Salı, 22 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İslâm'a Saldıranları Ancak Hilâfet'in Dönüşü Susturur

  • Kategori Britanya
  •   |  

Bu hafta yeni cehâlet irtifâları görüldü, Hollandalı milletvekili Geert Wilders, İslâm'a, bilhassa Kur'ân-il Kerîm'e saldıran bir film yayınladı. Wilders, "özgürlüğü" savunmak adına Kur'ân'ın yasaklanmasına çağrıda bulundu. İslâm'a ve Müslümanlara saldırmak, onları tahrik edip öfkelendirmek üzere tasarlanmış iğrenç Danimarka karikatürleri gibi bu filmin de yayınlanmasında kendisine ve başkalarına imkân ve ortam hazırlayan zaten bu özgürlüktür. İslâm'ın yüce değerlerinden büsbütün uzak, kendi değer yargılarını her halkı Müslüman ülkeye dayatma arzularını kızıştıran da yine bu özgürlüktür. Başkalarını ve inançlarını açıkça kötülemeye ve istismar etmeye izin veren bu Batılı düşünce nedeniyle, hiçbir toplumda uyum ve ahenk gerçekleştiremez. Oysa İslâm bunu asırlar boyunca başarıyla gerçekleştirmiştir.

Bunlar o kadar ikiyüzlüler ki hicâbı, nikâbı, Batılı Sömürgecilik aleyhinde konuşan siyâsî partileri ve şimdi de doğrudan Kur'ân-il Kerîm'i yasaklamaya çağırmaları, kendilerine ait bu "özgürlük" düşüncesine terstir. Sözde "özgürlüğün" böylesine ayrımcı bir biçimde uygulanması bile, bunun aslında yalnızca teröre karşı değil, bilakis İslâm'a karşı bir savaş olduğuna tek başına yeterli bir kanıttır.

Seküler Avrupa'nın hoşgörünün sağlam bir kalesi olduğu iddiası, milyonlarca Müslümanın Laik aşırılar tarafından saldırılara uğratılması karşısında artık maskaralık olarak görülmektedir. Fakat gerçekte Avrupa halen azınlıklara yönelik tarihsel alerjisinin ıstırabını çekmektedir. Müslümanlara sıklıkla bizim tepkilerimiz duygusal, ama onların İslâm'a saldırılarının azgın nefretten daha ehven olduğu söylenmektedir. İş İslâm'a gelince duygusal terapiler başlamakta, yalanlar ardı ardına sıralanmaktadır. Oysa bizâtihi Kur'ân, insanın yaratılışı ve yaratılışı gâyesi üzerinde düşünüp tartışsınlar diye akıllara hitap etmekte, kendi delilini, Kıyâmete kadar âleme meydan okuyarak bizâtihi göstermektedir.

Bu arada İslâm'a karşı savaşı, Irak'ın, Afganistan'ın ve Filistin'in işgâlini destekleyen ve Müslümanların toprakları üzerindeki zorbalara arka çıkan Avrupa'daki yönetimler, hiç kuşkusuz Sömürgeci serüvenlerini körükleyecek daha fazla propagandayı memnuniyetle karşılayacaklardır. Nitekim bu iş sadece, bu propagandalara karışan medyanın işi değildir. Geçenlerde 17 Danimarka gazetesi, o iğrenç ve azgın karikatürleri yeniden yayınlayınca, Almanya'nın İçişleri Bakanı, tüm Avrupa gazetelerini benzer şekilde bunları yayınlamaya çağırmıştı.

İslâm Âlemi, bu düşmanca saldırılar karşısında kan ağlamaktadır. Oysa Batılı politikacılar ve medya, hiçbir siyâsî, ekonomik veya hatta askerî tepki endişesi taşımaksızın bu saldırıları pohpohlamaktadır. Gazeteler bu şerir karikatürleri yayınlarlarken, Batılı politikacılar bu nefret dolu propaganda karşısında ya suskun kalmışlardır, yada fiilen ortak olmuşlardır. Yine de halkı Müslüman hiçbir ülke bu tür devletler ile diplomatik ilişkilerine halel getirmemiştir! Müslümanların topraklarındaki elçileri, en üst düzeyde ağırlanmışlar, saygı görmüşler, herhangi bir büyükelçileri azarlanmamıştır. Müslümanların topraklarındaki petrol, bu iğrençlikleri basan makinelere enerji sağlamak üzere akmaya devam etmiştir. Müslümanların toprakları üzerindeki hiçbir rejim, bu ülkelerin ekonomilerini sarsıntıya uğratmaya yetebilen bankalarındaki mevduatlarını geri çekmemiştir.

Bütün bunlar olurken, Batı İslâm'a saldırdığında, İslâm'ın Nebîsine ve Kur'ânına hakâret ettiğinde, kimden ne diye korksun ki? İslâm'dan yüz çevirmiş, Müslümanları kahretmiş, topraklarını ve kaynaklarını teslim etmiş omurgasız yöneticilerden mi korksun? Hilâfet'in dönüşüne ve dönüşü uğrunda çalışanlara karşı mücâdele edenler, bu rejimlerin ta kendileridir! Onları hapsedenler, onlara işkence edenler ve hatta katledenler bunlardır! Bu yöneticilerin tek derdi, kendi tahtlarını, koltuklarını, iktidarlarını ve servetlerini korumaktan başka bir şey değildir. İslâm'ı ve topraklarını korumak umurlarında değildir, bu dîn aşağılansa da, Müslümanlara saldırılsa da, toprakları işgâl edilse de!

Kerîm Kardeşler ve Bacılar!

İslâm'a böylesine acımasızca yapılan saldırıların önünü, ancak ve sadece Hilâfet kesebilir. Zîra Hilâfet'in İslâm'dan başka, herhangi bir makam, mevki, koltuk, iktidar yahut kişisel çıkar derdi yoktur. İslâm'ın mukaddeslerine en ufak tecâvüz, uğrunda Hilâfet'in tüm gücünü seferber edeceği, doğrudan İslâm'a yapılmış bir saldırı addedilir. Öyle ki İslâm düşmanları, İslâm'a biraz olsun dil uzatmaya akıllarının ucundan bile geçiremez. Geçmişte Sömürgeci devletler, Hilâfet'in sert tepkisinden korkarlar, İslâm'a dil uzatmaya asla cüret edemezlerdi. Yalnızca tepki verir düşüncesi bile onları titretmeye yeter, nadiren görülen nispeten küçük görülecek saygısızlık hallerinde bile geri adım atarlardı. Hele Kur'ân'a yahut Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e saldırı asla akıllarına gelmezdi.

George Bernard Shaw, 1913'te yazdığı hâtırâtında -ki o zaman Hilâfet en zayıf dönemini yaşıyordu- Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] hakkında herhangi bir incitici ifade yazmaktan Lord Chamberlain yazmaktan men edildiğini, çünkü onun Londra'daki Osmanlı Hilâfeti Büyükelçisi'nin tepkisinden çekindiğini kaydetmiştir.

Ey Kardeşler ve Bacılar!

Her kim Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i ve Kur'ân-il Kerîm'i gerçekten seviyorsa ayağa kalkıp Hilâfet'in yeniden kurulması için bütün samimiyeti ile çalışsın. Her kim Kur'ân-il Kerîm'i yasaklama çağrılarından ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakâret eden karikatürlerden acı duyuyorsa, Hilâfet'i yeniden kurmak için çalışsın. Her kim Allah'ın Kelâmı olan Kur'ân'ı tâzim ediyorsa, Hilâfet'i yeniden kurmak için çalışsın. Zîra Allah [Subhânehu ve Te'alâ], aynı Kur'ân'da şöyle buyurmuştur:

فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنْ الْحَقِّ  "Aralarında Allah'ın inzâl ettikleri ile yönet! Sana gelen haktan (yüz çevirip de) sakın onların hevâlarına tâbi olma!" [el-Mâide 48]

Ey Kardeşler ve Bacılar!

Burada, Avrupa'da Hilâfet'in yeniden kurulmasına yönelik çalışma, İslâm için ayağa kalkacak İslâm Âlemi'nde İslâmî bir liderliğe çağrıda bulunarak güçlü İslâmî topluluklar oluşturmayı gerektirir. Yine geniş çapta gayri-müslim toplumu, İslâm aleyhindeki efsanelerden ve propagandaların etkilerinden kurtarmaya ve onlara İslâm'ın bugün dünyaya egemen olan kaosa ve düzensizliğe nasıl çözüm olduğunu göstermeye yönelik çalışmalar yapmayı gerektirir.

O halde Hizb-ut Tahrir'e katılınız ve Ümmet'i Allah'ın Kitâbı Kur'ân-il Kerîm ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünneti ile yönetip liderlik edecek Hilâfet'i yeniden kurmak üzere bu küresel hareketin parçası olunuz.

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلاَغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ "Şüphesiz bunda, [Allah'a] kulluk edenler topluluğu için bir bildiri vardır." [el-Enbiyâ' 106]

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Hindistan Düşman Bir Devlettir ve Onun Saldırganlığına Ancak Hilâfet Karşı Koyabilir

  • Kategori Bangladeş
  •   |  

Hindistan, Bangladeş halkına karşı ekonomik bir savaş başlattı. Nitekim pirinci silah olarak kullanmaya başladı. Son birkaç aydır, başımızdaki yönetimin pirinç kıtlığı sorununu çözmede beceriksiz kalmasının avantajını kullanarak bu şerir savaşını yürürlüğe koydu. İlk olarak Bangladeş'e yönelik pirinç ihracına yasaklama getirdi, ardından ağır şartlar dayattı. Sonra fiyatlara neredeyse her gün zam yaparak pirinç ihracını durma noktasına getirmeye başladı. Şimdi görüyoruz ki daha dün tonuna 400$ dediği pirince, başka bir gün 500$, ertesi gün 600$ ister oldu. Meselenin hakîkati şu ki bunlar, Hindistan'ın savaş oyunlarının bir parçasıdır, tâ ki Bangladeş halkına baskı uygulasın da başlarındaki hükümetin her tür hıyânetini kabul etmeye mecbur olsunlar!

Hindistan'ın böylesine çirkin bir tavır alması hiçbirimize şaşırtıcı gelmedi. Bu Müşrik Kâfir devlet, elli yıldan fazladır hem Bangladeş halkına, hem de sınır bölgelerindeki Müslümanlara karşı acımasız savaşlar vermektedir, aynen kardeşi olan Yahudi varlığı "İsrail"in yaptığı gibi! Sınır bölgelerinde, Ferraha ve Tipaymuh barajlarında, gayri-meşru işgâl altındaki Keşmir'de ve Talpotti'de yaşanan BSF [Sınır Koruma Gücü] katliamları ile Gucarat'ta yapılan kıyım, Hindistan'ın Bangladeş Müslümanları dâhil İslâm Ümmeti'ne karşı izlediği politikaların ve yürüttüğü savaşların sayısız örneklerinden birkaçıdır.

Ey İnsanlar! Hindistan'ın böylesine iğrenç bir tavır takınmasına imkân tanıyan sebep, başımızdaki yöneticilerin on yıllardır sürdürdükleri kölevâri dış politikadır. Sırf Fahruddîn Ahmed Hükümeti'nin eylemlerine bakmak bile yeter. Aylardır bu hükümet, alternatif seçenekler aramak yerine pirinç için Hindistan kapılarında yalvarmaktadır. Sonra da Hindistan'ın hava taşımacılığına yönelik dayatmalarına boyun eğmektedir. Zaten sözde "iyi niyet ziyâreti" adı altında Hindistan donanma gemilerinin Çittagong limanına girmesine de izin vermişlerdir. Üstelik onlarla Hindu isyancılara karşı mücâdelesinde ortak askerî operasyonlar düzenlemek üzere bizim silahlı kuvvetlerimizi kullanmaya yönelik anlaşmalar da yapmışlardır. Şimdi de Yahudi Korgeneral JFR Jacop liderliğindeki Hindu generallere sıcak karşılama törenleri hazırlamaktadırlar. Ve bu hükümetin Genelkurmay Başkanı'nı, kendisini ‘hediye' atlar vererek alay edercesine uğurlayan Hindistan'ın ayağına göndererek Bangladeş Silahlı Kuvvetleri'ni nasıl bir zillete düştüğünü de unutmayalım.

Ey Müslümanlar! Maslahatlarımızı Hindistan'a ve sömürgecilere teslim eden ve mukadderâtımızı Hindistan'a bağımlı hale getiren bu yönetim nizâmından kurtulmak zorundayız. Hâlid ibn-u Velîd'in ve Salâhuddîn el-Eyyûbî'nin torunlarına yakışır konumda olmaları gereken silahlı kuvvetlerimizin aşağılanmasına sessiz kalmayınız. Bahtiyar Halci [Melik Gâzi'nin torunudur, 12 yy.da Bengal'i fetheden, ilk kez İslâm ile yöneten ve Bengâl Fâtihi diye anılan Peştun kökenli muzaffer komutan] ile Evrengzeb'in [Asıl adı, Ebu Muzaffer Evrengzeb Âlemgir'dir, Âlemgir Şah olarak da bilinir. Şer'î hükümleri tatbike aşırı hassasiyet ve özen gösteren hayırlı ve ihlaslı bir Bâbür şâhı idi.] cesur torunları olmaları gereken silahlı kuvvetlerimizin Hindistan'ın kendi isyancı kuvvetlerine karşı savaşında savaşmalarına râzı olmayınız. Hindistan'ın baskılarına boyun eğmeyiniz. Artık onların kapılarında dilenmekten vazgeçmeliyiz. Zîra Hindistan düşman bir devlettir ve ona öyle muâmele etmeliyiz. O asla bize dost ve yardımcı olmayacaktır. Hiç kimse bu gerçeği unutturmamalıdır. O halde bu ülkede de yeni bir Müşerref'in çıkmasına izin vermeyiniz ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavline dikkat buyurunuz:  لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِّلَّذِينَ آمَنُواْ الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُواْ  "Îmân edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisinin, Yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu görürsün." [el-Mâide 82] يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُم مِّنَ الْحَقِّ  "Ey îmân edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, sevgi göstererek dost edinmeyin! Oysa onlar size gelen hakkı inkâr etmişlerdir." [el-Mumtehine 1]

Ey Müslümanlar! Hindistan ile başa çıkmanın yegâne etkin yolu, Hilâfet Devleti'ni kurmaktır. Muhakkak ki Hilâfet Devleti; kendi kendine yeterli bir ekonomi ve Hindistan'ın küstahlığına ve saldırganlığına meydan okuyucu güçlü bir ordu kurmaya yönelik fevkalâde mükemmel bir dış politika izleyecektir. O halde sizlere izzet, kuvvet ve kudret kazandıracak böylesi bir Hilâfet Devleti kurmak için çalışmaya koşunuz.  يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ   "Ey îmân edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verene dâvet ettiği zaman icâbet edin!" [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

