimi gördüklerinde elinden tutup engel olmazlarsa neredeyse Allah'ın azabı onların hepsini kuşatıverir." (Ahmed b. Hanbel)

Ancak ne yazık ki günümüz İslâm Ümmetinin yöneticileri gücü ve kuvveti, İman ettikleri İslam'ın yerine, Allah'a, Rasulü'ne, dinine ve Müslümanlara düşmanlık eden sömürgeci kâfirlerin yanında aramaktadırlar. Ne kadar da kötü düşünüyorlar! Rabbimizin şu ayetlerine kulak verseler ya:

يَا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا لا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لا يَاْلُونَكُمْ خَبَالا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفى صُدُورُهُمْ اَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الاٰيَاتِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ

"Ey müminler! Din kardeşlerinizden başkasını (kâfir ve münafıkları) dost edinmeyin: Onlar size fenalık yapmakta, fesat çıkarmakta kusur etmezler ve sıkıntıya girmenizi arzu ederler. Onların size karşı olan kin ve düşmanlıkları ağızlarından meydana dökülmüştür. Kalplerinde gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür. Onların düşmanlıklarına dair ayetleri açıkladık, eğer düşünür ve anlarsanız..." (Âl-i İmrân 118)

وَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه وَلِلْمُؤْمِنينَ وَلٰكِنَّ الْمُنَافِقينَ لا يَعْلَمُونَ

"Hâlbuki kuvvet ve üstünlük Allah'ın, Rasûlünün ve müminlerindir; fakat münafıklar bilmezler." (Münafikûn 8)

Ümmet, batılı sömürgecilerin kanlı işgalleri ve zalim rejimlerin baskısı sonucu, uzun yıllar korku sınırının önünde inleyip durmuştur. Temennimiz, Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de ve şimdi de Suriye'de gündeme gelen izzeti arayış eylemlerinin ümmetin uyanışına vesile olmasıdır.

Ümmet, bugünlerde her zamankinden daha çok birliğe, dayanışmaya ve kardeş olduğunu hatırlamaya mecburdur. Kudüs'ün işgal altında olduğu ve Mescid-i Aksa'nın her gün adım adım yıkılmaya ve karanlık bir meçhule doğru gittiği bir zamanda, Müslümanlar adına iktidarlara gelenlerin; yüreklerinde zerre kadar iman ve tarih şuuru varsa, bu tehlikeli gidişin bir gün bizim de kapımızı çalacağının farkında olarak, İslam'a dayanarak ve Müslümanları kardeş bilerek hareket edip, uluslararası politikalar üretmeleri, omuzlarında kendilerine güven duymuş olan geniş halk kitlelerinin ve tarihimizin hakkıdır.

Bu ümmet izzetine mutlak sahiplenecek ve yeryüzündeki zalimlerin zulmünden kurtulacak ve iradesine vurulan prangaları Allah'ın izniyle yakın bir zamanda kıracaktır.

İslâm coğrafyasında Müslümanların yaşadığı sorunların kaynağı, Allah'ın indirdikleri ile hükmedecek olan bir otoritenin olmamasıdır. Tüm bu sorunların tek ve kesin çözümü ise, ancak İslam'dır. Bakın Rasulullah SallAlahu Aleyhi ve Sellem ne buyurmaktadır:

إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ

"İmam kalkandır, onun arkasında savaşır ve onunla korunursunuz." (Müslim)

Allah'ın izniyle, yakın bir zamanda bu şiddetli zulümlerin ardından kurtuluş gelecek ve karanlık geceleri, aydınlık gündüzler takip edecektir. Unutmayalım ki, gecenin en karanlık anı, şafağa en yakın andır. İslâm, zalimleri şiddetle sarsacak ve İslâm düşmanları hiç hesap etmedikleri bir yerden yakalanacaklardır.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لا يَعْلَمُونَ

Allah, emrinde galiptir, (iradesi geri çevrilemez) fakat insanların çoğu bunu bilmezler. (Yusuf 21)

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ

"Zalimler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini görecekler." (Şuara 227)

* * *

 

BÜLENT UĞUR KOCA'NIN KONUŞMA METNİ:

 

Özellikle birinci dünya savaşından sonra Müslümanların yaşadığı coğrafyaya bir çekirge sürüsü gibi gibi üşüşen, azgınlığı ve haddi aşmayı temel ilke edinmiş,  emperyalist haçlı ordusu, tabiatı gereği bölgenin bütün zenginliklerini sömürmüş, zengin yer altı kaynaklarını garantisi altına almış ve ardından kendilerine itaatte kusur etmeyecek sahte krallıklar bırakarak geri çekilmişlerdir. Birçoğunun sınırları cetvelle çizilen bu devletçiklerin liderleri, Müslüman halka karşı her zaman baskıcı bir tutum sergilemişler, otoritelerinin bekası için birçok insanı zalimce katletmiş, birçoğunu da hapislerde süründürmüşlerdir.  Orta Doğu'daki halkına zalim, efendisine itaatkar bu taşeron kuklalar yıllarca, ülke topraklarının ve toplumlarının zenginliklerinin bir kısmını  kendi  çıkarları için kullanıp, bir çoğunu da emperyalist batı devletlerine pazarlarken, halklarını en temel ihtiyaçlardan  yoksun bırakmışlar ve onlara baskının ve şiddetin  her türlüsünü en acımasız şekilde  uygulamışlardır.

Yıllarca bu zalimlere ve onların katliamlarına destek veren, onları bölgesel müttefik olarak kabul edip, onları besleyen ve destekleyen batı, son zamanlarda bazı stratejik hesaplar, ulusal ve küresel çıkarlar sebebiyle tavır değiştirmiş ve özellikle Kuzey Afrika'da yıllardır zulüm altında feryat eden Müslüman halkın, haklarının ve hürriyetlerinin savunucusu, kesilmiştir.  Bölgede halkların taleplerinin gündemleştirilmesi ve insan hakları gibi temel hususlar, sömürgeci devletler tarafından yıllar boyu sürekli geri planda tutulurken aynı devletlerin günümüzde bölge halklarının gözünü boyayarak sürekli söz konusu kavramlara vurgu yapmaları da oldukça manidardır.

Emperyalist batının hiçbir sözüne güven olmadığı artık gün gibi aşikârdır. Küresel isyan çetesi bugün, diktatörlere halkının sesini dinlemesini öğütlerken ve bölge halkının taleplerine karşılık vermek için, onları daha müreffeh bir hayata ulaştırmak için müdahale de bulunmaktan dahi çekinmediğini iddia etmektedir. Aynı çete 2003 yılında Irak'a müdahale ederlerken, halkların sesine kulak vermemiş onları zerre kadar umursamamış, dünyanın her yerinde ‘savaşa hayır' sloganlarıyla meydanları dolduran dünya halklarını duymazdan gelmiştir. Hatta savunmasız, silahsız bir şekilde canlı kalkan olarak bölgeye gelen kendi vatandaşlarını dahi katletmekten çekinmemişlerdir. Emellerine ulaşabilmek için kendi vatandaşlarını bile çekinmeden harcayabilecek kadar güvenilmez, azgın, isyankâr küresel küfür çetesi İsrail'in vahşice katliamlarına her dönemde göz yummuş, hiçbir zaman ses çıkarmamıştır. Siyonist terör örgütü Gazze'de çocuk çocuk demeden sivil halkın üzerine bomba yağdırmış,  1500 müslümanı göz göre göre katletmiştir. İnsani erdem ve sorumluluk bilinci taşıyan vicdan sahibi bütün dünya halkları meydanlara çıkmasına ve saldırıları nefretle kınamasına rağmen; BM,   gayri meşru çocuğunun kulağını çekmeye dahi yeltenmemiş, bilinçli bir şekilde sesini çıkarmamıştır.

Afganistan'da hergün onlarca sivili insansız uçaklarla katleden, Müslüman bacılarımıza tecavüz eden, hapishanelerde kardeşlerimize işkence eden, onlara zulmedenler, bugün Libya halkının özgürleşmesi için bölgeye müdahale ettikleri yalanını, yüzleri kızarmadan, utanmadan söyleyebilmektedirler.

Artık herkes bilmektedir ki  Allah'ın arzında Allah'ın kullarına zulmeden, tek millet olarak insanlığı ifsada sürükleyen bu sömürü ve israf imparatorluğunun hiçbir samimiyeti ve iyi niyeti yoktur. Onlar kendilerine müddet verilmiş, dünya menfaatlerine tapan, azgın bir güruhtan başka hiçbir şey değildir. Tunus ve Mısır'dan sonra Libya'da yaşananlar perdenin arkasındaki emperyalist batının maskesini düşürmüş, iğrenç emellerini ve gerçek yüzlerini Müslüman halka bir kez daha açık bir şekilde göstermiştir. Mazlumlar ve mus'tazaflar bir kez daha haktan beslenmeyen kitlelerin bir gücünün olmadığını, yaratıcıdan başka kapısına varılacak, sığınılacak yardım istenilecek bir mercinin olmadığını görmüştür. Unutmamalıdır ki hükmün ve mülkün sahibi, insafın, izzetin ve adaletin tek adresidir. İzzet ve şerefe ulaşmanın ilk sloganı, onun yüce ismini tekbir etmektir.

Geniş Ortadoğu ve kuzey Afrika haçlı projesinin eşbaşkanı kendisinin de tabii olduğu NATO'nun Afganistan'da Müslüman halka, kadınlara çocuklara ne yaptığı katliamları, tecavüzleri işkenceleri görmezmiş gibi konuşmaktadır. Yoksa, eşbaşkan Afganistan'da zevk için, evet zevk için sivilleri katleden ve işkence ettiği Müslümanların kanlı bedenlerinin üzerine basarak fotoğraf çektiren, aşağılık Amerikan askerlerinden, NATO züppelerinden haberdar değil midir?

Kuzey Afrika'da son zamanda meydana gelen hareketlilik ve ardından Nato'nun Libya'ya girmesi yeni bir paylaşımın yaşanmaya başladığının açık bir göstergesidir. Hak ve adaletten nasibini almamış isyankâr Emperyalistlerin projelendirdiği geniş Ortadoğu ve kuzey Afrika haçlı projesinin eşbaşkanı "NATO Libya'nın Libyalılara ait olduğunu tesbit ve tescil için oraya girmelidir"diyor. Ve aslında birbirlerinden hiçbir farklarının olmadığını gösterircesine iktidarıyla muhalefetiyle, zafer kazanmış komutan edasıyla hep birden yüz karası teskere'yi meclislerinden geçiriyorlar.

Buradan sayın eş başkana kendisinin Hüsnü Mubarek'e seslendiği şekilde samimiyetle sesleniyor ve elini vicdanına koyarak insafla düşünmesini tavsiye ediyorum. Sayın Erdoğan sende biliyorsun ki  :  "NATO Libya'nın Libyalılara ait olduğunu tesbit ve tescil için oraya gitmedi. NATO; Kuzey Afrika'nın ve Ortadoğu'nun emperyalistlerin yeni paylaşım projelerinde kimlere bölüştürüleceğini tesbit ve tescil için oraya gitmektedir. Libya'yı kuzey Afrika'da bir karargâh kılmak için oraya gitmektedir. Dünyada ve ahrette bu tescilli katillerle, bu tecavüzcü conilerle beraber olmak istiyorsan, İzmir'i operasyonun merkezi yapar, tezkereni çıkarır ve sende gidersin.  Fakat şunu bilmelisin ki gelmesi kaçınılmaz olan o hesap gününde,  NATO ile yaptığınız bu kirli işbirliğini temizlemeye,  bir değil bin tane ‘one minute' ün dahi gücü yetmeyecektir."

Şunu iyi bilmek ve Allah için çok iyi idrak etmek gerekir ki NATO'nun saldırdığı ve asker gönderdiği Afganistan gibi, Irak gibi, Libya gibi Müslüman devletler nasıl işgal altındaysa, NATO'nun üyesi olan bizlerde haçlı işgali altındayız. Dün "NATO'nun Libya'da ne işi var böyle saçmalık mı olur"diyen bir başbakan bugün alel acele tezkere çıkarıyor ve haçlı gâvurların operasyon merkezini İzmir olarak kabul ediyorsa, bu aslında devleti yönetenlerinde yönetildiğinin açık bir göstergesidir. Eğer İzmir'deki NATO operasyon merkezi için bir anket yapılsa, eminim ki bu halk böyle bir merkezi asla istemeyecekti.

Fakat halka sormadan halkın oy verdiği büyük partilerin hepsi NATO tezkeresine kerhen veya taven EVET demişlerdir. Bu bağımsız olmadığımızın, işgal altında olduğumuzun en açık göstergesidir. Bu işgalin her zaman idrakinde olmalı küresel haçlı saldırganlığına bütün Müslümanlar bir yürek olup "dur" demeliyiz. Rabbim bizlere birlik olmayı, saflarımızı sık tutmayı ve dünya müstekbirlerine karşı topyekün mücadele etmeyi bizlere nasip etsin inşallah. Hepinizi Allah'a emanet ediyorum.

 

Kaynak:

http://www.kokludegisim.net/index.php?kd=haberoku&id=3956

-----------------------------------------------------------

Diğer fotoğraflar için tıklayınız...

Videoyu indirmek için tıklayınız... (13 MB)

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Libyalıların, Amerika ve İngiltere'nin Öncülük Ettiği Başka Bir Sömürgeci Savaşa İhtiyacı Yok Bizler, Müslümanların Ordularını Libya'yı Kurtarmaya Çağırıyoruz

İngiltere ve Fransa, uçuşa yasak hava sahası adı altında Libya'ya askerî müdahale projesini ele aldıklarını açıkladılar... Aynı şekilde Amerika da Avrupa'nınkinden farklı yöntemlerle kapalı kapılar ardında hatta açıkça bu konuyu ele almaktadır... Bu çağrılar, Irak ve Afganistan işgali sırasında duyduğumuz yalanların tamamen çürüttüğü "iyi niyet" iddiasıyla örtbas edilmesinin yanı sıra Batı, on yıllarca Kaddafi'yi silahlandırmış ve onu desteklemiştir...

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa, Batılı müdahale çağrılarını şu sözleriyle değerlendirdi: "Irak ve Afganistan'a yönelik Batılı müdahaleler, binlerce sivilin ölümü ve Ebu Garip, Bagram ve Guantanamo hapishanelerinde yaşanan işkencelerin yanı sıra kronik güvensizlikle sonuçlandı. Buna rağmen Batılı hükümetlerin başka bir İslam beldesine müdahalede bulunmaya çağıracak derecede küstahlaştıklarını görmekteyiz."

"Irak işgali hazırlıklarında olduğu gibi insanların katil bir diktatörden kurtarılması ve "demokrasinin" Kuzey Afrika'ya yayılmasına yardım edilmesi gibi sık sık müdahale gerekçelerinden söz edilmektedir. Bölgedeki insanlar, Kaddafi rejiminin şu anda kendilerine karşı kullandığı silahları ona İngiltere'nin sattığını ve iki seneden beri İngiliz Özel Kuvvetleri (SAS) birliklerinin Kaddafi'nin özel kuvvetlerini eğittiğini görmüşlerken ve şu anda da insanların hayatından endişe ettiklerini söylemlerini görüyorlarken bu gerekçeleri reddettiklerini görmemiz hiç de şaşırtıcı değildir!"

Ve şöyle ekledi: "Eğer Batı, gerçekten Libya halkını önemsiyorsa göz diktiği Libya petrolüne ulaşmak için seçkin işadamlarını göndermek yerine bunları uzun yıllar önce dile getirmesi gerekirdi. Açıklanan gerekçeler her ne olursa olsun Batılı hükümetler, İslam dünyasının ekonomisini istismar etmek ve (İslamî Hilafet Devleti'nin) olduğu gerçekten bağımsız İslamî gücün zuhur etmesini engellemek için sırf stratejik çıkarlarını güçlendirmek için müdahale etmektedir. Dolayısıyla Libya'ya yönelik tüm müdahale çağrıları reddedilmeli ve karşı koyulmalıdır."

Ve şöyle ekledi: "Bizlerin ve bölgedeki insanların çoğunun, Kaddafi'yi devirmek için derhal müdahalede bulunması gereken kimsenin üstün bir güce sahip büyük Mısır ordusu olduğunu ve bölgedeki insanların çoğunun da bunu istediğini hatırlatmak isteriz. Artık İslam dünyasının sorunlarını, Batılı sömürgeci müdahalelerden uzak bir şekilde çözme döneminin geri gelmesinin zamanı gelmiştir."

"Asker sayısı 450 bini bulan güçlü Mısır ordusu, sömürgeci devletlerin çizdiği sınırları göz ardı ederek Libya'daki kardeşlerini ve bacılarını kurtarmak için derhal harekete geçmelidir. Zira Libya, Tunus, Mısır ve İslam dünyasının geri kalanındaki insanlar, tek bir İslam ümmetinin parçasıdır. Onlar, sömürgecilerin kendilerini parçalayan sınırları çizmeden önce yan yana yaşamaktaydılar. Libya'nın bazı parçalarını kurtaran kuvvetlerin yanı sıra Mısır ordusu, yaşanan bu katliama son vermeli ve Batılı müdahaleye dönük gerekçeyi ortadan kaldırmalıdır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Biz, Bu Geniş Cephenin Bir Parçası Değiliz

El-Muharrar gazetesi, (225) sayılı, H. 02 Rabî-u Sâni 1432 el-muvafık M. 07 Mart 2011 tarihli baskısında, "İslamî Cemaatler, Ülkede İslamî Bir Anayasa Hazırlamak İçin Geniş Bir Cephe Oluşturuyorlar" başlıklı bir haber yayınladı. Bu haberde bu cephenin içinde Hizb-ut Tahrir Resmi Sözcüsü Şeyh İbrahim Ebu Halil'in adı da geçti. Gazetenin haberi adına yayınladığı Şeyh Abulvahhab, "Örnek alınacak İslamî bir yönetim nizamı istediklerini, Sudan İslam Cumhuriyeti veya Sudan İslam İmaratı talep ettiklerini..." belirtti.

Bu haber bağlamında aşağıdaki hakikatleri açıklamak isteriz:

Birincisi: Hizb-ut Tahrir'in, herhangi bir kitleleşmeye dahil olma hususundaki tutumu gayet açıktır. Hizb, aslen net bir tasavvura dayanan, İslam akidesine binaen hükümler, fikirler ve görüşler benimseyen bir hizb olması itibarıyla herhangi bir kitleleşmenin bir parçası olmaz.

İkincisi: Hizb-ut Tahrir, güçlü delile dayalı sahih içtihada binaen Allah'ın kitabından, Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetinden ve bu ikisinin irşat ettiği icmâ-us sahabeden ve illeti şeri olan kıyastan istinbat edilmiş (191) maddelik İslamî bir anayasaya sahiptir. Bu anayasayı, her bir maddenin delilini ve istidlal yönünü açıklayan bir mukaddime şeklinde sunduk. Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, geçen asrın altmışlarından beri bu anayasayı (Raşidi Hilafet Devleti Anayasasını), en son olarak bir nüshasının 06.06.2005'te anayasa temsilciliğine teslim edilmesi olmak üzere ülkenin yöneticilerine iletmeye devam etmektedir.

Üçüncüsü: İslam'da yönetim nizamı, cumhuriyet değil ki İslam Cumhuriyeti talebinde bulunalım. Bölgesel imarat değil ki Sudan İslam İmaratı talebinde bulunalım. İslam'da yönetim nizamı, Hilafet Nizamı olup dünyadaki Müslümanların riyasetidir. Bölgeselcilik ise Hizb-ut Tahrir'in Müslümanların beldelerini İslam'ı tatbik edecek, davet ve cihat yoluyla dünyaya taşıyacak tek bir devlet altında birleştirerek yıkmak için çalıştığı sömürgeci kafirlerin atıklarının bir parçasıdır.

Dördüncüsü: Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak İslamî örgütler içerisindeki kardeşlerimiz ve bazı İslamî şahsiyetler ile bir araya gelmeyi, "Fikir Teatisi Buluşması" başlıklı çağrıya binaen kabul ettik ve bu temelde İslamî anayasa hakkında fikrî içerikli görüşmeler ve toplantılar oldu.

Beşincisi: El- Muharrar gazetesinde çıkan bu ilanın ve bulanıklığın kapladığı bu vizyonun üzerine Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, İslamî örgütlerdeki kerim kardeşlerin ve toplantıya katılan diğer katılımcıların muvaffak ve başarılı olmaları temennisinde bulunarak yürütülen görüşmelerden çekilme kararı aldı.

رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ "Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve resule tabi olduk; bizi şahit olanlarla birlikte yaz." [el-Mâide 53]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Beyrut'ta Libya Halkına Destek Gösterisi Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Mısır ordusundan Libya halkına karşı günlük katliamlar işleyen kasaptan kurtarmasını talep etmek ve Amerikan, Avrupa, NATO ve BM gibi yabancı güçlerin müdahalesini engellemesi çağrısında bulunmak üzere bugün Beyrut'taki Mısır konsolosluğu önünde Libya halkına yardım ve dayanışma gösterisi düzenledi. Bunu ise SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavline: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لا يَظْلِمُهُ وَلا يَخْذُلُهُ وَلا يَحْقِرُهُ "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu tahkîr etmez." [Muslim] Ve şu kavline binaen yaptı: مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى " Birbirlerine karşı merhamette, birbirlerine karşı sevgide ve şefkatte müminlerin misali, bir vücudun misali gibidir. (O vücudun) organlarından biri şikayetlendiği zaman, vücudun diğer (organları) birbirlerini uykusuzluk ve ateş ile (o acıya ortak olmaya) çağırırlar." [Muslim] Gösteride Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Bürosu Başkanı Mühendis Osman Bahâş, Merkezî Temas Lecnesi Üyesi Mühendis Salih Selam ve Libyalı Hizb Üyesi Abdullah Hasan birer konuşma yaptı.

Bahâş, Libya halkına seslenerek şöyle dedi: "Sizin bu cihadınız, tüm ümmetin cihadıdır ve ümmet, sömürgecilerin ajanına karşı zafer elde etmenizi beklemektedir. Kaddaf'inin çevresindeki subaylara deriz ki; mücahit kardeşlerinizin saflarına katılınız ki ümmetin laneti ve Müntakim olan Allah'ın gazabına maruz kalmak yerine Rahmanın rızasına ve ümmetin dualarına nail olunuz."

Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Konseyi'ne ve Mısır ordusundaki diğer subaylara seslenerek şöyle dedi: "Libya'daki halkınıza ve kardeşlerinize komplo kurmak üzere Avrupa, Amerika ve Hindistan'ın savaş gemilerinin binlerce mil öteden Libya'ya akın ettiğini görmüyor musunuz? Hatta savaş teçhizatı taşıyan bu gemilerden bazıları, gözünüzün ve kulağınızın önünde Süveyş Kanalı'ndan geçmedi mi?!"

Amerika, Amerika'yı temsil edenler ve onunla ilişkisi olan ajanlarla tüm ilişkileri kesmek, müminler hakkında ne bir ahit ne bir zimmet gözetmeyen tagut Kaddafi'nin cürümlerine son vermek, Mısır, Libya, Tunus ve diğer yerlerdeki Müslümanların işlerine yönelik her türlü yabancı müdahalenin elini koparacak koruyucu bir kalkan olmak üzere derhal harekete geçmeniz için sizlere sesleniyoruz." Amerika ve Avrupa'nın tuzağından sakınmaları için de Mısır halkına sesleniyoruz: "Zira devriminizin tüm ümmeti otoritelerinden ve nüfuzlarından kurtaracak olmasından korktuklarından dolayı devriminizi boşa çıkarmak için size karşı komplo kurmaktadırlar."

Abdullah Hasan ise şöyle dedi: "Allah'ın izniyle helak olacak olan Libya tagutu, azgınlaştı, haddi aştı ve azgınlıkta tüm sınırları aştı. Samimi, dürüst ve asil olan tüm görüşleri ortadan kaldırmaya çalıştı. Böylece hapishaneleri asil insanlarla doldurdu, kahramanları idam etti, aydınları, düşünürleri ve görüş sahiplerini hedef alarak Trablus ve Bingazi'deki meydanlara, üniversitelere ve genel alanlara darağaçları kurdu. Ardından silah arkadaşlarına ardından da üniversite hocalarına ve öğrencilerine başladı. Bunu ise onlara sırf çılgınlıklarına karşı çıktıkları için yaptı. Nitekim sırf Rabbimiz Allah'tır dedikleri için üniversitenin önünde darağaçlarına astığı Hizb-ut Tahrir şebabına yaptıkları daha zihinlerimizden silinmemiştir." Ayrıca Libya halkını, Amerika ve Batıya karşı uyararak şöyle dedi: "Onlara kulak vermeyin, onların ateşi ile aydınlanmayın ve onlardan yardım istemeyin. Zira onlar, amansız ölümdür." Keza, "Trablus'taki şeytanın kökünü kazımaya ve Batının Libya'daki petrol kaynaklarına hakim olmaya dönük her türlü müdahale girişimini engellemeye muktedir" olmasından dolayı Mısır ordusunda Libya halkına yardım etmesi çağrısında bulundu.

Selam'a gelince; Beyrut halkına seslenerek şöyle dedi: "Bugün sizler, İslam beldelerinin kalelerinden biri olan bu güzel şehirde, İmam el-Evzai'nin hicri 75 yılında Romalıların saldırılarına karşı murabıt olduğu bu şehirde duygularınız ve hissiyatlarınızla Libya'daki kardeşlerinize kenetlendiniz." Ayrıca yöneticilere seslenerek şöyle dedi: "Artık İslam ümmetinin, halkınıza yalan söylemenize ve halkınızı aldatmanıza tahammülü kalmadı. Ancak gitmenizin zamanı gelmiştir ve işte sallanmaktasınız. Rabbinizin emanetine hıyanet etmenizin ardından sizleri efendileriniz de terk etti. Sizler, ümmeti devletçiklere parçaladınız, arasına kin ve nefret soktunuz, onu demir yumrukla yönettiniz. Haksız yere devasa servetlerinizi tekelinize aldınız, halklarınızı fakirliğin ve yoksulluğun pençesine terk ettiniz."

Devamını oku...

Müslümanların Durumlarını Değiştirmenin Yegane Yolu Hilafettir

  • Kategori Amerika
  •   |  

Tunus, Mısır, Yemen ve Libya'da binlerce ve milyonlarca Müslüman, on yıllarca yıkım ve felaket getiren yöneticilerin ve rejimlerinin değiştirilmesini talep etmek üzere sokaklara döküldü. Müslümanların sokaklara dökülmesi, otoritenin ümmete ait olması hususundaki meşru haklarını vurgulamaktı ki yöneticisini seçebilsin. Bu hak, zalim yöneticiler ve zorba diktatörlüğün ümmetten gaspettiği haktır. Bu bağlamda aşağıdaki hususları vurgulamak isteriz:

1- Yöneticilerin, yemekten ve içmekten başka bir şey düşünemeyecek hale getirecek derecede insanlara zulmederek, baskı yaparak, tutuklayarak ve geçim yollarını tıkayarak altmış küsur yıldır Müslümanların kalplerine saldığı korku, artık geride kaldı ve bundan sonra Müslümanların kalplerinde bir etkisi olmayacaktır. İşte Libya halkı, göğüslerini açarak ve azgın fasit rejim altında kalmak yerine ölümü tercih ederek yöneticisine ve ceberutluğuna karşı koymada müthiş örnekler sergilemekteler. Aslolan işte budur: Korkmamak, tırsmamak ve Allah'ın emrine bağlanmaktır.

2- Yöneticiler, uzun dönemler Batıya hizmet ettiler, ona sadık kaldılar, efendilerine yaranmak için ümmetlerine savaş açtılar ve Müslümanları katlettiler. Batı, kozunun düştüğünü görünce "Bin Ali" ve Mübarek'in durumunda olduğu gibi onları oraya buraya kaldırıp attı. İşte bunda akıl sahipleri için ibret vardır. Zira Batı için önemli olan sadece çıkarı olup bunu ona kimin sağladığına bakmaz. Burada Müslümanlar, bu gerçeği görerek yalan vaatlere, sahte rüyalara, sonradan gelen yönetimlerin vaat ettiği hayalî maslahatlara aldanmamalılar. Hayır, Allah, dini ve Müslümanlar için samimiyettedir.

3- Batı, her gün ikiyüzlülüğünün iğrençlik boyutunu ve Müslümanları önemsemediğini göstermektedir. Zira Batı, Müslümanlara yönelik zulümlerini, servetlerini yağmalamalarını ve işledikleri katliamları görmezden gelerek yıllarca bu yöneticilere yardım etti. Mesela Amerika, bir gün olsun Müslümanlara yaptıklarına aldırış etmeksizin otuz küsur yıl Mübarek rejimini destekledi ve kolladı. Hatta Amerika, başkan yardımcısı Biden'in Mübarek'in devrilmesinden birkaç gün önce açıkladığı üzere Mübarek'i "diktatör" olarak görmedi bile. İşte Amerika, Libya'da askeri güç kullanma sinyali vermekte ve diğer bölgelerde de boş durmamaktadır.

4- Batı ve iktidar rejimleri, Müslümanları doğru değişimin keyfiyeti ve yolu hakkında düşünmekten uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Zira medyanın, demokratik fikirlere ve vatancılık sloganlara odaklandığını, doğru kalkınmaya dönük herhangi bir İslamî fikre veya slogana, hatta İslam'ın talep edildiği haberlerine değinmediğini görmekteyiz. Batı, Müslümanları aldatmak ve kendisine bağlı rejimleri korumak için yöneticilerin simalarını değiştirme üslubunu kullanmaktadır. Müslümanların hatta tüm dünyanın sorunlarına yönelik köklü çözümün ve Müslümanların durumlarına dönük doğru değişimin Allah'ın emrettiği Hilafet Devleti'ni ortaya çıkarmakla olacağı apaçık bir hal almıştır. Zira Hilafet, tüm insanlığa mutluluk, adalet ve merhamet getirmeye muktedir tek nizamdır. Allah Azze ve Celle'nin katından indirilmiş bir nizamken bu nasıl olmasın ki? O halde haydin ey Müslümanlar! Allah'ın ve resulünün Müslümanlara vaat ettiği bu yeni devleti ortaya çıkarmak için ciddiyetle çalışmaya koyulun. Artık onun zamanı gelmiş ve emareleri görünmüştür. Allahteala, şöyle buyurmuştur:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [en-Nûr 55]

 

Ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: ثمًّ تكونُ خلافةً على منهاجِ النبُوّة "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacak."

Devamını oku...

Tunus ve Devrimin Hakikati!!

  • Kategori Tunus
  •   |  

Tunus rejimi, geçmiştekilerin ilk etapta arkasına gizlenmeyi alışkanlık edindiği ifadelerin arkasını gizleniyor. Ardından çok geçmeden hiç bir kimsenin Allah'ın hadlerinden savamadığı birer taguta dönüşüyorlar. Uzun bir zaman sonra bu rejim, -diğerleri gibi- söylediklerini doğruluyor. Sonra zorlama, aldatma, hile hatta bazen iğrenç zalimane kanun gücüyle insanlara yüklenmektedir. Ta ki insanlar, tagut Bin Ali'nin yönetiminden beri olduğu, onu ve fasit ailesini kurban ettiği ve bazı simgelerini hesaba çektiği gerekçesine binaen ümmeti prangalara vuran bir rejimin bir devrim rejimi olduğunu söylesinler! Bu rejim, bir taraftan devrim kılıfının arkasına gizlenmeye, insanları aldatmak ve kandırmak üzere şeklen devrimin taleplerini kabullenmeye devam ederken diğer taraftan devrimin korunu söndürmeye ve katliamın artması için çapulcuları insanların arasına salarak devrimi kötüye kullanmaya çalışmaktadır. Ardından da bunu ümmete yamayarak canları ve kanları koruma bahanesiyle ümmete savaş açmak için bir gerekçe oluşturmaktadır! İnsanlar ayaklandıkça ve ses çıkardıkça rejimin yakınlarından yeni birisini kurban etmektedirler. İnsanların değişim yaptıkları hissine kapılmaları için onlara sundukları Gannuşi, bu kurbanların sonuncusu olmayacaktır. Ancak insanlar rejimin değişmesinin, Gannuşi'nin istifa etmesi ve onun yerine başka birisinin getirilmesiyle değil bunun, uzun dönem kendilerine despotluk ederek hayatın tüm yönlerini ifsat eden, servetleri çalıp her türlü zulme, fesada ve ifsada harcayan ve on yıllarca ümmetle savaşan rejimin tamamen değiştirilmesiyle olacağının farkındadırlar. Dolayısıyla bu rejim, devrime kucak açtığını, ona yanıt verdiğini ve taleplerini karşıladığını iddia etmeyi bırakmalıdır. Çünkü bu devrim, zalimliğine, zulmün, despotluğuna ve cürümlerine karşı olmuştur.

Tunus'taki rejim, İslam beldelerindeki rejimler arasında yeni olan bir şey değildir. Zira Mısır'daki gibi o da başka bir devrim rejimidir!! Neye karşı devrim?! Bizzat ümmete karşı yapılmış bir devrimdir. Daha ilk adımlarında Mescid-i Aksa'yı gasp eden devletle yapılan anlaşmaları pekiştirmeye, ona doğalgaz tedarik ederken kendi gölgesinde olan Gazze'ye yasaklamaya, Mısır halkını ölüme terk etmeye, önceki fasit duayenlerin tesis ettiği rejimi koruyacak "alternatifler" sunmaya koşuşturdu. Başka bir devrim, "Fetih Devrimi" lideri ise Kaddafi'dir. İnsanların geneli, kendisine karşı çıkarak "artık yüzünü görmek istemiyoruz" dedikleri bir sırada hala kendisinin devrim lideri olduğunu zihninden silip atamıyor ve topluluklarla gösteri yapmaya koyuluyor!! Peki kime karşı!! İnsanların durumlarını kötüleştirmek için olup ektiğini biçmektedir!! Hiçbir kimse, onu kendisinin bir devrim lideri olmadığına ikna edemedi ve edemeyecektir. Çünkü insanlar, uzun bir dönem onun sapkınlıklarına, takıntılarına ve gaddar tabiatına boyun eğdiler. Hatta insanlar kendisine karşı çıkınca onları birer tarla faresi olarak gördü.

Tüm dünyada devrim, siyasî, ekonomik ve hayatın diğer yönlerine dönük kapsamlı bir değişim olup kötü bir halden iyi bir hale geçiştir. Değişim, ümmetin fasitlerin çaldığı haklarını, heybetini, ve mallarını geri almasıdır. Ümmeti şahsiyetine ve heder olan heybetine geri kavuşturmaktır. Dolayısıyla akıllı bir devrimci, insanların mukaddesatlarını çiğneyen ve ülkenin mallarını çalan Bin Ali'ye karşı çıkarken onun partisini ve rejimin bazı simgelerini kurban etmenin arkasına gizlenerek insanlara hükmeden rejimini olduğu gibi bırakmaz. Akıllı bir devrimci, Batıyla bağlantısı olan bu fasit rejimi kabul etmez veya bu rejimi devrimci zümreden saymaz. Akıllı bir devrimci, ümmete despotluk yapan sömürgecilerin kuyruklarını serbest bırakarak Allah'a savaş açmak ve kafirleri Müslümanlara üstün kılmak üzere sarih küfre izin veren Batılı fikirleri talep etmez, gece gündüz ümmetle ve diniyle savaşan Batıya olan borcu düşünmez.

Devrim, mevcut durumların Allah'ın kitabında açıkladığı ümmetin milleti temeline dayanan köklü ve kapsamlı bir şekilde değişmesiyle olur. Böylece insanlar, Allah'ın diniyle yönetilsin ki onları, aralarında adaleti ikame edecek, fuhşu, şirki, zinayı, faizi, aldatmayı, yalanı, yalancı şahitliği, hileyi, insanı öldürmeyi, malları batıl yolla yemeyi, kafirleri dost edinmeyi, onlara ajanlık yapmayı yasaklayacak, onları gözetimiyle kuşatarak hayır işlemeye, zayıfa yardım etmeye, imdat dileyenlere yardım etmeye, cahili eğitmeye, marufu emredip münkerden nehyetmeye, doğru söylemeye, adaletle hükmetmeye sevk edecek, dünyanın servetlerini yutmaları için Avrupa ve Amerika yolunda değil de Allah yolunda izzet ve cihat meydanlarında onlara liderlik edecek, insanların kendisini ve kendisinin de insanları sevdiği müminlerin emiri yönetsin. Böylece de Allah'ın kendilerine olan sevgisi, muvaffakiyeti ve rahmeti altında hep birlikte ihya olsunlar, birbirlerini öldüren ve birbirlerin malını ve ırzını mubah gören guruplar halinde yaşamasınlar. Öyle bir devrim ki, Amerika'nın ve Batının eli kolu olan IMF'ye insanların maişeti üzerinde otorite vermesin ve ümmetin servetlerini sömürgeci kafirlerin yağması yerine Müslümanlar ve onlarla birlikte yaşayan zimmilere meta kılsın da hem İslam'ın yönetimi ve adaleti hem de Allah'ın zulmü kendisine ve kullarına haram kıldığı dinin yönetimi altında birlikte yaşasınlar. Öyle bir devrim ki insanlara, insan kılıklı tagut ajanlara değil Allah'a teslim olmayı ve boyun bükmeyi, Allah'ın heybetini ve otoritesinin azametini öğretsin ve her hususta hakimiyeti Allah'ın dinine versin.

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ وَلَـكِن كَذَّبُواْ فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ "O ülkelerin halkı iman edip ittikâ etselerdi üzerlerine semanın ve arzın bereketlerini yağdırırdık. Ancak yalanladılar ve bizde ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik." [Arâf 96]

 

Devamını oku...

Dünya Kadınlar Günü, Kadını Aldatma Günüdür!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

8 Mart, dünya kadınlar günü olarak belirlenmiştir. Muhtemelen bu günde kadının gösterdiği ekonomik, toplumsal, siyasî ve genel başarılarına yönelik kutlamalar yapılacak, kadına duyulan takdir, saygı ve şefkat dile getirilecek. Ancak gerçekte ise Pakistan ve tüm dünyadaki kadının vakıası, bu kutlamaları yalanlamaktadır. Ayrıca dünyanın dört bir tarafındaki Müslüman ve Müslüman olmayan kadınların karşı karşıya kaldığı sorunların gerçek nedeni, Batının kadınlar arasında propagandasını yaptığı Batılı fikirdir.

Batı dünyasında ve dünyanın dört bir tarafında Batılı kapitalizmin uygulanması, kadının zulüm ve baskıyla karşı karşıya olması bakımından mevcut bir hakikati ortaya koymaktadır. Zira bugün dünyanın içler acısı bir durumda olmasının nedeni, Batının bireyci, özgürlükçü ve eşitlikçi fikirleridir. Keşmekeşliği güçlendiren, istikrarlı toplumun parçalanmasına ve Allah'ın erkek ile kadın arasında olmasını istediği sevgi ilişkisinin yıkılmasına yol açan işte budur.

Batılı fikirler, erkeğin ve kadının toplumdaki rolüne, aralarındaki ilişkiye, birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülüklere müteallik temel meseleleri anlamaya ve çözmeye muktedir değildir. Bu da evliliği zorlaştırmakta, zinaya teşvik etmekte, kadını ve çocuklarını nafaka hakkından mahrum etmektedir. Böylece bu şekildeki kadınlar ordusu, kendisinin ve çocuklarının terbiyesinin nafakası için çalışır hale gelmişlerdir. Bu da istikrarlı ailelerin parçalanmasına, çocuklarda kötü beslenme vakalarının artmasına, Batılı toplumdaki şartların kötüleşmesine, kadının onurunun aşağılanmasına ve genel anlamda erkeğin isteklerini karşılamanın bir aracı gibi tasvir edilmesine yol açmıştır. Bu da kadınların taciz edilmesine, kötü muamele görmelerine ve tecavüze uğramalarına yol açmıştır. Bu bozuk mefhumlar, zenginiyle fakiriyle, ünlüsüyle ünsüzüyle toplumun tüm kesimlerini etkilemiştir.

Batılı fikir, kadına merhamet gösterilmesinde ağır başarısızlığa uğramasına rağmen Batılı hükümetler, Müslüman toplumlarda Batılı değerleri güçlendirmek için yüz milyonlarca dolar tahsis ettiler, kadına zulmedilmesi dinsel kanunların bir sonucudur şeklinde bozuk bir görüşü yaydılar ve bu görüşü, Batının Nasrani Kilisesinden ve İsa Aleyhi's Selam'a indirilen kanunlarla oynamasından edindiği tecrübesiyle desteklediler. Oysa bu tecrübe, dinden, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın katından ve Nebimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in getirdiklerinden olmaktan tamamen uzaktır. İslam dini, Batılı kadının hayali ile yaşadığı bu hakları kadına bin dört yüz yıl önce vermiştir. Buna rağmen Müslümanların hain yöneticileri, İslam'ın kapsamlı şekilde tatbik edilmesini yasaklarlarken Batılı değerleri var güçleriyle yaymakla övünmektedirler.

Ey Pakistan'daki Müslüman Kadınlar!

Erkeğin ve kadının kıymetini bilen yalnızca İslam'dır. Erkek ve kadın için adaletin ne olduğunu bilen yalnızca İslam'dır. Hem erkek hem de kadın için doğru hak ve yükümlülükleri bilen yalnızca İslam'dır. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا "Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, itaate devam eden erkekler ve itaate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır." [el-Ahzab 35]

Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kadına verdiği bu hakları, herhangi bir yasama organının ondan çekip alması imkansızdır. Mevcut yöneticileriniz, kötü uyguladıkları bir kısım İslamî kanunların yanı sıra beşerî kanunları uygulamaktadırlar. Oysa İslamî kanunlar, toplumda kapsamlı şekilde uygulanmalı ve Batılı kanunlar uzaklaştırılmalıdır.

Kadının eğitim, ekonomik, yargı ve siyasî haklarını tam olarak veren ve bunları hakkıyla gözeten yalnızca İslam'dır. Ayrıca kadına yönelik her türlü kötü muameleyi ve şiddeti de haram kılmıştır. Bu da kadının kendi kazanç gücüne ve ekonomik değerine bağlı kalmaması içindir. İslam, hakların elde edilmesinde sadece kanun yoluna bağlı kalmaz. Bilakis, kadına karşı sorumluluk değerlerinin ve saygın bakış açısının yaygın olduğu Müslüman toplum, kadına yönelik baskıları, kötü muamelenin ve şiddetin yanı sıra haklarda ayrımcılık yapılmasını engellemede temel unsurdur.

İslam, kadının onurunu koruduğu ve kadına yönelik tacizi haram kıldığı gibi itibarının zedelenmesini, güzelliğinin istismar edilmesini veya bedeninin herhangi bir malın veya hizmetin satış aracı olarak kullanılmasını da yasaklamıştır. İslam, kadına karşı bir sorumluluk ve gözetim anlayışı ortaya koymuştur. Zira Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: فاتقوا الله في النساء فإنكم أخذتموهن بأمانة الله "Kadınlar hakkında Allah'tan ittika edin. Zira siz onları Allah'ın bir emaneti olarak aldınız." Annenin çalışmaya hakkı olmasına rağmen yiyecek, içecek ve diğer nafakaları temin etme sorumluğu babanın boynuna binmektedir. İşte bu adil evlilik ilişkisi, bin küsur yıldan beri Hilafet Devleti'nin gölgesi altında Müslüman toplumunda istikrar oluşturmuştur. Bu da güçlü, diri, aktif ve tüm insanlığa lider olacak Müslüman nesiller üretmiştir.

Ey Pakistan'daki Müslüman Kadınlar!

Ey Mümin Erkeklerin Annelerin Kızları!

Tunus'tan Libya'ya, Mısır'dan Pakistan'a, Bangladeş'e ve Endonezya'ya varıncaya kadar dünya, İslam'ın gelmesini bekliyor. Hatta büyük sayıda Batılı kadın, İslam'a inanmaktadır. İslam, Hilafet Devleti'nin altında pratik ve kapsamlı bir şekilde tatbik edilseydi nasıl olurdu acaba? Müslüman kadın, hain yöneticilerin zulmüne rağmen İslam'ın yanında yer almaktadır. Müslüman kadın, salih bir Halifenin gözetimi ve yönetimi altında olsaydı nasıl olurdu acaba?

Hizb-ut Tahrir'in içindeki bacılarınıza kucak açın ve erkeklerle kadınları küfrün zulumatından İslam'ın nûruna çıkaracak olan Hilafet Devleti'ni yeniden kurmak için onlarla birlikte çalışın. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmaktadır:

الر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنْ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur'an), Rablerinin izniyle insanları zulumattan nûra, yani Azîz ve Hamid olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır." [İbrâhim 1]

Hizb-ut Tahrir Şebabeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER