Cumartesi, 18 Recep 1446 | 2025/01/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, Dakka'da Şeyha Hasina İle Hükümetinin Kaldırıp Atılmasını Talep Eden Bir Yürüyüş Düzenledi

Hizb-ut Tahrir'in bugün düzenleyip Şeyha Hasina ile hükümetini kaldırıp atarak Hilafet Devleti'ni kurmak için çağrıda bulunduğu yürüyüşe Müslümanlardan yüzlercesi katıldı. Yürüyüş "Moctengen" noktasından başlayıp basın kulübünde sona erdi. Yürüyüş beyanını Hizb-ut Tahrir'in üyelerinden birisi okudu ve şöyle dedi: Hükümetin, Hizb-ut Tahrir şebabına karşı takip ettiği baskıcı uygulamalarına rağmen hizp, bu yürüyüşü organize etmeyi başararak mesajını ümmete ulaştırmış ve onun sözcülüğünü yapmıştır. Bugün Bangladeş'teki Müslümanlar Şeyha Hasina ile hükümetinin alaşağı edileceği o günü beklemektedirler. Zira Şeyha Hasina ve hükümeti, Amerikan, İngiliz ve Hintli haçlılar ve müşriklerin sadık ajanlarıdırlar.

Bunun yanı sıra konuşmacı, Şeyha Hasina hükümetinin, ordu ile sınır muhafızları güçlerini zayıflatmak için 22 Şubat 2009'da sınır muhafızları subaylarının katledilmesi hususunda müşrik Hindistan hükümeti ile komplo kurduğunu ifade ettiği gibi Hasina hükümetinin kendi adına insanlara verdiği sözleri tutmazken emperyalist güçlerin çıkarlarını güvence altına aldığını da ifade etti. Dolayısıyla Şeyha Hasina ile hükümetinin takındığı bu tutumlar, İslam'a ve Müslümanlara karşı işlenmiş bir cürümdür.

Konuşmacı sözlerine şöyle devam etti: Bangladeş'teki sorunun kökleri kafir demokratik rejime dayanmakta olup Halide Ziya ile Bangladeş Ulusal Partisi Koalisyon'unun Şeyha Hasina ile Avami Birlik Koalisyonunun alternatifi olduğu zehabına kapılınmamalıdır. Bilakis emperyalist kafirlere meydan okumaya ve ümmetin hacetlerini gidermeye muktedir olan sadece Hilafet'tir. O halde Hizb-ut Tahrir, insanları Şeyha Hasina hükümeti ile kafir demokratik rejimi alaşağı etmeye davet ettiği gibi mevcut rejimi devirip Hilafet Devleti'ni kurması için güç ve kuvvet ehlini de hizbe nusret vermeye davet etmektedir.

Devamını oku...

Gelecek Seçimler Şeran Batıldır Dahası Sudan'ı Bölme Komplosunun Bir Halkasıdır

  • Kategori Sudan
  •   |  

     13.02.2010 Cumartesi günü, devlet başkanlığı, Güney Sudan hükümeti başkanlığı, ulusal ve vilayet yasama meclisleri adaylıklarına dönük seçim kampanyası başladı ve bu kampanya gelecek nisanda yapılması planlanan seçimler öncesinde (58) gün sürecektir. Cumhurbaşkanı, kampanyasının açılışında seçimlerden bahsederek şöyle dedi: "Seçim bir ibadettir ve Allah'a güzel olmayan bir amelle yaklaşmak istemiyoruz?!" Gerçekten bu seçimler, kendisiyle Allah'a yaklaşılan güzel bir amel midir?

Gelecek seçimler, sadece mevcut durumu, yani şu anda tatbik edilen rejimi değişmeksizin kabullenen kimseleri getirecektir. Zira seçim, rejimi değil şahısları değiştirecektir. Dolayısıyla sadece mevcut anayasa ile üzerine bina edilen Nifaşa Anlaşmasının uygulanmasına saygı duyan ve bağlı kalan kişinin seçimlere aday olmasına izin verilecektir. Nitekim anayasanın (218.) maddesinde şöyle geçmektedir: "Kendisini seçimlere aday gösteren her bir şahıs, kapsamlı barış anlaşmasına saygı duymalı, ona bağlı kalmalı ve onu uygulamalıdır." Seçim kanununun (103.) maddesinde ise şöyle geçmektedir: "Herhangi bir seçime aday olan her bir şahıs veya adaylığını onaylatan yada parti listesini veya kadın listesini aday gösteren bir parti kapsamlı barış anlaşmasına saygı duyacağını, ona bağlı kalacağını ve onu uygulayacağını ifade eden yasal olarak belgelenmiş imzalı bir belgeyi sunmalıdır."

Dahası Cumhurbaşkanı Müsteşarı Mustafa Osman, 08.02.2010 tarihinde Bahreyn el-Vasat Gazetesi'ne verdiği röportajda bu gerçeği kesin ve net bir şekilde açıklamış ve şöyle demiştir: "Kapsamlı barış anlaşması 2005 yılında ortaya çıkmış olup Sudan'ın yönetim keyfiyeti ile servet ve otorite dağılımının belirlenmesi noktasında tam bir ilerleme ortaya koymuş, Sudan'ın nasıl yönetileceğine dair mütekamil bir vizyon için gerekli çözümler belirlemiş ve geriye sadece Sudan'ın nasıl yönetileceği sorusunun cevabı kalmıştır." Ve şöyle ekledi: "O halde Sudan halkı, gelecek nisanda özgürce ve tam bir şeffaflıkla bu sorunun cevabını vermelidir." Bunun içindir ki gelecek seçimlerin hakikati mevcut şahısların değişmesine imkan verecek ancak Nifaşa Anlaşması'nın tesis ettiği rejimi değiştirmeyecektir.

Gerek aday olma gerekse oy kullanma açsından gelecek seçimlere ilişkin şeri hüküm ise aşağıdaki şekildedir:

-Seçim, bir şahsın veya şahısların, muayyen bir ameli gerçekleştirmesi için seçilmesinin üslubudur ki üslubun hükmünü -haram mı yoksa helal mi olduğunu- seçilen şahsın gerçekleştirdiği amelin tabiatı belirler. Eğer ameli caiz olan bir amel ise seçim caiz olur yok eğer değilse haram olur.

-Cumhurbaşkanı, -Müslümanıyla kafiriyle- muayyen bir devlet içerisinde yaşayan insanların cumhurunun seçtiği bir kişi olup halkın iradesini temsil etmektedir ve onun erkek ve Müslüman olması şart değildir. Bu vakıa, İslam'daki devlet başkanlığı, yani sadece Müslümanların seçtiği tüm Müslümanların genel başkanlığı olan Müslümanların halifesinin vakıasına muhaliftir, bilakis aykırıdır; zira İslam'ın devlet başkanlığı şartlarının içerisinde bir kimsesinin halife olabilmesi için Müslüman bir erkek olması ve kendisi ile ümmet arasında İslam'ın tatbik edileceğine dair biat akdiyle seçilmiş olması şartı koşulur. Bunun içindir ki halife, İslam'ın tatbik edilmesi hususunda ümmetin vekili olup halkın isteklerini temsil etmemektedir. Ebi Hazım, Ebâ Hurayra ile beş sene oturduğunu ve onu, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediğini tahdis ederken işittiğini rivayet etmiştir:

كَانَتْ بَنُو إسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأَنْبِيَاءُ، كُلّمَا هَلَكَ نَبِيّ خَلَفَهُ نَبِيّ، وَإنّهُ لاَ نَبِيّ بَعْدِي. وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ فَتَكْثُرُ" قَالُوا: فَمَا تَأْمُرُنَا؟ قَالَ: "فُوا بِبَيْعَةِ الأَوّلِ فَالأَوّلِ. وَأَعْطُوهُمْ حَقّهُمْ. فَإنّ اللّهَ سَائِلُهُمْ عَمّا اسْتَرْعَاهُمْ "İsrail oğulları, nebiler tarafından siyaset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir nebi vefat edince, bir diğeri ona halef oluyordu. Artık benden sonra nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır." Dediler ki: "Öyleyse bize ne emredersiniz?" Dedi ki: "Önceki ilk beyatinize sadakat gösterin ve haklarını onlara verin. Muhakkak ki Allah, yönettikleri hakkında (ne yaptıklarını) onlara soracaktır." [Muslim rivayet etti]

-Güney Sudan hükümeti için bir başkan ve vilayetler için valiler seçmek, devlet içinde hükmetme yetkisini bizzat muayyen vilayetlerin sakinlerinden alacak olan birkaç yöneticiyi ortaya çıkaracak bir ameldir. Bu ise İslam ile çelişen bir durumdur. Çünkü Hilafet'in gölgesinde valiler, hükmetme yetkisini ancak halifenin kendilerini atamasından alırlar; o halde ümmete vekil olmak üzere yetkisini bizzat ümmetten alan sadece halifedir. Dolayısıyla valileri atayacak ve onları azledecek olan bizzat halifedir. Zira Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], devlet başkanı olması vasfıyla valileri tayin eden ve azleden bizzat oydu. Mesela Muaz'ı Yemen'e vali tayin ederken A'la İbn-ul Hadrami'yi Bahreyn'den azletmiştir.

Ulusal ve vilayet yasama meclisi üyeleri seçimi, insanlara onların hayatlarını akide esasına dayalı delil kuvvetliliğine göre değil de yetkisini halktan alan çoğunluğa göre düzenleyen yasalar, kanunlar ve nizamlar koyar. Bu seçim şeran haramdır ve İslam akidesiyle çelişmektedir. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا "Sana ve senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar inkar etmekle emrolundukları halde tağuta muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." [en-Nisâ 60]

Ve şöyle buyurmuştur:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp içlerinden de bir sıkıntı duymaksızın verdiğin hükme tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkları sürece iman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65]

Tüm bunlar; gelecek nisanda yapılacak devlet başkanlığı, Güney Sudan hükümeti başkanlığı, valiler ve milletvekilliği seçimlerinin şeran batıl seçimler olup ona aday olmanın veya oy kullanmanın caiz olmadığını göstermektedir.

Geride şu soru kalmaktadır: Neden bu seçimler Güney Sudan'ın geleceği belirlenmeden önce şimdi yapılıyor?!

Nifaşa Anlaşması'nı hazırlayan kafir Batı, Güneyin ayrılmasına meşruiyet kazandırmak için çalışmaktadır. Bu ayrılmanın onaylanması ve imzalanması içinse tüm Sudan halkını temsil eden geniş tabanlı bir hükümetin olması kaçınılmazdır. Bunun içindir ki kafir Batı, seçim sürecinin başarısı için yoğun uğraş vermektedir. Zira Avrupa Birliği seçimleri gözlemlemek için Avrupa Parlamentosundan bir temsilci liderliğinde (130) gözlemciden oluşan tarihindeki en büyük heyeti gönderirken Amerikan eski Devlet Başkanı "Carter" ise (85) gözlemci gönderecek olup Amerikan elçisi "Gration" ise seçimlerin başarılı olması için askıda kalan sorunların çözümü amacıyla Hartum, Cuba ve Kadugli arasında mekik dokumaktadır.

Dolayısıyla bu seçimler, Güney Sudan'ı ayırma komplosunun sondan bir önceki halkasıdır. Ardından da Sudan'dan geriye kalanlar parçalanacaktır. Zira bu seçimlerden murat edilen Güney'in ayrılması için gerekli olan sözde meşruiyetin sağlanmasıdır. Bunun içindir ki kafir Batı, bu seçimlerin başarılı olması için insanları piyasada pazarlamaya çalışmaktadır.