Wilders'in Kur'ân'ı Yasaklama Çağrısı Yalnızca İslâm Risâleti'ni Güçlendirecektir

  • Kategori Britanya
  •   |  

Hollandalı politikacı Geert Wilders'in İslâm'a, özelde bizâtihi Kur'ân'a saldıran bir film yayınlaması, "özgür konuşma" lafları geveleyen Avrupa'nın ikiyüzlülüğüne delildir. Nitekim Wilders'in Kur'ân'ı ‘yasaklama' çağrısı, kendisinin ve diğerlerinin yapıştıkları ifade özgürlüğü palavrası ile çelişmektedir. Yalnızca onun bu filmini yayınlaması değil, aynı zamanda şimdilerde kepaze Danimarka karikatürleri de İslâm'a ve Müslümanlara yönelik saldırı, nefret ve tahrik maksadıyla tasarlanmış cürümlerdir. İslâm'a nefret dolu propagandalar yapanlara imkân tanıyan bu "ifade özgürlüğü" lisansı, Batılı Sömürgecilik aleyhine konuşanlara verilmemektedir. Sözde bu çiğnenmez ilkenin böylesine önyargılı istismarı, kendi çaplarında düzenli propagandalar yürüten birçok Batılı yönetimin politikaları ile de zaten çelişmemektedir.

Yine bu, Avrupa'nın her inançtan ve renkten azınlıklara karşı ırkçılık ve yabancı düşmanlığı dolu ortak târihi ile de uyumludur. Öteden beri seküler liberalizm savunucuları, dînin hayat işlerinden uzaklaştırılmasıyla, dînin yapamadığı bir şeyin yapıldığını iddia ederler: toplumu uyumlulaştırmak, öyle ki farklı inançlara ve uygulamalara sahip tüm insanlar bir arada yaşabilirler! Oysa Seküler Avrupa'yı sağlam bir hoşgörü kalesi olarak yansıtan bu illüzyonun maskaralık olduğu artık gün yüzüne çıkmıştır! Avrupa'da yaşayan milyonlarca Müslümana yönelik Laik aşırılar tarafından düzenli olarak yapılan hoşgörüsüz gösteriler, geçmişte Kilise güdümündeki Avrupa'nın itiraf edilen hoşgörüsüzlüğü ile pekâlâ karşılaştırılır. Mescitleri denetim altına alarak, siyâsî tepkileri susturarak ve ne idüğü belirsiz birtakım değerler dizisine körü körüne bağlanılmasını talep ederek yürütülen asimilasyon, şu anda pek çok Batılı başkentte norm haline gelmiştir.

Wilders'in Kur'ân-il Kerîm'i yasaklama çağrısı ayrıca, İslâm düşmanlarının asırlar boyunca İslâm'ı fikrî ve aklî yönden hezîmete uğratmaktan kesin bir acziyet içerisinde kaldıklarını göstermektedir. Hem de Müslümanlar (ve başkaları) onların inançlarına yönelik tüm bu saldırılarına duygusal tepkiler verdikleri, öfkelerini boşaltan argümanlara uğratıldıkları ve hicâb (başörtüsü), nikâb (peçe), siyâsî partiler ve şimdi de Kur'ân-il Kerîm gibi bazı hususlarda peş peşe yasaklama çağrılarına mâruz kaldıkları halde! Bilakis bizâtihi Kur'ân, insanın yaratılışı ve yaratılış gâyesi üzerinde düşünüp tartışsınlar diye akıllara hitap etmekte, kendi delilini, Kıyâmete kadar âleme meydan okuyarak bizâtihi göstermektedir.

İslâm'a karşı savaşı, Irak'ın, Afganistan'ın ve Filistin'in işgâlini destekleyen ve Müslümanların toprakları üzerindeki zorbalara arka çıkan Avrupa'daki yönetimler, hiç kuşkusuz Sömürgeci serüvenlerini körükleyecek daha fazla propagandayı memnuniyetle karşılayacaklardır. Fakat hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki bu politikalar Müslüman dünyasında yalnızca; İslâm'a karşı tekrarlanan bu saldırılar hakkında bile zar zor birkaç söz edebilen, öte yandan Batılı çıkarlar söz konusu olunca yerlerinden zıplayan omurgasız diktatörlerin koltuklarını devirmek üzere Sömürgecilik prangalarından âzâde, güçlü bir İslâmî yönetim görme arzusunu daha da körükleyecektir.

Hizb-ut Tahrir'in Müslümanlara mesajı, böylesi saldırılara tepki göstermeleridir; Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] de kendisiyle alay edildiği ve risâleti yasaklandığı vakit böyle yapmıştı. Yine de onlarla en güzel bir şekilde cedelleşmiş, hikmet ve güzel öğüt ile tartışmıştı. Bu tür saldırılar yalnızca onun Dâvâyı taşıma azmini ve kararlılığını güçlendirmişti.

Önümüzdeki haftalarda Hizb-ut Tahrir - Britanya; ifade özgürlüğü, Şeriat hukuku, kadına yönelik zulümler ve Avrupa'da ırkçılığın ve faşizmin doğuşu gibi konularda halka açık konuşmalar ve tartışmalar serisi düzenleyecektir. Bu vesileyle, Müslümanları, İslâm Ümmeti'nin karşılaştığı süregelen sorunların yegâne köklü çözümü olan Hilâfet Devleti'ni yeniden kurmak üzere çabalarını ikiye katlamaya çağırıyoruz. Hilâfet Devleti, yalnızca İslâm Ümmeti'ni Sömürgecilikten ve işgâlden kurtarmakla kalmayacak, İslâm Dîni'ne saldıran herkesin de kâbusu olacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ey Başbakan! Egemenlik Allah'ın Şeriatı'nındır, Meclisin Değil! Allah'ın Hükmünden Sonra, Meclisin Teröre Karşı Savaşın Parçası Olmak yada Olmamak Seçimi Yoktur!

Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı John Negroponte ile yaptığı toplantıdan sonra Başbakan Yûsuf Rızâ Gilânî, egemenlik kapsamında olduğu için Meclis'in Teröre Karşı Savaş'a ilişkin stratejisini duyuracağını açıkladı. Şimdi soru şu: eğer Meclis Müslümanları katletmede Amerika ile işbirliği kararı alırsa bu, benzer katliamları da câiz kılar mı? Gerçekte Müslümanları katletmek üzere Küffâr ile işbirliği yapmak kesinlikle harâmdır. Allah ve Rasulü bunu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek netlikte beyân etmiştir. Başbakan'ın, her Müslüman için egemenliğin, ne Meclis'e ne de bir başkasına değil, Şeriat'a ait olduğuna inandığı iddiası ile çelişen bu tavrını kınıyoruz. Zîra bu, İslâm'ın yönetim nizâmı olan Hilâfet ile küfrün nizâmı olan demokrasi arasındaki temel ayrılık noktasıdır. Üstelik Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcı ile arasında geçen bu görüşme, yeni hükümetin Amerikan dayatmalarına ne kadar direnebileceğini de göstermektedir.

İnsanların artık bu politikacılardan murâdı; Amerikalı yetkililer ile kapalı kapılar ardında hiçbir görüşme yapmamaları ve en net söylemler ve eylemler ile Amerika'nın Pakistan'ın işleri hakkında hiçbir söz söylemeyeceğini göstermeleridir.

Artık mevcut demokratik sistemlerden kurtulmamızın vakti gelmiştir. Bu sistem, Allah'ın hükümlerini bir yana bırakıp yasamada Sömürgeci çıkarları dayatmak suretiyle bizi onlara köleleştirerek beşerin hevâsına ve arzularına göre hükmetmesini esas almaktadır.

Bizi böylesi bir kölelikten yalnızca Hilâfet kurtarabilir. Zîra Hilâfet Devleti'nde, ne Halîfe'nin, ne de seçilmiş/atanmış hiç kimsenin egemenliği olamaz, egemenlik yalnızca Allah'ın Şeriatı'na ait kılınır. Halîfe, ne kadar yetkisi olursa olsun, Allah'ın hükümlerini uygulamaya mecburdur. İşte böylelikle, işlerimiz üzerindeki Sömürgeci hâkimiyete açılan tüm kapılar otomatikman kapanmış olur.

Devamını oku...

Haçlı Kâfir Cheney Türkiye'de

Modern Haçlı Savaşları'nın mimarlarından Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Ortadoğu'ya yönelik meşum ve şerir ziyâretlerinin son durağı olan Türkiye'ye gelip gitti. Ziyaretinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve Başbakan Recep Erdoğan ile görüştü. Fakat görüşmelerinde ele aldığı konular pek açıklanmadı ve ağırlıklı olarak Afganistan'daki durum, Irak'taki Kürt yönetimi ile temas kurulması ve PKK ile mücâdele gibi hususlara değinildiği belirtildi. Bununla birlikte bazı önemli noktalara bakıldığında, ziyaretin içeriği ve maksadı az çok kestirilebilir.

Cheney, ziyaretinin "sürpriz" ilk durağı olarak Irak'ı seçti. Irak'tan ayrılmasından kısa bir süre sonra kukla Irak Hükümeti, ülkedeki silahlı grupların ortadan kaldırılmasına karar verildiğini açıklayıp ilk hedef olarak Mukteda es-Sadr'ın el-Mehdî Ordusu belirlendi. Halen süren çatışmalarda onlarca Müslüman katledildi yüzlercesi de yaralandı. Ardından yine sürpriz bir biçimde Afganistan'a gitmesinden sonra kukla Karzai Hükümeti operasyonlarını artırdı. Ardından vazgeçilmez duraklarından Körfez ülkelerinden Umman ve Suudi Arabistan'a gitti. Sonra işgâl altındaki Filistin topraklarına giderek Yahudi varlığının mücrim eylemlerine ve ilerideki operasyonlarına tam destek verip kukla Filistin yönetimini, "acı verici tavizler gerekeceğinden" haberdar etti. Ardından Türkiye'ye gelip kısa bir süre durduktan sonra gitti. Medyada, ziyaretin Afganistan'a muharip asker talebi hakkında olabileceği yorumları yapıldı, ancak Başbakan Erdoğan, -siyasi bir ağız oyunu ile- Cheney'nin muharip asker talebinde bulunmadığını açıkladı. Oysa daha önce Dışişleri Bakanı yakında asker gönderme konusunda bir karar verileceğini bizzat söylemişti.

Dikkatli gözlemciler biliyorlar ki kısa bir süre sonra önümüzdeki ayın başında Romanya'da NATO tarihinin en büyük zirvesi toplanacak ve zirvenin başlıca konusu, Afganistan'a ek asker talebi ile Gürcistan ile Ukrayna'nın NATO üyeliği olacaktır. Dolayısıyla Cheney'nin illa "Afganistan'a muharip asker gönderin" demesine zaten gerek yok, aksine "NATO'nun zirvede alacağı kararlara ve tavsiyelere uyun" demesi buna yeter. Genelkurmay Başkanı ise, daha önce yaptığı açıklamada, "Afganistan'a tek bir muharip asker göndermeyiz" derken, Cheney'den sonra bu kararın ordunun değil, devletin kararı olacağını söyledi. Hafızamızı biraz yoklarsak görürüz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, NATO üyeliği pahasına 1950'li yıllarda Kore Savaşı'na beş binden fazla asker göndermiş, Türkiye ile uzaktan-yakından hiçbir ilgisi bulunmayan bu savaşta, Amerika'ya hizmet uğrunda bine yakın asker katledilmiş, üç bine yakını yaralanmış, üç yüze yakını esir alınmış, iki yüze yakınının akıbeti öğrenilememiştir. Ayrıca Cheney'nin, Türkiye'nin satın almayı planladığı füze kalkanı sisteminin NATO ile (yani Amerika ile) ortak kullanılmasını da istediği de mâlumdur. NATO'nun Türkiye üzerindeki bu ağırlığının yanına Amerika'nın sözde PKK ile mücâdele konusunda verdiği istihbarat desteği de eklendiğinde, Cheney'nin buraya turistik bir gezi için değil bilakis NATO zirvesinin önündeki yolu düzleştirmek için geldiği görülür. Velhâsıl Cheney sıradan bir turist değildir, bilakis gittiği hemen hemen her yerde fitne çıkaran, şerir plânlar çizen ve kan akıtan azgın bir Haçlı komutanıdır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İşgâlciler Sizin Apaçık Düşmanınızdır, Siz de Onları Düşman Sayın!

İşte Bush'un başarısız yönetiminden geriye kalan günlerinde övünedurduğu sözde "Terörizme" karşı zaferleri, yeşil bölge gibi en güvenli bölgeye kadar uzanan günlük füze saldırıları altında çökmeye başladı. Bağdat ve diğer şehirlerin birçok bölgesinde sessizliği yırtan bomba yüklü araçlar ve şiddetli patlamalar, onlarca masumun canlarına kıymak ve mülklerini harap etmek için yine geri döndü. Bu da kâfir demokrasilerin bize bulaştırdığı salgın şer ile kardeşi kardeşe kırdırmak ve yangından mal kaçırırcasına servetleri yağmalamak üzere Irak'ı onlarca yıl geriye götürdüğünü akıllara getirmektedir.

Bu uydurma zaferler ve başarılar birden bire buharlaşıp gitti ve Irak'ın gevşek çöl kumları, istilâcı orduları ve araçlarını yutmak için geri döndü. Gerçekte burası, Müslümanlara eziyet etmekle kendilerini yatıştıran herkese mezar olacaktır. Dolayısıyla Allah düşmanı Bush'un, yardımcısının, bakanlarının ve taraftarlarının yürüttüğü propaganda kampanyası sakın ha sakın sizleri aldatmasın. Çünkü bu, seçim maksatlarına dönük bir kampanya olup ne Irak'taki ne de diğer İslâm beldelerindeki Müslümanlara hiçbir faydası dokunmayacaktır.

Ey Müslümanlar! Artık sizlerin, bilhassa Müslümanların beldelerindeki ordu komutanlarının ve kuvvet sahiplerinden olan samimi şahsiyetlerin, düşmanlarınızı tanımanızın ve onları düşman edinmenizin zamanı gelmiştir. Zîra hepimizi bu ajanların zulmünden kurtarıp gerek askerî, gerek siyasî, gerek iktisadî, gerekse kültürel tüm sömürü şekillerinden topraklarımız arındırarak Sömürgeci Kâfir efendilerinin nüfuzunu yok edilmesi için çağrıda bulunanlar ve bulunması gerekenler, yalnızca samimi Müslümanlardır. Bunun içindir ki hepinizi, -bi-İznillahi Te'alâ zamanı gelmiş olan- Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet yönetimi altında İslâmî hayatı yeniden başlatmak için bizimle çalışmaya dâvet ediyoruz. Muhakkak ki Allah, dinînin yardımcısı ve muhlis kullarının dostudur.

Devamını oku...

Ürdün Yönetimi, Müslümanlara Karşı Savaşlarında Kâfirlerin Yanında Yer Alıyor

  • Kategori Ürdün
  •   |  

Dün 24 Mart 2008'de Ürdün menşeli er-Ra'y Gazetesi'nin ilk sayfasında, "Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı, Ürdünlü gençlerden oluşan üç gruba Amerikalılara karşı savaşıp Cihâd etmek üzere Irak'a gitmeye çalıştıkları suçlamasında bulundu." şeklindeki kısa haberi mütalaa ettik.

Daha önce de Yahudilere veya Amerikan çıkarlarına karşı muharip eylemlerde bulunmayı dile getirdikleri yahut düşündükleri için bazı Ürdünlü gençlere bu tür suçlamalarda bulunulmuş ve aralarında herhangi bir maddî eylemde bulundukları kanıtlanamayan kimselerin de bulunduğu birçok genç, müebbede varan mahkumiyetlere çarptırılarak Ürdün hapishanelerine atılmıştır.

Bugünkü Ürdün Kralı'nın mensubu olduğu aile, -ki Osmanlılar dönemindeki Mekke Şerîfi Hüseyin ibn-u Alî ailesidir- I. Dünya Savaşında İngilizlerin yanında yer almış, Hilâfet Devleti'nin yıkılmasında onlara yardım etmiş ve bu ailenin yöneticileri, Yahudilere sadakatini sürdürerek sözde Yahudi varlığının kurulması, Filistin topraklarına çöreklenmesi, ardından da onu tanımak, ekonomik ve siyâsi açıdan onunla tam bir normalizasyona girmek için Kâfir Batı ile birlikte çalışmıştır. Yine bu yönetim, Amerika'nın Irak'a yönelik savaşında da kâfirlerin yanında yer alarak topraklarını Amerikan ve İngiliz istilâcı güçlerine açmış, onlara lojistik ve istihbarat desteği sağlamıştır. Bunu açıklığa kavuşturmak için, Amerikan Askerî Akademisi'ne bağlı Amerikan Stratejik Çalışmalar Enstitüsü [SSI] tarafından yayınlanan W. Andrew Terrill'in yazdığı "Ürdün Ulusal Güvenliği ve Ortadoğu İstikrârının Geleceği" başlıklı kitaptan bazı alıntılar yapacağız. Bu kitapta geçenlere göre; Amerikan eski büyükelçisi Paul Bremer, "Irak'ta Bir Senem" (My Year in Iraq) başlıklı hâtırâtında Ürdün yönetimi hakkında şunları yazmıştır: "Koalisyon Özel Operasyonel Birlikleri'ne kendi toprakları üzerinden operasyon düzenleme izni vererek istila sırasında bize epey yardımcı oldu." Yine aynı kitaba göre; CIA eski direktörü George Tenet de hâtırâtında, Amerika-Ürdün istihbârat işbirliğinden fevkalâde memnun kaldığını belirtip kitabında Ürdün Genel İstihbârat Teşkilâtı başkanını ismen yâd etti. Söz konusu kitapta Amerika-Ürdün askerî ilişkileri hakkında ise, John Abizaid'in, Birleşik Devletler Merkezî Kuvvetler Komutanlığı'nda [CENTCOM] kurmay komutanı iken, başkent Amman'ın yaklaşık 20 km. kuzey doğusundaki Yecûz Tepeleri'nde "Kral II. Abdullah Özel Operasyonlar Eğitim Merkezi"nin [KASOTC] inşâsını denetlediği ve proje sözleşme ajansı olarak hizmet veren Birleşik Devletler Ordusu İstihkâm Teşkilâtı ile birlikte Birleşik Devletler hükümetinin, projenin tamamlanması amacıyla 99 milyon dolar bağışta bulunduğu zikredilmiştir.

Ey Müslümanlar! İşte bu, Ürdün Nizâmıdır, işte bunlar da ülke halkının hesabına çıkarlarını gerçekleştirmelerinde ve nüfuzlarını yerleştirmelerinde Yahudilere ve Kâfirlere yardımcı olsun diye uyguladığı politikaları ve icraatlarıdır. Yine o, 1988 yılı bağlantısını koparmak adı altında Ürdün Nehri için Yahudiler lehine Batı Şeria'dan vazgeçtiği gibi sizler adına başka bir nehir için de Doğu Şeria'dan da vazgeçebilir. [Ürdün 1949'de Ürdün ile Yahudi varlığı arasında imzalanan ateşkes anlaşmasından 1967'de üç Arap devleti (Mısır, Ürdün, Suriye) ile Yahudi varlığı arasındaki savaşa kadar Batı Şeria Ürdün'ün yönetimi altında idi. Ürdün Kralı Hüseyin 1967'den itibaren Batı Şeria üzerinde hak iddia etti ve 1988'de güya Filistinliler lehine bu hak iddialarından vazgeçerek Yahudiye teslim etti.]

Daha önce bu nizâmın politikaları ve icraatlarına karşı sizleri uyararak karşı koymanızı ve infâz etmesini engellemenizi talep eden Hizb-ut Tahrir bugün de sizlerden bu politikaları sürdürmesini engellemede daha samimi olmanızı talep etmekte ve sizleri, Hilâfet Devleti'nin kurulmasında Hizb ile birlikte çalışmaya çağırmaktadır ki böylece hem Ürdün onun bir parçası olsun, hem de gençlerinizi Müslümanların topraklarını işgâl eden Kâfirlere karşı savaşıp Cihâd etmek suçlamasıyla nizâmın zindanlarına atılmaktan kurtarıp onları Allah yolunda savaşın mücâhid askerlerden kılsın.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 24 وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ  "Ey imân edenler! Allah ve Rasulu sizi, size hayat verene çağırdığında icâbet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız. Bir de hâssaten içinizden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle kalmayan bir fitneden sakının! Bilin ki Allah, cezâlandırması gerçekten pek şiddetli olandır." [el-Enfâl 24-25]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Kadına Eziyet Sorunu, Yalnızca İslâm Nizâmı ile Çözülür

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı, bugün, Ulusal Basın Kulübü'nde "Kadına Eziyet - İleriye Bir Yol" başlıklı gün boyu süren bir sergi açtı. Sergi, Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı Medya Temsilcisi Fehmide Ferhâna Hânım'ın açış konuşması ile başladı. Konuşmasında serginin, kadına yapılan eziyetlerin dünya çapında bir sorun olduğunu göstermeyi amaçladığını söyledi. Bu, ne yalnızca Müslüman dünyada var olan bir fenomendir, ne de İslâm kadına zulmedilmesine meydan verir. Bilakis bugün dünyaya egemen olan Kapitalist sistem, kadına yönelik zulümlerin gerçek sebebidir, bu Doğu'da da böyledir, Batı'da da! Kadın hakları, eşitlik ve özgürlük sloganlarını yükselten Kapitalist sistem, gerçekte kadını, teşhir edilen, eğlenilen ve istismâr edilen cinsel objeler haline getirmiştir. Bunun bir sonucu olarak, Kapitalist moda endüstrisi, diyet endüstrisi, reklam endüstrisi ve -söylemeye gerek bile yok- pornografi endüstrisi, kadını kullanarak milyarlarca dolar kazanç sağlamaktadır. Bu ise kadına yapılan en iğrenç zulümdür.

Fehmide Hânım, ne kadar "kadın gelişim politikası" gibi şeylerden bahsederse bahsetsin, Kapitalist sistemin kadının uğradığı eziyet sorununu kesinlikle çözemeyeceğini vurguladı. Bu tür politikalar, gerçek gâyesi, Kur'ân'ı insanların hayatlarından söküp çıkarmak ve kadını Kapitalist Batı'da olduğu gibi cinsel objeler haline getirmek olan sloganlardan başka bir şey değildir. Eşit mülkiyet hakları konusundaki söyleme gelince; bu da kadınlar dâhil insanların çoğuna yiyecek, giyecek ve mesken gibi temel ihtiyaçlarını bile karşılamayı beceremeyen Kapitalist yönetimlerce yürütülen bir propagandadan başka bir şey değildir. Bunun olsa olsa, ancak Batılı Kültürün zaten hayranı olan sosyete kesiminden bir avuç laik kapitalist kadına faydası olur; sıradan kadınların faydasına değil!

Kadına uygulanan eziyetlerin sahîh çözümü; 14 asır boyunca kadının siyâsî, iktisâdî, hukukî ve ictimâî haklarını güvence altına alan İslâmî Nizâm'dır. İslâm, kadını izzetlendirmiş, bir anne, bir hanım ve bir bacı olarak, tüm kadınların konumunu yükseltmiştir. Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:  الَدُّنْيَا مَتَاعٌ، وخَيْرُ مَتَاعِ الدُّنْيَا الْمَرْأَةُ الصَّالِحَةُ "Dünya bir metâdır. Dünya metâının (varlığının) en hayırlısı sâliha kadındır." [Muslim rivâyet etti.] Fehmide Hânım konuşmasına, kadının şerefinin korunmasını ve İslâm'ın kendisine verdiği hakların yerine getirilmesini sağlayacak olan Hilâfet'in yeniden kurulması için çalışmaya herkesi teşvik ederek son verdi. Konuşma sonrasında sergi, gün boyunca tüm sosyal kesimlerden kadınlarca ziyâret edildi. Saat 15:00 ilâ 17:00 arasında ise bir açık münâzara yapıldı. Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı, bu sergi münâsebetiyle "Kadının Eziyeti: İslâmî Çözüm" başlıklı bir de kitap yayınladı.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER