Cennet Yolcusunun Azığı - Şer'i Hükme Bağlılık
- Kategori Seçkiler
- |
(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fıkhî” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)
Soru-Cevap
İnternet Üzerinden Yapılan Mali ve Ticari İşlemlerin Hükmü
Said Hatib’e
Soru:
Esselamu Aleykum;
Örneğin ucuz olduğu bir zamanda Dolar ile Dinar, petrol, altın veya benzerlerini satın alıp pahalandığı zamanda da kar elde etmek için bunları satarak işlemde bulunmanın hükmü nedir? Tüm bunların internet üzerinde mevcut olduğu ve bankaya para aktarıp istenildiği zaman da onun geri çekilebildiği bilinmektedir…
İkinci bir soru: Para birimleri arasında değişim yaparken, bunları elden almak şart mıdır yoksa elden olmaksızın internet üzerinden almak yeterli midir?
- Soruya bir eklemede bulunayım: Şayet petrol alırsa, ona sahip olup teslim alması gerekiyor mu ve onu teslim almadan da satabilir mi?
Şayet kişi, petrol, demir, altın veya para aldığında, bunları Dolara çevirip Dolarak olarak almadıkça onları teslim almasının imkânsız olduğu ve şayet petrol alırsanız onu petrol olarak almanızın imkânsız olduğu, aksine Dolara çevrildiği bilinmektedir.
Aynı şekilde İktisat Nizamı kitabında şöyle geçmektedir; (Bu malı satması kesinlikle caiz olmaz. Bu, alışverişin tamamlanması için teslim almanın şart koşulduğu; sayılan, tartılan ve ölçülen şeylerden sahip olunup da teslim alınmayan şeyleri kapsar.Mülkiyetin tamamlanması için teslim almanın şart olmadığı şeye gelince; bunlar, hayvan, ev, arazi ve benzeri şeyler gibi ölçülmeyen, tartılmayan ve sayılmayan şeyler olup satıcının bunları teslim almadan önce satması caizdir.)
Soru şudur: Bir şeyin ölçülen, tartılan veya sayılan mı olduğuna ya da olmadıklarına nasıl karar vereceğim? Hayvan ve ev gibi ölçülmeyen şeyler örnek verildi; ancak bizim ülkemizde koyun gibi bir hayvan satın alındığında onu tartıyoruz ve ağırlığına göre de satılıyor; dolayısıyla bu, tartılan oluyor. Ev de aynı şekildedir; zira bir daire veya iki daire deniliyor; dolayısıyla sayılıyor; o halde bunlar nasıl sayılmayanlar ve tartılmayanlar olarak değerlendiriliyor?
Cevap:
Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh;
Tedavül konusu ile ilgili sizin sorunuza benzer bir soruya daha önce cevap vermiştik; şimdi size sorunuzla ilgili kısmı aktarıyorum:
[İnternet üzerinden işlemlerle ilgili ilk sorunuzun cevabına gelince; bu aşağıdaki şekildedir:
1- Petrol açısından olan soru net değildir:
Siz benzin istasyonunda aracınızı elektronik kartla doldurup, onu istasyon görevlisine verip sizin için aracınıza benzin doldurmasını mı istiyorsunuz? Şayet mesele bu şekildeyse caizdir; çünkü bedelin hesabınızdan çekilmesi bir veya iki gün gecikmiş olsa da, bu malı faiz olmadan borca satın almak caizdir; yani siz malı (arabanız için benzin) teslim aldınız, o da bedelini hemen ya da bir iki gün sonra alır… Şayet vakıa böyleyse, bunda herhangi bir şey yoktur.
Ama şayet işlemden (karşılıklı alışveriş) kastedilen, sınırlı miktarda petrol alıp, sonra onu teslim almadan önce satmaksa, o zaman bu caiz değildir; çünkü bu malın satışında karşılıklı teslim almak şarttır. Nitekim Ebu Davud, Zeyd İbn Sabit’ten şöyle dediğini tahrir etmiştir: أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم نَهَى عَنْ أَنْ تُبَاعَ السِّلَعُ حَيْثُ تُبْتَاعُ، حَتَّى يَحُوزَهَا التُّجَّارُ إِلَى رِحَالِهِمْ “Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, tüccarlar onları konaklama yerlerine (evlerine) götürmedikçe malların satın alındıkları yerde satılmasını yasakladı.” Yani bu mal, teslim alınıp götürülmedikçe satılmaz demektir… Zira karşılıklı teslim almak, satışının sıhhati için şarttır; ancak muayyen bir mala dair özel bir nâss olursa, sadece onun için caiz olur; bu ise burada söz konusu değildir… Binaenaleyh bu miktardaki petrolü teslim almadan satmak şer’an caiz değildir.
Şayet internet üzerinden e-kart (elektronik kart) yoluyla para ödeyerek bir petrol kuyusuna ortak olmayı kastediyorsanız, bu da caiz değildir; çünkü petrol kuyuları kamu mülkiyeti olup özel mülkiyet olarak sahiplenilemez…
Ama şayet başka bir şeyi kastediyorsanız, o zaman onu açıklayın…
2- Altın ve gümüşte işlem:
Altın ve gümüşe gelince; bunların birbiriyle veya nakit olarak alınıp satılmasının, peşin olması (elden ele) gerekir; tıpkı Buhari ve Ebu Davud’un Ömer’den tahric ettikleri hadiste geçtiği gibi: الذَّهَبُ بِالْوَرِقِ رِباً إِلَّا هَاءَ وَهَاءَ “Altını gümüş ile değiştirmek peşin olmadıkça ribadır.” Yani al ver (peşin) demektir. Bu nedenle altının gümüşle veya nakit olarak satın alınması, karşılıklı teslim alınmadıkça sahih olmaz…
Çünkü bizler, internet yoluyla işlemin (karşılıklı alışverişin) nasıl olduğuna baktığımızda, teslim almanın hemen olmadığını, aksine saatler veya günler alabileceğini gördük; bu nedenle altın ve gümüş satın alırken karttan hemen, yani elden ele peşin olarak çekilmedikçe internet üzerinden e-kart ile altın ve gümüş satın almak caiz değildir; zira altın ve gümüşü, sadece meblağ hesabınızdan çekildiği zaman teslim almış olursunuz… Dolayısıyla online işlemde teslim almak hemen olmamakta, aksine bir ya da iki gün sonra olmaktadır; o zaman caiz değildir…
3- Hisse senetlerinin ve tahvillerin tedavülü haramdır; çünkü hisse senetleri, şer’an batıl olan anonim şirketlerine aittir; çünkü tahviller, faizle bağlantılıdır. Nitekim bizler, anonim şirketler konusunu, İktisat Nizamı kitabının yanı sıra Malî Piyasalardaki Sarsıntılar kitapçığında ve diğer kitaplarımızda ayrıntılı olarak ele aldık ve meseleyi, Malî Piyasalardaki Sarsıntılar kitapçığında özetle aşağıdaki şekilde zikrettik:
[Bu hisseleri (hisse senetleri) ve borç senetlerinin alım satımıyla muamele etmenin hükmüne gelince; bu haramdır. Çünkü bu hisseler, şer’an batıl olan anonim şirketlerin hisseleri olduğu gibi bunlar, batıl bir sözleşmede ve batıl bir muamelede helal sermaye ile haram kârın karıştığı meblağları içeren senetler olup her bir senet, batıl bir şirketin varlıklarından bir pay değerindedir; nitekim bu varlıklar, batıl bir muameleyle karışmış olup şeriat bundan nehyetmiştir; dolayısıyla haram bir mal olup satılması ve satın alınması caiz değildir ve bunlarla muamele edilmez. Aynı durum banka hisseleri ve benzerleri gibi paranın faize yatırıldığı borç senetleri için de geçerlidir; çünkü bunlar da haram para meblağları içermektedir; bu nedenle bunların satılması ve satın alınması haram olmaktadır; çünkü haram mal içeren bir paradır.] Bitti.
4- Dolar ve Avro gibi kağıt paraların internet üzerinden tedavülü de haramdır; çünkü karşılıklı teslim almak söz konusu değildir; zira bunda nakit değişimin olması gerekir; zira hemen teslim almak, altın ve gümüş için geçerli olduğu gibi aynı şekilde (para, yani fiyatlar ve ücretler olarak kullanılması) illetinden dolayı kağıt para için de geçerlidir. Nitekim 11/7/2004 yılına ait soru cevapta aşağıdaki şekilde söyledik:
[Mali değere sahip kağıtlar
Evet, faiz ve diğer para hükümleri açısından altın ve gümüş için geçerli olan bunlar için de geçerlidir; çünkü bu kağıtlarda (para, yani fiyatlar ve ücretler olarak kullanılması) illetinin gerçekleşmesi, bunların nakip para hükümlerini almasını sağlamaktadır.
Bu nedenle bu kağıtlarla faizli sınıfları satın almak, hadiste geçen (peşin) olma durumuna intibak eder, yani borca değil.
Mesele aşağıdaki şekildedir:
- Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: الذَّهَبُ بِالذَّهَبِ، وَالْفِضَّةُ بِالْفِضَّةِ، وَالْبُرُّ بِالْبُرِّ، وَالشَّعِيرُ بِالشَّعِيرِ، وَالتَّمْرُ بِالتَّمْرِ، وَالْمِلْحُ بِالْمِلْحِ، مِثْلًا بِمِثْلٍ، سَوَاءً بِسَوَاءٍ، يَداً بِيَدٍ، فَإِذَا اخْتَلَفَتْ هَذِهِ الْأَصْنَافُ فَبِيعُوا كَيْفَ شِئْتُمْ إِذَا كَانَ يَداً بِيَدٍ “Altın altınla, gümüş gümüşle, hurma hurmayla, buğday buğdayla, tuz tuzla, arpa arpayla peşin ve eşit olarak değiştirilsin. Bu sınıflar farklı olunca, istediğiniz gibi peşin olarak alışveriş yapın.” [Buhari ve Müslim, Ubade İb es-Sâmit kanalıyla rivayet ettiler.]
Nâss, bu faizli sınıflar farklı olduğunda, bunları istediğiniz gibi satabileceğiniz, yani, eşit olmasının şart olmadığı hususunda gayet açıktır; ancak teslim almak şarttır. “Sınıflar” lafzı, tüm sınıflar yani altı sınıf için genel olarak gelmiş olup bir nâss olmadıkça bunlardan hiçbiri istisna edilmez ki zaten nâss da yoktur; dolayısıyla hüküm, değişim (mübadele) değerleri ve fiyatları farklı olduğu sürece buğdayın arpayla, buğdayın altınla, arpanın gümüşle, hurmanın tuzla, hurmanın altınla, tuzun gümüşle ve benzerlerinin caiz olmasıdır; ancak peşin olacak, yani borçla değil. Dolayısıyla altın ve gümüş için geçerli olan, (para, yani fiyatlar ve ücretler olarak kullanılması) illetinin birleşmesinden dolayı kağıt paralar için de geçerlidir.] Bitti.
Altın alım satımında bu internet aracılığıyla işlemin nasıl yapıldığı incelendiğinde, teslim almanın veya ödemenin (settlement), sözleşme tarihinden itibaren bir veya iki gün geciktiği ortaya çıkmıştır.... Bu da üzerinde icma edilen ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu nâssa aykırıdır: يداً بيد “Peşin olarak.” Buhari Bera İbn Azib’den şöyle dediğini tahric etmiştir: Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bunun hakkında sorduk, o da şöyle dedi: مَا كَانَ يَداً بِيَدٍ فَخُذُوهُ وَمَا كَانَ نَسِيئَةً فَذَرُوهُ “Peşin olanı alınız; veresiye olandan vazgeçiniz.” Müslim, Malik İbn Evs İbn Hadesân’dan şöyle dediğini tahric etmiştir: Ömer İbn Hattab’ında bulunduğu bir toplantı yerine: “Bu paraları kim değiştirmek ister diyerek geldim.” Talha İbn Ubeydullah: “Elindeki altınları getir bize göster bakalım sonra onun değerindeki gümüşü hizmetçimiz gelince sana verelim” dedi. Bunun üzerine Ömer: Hayır vallahi olmaz ona gümüş paraları hemen vererek altını da ondan peşin olarak hemen alacaksın; çünkü Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: الْوَرِقُ بِالذَّهَبِ رِباً إِلَّا هَاءَ وَهَاءَ... “Altını gümüş ile değiştirmek peşin olmadıkça ribadır…”
Buna göre Euro, Dolar ve diğer para birimlerinin internet üzerinden tedavülü, hemen-peşin olarak teslim alma olmadığından dolayı caiz değildir)] Bitti.
Ölçülen, sayılan ve tartılan hakkındaki sorunuzla ilgili olarak daha önce buna benzer bir soruya cevap vermiştik ki bu da aşağıdaki şekildedir:
12/02/2006 tarihli soru cevapta şöyle geçmektedir:
[Sayılan, tartılan ve ölçülen malın satışında bulunan gerçekliğe göredir.
…Piyasaya bir bakın, bu mal nasıl satılıyor? Adet olarak mı satılıyor; yani pazarda her tahıl tanesi şu kadar diye mi yoksa her biri bu kadar diye mi sesleniliyor? Tartıyla mı satılıyor; yani kilosu şu kadar diye mi sesleniliyor? Veya her bir metresi şu kadar diye mi sesleniliyor? Ya da her bir sa’ şu kadar diye mi sesleniliyor?...
Şayet durum böyleyse o zaman bunlara, ister birinin isterse daha fazlasının vasfı olsun sayı, tartı ya da ölçüyle vasfedilmesi, yani malın tartı ve sayıyla vasfedilebilmesi intibak eder…
Örnek: Buğday ve arpa…tartı ve ölçüyledir.
Muz ve portakal… tartı ve sayıyladır (ki bazı ülkelerde adet olarak satılıyor)
Kumaş… ölçüyledir (Arşın ve metre).
Bu eşyaları teslim alırken vasfının belirlenmesi, bilgisizliği ortadan kaldırmak için önemli bir husustur; örneğin bana yanınızda sadece 100 kg buğday olduğu söylenildiğinde, vasfı belirlemek için yeterli değildir; aksine buğdayın türünün de belirtilmesi gerekir ki böylece tartı cehaleti ortadan kaldırmış olsun; ölçü ve sayı için de aynı şekildedir.
Ancak hayvan sayı ile mi satılıyor; yani her bir deve bin lira diye mi sesleniliyor; yoksa müşteri onu görüyor, ona bakıyor ve bu deve bin lira etmez deyip ikinci bir deveyi seçerek mi satılıyor? Zira her bir deve diğeriyle aynı mı ki satışı sayıyla olsun?
Peki daire, sayıyla mı, tartıyla mı yoksa ölçüyle mi satılıyor; yani kendisinin on dairesi olan bir adam, daire bin lira diyerek mi sesleniyor yoksa herhangi bir daire diğerlerinden farklı olduğu görülerek mi satın alınıyor?
Bu nedenle hayvanların ve evlerin ölçü, tartı veya sayı ile satılmadığı söylenir. Bazı insanların hayvanlarını kilo ile sattığını söylüyorsunuz ancak bu her hayvan için geçerli değildir; zira belirli bir koyunu tartıyla yani kiloyla satılabilir ancak her koyun ve her hayvan bu şekilde satılmaz; örneğin inek tartıyla satılmaz… zira bana yanınızda yüz kilo bir hayvan olduğunu söylemezsiniz (tabi kastedilen onun canlı olmasıdır).
Bazı insanların evleri metreyle sattığını söylüyorsunuz ancak bu, her ev için geçerli değildir; zira bu ev on metre gelirken şu ev yirmi metre gelebilir ve benzerleri gibi. Dolayısıyla vasfın belirlenmesi ölçüyle değildir; zira bana, yanınızda yüz metre daire olduğunu söylemezsiniz…
Ve benzerleri gibi………]
Umarım bu kadarı yeterli olmuştur. En iyi bilen ve hüküm veren Allah’tır.
Kardeşiniz Ata İbn Halil Ebu Raşta |
H. 11 Rabiu’l Ahir 1446 M. 14/10/2024 |
Cevaba, Emir’in (Allah onu korusun) web sitesinden bağlanabilirsiniz:
https://archive.hizb-ut-tahrir.info/arabic/index.php/HTAmeer/QAsingle/4487
El-Raye Gazetesi
İran’ın Yahudi Varlığına Saldırma Konusundaki Ciddiyetinin Boyutu!
Üstad Esad Mansur’un Kaleminden
Herhangi bir ülkenin dış siyaseti hakkında konuşmak istediğimizde, öncelikle bu siyasetin dayalı olduğu temeli, hedeflerini ve bağlantılarını anlamamız gerekir. Zira ondan sadır olan ve onunla ilgili olan her şey, bu hususlara dayanmalıdır; aksi takdirde kişi, olayların dalgalanmasıyla birlikte şaşkın ve çelişkilere kapılmış bir şekilde hareket edecek, olayları bu temele bağlamadan görünüşüne bağlı kalarak bakış açısı yüzeysel olacak ve böylece siyaseti anlamayacak ve doğru bir görüş de veremeyecektir.
İran hakkındaki konuşmamıza gelecek olursak; İran, dış politikasını mevcut uluslararası sisteme göre yürüten bir ülkedir; zira Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı, BRICS ve Şangay üyeliği gibi kapitalist sisteme dayalı uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla bağlantısı bulunmaktadır ve tüm uluslararası ilişkileri İslam temeline dayanmamaktadır. Onun hedefi ise ulusal ve milli çıkarlarını gerçekleştirmektir.Bu çıkarları gerçekleştirmek için Şii mezhepçiliği yönünü kullanmakta ve bu çıkarlarla çatışması halinde bu yönü bile hiç umursamamaktadır.Halkının çoğunluğu Şii mezhebine mensup olan Azerbaycan ile olan ilişkileri bunun kanıtıdır; zira 1989 yılında Rusya’ya karşı ayaklandıklarında Rusya ile olan çıkarlarıyla çatıştığı için onları desteklememiş ve 1993’te Azerbaycan’ın yüzde 20’sini işgal eden Ermenilere karşı da onları desteklemediği gibi 2020 yılında topraklarını geri almaya başladıklarında da onları desteklememiştir.
Kurucusu Humeyni, İran’ın iç işlerine karışmaması şartıyla Amerika ile işbirliğine hazır olduğunu açıklamasıyla Amerika yörüngesinde hareket ettiğini ilan etmiş ve eski İran Cumhurbaşkanı Beni Sadr ise bunu ifşa etmiştir.ABD istihbaratı da Humeyni’nin bu konuyla ilgili eski ABD Başkanı Jimmy Carter’a yazdığı mektubu yayınlamıştır.Eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ve eski İran Cumhurbaşkanı Hatemi’nin yardımcısı Muhammed Abtahi, İran’ın Afganistan ve Irak’ın işgalinde ve onun işgali için istikrarın sağlanmasında Amerika ile işbirliği yaptığını açıklamışlar ve İran Suriye’de Amerika’nın ajanı Beşar Esad’ı destekleyerek bunu kanıtlamıştır.
Mürşidi Hamaney’in lisanı üzerinden Filistin ile ilgili politikasını şu şekilde duyurmuştur; bir arada yaşamaya yönelik bir yönetim sistemine karar vermek için Müslüman, Hristiyan ve Yahudi sakinleri arasında bir referandumun yapılması. Böylece Filistin’i gasp eden Yahudilerin varlığını tanıdığını ve onların Filistin’de kalmasını istediğini ilan etmiştir.
Bu nedenle İran Amerika’nın direktifleri dışında bölgede herhangi bir eylemde bulunamaz; dolayısıyla İran’ın politikası bu temelde anlaşılmalıdır, aksi takdirde kişi hem kendini hem de başkalarını yanıltacaktır.Bu politikanın değişmediğinden emin olmak için geçmişteki birçok örnekle bu politikanın takip edilmesi gerekir.
Şam’da Devrim Muhafızları komutanlarının öldürülmesine cevap vermek istediğinde, eski Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, nasıl cevap vereceklerini araştırmak için Umman’daki Amerikalılarla temas halinde olduklarını açıklamıştır. Nitekim cevap olarak 332 roket fırlatıldı ve görünen o ki bu roketlerin Yahudi varlığına ulaşmadan önce düşürülmesi konusunda bir anlaşma söz konusudur; bu da yüz suyunu korumak için olup ciddi bir şey değildir.
Hamas’ın siyasi büro şefi İsmail Haniye başkentinde öldürüldüğünde karşılık vereceğini açıklamış ve Amerika ise İran’dan, Gazze’deki ateşkesin sonucuna ilişkin ABD-Mısır-Katar girişiminin sonuçlanmasını beklemesini ve bu müzakereleri engellememesini talep etmiştir! İran da bekleyeceğini açıkladığı gibi taktiksel sabır ve stratejik sabır ilan etmiştir!
Tüm bunlar Yahudi varlığını Lübnan’daki partisine saldırmaya, liderini ve birinci dereceden birçok liderlerini öldürmeye, ayrıca iletişim araçları ve hava saldırıları yoluyla binlerce yandaşını öldürmeye ve yaralamaya teşvik etmiştir.
Yahudi varlığı, Lübnan’a karadan saldırı yapma niyetini açıklamış ve Amerika ise bunu reddetmiş ve Yahudi varlığının Başbakanı Netanyahu yeni bir Ortadoğu oluşturacağını söyleyerek küstahlığında daha da ileri gitmiştir. Böylece Amerika, bölgedeki nüfuzunu güçlendirmek ve ümmetin kurtuluşunu, kalkınmasını ve Hilafetini kurmasını engellemek için bölgede aracı olmaya devam eden Yahudi varlığından istediği şeyin ötesine geçmiştir.
Nitekim İran’ın itibarı dibe vurdu ve tabiileri onun yeteneklerinden ve ciddiyetinden şüphe duymaya başladı; dolayısıyla bu durum bölgesel nüfuzunu sınırlayacak ve ülkedeki muhalefeti isyana teşvik ederek rejimi devirmek için çalışmasına neden olacaktır. Hele de Avrupalılar, özellikle de İngiltere onun içinde çalışmayı bırakamamışlarken. Ardından 200 füze fırlattı, bunun yeterli olduğunu açıkladı ve böylece ciddi olmadığını teyit etmiş oldu. Amerika ise İran rejiminin itibarını korumak ve Netanyahu ile sürülerinin küstahlığını sınırlamak istedi; ama onlar, bir yıl boyunca bir caydırıcı olmaksızın Gazze’deki katliamlarını sürdürdüler ve Gazze’nin savunmasız çocuklarını, kadınlarını ve erkeklerini öldürmekle ve evlerini, okullarını ve hastanelerini başlarına yıkmakla övündüler. Bu ise kalpleri taş kesilmiş, hatta daha da katı olan Müslümanların başındaki yöneticilerin kalplerini etkilememiş ve duyarsız bir hale gelmişlerdir. Ayrıca ümmet de henüz bu yöneticileri ve ordularını devirmek için harekete geçmedi ve Filistin'deki kardeşlerine destek verip onları kurtarmak için yola çıkmadılar.Ne kadar katliam yaparlarsa yapsınlar Amerika’nın onlara yönelik mutlak desteği onları cezbetti ve Gazze’de ateşkes sağlanmasına ve iki devletli çözümün uygulanmasına yönelik tüm siyasi çabaları başarısız olmasına rağmen Amerika onları son derece şımarttı.
Nitekim Yahudi varlığı Lübnan’ı vurmaya ve onu işgal etmekle tehdit etmeye yöneldi; işte o zaman İran bu saldırıyı başlattı ve Amerika da kendisine itaatsizliği bırakmaları için onlara bir mesaj olarak sadece 12 füzeyi durdurdu. Bunun üzerine Yahudi varlığı, bazı tesislerinin bu füzelerden dolayı zarar gördüğünü ve karşılık vereceğini açıkladı. Dolayısıyla Amerika, onun İran’ın nükleer ve petrol tesislerine saldırmasını engellemek için çalışıyor. Zira eğer bu tesisleri yok ederse, İran rejimi ciddi bir çıkmaza girecek, aynı şekilde karşılık vermek zorunda kalacaktır. Aksi takdirde bölgesel ve dahili olarak tehlikeye maruz kalacaktır. Böylece Amerika, İran’da büyük bir kayba uğrayacaktır. Bu da Avrupalıları oradaki nüfuzlarını yeniden kazanmaya teşvik edecektir. Şu anda Amerika, başkanlık seçimleri nedeniyle Yahudi varlığını dizginlemek konusunda kesin bir karar alamıyor; çünkü demokratlar seçimi kaybetmek istemiyor. Cumhuriyetçiler ise bu varlığa ve onun saldırganlığa verdikleri sonsuz destek konusunda demokratları geride bırakıyorlar.
Amerika, Yahudi varlığını desteklemek ile onu itaat evine sokmak arasında bir denklem bulamamıştır. Bu yüzden kendisi eleştirilere maruz bırakılmış, zayıf ve güçsüz olarak nitelendirilmiş ve dünyanın sorunlarını yönetme ve çözme kabiliyetine olan güven sarsılmıştır.
Avrupalılar Amerika’nın arkasında soludukları için hiçbir şey yapamıyorlar; ayrıca kendi türetmeleri olmasından dolayı Yahudi varlığına destek vermekten de vazgeçmiyorlar. Adalet Divanı, Ceza Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar olarak adlandırdıkları Batılı kurumlar, varlığı herhangi bir şeye bağlama niyetinde olmamış, onları bir çıkmaz ve çelişki içinde bırakmıştır.Eğer Amerika ve Avrupa, varlığın kendi kararlarına bağlı kalmasını ve onun üzerinde ciddi bir baskı kurmak isteselerdi, boyun eğerdi, çünkü onlar onun can simididir.Ama gönüllü olarak yapmasını istediler, bu da varlığın suçlarına devam etmesine neden oldu.
İran, Lübnan’da ateşkesi sağlamanın yollarını aramaya başladı; çünkü Suriye halkıyla yaptığı gibi Yahudi varlığıyla da savaşa girme iradesi olmadığı gibi Filistin’i özgürleştirme hedefleri de yoktur. Nitekim Dışişleri Bakanı Arakçi, bu konuyu görüşmek üzere Beyrut ve Şam’a gelmiştir.
Erdoğan ve diğer yöneticilerin maskesi düştüğü gibi İran’ın da maskesi düşmüş ve ümmet, izzetini ve ihtişamını geri elde edecek samimi siyasi bir liderliğin özlemini çekmeye başlamıştır; bu da ancak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetini kurmak için çalışmasıyla olacaktır.
Haber - Yorum
Kefaret Günü!
Haber:
Yahudi varlığı ordusunun arşivi, Yahudi takvimine göre Cumartesi günü (Yom Kippur, yani Kefaret Günü) olan 1973 savaşından, 51 yıl önceki mini bakanlar kurulu toplantısının kaydı da dahil olmak üzere nadir materyalleri ortaya çıkarmaya devam ediyor.
Yahudi varlığının resmi yayın kuruluşu, o dönemde kabinede yapılan tartışmalardan yayınlanan kayıtların, 51 yıl sonrasını bile kanıtladığını ve yapılan tartışmanın, “her şeyden önce Başbakan Golda Meir’in esir düşen askerlere yönelik yükümlülük konusunda yaptığı kesin açıklamalarıyla” neredeyse aynısı olduğunu söylüyor.
Yaklaşık bir saat uzunluğundaki kayıt, 19 Kasım 1973 tarihindeki savaş konseyinin kapalı bir oturumunda, ABD’nin arabuluculuğunda yürütülen esirlerin geri alınması görüşmelerinin akabinde gerçekleşen tartışmaları belgeliyor.Bu kayıtta geçenler arasında Golda Meir’in, Arap yöneticilerin düşman tarafından tutulan esirlere ilişkin görüşlerinin aksine onların kendi esirlerine ilişkin görüşleri hakkındaki konuşması da yer alıyor.
Yorum:
Bu tarihi kayıtta, ölen Başbakan Golda Meir'in, 1973 Ekim Savaşı sırasında, Yahudi Ordu Bakanı Moşe Dayan ve bazı üst düzey ordu generallerinin de aralarında bulunduğu bir dinleyici kitlesine şu şekilde yaptığı konuşmadaki sesi duyuluyor: “Birçok şeye müsamaha gösterilecektir ancak müsamaha gösterilmeyecek tek bir şey vardır ki o da zayıflıktır. Zira zayıf olarak nitelendirildiğimiz an, sonumuz olur.”
Yahudi devleti, etrafını saran terör havası devam ettiği sürece ayakta kalır, şayet bu hava sarsılırsa -ki bu olmuştur- onun altındaki gerçek ortaya çıkar; çünkü onlar savaş ya da kıtal ehli değillerdir.
Başka bir açıdan kayıt, BM arabulucularının Golda Meir’e Arap ülkelerinin Yahudilerin esirlerine ne kadar değer verdiğini bildiklerini ve bunu bir koz olarak kullandıklarını söylediklerini ortaya koyuyor. Zira Meir şöyle diyor: “Bu insanlar bizim göz bebeklerimiz gibidir ama onlar bunu istismar ediyorlar.” Kendi ülkelerinin aksine Arap ülkelerinin, esirlerinin iadesi için aynı şekilde hareket etmediklerine işaret etmiştir.
Meir katılımcılara şunları söyledi: “Ne yani, insanları önemsemeyi bırakmamız mı gerekiyor?” Ve şöyle ekledi: “Ancak bizler burada kesinlikle eşit değiliz, umuyorum ve kabul ediyorum ki onlar bizim seviyemize yükselecekler; ancak Allah korusun ki biz onların seviyesine düşeceğiz. Bu da onlar için, esirlerin serbest bırakılması için çaba sarf etmek gerektiğinde, insani nedenlerden dolayı değil, aksine siyasi nedenlerden dolayı olduğu, bunu da yüz suyunu korumak olarak adlandıracakları anlamına gelmektedir.”
Bu sözlerin gerçekliği hâlâ mevcuttur; zira Müslümanların canları ve akıtılan ve sabah akşam akıtılmaya devam eden kanları Müslümanların başındaki yöneticilerden hiçbirini harekete geçirmiyor ve onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Peki ya düşmanın elinde bulunan esirlere ne demeli?
Golda Meir askerlerini gözbebeği olarak tanımlarken Müslümanların başındaki yöneticiler ise Gazze’de kaybedilen 40.000’den fazla cana gözlerindeki bir çapaktan başka bir şey olarak bakmıyorlar ve bir an önce onlardan kurtulmak istiyorlar. Açlara, susuzlara, yaralılara ve esirlere gelince; onların, yöneticilerin nezdince hiçbir önemi yoktur.
İzzetli bir devlete ve izzetin anlamını bilen yöneticilere sahip izzetli bir ümmet olduğumuzda, her Müslüman erkeğin ve kadının bir değeri ve ağırlığı olacaktır; zira ordular, onlara yardım etmek, onları kurtarmak ya da onları korkutanları disipline etmek için harekete geçecektir. Bugün ise Gazze için ağlayan kimse yok; hatta Müslümanların başındaki yöneticilerden artık kınama ve eleştiri bile işitilmiyor. Onların bildiği en iyi yol, kendilerini tarafsız bir arabulucu olarak görmektir!
Yöneticilerin hali işte böyledir; peki ya geri kalan Müslümanlara, özellikle de güç ve kuvvet ehline ne demeli?
Yahudiler, katliamlarını, taşları ve ağaçları yok etmelerini Allah’ın affedeceği ve bu süre zarfında yeryüzündeki tüm ifsatlarını bağışlayacağı zannıyla (Yom Kippur, yani Kefaret Günü) gününü kutluyorlar ki bu onların işidir. Peki ya İslam ümmetinin sessiz kalmasına, özellikle de ordular gibi vakıayı değiştirme gücüne sahip olanların gördükleri karşısında kıllarını dahi kıpırdatmamalarına ne demeli?! Peki yarın Allah’ın huzuruna çıktığınızda ne gibi bir mazeretiniz olacak?! Yoksa herhangi bağışlanma mı umuyorsunuz?!
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hüsameddin Mustafa
Haber - Yorum
Amerika ve Bölgenin Güç Yoluyla Yeniden Şekillendirilmesi!
Haber:
Uluslararası gazeteler, Yahudi varlığının Ortadoğu’daki savaşı sürdürme arzusunu görmezden gelerek ABD’nin bölgeyi yeniden şekillendirme politikasına saldırmaya devam ediyorlar.
Le Monde, “Lübnan’ın Korkakça Terk Edilmesi” başlıklı bir başyazı kaleme aldı ve gazete, Yahudi varlığının “tam bir cezasızlıkla devam ettiği” değerlendirmesinde bulundu. New York Times ise Lübnan’daki aşırı güç kullanımına değinerek, bu konuyu uluslararası hukukun belirlediğine işaret etti. Ayrıca Independent, kendisine göre Lübnan’ın işgaline direnen İrlandalı barışı koruma kuvvetlerine övgüde bulundu.
Yorum:
Bu ve diğer uluslararası gazetelerde yer alan haberler, Amerika’nın Yahudi varlığı aracılığıyla bölge üzerindeki tüm etki nedenlerinden mahrum bırakmasının ardından bölgeyi kontrol altına almak için oyunun kurallarını değiştirmeye yönelik küresel bir ret durumu oluştuğunu ortaya çıkarmıştır. Ancak Amerika, Avrupalı müttefiklerinin tutumlarını görmezden geliyor ve onları hiç dikkate almadan bölgeyi zorla yeniden şekillendirme yolunda ilerliyor.
Bu savaş tüm insani sınırları aşmıştır; zira bu, ümmeti yok etme savaşı olup her türlü direniş ruhunu da yok etmek istemektedir; dolayısıyla bu savaşta siyasi ve ekonomik hesaplarla oynamak mümkün değildir ve onda ittifaklar da yoktur. Ya olacağız ya da olmayacağız meselesine gelince; insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olarak, önce kendimize, sonra da diğer millet ve halklara yönelik zulmü reddediyoruz.
Bunun ise, ( لا إله إلا الله محمد رسول الله ) akidesine dayalı bir devlet olmadan gerçekleşmesi imkansızdır. Zira bu devlet, baştan aşağı tek bir devlet olacak, sınırlarını koruyacak, hadaratını istisnasız dünya halklarına taşıyacak ve böylece Allah Subhanehu ve Teala’nın şöyle buyurduğu gibi olacaktır:
كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” [Al-i İmran 110]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed Tatar - Tunus
Hizb-ut Tahrir Üyesi Faziletli Şeyh Yusuf Maharize’ye (Ebu Humam) Ait Bir Kesit - Mübarek Toprak (Filistin)
Yapım: El Vakiye TV Medya Prodüksiyonu
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
الجيوش_إلى_الأقصى#
H. 11 Rabiu’l Ahir 1446 M. 14 Ekim 2024
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları Filistin İçin Uluslararası Çevrimiçi Arapça Kadınlar Konferansı: "Filistin'in Kurtuluşu Zorluklar ve Müjdeler"