Ey Müslümanlar! Bizler, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak; saptırmadan ve aldatmadan vakıanın hakikatini göstermek ve aşağıda ifade edildiği üzere hepimizin boynundaki şeri vecibeyi hatırlatmak amacıyla halkına yalan söylemeyen apaçık bir uyarıcı olduk ve olmaya devam ediyoruz:

-Günah olması vasfıyla bu seçimlerin hakikati idrak edilmeli ve ondan sakınılmalıdır. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا "Resul size neyi getirdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan kaçının." [el-Haşr 7]

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ "Her kim üzerinde emrimiz olmayan bir amel işlerse o reddedilir."

Bildiğimiz hakkı tebliğ etmek boynumuzda bir emanet olup bu hususta hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamalıyız. Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

بَلِّغُوا عَنِّي وَلَوْ آيَةً "Bir ayet bile olsa benden tebliğ ediniz." [Buhari rivayet etti]

-Bu günah hususunda müşriklere karşı çıkılmalı ve katı olunmalıdır; zira her birimiz İslam'ın geçitleri önünde durmalıyız ki düşmanlar önümüzden gelemesin. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]

-Ülkemizi Nifaşa Analaşması'nın nifakından çıkarıp barışa, başarıya, güvene ve itminana kavuşturmaya muktedir tek projenin, Hilafet'in ikamesi için çalışmayı gerçekleştirecek olan İslam esasına dayalı bir kalkınma projesi olduğu idrak edilmelidir. Dolayısıyla sizleri, razı olduğu güzel bir amelle Allah'a yaklaşmak üzere bu farzı yapmaya davet ediyoruz ey Müslümanlar!

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلاَغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ "Şüphesiz bunda, [Allah'a] kulluk edenler topluluğu için bir bildiri vardır." [el-Enbiyâ' 106]

 

Devamını oku...

Basın Açıklaması Demokrasinin Çocukları Olan "Yöneticiler", Afgan Eğitim Müfredatını İslam'a Aykırı Şekilde Hazırlamaktadırlar

 

    Afganistan'da geçen dokuz yıl boyunca kapitalizm ideolojisi ile demokratik rejimin tatbik edilmesi hayatın her alanından İslam hükümlerinin uzaklaşmasına yol açmıştır. Bunlardan biri de; dünyaya dinin hayattan ve siyasetten ayrılmasına hükmeden İslami olmayan bir bakışla bakılması, mutlak (inanç, fikir, şahsi ve mülk edinme) özgürlüğü, sivil toplum, insan hakları ve İslam hükümleri ile onun azim fikirlerinin yerine cinsel kültür ve ilişkilerin eğitimi gibi İslam dışı fikirler ve hükümlerle dolu olan eğitim müfredatıdır.

Bu etkinliklerin başlıca üç sebebi vardır: Birincisi; hayat hakkındaki mefhumlar ve kültürel alanda Müslümanların Batıyı taklit etmesi. İkincisi; eğitim kurumlarının, eğitim ve kültür alanlarında Birleşmiş Milletlere bağlı bir kurum olan UNESCO'nun politikalarına göre yürütülmesi. Birleşmiş Milletler, İslami ülkelerdeki sömürgeciliğin düzenlenmesinden sorumludur, onun gerçek yetkileri tamamen kafir devletlerin elinde olup her türlü İslami fikirden yoksundur. Üçüncüsü; Afgan hükümeti ile Batılı devletler arasında organizeli Batılılaştırma programların önünün açılmasını, hayat hakkında kafir Batılı mefhumların taklit edilmesini ve bunun sonucunda da İslami olmayan şahsiyetlerin oluşturulmasını gerektiren eğitim alanında anlaşmaların yapılması.

Hakikatte İslam, inancıyla ve davranışıyla İslami şahsiyetlerin ortaya çıkması için İslami akide ile şeri hükümleri itikadın ve amelin esası ve ölçüsü kılarken mevcut eğitim müfredatı ise tamamen İslam'ın hayattan ve siyasetten ayrılması asasına göre hazırlanmış ve düzenlenmiş olup sırf laik şahsiyetleri oluşturmayı hedeflemektedir.

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp içlerinden de bir sıkıntı duymaksızın verdiğin hükme tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkları sürece iman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65]

 

 

 

 

 

Devamını oku...

Basın Açıklaması Batı Münster Üniversitesi Yetkilileri, Bir Paneli Yasaklayarak "İfade Özgürlüğünün" İki Yüzlülüğünü Ortaya Koymuşlardır

 

    Batı Münster Üniversitesi yetkilileri, iki ünlü akdemiysen olan Dr. Jean François Mayer ile Hizb-ut Tahrir'den Cemal Harvood arasında üniversitenin kampüsünde yapılması kararlaştırılan "İslam ve Avrupa-Kimlik ve Korkular" başlıklı paneli durdurdular. Cemal Harvood, daha önce de Oxford Yammouneh'de Adaletten sorumlu (Gölge) Bakan Dominich Grieve, Tory Bear, Lord Norman Lamont ve Dünya Bankası temsilcileri gibi bilinen şahsiyetler önünde panellere katılmıştı.

İsviçre'deki minare yasağının akabinde gündeme gelen bu etkinlikle gayrimüslimlerin İslam'dan duydukları korkuların giderilmesi, Avrupa'da İslam kimliğinin ele alınması, İslam düşmanlığı ikliminin sebepleri ve İslam hakkındaki söylentilerin çürütülmesine yönelik sorulara cevap verilmesi bekleniyordu. Birden bire ne olduysa Müslüman konuşmacının inançları dışında sebepsiz yere üniversite yetkililerinin, etkinliği yasaklamayı düşündüğü söylentilerinin yayıldığı saat 11:00'de, bizlere söylendiğine göre diyaloga ev sahipliği yapan üniversite bu paneli yasakladı.

Hizb-ut Tahrir'den Taci Mustafa, bu karara ilişkin yaptığı değerlendirmesinde şöyle dedi: "Üniversitenin bu etkinlik hususunda gördüğü sorunlara ilişkin olarak bizlere hiçbir resmi gerekçe sunulmamıştır. Eğer gerekçeler güvenlik veya aşırılık ve genel düzenle ilişkili ise bu alay etmektir ve inandırıcı değildir. Çünkü iki panelistin doğası ve oldukça tarafsız gözlemcilerin izleyeceği panelin konusu göz önüne alındığında bu yapıcı ve değerli bir paneldir."

"Bu akademik binadan sadır olan böylesi davranışlar, İngiltere'deki bazı kültürlü kesimlerin laik liberal değerlerine olan inançlarını büyük bir hızla yitirdiklerini göstermektedir. Geliştirildiği iddia edilen ulusal güvenlik krizine neden olan dış politikayı eleştiren Müslümanların seslerini susturmak için üniversitenin kampüsünde kullanılan "aşırıcılık" hakkındaki suni histeri karşısında boyun büktüler. Oysa mevcut sorunlara yönelik hastalığın temeli halen dış politikadır. Ancak bu histeri nedeniyle üniversite yetkililerinin boyun bükmesi içler acısı bir durumdur."

"Şüphesiz bu olay, dünyada propagandası yapılan özgürlüklerdeki temel çelişkiyi göstermektedir. Dolayısıyla bu özgürlüklerin hiçbir şekilde gerçek bir varlığı yoktur ve hükümetin politik çıkarları yönünde kullanılmaya müsaittir."

"Aynı şekilde akademisyenlerden bir gurubun gerçek anlamda ifade özgürlüğü ve savunucularının küresel olduğunu iddia ettiği laik liberal görüş inancına sahip olmadıklarını göstermektedir! Eğer bu değerler akademik kurumların ellerinde kolaylıkla parçalanıyorsa bu değerlerin yapısının kırılgan olduğuna dair bundan daha iyi bir kanıt olamaz."

"Eğer bu ve benzeri kimseler Avrupa'da bu değerlerin hilafına davranıyorlarsa onlardan herhangi birisinin bu değerlerin özelde İslami jenerasyondaki veya (genelde İslami alemdeki) akılları ve kalpleri kazanmasını beklemesine inanmak oldukça zordur."

"Bununla birlikte Müslüman öğrencilerle başlayıp aynı şekilde İsviçreli iki gayrimüslim akademisyeni, bakış açılarına kulak vermek isteyen pek çok öğrenciyi ve davetliyi kapsaması doğrusu bu davranışları belli bir azınlıkla sınırlandırmanın imkansız olduğunu göstermektedir."

"İslam'a düşmanlık atmosferlerine bu da eklenince İngiltere, deniz aşırı ülkelerden gelen Müslüman öğrencilerin eğitiminden sağladığı popüler ticaretini de riske sokmaktadır. Muhtemelen bu öğrenciler, bu tür hikayelerin Arap ve İslami medya organlarında yaygınlaşmasından sonra okumak için İngiltere'ye gitmeyi tekrar gözden geçireceklerdir."

"Batı Münster Üniversitesi, Özbekistan'daki "Taşkent kampüsündeki" bölümüne dikkat çekerek İslam'a yönelik geçmişteki önyargılı suçlamalara karşı kendisini savunmaya çalıştığı bir sırada bazı aydınlar ise aşağıdaki resimde eski rektör yardımcısının yanında yer alan iğrenç Özbek devlet başkanının Müslümanlara yönelik takip ettiği despotik politikalarını taklit ettiğini düşünmektedirler."

 

http://www.wiut.uz/en/university/about

 

Şimdi panel aşağıdaki yerde yapılacaktır:

Yer: Toynbee Salonu 28 / Commercial Street / London Eye 1 6 L O

Metro: Walt Gate East

Salon kapısı öğleden sonra saat 6:30'da açılacak ve panel akşam saat 7'de başlayacaktır.

Tarih: 12 Şubat 2010 Cuma

 

Devamını oku...

KÖKLÜ DEĞİŞİM DERGİSİ'NDEN KAMUOYUNA DUYURU!

  • Kategori Türkiye
  •   |  

     5 Mart 2010 Cuma sabahı Köklü Değişim Dergisi'ne ve dergi yazarlarımızın ev adreslerine yönelik art niyet kokan bir operasyon düzenlenmiştir. Dergimizin bazı yazarlarının evlerine baskın yapılarak sabahın erken saatlerinde aranmış ve hukuk dışı olarak tamamen yasal olan yayınlara el konulmuştur. Tamamen yasal ve tüm resmi prosedürlere uygun olan kitap ve dergilere el konulması hukuk kuralları içerisinde asla bir yer bulamaz.

Dergimizin 59. ve 60. sayılarına getirilen yasak sonucunda o sayılarda yazı yazan herkes hakkında "Terör örgütü adına faaliyette bulunmak" suçlaması ile dava açılmıştır. Oysa ki bütün yazılarda en ufak bir şekilde hiçbir terör örgütü hakkında övücü, destekleyici ve faaliyetlerini onaylayıcı bir içerik bulunmamaktadır. Tamamen fikir ve düşünce beyanı dışında bir husus kesinlikle söz konusu değildir. En fazla basın suçu kapsamında değerlenilebilecek bu konu hem örgütlü suça hem de terör suçuna dâhil edilmiştir.

Bu da kuzuyu yemeyi kafaya koymuş olan kurdun bahanelerinden biridir!

Bu haksız gerekçe ve zanlar sonucunda yazarlarımızdan, Hüseyin SİVREN, Oğuzhan AKBOLAT, Mesut ŞAHİN, Murat ALBASAN ve Çiğdem ALBASAN tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. 26 yaşında olan bayan yazarımız Çiğdem ALBASAN, ilk defa böyle bir suçlama ile karşılaşmasına, herhangi bir sabıka kaydı olmamasına, diğer yazarlarımızın yazısında olduğu gibi kendi yazısında da herhangi bir propaganda cümlesi bulunmamasına, 3 yaşında bir çocuk sahibi olması ve kendisinin de şuan 4 aylık hamile olmasına, pasaport sahibi olmadığı gibi kaçma ve delilleri karatma şüphesi de olmamasına rağmen maalesef nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanmıştır.

"Dünya Kadınlar Günü" münasebetiyle kadın haklarından dem vurunlar acaba bu konuda ne diyecekler! 3 yaşında çocukları olan bir anne ve babayı aynı anda tutuklayanlara karşı nasıl ses çıkartacaklar! Sırf yazdığı bir yazı neticesinde hakkında soruşturma açılan ve cezaevine gönderilen 4 aylık hamile olan bir anne adayına nasıl sahip çıkacaklar!

Vicdan sahibi bütün insanlara, adaletli olan bütün beyinlere sesleniyoruz. Ve şunları soruyoruz!

Çiğdem ALBASAN mı daha tehlikeli? Yoksa:

- On yıl boyunca silahlarıyla Kandil'de gönüllü olarak gerilla olan, daha sonra Abdullah Öcalan'ın talimatı ile Habur'dan giriş yapan ve asla pişman olmadıklarını söyleyerek, il il dolaşarak miting ve konferans yapanlar mı?

Çiğdem ALBASAN mı daha tehlikeli? Yoksa:

- Darbe planları yaparak ülkeyi kaos ve karmaşaya sokmak isteyen ve Ergenekon Terör Örgütünün üst düzey yöneticileri oldukları tespit edilen Şener Eruygur veya Hurşit Tolon mu?

Çiğdem ALBASAN mı daha tehlikeli? Yoksa:

- Kafes ve Balyoz adlı planlarda alenen çocukları öldürmekten, Camileri bombalamaktan bahseden ve bunların planlarını yapan subaylar mı?

Çiğdem ALBASAN mı daha tehlikeli? Yoksa:

- "AKP ve Gülen'i Bitirme" planının altında ıslak imzası olduğu tespit edilen ve İslami gruplarla mücadele de akıl almaz önerilerde bulunan ve iki kez tutuklanmasına karşın serbest bırakılan Albay Dursun Çiçek mi?

Neden onlar tutuksuz olarak yargılanmaktalar? Neden 3 yaşında çocuğu olan ve 4 aylık hamile olan bir bayan tutuklu olarak yargılanmakta?

Allah aşkına hangi akıl, hangi vicdan, hangi adalet ve hangi hukuk bu duruma makul bir cevap verebilir! Hangi erkek böylesi bir durumu kabullenebilir?

Köklü Değişim Dergisi şimdiye kadar birçok zulme maruz kalmış, tutuklamalar ve para cezalarına çarptırılmıştır. Fakat yapılan bu son zulüm, buların en büyüğüdür. Hamile olan mümine bir kadınının tutuklanması acizliğin de acizliğidir. Bu bacımız haftada iki saat radyoda çocuklara yönelik İslami program yapmak ve dergide gençliğe yönelik İslami tavsiyeler içeren yazılar yazmaktan başka ne yapmıştır!

Böylesi vahim bir durum ortada iken, kimse kadınlara verilen haklardan, kendi dönemlerinde iyileşen kadın haklarından bahsetmeye kalkmasın! Demokratik açılımın sadece PKK'lılara yönelik olduğu gerçeğini bu vesile ile bir kez daha herkes görsün!

Bu zulümlere sessiz kalmayacağımızı ve suskunluğun kırılma noktası olmaya devam edeceğimizi bildirir ve kamuoyundan bu zulme seyirci kalmamasını hassasiyetle rica ederiz.

Tüm Müslüman Kardeşlerimize ve Kamuoyuna Saygı ile Duyurulur...

 

İletişim Bilgileri:

G.M.K Bulvarı 31/12 Kızılay - ANKARA

Tel: 0 312 229 77 91    Fax: 0 312 229 77 92

E-Posta: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. / Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Köklü Değişim Dergisi

 

 

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru: 18.02.2010 Perşembe günü Nijerli askeri kaynaklar, Binbaşı Adem Harun liderliğindeki askerlerin Devlet Başkanı Muhammed Tanja'ya karşı askeri darbe yaptığını, devlet başkanı ile hükümet üyelerinin başkent Niamey'deki devlet başkanlığı sarayına yakın bir yerde alıkonulduğunu, anayasanın askıya alındığını ve tüm devlet kurumlarının feshedildiğini duyurdu. O halde Nijer'deki bu darbe, Fransa'nın nüfuz sahibi olduğu bu kadim Fransız sömürgesinde Fransa'nın ajanları arasındaki yerel çatışma yüzünden meydana gelen önceki darbeler gibi midir yoksa devletlerarası bir çatışma mıdır? Allah sizleri hayırla mükâfatlandırsın.

Cevap:

Belirttiğiniz üzere bir darbenin olduğu ve zırhlı araçlar gibi ağır silahlar içeren Niamey Destek Kıtası Komutanı "Salou Djibo'nun" başkanlığında bir "Demokrasiyi Yenileme Yüksek Konseyi" kurulduğunun ilan edildiği doğrudur. Nitekim bu konseyin açıklamasında şöyle geçmiştir: "Hükümet feshedilmiştir. Demokrasiyi Yenileme Yüksek Konseyi, kamu işlerini yürütme yetkisinin bakanlıklardaki ve illerdeki genel yöneticilere verildiğini halka duyurur." [Reuters ve AFP / 19.02.2010]

Yaşananların hakikatini anlamak için aşağıdaki emareleri arzedeceğiz:

1. Fransız AFP Haber Ajansı, ismini vermediği Fransız bir yetkilinin geçenlerde şöyle dediğini aktarmıştır: "Nijer'de bir darbe teşebbüsü yaşanmıştır ve Tanja iyi bir konumda değildir." Ayrıca haber ajansı, bu diplomatın şöyle dediğini de aktarmıştır: "Bu darbeye cumhurbaşkanlığı muhafızları da karışmıştır." Ve şöyle bir izahatta bulunmuştur: "Ordunun bir kısmının Tanja'ya karşı çıktığını ve anayasa hükümlerine rağmen kendisini dayattığını biliyoruz. Ancak onların azınlıkta olduğuna inanıyoruz." Ve şöyle demiştir: "Bu ülkede bir darbeler tarihi vardır. Ancak bu kadar hızlı olacağı kanaatinde değildik." Nijerya Başbakanı Ali Badjo Gamatie ise çarşamba günü, yani darbeden bir gün önce bakanlar kuruluna acilen toplanma çağrısında bulunmuştu.

2. Tüm bunlar Fransa'nın, ajanı Muhammed Tanja'ya karşı bu kadar hızlı bir darbenin olmasını beklemediğini göstermektedir. Zira Fransa, ordu içerisinde böyle bir hareketliliğin varlığını hissediyordu ama onların azınlıkta oldukları, yani etkin yada darbe yapabilecek güçte olmadıkları kanaatindeydi. Fransa, onlarla müzakerelerde bulunmasına, durumu çözmeye çalışmasına ve darbeyi engellemeye uğraşmasına rağmen darbe meydana geldi. Keza hükümet de kendisine karşı bir tehdidin olduğunu hissediyor ve arkasına Fransa'yı alarak tehdidi ortadan kaldırmak için sorunu çözmeyi istiyordu ancak ordu, ona sürpriz yaptığı gibi Fransa'ya da sürpriz yaptı.

3. Fransa, bu darbeye karşı memnuniyetsizliğini dile getirerek darbeyi kınamıştır. Zira Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü şöyle demiştir: "Fransa, otoritenin anayasaya aykırı her türlü yollarla ele geçirilmesini kınamakta ve darbeciler ile devlet başkanı arasında diyalog yapılması çağrısında bulunmaktadır." [Amerikan el-Hurra Kanalı / 19.02.2010] Dolayısıyla Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün açıklaması, Fransa'nın darbecilere karşı olduğunu, görevine iade edilmesi amacıyla devlet başkanı ile darbeciler arasında diyalog yapılmasını istediğini teyit etmektedir. Dolayısıyla bundan da darbenin Fransa'ya karşı yapıldığı anlaşılmaktadır.

4. Fransız "AFP" Haber Ajansı, 19.02.2010'da ismini vermediği Washington'daki bir Amerikalı yetkilinin şöyle dediğini aktarmıştır: "'Tanja', darbenin meydana gelmesinden dolayı kendisinden başka hiçbir kimseyi kınamamalıdır." Yine aynı tarihte bu ve diğer haber ajanlarının aktardığı üzere Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley şöyle demiştir: "Bu zor bir durum. Devlet Başkanı Tanja, görev süresini uzatmayı istiyordu. Açıktır ki bugünkü olayları hızlandıran bizzat budur." Ve şöyle demiştir: "Bu durum, seçimlerin yapılması ve yeni bir hükümetin oluşması için Nijer'in harekete geçmesi gerektiğini teyit ettiği inancındayız."

5. Fransız haber ajansının ismini vermediği Amerikalı yetkilinin açıklamaları ile Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün açıklamaları, Amerika'nın darbeden memnun olduğunu ve geçen ağustos ayında yapılan anayasa değişikliği referandumu yoluyla görev süresini üç sene daha uzatacağı konusuna işaret ederek darbenin fiili sorumluluğunu devrik Devlet Başkanı Tanja'ya yüklediğini göstermektedir. Nitekim o zaman kendisine karşı güçlü bir muhalefet oluşarak ülkede çalkantılı siyasi bir durum meydana gelmişti. Tanja, 1999 yılında -darbe sırasında yaralanan- Binbaşı Davut Malam'ın liderliğinde ordunun yaptığı darbeden sonra iki defa seçilmiş ve anayasa üçüncü bir dönem görev yapmasına izin vermeyince bu anayasa değişikliğini gerçekleştirmişti. Nitekim geçen 26 mayısta kendisine üçüncü dönemliğine aday olması veya devlet başkanlığı süresini uzatması imkanı veren bu anayasa değişikliğinin yürütmesini onaylamayan anayasa mahkemesini feshettiği gibi parlamentoyu da feshetmişti. Bunun ardından geçen kasım ayında parlamento seçimlerini gerçekleştirmiş ve muhalefet de seçimleri boykot etmişti.

Görev süresinin uzatılmasına işaret eden Amerikan açıklamaları, fiili sorumluluğu devlet başkanına yüklemeye ve darbeyi meşrulaştırmaya dönük açıklamalardır. Ayrıca Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ne devlet başkanının göreve iade edilmesi ne de darbeciler ile devrik cumhurbaşkanı arasında diyalog yapılması çağrısında bulunmuştur. Bilakis yeni bir seçimin yapılması ve yeni bir hükümetin oluşturulması çağrısında bulunmuştur. Dolayısıyla tüm bunlar darbenin arkasında Amerika'nın olduğunu teyit etmektedir.

6. Bilindiği üzere Nijer, halkının çoğunluğu Müslüman olan İslami bir belde olup doğrudan bir Fransız sömürgesidir. Zira 1960 yılında şekli bağımsızlık verilmesine rağmen Fransız nüfuzu tüm şekliyle orada kalmış ve Fransa'nın nükleer çıkarlarını güvence altına almak amacıyla halen orada "1500" Fransız askeri bulunmaktadır. Zira Nijer, uranyum üretiminde dünyanın üçüncü ülkesidir ve oradaki uranyum üretimini işleten bizzat Fransız şirketleridir. Bundan dolayı genellikle muazzam tabi kaynak zenginliklerine sahip İslami beldeleri olmak üzere diğer Afrika ülkeleri gibi Nijer de Amerikalıların hakim olmak ve Fransız nüfuzunu kovmak için göz diktiği bir yerdir. Zira Afrika ülkeleri, envai türde ham maddenin kaynağı olduğu gibi aynı şekilde enerji kaynağıdırlar. Bunun içindir ki Avrupalı ve Amerikalı tamahkar Batılı sömürgeciler arasında çatışmanın mahalli olmuştur.

7. Uranyum üretimi bakımından Nijer'in önemi ve özelikle de onu işletenin bizzat Fransız şirketleri olmasından dolayı atmosferlerin kolayca Amerika'nın lehine gelişmesi ve Fransa'nın bu şekilde Amerika'ya direnmeden sömürgelerini terk edip bırakması beklenmemektedir. Binaenaleyh önümüzdeki günlerde bu Müslüman ülke, daha önce alışık olduğu Fransız ajanları arasındaki yerel çatışmalara benzemeyen devletlerarası sıcak çatışmalara sahne olacaktır.

 

Devamını oku...

Konu: Bir Makaleye Reddiye

 

Sayın Yönetim Kurulu Başkanı / Dr. Gandi Muhammed Abdulkerim Kardeş:

es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,

 

18 Şubat 2010 Perşembe sabahı seçkin gazeteniz "el-Meşrık'ın" 1732 sayılı baskısının ilk sayfasında Hizb-ut Tahrir şebabından biri olan: "Avukat Nadi Hazal ed-Duleymi'nin" Diyala ili "Ebi Said" bölgesindeki emniyet güçleri tarafından tutuklandığı haberini mütalaa ettik. Kendisine yöneltilen suç ise; haberin ifadesine göre, "İslami Hizb-ut Tahrir'e bağlı silahlı guruplara üye olmak."

Sizlere cevap vermenin ve haberde geçen en ufak bir delil olmaksızın kasten Hizb-ut Tahrir gibi köklü bir hizbe lanse edilen "hatalı bir mefhumu" düzeltmenin bir hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Bol şükran ve yüksek saygılarımızı ileterek zulmü defetmek ve hakka yardım etmek üzere mütalaa etmeniz ve bir sonraki sayınızda yayınlamanız temennisiyle işte size reddiye:

Hizb-ut Tahrir: İdeolojisi Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in getirdiği, özelde kapitalizm fikrinin kirlerinden ve genelde Batılı ve Doğulu diğer fikirler ile kültürlerden arınmış İslam olan siyasi bir hizptir... Onu, 1953 yılında Kudüs-i Şerif'te Yüksek Kadi Takıyyuddin en-Nebhani [Rahimahullah] kurmuştur.

Bundan dolayı hizb, siyaset içerisinde çalışmakta ve İslam'ı din edinmekte olup nihai hedefi, Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak hayat vakıasında İslami hayatı yeniden başlatmaktır. Bunun içindir ki mübarek uzun yolculuğu boyunca hiç sapmadığı tek bir yol benimsemiştir. Dikkat edin! O, Allah Azze ve Celle'nin şeriatını hakim kılmak ve dünyadaki Müslümanları Resul-il Azam [Salavâtullahi ve Selemuhu Aleyhi]'nin devleti gibi tek bir devletin altında yeniden birleştirmektir. Bunu ise İslami ümmet içerisinde çalışmak, onunla birlikte İslami fikirleri ortaya koymak, ümmete Allahuteala'nın buyurduğu gibi insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmet olarak şanını yükseltecek hususları nasihat etmek, silah veya bombalama veya benzerleri gibi "maddi araçlara" başvurmamak ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, Medine-i Münevvera'da ilk mübarek İslami Devleti kurmadan önce (13) yıl boyunca takip ettiği siretini örnek almak yoluyla "fikri çatışma ve siyasi mücadele" ile yapmaktadır. Nitekim bu mübarek köklü hizp, bu yüce gayesini gerçekleştirmek için çalışırken Irak da dahil İslami alemin genelinde pek çok şehitler vermiştir.

Bu köklü hizbin şöhretine, dünyanın İslami ve İslami olmayan kırk küsur ülkesinde yarım asrı geçkindir çalışmasına rağmen ne Müslüman ülkelerde ne de başkasında tek bir şiddet olayında veya maddi eylemde bulunduğu kaydedilememiştir. Çünkü o, hakkı batıldan ve hatayı doğrudan ayırmak amacıyla eğri çizginin yanına doğru çizgiyi koymak için fikri münakaşa ve delili delille çürütme yolunu benimsemektedir.

Hizb-ut Tahrir; tamamı Allahuteala'nın kitabı ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünneti ve Usul-ul Fıkh ilminde de kararlaştırıldığı üzere bu ikisinin irşat ettiği sahabenin icması ve şeri kıyastan istinbat edilmiş akait, fikirler, siyaset, iktisat, yargı, kanun, toplum, İslami kültür, eğitim-öğretim, İslami anayasa alanında zengin bir fikri servete sahiptir. Ayrıca hizp, çağdaş dünyada yaygın en büyük iki ideoloji olan "kapitalizm ve komünizm" ile ideolojik fikri bir tartışma başlatarak onları çürütmüş, akidelerinin batıllığını ortaya koymuş ve tüm hayat alanındaki çözümlerinin bozukluğunu beyan etmiştir. Bu iki ideolojinin genelde dünyayı özelde ise İslami alemi belalara, zalimane savaşlara ve askeri kuvvetle servetlerin yağmalanması gibi bir boyuta ulaştırmaları ise cabasıdır. Ne zaman isterseniz bu fikri manzumenin müfredatını sizlere sunmaktan mutluluk duyarız.

Bu kısa sunumda beyan ettiklerimiz bir sır olmayıp bunu, heyetler, toplantılar, konferanslar... ve benzer yollarla Irak'taki mevcut yönetimdeki adamlar ve çeşitli İslami referanslar da dahil herkes bilmektedir.

Yukarda bahsedilen tutuklama olayı ve buna ilişkin yayınlanan haber metni: Hizb-ut Tahrir'in "seçim sürecine" karşı tutumunun meşhur olmasından ve taban tabana İslam'la çelişen (dini hayattan ayıran bir akide olan) laiklik akidesine dayandığı için seçimlere girmeyi haram saymasından dolayı gelecek aybaşında yapılması planlanan "seçim sürecini koruma" altında yapılmış bir müdahaledir. Çünkü seçimlerden maksat Allahuteala'nın hanif olan şeriatına başvurmak yerine beşer aklına, yani (halkın temsilcilerine) başvuran parlamentonun seçilmesidir. Bunu ise İslam haram kılmıştır. Zira Allahuteala şöyle buyurmuştur:

فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ "Aralarında Allah'ın inzal ettikleriyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp da onların arzularına uyma!" [el-Maide 49]

Bunun yanı sıra hurumatları çiğneyen ve servetleri yağmalayan sömürgeci kafirin varlığını da haram kılmıştır.

-Bundan dolayı- Hizb-ut Tahrir'in, askeri kanadı veya silahlı milisleri temsil eden silahlı bir gücü yoktur. Çünkü o, deliller ve beyyinatlar yoluyla İslam fikirlerini yaymak ve küfür fikirlerini çürütmek için vesile olarak sakin fikri tartışmayı benimsemektedir. Her kim bunun aksini iddia ederse burhan getirmesi gerekmektedir ki onu asla bulamayacaktır.

 

Sayın Gazete Yönetim Kurulu Başkanı Kardeş:

Bizler, dakik olmayan dahası yalan ve iftiralarla dopdolu saptırıcı haberler yayınlamayı doğrusu sizlere yakıştıramadık. Özellikle de sizler, Müslümanlar arasında İslam'ı sevmek ve ona yardım etmekle meşhur bir aileden gelmektesiniz... Bu nedenle hakka yardım etmek, doğruluk ve dürüstlüğe laik olmak amacıyla güvenilir basın ilkelerine bağlı kalarak bu makaleyi yayınlamanızı ve haberi düzeltmenizi tekrar tekrar rica ediyoruz.

Son olarak Allahuteala'dan, sizleri hakka çağıran, İslam'a yardım eden ve onun sınırlarına bağlı kalan kimselerden kılmasını istiyoruz. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَلاَ تَكْتُمُواْ الشَّهَادَةَ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ "Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, onun kalbi günahkar olur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir." [el-Bakara 283]

Ve Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Pakistan'ın Ajan Yöneticileri Kafirlerin Kutladığı "Sevgililer Günü" Yoluyla Müslümanların Evlatlarını İfsat Etmeye Çalışmaktadırlar

 

   Kendilerini "aydın demokrat" yöneticiler olarak ortaya atanlar Pervez Müşerref'in çizgisinde yürüyerek Müslüman Pakistan gençlerine, "Sevgililer Günü" gibi Batılı kafirlerin kutlamalarını empoze etmektedirler. Zira bu günü kutlama gerekçesi altında ihtilatın ve cinsel sapıklığın propagandasını yapmaları için uluslararası dev şirketleri, restoranları ve medya organlarını tamamen serbest bırakırlarken, fazilete daveti katılık olarak nitelemektedirler.

Erkek ve kız evlatlarımız kafirlerin bu tür kutlamalarını reddettikleri halde hükümet bu gibi kutlamaların propagandasını yapmada ve gençlerin bunları kendileri için ideal olarak görmesine teşvik etmede ne diye ısrar ediyor?

Bir kişi, ister sevgililer gününün tarihsel hikayesini görsün isterse onu görmezden gelsin şüphesiz bu kutlamalar İslami mefhumlarla çelişmektedir.

İslam, erkek ile kadının ilişkilerini evlilik yoluyla düzenlemiştir ve bu da kesinlikle tüm Müslümanlar tarafından bilinmektedir. Tüm bu netlikten sonra hükümet, televizyon kanallarında, radyo istasyonlarında ve üniversitelerde neden bu günü kutlamak için ısrarcı olmaktadır? Bilindiği üzere Batılılar bu günü, öğrenci komisyonlarına doğum kontrol hapını hediye olarak dağıtmak, ucuz fiyata alkol dağıtmak ve cinselliği tamamen serbest bırakmak yoluyla kutlamaktadırlar. Yöneticilerimizin ve Batılı hayranı olanların çizgisini takip ettikleri ve Müslüman ülkelerde taklit etmeye çalıştıkları Batılı toplumlar işte budur. Baba, oğul ve kızın uyuşturucu bağımlısı olduğu, şiddet ve suç işledikleri, toplumda AIDS hastalığının ürkütücü boyutlara ulaştığı ve her dakika kadınların ırzlarının çiğnendiği Batılı dünyada cinselliğin tamamen serbest bırakılması gerçekten şerlerin en kötüsü olan şeytanın yolundan gitmektir.

وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً "Zinaya sakın yaklaşmayın! Zira o, bir hayasızlık ve kötü bir yoldur." [el-İsra 32]

Ayet sadece zinayı haram kılmamış bilakis ona yakınlaştıran ve ona ulaştıran her şeyi de haram kılmıştır. Sevgililer günü ve benzeri kutlamalardan maksat toplumları ifsat etmek ve ahlaki olarak çökertmektir. Bizler gençleri, kafir Batı tarafından desteklenen hükümetin gözettiği kutlamaları boykot etmeye ve onun karşısında durmaya davet ediyoruz. Hizb-ut Tahrir, hükümetin gençlerimizi hedef alan bu şerir planlarını kınamaktadır. Hükümeti uyarır ve ona deriz ki; ümmet olduğundan daha fazla dinine doğru yaklaşmaktadır. Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak için yapılan bu gibi planlar başarısız olacaktır. Çok yakında ümmet Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla kontrolü eline alacak ve işte o zaman yöneticiler ve efendileri nasıl bir inkılapla yıkılacaklarını bileceklerdir. İşte o günün, yöneticiler ve efendileri için çok zor olacağında şüphe yoktur.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER